Mutasavvif, §air, bestekar
Ahmed Avni Konuk (1868-
1938), Osmanli Devlcti'nin son
doncmlcrinde tasavvuf
sahasinda ycti§en en verimli
muclliflerdcndir. (^esjlTi devlet
hizmetlerinde bulunan ve
MesnevThan Ks'ad Dede'den
MesnevT okuyup icazet alan
Konuk, yazmis oldugu cok
sayida degerli esere, musiki ve
edebiyattaki vukufiyetine
ragmen, mahviyeti dolayisiyla
zamaninda cok az
taninabilmi§tir. Bagta MesnevT
§erhi olmak uzere Hususu'l-
Hikem Serhi, Fihi ma fih, er-
Tcdbiratu'l-ilahiyye, Lemcat,
Risale-i Sipchsalar, insan-i
Kamil tcrcumclcri gibi gcride
cok sayida eah§ma birakmishr.
Elinizdcki Mcsnevi Serhi, Avni
Konuk' un ba^yapitidir.
Mevlana Celalcddin RQmT'nin
turn caglara ve biitiin insanliga
hitap eden muazzam eseri
MesnevT iizcrine yapilmis. olan
bu §erh, daha once kaleme
ahnan Turk ve Hind sarihlerinin
eserleri incelenerek ve Seyhia'I-
Ekber ibn ArabT'nin goru§leri
dc dikkate almarak yazildigi
icin, en etrafli ve en yetkin
MesnevT §erhidir.
KiTABEVi -265-3
Kapak
Sabahattin Kanas
1^ Diizen
Ali Qiftgi
Baski ve Cilt
Qah§ Ofset
Davutpasa Caddesi No:
Topkapi - Istanbul
istanbul, Aralik 2006
2. Baski (600 Adet)
ISBN 975-6403-62-4(Tk. No)
ISBN 975-6403-65-9(3. Cilt)
Qatal$e§me Sk. No: 54/ A Cagaloglu-ISTANBUL
Tel: (0212) 512 43 28 -511 21 43 • Faks: 513 77 26
AHMED AVN1 KONUK
Mevlana Celaleddin Rumi
Mesnevi-i §erif §erhi
-3-
Terciime ve §erh
AHMED AVNI KONUK
Bu Cildi Yayina Hazirlayanlar
Prof. Dr. Osman Turer - Prof. Dr. Mustafa Tahrali
Dr. Safi Arpagu§
Yayin Koordinatdrii
Prof. Dr. Mustafa Tahrali
KiTABEVi
AHMED AVNl KONUK
Mesnevi-i §erif §erhfnin Uguncu Cild Fihristi
-Mesnevi II. Cildinin tlk Yarisi-
Takdim 7
Dibace-i cild-i sani 9
§ahsm, Omer (r.a.) zamamnda hayali hilal zannetmesi 50
Bir yilan txitucunun diger yilan tutucudan yilan galmasi 55
Refik-i Isa (a.s.)in Isa (a s.)dan kemikleri diriltmesini iltimas etmesi 57
Hayvam timar etmesi hakkinda sufinin hadime vasiyyet etmesi ve hadimin
"La havlel" demesi 60
Hak Teala'nin icad-i halk hususunda melekler ile me§veret buyurmasi
kissasidir 66
Miistemi'in hikaye suret-i zahirinin istima'a meyli sebebiyle hikaye ma'nalanmn
takriri baglanmi§ olmasi 74
Hadimin hayvam taahhudii iltizam etmesi ve tahalluf eylemesi 77
Sufinin hayvamm kervan halkinin hasta zannetmesi 85
Padisahin dogan ku§unu kdcakannm hanesinde bulmasi 109
§eyh Ahmed Hadraveyh'in alacaklilar icm Hak Teala'nin ilhami ile helva satin
almasi 122
Bir §ahsm bir zahidi, "Az agla, ta ki kor olmayasm!" diye korkutmasi 135
Isa (a. s.)in duasi ile kemiklerin diri olmasi kissasmin tamami 138
Bir koylunun, kendi inegi oldugu zanm ile karanlikta arslani ka§imasi 149
c^pp
MESNEVl-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Sufilerin sema' icin musafirin hayvanini satmalan 152
Kadinin munadilerinin bir miiflisi §ehrin etrafinda i'lan etmesi 167
Ehl-i zindanin kadmin vekili huzurunda o muflisin elinden sjkayet etmesi 174
Muflis kissasinm tamami 181
Tohmet sebebiyle anasini olduren bir §ahsa halkin melamet etmesi 219
Padi§ahin yeni satin almis, oldugu iki koleyi imtihan etmesi 236
Padi§ahin o iki koleden birisini celbe suru'u ve bundan otekini sormasi 243
Kendi zanninin temizliginden dolayi yarinin sidk ve vefasi hakkinda kolenin
yemin etmesi 253
Ha§emin gulam-i hassa hased etmesi 292
Dogan kusunun harabede bayku§lar arasina giriftar olmasi 317
Duvar iistunde susami§in ve suya kerpic. atmasinin hikayesi 336
"Dikmis, oldugun bu diken agacini yol ba§indan kopar!" diye adama valinin
emretmesi 343
Hayratm ferdaya te'hirinin afeti beyanindadir 352
Dostlann Zunnun-i Misri (rahmetullahi aleyh)i iyadet igin timarhaneye
gelmesi 387
Miiridlerin anlamasidir ki §eyh Ziinnun deli olmami§tir; kasden yapmisUr 399
Ziinnun (k.s.) hikayesine riicu' 403
Lokman'in zeyrekligini Lokman'in efendisinin imtihan etmesi 406
Imtihan edenlerin indinde Lokman'in fazh zahir olmasi 418
ha§emin sultanin o gulam-i hassi iizerine olan hasedinin tetimmesi 430
Hudhudun hakir olan suretinden Belkis'in kalbine Suleyman(a.s.)in ta'ztminin
aksi 442
Felsefinin 0> ^ J u ^r^ ty kiraati iizerine inkar etmesi 453
Qobanin miinacatina Musa (as.)in inkar etmesi 474
HakTeala'mn Musa (a.s.)a goban igin itab buyurmasi 481
cobanin ozrii hakkinda Musa (a. s.)a vahiy gelmesi 487
G^g>
AHMED AVNl KONUK
Takdim
Merhum Ahmed Avni Konuk Bey' in Mesnev? nin Il.citdine ait Mesnevi-i
§erif §erhi'nin 3. ve 4. ciltlerini okuyuculara sunmaktan dolayi bahtiyanz.
Daha 1992-1993 yillannda Prof. Dr. Osman Tiirer, A. Avni Bey 'in el yazi-
siyla vasati 210-230 sayfahk dort biiyiik defterden meydana gelen Mesne-
vTnm Il.cildi §erhinin ilk iki defterini daktilo ile ve diger iki defterini de bilgi-
sayar ile giiniimuz yazisina aktarmis. bulunuyordu. 3800 civanndaki Farsga
beyitier ve bazi Arapga kelime ve ciimleler ise yayim sirasinda yazilacakti.
§erhin ilk cildinin "Takdim" inde kisaca agikladigimiz sebeplerden otiirii ya-
yimlama i§i bir hayli gecikmis, oldu. Allah'a sukiirler olsun ki gerh'in 1 . cildi
Ekim 2004'te, 2. cildi ise Arahk 2004'te yayimlandi.
Ahmed Avni Bey'in diger eserlerini bilen ve okuyanlar Mesnevi-i §erif
gerhfne de ilgilerini esirgemediler. Bu ilgiye te§ekkiir eder, Jein'in geri kalan
ciltlerinin de kisa zamanda yayimlanmasini can u goniilden temenni ederiz.
Daha onceki yazimizda da temas ettigimiz gibi, Prof. Dr. Osman Tiirer
Bey'in hazirladigi daktilo ile yazilmis. iki defterin biri doktora ogrencimiz
^^^
MESNEVt-t §ER?F §ERHi / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Mustafa Hilmi Bas, tarafindan bilgisayara gegirilmi§ti. Diger ikinci defteri ve
diskette bulunamayan dorduncu defteri de yayinevleri bilgisayara aktarmi§-
ti. Dr. Safi Arpagus, da bu iig defterdeki biitun Arapga ve Farsga metinleri ve
diskette yazimi bulunan ugimcu defterin Mesnevi beyitlerini yazip tamamla-
di. Arkadasjmiz Necdet Tosun 1. ve 2. ciltte oldugu gibi elinizdeki 3. cildin
Farsga beyitierinin tashihini ustlendi. Dr. Safi Arpagus, ise 4. cildin Farsga be-
yitlerinin hem yazimim hem de tashihini yaparak 3. ve 4. cildi hazirlayanlar
arasina dahil oidu.
Bu iki cildin Ahmed Avni Bey'in el yazisi ile kar§ila§tinlmasi, gerekli bazi
duzeltmelerin yapilmasi ve elden geldigince ilk iki ciltteki imla ile uyum sag-
lanmasi ve her tiiriu dizgi tashihlerinin yapilmasi gorevi de tarafimdan yeri-
ne getirilmeye gah§ildi. El yazisi esas metin ile kar§ila§tirmada yardim eden
e§ime, kizima ve komsumuz Yiiksek Mimar Dr. Aydin Yuksel Bey'e burada
te§ekkurlerimi dile getirmek isterim.
Ahmed Avi Bey'in §erhte kullandigi dilin, kendi doneminde dim konular-
da yazilanlara nisbetle daha sade oidugunu soylemek mumkundur. Ancak
bilhassa son elli yildan beri yogun bir sadele§tirme ve "uydurma" donemin-
den gegmi§ olan guniimuz Tiirkgesi'ne gore en az birkag bin kelimenin bir
"Liigatge" halinde verilmesinia uygun oldugu diisuncesindeyiz ve bunu,
§erh'm en son cildinde ge§itli indeksierle birlikte verecegiz. Ellerinde A. Avni
Bey'in daha once yayma hazirladigimiz eserleri bulunan okuyucular, §imdi-
lik o kitaplann sonlanna ilave edilen "Liigatge'lerden yararlanabilirier.
Rahmetli Selguk Eraydin'la ba§ladigimiz bu yayin faaliyetinde bizimle ga-
li§mayi kabul ederek 12 yil kadar once £er/2'in 3. ve 4. ciltlerini hazirlayan
sayin Prof. Dr. Osman Tiirer'e, Arapga ve Farsga metinleri yazmayi kabulle-
nerek gah§mamiza katilan Dr. Safi Arpagus/ a ve Farsga tashihler ve mu§kil-
lerimizde yardim eden Dr. Necdet Tosun'a te§ekkurii bir borg biliriz.
Fususu'l Hikem ve Mesnevi-i §erif §anhi Ahmed Avni Konuk Bey'e Al-
lah'tan gam gani rahmetier diler, eserlerinin genel olarak tasawuf ve ozel
oiarak Mesnevi kulturiine yararh olmasim niyaz ederiz.
Prof. Dr. Mustafa Tahrali
§ubat 2005 / Fatih-istanbul
< ^^ )
AHMED AVNl KONUK
Dibace-i
Cild-i Sani
OU JUT Otjij Ijjl iilj^l J^ OLtb ^ ^u*i^- j ^jj J& $ j\ o^ j\f oT Jj ly ji
JS" OIju lj jl j ijU jl ^i jl^« Oil ^ c~*£>- dljl *<uJ» JUJ j?~ ^ ^jb^J jlT
C—JLoT^U^ j\ dJuJL^r ^j -J^f £?* -^ ^ £s* dJ ^ ^ji !j jt ^1 aS" JJuS"
\u!p Si i ^ ^ oij v^j> r* J ^ ^ ^^ ^' J ^ *# -* 1 ** > il ^ Ji
jju J JjJu jj ^ j Jtfl «Jii ^L-^ ^Ju *Uo j^ <Jj ^ j j x\ flj-i Jv jl>- jJIp jl 45
^^PS 3
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2
Terciime: Bu II. ciidin te'hiri hikmetinden ba'zisinin beyamdir. §6yle ki;
eger hikmet-i ilahinin cumlesi kula ma'lum olsa, kul isjn faidelerinde
is, ten aciz kalir, Hakk'in nihayetsiz olan hikmeti onun idrakini harab eder,
i§le me§gul olamaz. Binaenaleyh Hak Teala nihayetsiz olan hikmetten
bir §emmeyi onun burnunun yulari yapar ve onu i§e ceker. Zira eger ona
faideden hig haber vermese asla hareket etmez. Qunku muharrik ademi-
lerin behrelerinden nasjdir ki, ondan dolayi maslahat ederler. Ve eger bu-
nun hikmeti onun uzerine dokuliirse yine hareket edemez. Nitekim deve-
nin burnunda yular olmazsa gitmez ve eger pek biiyuk olursa yine coker.
t£* jji Sfi ijjS Uj Isf^- i : 1up Vi ^ ^ 'o\j (Hicr, 15/21) ya'ni, "Ve higbir §ey
yoktur, ilia ki bizim indimizde onun hazineleri vardir ve biz onu ancak
mikdar-i ma'lum ile indiririz." Toprak, susuz kerpic. olmaz; ve su cok oldu-
gu vakit yine kerpic olmaz. oG-U U^'jj ^ *ujf, (Rahman, 55/7) ya'ni
Hak Teala semayi yukseltti ve olcu koydu." Her §eyi hesapsiz ve mizansiz
degil, mizan ile verir. Alem-i halktan miibeddel olmus, olan kimseler mus-
tesnadir. ^u^ j* IGJ ^ Jj^ '_, (Ali Imran, 3/37) ya'ni "Diiedigi kimseyi
hesabsiz merzuk kilar" kavlinin mazhan olmus, lardir. Tatmayan bilmez. Bi-
risi "A§ikhk nedir?" diye sordu; "Benim gibi oldugun vakit bilirsin" dedim.
A§k ve muhabbet hesapsizdir. Onun igin hakikatte Hakk'in sifatidir demi§-
lerdir; ve onun kula nisbeti mecazdir. '^^u (Maide, 5/54) ya'ni "Hak on-
lan sever" kavii kafidir. <Jj^_ j (Maide, 5/54) ya'ni" ve onlar Hakk'i se-
verler" nerededir?
\jg \jg UJLj JL-_j i>U^l jb\
C^g>
AHMED AVNi KONUK
^
1. n^u C/Mesnevi hir miiddet cjecikti; kan sui olmak i$inhir muhlet lazimdir.
Mesnevi-i $ertf in te'hiri hakkindaki sebeb-i zahiri, I. cildin nihayetlerinde
de izah edildigi uzere, Husameddin Qelebi hazretlerinin hareminin hastalan-
masi ve o sebeble Hazret'in kalb-i §eriflerinde bi-hasebi'l be§eriyye gaiie-i ai-
ie zuhurudur. Sebeb-i ma'neviye gelince*. Her bir §eyin derece-i kemale terak-
kisi tedric ve imhal tarikiyladir. Ve bunun hikmeti, bu cildin dibacesinde be-
yan buyuruldugu gibi, Mesnevi-i §erif in bircok mahallerinde de munasebet
dii§dukce turlii turlii misaller ile izah buyurulur. Sebeb-i teahhur olan hal-i
zahiri iki sene kadar bir miiddet devam edip, bertaraf olduktan sonra, Celebi
Husameddin efendimiz hazretleri Mesnevi-i §erif\n itmamini Hz. Pir efendi-
mizden istirham ederler. Cenab-i Pir efendimiz dahi kema-fi's-sabik II. cilde
mtiba§eret buyururlar. Binaenaleyh, I. cildde oldugu gibi II. cildden i'tibaren
hakikat taliblerine ibzal buyurulan hakayik ve maarif-i rabbaniyyeyi £elebi
hazretlerinin isti'dad-i alileri cezb etmistir.
Malum olsun ki, "isti'dad" iki nevi'dir: Birisi gayr-i mec'ul, digeri mec'ul-
diir. isti'dad-i gayr-i mec'ul, esma-i ilahiyyenin zilli olan a'yan-i sabitenin is-
ti'dad-i ezelileridir. Bu isti'dad hassryyet-i esma oldugundan, bittabi' mec'ul
degildir. Zira esma-i ilahiyye, musemma olan zat-i Hakk'in gayri degildir. Bu
suretle onlarda mec'uliyyet mutasavver olmaz. Isti'dad-i mec'ul ise, a'yan-i
sabitenin zilleri olan suver-i kevniyyeye ve alem-i ecsama taalluk eder. Bina-
enaleyh, hazain-i ilahiyye olan a'yan-i sabitenin her birinden, taalluk ettik-
csep^
MESNEVt-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
leri ecsama anen-fe-anen isti'dadlan tekevviin ettikce ataya-yi ilahiyye nazil
olur. Nitekim dibacede mezkur f>> jXk> Ni Ayi Uj ks\^ Ujop Mi ^ ^ oij (Hicr,
15/21) [ Kainatta mevcut her §eyin hazln'eleri ancak bizim yanimi'zdadir. Biz
onu, ancak belli bir mikdar ile indiririz.] ayet-i kerimesinde bu hakikate i§a-
ret buyurulur. Mesela yeni dogan bir gocuk insan olmak i'tibariyle sifat-i ke-
lami haizdir, Bu sifat onun isti'dad-i gayr-i mec'uludur. Fakat o anda tekel-
lum edemez. Zira cismin tekellume isti'dadi yoktur. Tekellum isti'dadi anen-
fe-anen cismi buyumek ve ta'lim edilmek ile hasil olur. Ve ahval-i saire de
buna makiystir. Binaenaleyh isti'dad-i gayr-i mec'ulun zuhuru, isti'dad-i me-
c'ulun inki§afina mutevakkiftir.
2. Senin hakhn yeni hir evlad dogurmadikca, kan iath silt ohtiaz, iyi dxnlel
Senin ana mesabesinde olan bahtm ve ayn-i sabitenin isti'dad-i gayr-i
mec'ulu bu cismaniyyet aleminde yeni bir evlad mesabesinde olan bir is-
ti'dad-i mec'ui hasil etmedikge, gida-yi suriden hasil olan ve kan mesabesin-
de bulunan kuwe-i miifekkire, tath siit mesabesinde olan hakayik ve ma-
arif-i ilahiyyeye tebeddiil etmez. Imdi, beyan edecegim bu hakayiki istima'a
sende isti'dad hasil oldugundan iyi dinle!
(1)L—I tt^j i-JlijTjl OL^ fji^ fL-o>- ( j£-\ f.L»> ^jt
3. Dakiaki Diakk'm ziyasi olan Dtiisameddin, inani evc-i asumandan fieri $e-
virdi.
Vaktaki ayn-i sabitesi insan-i kamil olmak isti'dadim haiz olmak i'tibariy-
le halki ir§ad ve Hakk'in ism-i Hadi'si ile ziyadar edecek olan Husameddin,
isti'dadmm dizginini evc-i asumandan ya'ni ayn-i sabitesinin mertebesinden
alem-i zahire cevirdi, ya'ni isti'dad-i gayr-i mec'uluniin mahall-i inki§afi olan
isti'dad-i mec'ulu miiheyya ve hazir oldu.
*jt *j£^ l^^p iSj^v \j. >y. **j Ji^- ^tj**. ^f?
4. 2ira hakayik mi'raana aitmis idi; onun hahan ohnaksizvn goncalar a$ilma-
mis idi.
"Hakayik" ile a'yan-i sabiteye ve "mi'rac" ile de kaza~yi ilahiden ibaret
olan a'yan-i sabitenin ahkam ve asarma ve "bahar" ile Hz. Celebi'nin alem-i
kevne taalluk eden isti'dad-i mec'uluniin inki§afina ve "goncalar" ile de ma-
^W
L
AHMED AVNt KONUK
arif-i ilahiyyeyi muhtevi olan Mesnevi-i §enf\n beyitlerine i§aret buyurulun
Ya'ni Qelebi Husameddln hazretleri a'yan-i sabitenin ahkam ve asanni mu-
§ahede iie me§gul idi. Binaenaleyh isti'dad-i mec'ulunun bahan henuz gel-
memis, oldugundan, Mesnevi-i Jertf 7 gulistamnin goncalan mesabesinde oian
ebyat-i maarif bir muddet agilmamis. idi.
C-AS JL^u ^J&jum ijj^- C«.*to j\i l^>-Lwv {£+*» Hj^j ^yT
5. Uaktaki deryadan sahil tarafina avdet eiii, dMesnevi siirinin ^enai diizenli
oldu.
"Derya"dan murad a'yan-i sabite, suver-i ilmiyye-i ilahiyye ve hakayik-i
e§ya ta'btr olunan mertebedir. "Sahil tarafV'ndan murad, bu hakayik-i e§ya
mertebesinin hicabi olan suver-i kevniyye alemidir. Ya'ni, £elebi Husamed-
dln hazretleri hakayik-i e§yayi miitalaadan ihticaben suver-i kevniyye aiemi-
ne rucu' edince, bir calgi gibi akordlu ve ahenkdar olan Mesnevi-i §erif §im-
ne muba§eret olundu.
6. (jMesnevi ki ruhlann saykali idi, onun iekrar soylenmesi yevm-i istiftdh idi.
Ervahi cilalandiracak bir vasita olan Mesnevl-i §erif\n soylenmeye ba§-
lanmasi, onu mustemi'in adem-i cezbinden na§! inkita'a ugrayan varidat-i
ilahiyyenin istiftahi giinu oldu. ("Ruz-i istiftah"tan murad, Receb ayinin ilk
cum'a gunudiir. Onun gecesinde Regaib namazi kilimr. §erh-i Ankamvl)
7. Tin sevda ve sudiin matlamin iarihi, alh yuz alimi§ iki senesinde idi.
"Sevda" burada arzu ve "sud" faide ma'nasmadir. Ya'ni, halka faydasi
olan bu ikinci cild-i Mesnevi-i §erif\ soylemek arzusunun batmda tulu'u ta-
rihi 662 senesinde idi. Hz. Pir efendimizin viladet-i aliyyeleri 604 senesinde
olduguna gore, bu ikinci cild-i Mesnevi-i §edf\ 58 ya§lannda iken takrir bu-
yurmus. oluyorlar. Tarih-i irtihalleri 672 olduguna gore, 6mr-i §erifleri on se-
ne daha temadi etmi§tir.
8. n$ir hiilbiil huradan aitti ve dojjan husu oldu; bu ma'ndlari avlamak i$in av-
det etii.
6 3^rS°
MESNEVl-t §ERlF §ERHi / III. ClLT • MESNEVf-2 •
"Bulbul" ile Qelebt Husameddin hazretlerine, "buradan" ta'biri ile Hz. Pir'in
nezd-i altlerinde Mesnevf-i §erffi yazi§ina ve "dogan olma"siyla da Hz. £ele-
bi'nin zuhur-i kemalinin istf dadma i§aret buyurulur. Ya'ni, gelebi Hiisamed-
din hazretleri bir muddet bizim nezdimizde Mesnevf-i §ertf-i yazmaktan fera-
gat etti; fakat bu feragat zamaninda zuhur-i kemalinin isti'dadi inki§af etti.
§imdi II. cildden i'tibaren bezl edilecek olan maaniyi avlamak igin avdet etti.
9. ^u Hoflamn meskeni $ahin hilegi olsun; bu kapi halk iizerine ebede kadar
a$ih olsun.
"§ah"tan murad, Hak'tir. "Bilek"ten murad, Hz. Pir efendimizin zat-i §e-
rifleridir. Zira Hz. Pir efendimiz makam-i "kutbiyyefte mutemekkindir ve
Hakk'in a'tiyat-i esmaiyyesi halk-i aleme kutbun yedi ile tevzi', olunur.
"Kaprdan murad, cenab-i Pir efendimizin Hakk'a musil olan tarlkat-i aliy-
yeleridir. Ya'ni "Dogan gibi olan Qelebi Husameddin hazretierinin meskeni,
Hakk'in huzuru olan kutbun nezdi olsun ve artik ondan bir an infikak et-
mesin; ve ala-vechi't-teselsiil sirr-i alilerinin halaife intikali suretiyle bu ta-
rikat-i Mevleviyye'nin kapisi ebede kadar agik olsun."
10. ^u kapinin afeti heva ve sehvettir; ve yciksa burada serbet icinie serbei vardir.
Bab-i hakikat olan bu tarikat-i Mevleviyye kapisinin afeti, nefsin hevasi ve
sehvetidir. Yoksa tarik-i suttar olan bu tarikat-i aliyyede, C^> C(3- Jhhj '^tX^'j
(Insan, 76/21) [Rableri onlara tertemiz bir igki igirir] ayet-i kerimesinde isaret
buyurulan ig ige ve derece derece §arab-i a§k-i ilahl vardir.
OUoj jl>- Ol^>- d\ -Uj r*-^- OUp ^ \j Xj ji OUo j>\
1 1 . HSu agzi bagla, id ki asikare goresin; o cihanin gozbagi bocjaz ve afliziir.
I. cildin nihayetlerinde,
ya'ni, "Eyvah, bir-iki lokma yenilmis, oldu; fikrin kaynayi§i ondan donmus.
oldu," buyurulmus. idi. Ve bu babdaki izahat da orada gegti. Bu ve atideki be-
yitlerin, cild-i evvelin nihayetlerine irtibati zahirdir. Binaenaleyh "agzi bagla-
mak"tan murad, lezzat ve §ehevatin terkidir.
C £P?
AHMED AVNl KONUK
Ma'lum olsun ki, ehl-i tarikin gogu, salikin kendisini aghk ve susuzluk
potasinda eritmesi ve zaif ve nahif kilmasi kanaatindedirler. Halbuki, eka-
bir-i tarikat bu aghktan Hakk'a siginirlar ve ehl-i riyazetin seyyidi olan Sal-
lallahu aleyhi ve sellem Efendimiz saimu'd-dehr ve kaimu'1-leyl icin buyu-
rurlar ki: fj ^j >*!_? ,*-*» u>- d*r^} u^ v^Mj ^ dJ* ^X^s d\ ya'ni "Muhak-
kak senin uzerinde nefsinin bir hakki ve ayninin bir hakki ve zevcenin bir
hakki vardir; binaenaleyh saim ol ve iftar et; ve kaim ol ve uyu." Bundan
anla§ihr ki, riyazette hadd-i i'tidali tecaviiz caiz degildir. §eyh-i Ekber haz-
retleri Futuhat-i Mekkiyye' nm 106 nci babinda buyururlar ki: "Tarikta mat-
lub olan aghk o achktir ki, tab'in fuzullugunu taklil-i hatir ile ve hacet tara-
fina hareketten siikun ve terakki ve uruc talebi hatm ile ihtiyar olunur. Bi-
zim indimizde giine§in gurubuna kadar orug vardir. Eger o halden terakki
ederse, o seher vaktine kadar "savm-i visaT'dir ve ancak bu aghk me§ru'dur.
Binaenaleyh talibe, §enat iizerine zaid tasarruf etmemek lazimdir. Zira o
amel-i rahmani degil, amel-i §eytanidir." Boyle olunca, ifrat derecede aghk
fena oldugu gibi, ifrat derecede tokluk dahi fenadir. Binaenaleyh, mizacin is-
lahi ve bunyenin kivami igin, salik nefsin hakki olan gidayi almak lazimdir.
Nitekim bu Mesnevi-i $enfm bir mahallinde cenab-i Pir, ifrat derecede olan
aghgin ve toklugun fenahgim su beyitlerde beyan buyururlar (1. cilt 3915 ve
3916 numarah beyitler):
"Ag oldugun vakit kopek gibi olursun; sert ve mukareneti kotti ve fena damar-
h olursun. Doydugun vakit bir murdar tok oldun; bir duvar naksi gibi habersiz
ve ayaksiz oldun. "
Imdi bu aghk ve tokluk mes'elesindeki i'tidal, hukm-i tabiat ile mukayyed
olanlara goredir. Yoksa, hukm-i tabiattan yakalanni kurtarmi§ ve vasil-i Hak
olmus, bulunan kamillere gore degildir. Zira menakib-i evliyada adet ve tabi-
at hilafinda yiyen ve igen ve ag duranlar bulundugu mesrmVdur; ve bu zeva-
tin ahvali bittabi* havanktan ma'duddur. Binaenaleyh bu vesaya heniiz
hukm-i tabiat altinda bulunan salikleredir.
Beyt-i §enfln ma'nasi budur ki; "Ey salik, bu agzini fuzuli olan ekl ve
surbden bagla ki, alem-i melekutu apagik goresin. Zira melekut alemini mii-
§ahedeye salih olan kalp gozuniin bagi, bu sun bogaz ve agizdir."
Gg%Sg>
MESNEVt-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
12. By aaiz, muhakhak sen cekennemin alevisin; ve ey cihan sen berzah misa-
lindesin.
Bu beyt-i §erifte "agiz" ta'biriyle, zikr-i ciiz* ve irade-i kull kabilinden ola-
rak mecazen nefis murad buyurulur. Zira nefsin kuweti, agiz vasitasiyla olan
ekl ve surbiin ifratindan olur. Ve nefis cehennem tabiatindadir. Asia lezaiz-i
cihana doymak bilmez. Ve cehennem de boylece asla doymak bilmez. Nitekim
ayet-i kerimede cehennem hakkinda, ^y '& J* J> : j o S&\ J* jJ^J jjz ^
(Kaf, 50/30) ya'ni "Biz o gunde cehehhem'e, doldun mu? deriz ve o, daha
var mi? der" buyurulur. Bu i'tibarla, agiz cehennemin alevi mesabesinde olur.
Ve bu cihan-i surinin berzah misalinde olmasi budur ki: "Berzah" lugatta iki
§ey arasindaki hadd-i fasila derler. Ve alem-i suret ise, vucud ile adem ara-
sinda bir hadd-i fasildir. Zira hisse nazaran mevcud ve hakikata nazaran
ma'dumdur. Cunku suret, alem-i latifin kesafet peyda etmesinden ibarettir; ve
kesafet ise daima bozulur, asla sabit degildir. Vucud-i hakiki ise eltaf-i latif
olan zat-i Hakk'indir. Nitekim ayet-i kerimede, ouU-JaTJui (§ura, 42/19) ve
["Allah kullanna lattfdir"] , ^f\ Uuv'j jU ^ 'fi Vi (Miilk, 67/14) ["Hig ya-
ratan bilmez mi? ve o Latif ve Habir'dir"] buyurulur. Viicud-i kesif ise arizi
olup viicud-i hakikinin izafatindandir.
13. ^Baktnin nuru iunya-yx iunun yanindadtr; soft olan siit kan irmaklannin
yanindadir.
Mademki dtinya berzah mesabesindedir ve berzah iki §ey arasinda bulu-
nan hadd-i fasila derler; binaenaleyh viicud-i mutlakin nuru, o vucudun te-
nezziilatimn en a§agi mertebesi olan bu dunyaya muttasildir. Zira bu diinya
ve onun suretleri mezahir-i esma-i ilahiyyedir ki, her birinden Bakfnin Nur si-
fati zahirdir. Ve ey salik, sen dahi bu diinyanin suretlerinden bir suret oldugun
igin, senin dahi zat-i biguna viicuh-i ittisalden bir vecih ile ittisalin vardir. Ve
senin ve diinya-yi dunun zat-i biguna ittisali, safi olan sutun kan irmaklanna
ittisaline benzer. Bu te§bihte, sure-i Nahl'de vakT olan ayet-i kerimeye isaret
buyurulur: cwjWU u/l- UjU lj ^ 3 ^J} ^ '^ ^ j u^ J^kjL- i]A ^US/i j Jjft if,
(Nahl, 16/66) Ya'ni "Muhakkak feoyun v'elnek gibi hayvanat-i ehliyyede s'i-
zin igin ibret vardir ki, size onlann karmnda ve iglerinde kan ve giibre arasin-
dan, igenlerin bogazindan kolayca kayip giden halis sutii igiririz." lmdi bu
G ^e >
ggK®" AHMED AVNl KONUK ^^JS
beyt-i §eiifte viicud . mutlak-i Hakk'in "nur"u safi "sut"e; ve "ecsam" hayva-
nat-i ehliyyeye; ve bu ecsam iizerinde can olan ahkam ve ahval-i tabiat "kan
ve giibre"ye tesbih buyurulmu§tur. Ya'ni "Ey salik, bu esfel-i safilin olan diin-
ya ve alem-i kevn beyhude degildir, bir faide igin mahluktur. Bu mezahirde
nur-i Baki vardir. Ahkam-i tabiata esir olma. Mezahir-i alemden ibret al ve ce-
hilden ilme geg! Ve nur-i Baki'yi, ruhani olan agzin ile safi bir slit gibi ig!"
14. Onda ihtiyatsiz hir adun attijjin vakii, ihtilatian dolayi senin siitiin kan olur.
Bu berzah olan vucud-i kevni aleminde, nur-i ruhaniyyet ile nar-i nefsa-
niyyet biribirine muttasil ve muhtehttir. Eger ihtiyatsiz adim atarsan, bu ihti-
lat ve ittisaldan dolayi senin sut gibi safi olan sifat-i ruhaniyyen, kokmus, kan
gibi olan sifat-i nefsaniyye olur ve nurun nara miikalib olur.
^jju Jji? c-J^r- j-Us (j\ji J-i ^jJu <jji jjj\ *z\ ij *Ji vJL
15. £%dem nefsinin zevki i$ine hir ayah aiti, nefsinin gerdanligi cermet sa&n-
ntn ayriligi oldu.
Gbrmez misin? Hz. Adem nefsinin arzusuyla §ecere-i menhiyyeye bir
adim atti; cennetin sadnndan esfel-i safilin olan diinyaya du§tu ve cennet ay-
nhgi nefsinin boynuna bir gerdanhk gibi takildi.
16. uWeleh ondan seyian gibi kacti; hir ekmekten dolayi ne kadar goz yasi doktii!
"Melek" havatir-i mahmude ilka eden ervah-i nuriyye; ve "§eytan" hava-
tir-i mezmume ilka eden ervah-i nariyyedir. Yukanki 12 numarah beyitte
izah olundugu iizere insan "nur" ile "nar"i cami'dir. Binaenaleyh, insan han-
gi tarafa meylederse o tarafi galib olur ve diger taraf ondan kagar. Zira iki zid
ictima' etmez. §u halde, igva-yi seytani ile nefsinin zevkine adim atan adem-
den melek, kendinin ziddi olan §eytandan kagtigi gibi kagar. Cenab-i Pir efen-
dimiz; "Behr-i nan!" ta'biri ile mutlakan hazz-i nefs olan gidaya i§aret buyu-
rurlar. Zira gidada iig hai vardir: Hacet, fuzulluk, nefasettir. Hacet, biinyenin
kivamina sebep olan gidadir ki, bunun ihtiyan adem igin zaruridir ve bu ma-
ni'-i nuriyyet degildir. Fuzulluk, hacet mikdanndan fazla gida almaktir ki, bu
derecesi zaruret degildir. Binaenaleyh mani'-i nuriyyet olur. Nefaset, def -i
hacet igin gidada tekelluf ile nefasete du§kiin olmaktir. Bu, hazz-i nefs ol-
^^p?
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
makla kezalik mani'-i nuriyyettir. Adem'in §ecere-i menhiyyeye takarrubun-
da gidanin hacet nev'i de bulunmadigindan, hazz-i nefs tarafina bir adim at-
mak oldu. Bu ibare, Ankaravf niishasinda ya-yi vahdet ile "behr-i nani" va-
ki'dir. Bu surette "gend" kelimesi "ab-i ge§m"e muallak olur. Hind nushala-
nnda, ju^- ^u ^ vaki'dir. Bu surette "gend", "behr-i nan" a muzaf olur ve
ma'na: "Birkag ekmekten dolayi goz ya§i doktii" demek olur.
1 7. Uokm araiuji giinah hir kil idi; lakin o kit iki gozde hiimi§ idi.
Hz. Adem'in §ecere-i menhiyyeye takarriibu sureti ile irtikab ettigi zelle,
rahmet-i ilahiyye indinde bir kil kadar ehemmiyetsiz bir §ey idi. Velakin o kil
iki goz mesabesinde olan Adem'de bitmis, idi. Zira goz iginde biten kil, sair
a'zada biten killara benzemez. Beyit:
"Dostun firaki az olsa bile az degildir; zira eger goz iginde yanm kil olsa gok
gelir. "
18. Sldem nur-i DCadim'in gozii idi; kil gozde hiiyuk hir dag olur.
Cenab-i Pir efendimiz, "Adem" ta'biri ile hakikat-i insaniyyeye i§aret bu-
yururlar. Zira hakikat-i insaniyye nur-i Kadtm'in didesidir. Ve ilk nebiyy-i zi-
§an olan Hz. Adem, bu hakikatm hamili oldugu gibi, ondan sonra gelen bil-
ctimle enbiya ve onlann varisleri olan havass-i evliya da kezalik bu hakika-
tin hamilidirler. Binaenaleyh bu alem-i kevnde Hakk'm halifesidirler ve
Hakk'in alemi §uhudu ve tedbiri insan vasitasiyla olur. Nitekim cenab-i
§eyh-i Ekber, Fususu'l-Hikem'de fass-i Ademi'de §6yle buyururlar *J>c j>JJ y>
Ya'ni "Adem Hak igin gozun insanu'1-ayni ya'ni gozbebegi menzilesindedir
ki, nazar onunla vaki' olur ve ona "basar" ta'bir olunur. Iste bunun igin "in-
san" tesmiye olundu. Zira Hak onunla nazar etti." Cenab-i Fir efendimizin
"nur"u "Kadim" ile tavstf buyurmasi, Adem'in ilmi ve ruhani ne§*eti hasebiy-
le kidemine i§arettir. Nitekim §eyh-i Ekber hazretleri aym fassda oljVi^
iS±S\ ^ijji siiJij JjVi ^aU-i ya'ni "0 ezeii ve ne§'et-i daimi-i ebedi olan insan-i
hadistir" buyururlar.
g^3^>
AHMED AVNl KONUK
19. Bger JAdem onda mesveret edeydi, pismanlik icinde ma'zeret soylemezdi.
Malum olsun ki, akil bir sifattir ki, hem ruha ve hem de nefse taalluk eder.
Ruha taalluk eden sifata "akl-i maad" ve "akl-i meleki"; ve nefse taalluk
eden sifata da "akl-i maa§" derler. insan her iki sifati da cami'dir. "Akl-i
maa§" insani nefsin ezvaki tarafina ve "akl-i maad" da ezvak-i ruhaniyyeye
da'vet eder. Binaenaleyh insan, "akl-i maa§" kendisini ezvak-i nefsaniyye
tarafina da'vet ettigi vakit, "akl-i maad"i ile miisavere ve muhakeme etmek
lazim gelir. Imdi, Adem bu suretle me§verete ve muhakemeye muracaat et-
mi§ olsa idi, "akl-i maa§"m hiikmu ile hareket etmez ve pi§manlik iginde,
Cm ulii Cj (A'raf, 7/23) [Ey Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik.] ma'ze-
retini halikina kar§i arzetmezdi. §urrah-i kiram, "mesverefi melaike ile me§-
veret ma'nasina almi§lardir. ZTra orada ba§ka bir akil yok idi. Bu ma'na da
caizdir.
20 . 3m a bir akil bir akila es ol&wju vakit, fena isin ve fena soziin mani'i oldu.
M Akl-i maad" "akl-i maa§"a e§ oldugu vakit, o akl-i maad akl-i maas, hiik-
miinun §eametini meydana koyacagi igin, akl-i maas, hukmu ile zuhur ede-
cek fena i§e ve fena soze mani olur. Veyahud "iki akihn bir iste mesveret et-
mesi hayirli netice verir" ma' nasi verilmek de caiz olur.
21. O^efis nefs-i diner e yar oldwju vakit, akl-i cixzi dtil ve issiz oldu.
Beyt-i gerifte Adem'in hali kasd buyurulmus, olduguna gore, birisi
Adem'in nefsi, digeri Havva'nin nefsi olur. Ya'ni, "Adem'in nefsi Havva'nin
nefsine yar oldugu vakit, Adem'in akl-i cuz'isi faaliyetten kaldf; ve umumiy-
yet kasd buyurulmus. olduguna gore, "Iki nefsani olan kimse herhangi bir i§-
te mesveret ederse, nefsin hazzina miisteniden hiikum verirler ve o halde
akl-i cuz'i muattal olarak bir tarafta kalir" demek olur.
iSy* L£^~*jy~ j^t, %^ ji j iSy* iS^yy t£W~D ^y?
22. Bger sen yalnizhktan bir iimitsiz olursan, ailnese mensub olan ydrin sayesi
alhnda olasm.
°$T&>
MESNEVl-1 §ERIF §ERHl / III. CfLT • MESNEVl-2 •
Ey salik, eger sen emr-i maadin hakkinda bir hiikum vermek igin yalniz
kalip da iimitsiz bir hale gelirsen, hakikat giinesine mensub olan yarin gol-
gesine sigin, ya'ni mur§id-i kamilin hukmu altina gir.
23. 0it, sahvk^sen Utudaya menstup olan yari ara; hbyle ya-pttgin vahit Din-
da senin yarin olur.
Bu hayat-i surf zail olmadan evvei, gabuk Hakk'a vusul yolunu bilen bir
insan-i kamili ara. Eger boyle yaparsan, Hak Teala sana mum olup, dostla-
nndan birisini buldurur ve seni kendisine cezb eyler.
24. OVazan halvette dikmi§ olan kimse, nihdyei onu da yardan ogrenmistir.
Sultan Veled hazretleri, "nazar ber-duhten" "zabt-i havass ile murakebe
etmek" ma'nasma oldugunu beyan buyurmu§lardir. Ya'ni bir kimse, "Mursjd
emri altina girmege ne hacet vardir; halvete oturup zabt-i havass ile muraka-
be kafi degil midir?" diye bir i'tirazda bulunsa, bu beyt-i §erif ile cevap veri-
lipr denir ki: "Ey muddei, bu usulu tatbik eden kimse, bunu da mur§id-i ka-
milden ogrenmi§tir. Binaenaleyh bunda da o kamile tabi* olmustar."
25. Dialvet yardan degil agyardan gerek; hiirh hahar igin degil kis igindir.
Ma'lum olsun ki, insan-i kamilin emir ve tasvibi olmaksizin bir kimsenin
kendi fikri ile halvete girip murakabeye devami semere-bah§ olamaz. Zira
halvette vaki' olan rahmani ve §eytam tecelliyati tefrikten acizdir. Neuzii bil-
lah, bilakis helak-i ma'neviye sebep olur. Binaenaleyh mur§id-i kamile ihti-
yag gormeyen kimse, o mursid-i kamili agyardan gordiigu igin ona ihtiyag
gormemi§ olur. Halbuki miir§id-i kamil agyar degil yardir. Mur§id-i kamilden
kagip halvete girmek, yardan kagmaktir. Sadreddin-i Konevi hazretlerinin bir
muridi, kendiierinden izin almaksizin halvete girmi§, Hz.Sadreddin gaybubet
eden muridin nerede oldugunu ihvandan sormu§, halvette oldugunu soyle-
mi§ler. Cenab-i Sadreddin o muridin halvetine gidip, elinde kagit ve kalem
birgok yazilar yazmakla me§gal oldugunu gormu§; aralannda su mukaleme
cereyan etmistir:
*&$&
AHMED AVNl KONUK
Hz. Sadreddin: Ne ile me§galsun?
Murid: Vaktaki halvete girdim, Hz.Cibril zuhur etti ve "Sana ulum-1 ledun-
niyye getirdim" dedi, agzima tukiirdu. Kalbimden birgok ulum-i acibe nebe-
an etmeye basjadi. Zayi' olmamak igin yazryorum.
Hz. Sadreddin: Sen halvete girdigin vakit ne ile me§gul idin?
Murid: Zikrullah ile me§gul idim.
Hz. Sadreddin: Hig Hz. Cibril zikrullah ile me§gul oian bir kimseyi zikrin-
den gevirir mi? Sana zuhur eden lblis idi. Seni zikrullahtan ahkoymak igin Sa-
na kar§i bu hileyi yapti. Bu yazdiklannin hepsi ulum-i §eytaniyyedir. lain
ben halvette iken bana da gelmis. idi. Fakat ben halvete mur§idimin emri ile
girmis, oldugum igin hiiesi musmir olamadi, ben ona galebe ettim. §imdi hal-
vetten gik ve bu yazdiklannin hepsini yak!
Ve keza Menakib-i Sipehsalat da su vak'a da miindericdir: "Ziimre-i as-
habdan bulunan Mevlana Mecdiiddin Atabek daima halvete girmek ister idi.
Bir gun Hz. Mevlana efendimizden rica ve iltimas etti. Ba'de'l-kabul onu ken-
di refiki ile medresede yekdigerine muttasil iki hucrede halvete oturttular. Bir-
kag gun sonra ona aglik te'sir edip takati tak oldu. Refikiyle aglik zaruretin-
den bahisle, gece muttefikan hiicrelerinden gikip ahbablanndan birinin hane-
sine gittiler ve aglikiannin derecesini soylediler. aziz onlar igin bir kaz dol-
masi tertip etti. Onu yedikten sonra gelip hucrelerinde oturdular. Sabah ol-
dukta, Hz. Hiidavendigar adet-i seniyyeleri vech ile hucrenin kapisina geldi-
ler ve mubarek parmaklarmi hucrenin kapisina siirup kokladilar ve ondan
sonra buyurdular ki: "Ashabuna, bu hiicreden riyazet kokusu degil, kaz dol-
masi kokusu geliyor!" Her ikisi de mubarek ayaklanna kapandilar ve tovbe
ve istigfar edip: "Boyle bir bahr-i rahmet dururken insamn kendisini halvet
ko§elerinde habsetmesi saadetsizliktir" dediler." Beyit:
Nazmen terciime:
"Kiifr oldu yiizun terk ile ma'nalara dalmak,
Ya bir varaki bag-i safaya satm almak"
Bu izahat anlasjldiktan sonra, beyt-i §erifin hiiiasa-i ma' nasi §6yle olur:
"Ey salik, halvet agyardan ihticab igin ihtiyar olunur; yar-i hakiki olan mur-
§id-i kamilden ihticab igin degildir. Eger liizum olursa, halved insan-i kamil
sana yaptinr. Zira kiirk lazim oldugu vakit giyilir; onun vakt-i liizumu ki§tir,
bahar degildir."
G 3^ a
MESNEVf-t §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • ^®
26. t53fctl dijer akd ile iki kat olur; nur ziyade olur ve yol zahir olur.
Salikin "akl-i maad"i, mur§id-i kamilin aklina mukarin oldugu vakit, iki
kat olup kuwet bulur ve aklinin nur-i idraki gogalir; ve tarik-i Hak kendisi-
ne zahir ve a§ikar olur.
i^-i* OLfiJ djj o-isS' Oj^V c~UJ*» *j£> ol-U^- ^ $ ijrJu [> ^jJu
27. O^efis diflerhir nefis ile handan olursa zulmet ziyade olur ve yol da gizli olur.
Nefsin sifati olan "akl-i maa§", kendisi gibi nefsani olan birinin akl-i maa-
§i ile mukarenet edip alem-i tabiata dalar ve huzuzat-i nefsaniyye ile mesrur
ve handan olursa, oyle bir kimsenin kalbinin zulmeti ziyadelesjr ve tarik-i
Hak da onun idrakine gizli kahr ve hatta inkar etmege basjar.
'■ • ' T jb 61 \jj\ iiuuj ^ji ji^Li *s ^ °~ J r^ J*
28. By av adami, yar senin aozundur, onu corcoyten temiz tut!
"Yar"dan maksud mur§id-i kamil, "av"dan murad hakikat-i viicud, "av
adamfndan murad salik-i rah-i hakikat, "has u ha§ak"ten murad i'tirazatar.
Ya'ni "Ey haMkaM vucudu idrak etmek isteyen hakikat yolunun saliki, mlir-
§id-i kamil senin goziindur; ve sen tarik-i Hak'ta korler mesabesindesin. Bi-
naenaleyh sen tarik-i Hakk'in akabelerini onun gozii ile gorup gecersin. Im-
di, zahir gozunu gdrcopten muhafaza ettigin gibi, mursjde karsj da i'tirazati
terk et ve kendini ondan mustagni bilme ki, tarik-i Hakk'i goresin!"
29. Sakin dil supiirgesi ile toz kalduma; aoze $y cinsinien tuhfe yapma!
"Dil supurgesi"nden murad, sahib-i esrar olan mur§idin huzurunda cahi-
lane ve bi-edebane sozlere air'ettir. "Toz kaldirmak"tan murad, feyz-i mur-
sjdin aksine mani' olan enaniyyet-i nefsaniyye zulmetini hail kilmaktir. "Cop
cinsinden olan tuhfe"den murad, ulum-i lediinniyye menba'i olan kamilin
huzurunda ma'lumat-furu§luk etmektir. Ya'ni "Ey salik-i mubtedi, sahib-i es-
rar olan mursjdin huzurunda cahilane ve bi-edebane sozlere ciir'etle enaniy-
yet-i nefsaniyyenin zulmetini kaldinp, feyz-i mur§idin kalbine aksetmesine
mani' olma! Goz mesabesinde olan mur§ide kar§i ma'lumat satma!"
AHMED AVNl KONUK
30. Qiinkii mii'min muminin aynasidir; onun yiizii hulasikliktan eymindir.
Bu beyt-i §erifte, ,yp oT r ^p [Mii'min mu'minin aynasidir.] hadis-i §e-
rifine i§aret buyurlur, Bu hadis-i §erifin dakayiki uzundur. Burada birinci
"mu'min''den murad mur§id ve ikinci "mu'min"den murad muriddir, Ya'ni,
mursld- kamil miiridin batinimn ve camnin aynasidir. Murid o aynada ken-
disini mu§ahede eder. Qiinku mur§idin cemal-i ma'nevisi, sifaM nefsaniyye
ve keserat-i halkiyyle tozlanndan art ve musaffadir. Bu ma'naya binaen Mis-
ri Niyazi hazretleri buyurur. Beyit:
Halk igre bir ayineyim, her kim bakar bir an gorur,
Her ne gorur, kendi yuzun get yah§i ger yaman gorur.
31. ^dr, hiiziinde cdnin aytnesidir; ey can, ayinenin yiiziine nefes vtirma!
Mur§id-i kamil, cismaniyyet garni ve sikintisi iginde kalan ruhun aynasi-
dir. Ruh bu alem-i keseratin garni ve huznu iginde bunalmis, kalmis, oldugun-
dan, kendi ashndan gafildir. kendisini ancak mur§id-i kamilin ayinesinde
miisahede edebilir. Ey can, ya'ni ey murid, o aynanin yiiziine enaniyyetinin
harareti ile gikardigin nefes-i i'tirazi vurup bugulandirma ve bulandirma!
32. Ta ki derhal sana yiiziinu ortmesin; sana her dem nefesi yuimak lazimdir.
Ya'ni, insan-i kamilin kalb-i §erifinden tulu' eden fuyuzat-i rabbaniyye,
senin nefes-i i'tirazin ile hemen munkatr olmasin. Binaenaleyh huzur-i ka-
milde sana lazim olan §ey, daima zahiren ve batmen siikuttur.
cJ\j j\y\j\y* *W> lSj^o' ^^i jk ^^ &y>r i/'^j ^
33. H^o-prakian asaiji mistn? [Uaktaki] bir toprak lyar htdiu], baharlikian yiiz
bin cicek buldu.
"Baharf'deki "ya"yi, §urrah-i kiramdan ba'zilan bir kerre "vahdet", bir
kerre de "nisbet" igin alip, iki surete gore ma'na vermisjerdir. Fakat zevk-i fa-
kire gore "masdariyyet" olmasi daha miinasib gorunur; ve bu surette ma'na
"baharhk" demek olur. "Envar" agag gigegi ma'nasma olan "nevr" kelimesi-
^3^
MESNEVt-t SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
nin cem'idir. Ya'ni "Ey salik, sen her tiiriu tasarruftan an ve sakit olan top-
raktan daha asagi misin? Zira bir toprak bahar mevsimine yar ve mukarin ve
o mevsimin hukmune miinkad oldugu vakit, kendisinden yiiz binlerce gigek-
ler fi§kirdi. Binaenaleyh sen dahi bahar me§rebinde olan veliyy-i kamilin hu-
zurunda sakit ve tasarruftan art olursan ve ona kemaliyle teslim olur isen,
senin haki olan viicudunda yiiz binlerce maarif ve hakayik-i ilahiyye gigek-
leri biter."
34. O hir aga$ ki, yare e§ oldu, latif havadan ba$tan ayaga kadar a$dii.
"Agacin yare e§ olmasrndan murad, bahar mevsimine mukarenetidir.
llm-i nebatatta izah olundugu iizere, nebatatta da ziikuret ve iinuset i'tiba-
rati vardir. Bahartn latif ve mu'tedil havasi ve riizgarlan vasitasiyla nebata-
tin erkeklerinin tohumlan di§ilerine telkih olunur. Nitekim sure-i Hicr'de,
'^y^jsl&jYj (Hicr, 15/22) ya'ni "Biz riizgarlan ilkah edici olarak gonder-
di'k" buyurulur. Binaenaleyh agaglarm meyveleri bu latif riizgarlar vasitasiy-
la olan a§ilar sebebiyle agilir. Bu ilkahi, meyve daha gok olmak igin hurma
agaglanna sunl olarak dahi yaparlar. Ya'ni "Ey salik, gormez misin? Agag-
lar bahann latif havasi vasitasiyla zukuretleri iinusetlerine yar ve mukarin
oiup a§ilandiklan igin, bastan ayaga kadar donanir. Sen dahi me§reb-i baha-
ra malik olan insan-i kamilin nefha-i latifi ile a§ilandigm vakit, ulum-i lediin-
niyye meyveleriyle bastan ayaga donamrsin."
35. O, sonbakarda yar-i muhalif gordiigii vakit yiiziinii ba$im if organ alhna
$ekti.
Ya'ni, yine agag yar-i muhalif olan sonbahara mukarin olunca, gigekleri-
ni ve mey velerini ve yapraklanni ortii altina geker; ve bu yar-i muhalif onun
batinindaki kemaiatin zuhuruna mani' olur. Ey salik, sen dahi yar-i muhalif
olan nefsani kimselerin mukarenetinden kag! Zira sendeki kemalau insaniy-
yenin zuhuruna mani' olur.
c~v» ^a>- «~hj? jl«TjI 4>jj^- c— ■xjt£\ y*s Jo j\j C-JS"
36. ^Dedi ki, kotii reftk puskiillii beladir; o geldigi vakxi benim adeiim uyu-
makhr.
c^P^
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni, agag lisan-i hal ile der ki: "Kotix refik olan sonbahar mevsimi benim
igin puskiillu beladir ve belanin sjddetlenmesidir. bela geiince artik benim
kemalatimin uyumak ve muattal kalmak zamanidir."
37. nZinaenaleyh uyurum, ashab-v DCehften olurwn; majjaranin uykusu ^Dik-
yanus'tan iyidir.
Cenab- Pir yukandaki beyit ile bu beyiti, agag lisanindan saliklere ta'Kmen
beyan buyururlar. Ya'ni yar-i muhalife mukarin ve musahip olmaktan ise,
ashab-i Kehf ziimresine dahil olup uyumak iyidir. nitekim ashab-i Kehf, Dik-
yanus gibi bir emir-i kafire tabi' olmaktan ise, kagip magarada uykuya dal-
mayi daha evla gordiiler. Dikyanus, zamaninin peygamberine muhalif olan
miinkir bir hiikumdar adidir. Ashab-i Kehf, mii'min olan yedi kimseden iba-
rettir. Isimlerini §6yle beyan ederler: Yemllha, Mekselina, Misllna, Mernu§,
Debernu§, §azenu§, Kefestatayyu§. Uykuya yattiklan magara, Adana cihe-
tinde kain Tarsus 'ta oldugunu rivayet edip ziyaret ederler. Vak'amn tafsili su-
re-i Kehf te tefstr kitaplannda mundericdir.
Sji i** y\j j.4jU^» l)U* ^j\j>- ijj ^jJLii i^jj^ta^ jLisJaij
38. Onlarin nyamkliklan dikyanus a masraf idi; uykulan sermaye-i namus
idi.
Ashab-i Kehf in uyanikliklan, Dikyanus ismindeki kafir hiikumdann em-
rine sarf olunmus, idi. Uykulan ise namus-i insaninin sermayesi oldu. zira
kufur ve kiifre hizmet, ma'rifet-i rabbaniyye igin mahluk olan insanligin na-
musuna ve kanununa muhaliftir. Ashab-i Kehf ise kufurden ve kiifre hiz-
metten kagtilar ve uykuya yattilar. Bu uyku kanun-i insaniyyetin muhafa-
zasina bir sermaye oldu. Binaenaleyh uykulan uyanikhklanndan daha ha-
yirh oldu.
39. Hlyku ilim ile oldugu vakit uyaniklikiir; cahil ile oturan uyaniijin vay ha-
linel
Fesaddan kagmak niyetiyle uykuya dalmak uyaniklik hukmundedir. Fa-
sik ve facir olan cahiller ile sohbet eden uyanik kimselerin vay haline!
*$$&>
(gp^ MESNEVf-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
40. OCaraalar hehmen iizerine cadir kurduklari vakit hiitbiiller saklanirlar ve
susarlar.
"Behmen" "mahzen" vezninde olup bircok ma'nalan vardir. Burada ki§
mevsiminde gigek agan bir nebatin ismidir. Ya'ni ki§ mevsimi gelip de, kar-
galar "behmen" ismindeki nebatin iizerine toplamp ottiikleri vakit, bulbtiller
saklanirlar ve otmez olurlar. "Karga"dan murad, ehl-i zahir ve ehl-i dunya;
ve "btilbiirden murad ehl-i batm ve ehl-i Hak'tir. Ya'ni bir muhitte ehl-i dun-
ya ve ehl-i zahir cogaldigi vakit, ehl-i batm ve ehl-i Hak ihtifa ederler ve ha-
kayik-i ilahiyyeden bahsetmez olurlar.
41. JLira gulzarsiz hiilbul sakittir; giine§in gaib olu§u uyantkligi olduriicudiir .
Ya'ni, sonbaharda gulistamn §enligi gidince bulbul susar. Sun giines, gu-
rub edip gaib oldugu vakit dahi uyku vakti olan gece olur ve uyamkhgi oldu-
riip izale eder. Bu beyitlerde, mlitekabil olan esma-i ilahiyyenin tecelliyatina
i§aret buyurulur ve esma-i miitezadde yekdigerini nefyeder.
42. By giine§, arzm aliim aydmlaimak icin hu gul$eni terk eder sin!
Bu beyt-i §erif dahi cem'iyyet-i ma'nayi haizdir. Ma'na-yi zahirisi: "Ey
afakin gune§i, eger sen bu taraftan gurub edersen, bu tarafin semt-i kademi
olan kurre-i arzin altim ziyadar edersin. "Mana-yi batinisi: "Ey run gune§i (
ef al-i ilahiyye tecelliyatimn gul§eni olan bu cismi terk edersen, arz-i cismin
alti olan alem-i ruhaniyyete intikal edip orada cilvelenirsin. Arzin kendi et-
rafinda ve giines, etrafinda devrini Kopernik 1543 sene-i miladisinde ilk
def a olarak ke§f ettigi beyan olunur. Bu sene-i miladi, 962 sene-i hicrisine
musadiftir. Cenab-i Pir efendimiz ise bu II. cildi 662 sal-i hicride te'lif buyur-
duklanndan, bu hakikati Kopernik' ten \ig yixz sene evvel ke§f buyurmu§
oluyorlar.
43. Cftiarifei giine$i vein nakil yohiar; onun ma$rikv can ve akhn gayri de-
gildir.
*$%&>
AHMED AVNl KONUK ^®
Ya'ni, sun olan giine§in masjiktan dogup magribde batmak suretiyle inti-
kali oldugu gibi, run gunesjnin dahi ma§nk-i cismaniyyetten dogup magrib-i
ruhaniyyete batmak suretiyle intikali vardir. Fakat ma'rifet-i ilahiyye gime§i
igin asla intikal yoktur. zira onun ma§nki ruh ve ruhun sifati olan akildir.
Ruh ve akil ise, gerek cismaniyyet ve gerek ruhaniyyet alemlerinde mevcut-
tur. Eger bir kimsenin akil ve caninda ma'rifet-i ilahiyye gunesj parlarsa, hig-
bir mevtinda gurub ve intikal etmez.
44. Uiususiyle o hemale mensup olan a&nes hi o iarafa mensubdur, onun isi cje-
ce aiindiiz aydinlalialiktir.
"Hur§id-i kemali"den murad "hakikat-i muhammediyye"dir. Ve ona
"mertebe-i vahdet" dahi derler. "0 tarafa mensubiyyef ten murad, zat-i
Hakk'a mensubiyyettir. Nitekim <sjy ^ &y*pj 4U1 <y ui [Ben Allah' danim ve
mu'minler benim nurumdandir] hadis-i §enfinde bu mensubiyyete i§aret bu-
yurulmustar. "Gece"den murad alem-i cismaniyyet ve "gunduz"den murad
alem-i ruhaniyyettir, Ya'ni, "Hususiyle o "hakikat-i muhammediyye" giine-
§i ki Zat-i uluhiyyete mensubdur, arada higbir vasita yoktur; onun i§i cisma-
niyyet ve ruhaniyyet alemlerini aydinlaticihktir."
45. Gijer Oskender isen media -i semse ad) ondan soma her nereye aidersen pok
-parlaksin.
Eger ab-i hayati aramaga azmeden Iskender-i Ziilkarneyn mesjebinde
isen, "hakikat-i muhammediyye" giine§inin matla'i olan Zat-i ahadiyyet ta-
rafina tevecciih et ve kendi viicud-i mevhumundan kurtulup fena-fillah
mertebesini bul. Ondan sonra gerek alem-i cismaniyyette ve gerek alem-i
ruhaniyyette baka-yi Hak ile kaim oiarak panl paril parlarsin. Iskender-i
Ziilkarneyn' in kissasi sure-i Kehf te mezkur oiup, tafsili tefsir kitaplannda
miAndericdir.
46. Ondan sonra her nereye aidersen masrik olur; sarhlar senin magribine asik
olur.
MESNEVl-t SERfF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2 ♦
Ya'ni, viicud-i mevhumun kalkip viicud-i Hak ile baki oldugun vakit, sy-
rette mevatin-i muhtelifeye intikalatin, ya'ni mevt-i sun ile mevtin-i berzaha
ve berzahtan ba's-i cismani mevtinina ve mevtin-i ha§re ve mevtin-i hasrden
cennet-i cismani mevtinina intikallerin hep ma§nk olur. Zira sen hakikat gti-
nesjnin "ayn"i olursun. Guriib ettigin mevtin senin ma§nkin olur. Nitekim
sun giinesjn kendisi menba'-i ziya oldugundan, gurub ettigi nokta ayni za-
manda ma§nk olur ve mademki senin magribin ma§nkin ayni oluyor, o hal-
de §arkiar senin magribine a§ik olurlar ve magribine intizar ederler. Zira bir
nokta §ark olmak igin ayni zamanda o noktamn magrib olmasi iktiza eder.
Bu beyt-i serifte cenab-i Pir efendimiz, kurre-i arz iizerinde giinesjn masnk ve
magrib noktalanndaki evza'ini da tasvir buyurmus. oluyorlar.
47. Senin yarasa kusu olan hissin magrib tarafinu kosucudur; senin inci sacici
olan hissin masrik tarafina gidicidir.
"Yarasa kusu olan his "ten murad, hayvaniyyete mahsus olan havass-i
zahiredir ki, onlar, kuvve-i samia, basira, §amme, zaika, lamisedir. "Mag-
rib"den murad, cihet-i cismaniyyettir ki, hicab-i ma'rifettir. "Inci sagici olan
his"ten murad, insaniyyete mahsus olan havass-i batinedir. Onlar da, hiss-i
mu§terek, kuvve-i vahime, kuvve-i mtitefekkire, kuvve-i hayaliyye ve kuv-
ve-i hafizadir. "Masnk"tan murad ruh-i insanidir ki, ondan maarif-i rabba-
niyye giine§i tulu' eder. Insamn iki nevi' havassi vardir. Birisi havass-i zahi-
redir ki, sirf cismaniyyet ile alakadardir. Bu hisler galib oldukca cismaniyyet
ahkami galib olur ve cismaniyyet ise maarif-i rabbaniyyenin magribi ve ma-
hall-i istitandir. Digeri havass-i batinedir ki, insan maaliyati bu havass ile id-
rak eder ve bunlar ruh-i insani ile alakadardir. Bu hisler galib oldukca ruha-
niyyetin ahkami galib olur ve ruhaniyyet ise maarif-i ilahiyyenin mas, nki ve
mahall-i tulu'udur.
48. By hlnici, his yolti eseklerin yoluiur; ey kimse, sen esehlere muzahimsin,
vdanl
Ey cesed-i unsuri hayvamna binmi§ olan insan, hiss-i zahir yolu e§ekle-
rin yoludur. Zira sende olan cisim ve cismin havass-i zahiresi e§eklerde de
vardir. Binaenalleyh cismin ve hiss-i zahirin icabatinda e§eklere muzahimsin
°$m*
AHMED AVNl KONUK "^®
ve onlarla miistereksin. Bu cismiyyet ve hiss-i zahir dairesinde kaldigindan
dolayi utan! "Muzahame" lugatta, sikinti vermek ve izdiham edip kalabalik
husule getirmek ma'nasinadir. Burada, hayvaniyyet mertebesine i§tirak edip,
cem'iyyet-i hayvaniyyede kalabalik husule getirmek murad buyurulmustar.
o^jtr U-~^ jij ^r J J J*r ^ u~^ gH u^ j* ^—^ cr^ £H
49. HZu bes hisien baska hir bes his vardu; o hizil alhn gibi ve bu hisler hakir
gibidir.
Cisim ile alakadar olan bu be§ hiss-i zahiriden baska, run ile alakadar olan
bir bes. hiss-i batini vardir. batini hisler kizil altin gibi kiymetlidir. Bu zahi-
ri hisler ise bakir gibi kiymetsizdir.
50. CNiahser ehli olan o pazarda hakir hissi, ne vakit alhn his gibi sahn alirlar?
"Ehl-i mah§er"den murad, makam-i "cerrT'e ve "cem , ul-cem'"e vasii olan
zevattir. Zira onlar zahir ve batini cenT edip hakikat-i viicudu idrak etmister-
dir. Binaenaleyh onlann pazannda ve meclisinde bakir mesabesinde olan ha-
vass-i zahireyi, altin mesabesinde olan havass-i batine gibi satin alirlar mi?
Zira havass-i zahirenin bakir gibi olusu, idrak-i hakayikta birgok galatati sa-
bit oldugu igindir. Mesela bu zahir gozii, gayet uzak mesafede olan bir biiyiik
cismi gayet kugiik goriir. Nitekim giinesjn cirmi pek buyiik oldugu halde za-
hir gozii onu bir tepsi cirminde goriir. Halbuki bu goriis, yanlisUr ve galattir.
Onun cesametini ve hakikatini ancak havass-i batineden olan kuvve-i mii-
fekkire idrak edebilir. Bu ise hasais-i insaniyyedendir. Diger hislerin idrakati
da buna kiyas olunsun.
*J* ^ J&\$ ^ ^ *jy~ ^ ^1~J& OjS 0^1 Lr p-
51. Tiedenlerin hissi zvdmet gidasim yer; canin hissi ise hir giine§ten otlar.
Cismin havass-i zahiresi zulmet ve kesafet aleminden gidasim ahr ve bu gi-
da ile kuwet bulur. Havass-i batineden ibaret olan ruhun hissi ise hakikat gii-
nesmden ve alem-i letafetten gidalamr ve bu gidadan kuwet bulur. Davud-i
Kayseri hazretleri Fususu'l-Hikem §erM nin mukaddimesinde buyurur ki: ou
Ljj aaUl» L.^iy.1 ei# jjhUJ «yiji ** j^>Vu4 VfjisU ^h. j U^ vWJ- 1 Ya'ni "Muhak-
•
MESNEV1-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2
kak kalbin bir gozii ve kulagi ve havasden bunlann gayri vardir; ve bu ha-
vass-i ruhaniyye bu havass-i cismaniyyenin aslidir. Imdi, onlar ile havass-i
hariciyye arasmdaki hicab kalkdigi vakit asl ier' ile ittihad eder. Binaenaleyh
onlar ile mu§ahede ettigi §eyi bu havass ile mu§ahede eder." l§te, asl ile fer'i
cem' edenler, yukanki beyt-i §erifte beyan buyurulan ehl-i mah§erdirler ve bu
ittihad neticesinde havass-i zahirenin galatati me§hud olur ve ehl-i zahirin
alem-i zulmantye mensubiyetlerinden dolayi inkar ettikleri ve miisteb'ad gor-
dukleri birgok hakayik bu ittihad neticesinde sabit olur. Zira run hislerinin id-
rakati hakikat gunesjnden kuvvet bulur. Fakat bu izahattan hukemanin ve
ehl-i felsefenin dahi idrak-i hakayik mertebesine vasil olduklan zannolunma-
sin. Zira onlann havass-i batinelerinin hiikmu, havass-i zahirelerinin verdigi
ulum-i mevhume ile kan§iktir. Bu sebepten i'tikadlannda fesad ve hukumle-
rinde adem-i isabet vardir.
s-^jj.y ^^j- is^y ^y? *^-^- 5 v-s^ ^s?* ^*^~ ^^j o^jit l$\
52. By hislerin yukiinii yayh tarafina cjotiirmii§ olan, <JVlusa gihi elini koynun-
dan $ikar!
Bu beyt-i §erif ile atldeki beyitlerde cenab-i Pir-i destgir efendimizin nefs-i
nefis-i mursjdanelerine hitab olundugu anlagihr. Zira zat-i §erifleri baka-billah
mertebesi olan "cem'u'1-cem'" makaminda sabit bulunan ekabir-i ummetten-
dir. Ya'ni "Ey havass-i zahire yiiklerini alem-i gayb ve letafete goturmus. olan
zatim, Musa (a.s.)in yed-i beyzasi gibi olan bu Mesnevi-i §etffi pur-nur ola-
rak kalbinden talib-i hakikat olan saliklere izhar et, intifa' etsinler!"
53. By himse, senin sijatlann ma'rifet giine§ulir; ve jelegin giine§i hir sifatin
henctidir.
Ey insan-i kamil, sen bilclimle sifat ve esma-i ilahiyyeyi cami' olan "Al-
lah" ism-i zatimn mazhansin ve bu sifat ve esmanin ahkam ve asan senin
vucudundan fiilen zahir oidugu igin, sen bunlan ma'rifet-i zevkiyye ile arif-
sin ve sen yeryuziinde Hakk'm halifesisin. Binaenaleyh senin sifatlarmdan
her birisi bir ma'rifet gune§idir ki, sen bu maarif-i rabbaniyye ile muzlim ve
bulanik olan kalbleri nurlandmrsin. Felegin o suri giinesj ise ancak Hakk'in
bir sifatimn mazhandir ki, o sifat ile cihandan suri zulmeti kaldinr ve gece-
yi giinduz yapar. Cenab-i Pir efendimizin suri gtinesjn bir sifat ile mukay-
<^g^
AHMED AVNl KONUK
yed oldugunu beyan buyurmasi, galib olan sifat nokta-i nazanndandir.
Yoksa her bir sifat-i galibin zimmnda bircok sifat mundemicdir. Nitekim gu-
nes. sifat-i "hayafin dahi mazhandir ve ondan hayat-i nebatiyye ve hay-
vaniyye nesv u nema bulur. Ve keza sifat-i "kahr"in dahi mazhandir; "te-
§emmus" dedikleri illet ile hayat-i hayvaniyyeyi kahreder. Fakat galib ve
azhar ve mahsus olan sifat nuriyyettir. Nitekim ayet-i kerimede bu sifat-i
galibeye isareten, \\~* 'JZ^\'£* <^jJi y> ["Gunesj ziya kilan"] (Yunus, 10/5)
ve, Wu> Wi^lWj [ f, ve (oraya) pariak kandiller astik"] (Nebe\ 78/13) bu-
yurulur. Fakat halife-i Hak olan arif-i billah boyie degildir. Biiciimle sifat ve
esma-i ilahiyyenin ahkam ve asari alem-i kevne onun yedi ile tevzi' buyu-
rulur. Bunun icin onun hakkinda, ^Vi ^J^~ U ^^ JV^ ya'ni "Sen olma-
sa idin, eflaki yaratmaz idim" buyurulur.
<jj£ Hip aS'j <J>\i ojf ol^ iSy^ L>j-> ^j£ j xJ^jj*- ©IS"
54. IZazan aiines ve ha zan derya olurstin; ha zan \Kaj daiji ve ha'zan <S%n-
ka kusu olursun.
"Gunes, olmak"tan murad, envar-i maarif-i ilahiyye ile, idrakat-i muzlime-
nin tenviridir. "Derya olmak'tan murad, tecelliyat-i muhtelifeyi kabul edip
higbir tecelliden bulanmamakdr. "Kaf dagi olmak"tan murad, alem-i kevni
muhit olan hakikati ile zuhurudur. "Anka olmak"tan murad, kemalat-i zatiy-
yesini setr ile bi-nam u ni§an olmasidir. Ya'ni "Ey kamil, sen halife-i Hak ol-
dugun icin, Hakk'm, oti j y ^ JT (Rahman, 55/29) ["0 her an bir §e'nde-
dir") sifatinin dahi mazhari olup, her anda bir §e'n' ile zahir olursun. Ba'zan
idrakat-i muzlimeyi maarif-i ilahiyye ile tenvir edersin; ve ba'zan dahi tecel-
liyat-i celaliyye ve cemaliyyenin tevalisinden zahirin asla muztarib olmayip,
dalgasiz derya gibi berrak ve rakid bir halde bulunursun; ve ba'zan alem-i
kevni muhit hakikatin ile zuhur edip, oliiyu diriltmek ve diriyi oldurmek gibi
tiirlii tulii havarik ile zahir olursun; ve ba'zan kemalat-i zatiyyeni setr edip,
halk arasinda la-§ey gorunursun!
55. Sen ise kendi zahnda ne osun ne de husun; ey kimse, sen vehimlerden ar-
hksvn ve ziyadenin ziyadesisin!
Ey kamil, sen kendi zatinda ne gunes, ve ne de deryasin; ne Kaf dagi ve
ne de Anka'sin! Zira bunlar surettir. Senin hakikatin ise bi-suret olup, vehim-
Gsg&g>
MESNEVI-t SERtF §ERHi / III. ClLT • MES'NEVt-2 •
lere sigmaz ve elfaz ve kelam ile seni ta'rif etmek miimkin olmadigi igin, bu
soyledigimiz §eylerden ziyadenin ziyadesisin!
56. CRu/i ilim ile ve akil ile yardir; ruhun SArcdn, ve Ttir/u ile ne isi vardir?
Ruh ilim ile yardir; zira ilim idrakin mahsuludur ve idrak ise ruhun has-
sasidir. Ve keza akil ile yardir; zira akil ruhun sifatidir; ve sifat ise mevsuf ile
kaimdir. Insan-i kamil kesafet-i tabiiyyeden kurtulmus, ve letafet-i ruhiyye
kesbetmi§tir. Nitekim, b-ijji u^Lii'^ i^ls-i L^ijji ya'ni "Bizim e§bahimiz ve
§ahsiyetimiz ruhumuzdur ve ruhumuz e§bahimizdir" derler. Bu munasebetle
onlardan asar-i ruhiyye zahir olur. Ruh ise ta'rife sigar bir §ey degildir. Boy-
le olunca, insan-i kamilin zatini lafiz-i Arabi ve Turk! ve diger lisanlar ile ta'rif
etmek kabil degildir. Nitekim Cenab-i Pir Efendimizin mur§id-i alileri Seyyid
Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi hazretleri bir gun soz soyler idi. Bir §ahis;
"Senin medhini filan kimseden i§ittim" dedi. Buyurdular ki: "lbtida goreyim
ki, o kimse nasil bir kimsedir? Onda o mertebe var midir ki, beni anlayip
medh etsin! Eger o beni soz ile tammis, ise, muhakkaktir ki tanimami§tir; zi-
ra bu soz ve o harf ve savt ve o dudak ve agiz kalmaz; bu arazdir. Ve eger
fiil ile tammi§ ise yine boyledir. Ve eger benim zatimi tammis. ise, suret zata
uymaz ki medh eyleye!"
57. 6y naki§siz l bu kadar siiretler ile beraber hem muvahhid, hem miisebbih sen-
den hayrandir!
Ey hadd-i zatinda bi-renk olan insan-i kamil, sen nazar-i halkta tiirlii turlu
renkler ile zahir oldugun igin, hem muvahhid olanlar ve hem de mu§ebbih
olanlar senin hal ve samnda hayrete dii§erler. "MuvahhkTden murad, mustah~
lif olan Hak ile halife olan insan-i kamili rmittehit gorenler ve "mu§ebbih"den
murad halife olan insan-i kamili mustahlif olan Hakk'a tesbih edenlerdir, Bina-
enaleyh muvahhid olanlar kamilin hakikatine nazar edip ayniyyet goriirler ve
mu§ebbih olanlar kamilin taayyuniine nazar edip gayriyyet goriirler, Fakat her
ikisini, ya'ni "tevhid" ve "tesbilTi cem' ile nazar edenler yakalanni "hayref ten
kurtanrlar. Zira viicud-i mutlakin her bir mertebesinin hiikmune ariftirler.
§urrah-i kiram hazaratimn bu beyitlerde gok tekellufati vardir. Fakat eb-
yat-i §erife arasindaki revabita dikkat olunursa, cenab-i Pir'in kendi zevk-i
c £p a
AHMED AVNl KONUK
alilerine gore "insan-i kamil"i beyan buyurduklan anla§ilir. Nitekim, atideki
beyitler dahi bu ma' nay t te'yid buyurur:
58. H&a zan mii§ebhiki muvahhid yapar; ba'zan da muvahhidin yolunu suretler
vurur.
tnsan-i kamil ba'zan oyle bir hal ile zahir olur ki, mu§ebbih olan kimse o ha-
li goriince gayriyyet fikrinden vazgegerek ayniyyete hukmeder. Ve ba'zan oyle
bir renk ve bir suret ile zahir olur ki, muvahhid olan bu sureti goriince, yamldi-
gmi anlayip gayriyyetine hukmeder. Nitekim (s.a.v.) Efendimiz bu iki hale de
i§aretle, ^ J\j ^ J\j # ya'ni "Bern goren Hakk'i gordti " ve JidL. yJ tf tJi
(Kehf, 18/110) ya'ni "Ben ancak sizin gibi be§erim" buyurdular. Velhasil in-
san-i kamilin hem ayniyyeti ve hem de gayriyyeti sabittir ve onun hakkinda
tevhid ve te§bih ile hiikmedenler "hayret"ten kurtulurlar. Zira bu ayniyyet ve
gayriyyet meratib-i viicudun iktizaatindandir. Nitekim, Cenab-i §eyh-i Ekber
hazretleri Futuhat-i Me&c/yye'lerinde §u beyit ile i§aret buyururlar:
tjd^ l^j\i *--»j] cJi* Otj C~w* JUi 1p cJ* OU
"Rab Hak'tir, abd de Hak'Ur, Mukellef olanm kirn olduguna suurum olaydi ne
olurdul Egersen abd dersen o oludiir; ve eger[Rab] dersen, teffifolunan nerede?"
59. niazan hul-hasen, sarhofluktan sana "6y ya§i hu$iik, ey bedeni tazel" lex.
Bu beyt-i §erifte olan, cuJi ^ji jJ>\j^ l, misrai, Cenab-i Fir efendimizin
Dtvan-i Kebif lerinden olan §u gazelindendir:
^ J J^JJ <^ L5^ ^ Jl 0*£ <^> UM ^> k
0-JI ^ Lilp tj^jj ij\j ja 4^jj ^jjj'j^jj ^jj
"Ey Yemen ahulan arasmdaki bir ahu, sen bedende benim gozum ve ruhum-
sun! Ey yasi kiigiik ve bedeni taze, ey sut igmekten karfbu '1-ahd! Nas indinde
*$$&>
MESNEVf-t §ERfF §ERHt / III. CtLT • MESNEVf-2 •
benim a§ik oldugum sabit oldu; §u kadar ki, a§kimm kime oldugunu bilmedi-
ler. Onun ruhu benim ruhum ve benim ruhum da onun ruhudur; bir bedende
iki ruhun ya§adigim kirn gordti?"
Bu gazelin "Ya sagire's-sinni" beyti ile maba'dini, kenz-i esrar-i musiki
ustadim Eyyubi Mehmed Zekai Dede Efendi, Suz-i dil makammdan bestele-
mi§ oldugu Ayln-i JeriFin ibtidasina vaz'etmistir. Ve Cenab-i §eyh-i Ekber
efendimiz dahi, ^uu* ^ beytini Fususu'l-Hikerridz Fass-i Muhammedi'de
zikr eylemi§tir. Ve bu gazelin §erhi uzundur,
lmdi, bu misra'in kaili hazret-i Pir efendimizin zat-i §erifleri oldugu igin,
yukandaki izahat-i hakiranem vech ile, bu ebyat-i §erifenin Hakk'a degil in-
san-i kamile rati oldugu meydandadir.
§urrah-i kiram "bu'l-hasen" ta'btri hakkinda muhtelif mtitalaat beyan bu-
yurmusjardir. Fakat zevk-i fakire gore, insan-i kamilin bilcumle esma-i hiis-
naya mazhariyyetlerine i§areten beyan buyurulan bir ta'birdir. Cenab-i Pir
efendimiz dahi esma-i hiisna cem'iyyetine mazhariyyetleri hasebiyle bu ta'bi-
ri kendilerine izafe buyurmu§lardir. Ya'ni "Bilcumle esma-i hiisnaya mazhar
olan insan-i kamil bu tecelliyatta istigrak sarhosjugu iginde bir hadisu't-tek-
vin olan gocugu gorunce, onda zahiri mu§ahede edip, dxi\ U*j L ^i^ i di-
ye hitab eder. zira alem-i zahire yeni gelenler eski gelenleri teshir eder. Onun
igin biiyukler kiigiik gocuklann mertebesine tenezziil edip onlan terbiye eder-
ler. Bu bahsin tafsili Fususu'l Hikem'de Fass-i musevi'dedir.
Js&?» i)\j\p>r *±'j3 ,j)1 -^~* ^jij l/^-P" U*^
60. n^azan kendi nah§im viran eder; cananin ienzihinden Aolayi yapar.
Ba'zan insan-i kamil canan-i hakiki olan Hakk'i suret-i abdaniyye ile zu-
hurdan tenzih igin, kendi taayyiin-i abdamsini viran edip kaldmr ve sifat-i Hak
ile zahir olup, "Ene'1-Hak" ve jis< ^M u ^u-* [Kendimi tesbih ederim, benim
§anim ne buyiiktur] ve *ui ^ j^ J ^4 [Ciibbemde AJIah'tan gayrisi yoktur.]
gibi sozler soyler ve bu surette kendinin kendiligi kalmaz. Mesela demir ate§te
kizdigi vakit onda demirlik sifati kalmaz, ate§ olur; ve demir o vakit "Ben ate-
sjm" dese dogrudur. Bu hal, insan-i kamilin kendi nak§-i abdamsini viran edip,
fiilen Hakk'i isbat etmesi ve Hakk'i libas-i abdiyyet ile zuhurdan tenzihidir. Zi-
ra vucud-i hakiki o mazhardan, abdiyyet libasindan Iiryan olarak zahir olur.
Nitekim Cenab-i Pir efendimiz Flhi Ma fiffr'te buyururlar ki, "Ene'1-Hak" sozii
azim tevazu'dur; "Ene'1-abd" da'vasi biiyuktur. Zira bu da'vada hem Hakk'in
c^^,
AHMED AVNt KONUK
ve hem de abdin vucudu iddia edilmis. olur. "Ene'1-Hak" da'vasinda ise abd
kendi vucudunu nefyetmis. olur. Muhakkiklar bu hale "ittihad" derler. Fakat bu
hal daimi degildir. Zira kuvvet-i be§eriyye bu halin devamina takat getiremez.
(S.a.v.) Efendimiz cJ^M ^ J [Benim Allah ile bir vaktim vardir] hadis-i §e-
rifinde bu hale i§aret buyurmuskrdir. Hiiseyin b. Mansur Hallac hazretleri bu
barikamn son derecede mii§taki oldugundan, daima bu halde kalrnak isterdi.
Halbuki devamina kuvve-i be§eriyye tahammiil etmezdi. Bu sebeble o hazret
mimacatinda, ^ & J* ^j o\ ^">*V J j~? ^ j*-* dt~jy>v j j*^* ^i~»i ^
J* J ya'ni "Ya Rab, nasutiyyetimi senin lahutiyyetinde ifna ettim; imdi
lahutiyyetinde olan nasutiyyetim hakki igin benim katlime sa'y edenlere rah-
met edesin!" buyurmustar. Ve Cenab-i Mevlana efendimizin bu makam-i itti-
hada i§areten cok sozleri vardir. Nitekim buyururlar:
"Ben tamamiyle herkesin ilzetine yemin ettigi §ey oldum. "
61. Diis (joziiniin mezhebi D'tizol'&ir; oklin gozii visal i$inde Siinnidir.
His gozii insan-i kamilin suret-i insaniyyesine ve zahirine nazar ettigi ci-
hetle, "Hakk'in insandan zuhuru ne demektir?" der ve ehl-i haktkat mezheb
ve mesleginden aynlir. Binaenaleyh onun mezhebi 1'tizal olur. Ve fakat ru-
hun sifati olan akhn gozii, yukanda izah olunan makam-i ittihaddaki visal
iginde ehl-i hakikatin mu§ahedesini kabul ettigi igin Sunni'dir. Zira Kitap ve
Siinnet m'yet-i Hakk'i isbat etmektedir. Ve visal zevki bir haldir; onu tadan
inkar edemez. Tatmayan, zahir gozii ile bakar ve batm gozii kor oldugundan
inkar eder. Nitekim Cenab-i Fir efendimiz buyururlar:
Nazmen terciime:
"Hak §ecerden, ben, dedi makbul-1 alem oldu bu,
Ger be§erden soylese korlukten inkar eyleme!"
62. 6hl-i D'tizoX, hissin maskarastdir; §ashinliktan kendisini Sunni gosterir.
MESNEVt-t §ERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVI-2 •
Ya'ni Mu'tezile dedikleri taife, havass-i hamse-i zahirelerinin zebunu ve
maglubu olduklan igin, ru'yet-i Hakk'i inkar ederler. Zira onlar "ru'yefi, in-
san zahir gozu ile ayi ve gunesj gordugii gibi goriir zannederier. Halbuki bu
gorus, alem-i suret ve kesafete aid bir gorii§tur, Suretsiz olan alem-i letafeti
goren, ancak akil goziidur. Hiss-i zahirin maskarasi olanlar o kadar §a§km-
dir ki, iglerinde Allah'in viicudunu bile inkar edenler vardir! "Eger mevcud
olaydi onu da goriir idik" derler. Halbuki kendi akillanm his gozuyle gorme-
dikleri halde viicudunu tasdik ederler ve eger kendilerine "Senin aklin yok-
tur" dense kizarlar. Imdi bu hal §a§kinhk degil de nedir? Bununla beraber
silk-i mustakim iizerinde olduklarim iddia ederler.
63. Dier him hi hisde haldi, o {Mxiiezili'dir; her ne hadar Siinniyim derse,
aihilligindendir.
Hiss-i zahirin hukmu altinda zebun olan her bir kimse, Mu'tezile mez-
hebine salik olan kimselerdeiidir. Zira o kimse havass-i zahiresine maglu-
biyyeti hasebiyle ahval-i batineyi ve ehl-i hakikatin mu§ahede-i zevkiyye-
lerini miinkirdir. Bu inkanyla beraber Siinnilik iddiasinda bulunmasi ceha-
letindendir.
64. Dier him hisden disanya gkh ise Siintu odur; goriis ehli, latij izli olan ah-
lin gozudiir.
Ya'ni Siinnl ve Peygamber'e tabi olan o kimsedir ki, havass-i hamse-i za~
hiresinin te'siri altinda kalmaktan kurtulmustar. Boyle bir kimse, umur-i ba-
tinede cisim gozunii degil, akil goziinu kullanir. Aklin gidi§i ve izi latiftir. Bi-
naenaleyh bu kimse mu§ahede ehli ve kendisi aklin gozii olur ve cismin go-
zu olmaktan kurtulur.
\j aJJI^^- j_jlS" c^JuJU ^-o \j *U» 0\j4>- (j-j- (J^i^i £
65. Gger hayvan hissi sahi gore idi, imdi ohiiz ve eseh JMlah'i goriir idil
tj* ^Jjitj ^J~- o~^j*~ \J f J*i* u~>- LS^J?^
66. Gger senin hiss-i hayvandan maada, heva haricinden basha hissin olmaya
idi;
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
(jjj, ^j~ £j^> u ^j. <J iS^.J' f£+ fJj> o~i
67. Dmdi herd Sidem ne vakit milker rem olur idi; hiss-i muster ek sehehi ile ne
vakit mahrem olurdu?
Ey salik, hayvaniar ile musterek olan havass-i hamse-i zahirenden ba§ka,
heva-yi nefsani haricinden olan havass-i batmen olmasa idi, ^T^ £f % S£ S
(tsra, 17/50) ["Biz hakikaten insanoglunu §an ve §eref sahibi kildik"] ayet-i
kenmesindeki §eref-i tavsif-i iiahiye nail olamaz idin; ve yalniz hayvan ile
miisterek olan hislerin ile kalmis. olsa idin, esrar-i iiahiye mahrem olur mu
idin?
68. Senin suretsiz ve sureili demekligin, sen suretten gitmehsizin halil geldi
"Na-musawer" ile Hakk'in tenzihine ve "musawer" ile Hakk'in tesblhine
i§aret buyurulur. "Suretten gitmek"ten murad, suver-i mahsuseyi idrak eden
havass-i zahirenin hukmii altmdan gikmaktir. ya'ni "Ey henuz havass-i hay-
vanisi galib olan salik, bu suret aieminden gikmadan Hakk'in tenzihinden ve-
ya tesblhinden bahsetmen batildir. Zira tenzihin kavlidir, fiili ve hall degildir.
Qunkii sen e§yadan Hakk'i tenzih ettigin vakit, Hak ile e§yamn hududunu
birbirinden ayirmis, olursun. Ve tesbihin dahi, Hakk'i suretlerde mukayyed
kilmaktan ibaret olur. Binaenaleyh ehl-i suretin tenzih ve te§bihden bahset-
mesi batil oldu."
69. Suretsiz veya sureili onun oniindedir hi, o hep i$tir ve kabukian disariya
pkmishr.
Hakk'in tenzih ve tesbih-i hakikisi, kabukgibi olan suretten soyunup, hep
ic olan ve hakikat-i vucudu makam-i ittihadda zevken idrak eden insan-i ka-
mile mahsustur; ve onun tenzihi, 59. beyt-i §erifte Izah oiundugu tizere tya-
lidir. Bu iki beyt-i §erifin yukanki ebyat-i §erifeye §iddet-i irtibatlan zahir ol-
dugundan, vareste-i izahdir.
70. Gger sen lior isen a'maya teklif yoktur; ve eger degil isen, git ki sabir sum-
ran anahiaridir.
GN£J(JC^*>
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Eger havass-i zahiren kalbinin gozune perde cekmis, olmasi sebebiyle ha-
kikat-i vticudu mu§ahededen kor isen, ^ ^^'J* 'J4 (Nur, 24/61) [A'ma-
ya gucjuk yoktur] ayet-i kerimesi mucibince a'maya teklif yoktur. Bu halde,
mucmel olan iman-i gaybi ile iktifa et; ve sana bu halin icjnde mu§ahede-i
hakikat teklifi caiz degildir. Ve eger talib-i hakikat isen, git tarik-i Hakk'a su-
luk edip, miicahede zorluklanna sabret! Zira sabir meserretin anahtandir,
ya'ni sabir ile muradina erip sevinirsin.
j-Uo rjt> ijL*; *A ijj-H *-* jr^ cfjj^ tj *^i^ lS^^J,
71. Sabnn ildct hem goziin perdelerini yakar, hem tie sadri §erh eder.
Hak yolunun mucahedesinde sabretmek, kalb gozunun perdeleri olan ha-
vass-i zahire hukmunii kaldinr. Nitekim giine§ dogdugu vakit yildizlann zi-
yalan gizlenir ki, buna ilm-i niicumda "ihtirak" derler. Kalb gdzu giines, gibi
ve havass-i zahire dahi yildizlar gibidir. Kalb gozunun gune§i dogunca ha-
v& ssi yakar ve ayni zamanda sadra da geni§lik verir; artik ehl-i suret gibi ale-
min germ u serdinden ona sikinti ve darhk gelmez.
lil>-j i—>ljl djj ij** l$-l£ ill^ j ^U? ijt' dy>- Ji *ol
72. 0onul aynasi pak ve safi oldugu vakil, sudan ve topraktan haric naktslar
goriirsiin.
Ya'ni gonial aynasi, havass-i zahirenin sudan ve topraktan, ya'ni suver-i
unsuriyyeden aldigi havatir ve hayalattan safi ve pak oldugu vakit, artik bu
suver-i unsuriyye haricinde olarak alem-i melekutun suretlerini mii§ahede
edersin. Zira kalb fotograf cami gibidir; ona cismaniyyet aleminin suretleri
menkus, olunca, alem-i melekutun naki§larim kabul etmez olur.
b <>*> r*j b ^j* jj \j J>& ?*j J^ <j<x ?*
73. Diem naksx ve hem nahkasi, devletin fersini ve hem ferrasini ^oriirsun.
"Nak§"tan murad, miilki ve melekuti olan suretlerdir. "Nakka§"tan mu-
rad, maa's-sifat ve'1-esma zat-i ilahiyyedir. "Fer§" lugatta, feza-i vasi'
ma'nasina da gelir. a~* JjU* <ja!i ^jji ^\ ^jaJi ja ya'ni "Devlet, ayniyle te-
daviil eden §eyin ismidir." Binaenaleyh "fer§-i devlef'ten murad, kendisinde
nefes-i rahmani iie hilkat-i avalim tedaviil eden feza-yi vasi' olur. "Fer-
ra§"tan murad, melaike-i kiramdir ki, onlar sedene-i esmadir. Suretler onla-
rin hizmetleriyle zuhura gelir.
C $P^
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni "Kalb gdzii agilinca hem muM ve melekuti olan suretleri goriirsun
ve hem de bu suretlerin nakka§i olan sifat ve esma-i ilahiyyeyi goriir ve on-
dan da musemma olan zat-i ilahiyyeyi mu§ahede edersin; ve hem de "fer§-i
devlet" olan feza-yi vasi'i ve onlann ferra§i olan melaike-i kirami gorursun!"
Nitekim, kalb gozu agilmi§ olanlardan bir zat buyurur:
Fezada birgece nagah nice sun -/ Huda gordum,
Agildi dide-i batm, semekten ta sema gordum!
74. Uaktdki henim yarimin hayali Dialil gddi; onun sureti hut, ma nasi hui-
sikendir!
Bu beyt-i §erlfte de cem'iyyet-i ma'na vardir. Birinci ma'na: "Yarin haya-
linden murad, cami'-i cemi'-i esma ve sifat olan zat-i uluhiyyettir. Ya'ni
"Vaktaki bu hakayiki beyan ederken nakka§-i hakikinin, ya'ni cami'-i
cemi'-i sifat ve esma olan zat-i uluhiyyetin hayali araya girdi, nukus, mahv
oldu. Zira onun sifat ve esmasimn suretleri puttur; ve onlann ma'nasi ve
musemmasi ve mevsufu olan zat-i uluhiyyet put kincidir."
lkinci ma'na "Qun" edad-i tesblh ve "Halil" Ibrahim (a.s.)in sifat-i aliy-
yesidir. Ya'ni "Nak§i gorursun! dedigim vakit, cemi'-i esma ve sifat-i ilahiy-
yenin mazhan olan mur§id-i kamilin hayal-i nak§i Haiti (a.s.) gibi geldi ve
hayalimde ne kadar suver-i miin'akise varsa hepsini sildi siipurdu. Zira
onun suret-i be§eriyyesi bliyuk puttur; fakat ma'nasi, ne kadar kiicuk putlar
varsa hepsini kincidir!" Bu ma'na, tarikatta muesses olan "rabita" usuliine
i§arettir. Zira hayal-i miirsjd, salikin kalbindeki hayalat-i masivamn izalesin-
de mtiessirdir.
JbJb ij>- JL^ OU- ^pJL^ji JuJb Jl£ j\ dy>- 4^"l^tajj £j^
75. ~$ezdan'a sukiir ki, o zakir oldujju vakit, onun hayalinde can kendi haya-
lini gordii!
Bu beyt-i §erifte "fena-fi'§-§eyh" mertebesine i§aret buyurulur. Salik miir-
§idine olan rabitasinda meleke hasil edince, kendisini mursjdin "ayn"i ve
mursjdini kendisinin ayni gorur. vech ile ki, mursjdi ile kendi arasinda ay-
nlik goremez. Ve fena-fi'§-§eyh mertebesinde miir§idinin kalbine nazil olan
fuyuzat-i ilahiyye, kendi isti'dadi dairesinde salikin kalbine de akseder. Ve bu
suretle miirsjdin hayalinde, salikin cam kendi hayalini gormus, olur.
MESNEVT-t §ERfF §ERHl / III. ClLT ♦ MESNEVf-2 •
76. Senin dergaktmn toyrafy, cjonliimii cezhetti; to-prak o kimsenin iizerine olsun
ki, senin topragindan i'raz etti.
"Dergah"tan murad, miirsjdin kalbidir. Toprak"tan murad, cism-i unsuri-
sidir. "Hak ber vey" matemden kinayedir. Ya'ni "Ey mur§id-i kamil, suret-i
cismaniyyen benim gonlumu cezbetti. Senin suret-i cismaniyyeni goriip ken-
di cismine kiyasen, kendisini senden miistagni bilen kimse matem etsin!"
77. ^Dedim ki, eger hen giizel isem ondan hunu kabal ederim; ve yoksa firkin
yiizliiler hana giilerler!
Cenab-i Pir efendimiz, saliklere ta'limen kendi nefislerine doniip buyurur-
lar ki: "Ben kendi kendime dedim ki: Eger ben giizel isem, ya'ni ben ehl-i hi-
dayetten isem, mur§id-i kamilden bu incizabi kabul ederim. Aksi halde bana
girkin yiizliiler, ya'ni ism-i Mudill'in mazhan olan §eyatin-i ins u cin giiler-
ler; ya'ni ehi-i dalalete iltihak ettigim igin o taife mesrar olup giilerler."
78. Qare o olur ki, kendime nazar edeyim; ve yoksa mademki hen esegim, o ha-
na giiler!
Hz. Pir nefs-i §eriflerini salik menzilesine tenzil edip, yine onun lisanindan
buyurururlar ki: "Mur§id-i kamil ile olan miinasebetimde ewela kendi bati-
nima nazar etmem ve bende bir incizab var midir, yok mudur bunu tedkik et-
mem lazimdir. Eger boyle bir incizab hissedersem, anlarim ki isti'dadimda gii-
zellik vardir. Aksi halde, mademki benim batinimda hayvan gibi higbir duy-
gu ve incizab olmadigi halde takliden huzur-i mursjde gidersem, o benim ba-
tmima nazar edip giiler." Ankaravi'de "har-em" kelimesine, oju>- masdann-
dan muzari' miitekellim sigasi ma'nasi yerilmi§tir.
79. O cemildir, cemali sevicidir; laze civan hunak ihtiyan ne vakit iniihab eder?
aU\ j^b iyUo [Allah' in ahlakiyla ahlaklanmiz] sirnna mazhar olan in-
san-i kamil cemildir; ya'ni, ism-i Hadi'nin mazhandir ve cemali, ya'ni ism-i
C $P?
AHMED AVNI KONUK
HaaTnin mazhanni sever. Zira kendi cinsindendir. Nitekim taze bir civan bu-
nak bir ihtiyar kadimn kufuvu ve musahibi olur mu?
d\y*J ijjji t>«W ^W* &\-M jji' V"^" ^ ^J ijtj^ Vj^
80. Qiizel bir aiizeli $eker, bunu, bit; "tayyibatii't-tatfiiibin'i onun iizerine oku!
[81]
"Cins cinsine meyleder" kaidesince, guzel giizeli geker. Bu bir kaide-i
umumiyyedir. Eger sen bu kaidenin sihhatine kelam-i ilahiden delil istersen,
oLsJaiJ i^-Wij '{j?^ oLkJi (Nur, 24/26) ya'ni "Iyi kadinlar iyi erkekler igindir
ve iyi erkekler de iyi kadinlar igindir" ayet-i kerimesini oku! Turkge'de bu ka-
idenin darb-i meseli, "tencere yuvarlandi, kapagini buldu" sozudiir.
*s" *s"j ^^ b ^/ {/ */ ^^ ^j*r j*rj* ^h*j>
81. Cihanda her §ey bir §eyi cezbetti; sicak sicagi ve soijuk da socjugu $ekti.
82. 'TZahl hismi batdlan $ekerler; bakiler de bakiler den sarho§twlar.
"Bakiler"den murad, batihn ziddi olan haktir. Ya'ni egri egriyi ve dogru da
dogruyu geker; ve keza ehl-i hidayet ehl-i hidayeti ve ehl-i daialet de ehl-i
dalaleti geker.
83. ( J\fariler muhakkak narileri cazibdirler; nuriler de muhakhah n&rilere talib-
dirler.
"NarilerMen murad, ehl-i daialet olan §eyatin-i ins u cindir; ve "nuri-
ler"den murad, ehl-i hidayet olan ins u melaikedir.
CJ&LS* ^f jjj jyj\ ^>rjy ■ Ci^f aJ\j \js ju~j dy? ^ r
84. fyoziinii ka-padiijin vakit seni sikinh basar; goz&n aydmligi -pencerenin ay-
dmligindan ne vakit sabreder?
Rii'yet aydiniiktir ve adem-i rii'yet zulmettir. Binaenaleyh rii'yet kendi
cinsinden olan aydinhgi ister. Bu sebeple, gozunii kapadigin vakit igini sikin-
ti basar ve vazife-i rii'yeti Ifa igin goz, pencereden girecek olan aydinhga kar-
§i sabredemez; o aydinhga bir an evvel nail olmak igin isti'cal eder.
MESNEVl-1 §ERlF $ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
^JJJ jyj>\ b f^ C— J -US" d\sr\j> (^—j Oj^- p-^>-
85. Qoz kapadijjin vakit senin i$in tzhrab variir; gozun -pencerenin numndan
sabri yokiur.
*3J jjj jj*i ^^j^i *i ^ji p~^?jy 4— »j^jj $.<^\j
86. Senin izhrabin derhal giindiiziin nuruna vusul i$in, gozun nurunu $ekici
ol<
m.
Ya'ni gozunii kapadigin vakit, adem-i rii'yet zulmetinden dolayi kalbinde
bir lztirab hasil olur ve bu lztirab nur-i rii'yete bir an evvel vasil olmak igin
sabirsizhk tevlid eder; "Aman derhal goziimu acip etrafi goreyim!" dersin.
87. Bger a$tk goz sana gam verirse, bit ki goniil gozunii bagladm, a$!
Alem-i surete acik olan gozunii muvakkaten kapadigin vakit sende lztirab
hasil olursa, ya alem-i hakikate kar§i daima kapamis. oldugun kalb goziin se-
nin batinmda ne derece lztirab tevlid edecegini tasavvur et! Binaenaleyh bu
kalb gozunii agl
88, Onu kalhin iki goziiniin bi-kiyas bir ziyd arayan takazast tani!
"Kalbin iki gozii "nden murad, ayn-i basiret ile ayn-i yakindir. Ayn-i basi-
ret ilm-i yakindir; basar-i hissinin galatatini goren ancak bu gozdiir. Ve ayn-i
yakin Hakk'a hidayet eden nura nazar eder. Bu ayn-i yakine taalluk eden nur,
hakkinda Hak Teala t\Z 'J. ^ *JJi <jl& (Nur, 24/35) ya'ni "Hak Teala nuruna
diledigi kimseyi ir§ad eder" 'buyurur. Bu nur, nur-i yakindir. Ayn-i basirete ta-
alluk eden nur hakkinda dahi, * bytl : Gy ^ J^ (Hadid, 57/28) ya'ni "Sizin
igin bir nur yapti ki, siz onunla yuriirsunuz" buyurur. Bu da ilm-i yakindir.
Imdi, basar-i basiretin nuru olan ilm-i yakin, ayn-i yakinin nuru olan
nur-i yakine muttasil oldugu vakit, insan semavat ve arzin melekutunu,
ya'ni bevatinini muayene ve mii§ahede eder. Hak Teala'nin kegfini murad
eyledigi mikdar hakayik-i e§yaya ve a'yan-i sabiteye nazar edip, halaik hak-
kinda sirr-i kaderin nasil hiikmettigini ayn-i yakin ile goriir. Iste beyt-i §erif-
te, "kalbin iki goziiniin aradigi bi-kiyas ziya" bu nurlardir. Ve kalbin bu iki
gozii payidardir; cismin iki gozii gibi fani ve sebatsiz degildir.
G£«^g>
AHMED AVNI KONUK
89. djWademki sebaisiz olan o iki nurun firaki sana gam getirdi, gozlerini a$iin.
90. lia/de, payidar olan o iki nurun firaki da gam geiirir, muhakkak onu mu-
Kafaza etl
Ya'ni "Mademki fan! olan ziya-yi §ems ile cismin iki gozundeki nur-i
ru'yet munkati' oldugu vakit igin sikihp hemen gozlerini agiyorsun; o halde
payidar ve daim olan kalbin bastret ve yakin gdzleri kapah olup da onlara
mahsus olan nurlardan mahrumiyyet ruha lztirab vermez mi? Oyle olunca,
bu gdzleri agmaga bak!"
91. Uakiaki o heni da vet eder, hen nazar ederim: Cezbe layik miyim, veya hed-
peyker miyim?
Ankaravi hazretleri "o" zamirini ve "da'vefi, Hakk'a raci' gostermistir.
Fakat bu beyt-i §enfin 74 ve 75 inci beyitler ile irtibatina nazaran, bu da'vet
halife-i Hak olan mursjd~i kamile raci' olmak daha zevk-aver gorultir. Ya'ni
"Mur§id-i kamil beni dergahina da'vet ediyor; fakat da'vete icabetten evvel
bir kerre benim kendi batimma nazar etmem lazimdir. Batinimda tarik-i
Hakk'a ciddi ve hakiki bir incizab var midir; yoksa batmim masiva muhab-
beti ile mi doludur? Ve benim bu da'vete icabetim alakat-i masivadan kurtul-
mak niyeti olmadigi halde, mahza dervisHk bir moda hukmiinde oldugu igin
mi vaki' oluyor?"
Bu beyt-i serif, tarik-i Hakk'a suluk edecek olanlara tenbihtir; ve bu
sozleri, uslub-i hakimane iizere kendi nefs-i §eriflerine hitaben beyan bu-
yururlar.
^ <-£^y *^ ^^ ijj^^> -^ ^j^j cJ^j (^JaJ £
92. Bger hir latif $irkini arkasina gekerse, o onunla istihza olur.
Ya'ni bir giizelin bir cirkini pesjne takmasi, o giizelin o girkin ile istihza et-
mesi ve eglenmesi olur. Bunun gibi batini latif ve guzel olan insan-i kamilin,
batini sifat-i nefsaniyye ile mulewes ve girkin olan bir kimseyi arkasina tak-
masi onunla istihza mahiyetinde bir sey olur.
*$$&>
MESNEVl-1 SERIF SERHl / III. CJLT • MESNEVt-2 •
93. iS^tcabd kendi yiiziimu ne vakit aorebilirim; acaba ne renaim vardir, giindiiz
gibi miyim, yahut gece gibi miyim?
Ya'ni ruhumun suret-i misaliyyesini ne vakit gorebilirim; bakalim ruhu-
mun yiizu ak midir, kara midir?
94. Diendi cammm nak§im cok isiedim; benim nak§im hicbir kimseden goriin-
medi.
Bu beyt-i §erifi dahi Cenab-i Fir iislub-i haMmane uzere kendi nefislerine
izafeten tarik-1 Hak taliblerine beyan buyururlar. "Camn nak§i"ndan murad,
onun suret-i misaliyyesidir. ya'ni "Cammin suret-i misaliyyesini musahede
etmeyi gok istedim ve sunun bunun meclisine devam ettim; ne tarik-i istidlal
ile akilda ve ne de alem-i hayalde onlarm higbirisinin delaletiyle musahede
edemedim. Ya'ni mesayih-i riisumun hicbirisinden faide gormedim!"
95. O^ihayet dedim ki, ayna ne icindir? Dier bit kimse ne sey ve kim oldugu-
nu bilmek icindir.
"Ayna"dan murad, halife-i Hak olan mur§id-i kamildir. Nitekim atideki
beyitte Izah buyurulur.
96. ^emir ayna -posilar icindir; sima-yi canvn aynasi agxx bahalidir.
"Ma'deni ayna"dan murad, eski zamanlarda ma'dene cila vermek suretiy-
le yapilan aynadir. Zamanimizda malum oldugu uzere boyle aynalar mus-
ta'mel degildir, sirli camlardan ma'muldur. Boyle aynalar ancak cismin sure-
tini gormek igindir. Fakat ruhun suret-i misaliyyesini gdsterecek olan ayna
gayet bahalidir; viicudu nadir olan insan-i kamildir. Gergi me§ayih-i tarikat
goktur, fakat saiike ruhun suret-i misaliyyesini gdsterecek olan insan-i kamil
iksir gibi nadir ve mahfldir.
97. Camn aynasi ancak yarin yiizudiir; o yarin yiizii ki, o diyardan ola!
<^^>
AHMED AVNl KONUK
"Yar"dan murad, tarik-i Hakk'm mur§ididir. "0 diyar"dan murad viicud-i
mevhumundan fan! ve viicud-i Hakkani ile baki olmaktir. Ya'ni "Camn suret-i
misaliyyesi igin yegane ayna, ancak kendisinden fan! ve Hak ile baki olan mur-
sjd-i kamildir; 94 numarah beyitte i§aret olunan me§ayih-i rusum degildir. Ni-
tekim Hz. Pir efendimiz Divan-i KeMrlerinde §oyle buyururlar:
-LwO asliS tl)U- 0.>1:>j.> A^pb <U~j iji J^ji
"Onlar ki, "Elestii bi-rabbikiim" (A'raf, 7/172} [Ben sizin Rabbiniz degil mi~
yim] hitabma meMn kalmislardir; "Elestii bi-rabbikiim" ahdinden beri dahi
sarho§turlar. Derd ve lztirab menzilinde ayaklan baglanip, can vermek igin el
acmi§lardir. Kendilerinden fan! ve dost-i hakiki olan Hak ile bakidirler; bu acib-
dir ki, hem yokturlar ve hem de vardirlar! Iste ehl-i tevhid olan ancak bu ta~
ifedir; miitebakisi hep kendilerine tapicidirlar!"
tmdi, salik ancak boyle bir mur§idin terbiyesi ile tamamen muradina na-
il olabilir. Ankaravi hazretleri §erhlerinde buyururlar ki: "Bu kamil, bahr-i
muhlt-i esrar ve fezaildir; ve sair mesayih buna nisbetle nehirler ve cedvel-
ler gibidir. Nehirler gibi olanlardan is, bitmez ve salik onlardan murad-i kulli
bulamaz."
98. ^Uu talebden iolayi kble senin mahallene eri$ti; derd £/Weryem'i hurma di~
Vine $ehii.
Cenab-i Pir efendimiz bu beyt-i §erifi zat-i latiflerine izafe ederek, ken-
dilerine intisab eden muridlerin lisanindan buyururlar. Burada mur§id-i ka-
mil, meyve veren hurma agacina ve salik, Isa (a.s.)i dogurmak igin agrisi
tutan Hz. Meryem'e tesbih buyurulmustar. Zira Isa (a.s.) Ruhullah'tir ve
Hz. Meryem'in agrisi da bu Ruhullah'i dogurmak igin idi. Salikin viicudu
dahi kendi ruhunu hamil olan Hz. Meryem gibidir. Onda ruhun dogmak iz-
tirabi hasil olunca, Cenab-i Meryem'in hurma agacimn dibine gittigi gibi, o
da mur§id-i kamilin dergahma ko§ar. Ya'ni "Ey mur§id-i kamil, ruhumun
o
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / 111. ClLT • MESNEVl-2 •
suret-i misaliyyesini dogurup, onu m(i§ahede etmek talebinden dolayi, Ce-
nab-i Meryenfin Hz. Isa (a.s.)i dogurmak agnsi tuttugu vakit hurma aga-
ci dibine kostagu gibi, bu kole dahi senin dergah-i §erifine ko§tu!" Salik
kendi iradesini mtirsjdinin iradesine tabi kilacagi icin, "kole" ta'biri isti'mal
buyurulmu§tur.
99. Vaktaki senin goziin henim kalbime g'oz oldu, hu gormemis olan kalb goze
gark oldu!
Bu beyt-i §erifte de "fena-fT§.-§eyh" mertebesine i§aret buyurulur. Buna
dair olan izahat 75 numarali beyitte gegti. Ya'ni "Vaktaki ben senin muhab-
betinde mustagrak olmak ve irademi senin iradene tabi' kilmak suretiyle sen
oldum, senin gozun benim kalbimin gozii oldu. Evvelce kapah olan kalbimin
ayn-i basireti ile ayn-i yaktni agildi, alem-i miilk ve melekutu layiki vech iie
mu§ahede eder oldu." "Ayn-i basiret" ile "ayn-i yakin" hakkindaki izahat
dahi 88 numarali beyitte gegti.
}j>- JJu j*y ^S^- jJJl {Jul Jj| fdjl \j ^Jg £<u,l
1 00. Bhedi ayine-i kiillt sent gordum; senin gozuniin i$inde hen kendi naksimi
gordum.
Malum olsun ki, ilm-i ilahide sabit olan "§ey"in §ey'iyyeti ebedidir. Run,
misal, §ehadet, berzah, ba's ve ha§r ve mizan ve a'raf ve cismani cennet ve
cehennem mevtiniannda ve onlarin zevalinden sonra devr-i hiikatin iia-ma-
la-nihaye istinafinda suver-i muhtelife libaslanyla zahir olur. Gerek cem'iy-
yet-i esmaiyyeye mazhar olan insan-i kamilin ve gerek onun muridlerinin
a'yan-i sabiteleri dahi ebedidir; ve her insan-i kamil kendi tevabiinin imarm-
dir; ve "hakikat-i muhammediyye" ise ciimlesinin imamidir. Binaenaleyh in-
san-i kamil kendisinin miintesibi olan bir murid icin bir ayine-i kiillidir ve
"hakikat-i muhammediyye" ise aylne-i kullu'l-kulldur.
Imdi, mlirldin fena-fV§-§eyh mertebesinde ayn-i basireti ile ayn-i yakini
acildigi vakit, §eyhinin batin goziinde kendi nak§im mu§ahede eder. Ve mer-
tebeden terakki edip fena-fTr-resui mertebesinde de bu nak§ini hakikat-i mu-
hammediyye aynasinda mu§ahede eder. Nitekim his gozlerinde de bu hale
i§aret vardir: Iki kimse birbirinin gozbebegine nazar ettikde yekdigerinin su-
ret-i cismaniyyesinin hayalini mu§ahede ederler.
^^
AHMED AVNl KONUK
101. ^jDedim: U( Z/Vikayet hen ken&imi huldum; hen onun iki goziinde acik yol
huldum"
Ben fena-fT§-§eyh mertebesinde kendimi §eyhin "ayn"i olmus. goriince,
onun kalbine vasil olan nurdan hisseyab olup kendi hakikatimin ilm-i ilahi-
de sabit olmus, bir ismin nak§i oldugunu anladim. Ve onun ayn-i basireti iie
ayn-i yakini vasitasiyla Hakk'a giden yolu vazih ve agik olarak buldum.
102. JTlcjah ol, henim vehmim ki senin hayalindir , kendi zattni kendi hayalin-
den hil!
Vehmim dedi ki, "Murs.idin aylne-i kalbinde mu§ahede ettigin §ey, senin
lead etmis. oldugun bir hayaldir; kendi zatinin mu§ahedesini hayalinden dog-
mus. bir §ey bil ve onu hakikat zannetme!"
^j> ^yy r* ^ ib j/ y r^ ^ o* J^
103. Ilenin naksim ittihadda, s<r Ben senim, sen hensin" diye senin tjdziinden
soda verdi.
Kuwe-i vahimemim bu idialine cevaben: "Ey mursjdim, benim nak§im,
"Makam-i ittihadda sen benim, ben de sensin!" diye senin goziinden bagir-
di. Zira hakayik-i e§ya olan a'yan-i sabite her ne kadar ilmen yekdigerinden
ayn iseler de, vucud-i haricide libas-i gayriyyet ile zahir olmadiklanndan,
alem-i kevne nazaran ittihad igindedirler ve onlann temayiiz ve tegayyuru
akhn i'tibandir. Zira bu mertebe, Hakk'in kendi zatina, kendi zati ile, kendi
zatinda tecelllsinden ibarettir."
104. 2Xra hi-zeval olan $esm-i miinu i$inde, hayal hahayiktan ne vakit yol hulur?
Ebedi olan insan-i kamilin ce§m-i miinir-i kalbi hakayik-i e§yaya nazirdir.
Zira 1 7 numarah beyitte izah olundugu iizere, insan-i kamil, Hak icin gozbe-
begi menzilesindedir ve onun gozline hayalat-i kevniyye, intiba' eden haka-
yik-i esjadan dolayi asla yol bulamaz. Nitekim his gozii bir §eyin mu§ahe-
desinde mu§tagrak iken, ona diger §eylerin sureti intiba* edemez.
c c£p?
MESNEVI-I SERfF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
105. Gger sen henim gayrimin gozii iginde kendi naksini gorur isen, onu hir ha-
yal ve merdud hill
Bu soz insan-i kamil tarafmdan salikedir. Ya'ni "Ey salik, eger sen kendi
nak§ini benim gayrimin, ya'ni insan-i kamilin gayrinin gozii icjnde goriir ve
nazar-i aklin ile saadetine veya §ekavetine hiikmedersen, onu bir hayal ve
merdud bir hiikiim bill"
Nitekim bu ma'nayi Cenab-i Pir efendimiz bir gazellerinde nefs-i §enfleri-
ne atfen beyan buyururlar:
"Bana bak, eger benim gayrim olan her kime nazar edersen, muhakkakdir ki
Hakk'm nurundan bi-habersin!"
XXf? ^j* OUa^i jjj*itajj\ 6$\j JJlS»+aj5 ,^"-J t^^ 4>Jlj
106. 2,ua ki yokluk siirmesini tpker; hadzyi §eytamn tasvirinden tadar.
Tim benim gayrim ge§m-i ma'nevisine yokluk siirmesini ceker. Ya'ni
onun goziinde ademden ibaret olan suver-i kevniyye hayalati menku§tur ve
masiva-yi Hak olan bu hayalat onun goziine miin'akis olup kalmigtir. A§k
sarabini §eytanin tasvirinden igmektedir.
Ma'lum Dlsun ki, "§eytan" o>i / 'Jbi masdanndan miistaktir; ve
ma' nasi bu'd ve uzakhktir. Suver-i kevniyye zat-i Hakk'a nazaran esfel-i
safilindir ve gayet baiddir. Binaenaleyh vehm-i gayriyyet bu alem-i kevn-
de §iddetle hukum-fermadir; ve bu alem §eytan-i vehmin taht-i saltanati-
dir. Bu sebeble Hak Teala Iblts hakkinda J^i\ ^ J\ J^ 'J& of, (Sad,
38/38) ya'ni "Benim la'netim senin iizerine yevm-i dine kadardir" buyu-
rur. Ve "yevm-i din" alem-i tabiatm zail oldugu kiyamet guniidiir; ve "la'n"
tard ve teb'id ma'nasinadir. Ya'ni "Ey lblis, senin hiikmun tabiatin ahka-
mi zail oluncaya kadardir. Ondan sonra alem-i hayal kalkar ve alem-i ha-
kikat inki§af eder ve artik bu'd kalmaz" demektir. Bu ma' nay a binaen ce-
nab-i Pir efendimiz suver-i kevniyyeye "tasvir-i §eytan" ta'bir buyurmu§-
lardir.
Imdi, kamil olmayan insanlann kalb gozleri hayalat-i kevniyye ile dolu-
dur ve muhabbet §arabini bu tasvir-i §eytandan icerler.
*&$??
AHMED AVNl KONUK
107. Onlann gozleri hayal ve adem hdnesidir; subhesiz yoklan var goriir.
Insan-i nakislann gozleri hayalattan ve hal ve §anlan ademden ibaret olan
suver-i kevniyyenin nukttsu ile doludur. Bu sebeble, hakikatte yok olan bu
suretleri var goriirler, Gerek kendilerinin ve gerek muhitlerinin enaniyyetlerin-
de miistagrak olurlar. Senin onlarda gorecegin §eyler de hep bu hayallerdir.
108. utylademki henim goziim JliilcelaV den surme gordii, hayal hanesi degil, vvl-
cud hanesidir.
Insan-i kamil makamindan cenab-i Pir efendimiz buyururlar ki: "Benim
kalbimin gozii, Ziilcelal olan viicud-i haklki siirmesini gekti; artik o goze ha-
yal ve yokluk aksedemez; o hakikatin ve varligm ma'kesidir."
p-^ y? -^ ^.j*^ ^^-j^ f^? J^ yj\ -^ y J^
109. Senin tjoziinun oniinde hir hd oldvhca, senin hayalinde hir gevher yiin gi-
hi olur.
"Kil"dan murad, gayriyyet ve yabanciliktir. "Gevher"den murad, insan-i
kamildir. "Yiin'den murad, insan-i nakistir. Ya'ni "Ey zahir-bin olan kimse,
senin kalbinin gozii, insan-i kamili Hak'tan ayn ve her vech ile onun gayn
gordiikge, senin hayalinde bir insan-i kamil, yiin gibi mebzul ve kiymetsiz
olan sair insan-i nakislar gibi olur."
Nitekim Cenab-i Pir efendimiz bir gazelierinde §6yie buyururlar:
"Ey evliya-yi Hakk'i Hak'tan ayn saymis olan kimse; eger evliyaya hiisn-i
zann etsen ne olur?
Ve keza bu MesnevN §enf lerinde de §6yle buyururlar:
Nazmen terciime:
"Oturmak isteyen nezd-i Huda 'da
Otursun o huzur-i evliyada"
MESNEVf-I §ERtF §ERHl / III. CiLT • MESNEVt-2 •
-** J* j£ >r- ^f j£$ u?*^ ^U rH
110. ^fiiinii cevherden o vakit tanirsin ki, kendi hayalinden tamamen ge$esin.
Nakisi kamilden, ancak kendi mizan-i hayalini kullanmaktan tamamen
vazgegtigin vakit taniyabilirsin. Zira senin mizan-i hayalin ve terazu-yi kiya-
sm, sag ve sakal ve kilik ve kiyafet ve evza* ve harekat-i zahiriyye vezn et-
mekle mesguldur. Onunla ma'na vezn olunamaz!
111. Gy gevheri ianiyan, hir hikuye dinle; id ki sen ayani kvyastan hilesin!
Ey salik-i fatin, sana atideki hikayeyi beyan edeyim de dinle ve bu hika-
yeden ibret alip, ayanen mu§ahede olunan sey ile, kiyasen bilinen §eyin ma-
hiyetleri nazannda inki§af etsin.
§ahsin Omer (r.a.) zamaninda hayali hilal zannetmesi
112. JTlkd-i Omer de oru$ ayi oldu; o cemaat hir dagin hasina kostular.
Omer (r.a.) efendimizin zaman-i hilafetlerinde ramazan oldu; bir cemaat
acele dag ba§ina giktilar.
j!>U l^U.! j** <j\ cJif LS £> jT Jli AJ^lj sjjj J^Aa \j
113. To ki ramazantn hilalini fed tutalar; o hiri dedi ki: "Gy Omer, isie hilal!"
Hilal-i ramazam tebrik igin dag ba§ina gikanlardan birisi, "Ey Hz. Omer,
iste hilali ben goriiyorum" dedi.
114. Uaktaki Omer gokyiiziinde ayi gormedi, dedi ki: ur Du ay senin hayalin-
den zahir oldu.
GsQWg>
AHMED AVNl KONUK
115. Ue yoksa ben eflaki daha ziyade gbriiciiyiim; hilaUi paki nicin gormu-
yorum?
Hz. Omer o kimseye dedi ki: "Benim gozum daha keskin ve eflaki daha iyi
goruyorum ve havada bulut yok; buluttan pak olan hilali nigin gormuyorum?
116. (Diz. Omer) dedi ki: "Slim tslat ve kasina siir; sen ondan soma hilal ta-
rafina hah!"
117. Uaktaki o kasini islaih, ayi gbrmedi: u 6y sah, ay gaih oldul" dedi.
Hilale bakan kimse ihtiyar bir zat idi ve ka§larinin killan pek ziyade uza-
mi§ ve bir kil egrilip goziinun ustune sarkmis. idi. Semaya baktigi vakit, o
sarkmis olan egri kill hilal suretinde mii§ahede ediyordu. Elini lslatip ka§lan-
nin kihni diizeltince, o sarkan kil da duzelip hayal-i hilal zail oldu.
118. ^iWt: "Bvet kas kill zann oldu; senin tarafina y ay dan bir ok diisiirdii."
Hz. Omer buyurdu ki: "Evet, kasinin kill zan tevlid etti; o zan ve vehim
yayi senin tarafina bir hayal oku du§urdii."
119. Uaktaki bir egri kil onun yolunu vardn, akibet \5%yi gbrdii" davasi tie
laf vurdu.
"Rah zeden" "yoldan ahkoymak ve ldlal etmek" ma'nasinadir. "Laf ze-
den" "ogiinmek" demektir. Ya'ni "Vaktaki o kimseyi bir kilm egrilmesi sasjrt-
ti ve akibet o kimse, "Ayi gordiim" da'vasiyla ve goziinun keskinligini beyan
ile ogundii."
120. Uaktaki egri kil felegin hicabi oldu, senin biitiin eczdn egri olunca nasil
[m ohr?
AHMED AVNl KONUK "^§3
Ya'ni "Ey Hak yolunun saliki, git, fikirleri ve amelleri ve suretleri ile
Hakk'i setr edenlere kar§i §edid davrananlardan ol ve senin meslegine yaban-
a olanlann muhabbetleri ve dostluklan uzerine toprak sag ve onlann sohbet
ve muhabbetinden kag!"
^ s£ (S& ^Jj c£* ufr* J^ ^-^ by? J 1 *** s*S
125. Jftcjijarin hasi uzerine kilic tjibi ol; sakin tilkilik etme, arslan ol!
"Rubah-bazi" te'min-i menafi' igin mudaheneden ve yaltaklanmaktan ki-
nayedir. Ya'ni "Tank-i Hakk'a kemal-i hulus ile suluk et ve nazanndan ag-
yan kaldirmak hususunda arslan gibi §eci' ol!"
jjf j±\ jAp dMjW- l)Ta£j1j wUL«& O^j^yj^ ^jf- j t?
126. T» ki dosilar gayretlerinden dolayt senden munkaii olmastnlar; zira ki o
dikenler hu giiliin diismanidular.
"Dostlar"dan murad, tarik-i Hakk'in rehberi olan insan-i kamildir. "Diken-
ler"den murad, ehl-i zahirdir. "Gurden murad, keza ehl-i batm olan insan-i
kamildir. Ya'ni, ehl-i zahir ehl-i batimn du§manidir. Ey salik, sen onlann dii§-
manlanyla dost olursan, elbet seni terkederler!
127. nSvhw aibi kurUara ate§ vur; zira o kwtlar ^usufiin diismanuhrlar .
"Sipend" tiitsu ve buhur ma'nasinadir. Ziileyha Hz. Yusuf u meclisine
da' vet edecegi vakit buhurlar yakarak ta'ziz ederdi. "Kurtlar"dan murad, yir-
tici olan ehl-i nefs ve ehl-i zahirdir. "Yusuf 'dan murad, cemal-i batini sahibi
olan insan-i kamildir. Ya'ni "Ey salik, Ziileyha, cemaline meftun oldugu Hz.
Yusuf u meclisine da'vet ettigi vakit, onu ta'ziz igin nasil ate§e buhur atar
idiyse, sen de Yusuf-i ma'nevi olan insan-i kamili ta'ziz igin ehl-i nefsin uze-
rine gazab ve sjddet atesjni dok! Zira onlar insan-i kamilin diismanidirlar."
128. uWiiteyakkiz ol, Dhlis, seytan-i lain soz ile seni aldatmak i$in, sana %a-
ba-cani der!
Ey salik, tblis, huzur-i ilahiden matrud olan §eytan, senin batinina latif gi-
bi goriinen havatin ilka eder ve senin batm kulagina bi-harf u savt olan latif
^m^
MESNEVf-1 SERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
Nazar-i hiss! oniindeki bir kil felege perde ve hicab olursa, ya senin vucu-
dunda olan egri fikirler ve du§iinceler senin nazar-i aklini nasil §asirtacagini
bundan kiyas et!
121. Bczani dogrulardan dogrult; ey doijru gidici, o asitandan ha§ $ekme!
Vucudunun ciiz'lerinden olan efkar ve a'malindeki egrilikleri, dogrulan
ya'ni insan-i kamilleri numune ittihaz ederek dogrult! Ey dogru gidici olan
Hak yolunun saliki, o dogrulann kapi esjginden ba§ gekme ve onlara kar§i
serkes. olmal
*/ c— iTjjij? ijjji^uA ^ c—ij jj\j \jjj\j f*
122. ^Teraziyi de ierazi dogru yaph; yine ierazxyi ierazi noksan yaph.
Bu halin zahirde de misali vardir. Nitekim terazinin dogru tartip tartmadi-
gini anlamak igin, dogrulugu sabit olan bir terazi ile tecriibe ve ayar ederler.
Eger elindeki teraziyi ayar etmek igin eksik tartan bir terazi ile tecriibe ve ayar
edersen, o elindeki terazi de onun gibi egri olur.
123. Uier kim dogru olmayanlar ile hem-dirhem oldu, noksanliga du§tu ve onun
akh $a§km oldu.
Her kim efkan ve a'mali egri olan kimselere refik ve musahib oldu ise, ef-
kannda ve a'malinde noksanhga dii§tii ve onun akh §a§kin bir hale gelip mu-
hakemesi bozuk oldu.
124. Qil, "ZKiiffar iizerine e$idda" ol; agyann dostlugu iizerine toprak sacl
Bu beyt-i §erifte t sure-i Feth'de olan §u ayet-i kerimeye i§aret buyurulur:
'^Z \i^j jU<di 'J* ' fr Uii ^. jiJJij A Jjlj *L>L (Feth, 48/29) Ya'ni "Muhammed
Allah'in, resuliidur; frnan edenler ve onunla beraber olanlar kafirlere kar§i §e-
diddir, kendi aralannda ise merhametlidirler." Cenab-i Fir efendimiz "kuffar"
ta'birini, Hakk'i setr edenlere ta'mimen tefsir buyururlar. Zira onlarin ciimle-
si agyar ve Hakk'in masivasidir. "Agyar" ta'birinde, dinde ve imanda ve
amelde nakis olan insanlar ile diger bilciimle e§ya dahildir.
*&$&>
jp^ 5 " MESNEVl-I SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
sozleriyle ruy-i Hak'tan gorunerek seni aldatmaga gabalar; ve mesela insan-i
kamile muntesib ve musahib olan kimseye der ki: "Ey baba-cam gibi aziz olan
kimse, sen hiir bir insan iken, kendin gibi bir adamin iradesine tabi' olup esir
olman layik midir? Sen zeki ve fatin ve alim ve mutefennin bir adamsin.
Hakk'a vasil olmak istersen, iste sana Kur'an-i Kerim kafi degil midir? §unun
bunun esM olmak senin dirayet ve fetanetine yaki§ir mi? Nefsini Hak Te-
ala'nin mubah kildigi niam ve huzuzattan nigin men* ediyorsun? Nihayet bir-
takim indl riyazat ve rmicahedat ile vucudunu zaif dusuriip, a'mal-i §er'iyye-
yi de Ifadan aciz kalacaksm!" Velhasil, tblis'in her sinif insana ilka edecegi ha-
vatinn enva'i coktur. Bu kadan niimune olarak irad olundu,
*£ ^^* rj V* ,yJ b (j*^ $£ olA \j ij^zte u&>&\
129. n^oyh ielbisi habana da ya-ph; hu siyah-ruh JTldem'i mai ettil
"Siyeh-ruh" ta'birinde cinas vaki' olmustar. Bir ma' nasi u kara yuzlii" de-
mektir. Diger ma' nasi da §atranc oyununda musta'mel §ekillerden "run" tes-
miye olunan §eklin siyah renkli olanidir. Zira bu oyunda musta'mel §ekille-
rin birisi siyah ve digeri beyaz renklidirler ve her bir renk iki oyuncudan bi-
rine mahsustur. "Mat", maglub ma'nasina olarak aym oyunda musta'mel bir
istilahtir. Ya'ni, "0 tblis, baban olan Hz. AdenTe de §ecere-i menhiyyenin ek-
li igin boylece bir telbis yapmis. idi ve bu telbis ile Adem'i §ecere-i menhiyye-
ye takrib edip, vech-i ruhu muzlim olan o tblis ve o siyah-ruh, Hz. Adem'i
maglub ve mat etti."
130. <$atran$ oyunu iizerinde hu karga $eviktir; sen yarim uykulu adz ile oyu-
f 13 ^l i t i
na bakma:
Bu beyt-i serifte, hayat-i sun §atrang tahtasina; ve be§er ile tblis §atrang
oyunculanna tesbih buyurulmustar. "Karga"dan murad tblis'tir. Vech-i §e-
beh; karga sadasi girkin oldugu gibi, ilkaat-i tblis'in dahi girkin olmasidir.
Ya'ni "§atrang tahtasi gibi olan bu hayat-i surf uzerinde karga gibi girkin gir-
kin dten lblis gevikbir oyuncudur. Ey salik, bu oyunda gayet muteyakkiz ol!"
"j
131. JZira $,ok ferzin-hendler bilir; oyle hi t hit pop gibi hogazinda takilu.
^2?
AHMED AVNl KONUK
"Ferzin", §atrang oyununda musta'mel §ekillerden birisinin adidir ve
"§ah" tesmiye olunan §eklin veziri makamindadir. "Ferzin-bendler", ferzinin
harekatina mani* olup yolunu kapamak oyunudur. Burada, salikin Hakk'a
giden yolunu kapamak hileleri murad buyurulur. Ya'ni "Iblis beni Adem'in
Hakk'a vusul yolunu kapamak igin gok hileler bilir ve nihayet salikin ma'ne-
vi bogazinda onun hileleri bir gop gibi talulir; ruyuzat-i ilahiyye o ma'nevi bo-
gazdan gegmez olur."
132. Onun copii sender ce bogazda kaltr; o cop nedir? Cah ve mallann muhab-
betidir.
Hz. Fir efendimiz Fihi Ma tfMerinde buyururlar ki: "Hak Teala Fir'avn'a
gok dmur verdi ve miilk ve padi§ahhk ve cemi'-i muradatini ihsan eyledi.
Bunlann ciimlesi onu Hz. Hak'tan teb'id eyleyen hicab idi. Hakk'i zikretme-
mesi igin muradsizhk ve ba§ agnsi vermedi; ve ona, "Arzulanna me§gul ol ve
bizi yad etme!" dedi."
133. ^ir ktiekar dii§man senin malini gotiiriirse, bir rehzen bir rehzeni gotiir-
mus olur.
Ya'ni suret yolunu kesen bir saki, senin Hakk'a giden ma'nevi yolunu ke-
sen malini gasb eder veya galarsa, bir yol kesen, bir yol keseni gdturmus, ve
binnetice iyilik etmi§ olur.
Bir yilan tutucunun diger yilan tutucudan yilan galmasi
134, l&ir hirsizak bir yilan tutucudan yilani goturdu; ahmakhktan onu ganimet
saydi.
*$$&>
@^ MESNEVl-t SERtF SERHl / 111. ClLT • MESNEVl-2 • ^§1
135. O i/tkn tutucu yilanin sokmasindan kurtuldu; yilan o kirsizi inleye inle-
ye olduxdu.
Hindistan'da ve Arabistan'da yilanlan tutup terbiye eden ve onlan diiduk
gakp raks ettiren ba'zi kimseler vardir ki, onlara "mar-gir" derler. Bunlardan
ba'zilan tuttuklan yilanlann sokmasindan miiteessiren oiurler. Bu kissada,
bu sinifin ahvaline i§aret buyurulur. Ya'ni "Margirden, bir hirsiz tuttugu yi-
lani galdi ve yilan elinden gitmekle onun sokmasindan kurtuldu. Halbuki o
gahnan yilan o hirsizi sokup zehirledi ve onu inleye inleye oldiirdu."
J^-^A u>j\* «^J' ^-^ J^-\^i ^ A>> Jtjfjl*
136. ^dan tutuai onu aordu, ha'dehu onu iantdi; dedi ki: xy<r Benim ydanim onu
candan kali kddi."
"Perdaht" burada "hali kildi" ma'nasinadir.
137. "^uada henim canim ondan isierdi ki, onu hulayim ve yilani ondan ala-
ti
ywi.
"Cenab-i Hakk'a dua ederken benim hirsizdan canimin matlubu, ancak
onu buimak ve caldigi yilanimi elinden almak idi."
138. "Dtahk'a §ukur ki o dud met dud oldu; hen zarar zannederdim, o faide oldu."
"Duami kabul buyurmadigi igin Hakk'a hamd u sena ederim. Ben duamin
kabul olunmamasini zarar zannediyordum; halbuki o hakkimda faide oldu."
139. Qok dualar vardir ki, o ziyan ve helaktir; ve ^ezddn-i -pak keremden na-
si dinlemez.
Kullann birgok dualari vardir ki, onlan kendileri hakkinda faideli goriip
ederler. Halbuki o taleblerin is'afi ziyanlanna ve helaklerine sebep olacagi
ma'lum-i ilahi oldugu igin, mahza kereminden na§! Hak Teala hazretleri on-
lan kabul etmez.
GS£3<W3
L.
AHMED AVNl KONUK
^
**>LJI aJs- L5 *« i pji lfJljj^u-1 ds^ dJuj ^ !>LJl aJIp ^j**^- o^** Oj>jS" ^UsJI
RefTk-i Isa (a.s,) in, Isa (a.s.) dan kemikleri diriltmesini iltimas etmesi
140. Dsa ile hir ahmak reftk olia; derin hir $ukurda kemihleri cjortLii,
141. ^e^i ki: x 6y arkadas, o nam-i aliyi, ki sen onunla bliiyii diri edersin.
142. I^ana ojjrei, ta hi ihsan edeyim; onunla kemihleri canli edeyim."
143. (Uiz. Dsa) dedi: *Sus ki, o senin isin decjildir; senin nejeslerine ve soz-
lerine layik detjildir!"
Isa (a.s.) o ahmak adama buyurdu ki: "Ism-i a'zam senin agzma yaki§-
maz ve Sana dgretmis, olsam bile senin nefesinle ve telaffuzun ile onun bir
te'siri nasil olmaz."
Cenab-i Pir efendimiz Flhi Ma Fih'in 34. faslinda bu ma'nayi su suretle
tavzih buyururlar: "Bu rakayik lisanina ve idrakine geldigi vakit rakayik ola-
rak kalmaz; belki sana ittisali sebebiyle fasid olur. Nasil ki arifin femine ve id-
rakine vaki* olan her fasid ve salih ala-halihi kalmaz; belki ba§ka bir §ey olur;
inayat ve keramata buriiniir ve ortiinur. Asayi gormuyor musun? Musa
(a.s.)in yedinde nasil ortundii, asa hey'etinde oldugu iizere kalmadi. Resul
(a.s.) in yedinde sutun-i hannane ve kami§; ve Isa (a.s.)m feminde dua; ve
Davud (a.s.) in elinde demir ve dagin onun ile hali, hey'etleri iizere kalmadi.
Belki oldugu §eyden ba§ka bir §ey oldu. t§te bunun gibi rakayik ve deavat bir
zulmani ve cismanide vaki' oldugu vakit bulundugu hal iizere kalmazlar.
*£P?
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III, ClLT • MESNEVl-2
144. 2,ua o, yagmtirdan daha temiz ve revi§ de melekien daha ziyade mudrik
nefes isier.
Malum oldugu iizere yagmurlar kure-i arzin sathindaki sular, denizler,
nehirler, goller lsmdikca tabahhur edip havaya kan§tigi ve hal-i i§ba'a ge-
len havadan tekrar sath-i arza dokiilen suzulmiis, su damlalanndan ibaret
buiundugu cihetle pek ziyade temiz ve berraktir. Bu sebeple Hak Teala
Kur'an-i Kerim de ij^U % fr uJi^ lTj!i j (Furkan, 25/48) ["Ve gokten terte-
miz su indirdik."] ayetinde yagmura "ma-i tahur" ta'bir buyurmu§tur. "Der-
rak" idrakten mubalagali ism-i fail olup ma'nasi "ziyade eri§ici" ve "yetisj-
ci" ma'nasinadir. Ve bunda kemal-i sur'at ma'nasi vardir. Zira melaike er-
vah-i latifedir. Ve ervah-i latifenin idraklerine zaman, mekan ve kesafet-i
e§ya mani* te§kil etmez. Binaenaleyh ism-i a'zamin te'siri zahir olabilmek
icjn bu ismi telaffuz edenin nefesi son derece saf ve berrak ve maksud olan
ma'naya yeti§ip te'sir etmesi icin de nihayet derecede letafet ve siir'atte bu-
lunmasi Icab eder. Bundan anla§ihr ki her okuyucunun nefesi miiessir de-
gildir. Nitekim ufurukgii ta'bir olunan cerrarlarm hali meydandadir.
145. O^efes, temiz ohnak, ejlak hazinesinin emini olmak i$in, omiirler la~
zvmd:
xx.
Alem-i imkanda emmarelik ile zuhur eden nefsin levvame, mulhime, mut-
mainne, raziye, merziyye, mertebelerini kat'edip safiye mertebesinde temek-
kunii icin cok seneler terbiye olunmasi lazimdir. Nefis ancak mertebe-i safi-
yede temiz ve hazine-i Hakk'in emini olur.
146. Uiaydi hu asayi sag elinle tuttun! 61 i$in dMu-sanin kissasi nerededir?
Hz. Musa'nin bir asasi var idi. Ve onu tuttugu vakit, yilan yapardi. Hay-
di farz edelim ki, sen de o asayi sag eline aldin? Onu senin elin igin kissa-i
Musa'yi tanziren yilan yapmak kudreti nerededir? "Destan" kissa ma'nasina
geidigi gibi "dest" ile edat-i cem' olan "an"dan dahi murekkep olarak "eller"
ma'nasma da gelebilir. Bu surette ma'na: "Senin elin igin Musa'nin ellerinin
kudreti nerededir?" demek olur.
<*$$&>
w
AHMED AVNl KONUK
147. JAhmak dedi: ^Gger hen esrar okuyucu deyil isem, kemik iizerine ismi yi-
ne sen oku.
148. Dsa dedi: ^a ^Jiahl ^u esrar neiir? ^u ahmagm hu cidale meyli nedir?"
149. ,,r Bu. hasianin nicin kendi garni yoktur? ^u mnrdara n\$in kendi camnin
garni yoktur?"
Bu adamin fikri ve idrak-i hayalati masiva ile ma'lul ve cam nefsani sifat-
lar ile mulevves oldugu halde nigin kendi gamini yemez ve camnin gamini
gekmez de boyle kendisine lazim olmayan fuzuli taleb de bulunur.
150. O kendi olusiinii hirakmis da yahancinin olusiine yama isier.
Olu olan kendi kalbinin ve ma'nasinin dirilmesini istemeyi birakmis. da
yabanci bir oliinun hayat-i suriyyesi taiebindedir.
151. Dtak huyurdu ki: ^Ddhar sahibi idbar isieyicidir. H^Umis diken onun
zer'inin cezasidir."
Hak Teala hazretleri Isa (a.s.)in sualine cevaben vahiy tarikiyla buyurdu ki:
Idbar sahibi olan §aki, alemde ancak idbar arar ve idbar arkasinda ko§ar. Zira
nesv u nema bulmus. olan diken onun ekilmis. olmasinin neticesidir. Qunku
ekilmeyen §ey bitmez. Ankaravi de ikinci misra'da "har cuyende" ve Hind
nushalannda "har rulde" vaki'dir. Fakir Hind niishasim daha muvafik buldum.
OL-iS ji y^A Ijjl OUj OU OLp-j^ zj& j\j>~ *j>J axjI
152. O kimse ki cihanda diken tohumu eker, sakm ve sakm onu giilistan i$in-
de arama.
153. Gger elinde hir giil tutsa, hir diken olnr. Ue eger hir yar iarafina gitse hir
yilan olnr.
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVI-2 •
§ekavet-i ezeliyye ashabinin i§i bu alemde diken gibi sifat-i nefsaniyyeyi
takviye ve tenmiye etmektir. Binaenaleyh boyle bir kimseyi ruhaniyyet gu-
listani iginde arama! Eger boyle bir §ahis ruhaniyyete aid bir mes'eleye kan§-
sa, ona nefsaniyyet mezc ettigi igin, alem-i ruhaniyyet igin muzir olur. Bina-
enaleyh onlann umur-i diniyyeye kan§malan asla caiz degildir ve eger boy-
le bir kimse bir insan-i kamil tarafma tevecciih etse, ondan nefsaniyyet ve
§ekaveti ziyadelesjp, o insan-i kamil ona yar degil bir yilan gibi olur. Zira in-
san-i kamil tabib gibidir. Eger hastamn meali helake ise, tabib onu ne kadar
tedavi etse marazi m(i§tedd olur ve helakine hadim olmus. olur.
Bu bahsin tafsili Fususu'l-Hikem'de Fass-i Ya'kubT'dedir. Fakir Fususu'l-
Hikettfz yazdigim §erhde bu hususda agik ibareler ile arz-i izahat ettim.
154. O §aki, muttakinin kimyasi hilafina, yilantn zehri olan kimyadir.
"Kimya", ikstr dedikleri bir maddedir ki, ma'denin suretini tebdil eder ve
mesela bakin altm yapar. Burada mutlakan "madde-i mubeddile" ma'nasina-
dir. Ya'ni saki bir kimyadir ve onda tebdil edicilik hassasi vardir. Fakat o §a-
ki yilamn zehri gibidir. Mukarin ve musahib oldugu kimsenin ma'nasim ze-
hirleyip helak eder. Miittaki ise musahib oldugu kimsenin ma'nasina hayat
verir, Binaenaleyh, kimya-yi §aki kimya-yi muttakinin ziddi olur. Cenab-i
Fir, §akinin §eametine misalen atideki kissayi beyan buyururlar.
■c=~
*iL>- Jilts' Jj^-^J "Wf! uwbjL-Jji b {*\j>- ^gy0 d>^jS" jj&\
Hayvam timar etmesi hakkinda surlnin hadime vasiyet
etmesi ve hadimin "la havle" demesi
&* ^ ^LiiU-j^ ^ \S jil jjlji C~ZS' ^ t^y^
155. H^ir sufi ufkun devrinde geziyordu; nihayd hir aece hir tekyede konuk
oldu.
AHMED AVNl KONUK
Sufinin birisi devr-i aleme gikmi§ idi ve seyahat ediyor idi. Bir gece bir tek-
yeye misafir oldu. "Konuk", Tiirkce "konmak" masdarmdan, misafir ma'na-
sinadir. Eski imla iizerine "vav"siz yazilmi§tir. Zamanimizda ba'zi mahaller
ahalisi indinde musta'meldir.
156. ^Bir hayvani vardi, ahira bacjladi; o da sofanin sadnnda arkadaslan ile
oturdu.
157. Uaktaki arkadaslanyla murakib oldu, yarin huzuru muhim bir kitab olur.
Sufi tekyenin sofasindaki sedir iistiinde oturup, arkadasjanyla beraber ta-
rikat usulu vech ile murakabeye vardi. "Murakabe"nin ma' nasi, havatin
nefyedip kendi kalbine muteveccih olarak Hakk'm tecelliyatini beklemekten
ibarettir. tkinci misra'm metni Ankara vi niishasinda sehv-i tab' olarak
jHjt-jk jy*>- ve §erhinde de J^ >, j^ vaki'dir. Hind nushalannda metin
hem ba-yi Farisi ile "pi§" ve hem de ba-yi Arab! ile "bi§" gosterilmistir. Fa-
kir ba-yi Arab! ile olan "bi§" kelimesini, "ziyade" ve "miihim" ma'nasina
olarak daha muvafik buldum. Ya'ni, kalbi havatirdan tathir edip, saf kildik-
tan sonra, yar-i hakiki olan Hakk'in huzurunda bulunmak, kalbi miihim bir
kitab haline getirmek olur. Zira Hakk'in nazan kalbedir. Kalb masivadan ha-
ll olunca, Hakk'in enva'-i tecelliyati varid olur. Nitekim §ems-i Sivasi haz-
retleri buyurur:
Stir gihar [agyan dilden] ta tecelli ede Hak,
Padi§ah konmaz saraya hane ma 'mur olmadan
158. Sufinin kitabi harf karaliiji decjildir; kar cjibi beyaz kalbden cjayri degildir.
Sufinin kitabi kara rriurekkep ile yazilmis, olan huruf ve kelimelerden te-
rekkiib eden kitab-i sun degildir. Belki onun kitabi, ancak nuku§-i kevniyye-
den an ve kar gibi bembeyaz ve safi olan kalbdir.
{JijtiT c*~~%; ^jy^ *\j J5jUTju*,iJta *\j
159. n^dni^mendin zadi kalem eserleridir; sufinin zadi nedir? jAsar-x kademdir.
9
MESNEVl-I SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
Ulema-i zahirenin sermaye-i ilmi, kalem ve miirekkep ile yaziimis. olan
suri kitaplardir. Sufinin sermaye-i ilmi ise, kadem-i suluk neticesidir.
"Kadem"in "kaf'i ustun okunursa ma'na budur; ve eger esre okunursa
"ezel" ma'nasina gelir. Bu surette "asar-i kidenTden murad, sifat ve esma'-i
ilahiyye olur. Ya'ni sufinin sermaye-i ilmi, kadim olan Hakk'in sifat ve esma-
sina aid bulunan ma'lumattir. Hind nushalarinda "asar-i kidem" yerine "en-
var-i kidem" yazilmi§tir. "Envar-i kidem" dahi Hakk'in sifat ve esmasinin
nurlan ma'nasina gelir ve ruh-i ma'na ayni olur. Ve "kadem-i suluk" ile de
aym netice hasil oldugu igin, "kaf'in ustlin okunmasinda da ruh-i ma'na de-
gi§mez.
Ma'lum olsun ki, ilim iki nevi'dir: Birisi kesbi, digeri vehbidir. Kesbi olan
ilim, kitaplann miitalaasi ile hasil olur. Bu kesbde nazar-i akli fa'aldir. Bina-
enaleyh bu ilmin istinad ettigi esasat, zan ve kiyas ve istidlal-i aklidir. Ule-
ma-i kelamiyye ve hukema-i me§§aiyye bu siniftandir. Vehbi olan ilim, riya-
zet ve tasfiye-i kalb ile hasil olur. Binaenaleyh bu ilmin istinad ettigi esas,
dogrudan dogruya kalbe varid olan sifat ve esma-i ilahiyye envandir. Ve bu
sinif, delail-i akliyye ve berahin-i nakliyyeye muhtac degildir. Me§ayih-i su-
fiyye ve hlikema-i i§rakiyye bu siniftandir.
X$>j\j\jij J,pjAi >o Xti jlSw<1 (Sy* iS^\?& y^*^ 1
160. liir ava gtbi ki av iarajina gitti; ahunun izini goriii ve asar iizerine gitti,
§urrah-i kiram "avci" te§bihini "sufTye rati' kilip atideki beyitlerde tekel-
lufata mecbur olmuslardir. Halbuki bu tesbih "dani§mend"e raci'dir. Ya'ni,
"Ulema-i zahire ahu-yi hakikati avlamak icin ahunun izi mesabesinde olan
elfaz ve kelimati ve nuku§-i kutubii gordii ve asar-i kalemiyye iizerine gitti
ve kitaplann miitalaasina me§gul oldu."
161. Office zaman ona ahunun izi layiktir; ondan sonra ahunun gohegi rehberdir.
zahiri alime nice zaman ahu-yi hakikinin izi mesabesinde olan elfaz ve
ibarat-i zahire ile i§tigal layiktir. Ondan sonra ahu-yi hakikatin gobegi olan
miir§id-i kamil rehber olur.
Nitekim zaman-i Hz. Pir'de §emseddin-i Mardim naminda, gayet miite§er-
ri\ ulema-i zahireden bir zat var idi. Cenab-i Pir efendimizin sema'ina mu'te-
riz idi. Zira onun miiktesebat-i ilmiyyesi u envar-i kidenTden degil, asar-i ka-
G £P?
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
da olan nuffis-i cuz'iyye-i insanl, mizaclannin husulunden sonra olup, ewe-
la mertebe-i hayvanide zahir olurlar. Eger onlann meyli tabiat tarafina olur-
sa, bedende mustevli ve mutasarnf olan ancak tabiat olup, daima istifa-yi lez-
zat ve §ehevat hissi ile emreder ve ahlak-i zemime ma'deni ve ef al-i seyyie
menba'i ve evsaf-i kabiha men§e'i oldugu icjn, ona "nefs-i emmare"; ve eger
terbiye olunursa "levvame", "mulhime", "mutmainne", "raziye" ve "marzry-
ye" mertebelerini kat* edip, kendi kullii ve kemali canibine terakk! eyler.
168, Ha tenden evvel bmiirler gecirdiler; ziraattan cok evvel mahsul kaldirddar.
169. Ten nak§indan daha evvel can Kabul etmi$lerdir; denizden daha evvel in-
cileri delmi§lerdir.
Ervah-i kummelin kablel-ecsad mevcud idi. Derya-yi mumkinatin hudu-
siinden mukaddem onlar hakayik incilerini delmi§ler ve onlar ile tezeyyun et-
mi§lerdir.
C^
Hak Teala'nm icad-i halk hususunda melekler ile
me§veret buyurmasi kissasidir
1 70. Jcad-i halhta mesveret etti; onlann cant hoqazlanna hadar hudret derita-
[171] , .,. * *
smda tat.
Melaike, kudret-i ilahiyyenin mezahiri olup, dort mertebe uzerinedir: Bir
kismi ceberutidir. Melaike-i alin gibi. Bir kismi melekutidir. Misall ve berzahi
olanlar gibi. Bir kismi nasutidir. Kuva-yi unsuriyye gibi. Bir kismi da ecsama
taalluk eden ervah-i kiilliyye-i be§erdir. Enbiya ve evliyanin ervahi gibi ki,
*$$&>
AHMED AVNI KONUK
bunlar bilcumle meratibi cami'dir. Bunlardan melekuti ve nasuti olanlar
Adem'e secde ve serfuru ile mukellef oldular, ya'ni suret-i Ademi'nin tekev-
vuniine hadim oldular. Melaike-i alinin alem ve Adem ile munasebetleri ol-
madigindan, secde ve serfuru ile mukellef olmadilar. Bu bahsin tafsili uzun-
dur. Burada bu kadar hiilasa kafidir.
Ya'ni "Hak Teala hazretleri, alem-i kesafet olan alem-i halki ve onun ziib-
desi olan Adem'i lead hususunda, mele'-i ala olan melaike ile mesveret bu-
yurdu; enbiya ve kummelin-i evliyamn ervahi da melaike-i kiram arasmda
kudret deryasinda mustagrak idi."
Bundan anla§ihr ki, melaike-i kiram kendi aralannda bulunan o ervahi
kendi cinslerinden zannedip, isti'dadat-i ezeliyyelerine vakif degil idiler. Bu
mesveret keyfiyyeti Kur'an-i Kerim'de, 51^ <>j^ J >'^ l^ 1 <&Suj jT, jisif,
,- t „a„ * * ,• t * , , - <■ * * ,*, , a , **,**» ,~ ,~ a > *,„, ?* , a J. a*, , , A ,a , t * ~
dy^ju jL* /♦-U'l ^\ Jl> lLAJ (j-'^j Ja*^ ?v*-J o***J s-L»**Jl *jJa— jj Ifj J— Jj q* Lj-s jUj^jI IjJU
(Bakara, 2/30) ya'ni, "Ya habibim, senin Rabbin melaikeye, 'Ben yeryuzun-
de halife yapacagtm, dedigi vakit, oniar*. 'Ya Rab, sen orada fesad yapan ve
kan doken kimseleri halife yapar misin? Halbuki biz seni tahmld ile tenzih
ederiz!' dediler. Hak Teala da: 'Ben muhakkak sizin bilmediginizi bilirim!' bu-
yurdu" ayet-i kerimesinde hikaye buyurulmu§tur. Melaikenin bu niza' ve ih-
tisami hakkmdaki izahat, fakir tarafindan Fususu'l-Hikem'e yazilan §erhte
Fass-i Ademfde tafsil edilmi§tir.
a tat _
171. Uaktdki melekler onun mani'i oldular, melaike uzerine gizlice isltk $al&dar.
"Hunbuk" kelimesinin muhtelif ma'nalan vardir. "Hummiik" suretinde de
telaffuz olunur. Burada, istihza ile el girpmak ve istihza ile lshk galmak
ma'nalan miinasib olur. Ya'ni, Hak Teala hazretleri "Yeryuziinde halife ya-
pacagim" buyurdugu vakit, melaike tarafindan vaki' olan i'tiraz uzerine, on-
larin aralannda mevcud olan enbiya ve evliyamn ervahimn hakikatlan miis-
tehziyane el girptilar veya lslik galdilar. Zira bunlar meratib-i iiahiyyeye ke-
mal-i lttila'lan hasebiyle, irade-i ilahiye vakif idiler.
Bu hususta I. cildde vaki' 1467 ve 1468 numarah beyitlerdeki izahata
muracaat olunursa, vaz'iyyet-i ervah daha ziyade tevazzuh eder.
jlS. c~- ob JT u Jl> &\j\ J^ x* c~~* *£ j* J&j> ^lk*
172. O^fefs-i kiill ayak haglamazdan evvel, var olan her kimsenin nak$ina mut-
lali'&ir.
AHMED AVNl KONUK
lemden idi. Bir hayli zaman bu halde devam etti. Vaktaki bir meclis-i sema'da
cenab-i Pir efendimizin kulub ahvaline lttila'larim mii§ahede etti, akibet maa-
aile Hz. Pir efendimize intisab eyledi ve cenab-i Pir efendimiz Hakk'a vusul
igin o zata rehber oldular. Vak'amn tafsili, fakir tarafindan mutercem ve mat-
bu* olan Menakib-i Sipehsilar'dadii,
^r-J ^ 'j> ^ &j (V^ V ^-Ji °JJ *f ^ f^ &>&
162. ^Vaktaki izin §ukriinii yaph ve yol kat' eyledi; §ubhesiz o izden diger hir
ize eri$ti.
Vaktaki o dani§mend ve alim-i zahiri kutiib-i kelamiyye ve §er'iyye muta-
laasma mahza siinen-i seniyye-i muhammediyye ve §eriat-i mutahhara-i ah-
mediyyeye hizmet maksadiyla me§gul olup bu izin sukriinu ifa etti ve onun
bu kasd ve niyeti tarik-i Hak'da terakkiye sebep olup, subhesiz bu izden di-
ger bir iz olan ve ahu-yi haklkatin gobegi mesabesinde bulunan insan-i ka-
mili buldu,
Nitekim §emseddin-i Mardinl (rahmetullahi aleyh) nakleder ki: "Bir gece
riiyada (s.a.v.) Efendimiz'i gordum. Huzur-i saadetlerine gidip selam verdim.
Miibarek yuzlerini gevirdiler. £evirdikleri tarafa gittim, diger tarafa gevirdiler.
Nihayet dedim ki: "Ya Resulallah, bu kadar sene umid ve atifet ve inayetiniz
ile zahmetler gektim ve ahadis ve ahkam-i §er'iyyenin tahkikine gay ret edip,
ehl-i IslanVin mu§killerini halle sa'y eyledim. §imdi bu zaifin mahrumiyyeti-
me higbir sebeb goremiyorum!' Risaletpenah Efendimiz buyurdular ki: 'Evet
bunlann hepsi dogrudur. Fakat sen bizim ihvanimiza nazar-i inkar ile baki-
yorsun. Bu ise butiin giinahlann fevkindedir!' giinden beri cenab-i Pir'e
muhabbetim ziyade olup, ahval-i maziyeden istigfar ettim."
163. [johek kokusu iizerine hir menzil cjitmek, yiiz menzilden ve tavaf izinden
daha iyidiri
"Gobek kokusu", ya'ni'insan-i kamil talebi iizerine bir menzil yurumek,
ulum-i zahiriyye tahsili igin kat' olunan yiiz menzilden ve ulema-i zahire et-
rafini dolasmaktan daha efdaldir!
164. O hir goniil ki, mehiahlann matla'ulir, arif i$in kayilann a$ilmasulir.
c^^
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 • ^^
Ahunun misk gobegi mesabesinde olan o insan-i kamilin kalbi, mehtab
mesabesinde olan esma-i ilahiyye tecelliyatinm matla'idir ve bdyle bir arif
igin her bir ism-i ilahi cennet-i zata agilan birer kapidir. Zira "isim" "mussem-
ma"ya delalet eder. Nitekim Misri Niyazi hazretleri buyurur:
Arife e§yada esma goriinur.
Ciimle esmadan miisemma goriiniir.
Bu Niyazi'den de Mevla goriinur.
Adem isen "semme vechullah "1 bull
Kande baksan ol guzel Allah 'i bull
165. Sana duvardir ve onlara ka-pidir; sana ia§ ve azizlere gevherdir.
Ey himmeti ilm-i zahire maksur olan kimse, sana nazaran kalb bir duvar
gibi kesiftir; ona mun'akis olan mehtablann nurunu goremezsin. Halbuki
ariflere nazaran mehtablann ma'kesi ve matia'i olan kalb, cennet-i hakikatin
kapisidir. Binaenaleyh kalb, sana gore ta§ ve aziz olan kamillere gore de gi-
ran-baha bir cevherdir.
Kalb-i arif hakkindaki tafsilat, Fususu'l-Hikem'dt Fass-i §uaybi'dedir.
166. O seyi ki, sen aynada cisikar goriirsiin, pfr herniate ondan ziyade aoriirl
Senin haki olan e§ya-yi kevniyye aynasinda agik ve zahir olarak gordii-
gun §eyi, insan-i kamil daha ziyade gorur. Onun nazannda bir kerpig bir
alem-i azimdir ve katre deryadir. Nitekim §eyh Sa*d! hazretleri buyurur:
"Agaglarm ye§il yapragmm her bir varaki, ayik olan kamilin nazannda ma'ri-
fet-i ilahiyyeye mahsus bir kitabdir! "
167. U^ir onlardir ki, alem yok idi, onlarin cant derya-yi cud i$inde idi.
Mlir§id-i kamil onlardir ki, bu alem-i cismani mevcud olmadan mukaddem
onlarin ruhlan cud-i ilahi deryasinda mevcud olup yuzerler idi.
°$m>
AHMED AVNl KONUK
Malum olsun ki, hiikema, niirus-i kulliyyenin kablel-ecsam ve ruifus-i
cuz'iyyenin ba'de'l-ecsam husulune kail olmusjar; ve Imanw Gazali hazretleri
dahi ayni miitalaada bulunmustur. Sadreddin-i Konevi hazretleri dahi cenab-i
§eyh-i Ekber'den naklen bu hususu bey an buyurmu§lardir. Nitekim Mevlana
Cam! hazretleri Kaside-i Hamriyye'nm ibtidasi olan juu. <~J-\J"> J^ i^i
f ^1 jUo 01 Ji \n o>L- beytine yazdigi §erhte bu babda izahat vermistir. Ve ce-
nab-i Mevlana efendimiz bu beyt-i §erifte bu hakikate isaret buyurduklan gi-
bi, atideki gazellerinde de soyle buyururlar:
• *f. jj*** ^ J** J^ ^Mjt-j* -*-* j^* 4 J^J vlP J^ u*^ a^ «Hj' tT4
"Alemin bagi, meyi, uzumii mevcud olmadan, §arab-t la-yezaHden canimiz
mahmur idl Biz can aleminin Bagdad'mda "ene'1-Hak" na'rasim vurur idik;
Hallac-i Mansur'un dir u gir ve nuktesinden ewel, nefs-i kuU suda ve gamur-
da mi'marhk etmezden mukaddem, hakayik meyhinesinde bizim iy$imiz
ma'mur idi!"
Bu mezhebe kail olmayanlar alelumum ervah-i kulliyye ve cuz'iyyenin
ecsaddan mukaddem tekevvimiinu beyan ederler,
§ikk-i evvele gore, ervah-i kulliyye alem-i ervahdaki j^ 'clii (A'raf,
7/172) [Ben sizin Rabbiniz degil miyim?] hitabini ve ecsada taalluktan ev-
velki ahvali mudriktirler. Nitekim Bayezid-i Bistami hazretierine: "Elestii bi-
rabbikum hitabi yadinda midir?" denildikte, "Uzerinden hig gun gecmedi" bu-
yurmu§tur. Zira ervah-i kiilliyye-i mudrike iizerinden zaman gecmez. Zama-
na tabi' oian ancak ecsaddir. Ervah-i ciiz'iyye ise ecsada taalluktan mukad-
demki ahvali mudrik degildir. Hadis-i §enfte, aL^Vi ^ ^Vi jU ju; -dJi oi
ya'ni, "Muhakkak Allah Teala ervahi ecsaddan mukaddem halk eyledi" bu-
yurulmasindan murad, mebadi-i silsile-i viicud olan ervah-i melekiyye ve er-
vah-i kulliyyedir. tmdi, ervah-i kulliyye, kullu*l-kull olan ruh-i Muhamme-
di'den cevher-i mucerred-i nurani oiarak alem-i ervahta zahir olmusjar ve
onlann her birinin alem-i sehadette zuhurlanyla daVetleri vaktinde fiilen za-
hir olan nlirus-i cuz'iyye, alem-i ervahta bilkuvve onlann taht-i hitalannda
bulunmusjardir. Ve ruh-i kiilli, o ervah-i cuz'iyyenin imami olur. (Mevcud
olan bir gekirdek igindeki agaglar ve meyveler gibi.) Imdi, umum-i ademiyan-
*$$&>
MESNEVt-I §ERlF §ERHl / IILClLT • MESNEVt-2 •
Ervah-i enbiya ve evliya, ilm-i ilahide a'yani sabit olan her bir kimsenin
nak§-i ma'nevisine ve surisine, viicudat-i izafiyye alemini muhit olan nefs-i
ktill hentiz mertebe-i kesafete tenezzul etmezden mukaddem muttali* olmus.
idiler.
Hind niishalannda "nefs-i ktill" yerine "nak§-i gil" vaki'dir. Bu surette
ma'na "topragin nak§r demek olur ki, murad cesed-i insani demektir. Fakat
"nefs-i kiill" daha miireccahtir.
Jji dJUi (JU Lfibjl jj2~j X\ dJbi d\jS^ J^Ail jjXJu-j
1 73. Bjldkden evvel Jliihal i gormii§lerdir; danelerden evvel ehnejji gormu^lerdlr.
"Eflak" ta'blriyle manzume-i §emsiyyeye isaret buyuruldugu anlagihr. Zi-
ra, Ziihal seyyaresi bu manzumenin bir cuz'udur. Ya'ni, bu ervah-i aliye, fe-
zada manzume-i semsiyyemizin tekewtiniinden evvel Ziihal seyyaresini
gormii§lerdir. Cenab-i Pir efendimizin burada bilhassa Ziihal seyyaresini zikr
buyurmasinda bir nukte olmasi icab eder. Zira bu seyyarenin vaz'iyyeti bir
garabet arzeder. Ehl-i rasadm ke§fiyyat-i istidlaillerine nazaran bu seyyare
kiire-i arzdan 750 def a buytiktur. Hareket-i mihveriyyesini 10 saat 14 dak!-
kada bitirir. Bu cihetle orada giinler kisadir. Etrafinda devr eden sekiz kadar
ay ke§f edilmi§tir. Gayet kiicuk ecram-i semaviyyeden miirekkeb olmasi
muhtemel olan bir de halkasi vardir. Binaenaleyh bu seyyarenin sathi, giin-
dtizleri giine§ ile miinewer oldugu gibi geceleri de miiteaddid aylar ve halka-
nin bir kismi ile de miinewerdir. Etrafinda hava tabakasi bulundugu ve bu-
lutlar te§ekkiil ettigi tahmin olundugundan, ba'zi hey'et-smaslar bu seyyare-
nin meskun oldugunu zannediyorlar.
Ya'ni, "0 ervah-i aliyye bu seyyarenin suret-i cismaniyyesi tekevvtin et-
mezden mukaddem, a'yan-i sabite aleminde onu gorduler" demek olur.
174. ^imaqsiz ve kafbsiz fikir den dolu idiler; askersiz ve cenksiz nusret uze~
rine vuriular.
Ya'ni, cisman! olan dimag ve kalb olmaksizin ervah-i kiilliyye fikir ve id-
rak ile mall idiler. Fikir ve muhakemenin muini ve askeri makaminda olan ha-
vass-i cisman! olmaksizin ve havassin verdigi malumati munakkad bir hale
getirmek icjn kuwe-i akliyye ile kuwe-i vahime arasinda miinazaa ve musa-
demeye hacet kalmaksizin, idrak-i hakayikda nusret-i ilahiyye tizerine idiler.
egwg>
AHMED AVNI KONUK
C— X» Jj U^ C«**J 5 j>- Aij ) C— *Jj>J OLj^jl; c... ? ..>J OLc- 01
175. O 1'1/an. onlara nishetle fikrettir; ve yoksa hunlara nishet myettir.
ryan, ya'ni suver-i ilmiyyeden ibaret olan a'yan-i sabitenin mu§ahede-
si, ervah-i kummeline nishetle fikret mesabesindedir. Zira onlarm vucud-i ha-
ricileri olmadigi gibi, bu mertebede mazi ve miistakbel dahi yoktur. Fakat
halk-i halifeye i'tiraz eden melaike bu mertebeye vakif olmayip, onlar ancak
bu a'yanin zilleri viicud-i harici ile zahL oldugu vakit gormek ile muttaii' ola-
caklanndan, o a'yan onlara nisbetle rii'yet olur.
1 76. Jikret flegmis ve gelecekten olur; mademki hundan uzakhr, mii$kil hallolur.
■ Ya'ni "fikret" denilince, hukemanin istilahmdan olan tertib-i mukaddimat
anlas/ilmasin. Zira o tertib-i mukaddimat, gecmis, ve gelecek te'siri altinda
olur. Bizim "fikret" ten maksadimiz, Hakk'm kendi zatinda, kendi zatina ve
kendi zati ile vaki' olan tecellisinden ibaret olan suver-i ilmiyyedir ki, insah-
da bunun naziri suver-i zihniyyedir. Fakat vucud-i insani hadis ve zaman ile
mukayyed oldugundan onun suver-i zihniyye ve ilmiyyesi de mazi ve miis-
takbel ile mukayyed bir fikret olur. Fakat viicud-i hakM-i Hak zaman ile mu-
kayyed degildir. Bittabi' onun suver-i ilmiyyesi de mazi ve mustakbelden
miinezzeh olur. Ve bizim soy ledigimiz "fikret", mademki zamandan uzaktir,
o halde bu ma'nayi anlamak hususundaki mu§kil halledilmis, olur.
177. Uier keyfiyyetli olani keyfiyyetsiz gibi gormuslerdir; halisi ve kalbi
ma'denden evvel gormii§lerdir.
"Ba-keyf den murad, suver-i kesife-i e§ya; "bt-keyf * den murad, onlarda
mundemic olan ma'nadir. "Sahlh"ten murad said ve "kalp"dan murad sakldir.
Ya'ni, "Ervah-i kummel libas-i taayyune buriinmus. olan suver-i §ehadiyyeyi
miicerredat gibi gormiisterdir. Ve bu alem-i suret icinde saidi ve §akiyi gormus,-
lerdir." Ya'ni, onlann nazarlan surete degil, onlarda mundemic olan ma'nalara
ve esmayadir. Binaenaieyh her bir sureti ma'nalanndan dolayi menku§ gdriirier.
178. ^Tlziimiin icinde meyi garmuslerdir; fena-yi mahz icinde $eyi gormiislerdir.
c^s^
MESNEVl-I §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Uzumun iginde gizli olan §arab ve rakiyi ve'mahza fan! olan vucudat-i
izafryye iginde her bir surette "§ey'-i ma'lum" ta'bir olunan hakikatini mu§a-
hede etmisjerdir.
1 79. HLLziimlerin yaradih§indan daha ewel mey icmi$ler ve sarho§luklar goster-
mi^Urdir,
Cenab-i Pir efendimizin bu ma'nadaki gazel-i §enfierinden ba'zi beyitler
yukanda 167 numarali beyt-i §erifin izahinda zikredilmi§tir.
180. Steak lemmuz i$inde kt^i goriirler; giine§in §uai icinde golgeyi goriirler.
Yaz ve ki§ ve gunes, ve golge birbirinin ziddi olan §eylerdendir; ve bunla-
rm her birisi de esma-i ilahiyyeden bir ismin mazhandirlar. tmdi, arif-i billah
olan enbiya ve kummel-i evliya herhangi bir surete nazar etseler, onun ism-i
galibini goriirler ve herhangi bir ismi mu§ahede etseler, o ismin ziddini da be-
raber gorurler. Zira herhangi bir isim alinsa, o isimde bilcumle esma miinde-
micdir, Bu babdaki tafsilat Fususu'I-Hikem'de miindericdir.
181. ^u felek onlann devrinde c&r'a-nu§dur; giine} onlann cudundan sirmah
Itbasa biiriinmu$tiir .
Ya'ni, bu felek kamillerin meclis-i ezelilerinde elden ele devredilen §arab-i
a§k-i ilahi kadehlerinin artigini icmistir. G(ine§ onlann kereminden dolayi "zer-
beft" ta'bir olunan kumasa mu§abih harman-i ziyaiyyeye burunmu§tur. Zira
server-i kainat (s.a.v.) Efendimiz hakkinda buyurulan .Wtfi c^u a J^ jiV^J
ya'ni "Eger sen olmasa idin, yerleri ve gokleri yaratmaz idim" hadis-i kudsi-
sinde bu verese-i kummelin dahi dahildirler.
182. Onlardan iki yari miictemi' gordugnn vakit, hem hit olurlar ve hem alii
yhz bin olurlar.
Her bir insan-i kamil, mertebe-i yakini bulmus. oldugu icin bir yerde top-
landiklan vakit, suretleri ve cisimleri ayn gorunur ise de, ma'nalan birdir.
G$^£>
AHMED AVNt KONUK
Boyle olunca, ma'nalan i'tibariyle bir ve suretleri i'tibariyle taaddud ederler.
Nitekim cenab-i Fir efendimiz Fihi Ma Fih'te 32. fasilda bu ma'nayi §u yolda
ifade buyururlar:
"Sifat-i yakin bir §eyh-i kamildir. Savab olan hiisn-i zanlar da onun mii-
ridleridir. Zan mutefavittir. Boyle derece derece agleb ve ezyed olan her bir
zan yakine akreb ve inkardan eb'addir. Butun savab olan zanlar yakinden
siit emerler ve ziyadelesMer. Ve o slit emmek ve tezayud, ilim ve amel ile o
zannin tahsil-i efzayi§ alametidir. Bu suretle o zanlar yakin mertebesine ge-
lirler ve yakinde fan! olurlar. Zira o zanlar yakin olduklan vakit, kalmazlar ve
bu §eyh ile muridler, o §eyh-i yaMnin ve onun muridlerinin alem-i ecsamda
zahir olmus. nakishndir.
Bu izahattan anla§ihr ki, ehl-i yakin bir yerde toplandiklan vakit, surette
muteaddid, ma'nada vahid olurlar. Ve onlann gayrileri ise ashab-i zunundan
olup, zununun da dereceleri oldugundan, bunlar bir yerde muctemi' olsalar,
hem suretleri ve hem de ma'nalan taaddud etmis. olur.
183. Onlann adedleri dalcjalar misali iizeredir; mzgarlar onlari adede getirmi§
olur.
Bu beyt-i §erif, yukandaki beyt-i §erifin misal-i hissi ile tavzihidir. Ya'ni
onlann suret-i miiteayyineleri denizin dalgalan gibidir. Deniz bir oldugu hal-
de dalgalan muteaddiddir. Dalgalar ruzgardan hasil oldugu gibi, suver-i mii-
teayyine dahi vucud-i hakiki denizinin esma-i muhtelife ruzgarlanyla miite-
harrik olup dalgalanmasindan ibaret olur.
184. Canlann giine$i bedenlerin -penceresinde miijierik oldu.
"Canlann gune§i"nden murad, ruh-i kulli-i Muhammedi'dir. Zira bu ruh-i
kiilli viicud-i mutlakin dordlincu mertebe-i tenezzuliidur ki, bunlar da "aha-
diyyet", "vahdet" "vahidiyyef ve "run" mertebeleridir. Viicud-i vahid-i ha-
kiki bu mertebe-i ruhiyyette gayriyyet libasiyla zahir olmu§tur. I§te bu ruh-i
kulli-i Muhammedi gune§i, ecsad-i be§eriyye pencerelerine aksetmek suretiy-
le ayn ayri gorunmu§tur.
185. ZKursa nazar ettigin vakit birdity halbuki bedenlerin mahcubu bir §ubhededir.
*$%&>
MESNEVf-I SERtF §ERHi / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Nitekim gunesm kursuna baktigin vakit bir goriirsun. Fakat pencerele-
rin adedi kadar onun ziyasi ayn ayn gorumir. tmdi, nazarlan cisme
miin'atif olmakla hakikatten gafil olan kimseler "ruh-i izafT'yi muteaddid
zannederler. Halbuki ayat-i kur'aniyyede ruh mufred olarak zikredilmistir.
Nitekim, *Jj ^ '& c^ & p>^ y* '^K? $ s ™> * 7/85 ) va ' ni " Ve sana n*h-
tan soruyorlar. De ki: Ruh rab'bimin §e'nindendir." buyurulmu§tur.
>Ji ls 3 ^ 1 c* J *^ ^ *f- ^^" C-> J ^ **J*
186. Tefrika rhh-x hayvdntde olur; ruh-i insani ise nefsH vakid olur.
insaniar cism-i unsuri i'tibariyle hayvanat-i saire ile mu§terektirler ve bu
cism-i unsurinin harekati ve faaliyyeti, gida vasitasiyla cisimde peyda olan
kanin cereyani ve a'sabin kuvveti ile vaki' olur ki, buna "ruh-i hayvani" der-
ler. Ve her bir cismin ayn ayn birer ruh-i hayvanileri vardir. Fakat hakikat-i
vahide olan "ruh-i insam" ise kurs-i §ems gibi birdir. Her biri birer pencere
mesabesinde olan ecsam-i be§eriyyeye akseder. Ruh-i hayvani zahir oldugu
icin hem dinliler ve hem de dinsizler tarafindan kabul edilir. Ruh-i insani ise
§e'n-i ilahiden ibaret oldugu ve "§e'n"in ta'rifi ise kabil olmayip zevM bulun-
dugu icin, bu zevki duymayan dinsizler buna, vehimdir, deyip inkar ederler.
Halbuki fikir ruh-i insaninin hassasi oldugundan ve onlarin verdikleri bu hu-
kum dahi fikre miistenit bulundugundan, bu inkarlarimn tahtinda ruh-i insa-
ninin tasdiki mundemic oldugunun farkinda olamazlar.
yjy
»
6j£* Ojy ^Afi J>j £>. 4&j>-
187. Uakiaki Utah ^Teala nurunu onlarin iizerine sagh, onun nuru asla muf-
ienk olmaz!
Bu beyt-i §erifte, jjJi d& j* aM ^ *jj & ,^> J>j ^ iJb j jbU jU aU\ ai
j-> jus »(w ^j t^juAi ya'ni, "Allah Teala halki zulmette yaratti. Sonra onlarin
iizerine nurunu sacti. Imdi bu nurdan kime isabet etti ise hidayet buldu ve ki-
me isabet etmedi ise dalalete dustii." hadis-i §erifme i§aret buyurulur.
"Nurdan murad, hakikat-i vahide olan nur-i Muhammedi'dir. "Zulmeften
murad, kesafet ve zulmet-i tabiattir. Imdi, zulmet-i tabiiyye iginde mahluk olan
efrad-i be§eriyyeden bu nur-i Muhammedi giinesi kimin kalbine aksetti ise o
ruh-i izarlyi ve nuru bulup hidayete vasil oldu; ve kimin kalbine aks etmedi ise
kiifur ve dalalet icinde kaldi ve ruh-i izarlyi bulamadi. Imdi, sacilan nur-i Mu-
hammedi kurs-i §ems gibi haMkat-i vahide oldugu icin asla muftenk olmaz.
<^g>
AHMED AVNl KONUK
188. By yolda$, bir zaman melali birak, id hi cemalden bir benin vasfim soyle-
yeyim!
"Ey tarik-i Hakk'a salik~dian yolda§, benim ruha aid olan dakik sozlerim-
den sana melal ve usanc. geldi ise, bir nriiddet bu usanmayi birak. Ta ki sana
cemal-i mutlakin bir beninin vasfim soyleyeyim!" "Ben"den murad "hakikat-i
muhammediyye"dir. Zira bu mertebe viicud-i mutlakin "mertebe-i ahadiy-
ye"sinden "mertebe-i vahdef ine tenezzuludur. Zira ewelki mertebe vasif ve
na't ve isimden munezzeh oldugu halde, bu mertebede vasif ve na't ve isim
mevzu'-i bahs olur; ve bu mertebe, vech-i mutlakin bir beni mesabesindedir.
189. Onun beninin cemali beyana flelmez. Dter iki alem neiir? Onun beninin
ahsidir.
Vucud-i mutlakin beni olan "hakikat-i muhammediyye"nin cemali beya-
na sigar §ey degildir. Zira diinya ve ahiret ve alem-i mulk ve melekut o vu-
cud-i mutlakin beni olan o hakikatin aksidir.
Bu §erh Ankaravi'ye goredir. Zira misra'lann ikisinde de ju [hal] yazil-
mi§tir. ve kafiye hususunda bir miitalaa yazilmami§tir. tmdadullah
niishasinda birinci misra'daki ju- [hal] dir ve "san" ma'nasina gosterilmi§tir.
Bu surette §erh §6yle olur:" Hakk'in halinin ve §aninin cemali beyana gel-
mez. Her iki alem nedir? Onun beninin aksidir."
Hind §erhlerinden Letiif-i Ma'nevfde de §u beyanat vardir: "tkisi de J^
[hal] olursa, birinci Ju vticudun husnunun zuhurundan ibarettir; ve ikinci
ju Hakk'in taayyunudiir."
§u halde her iki ju [hal] in ma'nasinda ihtilaf oldugu icjn, kafiye dogru
olur; fakat birincisi "§an" ma'nasina olan jw [hal] olursa, bu surette bu ka-
dar tekellufe de hacet kalmaz."
190. Uahtaki ben onun qiizel beninden dem vururum, nuth ister ki benim teni-
[192] . »
mi yara.
"Vaktaki ben o viicud-i hakikinin guzel beni olan hakikat-i muhammediy-
yeden dem vurup bahsetmege ba§lanm, nutkum cu§ u huru§a gelip benim
bedenimi parga parga etmek ister."
MESNEVl-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
^ ^ (Jj^. Jijr jt Oj> I; ^^ j*/- jijM\ iSjy jp^j*
191. HZir karinca gtbi kendimden ziyade bir yukii $ekmek i$in ben hu harman-
da ho§um.
Cenab-i pir efendimiz bu beyt-i §erifte taayyiin-i unsurilerini bir kannca-
ya ve "hakikat-i muhammediyye"yi agir bir yiike ve viicud-i unsuri alemini
de harmana tesbih buyururlar. Ya'ni, "Hakikat-i muhammediyyenin varisi
oldugum igin, kendimden ziyade olan bu agir yukii bir karinca gibi cekmek
ve ta§imak igin bu viicud-i izafi ve unsuri harmamnda hosum." Nitekim ha-
MkaM muhammediyyeyi hamil olduklanni atideki beyitlerinde agik olarak
beyan buyururlar:
Nazmen tercume:
"Agtilar kenz-i fuyuzu olunuz hil'at-pus.
Mustafa geldiyine ciimleniz iman ediniz!"
(^
Mustemi'in, hikaye suret-i zahirinin istima'ina meyli sebebiyle
hikaye ma'nalarmin takriri baglanmis. olmasidir
192. UltL$enlicjin re$ki olan o kimse beni ne vakit buakir? Ta ki soylenmesi
farz olani sbyleyeyim!
§urrah-i kiram hazarati, "ru§enligin re§ki olan" zatin Hak Teala hazretle-
ri oldugunu beyan etmisjerdir. Bu surette ma'na boyle olur: "Aydmhgin kis-
kandigi zat, soylenmesi lazim olan birtakim hakayiki soylemem igin hig beni
birakir mi? Ya'ni bilctimle nurlann kiskandigi zat-i akdes-i Hak, tarik-i Hak
saliklerine soylenmesi lazim ve vacib olan maarif ve hakayiki serbestge soy-
lemem igin beni birakmaz, maniler lead eder."
GsQWp
AHMED AVNl KONUK
212. (Sufi) dedi: "Onun yerini taslan ve gubreden sii-piir ve eger yas ise onun
ustiine kuru to-prak dok!
213. Oiadim) dedi: "X,a havleL. By haha x \d havlel' del Bhil olan resule s'6-
zti az soylel '
Hadim sufinin bu gevezeligine kar§i kendisi "La havle ve la kuvvete ilh!.."
demekle beraber sufiye de "La havle..." okumasini tavsiye etti. Hayvana
bakmak hususunda ehliyeti sabit olan bir resule boyle sozleri az soylemesini
tavsiye etti.
214. (Sufi) dedi: "^Taragi al da esegin arkasim kasi!" (Uiddim) dedi: v X-d
havleL. By haha utan!"
215. Uiddim hunu dedi, hemen helini hagladi: "{yideyim thtidd saman ve ar-pa
qeiireyim dedi.
"Miyan besten" ya'ni "bel baglamak", hizmete hazir olmaktan kinayedir.
216. (Jiadim) gitti ve o akirdan asld ydd etmedi; o sufiye tavsan uykusu verdi.
"Hab-i hargus/' ya'ni "tav§an uykusu" gafletten kinayedir, Ya'ni, "Hizme-
te hazir olmu§ bir halde goriinerek gikip gitti ve asla ahin hatinna bile getir-
medi ve itmi'nan-bahs. sozleriyle sufiyi gaflete diigurdu."
217. Uiddim hirkac adx kimselerin tarafina gitti; sufinin tavsiyesine ris-hand
etti.
"Evbas/' bi-idrak olan avam taifesine derler. "Ri§-hand", "ri§" ile "hand"
kelimelerinden miirekkeb olup, "sakala gulmek", ya'ni istihza etmekten ki-
nayedir. Ya'ni hadim sufinin tavsiyelerine kars,i fiilen istihza etti.
'^P?
AHMED AVNt KONUK
Fakat stirh-i §erifte mustemi'in hikaye suretine meyli sebebiyle takrir-i
maaninin kapanmi§ oldugu beyan buyurulmu§ idi. Halbuki cenab-i Fir Mes-
nevi-i §erif\ Qelebi Husameddin hazretlerine hitaben buyurup, onlar da yaz-
diklan cihetle, o mecliste mustemi' Hz. Celeb! olmak icab eder. §u halde "ay-
dinligin re§ki olan zat" ta'biri, isti'dad-i zatisinin pek ziyade parlakhgi hase-
biyle Hz. Qelebi'ye aid olur.
193. ^eniz, kb-pugii ileri gotiiriir ve bir sed yapar; cerr eder ve cerden sonra da
bir medd yapar.
§urrah-i kiramin zehablanna gore ma'na boyle olur: "Nitekim deniz kopu-
giinu ileriye gotiiriir ve bir mani'e carpip daha ileriye gidemez. Ve keza deni-
zin cezir ve med halleri vardir ki, esbabi ve tafsilati cografya kitaplannda
mundericdir. Bunun gibi vucud deryasi olan Hak, elfaz kopiiklerini sahil-i su-
rete gdturiir; fakat onlan bir mani' sebebiyle daha ileriye goturmez. Ve keza
Basit ve Feyyaz ism-i §erifleri hakayiki medd eder ve ondan sonra Kabiz ve
Mani* isimleri cerr eder."
Zehab-i fakire gore ma'na §6yle olur: "Hakayik ve maarif deryasi olan
kalbim, elfaz kopiiklerini sahil-i surete gotiiriir ve bir sedde garpar. Derya-yi
kalbim muhtelif sebebler ile bu hakayik ve maarifi cerr eder ve ileriye geker;
ondan sonra da bir daiye zuhur edip medd ve bast eder."
194. *\Dinle! I^u zaman da ne mani' oldu? <j\iiisiemiin kalbi baska yere gitti.
l§te deryanin meddine ve elfaz kopiiklerini ileri gotiirmesine bu zamanda
mani' olan ne oldu bilir misin? Mustemi'in kalbi bunlan dinlemekten yan gi-
zip ba§ka taraflara gitti.
195. Onun hahri, misafir olan sufi tarafma gitti; o sevda icinde boynuna ka-
dar asagiya gitti!
ba§ka taraf dahi misafir olan sufinin hikayesidir ki, mustemi'in hatinn-
da, "Acaba bu hikayenin neticesi ne olacaktir?" diye bir merak hasil oldu ve
tepeden tirnaga kadar bu merak ve arzuya batti.
*&$&>
MESNEVt-I §ERlF §ERHl / HI. ClLT • MESNEVl-2 •
Jl>- <Jw?j j$i ajLJI Ol iS y* J^« jjj j&j jl X»\ *jV
196. Uasf-i hot vein bu makaUen o efsane iaraftna geri gitmek lazun geldi.
Mustemi'in meyli hikayenin sureti tarafina olunca, artik bu hakayiki ve
maarifi birakip, misafir sufinin halini vasf igin tekrar o hikaye tarafina gitmek
lazim geldi.
jtyj jj*- J 1 1/*^ ^^> j*r>* jtj* tj\ j^-^v ^jy &\ ^jj^
197. By aztz, sufiyi o suret sanma; cocuhlar gihi ne vakte kadar cevizden ve ku-
ru UZUTUi
den!
Ey azizim Qelebi Hiisameddin, bizim hikayeden maksadimiz mahza ma-
sal soylemek degildir. Sufiyi o suretten ibaret sanma! Cocuklar gibi ne vakte
kadar gonul ceviz ve kuru iizume bagh kalacaktir?
198. By ogul, bizim cismimiz ceviz ve kuru iizumiiir; eger sen er isen bu iki
seyden gee!
Bizim cismimiz ve suretimiz, gocuklan aldatmak ve avutmak igin verilen
ceviz ve kuru iizum mesabesindedir. Eger sen tarik-i Hak'ta er isen bu iki
§eyden geg ve ciddiyat ile me§gul ol!
jjs 4Jjl \jj* JJljiSs; j>- f ljS"l (jjJ5^ jJJl jJjj
199. Ue eger sen gecemezsen, Jtakk'in ikrami sent dokuz iabakadan gecirir.
Ve eger sen suret ve cisimden gegemez isen, Hak Teala hazretlerinin ina-
yet ve ikrami seni huzur-i evliyada onlann nazannda bulunman sebebi ile,
felegin sureti olan dokuz tabakadan ileriye gegirir.
200. <$imdi efsdnenin suretini dinle; fakat miiteyakkiz ol, ddneyi samandan
[202] .
ayir!
Mademki hikayenin suretini istedin, §imdi onun suretini dinle! Fakat su-
rette miistagrak olma, miiteyakkiz olup bugday danesini saman goplerinden
ayir ve suretten maaniye intikal edip ibret al!
<=$»>
AHMED AVNl KONUK
(?*
O^y: uiU*Jj lj -u-^j J^*j ^U- d*^ f Ijxil
Hadimin hayvani taahhudii iltizam
etmesi ve tahalliif eylemesi
201. miisteful olan sufilerin halkasi vahtahi vecd ve iarabda nihayete eristi,
Vaktaki hal ve ezvaktan miistefid olan sufilerin halka-i zikri ve sema'i
vecd ve tarab emrinde nihayete eri§ti ve sema'lan ve hay u huylan bitti,
202. <jMisafir i$in sofra getirdiler; o o zaman hayvandan yad eiti.
Ya'ni misafir olan sufi igin taam getirdikleri vakit, sufinin hatinna hayva-
ni geldi.
203. Diadime dedi hi: "Slhira git, hayvan i$in soman ve arpayi nizama koyl
204. (Diadim) dedi: n jCa havle ve la kuvvete!.. ^Du ne zdid sozdurl Hlu isler
eskiden heri benim isimdirl"
C— J\#\X> j C^jt Ajfi- OlT sl~~3*i jWjJ.fr tftfjcjg
205. (Sup) dedi: "Onun ar-pasini ewelden islat. JLira o esehcegiz ihiiyardtr ve
dialer i zaiflir."
206. (Dtadim) dedi: "J2a havle!.. By aziz bu soyledigin nedir? HZu tertibleri
benden ogrenirler!"
C^ggg^
MESNEVl-1 SERfF SERHl / HI. ClLT • MESNEVf-2 •
207. (Sufi) dedi: "Onun palatum one indir one, arka yarasi iizerine rminhil
ilaci hoy!
"Menbel" kelimesi "kahil ve tenbel" ma'nasinadir. u Mim" otre ve "ba" es-
re okunmak suretiyle "munbil" nebatl bir ilagtir ki, yeni yaralan tedavide kul-
lanirlar ve ona "mtinbil-daru" dahi derler.
Bu ma'na Hind sarihlerinden Veil Muhammed Ekberabadi gerhinden alin-
di. Ankamvi §erhinde, "Menbel" egergi "muanid ve tenbel" ma'nasinadir;
amma bunda kavi ve yerinden kalkmayici daru demekten istiare olunur" de-
m'lmistir. Mureccah olan ma'na evvelkisidir.
208. Otadim) dedi: "Jla havleL. iJArhh bu hikmeti hirak, bana senin cinsin
uiiz bin misafir geldi!"
Ya'ni, "Ey sufi efendi, artik bana kar§i hikmet-furusjugu birak; bana se-
nin gibi pek gok misafirler geldi ve ben onlan memnun ettim!"
209. "!7tepsi bizim yanimizdan razi olarak aitmi§lerdir; misafir bizim cani-
mtzdir ve akrabamizdir."
210. (Sufi) dedi: "Ona su vex ve lakin tlik!" (Diadim) dedi: "Xa havleL.
Senden uianinml"
AnkaravMe, "sir-germ" ta'birindeki "sir"e "ziyade" ma'nasi verilip, "llik"
ma'nasi murad olunmu§tur. Veyahut, "sir" "tok" ve "germ" dahi "tamam"
ma'nalanna olup, "E§ege doyuncaya kadar su ver!" demek olur" denilmistir, Hind
nushalannda ise, "sjr-germ" olarak yazilmis ve "yan sicak" ma'nasi verilmi§tir.
Bahar-i Acem lugatinde "sir" "kesir" ve "bisyar" ma'nasina mecazen miis-
ta'mel oldugu ve "germ-i sir" denildigi gosterilmistir.
211. (Sufi) dedi: "Sen ar-pa ieine samani az koyl" (Uiadim) dedi: w Xa hav-
leL. ^u sozii kisa yap!
*#$&>
MESNEVl-1 SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVi-2 • * 1F> ®
218. (Su/i yoldan adz kalmi§ idi ve uzandi; kapanmi$ goziiyle my alar gorily or
idi.
"Feraz" "namaz" vezninde, Burhan-i Katim beyamna gore on yedi
ma'nasi vardir. Hem "kapah" ve hem de "agik" ma'nalanna gelir. Burada
"kapah" ma'nasinadir. Ya'ni, sufi pek yorgun oldugundan uzamp yatmis, ve
kapah gozuyle de rti'ya aleminde birtakim seyler gormege basjamis, idi. "Fe-
raz" "agik" ma'nasina geldigine gore: "Sufi yorgunluktan gozii agik olup, uy-
ku ile uyaniklik arasinda rii'yalar gormege basjadi" demek olur.
219. $oyle ki, onun e$egi hir kurdun -pen$esinde kalmi$ idi; strhndan ve haldi-
nndan pargalar kapiyor idi.
220. ^Dedi: "J2a havle ve la huvvete!.. ^Bu ne malihulyadir! JAcaba o $efkai-
li hadim nerededir?"
U>u [malihulya] veya U>JU [malihulya] "halel-i dimagj" ve "hayal-i
ham" ma'nasinadir. £-)u [malih] de ayni ma' nay a olan lugattir. Tibb-i atika
gore ahlat-i erbaadan hilt-i sevdanin galebesinden hasil olur.
Ya'ni, sufi yorgunluktan uyku ile uyaniklik arasinda eseginin bir kurt ta-
rafindan pargalandigini goriip "la havle ve la kuwete ilia billahil-azim" de-
di ve bunun hayal-i ham olduguna zahib olmakla beraber, o sayiklama ara-
sinda mu§fik olan hadimi de tahattur etti.
221. ^fiine o e§egi goriiyordu, yola aiimehie; gah bir kayuya ve gah $ukura dii-
§iiyordu.
"Gev" "algak zemin ve "gukur" ma'nasmadir. Ya'ni, sufi o hayalat arasin-
da yine e§egini ba§ka bir tehlikede goriiyordu.
222. l^urlu tiirlii naho§ vakia goriiyordu; jfatiha ile el-Oiaria okurdu.
Gg%Cg>
AHMED AVNl KONUK
Sufi bu halat-i faside iginde e§eginin basma tiirlu tiirlu nahos. vak'alar gel-
digini goriiyor ve Fatiha-i §erife ile "el-Kariatu me'l-karia" suresini okuyor
idi. Sufinin el-Karia sure-i §erifesini okudugunu beyanda §u hadis-i §erife i§a-
ret buyurulur: i*^ 1 ^ ^' |J ^ j JW-*M **& j* a* 1 "**j^ I* j* ya'ni, "el-Karia sure-
sini okuyan kimse Deccal'in fitnesinden ve yevm-i kiyametin §iddetlerinden
emin olur."
223. ^Dedi: "Qare neiir? ^ostlar da^dmi^lardir, gitmi§lerdir ve hutun kapilan
kaj)ami$hirdir!"
Sufi sayiklama esnasinda kendi kendine sdylenip diyor idi ki: "Hayvamn
imdadina yeti§mek caresi yoktur. Zira ihvan dagilip gitmi§ler ve tekyenin bu-
tun kapiianni da kapamisjardir." Boyle dedikten sonra donup:
.Jlcj Oh*j* c^f U I *£ aj ijJloU. oTi^j^ <j\ cJif ^jl
224. ^fiine diyordu: "S^caba o hadimcik hizim ile hem-nan u nemeh, olmadi
mi?
Yine kendi kendine diyor idi ki; "Acaba o benim e§egime timari taahhiid
eden hadimcik bizim ile beraber yeyip igmedi mi?
225. HZen ancak ona liituf ve mulayemet ettim; a hana nicin aksi ttzere kin ya-
par?
Ben ona liituf ve mulayemetten ba§ka bir muamelede bulunmadigim hal-
de o bana nicm boyle aksini yapiyor?
226. Dier adavete sened olarak sebeb lazimdu; ve yoksa dnsiyei vefa telkin
eder!'
Her diismanligm istinad ettigi bir sebeb lazimdir. Boyle adavetin dayandi-
gi bir sebeb olmayinca, cinsiyet insanlara vefa hissini telkin eder. Zira o ha-
dim mu'min ve sufi ve ben dahi mii'min ve sM oldugumuzdan, aramizda
cinsiyet sabittir. Binaenaieyh bana kar§i vefakar olmasi icab eder."
c Sf^^>
MESNEV1-I SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2
227. ^Tekrar der idi ki: "JZuiuf u cud ile ademi Dblis'e ne vakil cevr etmi$
idi?"
Sufi yukandaki mutalaasindan sonra donup yine der idi ki: "Hayir, lutuf
ve kerem sahibi olan Adem Iblls'e bir zuliim mii etmis. idi ki, Ms ona kar§i
adavetetti?
>j>s -V W>* ^^ l^^ -*f *r *j t>fi >^ ^
228. r Beiu ibidem yilana- ve akrebe ne ya-ph ki, o ona olvm ve derd ister?
Bern Adem yilana ve akrebe ne fenalik etmis. idi ki, onlar ademe kar§i d(i§-
manlik gostererek sokup dldurmek ve viicuduna elem Iras etmek kasdinda
bulunurlar? Bu ancak onlann tabiatlan iktizasindandir.
229. DCwdun tab'i ve huyu muhakkak yirtmakhr; nihayet ha hased halkta va~
zihitr."
Zira kurdun tabiati ve huyu elbette yirtmaktir. Hadimin hali de iste bun-
lara benzer. Hadimin bana kar§i olan bu fena muamelesi hased saikasiyladir.
Zira bu hased, halkta zahir olan bir kotii huydur".
230. Tekrar der idi ki: "HSu su'-i zan hatadir; biradere henim boyle zannim ne
icindir?"
Sufi bu sozlerinden de riicu' edip der idi ki: "Hadime yaptigim bu su'-i zan
hatadir. Zira s^-i i>>jJiilji (Hucurat, 49/10) [Muhakkak mii'minler karde§-
tir] ayet-i kerimesi mucibince o benim kardesjmdir ve kardesjme kar§i nigin
boyle su'-i zan etmeliyim?"
231. ickrar der idi ki: Lriazm senin sd -t zannindir; bed-zan olmayan her bir
kimse ne vakit salim kalu?"
Bu sdzden dahi riicu' edip der idi ki: "Hayir, hazm ve ihtiyat dedigimiz
hal, ancak su'-i zandan ileri gelir. Halbuki §erden emin olmak igin umurda
*£$*?
AHMED AVNi KONUK
hazm ve ihtiyat lazimdir. QiXnkix §eytanhk daman herkeste mevcuddur. Her
ne kadar mukteza-yi iman bir kimseye zarar Ms etmemek ise de, mademki
insanda §eytanlik daman vardir ve uzerinde nefsin hileieri miieesirdir, bina-
enaleyh muamelede hazm ve ihtiyat icab eder. Bu ise mu'min kardesjne
hiisn-i zan etmek vucubuna mani' degildir. Zira hazm ve ihtiyat, su'-i zan ile
hiisn-i zan arasinda bir tevakkuftan ibarettir. Boyle olunca, hazm ve ihtiyat,
nefis ve §eytanin §iiruruna kar§i makbul bir hal olur."
232. Sufi vesvese icinde ve e$eh de oyle hi, diismanlann cezasi oyle olsan!
Zavalli sufi boyle vesvese icjnde ve e§ek de oyle bir fena hal iginde idi ki,
du§manlann cezasi da e§egin basjna gelen hal gibi olsun!
233. O miskin eseh toprah ve ias arasinda, -palani egrihni§, htiskunu, yirtdmis!
"Paleheng", "palaheng"in muhaffefidir ve "palaheng" aslmda "pala" ile
"aheng" kelimelerinden miirekkebdir. "Pala" hayvamn basjiginin kenanna
ve yulara bagladiklan ipe derler ki, hayvam bunu tutarak yederler. Tiirkcesi
"kuskunMun Ve "aheng" "cekmek" ma'nasina gelir. Lisan-i Fiirs ulemasi
arasinda mukarrerdir ki, iki kelime terkib olunup, ewelkinin ahiri ve sonra-
kinin evveli bir cinsten olursa, harfin birini lskat ederler. Bu kaideye binaen
"aheng" kelimesinin elifini hazf edip, Jivi (palaheng) derler.
234. ^oldan olmvis, biitiln gece de yemsiz; gah can cekismekte ve gah telefie!
Qok yol yiirumekten 61mu§, bitmi§ iken butiin gece de yemsiz kalmi§ ol-
dugundan, gah yorgunluktan ve achktan didinmekte ve gah bitab kalip yat-
makta idi.
235. Bsek biitiin gece zihr ederdi: "6i/ Olah, ar-padan vazgectim, hie olmazsa bir
avue saman!
E§egin lisan-i hai ile zikri bu idi ki: "Ya Rab, arpa §6yle dursun, bari bir
avue. saman veren olsa idi, ona da razi olurdum!"
*$$&>
)
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
236. Dial dili ile der idi ki: "By §eyhler, bir merhamet ki, bu gig edebsizden
yandiml
"Rahmeti" deki "ya" Ankaravt'de "vahdet" olarak gosterilmi§tir. Hind
niishalannda ^ j^j vaki'dir. Ya'ni, "E§ek lisan-i hal ile der idi ki: "Ey
§eyhler, bir merhametf Zira bu gig ve edebsiz olan hadimin elinden yandimf"
237. uWihnet ve azob cinsinden e$egin gordugii §eyi, sel suyunda murg-i haki
goriir!
"Murg-i haki" den murad, tavuk ve horoz cinsidir. Zira bunlar su iginde
kaldiklan vakit cok zahmet gekerler.
238. ^Binaenaleyh o gece seher vahtine kadar o bvyire e§ek cuul-bakar dan yan
ustu yuvarlandil
"Cu'ul-bakar" bir hastahgin adidir ki, bu hastaliga tutulanlar doymak bil-
mezler.
239. fiunduz oldu, hadim sabahleyin geldi; hemen -palani axadx ve onun arha-
koydu.
sina
240. Diar-juru$ca ona ihi ii$ darhe vurdu; e$ege o heUbden layik olan §eyi
[242]
yapti.
Mu§teriye hayvani kuvvetli gostermek igin, e§ek sataniann yaptigi tarz
iizere, hadim e§ege iki tig darbe vurdu. Velhasil kopek tabiatinda olan o ha-
dim, tabiat-i kelbanesine layik olan muameleyi o e§ege yapti.
241. ^Darbenin §iddeiinden e$ek sigrayici oldu; e§ek kendi halini soylemek i$in
dil nerede?
*$%&>
AHMED AVNl KONUK
(5*
O— »jj*tj J*y*P *-*•**# & OLjIjjI^ dsj OLi"
Sufinin hayvanmi kervan halkinin hasta zannetmesi
242. Uaktahi sufi hindi ve revan oldu, o her zaman yuz usiii diismege basladi.
243. Diet zaman onu halk kaldinrlar idi; hepsi onu hasta zannederler idi.
CJ- C~~?r J^\f jijji /* Olj C^w J*^ ^* JJ»f Ji OT
244. O hirisi onun hulagmt siddeili hurar idi ve o difyeri de damagmtn alhnda
yara yoklar idi.
254. X'e o difieri onun na'linde ias arardi ve o diijeri de onun gozunde capak
fldriirdii.
246. Soma derler idi hi: "€y seyh, hu nedendir? Sen dun, *$vkvr hu esek ka-
vidir' demiyor mu idin?
Kervan halki, yuriimekten aciz kalan bu e§egin her tarafim yokladiktan
sonra bir sebeb-i zahiri goremeyince sufiye dediler ki: "Sen dunkii gun e§e-
gin kuvvetinden bahsedip hamd ederken, bu hayvanin yurumekteki aczi ne-
dendir?"
sj? alj JulJJ 6jJm jjJj y>r ^JJ^ Jj^"^ V" 1 ^ j* f~ ^ ^-^
247. (Sufi) dedi: "O esek ki yece "te haute" yiye, hu Sweden baska yol etmek
bilmezl"
C $P^
ppT^ MESNEVt-1 SERTF SERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 • "^$8
Blitun gece hadimin "La havle ve la kuvvete..." sozlerini yemi§ olan bir
e§egin yol yuriimekteki tarzi ve sjvesi boyle olur!" dedi.
248. ^Ziro esegin gtddsi gecede "la havle" idi; gece miisebhih idi ve giindiiz sii-
cudda oldu.
"Gece hadimin "la havle" sozleri gidasi olan e§ek, elbette gece tesbih ve
giindiiz de boyle secdeler eder!"
249. Onsanlann -pek cogu adam yiyicidirler; onlarin "selamiin aleyke"lerinden
ax eman dile!
Bu beyt-i §erifte, *£*\ j^Jj i* o>£ V L^is J^J ^% *j*ii '& \Jz '^J if/i jlsT,
J>i '^ J f uftiif Jid jTi* °>^' '^ *& V& t* i» jj^N (ATaf, 7/1 79) ya'nil Tin ve
insan cinsinden olanlann gogunu biz cehennem igin halk ettik ki, onlarin kalb-
leri vardir onunla teferriis etmezler ve gdzleri vardir onunla ibrette bakmazlar ve
kulaklan vardir onunla hakikati dinlemezler, l§te onlar hayvan gibidirler, belki
daha §a§kindirlar!" ayet-i kerimesine i§aretle buyururlar ki: Bu cihan halkinin
gogu insan helak edicidirler. Sen onlarin "selamun aleyk" ya'ni "selamet senin
. iizerine olsun!" demelerinden az emin ol! Zira bu soz iginde, "Benden emin ol,
sana zaranm dokuhmaz!" ma'nasi vardir. Fakat sen hazm ve ihtiyat et! Onla-
nn gogunun lisanlannda olan bu gibi sozlerin ma' nasi kalblerinde yoktur."
250. Utepsinin gbniilleri §eytan evidir; insan seyianindan demdemeyi az kabul et!
Zira onlarin kalblerinde §eytan mutasarnftir; onlan istedigi tarafa sevk
eder. Binaenaleyh onlarin suretleri insandir; fakat kalblerinde mutassarnf
olan §eytan oldugu igin, her birisi insan §eytanidir. Insan §eytamndan bu gi-
bi demdeme-i elfazi az kabul et ve sozlerinden emin olma! "Demdeme"nin
birkag ma* nasi vardir. Burada "sada-yi lafzi" ma'nasinadir.
251. O kimse hi seytanin nefeslnden "la havle" yedi, o e§eh gihi cenkte ha$i
iizerine gelir!
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni, kalbinde mutasarnf olan geytamn nefhasindan, yalniz dili ile "la
havle" deyip, ma'nasi asla kalbine muessir olmaz ve kavli ile fiilini birbirine
uydurmazsa, hayat-i suri ve ma'nevi cidalinde o kimse tepesi iizerine dti§er.
Zira ^M jJt aUl Vi sy Vj j^V [La havle ve la kuwete ilia billahi'l-aliyyi'l-
azim] demek, "Kimildanmak ve kuvvet ancak all ve azim olan Allah Teala
iledir" demek olur. Bu kelamin sidkina iman-i kamili olan kimse, kime karsj
hile ve hud' a yapabilir?
252. Dter him diinydda §eytanin ielbisini ve dost yiizlii du§manin ta'zimini ve
hilesini yerse;
Bu beyt-senfte, J^JUpI 6\k^\ ?£'&} (Nahl, 16/63) ya'ni, "§eytan onlann
amellerini susler." ayet-i kerimesine i§aret buyurulur. Ya'ni cin ve insan §ey-
tanlan, kotu §eylere, nefse ho§ gb'riinen libaslar giydirirler; ve insan §eytan-
lan muhibb-i sadik suretinde goriinup, tuzaklara du§urmek igin ta'zim ve hi-
leler yaparlar. Her kirn bu ca'li ta'zim ve hileleri yutarsa;
253. Dslam yolunda Sirat hfi-priisii iistunde o e$eh gibi sersemlikten ba§i iizeri-
ne cfelir!
"Hubat" "cinnet"e mu§abih olan bir illetin adidir. J*i^ lU [Pul-i sirat]
"Sirat kdprusu"dur. Ya'ni "§eytanm telbisine ve du§manin giiler yuzune al-
danan kimseler, Sirat koprusu ustiinde ba§i donerek, o sufinin e§egi gibi te-
pesi ustiine du§er!"
Ma'lum olsun ki, Sirat kbprusiine iman haktir; ve ona incelikte kill misal
getirmek, onun hakkinda noksan tavsiftir. Belki o Sirat kildan daha incedir
ve hatta onun bu tesbih ile munasebeti yoktur. Mesela giines, ile golge ara-
sindaki hadd-i fasil ne gunesten ve ne de gdlgedendir, l§te Sirat' in inceligi
de buhatt-i fasila benzer. Ve "sirat-Lmiistakim", ahlak-i miitezadde arasin-
daki vasat-i hakikiden ibarettir. Mesela "sehavet" giizel hulktur ve "tebzir"
ile "buhl" arasindaki hatt-i fasildir. tfrat tarafi "tebzir" ve tefrit tarafi "buhl"
olur. Ve keza "§ecaat" da boyledir. Ifrati "tehewur", tefriti "cubn"dur, ya'ni
korkakliktir. Ve "tevazu"', "tekebbur" ile "zillefin hatt-i fasilidir; ne "te-
kebbur"dur ve ne de "zillef'tir. Ve "iffet", "§ehvet" ile "humud" (§ehvetsiz-
lik) arasindaki hadd-i fasildir. l§te bu hatt-i fasillar sirat-i mustakimdir ve
cse^a
gg&^ MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
hatt-i i'tidaldir. Bu sirat-i mustakim uzerinde yuriiyen kimseler hayat-i
diinyeviyye belalanndan emin oiacagi gibi, hayat-i uhreviyyede de maz-
har-i saadet olur. Mesela "tebzir", mahni luzumsuz, hadd-i ma'ruftan fazla
sarf etmektir; neticesi fakr u zarurettir ve iflastir. Ve "buhl", yememek ve
yedirmemektir. Bunun neticesi kendi nefsine zulum ve beyne'n-nas zillet-
tir. Iste diger ifrat ve tefritler de boyle su'-i akibet tevlid ederler ve bunlann
ciimlesi sirat-i mustakim uzerinde hayat-i diinyeviyyede ba§ a§agi du§-
mektir. Huccetul Islam Imam-i Gazali hazretleri Risale-i Ruhiyyd sinin bir
faslmda bu "sirat" hakkmda tafsilat-i lazime i'ta buyurmu§tur. Bela-yi uh-
reviye gelince; Sirat koprtisu §eriatin suretidir, Yevm-i hasjde §eriat Sirat
kopriisii suretinde musavver olur. Zira bilciimle a'raz yevm-i kryamette
kendiierine munasib olan suretlerde zahir olacaktir ki, buna dair olan beya-
nat atide Mesnevi-i gerifte gelecektir. Dunyada umur-i §er'iyye uzerinde
kaim olan kimseler ruz-i cezada bu kopriiden yildirim siir'atiyle gececektir.
Bu revisjn bu alemde de naziri vardir. Nitekim ru'yada insan ba'zan kendi-
ni bir sahra-yi bi-payanda ucar gibi yurudugunii goriir. Ve §eriatta istika-
meti az olanlar ok sur'atinde gecerler. Ve istikamette ondan daha a§agi
olanlar, rehvar bir atin yuruyu§u gibi gegerler. Ve hudud-i §er'iyyeyi teca-
viiz edenler, eger mazhar-i arv-i ilahi olmazlarsar, ayaklan kayip bu siratin
altina dii§erler.
254. utyluteyakkiz ol, hJotu dostun isvderini dinleme; tuzagi gor, sen t/en/uzun-
de eymin yiiriime!
"tsve", naz ve eda; j.j~* (<H^) masdanndan nehy-i hazir sigasidir. "Ni-
yusMen" Heft Kulziim namindaki liigatta, "dinlemek" ve istemek" ve "tefah-
hus ve tecessiis etmek" ma'nalannadir. Burada "dinlemek" ma'nasinadir.
255. ^iiz hin "la havle" getirici Dhlis'i <pr; ey adem, Dhlis'i yilanda Qorl
Ey salik, mtiteyakkiz ol da, "la havle ve la kuvvete ilh..." diyen birgok in-
san §eytanlanni gor! Bunlann her birisi insan sokmakta yilan gibidir ve §ey-
tan onlann kalblerinde mutasarnftir. Binaenaleyh ey adem oglu, sen goriin-
meyen Iblis'i gormek istersen bu gibi yilanlann akval ve ef aline bak da tb-
lls'i o yilanlann akval ve ef aline biirunmu§ bir haide gor!
G ^P?
AHMED AVNt KONUK
256. 6aTia, "61/ iosftm cant.'" <ier, (Jem uertr; fa ki hir kasap gibi dositan posiu
cekef
Ey salik, boyle bir kirnse, dost ittihaz ettigi kimsenin postunu bir kasap gi-
bi yilzmek igin sana "Ey dostun cam!" ya'ni "Ey benim camm!" diye latif
sozler soyler. Kasap bir koyunun postunu yiizmek igin ufleyerek sjsjrdigi gi-
bi, da bu sozler ile ufleyerek senin nefsini §i§irtir ve kabartir ve seni mag-
riir edip, senden alacagim ahp istifade ederl
257. Senin vostunu disanya ^ekmek vein dem verir; dusmanlardan afyon iadan
kimsenin vay haline!
Kasap gibi senin postunu yuzmek igin sana elfaz-i latife ile boyle dem ve-
rir. Du§manlann kahvesini igen, ya'ni onlar ile dostluk edip muhalata ve mu-
sahabe eden kimselerin vay haline!
258. Otasap gibi senin ayagmin iizere has koyar; senin kanini zar zar dokmek
i$in dem verir!
259. ZKendi avxnx hir arslan gibi kendin t/ap; yabancinin ve hisimin isvesini
ierk et!
Ya'ni kendi ismi kendin gor; kendi i§ini ne yabanciya, ne de akrabaya tev-
di' etme ve onlann iltifatlanna kulak asma!
260. £%l$aklarin riayeilerini hddim gibi hil; nd-keslerin isvesinden hi-keslik da-
[262] , . .j.'i
ha lyidtrl
Edaniden olan kimselerin sana kar§i olan riayetlerini, hadimin sufrye olan
riayetleri gibi bil! Adi kimselerin sana takarriib ile iltifat ve nevazis. etmelerin-
den, senin kimsesizligin daha iyidir!
G 3^>
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
261. S^damlarxn zemininde eu yapma; kenii i$ini yap, yahancmm i$ini yap-
ma!
tnsanlann zemini olan cismi ma'mur etmege gali§ma. Zira cisim ruha ya-
bancidir ve senin senligin ancak ruhundur. Binaenaleyh kendi i§ini yap,
ya'ni ruhunu nurlandirmaga ve ma'mur etmege "galig; ruhuna yabanci olan
cisminin hadimi olma!
262. Sen tenine yajjli ve iatli verdikge, kendi cevherin icin semizlik gormezsin.
Sen cismini huzuzat-i nefsaniyyen ile besledikge, kendi cevherin olan ruhu-
nun semizligini gdremezsin. Bu halden kalbin kdr ruhun muzlim ve zaif olur.
263. Bger cismin misk icinde yen olsa, blum gumi onun pis kokusu zahir olur.
Eger cismini misk igine gark etsen, onu latif yapamazsin. Zira onun tab'i
murdar oldugu igin, oliim giinii o cisim bir le§ olup, pis kokusu meydana gikar.
J^LljS lib ^ li *j> *>■ jJLi*. Jb: Ji j dy Ji j m \j diz*
264. (jHiski ten iizerine vurma, kalb iizerine siir! <j\lisk nedir? .Zul-celal'in
nam-i muhaddesidir.
Misk makaminda olan tesbih ve tehlili ve zikrullahi yalmz lisanin ile soy-
leme; belki goniilden soyle ve o miski kalbine siir! Misk nedir? Zii'l-celal olan
Allah Teala hazretlerinin nam-i mukaddesidir.
265. miinafik, miski ten iizerine koyar; ruhu knlhanin dtbine koyar.
Gormez misin? miinafik, misk olan nam-i ilahlyi kalben degil, halki al-
datmak igin lisanen zikrettigi igin, ruhunu kiilhanin dibine koyar.
Ma'lum olsun ki, zikirde dort suret vardir. Birisi miinafikin zikridir. Miina-
fik kalben miinkir ve lisanen zakirdir. Binaenaleyh bu amelin faidesi yoktur.
Ikincisi miirainin zikridir. Miirai kalben Hakk'a ve Peygamber'e iman etmek-
le beraber, hazz-i nefsine tebean amelini halka gostermeyi ve bununla men-
G^^
AHMED AVNi KONUK
faat-i dlinyeviyyeyi kasd eder ve lisanen zikreder. Bu amelin de faidesi yok-
tur ve onun ameli ve zikri ayn-i ma'siyettir; ve kendisi amelsiz bir mu'min
oldugu cihetle, eger mazhar-i arv olmazsa ceza-yi uhreviye de ducar olur.
Ulema-i kiram "riya"yi "sjrk" addederler. Uguncusii mu'min-i gafilin zikridir.
Gafll, Hakk'i zakir iken fikri ba§ka yerde olur. Galebe-i havatir sebebiyle kal-
ben zakir olamaz. Halbuki kasdi riya degil, ibadettir. Bu mu'min niyetine go-
re me'cur olur ise de, jj"> & ^-W ui ya'ni "Ben beni zikredenin celisiyim"
hadis-i kudsisi mucibince Hak onun kalbinin ve a'za ve kuvasinin celisi ol-
maz, yalniz lisanimn celisi olur. Binaenaleyh bu mu'min kalbini havatirdan
tathir etmedikce, bu zikir onun ma'nen sebeb-i terakkisi olmaz. Bu gafletin
derecati vardir. Dordunciisu mu'min-i agahm zikridir. Hem kalben ve hem de
lisanen Hakk'i zakirdir. Hak bu zakirin kuva-yi zahire ve batinesinin celisi
olur ve bu zikir onun derecat-i ulyaya terakkisine sebep olur. Ve bu zakirin
de derecati vardir.
Imdi, cenab-i Pir efendimiz bu beyitte munafiklan misal gostererek riya-
dan tahzir ve iman ve ihlas canibine tesvik buyururlar.
jl OlcJ ^ £* jl U xf j\ <1)U- jjj j>- ft dljj
266. ^Dil iizerinde Diahk'vn ismi ve onun caninda, onun imansiz fikrinden pis
kokular vardir.
Mlinafikin lisaninda Hakk'in ismi vardir; halbuki bu zikrin nuru ve faide-
si olmadigi igin, onun Imansiz olan fikri sebebiyle ruhunda pis kokular var-
dir. Alem-i ervah ehli bunun ruhunun pis kokusunu duyup muazzeb olurlar.
267. £ikir onunla kiilhanin yesilligi gtbidir; necasei iizerinde giildiir ve s&sendir.
Miinafika nisbeten o lisanindaki zikir, supuruntuluglin yesjlligi gibidir.
zikir, necaset Iizerinde biten glile ve susen gigegine benzer. Haddizatinda zi-
kir giizeldir; fakat mahall-i zuhuru fenadir.
268. O nehat orada muhakkak ariyettir; o aiiliin yen meclistir ve isrettir.
fena mahallerde biten gul ve susen "gigegi oralarda ariyettir. Onlan o gii-
zellikleri sebebiyle orada birakmayip kopanrlar; salonlarda masalann listlin-
deki gigekliklere ve yemek sofralan listiine koyarlar. Bunun gibi, mlinafikin
G ^P?
MESNEVt-t §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
zikr-i lisanlsinden hasil olan suver-i latifeyi de o munafikin ma'nasinda bi-
rakmayip, alem-i letaife naklederler.
269. ^Tayytb olanlar tayyiblerin taraftna gelir; agah ol, habts olanlar habisler
i^indirl
Zatsl iyi olanlar iyilerin tarafina gelir. Miiteyakkiz ol ki, kdtuler kotiiler
icjndir. Her §ey kendi cinsine iltihak eder.
270. Oiinden qiimrah olanlar a kin tuimai Onlarxn mezanm kin tutucularin
[273] , * ,
yanina koyarlar.
Iste bu hakikata mebni, "kin" denilen kotii huy ile muttasif olanlara kin
tutma. Eger sen de onlara kin tutarsan onlarin cinsinden olursun. Zira kin tu-
tanlann mezanm kin tutanlann yanina koyarlar.
Hz. Pir efendimizin bu tavsiyeleri, §er'de olan "bugz-fillarTa mugayir de-
gildir. Zira, "bugz" "muhabbef'in ziddidir ve "bugz", hiss-i intikam olmaksi-
zin nefret-i kalbiyyedir. Ve kotii huyia muttasif olanlar elbette sevilmez.
"Kin"de ise kahir ve intikam duygusu vardir.
y u* J r**' c — ^* ^ ^ y t& *j c— >-jji **jT Jm»i
271. \Kinin ash cehennemdir ve senin kinin o kiillun cuz'iiaur, dinin diismanidir.
Zira kinin ash cehennemdir. Qiinku cehennem Kahhar ve Miintakim isim-
lerinin mazhandir. Bu sebeble senin kinin dahi o cehennem kulluniin
cuz'iidur; ve ahlak-i zemimeden olan kin, dinin du§manidir. Zira cehennemin
alat-i azabi, ahlak-i zemime suretlerinden tekewiin eder. Ve cehennem hak-
kindaki tafsilat, Futuhat-i Mekkiyye' nin 61. babinda miindericdir.
j
'y >jf ^ J 2 ' if** jj* > J*j*Lrt urjy 3j* y t>y?
272. uHodemki sen cehennemin cuz'usun, hindenaleyh akilli ol! Ciiz kenii-
nin kullii tarafinda kardr tvdar.
Ey kimse, mademki sen tuttugun kin sebebiyle cehennemin cuz'ii oluyor-
sun, o halde diisun ve aklini basmda tut ki, her ciiz'un kendi kullii tarafina
iltihak etmesi kaide-i umiimiyyedir.
c ^r^ >
AHMED AVNI KONUK
273. 61/ ndm-ddr, ejer sen de cenneiin ciiz'ii isen, senin aysin daima cennetten
olur.
imdi, kotii ahlak cehennemin ciiz'ii olunca, iyi ahlak da onun aksi olarak
cennetin ciiz'ii olur. Binaenaleyh ey nas arasinda nam ve §ohret sahibi olan
kimse, sen iyi huylar ile cennetin ciiz'ii isen, hem diinyada ve hem de ahi-
rette ya§ayi§m daima cennetin cinsinden olur.
274. iMnhakkak act acilara miilhak olur, ^em-i batil ne vakii hahka karin
olur?
Kin duygusu insanin kalbine elem ve rahatsizlik verdiginden, aci bir histir;
ve cehennem dahi mahall-i alamdir. Binaenaleyh aci acilara miilhak olur ve
kalbdeki kin insana daima fena sozler soyletmege sebep oldugundan, bu fena
ve aci sozler ve batil demler hicbir vakit hakka karin olmazlar. Zira insaniy-
yete mugayir olan batil ve [na-]muvafik olan sozler [batil] dir; ve batil hakkin
ziddi olup yekdigerinin cinsi olmadigmdan, elbette batil haktan uzak olur.
$.<£jjj d)l y^J^S J JL> t* s.4-£jJJt (l)Ujb J J^ji <-$\
275. By birader, sen ancak endisesin; baki olan seyin kemih ve risedirl
Bu beyt-i §erif, FihiMa Fih'in 52. fashnda Hz. Fir efendimiz tarafindan biz-
zat §erh buyurulmustar. Fakat bu §erh ne Hind §erhlerinde ve ne de Ankara-
vi hazretlerinin §erhinde miinderic degildir. Binaenaleyh fakir, Fihi Ma Fih'in
ibaresini terciimeten aynen naklediyorum: Hz. Pir efendimize bu beyt-i §erifin
ma'nasim sordular; cevaben buyurdular ki: "Bunun ma'nasini teemmiil et!
ft ^Aji oi** [Ancak endi§esin, yani diisuncesin] endi§e-i mahsusa i§arettir ve
suhulet-i fehm igin onu endi§e lafziyla ta'bir ettik. Velakin hakikatte o endi§e
degildir. Olsa dahi herkesin anladigi endi§e cinsinden degildir. Fakat "endi-
§e"den bizim garazimiz bu ma'na idi. Ve eger bir kimse fehm-i avam igin pek
rakik te'vil etmek isterse, ^ d\j^- ouMi [insan hayvan-i natiktir] der. "Nutk"
ise, ister muzmer ve ister muzhar olsun, "endi§e"dir ve bu hayvamn gayridir.
Imdi, insanin endiseden ibaret bulunmasi ve miitebakisinin kemik ve elyaf ol-
masi dogru olur. Kelam gunes. gibidir; biitiin insanlar ondan hararet ve hayat
bulurlar, Gunes. ise, daima mevcuddur ve karTe-i e§ya daima ondan iktisab-i
<^g>
©^ MESNEVt-I §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
hararet eylerler. Ancak giines. nazara gelmez ve ondan hayat ve hararet bu-
lundugu bilinmez. Amma ister sukiir, ister sjkayet, ister hayir, ister §er olsun,
bir lafiz ve ibare ile soylenilmis oldugu vakit nazara gelir. Afitab-i feleki gibi
daima tabandir. Ve lakin sua'i duvar tizerine mun'akis olmadikga nazara gel-
mez. Nitekim harf ve savt vasitasi olmazsa, daima mevcut olmakla beraber,
afitab-i kelamin sua'i zahir olmaz. Qiinkii afitab latiftir ve hava latiftir. Kesa-
fet lazimdir ki, o kesafet vasitasiyla nazara gelsin've zahir olsun.
Bir kimse, Hak Teala'nin kendisine higbir ma'na gostermemesi hasebiyle
munkabiz ve efsiirde bir halde kaldigindan bahsetti; Hak teala §6yle etti,
boyle buyurdu dedikleri vakit hararetlendi ve ma'nayi gordii. tmdi, her ne
kadar Hakk'in letafeti mevcud ve ona mun'akis idiyse de gdrmez idi. Emir
ve nehiy ve halk ve kudret vasitasiyla ona serh olunmadikga goremedi.
Ba'zi kimseler vardir ki, za'flanndan bir taam arasinda bala takat getireme-
diklerinden, pilav, zerde ve helva ve saire yerler; ta ki kuvvet bulup bi-va-
sita bal yiyebilsinler. Imdi malum oldu ki, nutk, latif, taban ve gayr-i mun-
katr bir giine§tir. Ancak sen sua'-i afitabi gormek ve haz almak igin kesif bir
vasitaya muhtagsin. afitabin §ua'im ve letafetini kesafet vasitasi olmaksi-
zin gordugiin ve onu gormege ali§tigin vakit, o giine§in temasasinda cur'et-
kar ve kavi olursun; ve o derya-yi letafetin ayni icinde acib renkler ve garib
manzaralar goriirsun. Ve ne acib §eydir ki, soylesen de soylemesen de, o
nutk daima sende mevcuddur. Egergi endi§enin iginde bir nutk; fakat soyle-
nildigi dakikada nutk daima mevcuddur. Nitekim jkfc d\j^- oljVi [Insan hay-
van-i natiktir] derler. hayvaniyyet daima sende mevcuddur ve sen hayat-
ta oldukga boylece nutkun dahi daima seninle beraber olmak lazim gelir. Ni-
tekim bu alemde uyumak, zuhur-i hayvaniyyet icabidir; uyumak sart degil-
dir. Ve keza nutk igin soylemenin ve mlikalemenin mucibi vardir ve soyle-
mekise sart degildir."
Cenab-i Pir efendimizin serh-i alilerinden anla§ilan budur ki: Efrad-i beser-
de zahir olan kelam ve nutk, Hakk'in gayet-i mertebe-i letafette olan sifat-i
kelaminin aksidir, Viicud-i latif-i Hak nasil ki meratib-i kesafete tenezziii bu-
yurdu ise, bu sifat-i kelam dahi oylece evvela mertebe-i ruhiyyete, saniyen
mertebe-i misale ve salisen mertebe-i sehadete tenezziii eder. Ve mertebe-i
ruhiyyette endise-i idrak olur ve mertebe-i misalde o endisenin suver-i haya-
liyyesi ve mertebe-i cismiyyette harf ve savt halinde zahir olur. Ve o kelamin
§e*ni ve dereceleri, aks eyledigi ruh ve misal ve cisimlerin isti'dadlanna gore
olur. tmdi, u ayn-i sabite'leri ism-i Hadi'nin mazhan olanlann endi§eleri giil
csep^
AHMED AVNl KONUK
gibi olan Imandir ve ism-i Mudill'in mazhan olanlann endi§eleri de diken gi-
bi olan kufurdiir. Nitekim atideki ebyat-i §erifede buyurulur. Bu bahsin daka-
yiki uzundur. Burada bu kadan kaffdir.
L5 i^*-o £■*-*-* y iSj^- ^y.jj ij~*^ y ^^At^l c— JS" j*
276. Bger senin endisen cjiil ise, cfiilsensin; ve eger bir diken olursa, sen bir hiil-
hanin odunusun.
Eger senin endisen iman ve lmamn teferruati olan ahlak-i hamide ise,
dunyada ve ahirette bir giilistana benzersin. Ve eger endi§en bir diken gibi
olan ktifur ve kufrun teferruati olan kotii ahlak olursa, bunlar yiireginde bir
ates, gibi olup daima seni yakar ve sen bir kulhamn odunu mesabesinde olur-
sun. Nitekim ayet-i kerimede i§aret buyurulur: s-xslSfi 'J* £&? ^i is*p Jjf,u
(Hiimeze, 104/6-7) ya'ni, "Allah'in oyle bir yanmi's. atesjdir'ki, kalblere mu-
sallat olur!"
J ^ il ^js. Jy ^f? yjj ^J *^~&- S* j- k/^ £
277. Gger sen gill suyu isen, seni ceyb iizerine siirerler; ve eger sidik gibi isen,
seni disanya aiarlar.
jij t>$f >p- cr ^- \j \j ^^r <j*i OljUaP J~* jj> l^Li*
278. i^Attdrlann onundeki tablalan gor; cinsi kendi cinsine kann etmis.
Pazar yerlerinde sergi kuran aktarlann tablalanna bak; biberi biberin ku-
tusuna ve karanfili ve zencefili karanfil ve zencefil kutulanna koymu§ ve her
bir cins maddeyi kendi cinsi ile birlestirmi§tir.
279. Cinsleri cinslere kanstirmis, bu tecaniisten bir zinet peyda eimisiir.
280. Gger mercimek onun sekerine kansirsa, onu bir bir yekdigerinden aymr.
jJs> j IjU <Gb jjI Jjj^* t <jjj Ij lj LjI &**j J>~
281. HZu daneleri tabak iizerinde secmek vein, Utah peygamherleri varak ile
gonderdi.
GsG*3g>
ggpT^ MESNEVt-l SERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVf-2 •
"Dane"den murad, ecsam-i be§eriyyedir. "Tabak"tan murad, ruy-i arzdir.
"Varak"tan murad, kitabdir. "Segmek"ten murad, Had! ve Mudil isimlerinin
mezahirini birbirinden tefriktir. Ya'ni, "Hak Teala yeryiiziinde zahir olan ef-
rad-i beseriyyeden mii'minler ile munkirleri yekdigerinden tefrik etmek igin,
kiitub-i munzele ile peygamberleri gonderdi."
282. nZundan ewel hiz iimmet-i vahide idik; kimse bilmez idi ki, hiz iyhjiz ve
kotiiyiiz.
Bu beyt-i §erifte, sure-i Bakara'da olan ^.^ j~A\ *ui ^*j so^ij i*\ ^-Ui jir
oo^ j (Bakara, 2/213) ya'ni, "Nas ummet-i vahide idi; imdi Allah Teala
peygamberleri miijdeciler ve korkutucular olarak ba's buyurdu" ayet-i keri-
mesine isaret buyurulur. Ya'ni peygamberlerin irsalinden mukaddem, insan-
lann hepsi suret-i zahirede rmittehid olup, cumiesi lisan-i hal ile: "Milletim
nev'-i be§erdir, vatamm ruy-i zemin" derler ve ahval-i batinelerinin muhar-
riki olmadigindan zahir olmaz idi.
Burada bir sual tevecciih eder: Ehl-i kitabin cumiesi indinde beni-beser
Adem (a.s.)dan intisar etti. Halbuki Hz. Adem on suhuf ile gelmis. idi ve on-
dan sonra §is (a.s.) ve sair enbiya peyderpey ba's olundular. Ve Hz.
Adem'den i'tibaren, kendilerine gonderilen vahiylere tabi' olanlar ile olma-
yanlar oldu. Bu i'tibar ile beni-Adem'in iimmet-i vahide halinde oldugu za-
manlar olmamasi icab eder. §u halde bu ayet-i kenmenin miifadi olan bu
beyt-i §erifin ma' nasi nedir?
Eger cevaben denirse ki, Hz. Adem'in intikalinden sonra getirdigi §eriat-i
ademiyyenin ahkami bozuldu, halk muteferrik oldu; deriz ki; bu bozulan ah-
kamda halk ya ittihad etti veya ihtilaf uzere oldular. Eger ittihad ettiler ise,
bir peygamberin dinini bozarak ittihad ettiler. Halbuki ne ayet-i kerimeden
ve ne de bu beyt-i §eriften bu ma'na anlasdmaz. Ve eger ihtilaf ettiler ise, bu
hal-i ihtilaf iimmet-i vahide hali degildir. Demek ki, be§erin peygamber gel-
mezden mukaddem bir iimmet-i vahide oldugu zaman ve hal vardir ve bu da
ilk peygamber olan Hz. Adem'den ewelki zaman ve hal ve cem'iyyetler ol-
mak icab eder. Ve bundan da, beni-beserin suret-i zuhuru mes'elesinin ted-
kik ve teemmulu lazim gelir. FiituMt-i Mekkiyye'de cenab-i §eyh-i Ekber
buyururlar ki: "Mekke-i Mukerreme'de esna-yi tavafda ervahtan bir ruha
miilaki oldum. Kim oldugunu sordum; "Ecdadinizdanim" dedi ve ismini soy-
ledi. Vefatini sordum: "Kirk bin sene oluyor" dedi. "Bu senin dedigin, bizim
*#%&>
AHMED AVNl KONUK
indimizde tekarrur eden tarihe uymuyor" dedim. "Sen hangi Adem'den so-
ruyorsun, Adem-i kurbdan mi?" dedi," Velhasil, rumuzat-i kur'aniyye ve
ahadis-i §erifenin ehl-i ke§f olan enbiyadan ve ekabir-i evliyadan gayrisine
heniiz mek§uf olmadigina hiikmetmek icab ediyor vesselam!
283. Oial-p ve sa$, cihanda cart idi; zira hep gece idi ve biz gece aidiciler idtk.
"Kalp", ya'ni miinkir ve "sag" ya'ni mu'miri, cihanda musavat iizere ya-
sarlar idi. Zira vahiy gune§i ile dogmus. bir peygamber gelmemi§ idi; ve biz
taife-i be§er zulmet-i tabiat iginde yiirur ve ya§ar idik.
284. Vaktaki -peyflamberler giine§i zahir oldu, dedi: By maij§u§ uzak ol, ey sa-
figd!"
"Gi§§", Mie, hud'a, hiyanet ve hikd ve bugz ve adavet ve garaz ma'nala-
nna gelir. Burada, bu gibi zemaim ile batini kari§ik olan kimseler ma'nasma-
dir. Ya'ni, zulmet-i tabiat ve hayyaniyyet iginde yasayan insanlara vaktaki
gline§ gibi olan peygamber geldi, ma'na alemi aydinladi. Onlar dediler ki: "Ey
suretleri insan ve siretleri hayvan olanlar, geri durun; ve ey sureti ve sireti in-
san olanlar, beriye gelin!"
285. Ulenai fork etmeyi aoz bilir; la'li ve ia§i adz hilir.
"GozMen murad, insan-i kamil olan peygamberlerdir. Zira onlar gozbe-
begi mesabesindedirler ve hakayik-i e§yayi onlar goriirler. Bu babdaki tafsi-
lat I. cildde gegmis. idi.
286. Qevheri ve corcopii adz bilir; ondan dolayi o corcop ooze baiar.
"Gevhefden murad, ehl-i iman ve irfan; ve "gdrgop"ten murad, ehl-i ku-
fur ve cuhhaldir. Ya'ni, enbiya ehl-i iman ile ehl-i inkan tefrik ettikleri icjn,
corgop mesabesinde bulunan ehl-i inkar ve cuhhal daima onlara muanzdir-
lar. Zira enbiya onlann hamakatlarim meydana gikanrlar. Bu sebeble onlar
enbiya ve evliyanin diismamdirlar.
cs^a
MESNEVt-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
287. ^u kallabekler, giiniuziin Au§manukrlar o kantn alhnlan giindiiziin a§i-
ktdir.
"Kallab", kalb-zen ve sahte para yapan kimselerdir; u kaf" edat-i tasgirdir.
"LarrTin te§didiyle isti'mali zaruret-i vezinden nasjdir. Ma'nasi, "kalb-zencik-
ler" demektir "KallabekarTdan murad, ehl-i inkardir. "MtirTdan murad, ehl-i
imandir.
288. ^Zira onun ta'rijinin aynasi giinclvlzdur, ia \d esrefi onun tesrifini gore.
Giyasu'l-Lugat'ta ,4 e§refT' boyle ta'rif olunmu§tur. Ya'ni "E§ref namindaki pa-
disaha mensub halis altin sikkedir." Bu altinin ismi, Efdaiuddln-i Hakani Di-
van* inda da mezkur olduguna nazaran, zaman-i Hz. Pir'de dahi revaci ve
§6hreti olan bir altin sikke oldugu anla§ihr. Ya'ni o altini tanitmanin aynasi
gundtizdiir. Ta ki "e§refT' tesmiye olunan halis altin sikke o gunduziin §eref-
lendirmesini gore. Zira altinin halk nazanndaki §erafeti aydinliktadir. Karan-
likta mangir ile altin beraberdir. Binaenaleyh, kalb-zenler yaptiklan kalp al-
tinlari surmek icm karanligi severler.
289. Ondan dolayi Dtak htyamete "cjiin" lakab yaph; kizilm ve sarimn cema-
lini gun gosterir.
"Kizil"dan murad bakir; ve "sarfdan murad altindir. Ya'ni kizil olan bakir
ile sari olan altinin cemalini giinduz gosterdigi gibi; bakir mesabesinde olan
§aki ile altin mesabesinde olan saidin cemallerini kiyamet izhar edecegi icm,
Hak Teala kiyamete "gun" ta'birini izafe buyurdu da, "yevm-i kiyamet" de-
di. Nitekim ayeti kenmede, ^ % *) ^ A U }ijji 'Jj }j„ (Tank, 86/9) buyu-
rulur. Zira yevm-i kiyamette herke'sin batmi z'ahir olup, bilcumle esrari mey-
dana gikar.
290. Dmdi, hakikatta gun evliyamn sirridir; gunduz onlarin ayx indinde golge-
ler gtbidir.
*$%&>
AHMED AVNI KONUK ^^jl
Ma'lum olsun ki, kiyamette gundliz ve gece yoktur. Zira giindiiz ve gece,
kiire-i arzin devri sebebiyle giinesjn yaz'iyetindendir.
lmdi f kiyamet giinunde ojjT ^-11)1 fcj (Tekvir, 81/1) ayet-i kerimesinde
ihbar buyuruldugu iizere, giines, karannca, elbette kiyamet giinunde gece ve
giindiiz olamaz. Maahaza, Hak Teala o kiyamete "gun" lakabim verdi. Zira
kiyamette her §ey oldugu gibi zahir ve a§ikar olur ve zuhur butuna inkilab
eder. Ve batinlar zahir ve Vj jS* J>j^ ^°A'i (Ziimer, 39/69) ayet-i kerime-
sinde ihbar buyuruldugu vecri ile, zemin kendinden aydinlik olur. Bu hal, fe-
zada tekevvlin edecek olan kiire-i ahiretin kavaid-i tabiiyyesi icabndandir.
Imdi, Hak Teala kiire-i ahirete ism-i Batin'in niiru ile tece.li buyurdugu vakit,
kiire-i zemin ziyadar olunca, Hakk'in bu ismini hamil olan enbiya ve evliya-
nin sirn hakikatta "giindiiz" olmus. olur. Zira onlann i§raki anzt ve mecazi de-
gil, kendindendir. Giine§in nurundan peyda olan gun ise, anzi ve mecazi ol-
dugundan, onlann ay gibi olan sirlannin zilli ve golgesi mesabesinde olur.
Beyt-i §enfte "sirr-i enbiya" denilmeyip "sirn-i evliya" buyurulmasi ile,
niibiivvetin batinina i§aret buyurulur. Zira niibiiwetin batim velayettir ve
her nebinin velayeti niibiiwetinden efdaldir. Qiinkii niibiiwet halka ve vela-
yet Hakk'a taalluk eder. Binaenaleyh, bu efdaliyyet Hakk'a ve halka taallu-
kuna nazarandir. Amma sirr-i kadere nazaran niibiiwet velayetten efdaldir.
zira her veil nebi olamaz; fakat her neb! velidir. Binaenaleyh bu efdaliyyet
hakkinda muhakkiklann yekdigerine muhalif gorunen sdzlerinin vechini an-
layamayanlar beyhude kiyl ii kal ederler. Bu izahattan anla§ilir ki, beyt-i §e-
rifteki sirr-i evliya ta'birinde hem nebi ve hem de veil dahildir.
291. 0iinii merd-i Oiakk'm sirnnin ahsi biliniz; onun settarliginin ahsi goz
ortiicii olan ahsamdir.
Mecazi olan giinii, merd-i Hakk'in ya'ni enbiya ve evliyamn batinlannin
aksi biliniz. Zira bir niir mecazi olan giinesjn ziyasi ve devr-i eflak, insan-i
kamilin zuhuru kasdiyla miirettebdir. Ve insan-i kamil "Allah" ism-i zatinin
mazhan oldugundan, bilciimle esmayi hamildir. Imdi, onun batim Hak'tir; bi-
naenaleyh nur-i mahzdir. Ve cism-i hakiden ibaret olan zahiri abd olup, ba-
timn nurunu setr eder. Nitekim goziin daire-i rii'yeti gayet vasi' iken, iizeri-
ne konulan bir parmak ucu bu viis'ati orter. Imdi, alemin hey'et-i mecmuasi-
nin sebeb-i icadi "insan-i kamil M dir. Ve insan-i kamilin batim nur-i mahz ve
zahiri muzlim oldugundan, onun tufeylisi olan alem dahi bu tertib iizere te-
*$$&
MESNEVM §ERtF §ERHl / III. CfLT • MESNEVf-2 •
kewiin etti. Binaenaleyh nur-i basann faaliyyetine mani' olan ak§am, ya'ni
gece, insan-i kamilin settarligimn aksi ve zilh ve numunesi oldu.
J^*** jt^ jy t/^b cr^^b ^Ji w v^ <^j
292. ^fiezdan o sebebden "Ve d-dvAid" huyurdu; "Ved-duha" uMusiafamn
zamirinin nurudur.
I§te yukanda izah olunan sebebden dolayi Hak Teala Kur'an-i Kerim'de
"duha"ya ya'ni kusjuk vaktine yemin ederek, J^z^'j (Duha, 93/1) ya'ni
"Duha hakki icjn" buyurdu. Bu "Ve'd-duha", server-i enbiya Mustafa
(s.a.v.) Efendimiz'in zamirinin ve sirnnin nurudur. Zira giinesjn tulu'undan
gurubuna kadar, arzm devri sebebiyle muhtelif vaz'iyyetleri vardir. Ku§luk
vakti ise, giine§in yukselerek kuwetini sjddetlendirdigi bir zamandir! Devr-i
Adem'den beri gelen enbiya (aleyhimu's-selam)in her birerlerinin zamirleri
ve sirlari birer giine§ idi. Fakat Sultan-i enbiya'nm zamiri ve sirn, "duha vak-
tindeki gunegin §iddet-i nuru mesabesinde oldugundan, Kur'an-i Kerim'de
"duha" iizerine olan kasem-i ilahi ile, Sultan-i enbiya'nin nur-i zamirine i§a-
ret buyuruidu.
293. OCavl-i diger ki, dost duhayi diledi; hem onun i$indir ki, hu da onun ak-
sidir.
Bu bizim i§aret ettigimiz ma'nadan ba§ka, ulema-i zahirenin beyan ettik-
leri bir kavl daha vardir ki, onlar, "Hak Teala kasem igin, zahirT olan kusjuk
vaktini intihab etti" derler. Hak Teala' nin bu intihabi da onun igindir ki, bu za-
hiri "duha", yukanda izah oiundugu iizere Ekmel-i rusiil Efendimiz'in nur-i
zamirinin aksidir ve zillidir. Zira aksi ve zilli medh etmek akisi ve zi-ziili medh
etmektir.
294. Ve yoksa fani iizerine kasem sbylemek hatadtr. dMuhakkak fend Uiu-
da'nm kelamina ne layiktir!
Yoksa, rani olan zilli miistakil goriip, onun Iizerine fan! olan kullann bile
bile yemin etmeleri hatadir. Hig baki olan zat-i Hak faniye yemin eder mi? Bi-
naenaleyh ey zahir-bin "Ve'd-duha"daki kasem-i ilahiyi sakin fan! olan ku§-
o&P?
(SK 5 ^ AHMED AVNl KONUK
luk vaktine hasr etme! Zira muhakkak fan! olan zill nedir ki, Hak Teala haz-
retlerinin kelamma layik olsun!
295. ^ir DtaWL'den Hf Ben uful edenleri sevmem..."; imdi Ulabhii'l-alemin fe-
naui nasil isiedi?
Gormez misin, bir Halil'in lisanindan Hak Teala, "Ben uful eden ve gaib
olanlan sevmem." (En'am, 6/76) dedi. Binaenaleyh Hak lisandan bu su-
retle kail olmus, iken, nasil olur da, alemlerin Rabbi olan Hak Teala, uful
eden ve fena sahibi buiunan zahiri kusjuk vaktini intihab ederek kasem bu-
yurdu? Bu olmaz §eydir.
296. O UiaM, H< Den uful edenleri sevmem" dedi; ZRauu-i ceM hundan fenayi
ne vakit mm ad eder?
Halll (a.s.) lisan-i abdanisi ile, "Ben uful edenleri sevmem" (En'am,
6/76) dedi. Cell! olan Rabb-i mutlak hazretleri, bu "Ve'd-duha" kaseminden
ne vakit ram olan kushik vaktini murad eder? Ifadeye dikkat olunursa gorii-
liir ki, yukanki beyit ile bu beyit arasinda tekrar yoktur. Ewelki beyt-i §erif-
te 'os^i c-^t Sf (En'am, 6/76) sozuniin natiki, suret-i Haliliyyede Hak oldu-
guna ve bu beyitte Haiti (a.s.)in taayyiin-i abdanfsinden sadir olan kavle i§a-
ret buyurulur. Zira yukanda "insan-i karmTin batim gun ve cism-i haklsi ge-
ce olduguna i§aret buyurulmus. oldugundan, ewelki beyit kavl-i batina ve bu
beyit kavl-i zahire taalluk eder. Binaenaleyh her iki beyit let! u ne§r kaidesi
uzerine vaki' olmustar.
297. Sonra "^Ve'l-leyli" onun setiarligtdir; ve 0, ontin jengari olan ten-i haki-
sidir.
Ya'ni J*l- fcj jifc J^b (Duha, 93/1) ayet-i kerimesinde "duha"dan
sonra "leyl"e, ya'ni geceye kasem buyurulmu§tur. Bu ieyl" ise, Server-i en-
biya'mn settarligidir; ve settarhk dahi Server-i enbiya'mn kesif ve toprak-
tan olan cism-i §erifidir ki, "Ve'd-duha" ile i§aret buyurulan nur-i zamlrinin
sutresi ve nikabidir. Imdi, insan-i kamil Settar isminin dahi mazhandir; ve
^^r^
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
isim sifatin zahiri ve sifat ismin batini oldugundan, insan-i kamii bu sifat ile
mevsuftur ve bu sifattan muntesj olan Settar isminin mazhan, taayyim-i
unsuri-i nebevidir. Binaenaleyh "Ve'1-leyli" deki kasem-i ilahi, fan! olan
taayyiin-i nebevi iizerine degil, baki olan sifat-i settariyyet lizerine vaki* ol-
mus, olur. Zira yukanda izah olundugu uzere, Hakk'in faniye kasem etmesi
varid-i hatir olamaz.
298. Uaktaki onun fliine§i hu felekte zahir oliu, "ien gecesine agah ol, seni terk
etmedi!' dedi.
Onun gune§inin dogmasindan murad, "hakikat-i muhammediyye" mer-
tebesinden nazil olan vahye i§arettir. Ya'ni, Server-i enbiya Efendimiz'in ha-
Mkat-i muhammediyyesi mertebesinde meknuz olan Hakk'in vahiy giinesj
dogdugu vakit, onun gece mesabesinde olan cism-i unsurisine Hak Teala,
d£ diVj u (Duha, 93/3) ya'ni, "Rabbin seni terk etmedi" dedi.
299. Tlelanin aymndan vast peyda oldu; *<jMa kola" o halavetten iharet oldu.
Bir muddet vahyin inkita'i sebebiyle, Server-i enbiya efendimiz muztarib
olmus. idi ve bu hal bir bela idi. Vaktaki Ve'd-duha sure-i §enfesi vahy olun-
du ve Hak Teala "Rabbin seni terk etmedi;" JS Uj (Duha, 93/3) ya'ni "Sana
bugz etmedi" buyurdu; o inkita belasmin "ayn"indan tekrar vahy-i ilahiye
vuslat zevki ve tatlihgi zahir oldu.
Bu beyt-i §erifte diger bir dakik ma'naya da i§aret buyurulur. da budur
ki; "ayn-i bela"dan murad, Server-i enbiya Efendimiz'in cism-i unsurisi sebe-
biyle ashndan iftirakidir. Zira bu iftirak siyadet-i hakikiyyeden bela-yi abdiy-
yete nuzuldiir. Nitekim Mesnevi-i §enf in I. cildinin ibtidasinda, 4 numarah:
["Her bir kimse ki, o kendi ashndan uzak kaidi, tekrar kendi vashnm zamanim
ister."]
beytinde bu ma'naya i§aret buyurulmus. idi. Resul-i zi§an Efendimiz bu bela-
yi iftirab tezekkiir buyurduklan vakit, il^ jiL^ Jj x^>i Jj cJ C ya'ni "Mu-
hammed'in Rabbi Muhammed'i halk buyurmasa idi ne olurdu!" buyurmu§-
vg*^g>
AHMED AVNl KONUK
lardir. Ve ekabir-i evliyamn bu ma'nadaki sozleri goktur; ve cenab-i Pir efen-
dimiz bu hadis-i §erifi Fihi Ma Fih'tt izah buyurmu§lardir, Burada zikri tatvi-
li mucib olur.
300. Dier ibdre muhakkok hir halin nisanidir. Dial el qifoi ve ibdre hir dleitir.
[302] V
301. Diuyumainun aleti kunduracmin elinde, kuma ekilmi§ olan ddne aibidir.
Nazik san'atkar olan kuyumcunun aleti, eger ha§in bir san'atkar olan
kunduracmin eline verilirse, kuma ekilmis, olan hububat mesabesinde olur.
Kuma ekilen hububat semere vermedigi ve batinindaki kemalati izhar edeme-
digi gibi, kuyumcunun aleti de kunduracmin elinde aklm kahr. Bunun gibi,
Kur'an-i Kerim'in ibarat-i nazikesinin ma'na-yi dakikasi da, kaba ve mahdud
dii§unen dimaglarda inki§af edemez.
302. Ue pabuc dikicinin aleti rencberin oniinde, kopegin oniinde saman ve e$e-
gin oniinde kemiktir.
Her §eyi yerli yerine koymak lazimdir. Binaenaleyh her halin nisam ve
aleti olan lafiz ve ibareyi yerinde kullanmak lazimdir.
jjj ^yj s^ j a ^ ^ *j. jy jj* 1 *^ s^ j* c^-* ^ *y-
303. dMansiir'un dudajjmda v ene'l-Dtah" nur idi; Jir'avn'm dudajjmda
"enellah" yalan idi.
Yerinde kullaniimami§ olan lafiz ve ibareye misal istersen, Mansur ile
Fir'avn'dir. Nitekim, Mansur'un dudagindan cikan "Ene'1-Hak" sozu onun
halinin ni§am oldugundan yerinde idi. Beyit:
Mansur 'ene'1-Hak' soyledL
Hakttr sozti Hak soyledL
Fakat Fir'avn'in dudagindan sadir olan "ene'llah" lafzi onun halinin nisa-
ni ve aleti olmadigmdan yerinde degil idi. Binaenaleyh yalan idi. Nitekim
Fir'avn ilah olmadigi halde tf> -Ji [>. *^3 c-Jp l. Su\ \£\ i (Kasas, 28/38) ya'ni
"Ey nas, ben benden ba§ka sizin'icjn ilah bilmiyorum" demi§ idi. .
c ^^ s
MESNEVl-1 §ERIF §ERHt / III. CtLT • MESNEVt-2 •
U» y»~L» t_j^* jJj\ Ls^P JLi» IjT ^**y <J& j^j\ Uaf- JLi
304. <IMusanin avucunda asa sahid oldu; sakirin avucunda asa heba oldu.
"Heba"', havaya dagilan ince toz ma'nasinadir. Ya'ni, her ibare ve suret
bir halin ve ma'namn nisani oldugundan, Hz. Musa'nin elindeki degnek su-
reti onun nubuvvetinin ni§ani ve §ahidi oldu; ve sihirbazlann ellerindeki deg-
nek suretleri de onlann kendi hayallerinden ibaret olan kizblerinin ni§am ol-
dugundan, kendi hayalleri gibi heba oldu ve yilan suretine giren asa-yi Mu-
sa tarafindan yutuiarak yok oldular.
Bu babda izahat-i dakika, fakir tarafindan §erh olunan Fususu'l-Hikem'de
Fass-i Musevi'de yazilmi§tir.
305. I^u sebebden Dsa o kendi rejikine; o ism-i Samed'i oijretmedi.
Her §eyin yerli yerine vaz'i lazim oldugu igin, Isa (a.s.) yukanda 140 nu-
marah beyitten i'tibaren zikr olunan kissada, kendisine refakat eden ahma-
ga, olii hayvanin kemiklerini diriltmek igin ism-i ilahiyi ogretmedi. Zira o re-
fik bu ism-i ilahinin tevdi'ine ehil degil idi.
306. sLira o bilmez naks diet uzerine koyar; iasi $amura vur ne vakit aies sicrar?
Qiinku o ahmak olan reflk bilmez de o ism-i ilahiyi kendisinin nakis bir
alet olan lisani uzerine koyar. Zira ismin hassasi mevcud olmakla beraber, bu
ismin hassasinin zuhur edecegi mahal, onun nakis olan lisan-i hayvanisi de-
gildir. Nitekim gakmak ta§mi gamura vurdugun vakit kivilcim gikmaz. Kusur
ta§ta degil, gamurun adem-i isti'dadindadir. gakmak ta§i, karsjsinda demir
ve gelik ister.
307. Gl ve diet, tas ve demir gibidir; $ift lazimdir, $ift dogmanm sarttiir.
Ya'ni elin alete nisbeti, gakmak tasmin demire nisbeti gibidir. Binaenaleyh
kainatin kaide-i umumiyye-i tabiiyyesi, miiessir ile mtiesseriin-fmin viicudu-
nu iktiza eder. Miiessir ile miiesserun-fih birbirlerine e§ olmadikga bir eser gik-
maz. Dogmanin §arti, mutlaka bir suretle es, olmaktir. Nitekim insan merkeb
c ^^>
AHMED AVNt KONUK
ile ctftle§se, ortdan bir yavru dogmaz. Ve keza nebatatm a§ilanmasmda da bu
kaide-i nisbet caridir. Velhasil, viicudat-i izafiyyenin husuliinde §art budur.
Hindli Imdadullah (k.s.) hazretleri bu beyt-i §enfin §erhinde §6yle buyu-
rurlar: "Muhdes nikahsiz miitehakkik olmaz ve nikah biitun mumkinatta sa-
ridir; ve kain olan §ey ancak validdir, veled sureti ile zahir olur. Binaenaleyh
ewela vaki' olan nikah, Allah Teala'mn a'yan-i mumkinat ile olan nikahidir.
Imdi, Allah Teala ruhtur ve mumkinin "ayn"i gelindir ve Hakk'in onun tara-
fina teveccuhii nikahtir. Ondan mumkin vucuda geldi; ve o nefs-i zatullahtir
ki, suret-i imkaniyye ile zuhur etti. Ve boylece "akl-i kull" ruhtur ve onun
zevcesi " nefs-i kull"dur; ve onun izdivacindan tabiat ve heba (atomlar) pey-
da oldu. Ve bu izdivacdan her iki alem-i ecsam peyda oldu; ve latlfe-i ilahiy-
ye olan ruhun tabiat-i ciiz'iyye ile izdivacindan, ervah-i ciiz'iyye hasil oldu
ki, ona "ruh-i hayvani" demi§lerdir, Ve bu nikah alem-i ecsamda hissidir ki,
ondan evlad zuhura gelir."
308. ki $iftsiz ve aletsiztlir, bir Air; adedde §ek vardir ve o bir, bir $eksizdir,
viicud-i hakiki ki, onun varligi cjftten ve.aletten husule gelmi§ degildir,
o vahdet-i hakikiyye ile birdir ve o kendisinden sonra 2 gelen 1 degildir. Zi-
ra adedde §ek vardir. Ya'ni adedin viicudunda subut-i hakiki yoktur. Mese-
la 2 adedi, vahidin iki def a tekerrurunden husule gelir. Eger 1 gikar veya
ilave edilirse ikilik kalmaz. Ve keza 9 ve 10 ilh. adedler de boyledir. Bina-
enaleyh adedde §ekk vardir. Halbuki o Vahid-i hakiki aded olmadigindan, o
mertebe-i ahadiyyenin bozulmak ihtimali yoktur, siibutu §eksizdir.
309. O kimse ki 2 dedi ve 1 ve bundan ziyade dedi, muhahkak vahidde mui-
iefik olurlar.
Ya'ni 2 ve 3 ve 4 ve 5 ilh. meratib-i a'daddir. Bunlann ciimlesi vahidin
tekerruriinden ibarettir. 1 ise aded degildir; belki bilcumle meratib-i a'dadin
men§e'idir. Nitekim §ekl-i riyazide, 1 + 1= 2; 1 + 1 + 1 = 3 ilh... suretiyle
gosterilir. Binaenaleyh 2, 3 ve 4 ve daha ziyade meratib-i a'dadi ta'dad eden-
ler, muhakkaktir ki vahidde ittifak etmi§ olurlar. Zira vahidsiz keserat-i a'dad
zahir olmaz. Vahid bu a'dadin hepsine saridir. Fakat her mertebe-i adediyye
vahidin "ayn f, i degildir; gayn da degildir. Zira vahidden sudur etmi§tir. Bina-
*im&
MESNEVt-1 §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
enaleyh hepsinin hakikatlan vahiddir, fakat sekilleri vahid degildir. Bunun
gibi, bu keserat-i e§ya, viicud-i Vahid-i hakikiden sudur etmistir. Hepsinin
hakikati o Viicud-i hakikidir ve bu Viicud-i hakiki hepsinde saridir. Fakat ta-
ayyunleri o Viicud'un gayridir.
Imdi, bu alemde muhtelif edyan sahibleri vardir. Kimi brahmanlar gibi "Bi-
risi Yezdan digeri Ehrimen olmak iizere Allah ikidir" derler; ve kimisi tseviler
gibi <&J tiJ'u iii 01 (Maide, 5/73) ya'ni "Allah ucun ucuncusudur" derler; ve
kimisi putlann adedince daha cok i'tikad ederler. Imdi, mademki ta'dad edi-
yorlar ve adedler ise vahidden terekkiib eder, su halde hepsi vahidde ittifak
ediyorlar.
310. $a§dik def oldugu vakit miittehid olurlar; iki, u$ diyenler bir diyen olurlar.
"§a§ihk"tan murad, viicud-i Vahid-i hakikiyi viicudat-i izafiyye haricin-
de ayn gdrmektir. Bu gorii§, biri iki gdru§tur. Bu §a§ihk ya diinyada gider,
veyahud ahirette gider. Diinyada gidisj, bir insan-i kamilin terbiyesi altin-
da ulum-t ledunniyye-i haliyye tahsiliyle olur; ve ahirette gidi§i, o alemde
hakayikin inkisafryla vaki olur. Nitekim FihiMa Fifr in 8. faslinda cenab-i
Pir efendimiz §6yle buyururlar: "Vahdet kiyamette olur; bu diinyada mum-
kin degildir. Zira burada her birinin tiirlii turlu muradi ve hevesi vardir.
Vahdet burada miimkin olmaz. Ancak kiyamette hep bir olurlar ve bir ma-
halle nazar ederler ve bir kulak ve dil olurlar. Velakin Hak Teala'mn kulla-
n vardir ki, kiyametten ewel boyledirler ve onlar hakikati goriirler. Nitekim
Hz. AIT (k.v.) efendimiz, Mi o^jtu *Uo«ji j^tS J buyurdular. Ya'ni "Bu ka-
hp kaldinhp kiyamet zahir olsa, benim yakinim ziyade olmaz." Naziri bdy-
ledir ki; birtakim kimseler karanhk gecede bir hane iginde her tarafa tevec-
cuh ederek namaz kilarlar; giindiiz olunca, tevecciihlerinde hata edenler
kibleye donerler. Velakin, daima gece kibleye miiteveccih olan kimse nicjn
rticu etsin? Ciinkii herkes onun dondiigii tarafa doner. Imdi, butiin §eb-i
diinyada yiizlerini Hakk'a tevcih edip masivadan i'raz eden kullar hakkin-
da kiyamet hazirdir. Bu sbziin nihayeti yoktur; ve lakin talibin isti'dadinca
varid olur."
311. Bger sen orrnn meyddninda bir iop isen, onun $evflaninin etrafim dolus!
<^>^>
AHMED AVNl KONUK *^SS
"Top", cirit oyununda geldikleri toptur. "Qevgan", ucu egri degnektir ki,
onunla topu gelerler. Ingilizlerin "tenis"* dedikleri oyun, bu ciritten muad-
del bir oyundur. Cenab-i Pir efendimiz viicud-i saliki topa ve kaza-yi ilahi-
yi de gevgana te§bih buyururlar. Ya'ni "Ey salik, Hakk'm meydan-i vah-
detinde fail-i hakiki ancak Hak oldugunu goriip, kendini, cirit oyununda
geldikleri top gibi biliyor isen, onun gevgan-i kazasi ve kudret ve tasarruru
etrafini dolan! Ya'ni kendi iradeni Hakk'in iradesinde mahv et ve kazasina
razi ol!"
312. Top o zaman diirtisi ve noksansiz olur ki, o §ahin elinin darhcsinden rak-
san ola!
Cirit oyununda padi§ahin geldigi top, onun gevgamnm darbesinden kolay-
ca muteharrik olursa, diiriist ve saglam bir top oldugu anla§ihr. Top gibi olan
vucudun, §ah-i hakiki olan Hakk'in gevgan gibi olan yed-i kudretinin darbe-
sinden raksan olmak, ya'ni kaza-yi ilahiye razi olup, mahbub-i hakiki oniin-
de raks edici bir halde bulunmak ve ehi-i garlet gibi muhalefet ve sjkayet et-
memek icab eder.
313. 6y §a§i, hunlara akd ile kulak tut; kulak yolundan goze ila$ $ek!
Ey biri iki goren §a§i f bu soylediklerime, bir ni'met-i ilahi olan akhni kul-
ianmak suretiyle kulak tutf Zira sozlerim her ne kadar senin vehmine muha-
lif ise de, akl-i selime muhalif degildir. Binaenaleyh kulak yolundan ve din-
lemek tarikindan kalbinin goziine ilag stir ki, kapali olan o goz agilsin!
314. Dmdi temiz soz kor kalhlerde karar etmez. Dtfurun ashna kadar aider.
Ya'ni, temiz sozun.nuru kalb goziine aks eder; eger onu kor bulursa bit-
tabi' orada ma'kes bulamayip, o nur giktigi yere, ya'ni yine ism-i Hadi'nin
mazhan olan kamilin kalbine rticu' eder.
"gevgarfa benzer oyunun "tenis" degil, "hokey" veya "polo" oldugu soylenebilir. (Yayina
hazirlayanlann notu.)
*$$&>
MESNEVt-I SERfF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2 •
315. Ue o seyianvn efsunu egri goniillere gider; egri pabuc egri ayakia oldugu
gibi.
tsm-i Mudill'in mazhan olan §eytamn efsunu ve vesvesesi, egri ayak eg-
ri pabuca yerle§tigi gibi egri goniillere girip yerle§ir.
(Jy. yj\ *y^ ^*\ ^>y tiy? t-£jj' jL^ b *!_*£>- **$£
316. Bger$i hikmeti tekrar getirsen, mademki sen na-ehilsin, senden beri olur.
Ya'ni bu hikemiyyat-i ilahiyye her ne kadar tekrar tekrar soylense, ey
muhatab sen ona ehil olmadikga, ya'ni sen evhamina uymayan bu hikemiy-
yata subhe ile baktikga, kalbinde yer tutmaz.
317. Ue egerci yazsan ve onu nisan etsen; ve eger$i sbylesen ve onu beydn etsen;
Ve eger o hikemiyyati unutmamak igin yazsan ve zihninde takarrur ettir-
mege gabalasan ve iafiz ile soylesen ve §erh ile beyana sa'y etsen;
318. By piir-sitiz o senden yiiz ceher, hendleri hirar ve senden kacar!
Ey mu'teriz, o hikemiyyat senden yiiz gevirir ve onu zihninde tesblt igin
kullandigin tedbir baglanni kopanr, yine senden kagar; hepsini unutursun.
y jy\ C~0 \j» X5.L jjp y jy* J^tj J^JJ
319. Ue eger okumasan ve senin hararetini gorse, ilim senin el hilici kusun olur.
Ve eger sen ilim ve hikmetten bir §ey okumasan, fakat o ilim ve hikmet sen-
de ask ve hararet gorse, dogan kusu taalliim ve terbiye ile nasil sahibinin elini
bilip konarsa, o ilim de oylece senin dest-i himmetini bilip konan bir kus. olur.
lx*-jj f.4Jl>«j ^^jUp y>**A Lu*»jl \jjfi> <j ^j JbLj j\
320. 0, koyluniin evindehi hir tavus gibi, her na-ehilin onilnde karar efmez.
[322J
Ya'ni o ilim ve hikmet, atideki kissada beyan oiundugu iizere, koyliiniin
evindeki bir kus, gibi her na-usta ve na-ehilin oniinde karar etmez.
GS£XS£3
AHMED AVNl KONUK
(^
Padi§ahin dogan ku§unu kocakarmin hanesinde bulmasi
32 1 . Jlirra o dogan deijildir ki, pddi§ahtan o kocakan tarafina katii ki o un eler
"Kempir" pir-i sal-hurde-i fertut, ya'ni "bunayacak derecede pek ihtiyar
olan" demektir.
322. %a ki evladina bir iutma$ -pi$ire; ho§-zad olan o latif dogani gordii.
"Tutmac", "bulamac" dedigimiz taamdir. "Ho§-zad" iki ma'naya gelir: Bi-
risi "zaden" masdannin emr-i hazin olan "zad" ile "ho§"tan miirekkeb vasf-i
terkibidir. "Giizel dogucu" ya'ni "ash latif' demektir. Digeri, "gida" ma'nasi-
na olan "zad" ile u ho§" tan miirekkeb terklp-i tavsifidir. "Gidasi latif demek
olur. Bu iki ma'na da makama mimasibdir. Ya'ni, padi§ahin dogan ku§u kag-
ti ve gocuklanna bulamac pi§irmek igin un elemek ile me§gul olan bunak bir
kocakannin nezdine geldi. Kocakan ho§-zad olan o latif dogam gordii.
323. Onun uyactgtni bagladt ve kanadxnx hisalih, hrnagini kesii ve gtddsini sa~
man yaph.
324. ^Dedi ki: * x< INa-ehiller seni diizeltmediler; hodden a§h ve tunak uzun oldu.
Kocakan bu ameliyyeyi yapmakla beraber dedi ki: "Vah, van! Kiymet bil-
mezlerin eline gectin, sana geki diizen vermediler de boyle kanadin hadden
fazla oldu ve tirnaklann da uzadi.
Ggjpg>
MESNEVt-t SERlF §ERHl / III. ClLT * MESNEVi-2 •
325. Dter na-ehilin ell seni mariz eder; ana tarafina gel ki, sana timar elsinl"
jij* jjjl ijj jT ^b 4&lj jij <j1 Ob ^^ I j JaW ^
326. 6t/ arkada§, cahilin muhahheiini botjle hil; zira o yolda daima egri gidicidir!
Cenab-i Pir efendimiz bu misal ile, ulum-i enbiya ve evliyayi kendi ukal-i
nakisalan ile te'vil eden idraksizlerin Valine i§aret buyururlar. Nitekim, vah-
det-i viicuda dair olan ahadis-i nebeviyyeyi ve ayat-i kur'aniyyeyi ve evliya-
nin bu babdaki beyanat-i aliyyelerini dar havsalalanna sigdiramayanlar, o
kelamlan te'vile kiyam edip, kocakannin dogana yaptigini yaparlar.
327. <$akin giinu riist u cu icinde bi-gah oldu; ve o kocakari ve o gergi tarafina
giiti.
Dogani arayip taramakta padi§ahin giinu ak§am oldu; nihayet o kocaka-
nnin ve onun cergisinin tarafina gitti.
328. V^agah dogani ioz ve duman i$inde gordii; -padisah onun uzerine ajjladi ve
zdr a nevha etti.
329. ^edi: w Dier ne hadar ise de bu senin fiilinin cezasidir; JZird sen bizim
vefamizda diiriist olmazsm.
"Her cend" keiimesini Ankaravi hazretleri "her ne kadar ise de" diye ter-
ciime buyurmusjardir. Ya'ni "(Jektigin ceza her ne kadar ise de, bu senin fi-
ilinin cezasidir" demek olur.
Hind §arihlerinden ba'zilan, "muahhar" ma'nasina almi§tir. Tercumesi
§6yle olur: "Nihayet bu senin fiilinin cezasidir." Ve ba'zilan da yukanki beyi-
te atf edip, "Padisah her ne kadar onun uzerine agladi ise de, dedi ki" ma'na-
sini muvafik bulmu§tur. Ve ba'zilan da, "hod" makaminda musta'meldir" de-
rnier ki, Turkce'de: "Ho§, bu senin fiilinin cezasidir" diye tercume olunmak
muvafik olur.
GN£^>
AHMED AVNI KONUK "®^®
330. Xa yestevi'ashab-i nar'dan gajil olarak; nicin Dinld'den cehennemde ka-
[ 332 ] t . 9
rar eder sine
"Sure-i Hasj'de vaki* £Ji Lu^i j >*i V^' i*js~* V (Ha§r, 59/20) ya'ni
"Ashab-i nar ile ashab-i cermet musavi olmaz" ayet-i kerimesinden gafil ola-
rak nigin cennet-i Huld'den kagip cehennemde karar edersin?" Bu hitab, za-
hirde padi§ah tarafindan doganadir. Fakat batinda salikleredir. "§ah"tan mu-
rad, mahbub-i hakiki olan Hak'tir ve "kocakan"dan murad "diinyaMir. Ya'ni
"Ey salik, nigin cennet-i ebedi ve baki olan kurb-i Hak'tan kagip ayn-i cehen-
nem olan diinya-yi fan! tarafinda karar edersin?" demek olur.
331. n^u, o kimsenin layikidir hi, sah-i habuden hos yere, hokmu$ kocakannin
hanesine kacarl"
Bu kiyafet-i asliyyesini gaib etmek cezasi, habir olan padisahtan bos. ye-
re kokmus. kocakannin evine kagan kimsenin layikidir!
332. ^Dogan kanadim sahm eli iizerine siiriiyordu; dilsiz diyordu ki: HZen ka-
hahat eitim."
f.J <j\ ^ y* l$jM y f r^ ^ ^ ^ ^ <->•*
333. Dmdi ey kerim, eger sen iyiden gayriyi kabul etmezsen, aleak olan kimse
nerede zar eder ve nerede nale eder?
Ey kerim olan §ah-i hakiki, eger sen saf ve kabahattan an bulunan iyiler-
den ba§kasini huzuruna kabul etmezsen, mustagrak-i isyan olan algak kul-
lar kimin dniinde yalvanr ve aglar ve feryad eder; ve artik onlara afv u mag-
firet talebi igin ba§ka bir iitica-gah kalir mi?
334. U^adisahm luifu, cam cinayet isteyici eder; zua sah her cirkini iyi yapar.
§ah-i hakiki olan Hakk'm lutfu, kullann canlanni giinaha ve kabahata meyl
ettirir. Qunkii O'nun "Gaffar" ism-i §erifi, afv ve magfiret edecek gunahkar arar.
C^^)
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Nitekim Eba Eyyub el-Ensari (r.a.) hazretlerinden mervl olan hadis-i §erifte
§6yle buyurulur: ^ >v «l)i djjkL~> j a^j* ^ *U-j ^ 4)i ^-*iJ o^ij ^Sot -Vy ya'ni
"Eger siz giinah etmeseniz, Allah Teala sizi giderir ve bir kavim getirir ki, gii-
nah yapariar; akabinde Allah'a istigfar ederler; Allah Teala da onlan magfiret
eder," Ve §eyh Nazif-i Mevlevi (rahimehu'llah) bir beytinde bu hadis-i §erifin
ma'nasini §6yle beyan etmistir: Beyit:
Ayine-i magfiret suret-i isyanadir,
Halk giinah etmese, halk eder ahir tlah.
Fakat "Mademki Hak Teala afv edecekmi§, oyle ise giinah yapmakta nig
mahzur yoktur," deyip ma'sryette musirr oimak bedbahtlik alametidir. Bu hal
maazallah selb-i imana da sebep olabilir. Onun igin beyt-i atide §6yle buyururlar:
335. Qit fendlik etme, ztrd hizim iyiliklerimiz, hizim o fl&zelimiz indinie $ir-
hin geldi.
Ey mii'min, Hakk'in magfiretine dayamp, O'nun nehy ettigi fenaliklan
yapma! Zira bizim kendimizce iyilik zannettigimiz amellerimiz, o giizel ve zi-
ba olan mahbub-i hakikt indinde hadd-i zatinda birtakim girkin §eylerdir. Me-
sela ibadetimiz cennetin ni'metlerine tamaan ve cehennemin azabindan hav-
fen vaki' olur. Bunlar ise bizim nefsimizin hazzidir. Binaenaleyh biz hakikat-
ta Hakk'a degil, nefsimize tapmis. oluruz. Halbuki ibadet ancak Hakk'a tap-
maktan ve O'nun azamet ve celali oniinde mutezellil olmaktan ibarettir. Bi-
zim bu duygulanmiz ma'siyetten ibaret iken, bir de emr-i Hakk'a muhalefet-
le ma'siyet girkabina batmak elbet azim rezalet olur!
336. ZKendi hizmetini Idyik zanneitin; sen onion Aolayi kabahai hayrajjmi kal-
iirdin.
337. Uahtaki sana zikir ve iuaya izin oldn, o iudyi etmekten gonliin maijrur
oldu.
Ya'ni, Jjtf L^L! Jy>>\ (Gafir, 40/60) ya'ni "Benden isteyin, kabul ede-
yim!" ayet-i kefimesinde, Hak Teala canibinden duaya ve talehe ruhsat ve-
c^es^
AHMED AVNl KONUK
rildigi icin, muradini zikir ve taleb ettin; ve bu duanin kabulune mutmain ve
duana magrur oldun.
338. Sen kendini ZKak ile hem-suhan gord&n; hey gidi hey, $oh himseler hu
zandan dolayi ayn d&stu!
Ya'ni Hak Teala sana duaya izin vermekle sen kendini Hak ile mukaleme-
ye salahiyetdar gordun. t§te bdyle bir zan sebebiyle gok kimseler hadd-i za-
tinda karib olan Hak'tan ayn ve bald dii§er.
339. £jer$i sah zeminde seninle oturur; kendini iani, -pek iyi oinri
Vakia §ah-i hakiki olan Hakk'in zatr, suver-i kevniyyenin cumlesine sari
oldugu ve sen de o suver-i kevniyyeden bir suret oldugun cihetle zat-i Hak
senden haric degildir. Fakat sen senliginde mustagrak oldugun igin, kendi fra-
kikatinin Hak oldugundan gafilsin. Binaenaleyh sen senligini Hak'tan ayn ve
kendi vucudunu miistakil goriip, Hak ile musahip oldugunu zannedersen,
viicudda kendini Hakk'a tesjtk etmis, olursun.. Bu ise butiin giinahlann fev-
kindedir. Nitekim ekabir, ^T^ji a* ^llV ^ A*j*j ya'ni "Senin vucudun bir
giinahtir ki, ba§ka giinah ona kiyas olunmaz" buyurmu§lardir. Boyle olunca,
sen kendinin ne oldugunu iyice tani; ondan sonra zat-i Hak ile kaim oldugu-
nu bilip, makam-i abdiyyette O'nun emir ve nehyine kemal-i inkiyad ile otur!
^ jJU** JLJL^» jj ?$y ^>y ?y^* Ol**ij *£ (j;\ c~iS j\j
340. ^Dogan dedi: "6y sah yesvman oluyorum; Bvbe ettim, yeni miisliiman ohi-
[342]
yorum.
"Dogan"dan murad, insan-i kamilin huzurundan kagip, mur§id-i kamii
zanni ile na-ehillere musahip olan saliklerin haline isaret buyurulur. Ve salik
bu hali ile huzur-i kamilde kazandigini gaib eder. Ve eger mur§idi mukayyed
olup, onu aramaz ve ona teveccuh etmezse hali biisputun berbad olur.
J.k J 1 ^ j jj *f cr— J £ j£ j^ j J? u^~* y *&$
341. O himse hi sen onu sarhos ve arslan tvduax eder sin, eger sarhosluhtan eg-
ri giderse onun ozriinii habul etl
c^9^>
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Ey mur§id-i kamil, senin sarhos. ve cezbedar ve hakikat arslamm avlayi-
ci yaptigin kimse, bu cezbesinden dolayi yanh§ hareketler yaparsa onu
ma'zur tut!
\j X^jj>- ^ A ja ^ j> \jA ^\j dy? cJj j^U A*?/
342. Vakui hrnagim giiti, eger sen henim i$in olursan, hen fliinesin pergemini
ho-parmm.
Tirnak"tan murad, ulum-i ledunniyyeyi avlamak kudreti; "gune§"ten
murad, viicud-i hakikidir. Ve "onun pergemi"nden murad, sirat ve esmasidir.
Ya'ni "Vakia senden kagmakla hicaba du§tum ve senin bana ihsamn olan
ulum-i ledunniyyeyi avlamak kudretini zayi'ettim; fakat senin nazar-i kami-
lanen bana mun'atif olursa, giine§in ziyasi olan pergemini kopannm, ya'ni
viicud-i hakikinin sifat ve esmasi ulumunu elde ederim.
343. Ve gerci hanadim gitti, eger sen heni oksarsan, henim oynnumda earn oyu-
nu az yapar.
"Kanaftan murad, salikin himmetidir. Nitekim, "Ku§ kanadi ile ve insan
himmeti ile ugar" buyurmu§lardir. Ya'ni "Ey mursjdim, ben senden firar et-
mekle gergi himmetime noksan anz oldu. Fakat sen bana nazar-i cemal ile
bakarsan, benim ruhumun devr u hareketi yaninda garh-i felekin devr ii ha-
reketi hig kahr!"
(t ^Ltj l^Jp CJ &S" ^i f fg ji \j *£ fJ&» yS f
344. Bger hana kemer hagislarsan dagi ko-pannm; eger hir kalem verirsen ilim-
leri kiranm!
"Kemer bagi§lamak"tan murad, kudret-i miicahede bans, etmektir. Ya'ni
"Ey mur§idim, sen bana tarik-i Hak'ta miicahede kudretini bans, edersen, ben
senin himmetin ile dag gibi olan enaniyyetimi ve varhgimi kopannm. Eger
kalem-i isti'dadi verir isen, ulum-1 ledunniyye muvacehesinde ulum-i zahi-
riyyeyi levh-i dilden silerim!"
345. O^fihayet tenim sivrisinekten nahis degildir; O^femrud'a mensuh olan miil-
kii kanadimla hirhirine car-panm.
<^S#>
AHMED AVNl KONUK
Nihayet ahsen-i takvim iizere mahluk olan cism-i beseriyyem sivrisinek-
ten daha a§agi degildir. Nemrud gibi nefs-i hayvaniyyeye mensub olan
miilk-i cismi himmetin kanadi ile altiist ederim.
346. Sen heni zaijlikte ebabil ku§u tut; henim hasmimm her hirini /il cj&i tut!
Ey mursjdim, sen beni zaiflikte, Mekke'yi harab etmege gelen Ebrehe or-
dusuna musallat olan "ebabil" kusu farz et ve nazargah-i ilahi olan beyt-i kal-
bimi yikmak isteyen sifat-i nefsaniyyemden her birini de "fiT gibi kiyas et!
347. ^irttct mermiui fmdik kadar atsam, jtndigim fiiUe yiiz mancimh cjibidir!
"Fmdik", malum olan meyvedir. "Bunduk" umumiyetle "mermi" ma'na-
sinadir. Zamammizda "kursun" ta'bir olunur. Ya'ni "Diismana fmdik cesame-
tinde yirtici ve yanci kur§un atsam, benim bu findik kadar kursunum, buyuk
ta§lar atan yuz mancinik gibi te'sir yapar!" demektir.
Hind niishalannda bu beyitin misra'-i eweli, &j- j>/ ^i oju* jas vaki'dir.
Ve "hank" "yakici" ma'nasina gelir. Ankaravi hazretleri, j^ <iJ^ ^i *->■ j^
suretinde bir niisha daha oldugunu beyan buyurur. Ruh-i ma'na hepsinde
birdir.
348. Uaktd henim la$vm nokut kadardir; fakat cenkde ne ha$ kahr ne de tol^al
"Heyca" Arab! Olup, "cenk" ma'nasinadir. "Hud" "togulga", "tolga" de-
dikleri, ba§a giyilen zirh kiilahtir.
349. uHusa cenye hir asasx lie geldi; jfir'avn uzerine ve onun kiliclan iizeri-
ne vurdu.
Azin goga te'sirinin misalleri goktur. Biri de Musa (a.s.)in muhasamaya
bir asasi ile gelerek Fir'avn'a ve onun askerine galib olmasidir; ve bu ma'na
Kur'an-i Kerim'de <ii ok ij? '<* *cJj> ui & ^ Jjr (Bakara, 2/249) ya'ni "Ne
kadar az taife vardir la, AMh'in izni ife'gok ta'ifeye galib gelmi§tir!" ayet-i ke-
. rimesinde beyan buyurulmu§tur.
egwg>
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / HI. ClLT • MESNEVt-2 •
350. !7/.er fcir rcsul tir ha§tna, ki o kapiyt $almt§hr, hiitun afak iizerine yalniz
gUlib gelmi§tir.
Hak kapisim tek ba§ina galan her bir resul, biitun afak iizerine yalnizca
galib gelmi§tir.
351. Uakiaki O^fuh ondan kdic istedi, tufan dalgasi ondan hdi$ huylu oldu.
Nitekim Hak Teala'dan Nun (a.s.) muanzlara kar§i mudafaa igin silah is-
tedigi vakit, tufanin dalgalari Hak tarafindan katl-i a'dada kihc tabiatim ikti-
sab etti.
352. By Slhmed, yerin askeri kimdir? Qarh iizerindeki ayx gor ve onun aim-
m yarl
Cenab-i Pir efendimizin sirr-i altlerindeki hubb-i Muhammedi cu§a gelip,
onlann sair enbiya iizerindeki fazl ve §ereflerini beyanen ala-tariki'1-hitab
medhe §uru edip buyururlar ki: "Ey Ahmed (aleyke's-salatu ve's-selam), Sa-
na muavenet hususunda yeryiiziiniin askeri kirn oluyor? Yeryiizuniin ciinu-
du §oyle dursun, ciinud-i semaviyye hizmetine hazirdir! Binaenaleyh, carh-i
felek iizerindeki aya nazar et ve sana Hakk'in ihsam olan tasarrufu izharen
"§akk-i kamer" mu'cizesini goster!"
353. la ki hi-haher olan sa d ii nans, aevr, devr-i hamer degil, senin devrindir,
bilsinler!
Hukema derler ki: "Nutfe ana rahmine du§tiigu vakit, nahs-i ekber olan
Ziihal seyyaresinin terbiyesinde olur. tkinci ay da, sa'd-i ekber olan Muster!
terbiye eder. Uciinai ayda, nahs-i asgar olan Merih'in terbiyesinde olur. Dor-
diincii ayda, ne nahs ve ne de sa'd olmayan Giines/in terbiyesinde olup, ha-
yat bulur. Besjncide, sa'd-i asgar olan Ziihre; ve altincida sa'diyyeti ve nah-
siyyeti miimtezic olan Utarid; ve yedincide, ne sa'd ve ne de nahs olmayan
Kamerln terbiyelerinde olur. Sekizinci ayda, yine Ziihal terbiyesine girer ve
bu Ziihal terbiyesinde iken rmitevellid olan cocuk muammer olmaz. Zira Zii-
^mp
AHMED AVNI KONUK
hal'in tabiati barid ve yabistir; mevt tabiidir. Dokuzuncu ayda yine Muster!
terbiye eder ve bu ay viladet zamanidir; ve dogan gocugun muammer olma-
si umtd olunur. Zira Mu§teri'nin tabiati sicak ve ya§tir; hayat tabudir. Bina-
enaieyh dogacak gocuk iizerinde, sa'd ve nahs olan seyyaratin terbiyesi ve
tasarrufu vardir. '
Imdi, cenab-i Pir efendimiz bu beyt-i §erifte, hukemamn bu mutalaalarma
i§areten buyururlar ki: "Ey Ahmed-i Muhtar (s.a.s.), sen Ay'i §akk et ve on-
da tasarruf eyle! Nihayet senin tasarrufatindan bi-haber olan ve sa'd ve nahs
sifatiyla mevsuf bulunan seyyarat bilsinler ki, bu senin devrin neyyireynden
birisi olan Kamer'in devr-i tasarrufu degildir; belki efiakte Ve Kamer'de mu-
tasarnf olan senin devr-i zuhurundur!"
354. Senin devrindir; zira ki u\iasa-yt Uielim daima senin hu devrinden ar-
zu ederdu
Evet senin devrindir! Zira Kelimullah olan Hz. Musa (a.s.) daima senin bu
devrinin feyzinden isterdi ki, o feyz dahi ru'yettir. Bu sebeble, dtfj >!i j) *Jj
(A'raf, 7/143) ya'ni "Ya Rab, bana gorun; sana nazar edeyim!" dedi.' '
*V° ^ Ji ^> jj^ >k* y jj-> <£jj ^y &>y?
355. Qiinkii dMusd senin devrinin revnakini gordii ki, onda tecelli sabahi zd-
hir oldti.
Vaktaki Musa (a.s.) senin devrinin revnakini ve nurunu ke§fen gordii ki,
o devirde esma ve sifat ve zat tecellilerinin sabahi zahir oldu.
356. 'Dedi ki: w ^a Ulab o ne devr-i rahmettir!" O rahmetien de cje$ti; orada
ruyet vardir!
Hayret edip dedi ki: "Ya Rab o ne devr-i rahmettir!" rahmetten de ileri-
ye gitti. Cunkii o devirde rii'yet vardir ve o devirde, J\) 'J (A'raf, 7/143)
ya'ni "Sen goremezsin!" hitabi yoktur.
j\ ji x»j>-I fr«jji OL*jl j^h j- 5 ^j^y*" i<^j* dJ ^j^
357. DCendi uWusani denizlere daldir; devre-i S^kmed arasindan gkarl
^
MESNEVt-t SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Binaenaleyh o devrin fuyuzatindan miistefid olmak igin, ya Rab, Musa'm
gayb denizine daldir da devre-i Ahmed! arasindan gikar ve beni o devre igin-
de ya§ayanlara ilhak et!
Cenab-i Pir efendimiz "Musi-i hod" ta'biriyle, L5 -^J li£iUf, (Tana, 20/41)
"Ve seni nefsim igin tasni' ettim" ayet-i kerimesine i§aret buyururlar.
358. nZmfuriu hi: "Gy <IMusa, sana o sebeble poster dim; sana o sebeble halvei
yolunu a$hm,
359. ZKi ey ^Jielim, sen hu devr i$inde o devrdensin; ayah $eh, zira hu hilim
uzundurl"
Birinci misra'daki "Kelim", Musa (a.s.)nin sifatidir. ikinci misra'daki "gi-
lim" yere yayilan veya uste ortulen kilimdir. Bu iki beyit bir climle-i tarn te§-
kil eden Ya'ni Hz. Musa'ya hitab-i izzet §u yolda vaki' oldu: "Ey Musa, sa-
na devr-i Ahmedi'nin revnakini o sebeble kesfen gosterdim ve halvet-i vus-
lat yolunu sana o sebeble acftm ki, esasen ey zatimla miikaleme §erefini bans
ettigim peygamberim, sen bu devr iginde dahi ma'nen o devr-i Ahmedi'den-
sin; suret ayagini gek; zira bu suret-i kevniyye kilimi, ya'ni devre-i Ahme-
di'nin alem-i kevndeki zaman-i zuhuru uzundur!" Zaman-i kevni kilime ve
Musa (a.s.)in arzusu ayaga tesbih buyurulmu§tur. ,
Malum olsun ki, Resul-i Ekrem efendimiz, j^\j *W c« ^j W c^ ya'ni
"Adem su ile gamur arasinda iken ben neb! idim" buyurdukian cihetle, "ha-
Mkat-i muhammediyye" bilciimle peygamberlerin devirlerini muhittir. Enbi-
yanin kaffesi §erayi'i ve hakayiki ve bilciimle ruyuzati hep hakikat-i mu-
hammediyyeden alirlar. Ve haklkat-i muhammediyyeye istilah-i sufiyyede
"mertebe-i vahdet ve uluhiyyet" dahi derler. Binaenaleyh, Muhammediy-
yet'i Mekke-i Mukerreme'de zuhur edip, Medine-i Tahire'de medrun olan bir
taayyune hasr etmek caiz degildir. taayyiin "hakikat-i muhammediy-
ye"nin ancak kurre-i arz iizerindeki inki§afina aiddir; ve o hakikat, feza-yi
bi-nihayede mine'1-ezel ile'1-ebed kain ve zail olan avalim-i sehadiyyede ta-
ayyimat-i miinasibe ile zahir olur ve bilciimle hakayiki cami'dir. Binaena-
leyh ona "haklkatii'l-hakayik" dahi derler.
l§te bu mukaddemeden anla§ihr ki, devr-i Musa dahi aiem-i ma'nada dev-
ff $P?
AHMED AVNl KONUK
re-i Ahmedi'de dahildir. Fakat o devrenin alem-i surette zuhurundan haric-
dir. Beyt-i §erlflerde i§te bu hakikata i§aret buyurulur.
360. H^en [KerTm'im, kula ekmek gosieririm, id ki iama o diriyi aglata!
Ben azlmu'§-§an Kerim'im; Kerim ismimin tahakkuku igin kuluma ni'met-
lerimden birini gosteririm; mertebe-i kevnde hayat-i izafi ile hayy olan o ku-
lum o ni'metime tama' edip aglar ve yalvanr.
361. ^ir ana hir Qocujjun hurnunu ogar, id hi htddr ola ve yiyeceh isieyel
Nitekim bir ana, uyuyan bir gocugunun,uyanip yiyecek istemesi igin bur-
nunu ogup uyandinr.
362. 2Xrd o hi-haher olarak a$ uyumu§ olur; ve o iki memeyi onian siit muhab-
heii deler.
Ciinku o gocuk siit lezzetinden bi-haber olarak ag uyumustar; ve o iki me-
meyi gocuktan zahir olan siit muhabbeti yarar ve deler.
363. nr Ben rahmei-i mahfiyye hazmesi idim; hir hiddyetlenmi§ iimmei gon-
derdim."
Rahmet dort asil iizerine mebmdir. Birincisi, rahmet-i amme-i zatiyyedir.
Bu rahmet, zat-i ahadiyyette mahri olan niseb ve suunatm, Hakk'in kendi
zatinda, kendi zatina tecellisi suretiyle mertebe-i ilimde subut bulmalandir.
tkincisi, rahmet-i hassa-i zatiyyedir. Bu rahmet, Hakk'in ba'zi kullanna mu-
habbeti asanndan olan inayet-i ezeliyyedir; ve bu inayet igin higbir sebeb ve
vesilenin dahli yoktur. Mesela enbiya-i zt§an (aleyhimii's-selam) haklannda
sebk eden inayet-i ezeliyye bu nevi'dendir. Zira onlardan higbir amel ve hiz-
met sebk etmedigi halde, a'yan-i sabiteleri ilm-i ilahide niibiivvetle siibut
bulmu§tur. Ugiincii asil, rahmet-i amme-i sifatiyyedir. Bu rahmet e§yanin
kaffesine vasi' olan rahmet-i zatiyye-i ammenin hukmiidur. Zira rahmet-i
amme-i zatiyye icabi ile alemde siibut bulan a'yan-i sabitenin suretleri bu
MESNEVl-i §ERtF SERHt / III. CtLT • MESNEVl-2 •
a'yan hiikmunce a'yan-i kevniyye suretleriyle zahir oldular. Dordiinaisu,
rahmet-i hassa-i sifatiyyedir. Bu rahmet dahi rahmet-i zatiyye-i hassanin
hukmu olup, suada-yi ezeliyyeye mahsustur. Zira Hakk'in ba'zi kullannm
a'yan-i sabiteleri hakinda mesbuk olan inayet-i ezeliyye hukmiinun bu haz-
ret-i sehadette dahi zuhuru la-sekktir.
Irndi, beyt-i §erffteki "Ben rahmet-i mahfiyye hazinesi idim" kavli, rah-
met-i amme-i zatiyye ve sifatiyyeyi; ve "Bir hidayetlenmis. iimmet gonder-
dim" kavli dahi rahmet-i h&ssa-i zatiyye ve sifatiyyeyi beyan buyurur. Ve ev-
velki, rahmet-i rahmaniyye ve ikincisi, rahmet-i rahimiyyedir. tmdi, hadis-i
kudside vaki' olan, <->^S/ jliU couj j»/\ o\ c~^u u^ \yf <^S ya'ni "Ben bir
gizli hazine idim; bilinmeklige muhabbet ettim, halki bilinmem igin yarattim"
beyan-i alisi, rahmetin her aslina §amildir. Ve hadis-i nebevide, «-*** ^j c^r
ia^ 'J\ cJi»oU ya'ni "Ben gizli bir rahmet idim; ummet-i mehdiyyeye ba's
olundum" buyurulmasi, rahmet-i hassa-i zatiyye ve sifatiyyeye isarettir.
364. Can ile isiedigin her hir keramah, onda tama' eimen vein sana gbsierdi.
Senin can u gonuiden istedigin her bir keramati ve ni'meti, evvela Hak Te-
ala sana mertebe-i ma'nada gostermis, ve senin hayaline sokmu§tur. Ondan
sonra sende o keramata ve ni'mete tama' hasil olup, ona vasil olmak igin
sa'y edersin.
365. S^hmed cihanda ne hadar -put hxrdx, ta hi iimmeiler ""JJa Ulab!" deytci ol-
dular.
Gormez misin, Ahme^(aleyhi's-salatu ve's-selam) Efendimiz, mahfi olan
rahmet-i rahimiyye-i Hakk'in alem-i kevnde zuhuruna tamaan ne kadar ca-
li§ti ve cihanda ne kadar put kirdi! Nihayet o tama' ve sa'y neticesinde iim-
metler Hakk-i hakiktye tapici ve "Ya Rab!" deyici oldular.
*ju^> OilJj>-' y? l?*V**j{ ^ p* y -Uj-I <j~^£ (J*yj [f
366. Ejjer Stfhmed'in sa'yi olmasa idi sen dahi ecdddin g'xhi -puta tapardin.
Eger Ahmed (aleyhi's-salatu ve's-selam) Efendimiz'in zuhur-i rahmete
olan tama'i ve sa'yi olmasa idi, sen dahi Hakk-i hakikiden gafil olup, ecda-
din gibi puta tapardin.
G 3^
AHMED AVNt KONUK
367. 6^er soylersen, bu kurtuhnantn §iikrunii soyle ki, o sent batvn -putundan
dahi kurtarsin!
Eger sukr edersen, ancak bu suret putlanndan kurtulu§un §ukrunii eda et
ki, o sukur seni batininda olan Hakk-i hakiki hakkindaki hayal putundan
dahi kurtarsin! zira ayet-i kerimede ^^ p£& J> (Ibrahim, 14/7) ya'ni
"Eger §iikrederseniz, ni'metinizi ziyadele§tiririm" buyurulur.
j*\i j^a ±>\j?. jjj f j»\s j 6\j\ j>* Jiz j s*
368. ^Dinin $iikriinden ondan dolayi bas cevirdin ki, onu babadan bedava miras
buldun!
Din-i Hakk'a nalliyyet sukriinden feragatinin sebebi, o dini baba mirasi
olarak bedava ve zahmetsiz bulmandir!
Jij cJ\j <L)L^* j s£ 0W- LS ~^"j JL* j~^ -AJ^-a **$■ J>\jx> zy
369. cMirasa mensiib olan adam malm kadrini ne bdir? ^iistem can ceki$ti
ve jlal bedava buldul
Mirasyedi olan adam elindeki malin kadrini ne bilir! Ikinci misra'daki
ta'bir bir darb-i meseldir. Bu darb-i mesel, tafsili §ah-name'de mezkur olan
bir kissadan alinrmstir. "Zal'\ Rustem'in ogludur. Ya'ni "Babasi gah§arak can
feda etti f kazandi ve oglu bedava buldu!" demek olur ki; Tiirkge'de "Kim yu-
du, kim taradi; sohbet kime yaradi?" darb-i meseline tekabul eder.
*^**j j-ijjj ojjJ^jj>- &\ (» JUj ^j -^ , j s >i f^yn ^y?
370. Slglatiigim vakii rahmetim oils eder; o hur&s edici ni metimi yer.
Bu beyit, hitab-i izzet makamindadir. Ya'ni "Ben bir kulumu aglattigim
vakit, derya-yi rahmetim kaynar ve dalgalanir; nihayet o feryad eden kulum
benim lutfuma ve ni'metime nail olur." Bu tecelli-i Hakk'in pertevi kullann
batimna da mun'akistir. Nitekim bir acizin goz ya§i ba'zan pek kati yurekle-
ri bile yumu§atir!
371. Sger istemezsem atami ona gostermem; onu, besie-dil ettigim vakii onu- acarvm.
*£$*?
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Eger istemezsem, atalanmdan ve keremlerimden kulumun kalbini haberdar
etmem. Binaenaleyh hayatinda higbir §ey ile aram ve rahat bulamaz bir hale ge-
lir. Vaktaki muzayaka-i kalbiyyesi bu baglanmak sebebi ile derece-i gayeye vasil
olur ve lztirabi ziyadele§ir, ondan sonra onun kalbine bir gu§ayi§ ihsan ederim.
372. ZRahmetim o lattf a^lamalara mevkuftur; vaktaki agladi, rahmei denizin-
den dalaa kalkh.
Benim rahmetimin zuhuru, kulanmin o latif aglamalanna baglidir. Kulla-
nm daraldiklan vakit, bana teveccuh edip aglayarak tazarru' ve niyaz edin-
ce, derya-yi rahmetimin dalgalan harakete gelir.
§eyh Ahmed-i Hadraveyh'in alacakhlar igin
Hak Teala'nin ilhami ile helva satin almasi
Ahmed-i Hadraveyh hazretleri, Bayezid-i Bistami hazretleriyle muasir
olan evliyaullahtandir. Menakibi, Tezkiretu'l-Evliya ile Nefehatu'l-Uns'de
zikredilmistir. Kunyesi Ebu Hamid'dir. Horasan mesayihinin buyuklerinden-
dir. Hicret'in 240'inda vefat etti. Kendisi Belh sehrinden oldugu gibi, kabr-i
serifi de oradadir, halk ziyaret eder.
373. ^Bir §eyh var idi; o comerilikien daima horclu idi, zira o me§hur idi.
374. niiiyuklerden on hinlerce horc etti; cihanin fakirlerine hare etti.
375. O tekyeyi de horc ile ya-pmi§, cant ve malt ve iekyeyi fedd eimi§ idi.
Cam ve mail ve tekyeyi Hak oyununda oynami§ ve feda etmi§ idi.
egg^
AHMED AVNl KONUK
376. Diak her yerden onun horamu oder idi; Diak Dialil i$in kumdan un
yaph!
Maaricu'n-Nubuwe'dQ ve Ravzatu'l-Ahbab'da ve Tefstr-i HuseynTdQ
mezkurdur ki, Ibrahim (a.s.)in birgok misafirleri var idi; evinde yiyecek yok-
tu. Fakirler kendisine teveccuh ettiler. Onun Misir'da bir dostu var idi. Kar-
zen bugday almak igin kolelerini develer ile ona gonderdi. Dostu, "Hasad vak-
tine kadar intizar edecek mikdarda bugdayim yoktur, benim de ihtiyacim var-
dir" dedi, bugday veremedi. Koleler avdete mecbur kaldilar. Fakat kendi ken-
dilerine, "Bizim boyle develeri yiiksuz olarak §ehre avdet etmemiz misafirle-
re ve halka kar§i ayip olacak; ban biz gosteris. olmak iizere guvallara kum
dolduralim!" deyip, oyle yaptilar ve §ehre girdiler. Kolelerden birisi geiip, vu-
ku'-i hali Ibrahim Halilullah (a.s.)a anlatti. Hazret mahzun olarak odasina ge-
kilip, ibadetle me§gul oldu ve o sirada kendisine uyku da galebe etti. Cariye-
ler mes'eleden haberdar olmaksizin guvallar tarafina gidip birisini agtilar; igin-
de beyaz ve elenmi§ un buldular. Hemen ekmek pi§irip, Ibrahim (a.s.)a go-
turduler. Ekmek kokusu burunlanna gidince, bu unun nereden geldigini sor-
dular; Halil-i Misri'den geldigini soylediler. Cenab-i Halil lutf-i Hakk'i anla-
yinca: "Hayir, Halil-i Misri'den degildir, Halil-i asumanidendir!" buyurdular.
l§te t beyt-i §erifin ikinci misra'inda bu kissaya isaret buyurulur.
377. U^eygamher huyurdu ki: xx ZPazarlarda daima iki melek dua eder.
Ikinci misra' Hind niishalannda i« JjjI j£~* «&j ja ve diger bir niishada
da Uojjui vaki'dir. Ankaravi niishasinda 1*0 >J suretinde olup, >j "daima"
ma'nasmda tercume buyurulmustar. Bu ug niishaya gore de ma'na degi§mez.
.378. <$oyle ki, *By Diuda, sen miinfiklara hahj ver; ve ey Diuda, sen miim-
siklere telef ver I"
Ya'ni o iki melek dua edip derler ki: "Ya Rab, sen fukaraya bakanlara ve
onlann ihtiyacim te'min edenlere bol bol mal ihsan et; ve bahil ve hasis olan-
lann mallanm da itlaf et[ M Bu beyt-i §erif de §u hadis-i §erifin mazmunudur:
ui- \^j jr j*pi j^ui uu Ui> Japi p-gJJi d^jk j a^si d\£l* Vi rj , ^ u ya'ni "Higbir
MESNEVl-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 ♦
gun yoktur ki, ancak iki melek iner ve derler ki: 'Ya Rab her miinfika halef
ver, ya Rab her mumsike telef verl" Bu hadis-i §erif I. cildde, "iki melegin her
gun pazarlarda nida etmesi" siirhunde gecti.
379. JtvLsusiyle o miinfik hi, can infak eiti, kendi hogazmi Diallak'xn kurhan-
Iwji yaph.
"Can infak edenler"den murad, tarik-i Hak'ta mucahedat ve riyazat ile
canlanni kemiren zevat ile, kuffar ile olan harbde feda-yi can eden suheda-
dir. Tarik-i Hak'ta can feda edenlerin hepsi §ehiddir.
jir ■>/ ^g juau j ijir j\ } j^iwi^/^ju
380. Dsmml gibi hogazini one gdirdi; htcak onun hogazina kar getirmedi!
[383]
Canlanni infak edenler, Ismail (a.s.) gibi emr-i Hakk'a kemal-i teslimiyyet-
le bogazlanni uzattilar; fakat bicak Ismail (a.s.) in helakinde nasil miiessir ol-
madi ise, bu fedakarhklanndan dolayi onlar hakkmda da hel&k vaki' olmadi.
I. cildde 228 numarali beyitte izah olundugu uzere, kurban edilmek istenilen
Ismail (a.s.) olmayip Ishak (a.s.) dir. Cenab-i Pir efendimiz kavl-i meshura bi-
naen, Mesnevi-i £enflerinde Ismail (a.s.yizikretmiskrdir. Divan-i Kebir\tim-
de bir beyitlerinde Ishak (a.s.) oldugunu beyanen §6yle buyururlar, Beyit:
•^ji ^il>- aJ-X ObjS &*Ji -^ itfH (J^* - !
O* Jp^ ^ C—^£j ^f y -jJlj ,yj ^ J^-t
["Benim hak-i derim iizerinde kurban olmus Ishak neb! olmak gerekir. Sen be-
nim Ishak 'irnsm ve ben senln pedetinim. Eygevherim, ben seni nasil kiranml"]
381. Dmdi, sehidler hu yiizien dirl ve hosturlar; sen kafir gibi o kaliba hakma!
Imdi, §ehidler Hak yolunda canlanni feda ettikleri igin onlar diridirler ve
latif bir hayat iginde ya§amaktadirlar. Hayat-i uhreviyyeyi inkar edenlerin
nazannda hayat, ancak cisim ve kalip ile kaim oldugundan, onlar ancak cis-
me bakarlar ve kaliba kiymet verirler. Ey mu'min, sen onlar gibi cisme bak-
ma ve ona kiymet verip Hak yolunda olumden korkma! Nitekim Hak Teala
Kur*an-i Kenm'de §oyle buyurur: ^ *u-i J* M\ r \&\ J~- j y» ^uJi Cjr ^i Vj
AHMED AVNl KONUK
ii '& J)i ^"iL ^J byj> ^ (Al-i imran, 3/169-1 70) ya'ni, "Allah yolun-
da kail olunanlan dlti zannetmeyin; belki Rablerinin indinde onlar, Allah'm
fazlindan onlara verdigi §ey sebebiyle, mesrur olduklan halde diridirler."
382. 3jira onlara can-i hekayt, gamdan ve marazdan ve dalaleUen eymin olan
cant halef olarak ihsan etmi§tir.
Bu beyt-i serif, yukanda zikr olunan ayet-i kerimenin mufad-i alisidir.
v <A ys~* ^ <y •**-* ^ *fj^ ^ ^ u <j*b tr 1
383. H^orclu §eyh senelerce bu i§i yapdi; vekil-i wnur gibi aldi verdi.
"Pay-merd" mededkar ve vekil-i umur ma'nasinadir. Ya'ni, munfik olan
borclu §eyh Ahmed Hadraveyh hazretleri, senelerce boyle zenginlerden bore
aldi ve fukaranin ihtiyacini te'min etti. Fukaramn vekil-i umuru gibi borg al-
di, onlann i§lerini gordii.
384. Seel giinn all hey olmak icin, ecel giiniine kadar iohumlar ekti.
Ecel ve olum giinunde ytiksek mertebeli bir bey olmak icin, omrimun ni-
hayetine kadar amel-i salih tohumlanni ekti. Bu beyt-i §erifte, ij^\ '^jy LuJi
ya'ni "Diinya ahiretin tarlasidir" hadis-i §erifine i§aret buyurulur.
385. Uakiaki §eyhin omru nihdyete eri$li, kendi vucudunda oliim alametini gordii.
>cw j^s*-*-* t)\j\j£> ify*" ^y*~ j^ ?*^" ^* J ^" 4 * to ***^ j' *]f Oiji^lj
386. S^lacakldar onun etrafinda to-plamj) oturmu§lar; <$eyh kendi iizerinde
§em' gibi ho§ eriyici idi.
"Hos^guzaran" ta'biri ile, sekerat-i mevtin zahmetsiz olarak vuku'una i§aret
buyurulur. Ya'ni, muhtezir olan seyhin hayat-i surisi zahmetsizce erimekte idi.
387. iS^lacakltlar iimidsiz ve abiis olmu§lar idi; gdnullerinin derdi ctger derdi
iizerine yuk oldu.
G ^>
d^ MESNEVf-t §ERtF §ERHl / HI. ClLT • MESNEVf-2 •
"§u§" ciger "derd-i §ii§" sillu'r-rie ma'nasmadir, ciger agnsi demektir.
Ya'ni, alacaklilar Hz. §eyh'in hal-i ihtizarda oldugunu goriince, paralannin
tahsilinden iimidsiz kaldilar ve yuzlerini ek§ittiler; gdniillerinin iizuntusii ci-
gerlerinin agnsi iizerine munzam oldu.
388. «Set/Ji <fa& : Wf Bu- kotii zanlilara bak; Dtahk'm Afirl yiiz meskuk alhni yok
mudur?"
"Dinar" "meskuk altin" ve "lira"; ve "zer" mutlakan "altin" ma'nalanna-
dir. Ya'ni, Hz. §eyh bunlann umidsizliklerini goriince, kendi kendine dedi ki:
"Gina-yi Hak hakkinda §u su'-i zann sahiblerine bak! Hak Teala Kur'an-i Ke-
rim'inde j>'j% oi^Ji 'Ju U [Bakara, 2/107, Tevbe, 9/116,...] ya'ni "Gok-
lerin ve yerin mutku Allah'indir" buyurmu§ iken, bunlar Hakk'in dort yiiz
mesuk altini yok mu zannediyorlar!"
389. ^Dir pocii/t disaridan "Dielva!" diye hagirii; dang iimidi iizerine helvayi
medh eiii.
"Laf zeden" "dgmek" ve "medh etmek" ma'nasmadir. "Dang" burada
"akce" ve "para" demektir. Ya'ni Hazret ve alacaklilar boyle bir hal icjnde
iken, helva satan cocugun biri di§andan "Helva!" diye bagirdi; para kazan-
mak iimidi ile, "Hay gidi §eker helva hay!" gibi sozler ile helvasim bagira ba-
gira medh etti.
390. $eyh hadime, *0U o hiitiin helvayi satin all" diye has ile isarei eiii.
391. "Tft ki alacaklilar o helvayi yedikleri vakil, bir zamanhk hana act bak-
masim
\ar\"
Ya'ni "Kendi yanh§ hayallerinden kalbleri muazzeb olan ek§i yuzlu ala-
caklilann hiss-i zaikalan o helvanin tatlihgi ile me§gul olup, bir zaman-i mah-
dud icjn olsun bana bakmasinlar!"
C^^jj
AHMED AVNl KONUK *^S§
j"~i ^J \j^*~ A ^ fi r j\ ^j^ ^ j^i J*\ tijji (ol>- OUj jj
392. ^Jiddim o $ocukian o hiitun helvayi satin almah i$in derhal kapulan disa-
rvya pifcii.
393. Ona dedi hi: Qoiuru helva ka$a?" Qocvk dedi: "^fiarim lira ve birkag.
kurus.
"Gotrii" Turkge "goturii" ve "toptan" demektir. Bu ta'bire bakihrsa, hadi-
min ve gocugun Tiirk oldugu anla§ilir. "Edend" 3'ten 10' a vanncaya kadar
olan adedler ma'nasina olup, aded-i miibhem murad olunur. Arabi'de muka-
bili "bid"' kelimesidir. Nitekim sure-i Rum'daki ayet-i kerimede, c^- £*> J
(Rum, 30/4) buyurulur. "Birkag [senede]" demek olur.
jSv* ^jSsji *-ftJ ^jW- 5 pj j**a djji\ OL*j-^jl ^j CiS
394. (Diadim) dedi: ^Suftlerden ziydde isteme, yanm lira vereyim, artik soy-
leme! '
f^A J~i^ r* j\j~"\ U&. j> f^A (j^4 j^ ^W^ Jr^ j'
395. O, tabagt <$eyh'in bniine koydu; sen sir dusunucii §eyhin sirlarini aorl
Helvaci gocuk helva tabagim §eyhin online koydu. Sen §imdi ahval-i ba-
tineyi miitefekkir olan §eyhin sirlanna bak da ibret al!
396. Uf Bu gula iste teberriiktiir, bunu hos yeyiniz, helaliir!" diye alacahlilara
isarei elti.
Ya'ni Hz. §eyh alacaklilara dedi Id: "Bu helva mubarektir, bunu guzel gli-
zel yeyiniz, helaldir!"
397. Uaktaki iabak bosaldi, o $ocuk aldi: "6y ahilh, lirami verl" dedi.
398. <§eyh cevap verdi hi: "U^arayi nereden getireyim; borcluyum, adem tarafi-
na gidiyorum!"
*$$&*
jgpT^ MESNEVl-l SERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVf-2 •
399. Qocuk gamdan tabagi yere vurdu; note ve girye ve nanxn geiirdi.
Qocuk kederinden tabagi elinden atti ve feryad ederek agladi ve inlemege
bagladi.
400. (Tocn/t aldanmadan "Dldy, hayl" diye aglardi; soyle diye hi: yxr JCe§ki be~
nim ihi ayacjim kirilmis ola idi!
Ya'ni cocuk bu aldamstan hingkira hingkira aglayip, derdi ki; "Keski ayak-
lanm kinla idi!"
u^ & ^^ ^J j^ ji ^^ cr^ >£ cs ls^ 15 '
401. ZKe$ki ben kiilhanin etrafinda dola§a idim de bu lekyenin ka-pisi iizerin-
den gecmeye idim!"
i£y$* (Jjj *j£ j*?** J &^* ^~* <Jfr *~^ j\j>- <U* OLijv
402. JZcikma isieyici olan bedava yiyvd sofular ko-peh gonulliidiirler ve kedi gi-
bi yiiz yikayicidirlar!
"Seg-dilan"dan murad, "batinlan fena"; ve "kedi gibi yiiz yikayicfdan mu-
rad, "zahirleri temiz ve iyi" demektir. Ya'ni, lokma arkasinda kosan lopgu so-
fular, batinlan berbad oldugu halde zahirlerinden iyi goriinerek halki aldatirlar.
403. Qocugun feryadmdari orada iyi ve koiii to-plandt; cocuk iizerinde kalabalik
oldu.
"Ha§er" enbuhi ve kalabalik demektir. "Hayr u §er"den murad, "halkin
hayirhsi ve §erlisi" demektir.
c~^ ib*-l \j* *£ Ob jih y ^*j* f^A l$\ *£ ^ f^A J^
404. $eyhin oniine geldi, dedi Hi: "By hah seyh, sen muhakkak bil ki, iistadim
beni oldurdii!
c/V & jM -^s ly J 1 <j£ ^^° j* Jhi, o* f jj £ ■
405. Sger ben onun oniine eli bo§ gidersem o beni olduriir! Dcazet verir misin?"
<?£XS#>
AHMED AVNl KONUK
"Eger ben ustamin onune helvasiz ve parasiz gidersem, o beni doge doge
bldurur. Sen bu hali caiz gorur musiin?
406. HJe o alacakhlar dahi inkar ve cuhud He seyhe yuz ceviriv dediler hi: ur Bu
oynn ne idi?"
407. nSizim mahmizi yedin, mezalim gotiiruyorsun. H^u zulum neden hir Have
oldu.
"Ber-ser" "yiik ustune ilave olunan bir yiik" ma'nasmadir. Ya'ni "Bizim
mahmizi yedin ve bize zulm ettin; ahirete bu mezalimi goturiiyorsun! Bu me-
zalim yukleri ustune bir de bu gocuga ettigin zulmii neden ilave ettin?"
vl—^^^^j <*$Jjij ^**J o^-p f^* *^**~ij* ~^^J^ <-*' ^rSP J^ ^
408. Dkindi namazina kadar o cocuk agladu §eyh gbziinii kajjadi ve ona hak-
madu
409. <$eyh cefadan ve hUdfdan farig olarak yiiziinii ay gtbi y organ icine cekti.
§eyh o mecliste hazir olanlann cefasindan ve muhalefet ve inkanndan fa-
rig olarak yiizunii yorganla ortmus, idi.
410. Szel ile iyi, ecel ile ivi. mesmr; has ve ammin iesniinden ve sozunden fa-
[413] .. , ? * J
rig olmustu,
"Ezel"den murad, Hz. Seyh'in ayn-i sabitesinin ilm-i ilahide siibutu hali
ki, bu fatiha-i zuhurdur. a Ecel"den murad, aiem-i kevndeki zuhurun hatime-
sidir. Ve hatime fatihaya gore oldugundan, ayn-i sabitesi ism-i Hadi'nin maz-
han olan Hz. §eyh, elbette hem ezel ile ve hem de ecel ile ho§ ve mesrur ol-
mu§ ve halkin te§m'i ve zemmi ve kiyl u kali bir riizgar mahiyetinde oldu-
gundan, elbette kalbi bunlardan farig olmus. idi.
411. O kimsenin hi, can onun yiiziine seher gibi giiler, ona halkin ehsi yiizlii-
liiaunden ne zarar?
*$$&>
MESNEVf-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Cam ism-i HadTnin mazhan olan kimseye halkin ta'n ve te§ni'inden ne
zarar gelir?
jl pJ&- j_j jjli j\ pi- *jj>- ^f ji p£sf j Aa^ ***£ OW &\
All, O kimsenin ki, can onun goziinii over, ne vakit felekden ve onun kismin-
dan gam yer?
Ezelde cam makbul-i ilahi olan bir kimse, fani olan bu vucud-i izafi ale-
minin eza ve cefasindan gam ceker mi?
i}l as? JLiol j&j&j dvi* jl iiU— j \j <u ^ jU^» (.j^i ji
413. <J\iehtab gecede Simak iizerindeki Jty'a; ko-peklerden ve onlarin havla-
malarindan ne korku vardir?
"Simak" Kamer'in devr ettigi yirmi sekiz menzilden bir menzilin adidir.
Ya'ni, Kamer mehtab gecesinde "Simak" menzili iizerinde bulunup, alemi
tenvir ederken, kopeklerin havlamalanndan o Ay 'a ne zarar gelir?! Burada
Hz. §eyh "Simak" menzili iizerindeki Ay 'a; ve halkin ta'n ve te§ni'i de ko-
peklerin havlamasina tesbth buyurulmu§tur.
414. ZKopek kendi vazifesini yerine getirir; £Ay yiizii ile kendi vazifesini do-
ser!
Kopegin vazifesi havlamaktir; o kendi vazifesini lfa eder. Ay'in vazifesi de
kursu ile yeryuziine ziya do§emektir; o da o vazifeyi yapar.
415. Dier hit kimse kendi iscegizini eda eder; sit iir cov icin safvetini terk etmez!
Bu beyt- §erifte, axITU j* J*^. jr j» (isra, 17/84) ya'ni "Her bir kimse
kendi halinin §akili olan tank uzerinde amel eder" ayet-i kerimesine i§aret bu-
yurulur. Ve o amel onun ayn-i sabitesinin isti'dadidir. Ba§kalan igin ho§ gel-
sin, gelmesin; mutlaka o fiili yapar. Hz. §ibli*den sordular ki, "Kur'an-i Ke-
rim'de hangi ayet insana pek ziyade ummid-bah§dir. Hazret bu ayet-i keri-
meyi okudu. Bu ayet ne cihetle ummid-bah§ oluyor?" Buyurdu ki: "Kuldan
cefa ve hata ve bir leime layik olan §ey zahir olur; ve Hak Teala'dan dahi ata
ve bir kerime layik olan §ey zuhur eder!"
GS^^
AHMED AVNl KONUK
416. f or-pop su yiiziinde co-pce ^wier; sa/t okn. su. ise izhrabsiz flider!
Cor-cop kara ve bulanik bir haldedir; su iizerinde o yine o halde gider. Fa-
kat safi olan su, iizerindeki olan bu corgopten lztiraba dii§up safvetini boz-
maz; o yine berrak bir halde akar.
417. dMustafa, gece yansi ayi yarar; €b& Jueheh ise ktninden herze signer!
Mustafa (s.a.v.) Efendimiz gece yarisi "sakk-i kamer" a mu'cizesini gosterir;
Ebu Leheb ise kin ve inadindan herzeler sdyler de der ki: >Li ^L* ui (Kamer,
54/2) ya'ni "Bu bir sihr-i miistemirdir." Vak'anin tafsilini, ^&\ j-Jj^ iui oT^si
(Kamer, 54/1) ["Saat yaklasti ve ay yanldi"] ayet-i kerimesinin tefsirinde, tef-
sir kitaplan beyan eder.
<d1 ^U- $y, jf ^U 4^l>- ol* Jtjfji JU-j jf^yb (JL- LiFl
418. lK'6-pegin sesi hie aytn hulagina erisir mi; hususiyle.hu' ay hi, o hass-i
Olah oh?
"Hass-i ilah olan ay"dan murad, enbiya ve evliya hazaratidir.
419. ^Paivsah cay kenannda hurhagalarvn sesinden hi-haher olarak, sema' icin-
de sahaha kadar hade icer,
Mesela bir padi§ah akarsu kenannda igki takimlanni kurdurmu§, bir taraf-
tan da latif havalar ile galgilar galmiyor; bu halde bade-nus. olup zevke dah-
yor ve seher vaktine kadar da bu zevk icmde mustagraktir. Bu hal ve zevk
iginde iken, su iginde bagiran kurbagalann sesleri kulagina girer mi? I§te, Ah-
med Hadraveyh hazretleri de boyle bir halde idi.
420. Diem cocugun hirkac kurusu ievzii olurdu; seyhin himmeti o sehayi bajjladi.
[424]
Ya'ni, orada oturan zengin alacaklilar kendi aralannda gocugun helva be-
deiini birbirlerine hisse tevzi* ve tefrik etmek suretiyle de tedarik edip verebi-
iirler idi; fakat Hz. §eyh'in himmeti onlarin bu hususdaki sehavetierini bag-
ladi. focugun ikindiye kadar hingkira hingkira aglamasina seyirci kaldilar.
MESNEVt-1 §ERlF §ERHi / III. ClLT • MESNEVl-2 •
jJ C~- «i«J ^jt ^L«i ^J* j&> 5^* "-^J^N .AaJJ igiS \j
421. Ta ki, $ocuga bir kimse hicbir sey vermeye; -piramn kuweti bundan dahi
ziyadedir!
Ya'ni Hz. §eyh'in himmet-i alisinin masruf oldugu §ey cocuga orada ha-
zir olanlardan higbirisinin bir §ey verememesi keyfiyeti idi. Ey zahir-perest
olan kimse, buna taacciib etmel Zira insan-i kamilin kuvvet-i tasarrufu bun-
dan ziyadedir. Bu soyledigimiz §ey kugiik bir tasarruftur!
422. Dhindi namazi oldu, bir hadim geldi, bir Uiatem'in indinden, elinde bir
iabak olarak.
Hatem-i Tay, sehavetle me§hur bir zat oldugundan, burada sah! ma'nasi-
na isti'mal buyurulmustar. Ya'ni, ikindi namazi vakti gelince gayet comert
olan bir zat tarafindan, elinde bir tabak oldugu halde bir hizmetci geldi.
#
423. ^ir mat ve hal sahibi yirin onune hediye ponder di hi, ondan habir idi.
§eyhin halinden haberdar olan hal sahibi bir zengin, §eyhin huzuruna o
tabagi hediye gonderdi.
<^Jj J^ j*^-* <Jj^ (*^ jJ* e-^j^ J. J^P J -*' j^r
424. ^Tabagin kosesinde dort yuz lira; yanm lira da bashaca hagit i$inde.
sj «*£ J^ *\&j jJi* Olj $j> MjS*l \j 7t«i X»\ * *U-
425. Otadwi geldi, seyhe ia'zim etti; ve o tabajji ferd olan seyhin onune koydu.
426. Vakiaki tabajjin yiiziinii ortuden ach; halh ondan o kerameti gorduler;
Hz. §eyh tabagin iistundeki ortiiyu kaldinp, mecliste hazir olaniar onun
bu kerametini gorunce;
427. ^Derhal hepsinden ah u e/^an- za/iir oliix; dediler hi: "6y seyhlerin ve sah-
larin bast, bu ne idi?
eg^9g>
AHMED AVNt KONUK
428. 6y sir sahiplerinin heyi, bit ne sirdir ve bu ne sultanliktir?
"Baz" kelimesi burada edat-i atiftir; "ve", "dahi" ma'nalanna gelir.
429. 'Ifrz bilmedik, bizi afvet; binaenaleyh perisan sbz ki bizden vaki' oldu;
Biz senin §an-i ma'nevini bilemedik; bu sebeble bizden senin §an-i aza-
metine layik olmayan peri§an sozler zahir oldu; bizi afvet!
430. ^iz ki korce asalar vururuz: siibhesiz kandilleri kirarizl
[434]
Ya'ni, korler cami'e girerek ellerindeki degnekleri yukan kaldirip sallasa-
lar, elbette kandilleri kirarlar ve ne yaptiklanni goremezler. Hatalanni kandil-
leri kirdiklan vakit anlarlar. Iste §imdi biz de onlar gibi yaptik.
431. ^iz sagirlar gihi bir hitabi i§iimeyip; kendi kiyasimizdan herze cevab soy-
leyiciyiz!
Biz sagirlar gibiyiz. Sagirlar soylenen sozu i§itmedikleri halde, muhatab-
lannin dudaklannin oynamasindan, kendilerince bir kiyas ve tahmin yapip,
birtakim sagma sapan cevablar verirler. Nitekim I. cildde 3401 numarah be-
yitfden i'tibaren], hasta olan kom§unun hatinm sormak igin giden bir sagi-
nn kissasmda, bu hal tasvir buyurulmu§ idi.
jj ^jj iSj*^- j&ji j\ o- io y p~?*J>*j -^ ^y J ^*
432. ^iz dMusadan nasthai tutmadik ki, o, hir Uiizu'in inkanndan sari
yiizlii oldul"
Biz, Kur'an-i Kerim'de sure-i Kehfte beyan buyuruldugu iizere, emr-i ilahi ile
Hizir (a.s.)a mulaki olan Hz. Musa (a.s.)in kissasindan miitenebbih olup nasihat
almadik ki; o Musa (a.s.) Hizir (a.s.) dan sadir olan ef ale i'tiraz etti ve o ef alin
sirlan zahir olunca, mahciib oldu "Zerd-ru ge§ten" utanmaktan kinayedir.
433. Oyle bir goz ki, yukartya isti'cal ederdi; onun goziiniin nuru goiju yarardi!
*$%&
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Hz. Hizir'a i'tiraz eden Hz. Musa'nm gozti dyle bir goz idi ki, heman
alem-i ulviye mun'atif olurdu ve gordugii §eylerin derhal batimna niifuz
ederdi. Ve onun gdzuniin nuru alem-i melekutu yanp gecerdi. Bu haide iken,
yine Hizir'a i'tiraz etti.
434! By <7\iusa, senin goziine hamakaitan degirmen faresinin gozii iaassub et-
mistir!
§eyh Ahmed Hadraveyh hazretleri, Hz. Musa'ya; ve miTterizler degirmen
farelerine tesbih buyurulmustar. Ya'ni makam-i §eriat ve tarikat ve haktkat-
ta kaim olan Hz. §eyh, bu diinya degirmeninin fareleri makaminda bulunan
bizler, senin fiilini kendi fiillerimize kiyas edip, hamakatimiz cihetinden taas-
sub gosterdik ve sana i'tiraz ettik. Senin gozunun goriisu ba§ka ve bizim go-
zumuzun goriisu ba§ka oldugunu bilemedik!" "Taassub", te§eddiid etmek ve
siki baglamak ma'nalannadir.
435. <$eyh buyurdu, ki, o sozlerin hepsini ben size helal etiim. heldldir.
Hind niishalannda ikinci misra JU* oTijU-i ^f y, ^ vakidir, Yani, "Ben
size o cidali helal ettim demek olur. Zira gozluler ve kulagi isjtenier korlerin ve
sagirlann kusurlanna bakmazlar ve onlan yaptiklan hatalarda ma'zur goriirler.
436. nZunun sirri bu idi ki, Ulak'tan istedim; subhesiz bana dojjru yolu gosterdi,
Cocugun helvasini almamn sirn'bu idi ki, Hak'tan borglanmm odenmesi-
ni niyaz ettim; §ubhesiz bu borcjann odenmesine gikan dogru yolu bana
gosterdi de,
437. nZuyurdu ki: ^Uakui o dinar azdir. Juokin $ocugun feryadina mevkuftur."
Hak Teaia buyurdu ki: "Vakia borcun olan dort yiiz liramn ehemmiyeti yok-
tur. Fakat o borglann odenmesi gocugun feryadina ve aglamasina baglidir." '
438. Uielva saian ^ocuk aglamadik^a rahmet denizi cu$a gelmez."
°m?
AHMED AVNl KONUK
Bu hakikati cenab-i §eyh-i Ekber hazretleri dahi Fususu'l Hikem'de Fass-i
Eyyubi'de §6yle buyururlar: j *J j_,i *sf ^ »^Ji ^ <J ju* ^ ^ui ^^-ur
N JUi j j* **ij J <duV ^ jys,\ LSI Jji. ^ V ^^ Url ^JjUJl JUi aJ LjU. ^1 lJub
i^u* j/ J £ju»* Ya'ni "Nitekim ariflerin ba'zisi acikti; agladi. Bu fende zevki
olmayan bir kimse ona muatib olarak bunun hakkinda dedi. lmdi arif cevab
verdi ki: 'Ancak beni aglamam igin aciktirdi. Guya der ki: 'Benden onun ref'i
hakkinda kendisine sual etmem igin beni durra miibtela eyledi ve bu benim sa-
bir olmama kadh vermez."
*jj> Ob (jj\j <-*y^* *yt- {\f c— J p£s$- Jik Jii» js\j> (j\
439. 61/ hir cider, pocufc senin aoziiniin cocufludur; kendi muradini duriist olarak
zdnye mevkuj hill
Ey birader,- cocuk, bir gocuk mesabesinde oian senin gozundur. Eger
Hak'tan muradini istersen, muradinin husulumi, cocuk mesabesinde olan
gozunun kemal-i sidk ve hulus ile aglamasina bagh bil!
440. Bger istersen ki, sana kil'ai erise, imdi cesed uzerindeki qoz cocugunu aglat!
Ey salik, eger maksuduna vusul hiPatini istersen, cesedinin uzerinde go-
cuk mesabesinde bulunan goziinu aglat! Hz. Misri Niyazi de bir beytinde bu
ma'nayi beyan buyurur:
Bu Niyizi'yi agattigmdan,
Anlamr ki, ihsana kasdrn var!
d 5 *
<jj£j j£ Ij (jjf *£ aTIj <jJj*\j ^^^ OojL-^j
Bir §ahsin bir zahidi, "Az agla, ta ki kor olmayasin!" diye korkutmasi
441 . ^ir zdhide, amelde hir arkadasi dedi ki: J%z aijla, id ki aoziine kalel ael-
mestn:
<^3g^
pp^~ MESNEVt-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
JU^»- cM J^ 1j -*~j {t-^t* u^ *^— ^ ^J^ J^J^ *^J C~ai
442. jLahid dedi: * !7tal ikiden haric degildir; goz o cemali ya goriir, ya cjormez.
Zahid arkadasma cevaben dedi ki: "Bu hususda iki ihtimal vardir: Gozum
Hakk'in cemal-i pakini ya gorur, veyahut gormez bir haldedir.
443. 6^er nur-i Uiakk'i gorur ise ne gam vardir; Diakk'in visalinde iki goz
ne azdir!
Eger gozlerim nur-i Hakk'i musahede ediyorsa, aglamaktan zarar gelme-
sine ne gam gekeyim! Zira Hakk'in visalinde iki gdzfin feda edilmis, olmasi az
bir §eydir.
444. Ue eger Diakk'in musahedesini isiemezse, git de, xc B'6yle saki goz kor ol-
sunl del
445. Qb'zden dolayi gam yeme, zxra Dsa senin i$indir; sola gitme, ta ki sana iki
saglam goz hagislasin!
"Isa'dan murad, "ruh-i insani"dir. Zira hayat-i ma'nevf onunla kaimdir.
Hayat-i sun ise "ruh-i hayvani ile kaimdir ve ruh-i hayvamnin icabatina ta-
bi' olmak, sol tarafa ve dalalet cihetine gitmektir. "Ruh-i insani" icabatina ta-
bi' olmak ise, sag tarafa ve hidayet semtine gitmektir. Ya'ni "Ey mii'min, ma-
demki Hak Teala seni insan olarak yaratti; eger Allah igin aglarsan, Isa-yi run
senin igindir. "Ruh-i hayvani" ve icabat-i nefsani tarafina gidip, ashab-i §i-
malden olma ki, o ruh kalbinde sana iki saglam goz bagi§lasin!"
446. Senin ruhunun Dsa si senin ile kazirdir; yardtmi ondan iste ki, o hos yar-
dimadirl
Isa gibi "ruhullah" olan "ruh-i insani" seninle beraberdir. Sen cemi'-i
umurunda yardimi "ruh-i hayvani"den degjl, bu "ruh-i sultani"den iste ki, o
ruh senin Hakk'a vusuliine vasitadir ve guzel bir yardimcidir.
^cSP?
AHMED AVNI KONUK
447. J2akin kemih dolu olan cismin cengini sen her vakit Dsamn hahnina
koyma!
"Cismin cengi"nden murad, arzu ve hevesat-i nefsaniyyedir. Bunlar an-
cak ruh-i hayvani duygulandir. Ya'ni "Sen kesif birtakim kemiklerden mute-
§ekkil olan cisminin arzu ve heveslerini daima fsa-yi ruhunun batimna nak§
etme ve o ruhu nefsaniyet tarafina gekme!"
448. O ahmak gibi ki, kissada dogrular i$in onu zikr ettih.
Ya'ni, ehl-i akil ve insaf igin yukanda zikr etmis, oldugumuz kissadaki, 61-
mu§ hayvamn kemiklerinin dirilmesini isteyen Isa (a.s.)in ahmak refiki gibi,
Isa-yi ruhundan nefsinin bos, arzulanni taleb etme!
449. Dsanian ten diriligini isteme; <jMusandan Jir'avn'ltk muradmi isieme!
"Isa" ve "Musa"dan murad, "ruh-i insam" oldugu zahirdir. "Fir'avn'luk
muradfndan maksad dahi, arzu ve hevesat-i nefsaniyyedir.
450. DCendi kalbinin uzerine mads fikrini az koy; ays eksih gehnez, sen der-
gah iizerinde oil
Havaic-i cismaniyyenin endi§esini igine az koy; bu gibi fikirler ile ruhunu
me§gul etme. Zira mukadder olan ihtiyacat-i cismaniyye, maksum olan mik-
dardan eksik gelmez. Sen heman dergah-i Hak'ta kulluk vazifesini ifada ol!
'j ry j* \Jr~^ <-^ ^ ^ C-JJ ^ o\$j>- ox ^
451. ^Bu cisim, ru/iun otagt geldi; yahut V^fuh'un gemisi misalidir.
Bu cisim, ruh-i izafl ve insaninin bir gadin ve otagi gibidir; veyahut Nuh
(a.s.)in gemisine mu§abihtir.
^j* y-f ^. &y? 4-^ L5^> ^W ^ &yr ^J
452. uWademki Ttirk ola, hir cadir hulur; hususiyle hir dergahin aztzi olal
*$$$&>
MESNEVt-1 SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Sahra-ni§in bir Turk mevcud oldukga, bannmak igin ona bir otag ve gadir
lazimdir.
Yukandaki ug beyitin yekdigerine rabti suretiyle fakirin zahib oldugum
ma'na sudur: "Ruh mertebe-i ruhiyyette bulundukga mertebe-i ef aide degildir.
Mertebe-i ef aide zahir olmak igin mutlaka bir alete ve cisme muhtacdir. Hele
o ruh bir kamilin ruhu olursa, ona elbette kendi hal ve sanina miinasib bir ka-
lip verirler. Mademki ruh kaliba ve cisme muhtacdir ve o cismin murad-i ilahi
olan muddet kadar kiyami igin, elbette maiseti ve havayici te'min olunur."
(?*
^^LJl <uU l5 «~p ij\*"k \^j\ynx^\ OJii oJUj **waS *j*\Ji
Isa (a.s.)in duasi ile kemiklerin diri olmasi kissasinin tamami
453. Dsa o delikanlimn iltimasindan dolayi kemik iizerine Uiakk'in ismini
Oi
kudu.
140 numarah beyitten i'tibaren beyan buyurulan kissamn maba'didir.
ya'ni, Isa (a.s.) kendisine arkadas. olan ahmak bir delikanlimn iltimas ve ri-
casi Iizerine, derin bir cukurdaki hayvan kemiklerine Hak Teala hazretlerinin
ism-i §erifini okudu.
454. SUlak'in hiihnii o $iij aiam i$in, o kemiklerin sureiini diri etii.
dLj \j i J^ju *£ Jj ^■' U ? ,J H 6 ^** j?" *-^ C-*«jj- jj 0U*jl
455. Oriadan bir kara arslan svcradv, bir pen$e vurdu, onun nak$int harab etii.
Meger o kemikler bir arslanin kemikleri imi§. Ism-i ilahinin okunmasim
miiteakib, ortada bir kara renkli arslan peyda olup sigradi; kemiklerin dirilme-
sini isteyen o ahmak delikanliya hucum etti ve bir penge vurdu, onun cismi-
ni berbad etti.
gv£3CSK«>
AHMED AVNl KONUK
456. Onun kellesini ko-pardi ve heman heynini doktii; hir ceviz i$i hi, onda hir
heyin yoh idi.
Ya'ni, o ahmakta bir ceviz igi kadar olsun bir beyin yok idi, beyinsiz bir
mahluk idi.
457. Gger onun hir i$i olaydi; onun kirdmasi muhakkak naks olmazdi, ancah
onun ieni iizerine olurdu.
Eger o ahmagin igi ve dimagi kamil olaydi, onun kinimasi ve helaki an-
cak onun cismine mahsus olurdu. Onun ma'nasi olan iginin ve ruhunun bu
helak-i sun ile alakasi bulunmaz ve ona noksan anz olmaz idi.
J*y^jj y ^jj b\j cJ^ J><f j*Jc~> Oj^- ^^ c~&
458. Dsa (a.s.) dedi: u< 3Vtfm onu acele ezdin?" (JArslan) dedi: w O cihettenki,
sen ondan -perxsan oldun.
Arslan Isa (a.s.) a cevaben dedi ki: "Ben onu sana kar§i bi-luzum ve bey-
hude bir talebde bulunarak, zat-i §erifini bizar ettigi igin boyle pargaladim. Bu
ahmak senin vazife-i nubuwetini idrak etmemi§ ve senin olmu§ hayvanlan
degil, 61mu§ kalbleri ihya edeceginden gafil bulunmu§ idi." Bu beyt-i §erifin
zimninda saliklere de ibret vardir. Zira saliklerden birgoklan, insan-i kamilden
buna mumasil bi-ma'na taleblerde bulunup, kendilerini berbad eder.
459. Dsa dedi: n( INicin adamm kanini ignedin?" dedi hi: "ZKismette hana yi-
yecek nzik olmadi."
tsa (a.s.) arslana dedi ki: "Senin parcaladigin insan ve hayvanlan yemen
adetin iken, bunu nigin yemedin?" Arslan cevaben dedi ki: "Ben hayat-i suri-
deki kismetimi yeyip tamam ettim ve hesabimi kapattim. Artik bana hayat-i
diinyeviyyede nzik ve yiyecek hissesi kalmami§tir. Bu pargaladigim ahmak
adami onun igin yemedim."
460. By cok kimseler, o kukremis arslan atbi kendi avini yememis olarak cihan-
dan aitmistir!
<^^>
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2 •
*j*-j Js-*^ •*/" J <J**J °jfy? J~*j- J ** J^ J^~~$
461. Onun kismeti hir soman elegit ve onun hirst dag gibi; vechi yok ve vucuh
tahsil etmistir.
"Vech" burada "sebeb" ve "Met" ma'nasinadir. Ya'ni, kendi kazandigmi
yemeksizin cihandan gitmis. olan bir kimsenin, nzik cihetinden olan kismeti
ve nasibi bir saman kadar bile olmadigi halde, onun cem*4 nzik husususun-
daki hirsi ve tama'i dag gibidir ve §iddetlidir. Vecihsiz ve sebebsiz bircok es-
bab-i nzik ve mai§et cem* ve tahsil etmistir.
Hind niishalarinda ikinci misra' *)fj*j\ *yrj ^j ^ «-*-j suretindedir.
Ma' nasi, "Vecihsiz her giiruhtan vucuha sigrami§tir" demek olur ki, bu da ay-
m ma'nadadir.
462. Stf hize cihanda Ucretsiz isin maskaraligini muyesser etmis olan, bizi hnr-
iarl
"Suhre" Farisi'de "bigar", ya'ni "ucretsiz is/' ve "zebun" ma'nalanna; ve
Arabi'de maskaralik ve istihza ma'nalanna gelir. "Bigar" kaf-i Farisi ile "suh-
re"nin bir ma'nasinin muradifi olup, "ucretsiz i§ yapmak" ma'nasinadir, Fa-
kat burada "suhre"nin ma'na-yi Arabisini almak muvafiktir. Ya'ni, "Bizim
kismetimiz cihanda bir saman kadar bile degil iken, dag gibi olan hirsimiz ile
cem'-i nukud ve emval edip, sarf etmege kalmadan cihana veda' ederiz ve
sa'yimiz ucretsiz bir is. gormekten ibaret kalir. Bu ise ucretsiz i§in maskarali-
gindan ba§ka bir §ey degildir. Fakat hayat-i dunyeviyyede bu sa'y bize ko-
lay ve tath gelir. Binaenaleyh, ey bize cihanda ucretsiz ism maskarahgini ko-
lay gostermis. olan Huda-yi Muteal, bizi bu beyhude sa'ye zebun olmaktan
kurtar!"
463. ^Btze tu'me gorunmusiiir ve o tuzak olmusiur; hize onu otjle gosier hi, mev-
cuddur!
"§est" burada "bahk oltasi" ma'nasina gelir; diger ma'nalan da vardir.
Beyt-i §erifte "tuzak" ma'nasinda isti'mal buyurulmu§tur. Ya'ni, "Bu hayat-i
dunyeviyyede bizim, yiyecek ve menfaat verecek §ey zanniyla dort elle sa-
nldigimiz §eyler, bahklann oltaya tutulduklan gibi bize tuzak olmu§tur. Ya
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
Rab, bize o e§yayi hakikati iizere goster ki, kanmizi ve zaranmizi bileliml" Bu
beyt-i §erifte su hadis-i §erife i§aret buyurulur*. »LiVi Ujij ^^\ ^ u*i^ ^i
^ IS ya'ni "Ey benim Allah'im, bizi melahiden kurtarve e§yayi bize haki-
kati uzere goster!" Fenduddin-i Attar hazretleri dahi atldeki beyitlerde bu
ma'nayi §6yle buyururlar:
^-—L) (S^. ^f ij^** (S^** t -^-^ J ^ *£ <J*y. us* W*l J 1 ^
^ UT IjLil iS^, c/. ^ ji* sV &* \t &
"Eger esya gdrundiigii gibi olaydi; Mustafa (aleyhi's-salatii ve's-selam) Efen-
dimiz'in duasi dogru olur muydu? Zira dinin ulusu olan Nebiyy-i zisan Hakk'a
dedi ki: "Mhi bana esyayi hakikati iizere goster!"
464. O arslan dedi: "6y LMesiha, hu av, halisan i'tibar i$in idi!
Ahmagi pargalayan arslan dedi ki: "Ey Ruhullah, benim bu avimin hula-
sa-i ma'nasi, halkin bu vak'adan ibret almasi igin idi!
465. Bger henim i$in cikanda hir nzth olaydi; muhakhak benim blvler ile ne
i§im var idi?
Benim hayat-i diinyeviyyede nzkim olaydi, bugiin dliiler arasina kan§-
maz idim; cihanda diri kalip ya§ar idim.
466. ^TSu onun layihtdir hi, her r ak suyu hulnr, abes cihetien esek cjtbi irmak i$i-
ne i§er!
"Mized", "mihten" mastanndan muzari'dir; M i§emek" ma'nasinadir. Ya'ni
"Bu helak olu§ o kimsenin layikidir ki, berrak bir su gibi olan insan-i kamili
bulur; irmak igine iseyen e§ek gibi abes sozler ve beyhude makaleler cihetin-
den onun safvet-i kalbiyyesini telvls etmege kiyam eder!"
467. Eger esek o irmajfin kiymetini bile idi, o ayak yerine irmaija has koyar idi!
G ^^>
MESNEVt-t §ERlF SERHl / III. CtLT • MESHEVt-2 •
468. O oyle bit peygamberi bula ki, biiyuk suyun beyi, biiyuk dirilik besUyicidir!
"Ab!" ve "perverTde "ya"lar, ya-yi ta'zimdir. Ya'ni "0 ahmak, ab-i haya-
tin beyi ve hayat-i ma'neviyi besleyici bir peygamber-i zlsani bulsun da..."
Cumle, atideki beyit ile tamam olur.
cf >^j L> \* ^j?\ <j\ cf s s $ 3 s J~4 zj ^>y?
469. Onun onunde, *6y suyun beyi, bizi "Uiun!" emrinden diri etl" diye nicin
blmesin?
Beyt-i §erffte, Ruhullah'm "Kun!" kavli ile oluyii dirilttigine isaret buyurulur.
Bu mes'elenin tafsiii, Fususu'l-Hikem'de. Fass-i Isevi'dedir. Hz. §eyh-i Ekber
buyururlar ki: «>3 iyJi vJ-ij^i J ^ o^j ^ ]j ^ j*j ^ cs j ->*-> ^ sjir^i Ya'ni
"Hz. Isa Allah'in kelimesidir ve Allah'in ruhudur ve Allah'in kuludur. Ve bu hu-
kiim suret-i hissiyye-i beseriyyede ba§kasi icin yoktur." Hz, §eyh "suret-i his-
siyye-i be§eriyye" kaydiyla takyid buyurdu. Zira suret-i ruhiyyede her ferd
"ruhullah"dir ve suret-i esmaiyyede "kelimetullah"dir; ve ancak suret-i hissiy-
yede "abdullah" olmakta Hz. Isa ile i§tirakleri vardir. Ve Hz. §eyh, "Kun!" kav-
linin sudurunda ariflerden ug simfin mezhebini beyan buyururlar ki, burada
tafsiii uzun olur. Fakir, Fususu'l-Hikem'e yazdigim serhte izah ettim.
470. <jHuteuakkiZ ol. senin nefsinin kopeqini diri isteme: zira cok zamandan
[474] . * i» i r
senin caninin ausmani&irl
471. n$u k'6-pegin, can sayiinin mani'i olan kemik iizerine to-prak sa$ilstn.
"Kopek"ten murad, "nefs-i emmare ve "kemik"ten murad cisimdir. Ya'ni,
kopek gibi olan nefs-i emmare, kemik gibi olan cismin hazzina me§gul olur
ve onun bu huzuzat ile me§guliyeti, "ruh-i insani" zevkini ve hazzini avla-
maga mani olur. Mademki mani* olan bu cisim kemigidir, onun iizerine top-
rak sagilsin!
472. Uiopek degil isen nicin kemige asiksin? Siiliik gibi neden kana a§iksin?
GsQy*G£d
AHMED AVNl KONUK
"Divce" burada "siiliik" ma'nasinadir. Ya'ni "Senin nefsin nefs-i emmare
degil ise, nicin cismin hazzina a§iksin? Nefsin nigin siiluk gibi cismine ya-
pi§mi§tir?"
473. ne gozdiir, o ki onun gbruciilugii yoktur; imtihanlardan ona riisvayligtn
gayri yoktur!
Ancak zevahiri goren ve avakib-i umuru gormeyen goz nasil gozdiir!
Boyle bir goz daima gorii§unden aidamr ve gorusune nazaran verdigi hu-
kumlerde rezil ve riisvay olur.
oljj Jl«ljjS O ^jjt CL— nJ* *t>- ^1 oD c\S \j L^jds» JL^l j^u*
474. JZanlara ara sua sehv olur; hu ne zandir hu ki, yoldan kor geldi.
Bu goziin goriisunde zan olsa, "Ekseriya dogruya isabet ve ara sira da ha-
ta eder" deyip ma'zur goriiriiz. Fakat onun zanni nasil bir zandir ki, tarik-i
Hak'tan daima kor olarak gelir! Ya'ni bdyle bir goziin goriisunden hasil olan
zanda asla dogruya isabet vaki' olmaz. Binaenaleyh onun goriisunden zan
bile hasil degildir. Zira zan, ilim ile §ek arasinda bir i'tikaddir; ve ilim merte-
be-i a'la; ve §ek mertebe-i ednadir; ve zan ise vasatta vaki'dir. Binaenaleyh
boyle bir kimsenin goru§iinden hasil olan, zan degil §ektir. tnkar ise busbu-
tun hamakattir.
475. Qoze, gel, ha§kalan iizerine nevha-gersin; hir miiddet otur da kendine
agla!
Gdze, ya'ni iyi bir gdrii§e gel de, nazanni kendi haline ve batinina atf et!
Sen ba§kalanni begenmeyip ve onlann revismi egri goriip, onlann hesabma
teessufler ediyorsun. Biraz da otur, kendi haline agla ve teessiif et!
476. JAglaywi hulutian dal yesil ve taze olur; zira ki mum aglamadan, ziydde
aydinlik olur.
Yagmur bulutundan agaglar ye§illenir ve mum yanip damlalar aktikca ay-
dinlik hasil olur.
*#$&
MESNEVf-1 SERIF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
<JC~>- jJJi iSj fjj\ y oJlj Cfr^ ^H -*^5 Az>-y \^%5 jb
477. Dier nerede nevha ederlerse orada otur; zira ki sen ajjlamada daha ev-
lasin.
Ey batimm tasfiye etmemi§ olan salik, sen zevk u safa meclislerinde de-
gil, aglanan yerlerde otur. Zira aglamak senin haline pek layiktir!
Jul J& ij\2j J*J j\ Jilp JJl ^U Jljiji OUjI <&\j
478. JZuaki onlar faninin firakmdadirlar; "kan'a mensub olan beha la linden
aafildirlerl
"La'l-i beka"dan murad, "rutrtur "kan"a mensubiyyef ten murad §e'n-i
ilahiye ve "hakikat-i muhammeddiyye"ye mensubiyetine isarettir. Ya'ni "Sen
aglanan her mecliste bulundugun vakit, aglayanlann Allah igin agladiklanni
zannetmel Zira onlar fan! olan bir §eyin fevtinden dolayi aglarlar. Mesela ki-
mi mah§erin hevlinden ve kimi cehennemin azabmdan ve kimi cennetten
mahrumiyet eleminden aglar. Halbuki, havf ve huziin hep fani olan nefse ta-
aliuk eden duygulardir.
Jjjj \j <£-t^ f*-**^ h**hjj *^j c-w-JJUj ij~£ u* ji ^Sjtj
479. jLvra hi goniil iizerinde laklid naksi ve bagi vardtr; git goz yasi ile onun
bagim kazt.
Zira ki goniilde iman-i taklidi hayali ve bagi vardir ve bu hayal seni rani
olan suretlere cezb eder. Binaenaleyh, agladigin vakit, bir mahluk olan ce-
hennemin korkusuyla ve yahud cennete olan §evk ve muhabbetin ile aglar-
sin. Git goz ya§i ile bu nuku§u ve bagi kalbinden rendele ve kazi; lutf-i ilahi
imdadina yetisjp kalbinde bigun olan hubb-i Hak zuhur etsin.
Tezkiretu'l-Evliya'&a mezkurdiir ki: Bir gun vaizin birisi ahval-i kiyameti
ve onun deh§etlerini halka kar§i sayip ddkmege ve halk da bu havf iginde ag-
lamaga ba§lami§. Hz. §ibli (k.s.) dahi o meclisten gegiyor imi§. Halkin girye
ve feryadim goriip, vaize hitaben demis. ki: "Ey vaiz, nigin i§i uzatip bu hal-
ki boyle aglatiyorsun? Ruz-i kiyamette adama bir sual sorarlar da derler ki:
psjiy u ya'ni "Biz senin iginiz;" \s\f y_> ya'ni "ve sen kimin iginsin?" Ya'ni
"Biz senin igin Allah olup, seni enva-i lutuflanmiz ile besledik; sen de bize
halis olarak kulluk ettin mi, yoksa bizim ni'metimizi yiyip igip nefsine mi kul
oldun?" demek olur.
CNg^D
AHMED AVNl KONUK
C-*«jjS ojS" ^p\ JuLa> }j> O C-*»vJj>v j* £*±\ xSjj OsJij
480. 3ixra ki tahlul her iyiligin afeiidir; taklul her ne kadar kavi dag ise He sa-
[484] i .
olur I
man
tman ve amel taklid suretiyle de olsa iyidir. Fakat tahkik yolu dururken
taklid ile iktifa etmek afet ve zarardir. Qunku taklidi olan §eyler gabuk mute-
zelzil olur. Binaenaleyh taklidi olan iman ve amel, suret-i zahirede dag gibi
kavi ve metin goriinur ise de, temeli bir saman gopii gibi kuvvetsiz ve meta-
netsizdir!
481. Gger bir kor, semiz ve keskin ofkeli olsa da, mademki onun gbzii yoktur,
onu ei par$asi bill
"Darfr" kdr, "lemtiir" semiz ma'nasinadir. Bu beyt-i §erif, mukallidin mi-
sali olarak zikr olunmu§tur. Ya'ni "Mukallid semiz bir kore benzer. Boyle bir
kor ne kadar gazub olursa olsun, gazabinin hukmunii icraya kadir degildir.
Gozu olmaymca, bir et parcasi mesabesindedir"
482. Gger kildan ince soz soylese, onun svrrxna o sbzden haber olmaz.
Mukallid olan ulema eger kildan daha ince maaniyi beyan etse, bu maam
onun beynindeki kuwet-i zekaya aid olur; o ma'nalann zevkinden sirn ha-
berdar olmaz. Zira Sadreddin-i Konevi hazretleri buyururlar ki: "Meratib-i ta-
lim dorttiir: 1. Mertebe-i hissiyye, 2. Mertebe-i hayaliyye, 3. Mertebe-i ruhiy-
yedir, 4. Bunlann beynini cami' olan bir sirdir; o da kemal-i zatl ile ibtihac-i
ilahidir. Ve bunun hukmii zahire ve batina sirayet eder. Binaenaleyh, mukal-
lidler meratib-i taalliimun ancak his ve hayal mertebelerini haizdir; digerle-
rinden bi-haberdirler."
483. DCendi sozlerinden mestlik tuiar; ve lakin onun indinden meye kadar< cok
yol vardir.
Mukallidin mertebe-i his ve hayalden gelen kendi sozlerinden sarho§lugu
vardir; fakat bu mertebelerden igilen zevk meyinden, diger mertebelerin zevk
meyine kadar gok yol vardir ki, mukallidin bundan haberi yoktur.
cse^j
MESNEVM SERfF SERHl / III. ClLT ♦ MESNEVt-2 • ^(g§
484. irmak gtbidir, o bir su icmez; su, ondan su icicilerin iizerine gecer.
Mukallid olan alim, bir irmak gibidir. llim suyu, kendisinden takltden can
oldugu halde, kendisi ondan bir icjm su bile igemez. ilim suyu, onun iize-
rinden, o suyu icmek isti'dadi olanlar icm cari olur.
j\y>- <^>\j <u-£J c— wJj^~ d\ A>Jlj j\J ijS" ^ d\j yrj* ^
485. Su irmakia ondan dolayi karar eimez, zira ki o irmak susamis ve su ici-
ci degildir.
Irmakta suyu bel* etmek hassasi olmadigi igin, gelen su o mecradan, has-
sa-i imtisasi haiz olan yerlere akip gider. Mukallid de boyledir. Muhakkikla-
nn sozlerinden hifz ettikleri ma'nalann hakikatina vasil olmak aski ve te§ne-
ligi onda yoktur. sebeble o ilimler askh ve te§ne olan mustaidlerin batimna
niifuz eder.
486. Dir nay gibi ndle ve zari eder; fakat bir musterinin cengini eder.
mukallid olan alim, bir nay gibi her perdeden nagmeler gosterir; onun
feryad ile muzahamesi ve cengi kendisi igin degil, belki kendisini tahsin ede-
cek ve dinleyecek bir musteri icjndir.
487. CMukaUid, sb'zde nevha edict olur; o habtsin muradi tama'dan gayri olmazl
Alim-i mukallid kiirsi iizerinde soz soyledigi vakit, olii ile karabet ve mu-
nasebeti olmadigi halde, licretle tutulmu§ olan feryadci vazifesini yapar. Boy-
le bir feryadci habisin feryaddan muradi, ucrete tama'indan ba§ka bir §ey de-
gildir. Qunku boyle bir alim, halk tarafindan tahsin olunup, i§tihar etmek uc-
retine tama' etmistir.
-Lib OUbj Ji jy* jT dJU ^>jy «^-j^> ^l^ ^ *°~y
488. O^fevha edict, yakxci soz soyler; lakin suz-i dil ve iemiz damen nerede?
Nitekim bazi memleketierde adet oldugu iizere, olii igin tutulan feryadci,
oluniin mehasinini ve evsaf-i cemilesini sayip dokerek ve sacjanni yolarak
cs^eg^,
AHMED AVNl KONUK
yurek yakict soz soyler; lakin onda iginin yamkligi ve sidk ve ihlas nerede?
Onun asla cenaze ile bir miinasebeti yoktur ki igi yansin! Nazan ancak ala-
cagi iicretedir.
d—wl-ivs J^i* <-^J C—O ju y* (jp C**«>l^i i -ill* \j (ji^x^ j!
489. <!Muhakkikdan mukallide kadar farklar vardir ki, hu ^Davud aibidir ve o
da sada gtbidirl
Alim-i muhakkikdan alim-i mukallide vanncaya kadar aralarda birtakim
mertebeler ve o mertebeler arasmda da birgok farklar vardir. Mesela muhakkikm
sadasi Davud (a.s.)in munacatindaki miiessir sadaya ve mukallidin sadasi da
Davud (a.s.)in dagiardan gelen aks-i sadasina benzer. Birisi asil, digeri golgedir.
490. ^llunun sbzuniin menha i yantkltk olur; ve o mukallid hir eski ogrenici olur.
Muhakkikin kelaminin menba'i batimndaki hararet ve yanikhktir; ve o
mukallid ise ewelden soylenmis, sozleri ogrenmistir, onlan tekrar eder durur.
491. uWiiteyakkiz ol, o hazin sbze aldanma; yuk inch ustunde ve feryad ara-
ha iistiindedir!
Ey salik kendine gel, sakin mukallidlerin o hazin sozlerine aldanma! On-
lann halleri, yuk inegin ustunde olup hig sesi gikmadigi halde, arabanin gi-
cirti ve feryad etmesine benzer. Bu ikinci misra' bir darb-i meseldir. Tiirkge'de
bunun naziri, "Biz oynadik, parsayi ba§kasi topladi" darb-i meseledir.
492. (JWukallid dahi sevabdan mahrum deijildir; hesabda nevhagere iicret olur.
, Maahaza, alim-i mukallid dahi sevabdan mahrum degildir. Qiinkix olii
uzerine feryad eden nevhageri dahi cenaze masrafi arasinda hesaba katip iic-
ret verirler; onun feryadi da bedava olmaz.
493. ZKafir ve mii'min "SQUati' derler; lakin her ikisinin arasinda hirgokfark
vardir!
G$gpg>
PP^~ MESNEVt-1 SERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Bizim anlatmak istedi^imiz cihet, muhakkik ile mukallidin farkidtr. Nite-
kim kafir ve mu'min hep "Allah" derler; fakat iki smifin hayalleri arasinda
pek gok farklar vardir.
494. Mend, ekmek icin JMlah" der, muttaki canm ^ayn'xndan "Saitoh" der!
Mesela bir dilenci de "Allah" der, fakat ekmek kazanmak hayali ile Allah
der. Muttaki iae ruhun hakikati olan Hak igin Allah der. "Ayn" burada pmar
ve menba' ma'nasinadir ve ruhun "ayn"i ve menba'i Haktir.
495. Sfler dilenci kendi soziinu hilse idi, onun goziinun oniinde ne noksan ve ne
ziyade kalir idi!
Ya'ni eger dilenci telaffuz ettigi "Allah" ism-i §erifinin ne oldugunu bilse
idi, or;un nazarmda ne yokluk ve ne de varhk kalmaz idi!
496. ekmek isteyen senelerce "JAUah" der; soman icin esek gvbi ufylushaf
ceker!
ekmek kazanmak hayalinde olan dilenci, senelerce "Allah" diye baginr,
fakat ma'nasindan bi-haberdir. Onun hali, samandan olan gidasma kavu§-
mak igin Mushaf ta§iyan e§egin haline benzer. E§ek ta§idigi mushafin ma'na-
sindan haberdar olmadigi gibi, dilenci de dilinde ta§idigi ism-i celil-i Hakk'in
ma'nasindan bi-haberdir.
J^JU ijiji Az&f oji oji jU cJif ^^j^ JJb £
497. Onun dudacjinin sozu kalbine aks ede idi, onun kalibi zerre zerre olur idi.
Eger o ekmek igin "Allah" diyen dilenci mesabesinde olan mukallidin kalbi-
ne kendi dudaklanndan gikan sozlerin nuru aks etmis. ola idi, nazarmda cisma-
niyetinin asla hukmii kalmaz ve sifat-i nefsaniyyesinden kamilen fan! olur idi.
498. H^ir seytanin ismi sahirlikie yol gotiiriir; sen Uiakk'in ismi ile hir mangir
ahrsin.
AHMED AVNl KONUK
Ey mukallid, insaf et de bir iyi dii§un! Sahirier ervah-i habiseden birinin
ismi ile umur-i hasisede tasarruf ederler; sen de bir mangir mesabesinde olan
enaniyyetini tatmin igin beyne'n-nas meshur olup, halkin ta'zimini kazan-
mak maksadiyla kursiier iizerinde ism-i celil-i Hak ile tasarrufa kiyam ediyor-
sun. Binaenaleyh senin merteben sufliyyette sihirbazlardan daha a§agi olmu-
yor mu?
(^
Bir kdyluniin, kendi inegi oldugu zanni ile karanhkta arslani ka§imasi
499. ^ir koylii inegi ahira hagladt; arslan onun inejjini yedi ve yerine oturdu.
500. DCoylii ahirda inek tarafina gitti; o muiecessis gete inegi arxyordu.
"Kline" kd§e, "kav" "kaviden" masdarmdan emr-i hazirdir, kazmak
ma'nasinadir. " "Kunc-kav" vasf-i terMbi olup, "k6§e kazici" demekolur, Fa-
kat "mlitecessis ve mutefahhis" ma'nasinda musta'meldir. Hind §arihleri bu
ma'naya almi§lardir.
501. iS^rslanin azasi uzerine, svrhna ve yanina, gah yukan gak a$agi el siirdu.
502. JTlrslan dedi: "Gger aydinlik ziyade olaydi, onun odu -pa&ardi ve kalbi kan
olurdu.
Arslan lisan-i hal ile diyordu ki: "Eger kafi derecede i§ik olaydi, beni go-
rur de korkusundan odii patlar ve kalbi kan icjnde kahr idi."
G $^>
MESNEVf-t §ERtF §ERHI / III. ClLT • MESNEVl-2 •
^j\Jsj ^ j\f ^_Jl jjji j\ ^jU- ^ Olj f^t u^r c^
503, Ondan dolatfi herd hoyle ht-perva kasvr ki, o herd hu gece i$inde inegi zan-
neder.
jj^ c^f djL ftjl f\jj j jjT jj>. <j\ *£ ^jjf ^ J?--
504. Diak huyurur ki: ^By magrur olan kor, Tur ^Dagx henim namimdan -pa-
re pare degii midir?
Bu beyt-i §enfte, Musa (a.s.)in ru'yet talebi uzerine, Hakk'in Tur Dagi'na
tecelli buyurmasi ile dagin parga parga olduguna i§aret buyurulur. Beyt-i §e-
rifte "Benim ismimden pare pare oldu." buyurulmasinin ma'nasi odur ki: Hak
Teala zatiyyeti cihetinden ebeden mutecelli degildir. O'nun tecellisi ancak si-
fat ve esmasi cihetinden vaki' olur. Nitekim ayet-i kerimede, J^ *j J*j la*
(A'raf, 7/143) ya'ni "Vaktaki onun Rabb'i daga tecelli etti" buyurulur. "Rab"
isimdir; ve tecelli suunat-i ilahiyyeden bir §e'ndir. Binaenaleyh bu tecelliyi ik-
tiza eden, sifat ve isimdir. Ve isim sifatin zahiri ve sifat ismin batinidir. Boy-
le olunca, mertebe-i zuhurda dagin parga parga olmasi ism-i ilahiden vaki* ol-
mu§ olur.
. 505. JZird ki, hiz daga hir kitab inzal ede idik, etbetie yanlir, soma ayrdtr, son-
ra irtihal ederdi.
Ya'ni "sifat-i "kelam"imizdan munte§i Mutekellim ismimizin mazhan olan
kitabi daga hitaben indire idik, kemal-i hu§u'undan gatlar ve sonra parga par-
ga olur ve sonra da etrafa dagihr idi. "Bu beyt-i §erifte, sure-i Ha§r'in ahirin-
de vaki olan ayet-i kerimeye i§aret buyurulur: u^'u *$) ji- 'J* bfJb'ifjL* LTjIi ')
4Ji £ii 'ja '\*SJL (Ha§r f 59/21)ya'ni u Eger biz Kur'an'i daga indire idik, elbet-
te sen onu Allah'in ha§yetinden mutezellil olarak yarilmis, bir halde goriir-
dun" Beyit:
Ha§yetinden pare pare oldu Tur,
Ademe bilmem neden gelmez fiitur!
506. Bger HJLhud ^Dagi henden vakif olaydi, par$alanir ve katbi piir-hun olurdu"
Ggpp
AHMED AVNl KONUK
Ayet-i kerimenin tefsiridir. Ya'ni "Eger Mekke-i Mtikerreme'deki Uhud
Dagi benim azamet ve celalimden haberdar olaydi, oyle sakin bir halde kal-
mayip, parcalamr ve batimnda suzi§ ve hararet hasil olurdu"
507. 'Burnt habaian ve anadan i$itmissin; ^ubhesiz huna gafil olarak sardmissm.
Sen Kur'an'in kelam-i Hak oldugunu babadan ve anadan i§iterek inan-
mi§sm; onun azamet ve celaleti senin oniinde inki§af etmemi§. §ubhesiz o ki-
taba gafil bir halde sanlrm§sin. Binaenaleyh o Kur'an senin nazannda e§kal
ve elfazdan ibaret gorunmu§tur. Eger onun hakayiki sana inki§af etse idi, buz
gibi erir idin. Nitekim Hz. Omer (r.a.), *g\j'd[j'J>S*'d\ (Tur, 52/7) ayet-i ke-
rimesini i§ittigi vakit bir sayha edip bayildi ve bir ay hasta yatti. Cenab-i Pir
efendimiz bu ma'nayi FihiMi Fih'in 19. faslinda §6yle buyururlar: "Bu oku-
yan kimse Kur'an'i dogru okuyor. Evet Kur'an'in suretini dogru okuyor.
Ma'nasindan bl-haberdir. Delili budur ki; buldugu ma'nayi reddediyor, kor-
liik ile okuyor. Mesela bir adamin elinde kunduz vardir; ondan daha giizel bir
kunduz getiriyorlar, reddediyor. imdi malum oldu ki, kunduzu tanimiyor. Bi-
risi ona "Bu kunduzdur" demi§tir; o da takliden elinde hifz etmektedir. (Kun-
duz, kiirku gayet makbul olan bir hayvandir.) Bu, ceviz oynayan cocuklara
benzer. Eger onlara cevizin icjni ve yahut yagini versen reddederler. Qunkii
onlann indinde ceviz, jag jag diye sada veren §eydir. Halbuki iginin cag cag
etmesi yoktur. Nihayet Hakk'in hazineleri ve alemleri coktur. Eger Kur'an'i
vukuf ile okuyorsa, diger Kur'an'i nigin reddediyor? Kur'an okuyanlardan bi-
risine Kur'an'da olan §u ^j our .uj oi jj ^>Ji o*J ^j ouK) bu. ^>ji oir^J J*
(Kehf, 18/109) ["De ki: Rabbimin kelimeleri icjn deniz miirekkep olsa, Rab-
bimin kelimeleri bitmeden once deniz tukentr."] ayet-i kerimesini boyle tak-
rir ettim. §imdi, elli dirhem miirekkep ile bu Kur'an'i yazmak mumkindir. Bu,
ilm-i Huda'ya bir i§arettir, llm-i Huda'nin kaffesi yalmz bu degildir. Nitekim
bir attar bir kagit parcasi icjne biraz ilag koyar; "Attar dukkamnaakilerin hep-
si bunun igindedir" der misin? Bu ahmaklik olur. Nihayet Musa ve Isa (aley-
hime's-selam) zamaniarinda da Kur'an var idi ve kelam-i ilahi mevcud idi;
ancak Arab! degil idi. l§te bu takriri ettigim halde, o okuyana te'sir etmedi;
onu kendi halinde terk ettim"
508. 6ger sen taklidsiz ondan vaktf olsan, leiajetten hatif gibi hi-nisan olur sunt
MESNEVt-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
"Hatif, "cismi gorunmedigi halde sesi i§itilen" demektir. Ya'ni "Ey
mu'min, eger sen taklidsiz olarak onun maani-i batmesine ve zevk-i esran-
na muttali* olsan, sende kesafet-i cismaniyye ve icabat-i tabiiyye kalmayip,
hatif gibi latif bir hale gelirsin"
509. Tlu kissayi iehMd i$in dinle, ta hi tahlidin afetini hilesin.
Atide beyan edecegim kissayi iyi dinle ki, bu kissayi, afetin zararlan na-
zannda tavazzuh etmek ve bu sebeble taklidden korkup ictinab etmen icin
beyan ediyorum.
f-L-** C*^- \j yL-v4 f.'U-^j OLij-^? c/^"jj*
SufTlerin sema' igin musafirin hayvamni satmalan
510. ^Bir sufi yoldan bir tehyeye eristi; kendi merkebini goiiirdii ahira cekti.
Yolcu olan bir sufi bir tekyeye ugradi. gece orada yatacagi icm merke-
bini de goturiip ahira gekti.
511. Ona kendi elinden sucajfiz ve yem verdi; evvelce soyledujimiz siifi gibi degil.
Yukanda beyan ettigimiz kissadaki sufi e§egini hadime tevdi' etmi§ ve o da
onu ag birakmis, idi. Bu sufi onun gibi yapmadi; hayvamni kendi eliyle doyurdu.
512. Ona sehu ve hatadan ihtiyat etti; kazd geldi^i vahit ihtiyahn ne faidesi
vardir!
Sufi merkebine bir hata vaki' olmasin diye bizzat hizmet etmekle ihtiyat
etti; fakat kaza-yi ilahiye kar§i ihtiyat miiessir olmaz.
AHMED AVNt KONUK
513. Suffer adz ve fakir idiler; fakr, helak eder; kufre samil olmaga kartbdir.
Bu beyitte, \jf d& o\ jd\ air ya'ni "Fakr kiifr olmaga yakmdir." hadis-i
§erifine i§aret buyurulur. Hind nushalannda ikinci misra jS \j£ ^ d\ j^\ air
suretindedir. Ma' nasi "Fakr, buyiik kiifr olmaga yakin oldu." demektir. Zira
muhalefet-i §er'in ekserisi fakr u zaruret yiiziinden vak' olur.
514. By zengin, sen toksun; sakin o Aerdli olan fakirin egriligi iizerine gvlmel
515. O sup bolugvi acz ciheiinden ciimleien esek saticiluji ihtiyar ettiler.
516. Jura zaruretten bir murdar mubdhhr; cok fesad ki, zaruretten salah oldu.
Ya'ni, §eriatta, zaruret vaktinde haram olan §ey mubah olur. Ve fikhin ka-
vaid-i esasiyyesinden biri de, otj>^i ^ otj^^i ya'ni "Zaruretler memnu'
olan §eyleri mubah kilar" kaidesidir. Nitekim olii eti ve hayvandan akan kan
ve yahut domuz eti yemek har&m iken, Kur'an-i Kerim'de sure-i Bakara'da
aJp Ji\ *^S ilp *i/^j ?\j j£> )sufi\ J** *Ut j*S *> JaI \aj jiJi>JI *J*Jj f JlJij 4~vJl *£<J*- *j>- LJl
'(Bakara, 2/173) ["Allah size ancak'oluyu, karii, domuz etini ve Allah'dari
ba§kasi adina kesileni haram kildi. Her kirn bunlardan yemeye mecbur kahr-
sa, ba§kasinin hakkina saldirmadan ve haddi a§madan bir mikdar yemesin-
de giinah yoktur."] ayet-i kerlmesinde vaki' olan miisaade uzere, lztirar vak-
tinde yemek caiz olur.
5\7. O an i$inde de o esekcejjizi sathlar; yiyecek getirdiler ve mumlar yakhlar.
ag ve muztar kalan sufiler, kendilerince fetvasim verip, derhal o miisa-
firin esekcegizini sattilar; semeni ile yiyecek ahp getirdiler ve mumlar ahp
yaktilar, tekyeyi §enlendirdiler.
518. "n^u geceler yiyecek ve sema ve istiha vardu!" diye iekyeye velvele diisiii.
G ^^ a
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
•^ *JJU* Ctb J^J uO 1 ^ ^r 'JJJ *~> uijb jt* uO* • x ^r
519. (Redder ki:) vxr Bu ne kadar sabir ve hu ne kadar uc aunluk oruc; hu ne
kadar zenbil ve hu ne kadar dilenme!
"Artik biktik, bu ne kadar fakr u zarurete sabr etmek ve bu ne kadar tig
gunluk mutevali oruc, tutmak ve bu ne kadar elde zenbil kapi kapi dola§mak
ve bu ne kadar dilencilik! Oh, biraz da bedava yeyip istirahat edelim!
520. 'Biz de halkianiz ve hizim de cammiz var; hu gece devlet, hizim miisafi-
[524] . . tu
rvmiz var:
Biz de Allah'in mahluku cinsindeniz, bizde de can var! Oh, bu gece bize
devlet! Muhterem musafirimiz var, ya Hu!"
52 1 . Ondan dolayi haiil iohumunu ektiler hi, o ki can degildir, can zannetiiler.
Ya'ni sufiler "ruh-i hayvani'lerini "ruh-i insani" ve butiin mahrumiyyet-
lerin "ruh-i insani"ye aidiyyetini zannettikleri igin, batil tohumunu, ya'ni bu
efkar-i fasideyi saha-i kalblerine ektiler.
522. 1/e o miisafir dahi uzun yoldan hasta idi ve o ikbal ve nazt gordii.
Ve o miisafir olan sufi dahi uzun bir yoldan gelmis. ve yorgunluktan has-
ta olmu§ idi. Ve sufilerin o ikram ve iltifatlanni gordii, ho§una gitti.
523. Sufiler onu hirer hirer ok§adilar; hizmetlerin nerdini iyi oynadilar,
"Nerd", tavla oyunu demektir. Tavla oyununda oyuncular pullan yerli ye-
rine yerle§tirmekle me§gal olduklan gibi, sufiler de musafirin muhtac, oldugu
hizmetleri yerli yerinde icra ettiler.
524. Uaktaki onlann ona meyillerini gordii, dedi ki: Ecjer tarahi hu gece ya-p-
mayacak isem, ne vakit yapacagim?
g c£P*
CgK^ AHMED AVNl KONUK
Mfisafir olan sufi tekye sufilerinin kendisine meyil ve iltifatlanm gordugu
vakit, kendi kendine dedi ki: "Oh, bu gece zevk yerinde! Ben zevk ve tarabi
bu gece yapmazsam ne vakit yapanm?"
525. ^emek yediler ve sema' a hasladilar; tekye iavana kadar ioz ve Human doldui
526. O ay aft vurmak ma&ak dumani yaph; onlann istiyakmdan ve vecdlerin-
den ve surislerinden.
"Kerd" kaf-i Arab! ile "kerden" masdanndan mazi olduguna gore, ma'na
budur ki: "Sufilerin i§tiyaklanndan ve asWanndan ve birbirlerine kan§mala-
nndan, sema' esnasinda ayak vurmalan matbah dumani yapti." Ve "gerd"
mevcud niishalarda oldugu iizere kaf-i Farisi ile olursa "toz" ma'nasinadir.
Bu surette ma'na, "Sufilerin i§tiyaklanndan ve vecd ve a§klanndan ve birbi-
rine kan§malarindan, o ayak vurmamn tozu matbah dumani idi" demek olur.
Ve ayak vurmadan tavana kadar kalkan toz, matbah dumanma te§bih buyu-
rulmu§ olur.
527. fiah el afict olarak ayak vur (hilar; aah secde lie sofayi swpiirduler.
Sufiler sema' esnasinda gah eilerini ve kollanni agarak hay u huy ile te-
pindiler ve gah secdelere yatarak yuzleriyle sofanin tozlanni supiirdiiler.
j\j^ jL-o ij, Jy* <^~* d\) J&J3J j' $ Jf ^k j*
528. Sufi ruzgardan hirsini ae$ hulur; o sehebden sup $ok yiyici olur.
Sufi hayat-i diinyeviyyeden hirsini ve muradim geg bulur; o sebebden su-
fi eline gegtigi vakit gok yiyici olur.
529. S^ncak o sufinin auyri ki nur-i Diak'ian doydu, o ka-pi $almak arindan
farigdir.
Ya'ni, sufilerin gogu boyle hayatlannda muradlanm geg elde ettikleri igin,
firsat bulunca gok yerler. Fakat bir nevi' sufiler vardir ki, onlar mustesnadir.
MESNEVt-t §ERIF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Bu nevi' sufiler, Hakk'in nurundan doyarlar ve onlar, jJl^j j~»ki ^j jlp ^i
ya'ni "Ben Rabb'imin indinde gecelerim, beni yedirir ve igirir" hadts-i §erifi-
nin sirnndan bi'1-verase nail-i haz olurlar.
•toj lS j 1 ^j*j* ^ ***** CtJ t/"^ 1 d] Jj* J 1
530. ^Binlerceden hirazi bu suffer dendir; bahJderi onun devletinde yasarlar!
[534] J D
Sufilerin binlercesinden birazi bu nur-i Hak'tan doyan sufilerdendir; mii-
tebakisi onun saye-i devletinde ya§arlar ve onlarin nam u §am hurmetine
halktan riayet goriirler.
531. IJaktaki sema evvelden ahirine kaiar geldi, muirib bit agir darba bafladu
"Keran" burada "intiha'l demektir. "Mutnb", esna-yi sema* da kaside ve
ilahi okuyan ve nay ve rebab gibi sazlan calan kimselere derler. Bunlara "za-
kir" dahi derler. "Darb" burada istilahat-i musikiyyeden olup, nagmelerin
uzamasi ve kisalmasi icin ta'yln olunan zamandan kinayedir ki, "hafif" ve
"sakil" kisimlanna aynlir."Darb-i giran" ta'biri ile, agir usullere i§aret buyu-
rulur. Ya'ni, sema* ewelden agir usullerle basjayip, nihayete dogru "yiiruk
semaT" ve "sofyan" gibi yiiruk usullerle nihayete eristi. Mutrib havayi tebdil
ederek agir usuiler ile besteler okudular ve nihayet i§ hezliyyata dokuldii.
532. "Cjitti e§ek ve gitti e$ek!" ba$ladi; bu hararetten riimleyi ortak etti.
Hezliyyatta da ileri gidilerek, "Gitti e§ek, gitti e§ek!" sozlerini ahenkdar te-
laffuz etmek ve usuie uydurmak suretiyle bir oyun gikardilar. Nitekim zama-
nimizda ba'zi mesirelerde, "Dellal! dellal! Ya dellal!" diye el girparak oynarlar.
Onlar de kemal-i hararetle hep bir agizdan "Gitti e§ek!" demege ba§ladilar.
533. ISu hararetten seher vaktine kadar "fjitii e§ek, gitti e$ek ey oguV." diye
ayah vurucu ve el ptrpict oldular.
tj£>- jjji $£ jlpi cJ*j, ^~ tic-** i^/j^ &\ -^Jij 9jj\
534. O sufi de tahlul cihetinden jeryad iginde boyle ^Qiiti e§ek"e ba§ladt.
G c£p?
AHMED AVNl KONUK
Bu oyun musafir sufiye de ho§ geldi; o da onlara takliden avazi giktigi Ra-
dar boyle "Gitti e§ek!" demege basjadi.
p-bjjl JuxaT *L*z- j C-JuS jjj P-U-* <1)1 j J'yr j (J>y 01 C-i-iT Oj^-
535. 'Vfl/ifa/ii o mi$ ue cu$ ve sema ge$ti f giindiiz oldu ve hepsi "Slveda!" dediler.
Vaktaki o tepinme ve bagirma zevki ve o kayna§ma ve raks gegti, giin-
diiz oldu, hepsi veda' ederek o meclisten aynldilar.
536. ^Tekye hosaldi ve s&fi kaldt; o miisafir esydstndan iozu silkti.
537. O t/oJffo? isieyen, esydyi esege yiiklemek vein hiicreden dtsanya cikardi.
Yol arkadasjanni arayan o musafir sufi e§yasini e§egine yiiklemek igin
oturdugu odadan di§anya gikardi.
538. ^oldaslara yetismek vein o acele ediyordu; akira aitii, esegini bulamadi.
o-v-1 **jj>- J^ ^ 3*3^ J*" *^j C-**1 6}j> ^b ^U- 01 cJ&
539. ^eii Jti: w O hadim ontt suya gotiirmii§tur; zird ki esek dun gece az su ic-
mistir.
540. Uiadim geldi, sufi dedi ki: "6sek nerededir?" Diddim dedi: "Sakala
hakl" Diavga cikh.
Sufi miisafir kendi kendine, "Hadim e§egi suya gdturmii§tiir" diye dii§u-
nurken^ hadim oraya geliverdi. Sufi esegim nerededir diye sordu. Hadim,
ma'na-yi tezyifi mutazammin olarak, "Hele su sakala bak!" dedi. Ya'ni "§u
koskoca sakalindan uturimadan sordugu suale bak!" demektir. Hadimin bu
cevab-i muzeyyifanesi iizerine, bittabi' aralannda kavga ve niza' gikti.
541. ^Dedi: HZen esejji sana tevdi eUnisim; hen sent esek iizerine m&vekkel et-
. . ///
misim:
Cs^g^
MESNEVt-1 SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Sufi dedi ki: "Ben e§egi sana emanet etmi§ ve o emanetin muhafazasina
da seni.tevkil etmis. idim.!"
542. xr Benim sana verdigim seyi yine geri vex; sana emanet ettigim seyi geri verl"
"Binaenaleyh benim sana emanet etmis. oldugum e§egi bana iade etmen la-
zimdir.!" Nitekim Kur'an-i Kerim'de i#lil Ji oiuSfii^y^tlii 01 (Nisa, 4/58)
ya'ni "Allah Teala size, emanati ehline eda etmenizi emreder" buyurulur.
543. u Teua/i ile bahs el, hiiccet getirme; sana ievdi ettigim seyi geri tesltm eil"
Miibahaseyi kuru laflara bogma; §eriat hiikmune tevcih ile bahs et, birta-
kim batil deliller getirmege kalkma! l§in hulasasi budur ki, sana tevdi' ettigim
§eyi geri ver vesselam!"
544. "U^eygamber buyurdu ki: x 6lin her neyi goturdii ise, sonunia onn iade et-
mek laztmdir."
Tim Peygamber (a.s.) Efendimiz buyurdular ki: ^ ^J\j ^u, Jb^fi ya'ni
"Alan zamindir ve kefil borcjudur" buyururlar.
545. x Ue eger serkeslikten huna razi degil isen, isie ben ve sen, dm kadisinin
evil.
Eger serkesjigin ve inadin sebebi ile soyledigime razi ve kani* degil isen, i§-
te ben ve iste sen, i§te kadi-i §er'in ikametgahi ve mahkemesi, oraya gidelim!
546. (Uiadim) dedi: HC Ben maglub idim; sufiler hamle getirdiler ve bana can
korkusu oldu." .
Hadim sufiye cevaben dedi ki: "Ben senin emanet ettigin e§egi emr-i mu-
hafazada maglub oldum ve aciz kaldim. Zira sufilerin ciimlesi iistiime hucum
ettiler, canimdan korktum, miidafaa edemedim."
AHMED AVNl KONUK
OUJ 01 j ^frj (£j\>X\ jM\ d&>^ OU iJJJj ^>r y '
547. "Sen bir tiger Utkimini kedilerin ortasina atarsin ve ondan eser istersini"
***j*% t^i^r t ^** - "^* (_r4 **$£ -u^^S" X^> OL* j^
548. w "JJuz ap ortasinda bir somun; yiiz kopek oniinde bir miskin kedii"
Senin e§egin, yiiz ac. kimse ortasina atilmi§ bir ekmege ve yiiz kopek
dnunde kalmi§ bir uyuz miskin kediye benzedi!
549. ^Deii ki: "^Tutayim ki senden zulmen aldilar; hen miskinin kanina kasid
oldular;"
Sufi de buna cevaben dedi ki: "Haydi farz edelim ki, e§egi senden zor ile
ve zulm ile aldilar ve benim yolculukta yaya kalarak helakime kasd ettiler."
550. "Sen gelmez misin ve bana demez rhisin ki: x 6y fakir, senin esegini gotii-
[554] „ i/'
ruyorlarl
551. "Ta ki her kimden olursa csegi geri alaytm ve yoksa onlar benim alhnimi
ievzi etsinler!"
E§egi alanlar kimler ise onlardan geri almaga gah§ayim ve alamazsam pa-
rami vereyim, aralannda tevzi' ve taksim etsinler.
552. v Ztiazir olduklan vakit yiiz care vox idi) bu zamanda her biri bir iklime
gittiler.
Onlar burada bulunduklan vakit e§egi ellerinden kurtarmak igin bircok ca-
reler var idi; §imdi ise her birisi bir tarafa savugtu!
553. wr Beu kimi tntayvm ve kimi kadvya goiiireyim? IBu kaza benim basxma
senden geldil"
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
554. "CTVtfin gelmezsin vet By garth, bniine hbyle mehifo hir zuliim geldil' de-
mezsinc
555. (Diadim) dedi: "Uallahi hen feu i§lerden seni vakif etmek i$in defalarla
geldhn;
556. Sen soyleyenlerin hepsinden daka ziyade zevh ile, ^Qiiti e§ek ey oguW di-
yor idin!
557. iTliuhakkak o vaktfhr, hu kazddan raztdtr, arif adamdtr diye geri dondiim!"
Bu zat esegin satildigina vakiftir ve Hakk'in bu kazasina razi olup, tecel-
liyat-i ilahiyyeyi zevk ile tema§a eden bir arif adamdir; binaenaleyh bildigi bir
§eyi ne soyleyeyim dedim, geri dondiim.
558. (Sufi) dedi ki: "Onu hepsi ho§ soylediler; hana da onu soylemege zevk
geldi,"
Sufi hadimin ma'kul sozune karsj mudafaadan aciz kalip, kendi kusuruna
i'tirafen dedi ki: "Gitti e§ek!' soziimi hep bir agizdan latif ve ahengdar olarak
soylediler; bana da onlara muvafakatla boyle soylemek zevkli geldi."
559. " <J\iuliahkak onlarin iaklidi heni yele verdi ki, o iakltde iki yiiz lanei
olsunl'
"Berbad daden" yok etmek ve^erisan etmekten kinayedir. (Bahar-i Acem)
Ya'ni, benim onlara taklid etmem beni peri§an etti. Boyle takiide la'net olsun!
OL» j^jjI J&>*ij \jjj ^•r'" O^U^l^- ^ C&f -M^ <w?L>-
560. u Diususiyle hbyle hi-hasillann iaklidi ki, ekmek i$in yiiz suyu dbkiiiler!"
CS^)
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni, hadd-i zatinda taklid fena §eydir. Hele boyle huzuzat-i nefsaniyye-
leri icin yiiz suyu doken bi-hasil kimselere taklid olunursa, akibeti her vech
ile vahim olur.
Bu beyitin ikinci misra'i ba'zi niishalarda awj ji& ^i^i y*u+* ya'ni "Ibra-
him (a.s.) gibi, afillerden ve gaib olanlardan geg!" Zira Hakk'in gayri olan her
bir §ey afildir ve fenaya mahkumdur. Binaenaleyh maksadlan, Hakk'in gay-
ri olan kimselere taklid etme, demektir.
Malum olsun ki, cenab-i Pir efendimiz bu kissa zimmnda, taklid! olan se-
ma'lan da^tezyif buyururlar. Zira kissaya dikkat olunursa goruliir ki, taklid
yalniz musafir sufide degildir. E§egi satan sufilerin sema'i dahi takliddir. £iin-
kii sema' mi'deyi doldurup hayvanlik zevk ve keyfinden dogan hararet ile
vaki' olursa, ma'nada bi-hasilliktan ibaret olur. Nitekim sema' hakkinda bir
rubailerinde Hz. Pir boyle buyururlar: Rubat:
J^ J WM J J* J J^ J^- J^ °^J (^ &*f J, ^JT
"Ey sema ' adami, mi'deyi bos tut; zira kamis bos oldugu vakit nale ve zar eder.
Karnmi cok taamdan doldurdugun vakit, dilberden ve onu takbflden ve kucak-
lamadan hali kahrsm!"
Ve mukallid sufilerin sema'da "Gitti e§ek!" demelerinde de bir isaret vardir.
Zira sema'-i hakiki esnasinda sifat-i nefsaniyye fan! olur ve insanlann e§ekler
ile musterek oldugu "ruh-i hayvani"nin hiikmu gider. Binaenaleyh sema'-i ha-
kiki erbabi "Gitti e§ek!" derler ise, hakikat olur. tmdi, sufilerin "Gitti e§ek!" de-
meleri vaki'a mutabik idiyse de, hakikatta taklid idi. Nitekim Hz. Pir efendimiz
Divan-i /Ce/?/rlerindeki bir beyt-i seriflerinde bu ma'naya isaret buyururlar:
"Sema ' dirilerin rahat-i canlandir; onu canmm cam olan bir kimse bilk, "
561. v O cemoatin zeukinin aksi vtimrdu ve henim hu yonliim bu akisten zevhe
mensub olurdu. '
"ZevkiMe "ya" nisbet olduguna ve "suden" "olmak" ma'nasina geldigine
gore, terciime boyle olur. "Ya" vahdet olduguna ve "suden" "gitmek" ma'na-
c^gga
MESNEVt-I §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
sina geldigine gore terciime boyle olur: u O cemaatin zevkinin aksi vurdu ve
benim bu gonlum bu aksten bir zevk giderdi." Her iki surette de ma'na de-
gi§mez. Ya'ni "0 sufilerin hepsinde hasil olan zevk bana aks etti ve bu akis
sebebiyle o zevk gonlumde takarrur etti; onlann ihtisasatryla miitehassis ol-
dum. "Bu beyt-i §erifte, meciis ister ciddiyyat ve ister hezliyyat meclisi olsun,
hazirunun ahval-i batinelerine muessir olacagina isaret buyurulur. Zira tabi-
at sariktir ve binaenaleyh bu sebeble ehl-i hakikat meclislerinden istifade lu-
zumu zahir olur.
562. JZattf yarlardan aks o kadar gerektir ki, ienizden akssiz su ^ekici olasin!
"Latif yarlar"dan murad, ehl-i hakikat; ve "deniz"den murad alem-i haki-
kat; "su"dan murad, varidat-i Hak'tir. Ya'ni, "Ey salik, ehl-i hakikatin ahval-i
§erifelerinin aksi, alem-i hakikattan senin kalbine, akis vasitasi olmaksizin
ulum-i ledtinniyye ve tecelliyat-i Hak varid oluncaya kadar lazimdir. Bina-
enaleyh ewela onlann aks-i ahvali ile kalbinin kapisi agilir, sonra sen kendi
kitabini okumaya ba§larsin."
563. Slks ki evvel vurdu, sen onu iaklid hil; vaktaki mutevali oldu, o iahktk
ol
ur.
Zira zikrullah meclislerinden ve yahut kamillerden senin kalbine ewela
vaki' olan aksi taklid bil! Sende boyle bir hal-i latif vaki* olursa, sakin ken-
dinden bilme! Qlinku sen mur§idin huzurunu terk ettigin vakit, yine kendi
halin olan hicaba du§ersin. Bundan anlarsin ki, o hal taklid ve ariyet imi§. Bi-
naenaleyh ehl-i hakikatin meclisine devam ederek, o ahval-i iatifenin sende
mutevaliyen zuhuruna gah§ ki, o ahval ile tahakkuk etmi§ olasin!
564. Ta/i/uk olmadik$a yarlardan munkati olma; sidktan kesilme, o katre inci
olmadi!
Taklidin tahkika miibeddel olmadikga kamillerden aynlma! Nitekim ayet-i
kerimede, W^i '{* \Jf's ii \J>\ sJa'^m \$L (Tevbe, 9/119) ya'ni "Ey iman
eden kullanm, Allah' a ittika edin ve sadiklar ile beraber olun!" buyurulur. Zi-
c^^
AHMED AVNt KONUK
ra kamiilerin huzuru sadeftir; onlardan sana miin'akis olan katre-i tecelli he-
niiz senin kalbinde inci olmami§tir. Binaenaleyh o katre-i tecelli inci otuncaya
kadar, sadef gibi olan kamiilerin huzurunu terk etme!
\j £*J* iS\A Oy, y d\j> y, \j £>~-j Jap j p£s? ^j* *->U*
565. 0ozii ve akh ve semi saf istersen, sen o lama -perdelerini yirtl.
Goriisunun ve aklinin ve i§itmenin saf ve pak olmasim istersen, diinyevi
ve uhrevi olan nefsinin tama'lanndan geg ve tama' perdelerini yirt; matlubun
ve maksudun ancak Hak olsun!
566. 2m a hi o sufinin tama dan takltdi, nurdan ve lem'adan onun aklini
haglait.
Zira gormiiyor musun, o musafir sufinin taklidi nur-i irfandan ve lem'a-i mu-
hakemeden onun aklini bagladi ve "Gitti e§ek!" demenin ma'nasindan bi-haber
kaldi. Nitekim (s.a.v.) Efendimiz buyururlar: ^Wi J\ &*& *u ^M\^ i^-u^i ya'ni
"Tama'dan istiaze edin; zira o tabiata rehber olur!"
567. ^fiiyecek iama'% ve o zevk ve setna iama'i, onun aklma ithla'dan mani' oldu.
Qunkil musafir sufi yiyecek buldu ve zevk ve sema' buldu; ve bunlara
olan tama'i ortada cereyan eden ahvale ltttila'dan aklini men' etti ve muha-
keme edemedi.
568. Bger tama' aynada kalka idi, o ayna nifakta hizim gibi olurdu.
"Ayna"dan murad, insan-i kamilin kalb-i §erifidir. Ya'ni, insan-i kamilin
ayine-i kalbinde hirs ve tama' olaydi, o ayna dahi nifakta ve gill ii gi§ta bi-
zim gibi olur idi. Cenab-i Fir efendimiz kendileri kamil iken, uslub-i hakima-
ne uzere, nasihat kasdiyla "bizim gibi" ta'birini isti'mal buyurmu§tur.
569. Eijer terazinin mala iama'i olaydi, ierazi vast] ve hali ne vakU dogru soy
Urdi?
*$^&
MESNEVl-i SERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
"Terazf'dan murad dahi kezalik enbiya ve evliyadir. Zira dogru ve egri,
onlann akval ve ahval-i serifeleriyle veznen bilinir. Ya'ni, insan-i kamillerin
mal-i diinyaya tama'lan olsa idi, herkesin vasif ve hallerini dogru soylerler
mi idi? Belki mala tama* sebebiyle mudahene edip, egriye dogru ve dogruya
egri derler idi.
570. Dier peygamber safvet cihetinden kavmine dedi hi: wr Bcn sizden haberin
[574] „ . . $,
ucretini istemem.
Nitekim her peygamber kendi kavmine kemal-i sarvetle dedi ki: "Benim
mala tama'im olmadigi icm, canib-i Hak'tan size getirdigim haberlerin ve
dogru yolun ucretini istemem. "Nitekim ayet-i kerimede buyurulur. V f/i
Jj* <j& 'J* \f j '^t oi i jr 1 4> '(jdLf (Hud, 11/51) Ya'ni "Ey kavim, ben siz-
den ona ecir istemem; benim ecrim ancak beni halk eden Zat-i Ecell ve A'la
uzerinedir."
571. XK<r Ben delilim, Diak sizin i$in mii§teridir; Utah, hana iki iarafm dellalli-
gini verdx."
"Ben Hak iie kul arasinda deiii ve vasitayim. Hak Teala, c^ jlii '& '*$£* ^ oi
i^ji jhjJ ot "(H[Ji^t j J^-^i (Tevbe, 9/111) ya'ni "Muhakkak Allah Teala mii'min-
lerden nefislerini ve mallanni, onlara tahsis buyurdugu cennet mukabilinde i§-
tira eyledi" ayet-i kerimesinde beyan buyuruldugu iizere mu'minlerin miiste-
risidir. §u halde ben bu alim ve satimda iki tarafin dellaliyim."
572. uc Benim i$imin Ucreti neilr? ^arin didaridir. Uakta 6tu ^ekir kirk bin
bah§ eiii." *
Bu beyt-i §erifi cenab-i Pir efendimiz bi-hasebi'1-verase lisan-i nubiiwet-
ten beyan buyururlar. Ya'ni Peygamber-i zisan Efendimiz buyururlar ki: "Be-
nim Hakk'a da' vetten ibaret olan isjmin ucreti maddi degildir. Ancak Hakk'in
cemal-i pakidir. Filvaki' Hz. Eba Bekir es-Siddik (r.a.) benim da'vetime ica-
betin §tikranesi olarak kirk bin dinar tasadduk etmistir." Rivayet olunur ki,
Eba Bekir es-Siddik efendimiz, muhabbet-i Peygamberi ugrunda kirk bin di-
Gg^>
AHMED AVNt KONUK
nar infak etmi§tir. Hatta kendisinde bir §ey kalmamis. ve setr-i avret igin bir
seyi kalmadigindan iig gun evinden disariya gikamami§tir.
»x ^ •
dJ&j* *Ji A-i i_^£ ^ ja sy J-S.L j\ Jyt J^-
573. "Onun kxrk bini benitn Ocretim olamaz; deniz miihresi ne vakii Slden in-
cisine mii§abih olur?"
"§ibh" mu§abih demektir. "§ebeh" denizden gikan kiiguk muhre ma'nasi-
nadir ki, bunlann ba'zisi beyaz ve ba'zisi siyah olur. Ve "Aden", Yemen ci-
hetinde sahilde bir §ehrin ismidir. "Durr-i Aden" Aden §ehrinin incisi demek-
tir. Ya'ni "Hz. Siddik'in kirk bin altim, vazife-i nubuwetimin iicreti olamaz.
Onun iicreti cemal-i Hak'tir. Hig cemal-i pak-i Hak bu alem-i kesifin altmina
ve cevherine musabih olur mu? Ve mesela Aden §ehrinin me§hur olan incisi
deniz muhresine benzer mi?"
574. Tanw', kulagin baiji oldujjunu bilmen i$in, sana hikaye sbyleyeyim, akd lie
clinic!
575. Uier kimin tama'i olursa elken olur; abz ve abnvX tama ile ne vakii ma-
neuver olur?
"Elken", "liiknef ten ism-i tafdildir; dili tutkun olana derler ki, konu§ur-
ken zahmetle soz soyler, Pelteklik ve pepemelik hep "iuknerten ma'duddur.
Burada, hukaka riayet hususunda siklet ve betaet ma'nasina musta'meldir.
Ya'ni "Tama'i olan kimse hukuka riayet hususunda acil olmaz, betaetle ha-
reket eder; ve tama* akil gozunu kor eder ve kalbi karartir."
576. Onun abzunun bnunde mansib ve alhn hayali, byle olur ki, abzde kill
Ehl-i tama'in gdziinun oniinde yiiksek mansib ve para kazanmak hayali,
gozde bitmi§ olan kil gibi olur.
577. JAncak bir sarhosun gayri ki, Uiak'ian dolu olur, her ne kadar ona ha-
zineleri versen, o hur olur!
*$^&
MESNEVf-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Ya'ni tama'dan miistesna kalan, muhabbet-i ilahiyye §arabindan sarho§
olan ve Hakk'in tecelliyat-i zatiyyesi ile dolmu§ bulunan enbiya ve evliya-
dir. Eger onlara padi§ahhk verip eline hazineleri teslim etmi§ olsan, onlar bu
saltanatin ve altin ve gumti§un esiri olmazlar ve hurriyet-i hakikiyyelerini
daima fnuhafaza ederler.. Nitekim bir peygamber olmakla beraber saltanaM
suri sahibi bulunan Siileyman (a.s.)in ahval-i §erifesi bu da'vanin §ahididir.
hazretin zenbil oriip satarak nafakasini tedarik ettigi ehl-i tefsir tarafmdan
beyan olunmu§tur. , Ummetlerine hakim olan enbiya-yi sairenin ahvali de
boyledir.
578. Dier Kim Ki didardanher-mwad oldu, hu cihan onun goziinde murdar oldu!
Bu cihan-i kesifin huzuzat ve ezvakina tama'dan kurtulmak, ancak ce-
mi'-i mezahirde ilmen ve halen Hakk'i mu§ahede etmek suretiyle miimkin-
dir. Bu hali tahsil etmemi§ olan kimseler mutlaka derecat-i tama'dan bir de-
rece ile ma'luldlir. Zira lstilahat-i sufiyyede "hur" o kimseye derler ki, her bir
ihtiyac-t surisinde halka boyun egmekten kurtulmu§tur; kemaliyle Hakk'in
abdiyyetinde kaim olur. Tafsili Risale-i Ku§eyiiyye'fedfc. Ve Hz. §eyh-i Ek-
ber FutuhaVm 214. babinda buyururlar ki: "Hiirriyet, sifat-i abdin sifat-i Hak
ile izalesinden ibarettir. Bir vecih ile ki, Hak abdin sem'i ve basan ve cemi'-i
kuvasi olur. Halbuki abd ancak bu kuwetlerden ibarettir. Vaktaki bu kuvvet-
ler Hak olurlar, abdin "ayn"i baki olmakla beraber, abdiyyeti miinselib olur.
Bu ifadeden Hakk'in abd oldugu zann olunmasin. zira Hak bir vecih ile abd
oimaz ve Hak subhanehu kabil-i abdiyyet degildir. Imdi, abd bu mertebeye
vusuldan evvel cemi-i viicuh ile abd idi. l§te bu selb-i abdiyyet, abdde hiirri-
yet oldu." Bu beyanat o babdan hiilasadir. Tafstlini isteyenler oraya miiraca-
at buyursunlar.
579, XlaKin o sufi sarKosluKian uzaK idi; svbKesiz Kirs i$inde o gece gbrmez oldu.
"§eb-kur" gozii gece goremeyen kimseye derler. Ya'ni, "0 kissada beyan
olunan sufi muhabbet-i ilahiyye §arabinin sarho§lugundan uzak idi; §iibhe-
siz gece karanhgina mu§abih olan hirs ve tama' iginde onun aklmin gozii ha-
diseyi goremedi." Ba'zi mishalarda ikinci misra' >y. jj ^ j^ ^s- ji ^^ su-
retindedir. Ya'ni "La cerem taam hirsindan nursuz idi" demek olur.
*we
AHMED AVNl KONUK
580. Jtirsin medhu§u tjiiz hikaye i$itir; hirsin kulaijina Ur nvkie getmez.
Hirsin sersemi olan kimse, hirs ve tama'in fenaligi hakkinda bircok hika-
yeler dinlese, mademki onun hirsi fa'aldir, onun hirs ve tama'imn kulagina o
hikayeden bir nukte girmez ve o fenahktan ibret almaz.
Malum olsun ki, hirs, insanlarda mevcud olan bir haslettir ve onun ha-
kikati mevcuddur. Binaenaleyh bu hakikat asla insandan zail olmaz. Asil
mes'ele, bu hirsin tevcihi icab eden ciheti ta'yin etmektir. Eger bu hirs fani-
ye tevcih olunursa su*-i hulk olur; ve eger bakiye tevcih olunursa hiisn-i
hulk olur. Burada cenab-i Fir efendimizin tahzir buyurdugu hirs fan! olan hu-
zuzat-i dunyeviyye ve nefsaniyyeye tevcih edilen hirstir. Ulum-i enbiya ve
evliyaya ve Hakk'a vusule tevcih olunan hirs ve tama* makbuldur.
j^» s^jz \j cr*^* c5*^^ Ol^L* Oa^S" (J»jj*j
Kadmin munadilerinin bir muflisi §ehrin etrafinda i'lan etmesi
581. Dianiimansiz pek miiflis hit $ahis var idi; zindanda ve amansiz hir hend
i$inde kalmi§ idi.
"Hantaan", ev ve ev e§yasi; ve "bi-eman" kurtulmasi muhal demektir.
"Muflisi" deki "ya" ta'zim igindir. Ya'ni "Evsiz ve barksiz bir §ahis var idi;
zindanda ve kurtulmasi mumkin olmayan bir bend iginde kalmi§ idi."
t-ili ajf 0_j^- £-Js jl jA>- J^ j cJljS (JSjj*- OLj^j *<ulJ
582. jLindariilerin hadsiz lokmalarmi yerdi; iama'ian halhm {jdnlii iizerinde
ZKaf ^Dttj/i gibi idi!
"Gizafin, "kaf'in kesresiyle iki ma'nasi vardir. Birisi herze ve beyhude;
ve digeri hesabsiz ve hadsiz demektir. Ve ba'zi lugatlarda "kaf 'in zammesiy-
c <£^
MESNEVt-I §ERtF SERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
le [guzaf], tahmin ve gayr-i malum ve yalan soz ma'nalanna geldigi goste-
rilmi§tir. Burada, hadsiz ve hesabsiz ma'nasi munasibdir.
583. Otimsenin mecali yok idi hi, bir lokma eimek yesin; zira o lokma kapm
onun ucunn hapardi.
IsmaiH Ankaravi hazretleri, §erhlerinde "gav"m "ug" ma'nasma geldigini
beyan buyurmu§lardir. Fakir de ona gore terciime ettim. Fakat "gav" kelime-
si, "kaf-i Arab!" ile [kav] §eci' ve cesur ma'nasinadir; ve "kaf-i Farisi" ile
"gav"m miiteaddid ma'nalan var ise de, "ug" ma'nasina tesaduf edilmemi§-
tir. Hind niishalannda ikinci misra' ^ ^X\^ ij *u) oT*Sjij suretindedir. Ve di-
ger bir nushada j>jf yerine j^& vaki'dir. Bu surette ma'na, "0 lokma ka-
pici onun damagim ve agzim kapar" demek olur. Fakire layih olan ^jir
["kar-e§"] olmasidir. Sehv-i nasih ile "ra" harfi "vav" suretinde yazilmisttr.
Bu. surette mana, "Kimsenin bir lokma etmek yemege mecali yok idi; zira o
lokma kapici onun i§ini bitirirdi" demek olur. Ve Ferheng-i Cihingitfde
"gav w in hirs ve §ereh ma'nasina geldigi mezkurdiir.
584. Uier kim da'vet-i Rahman dan vajak ohirsa, o eger sulian olsa da $eda-
ce§mdir!
"Da'vet-i Rahman"dan murad, ibadin nziklanna kefalet-i Hak'tir. Her ki-
min fikri nzik hususunda Hakk'a i'timaddan uzak ise, o kimse makam-i sal-
tanatta oturan bir padi§ah bile olsa, dilenci gozludiir; onun kemal-i hirs ve ta-
ma'dan gozii doymak bilmez.
\ij l)U d\j ^- jji lMJJ j v*i£ \i jtj ©il$J \j Oj^* j\
585. O muriivveti ayak alhna koyma§ idi; zindan o ekmek kayicidan hir cehen-
nem olmus idi.
muflis insaniyeti gignemi§ idi; onun ekmek kapmasindan, hapishane
mahbusin hakkinda bir cehenneme ddnrmis, idi.
586. Bqer bir rahai umidi iizere kacar isen, o iaraftan da oniine bir afet gelir!
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni diinya mahall-i ibtiladir. Rahat bulurum iimidi ile diinyanin herhan-
gi bir ko§esine kaemis. olsan, mutlaka orada da bir belaya giriftar olursun.
587. Divfair kose yirhct canavarsiz ve iuzaksiz deijildir; Uiakk'in halvetgahv-
nin gayrinde rahat yokturl
Bu beyt-i §erifte, *Ui J\ ij> (Zariyat, 51/50) ya'ni, "Allah'a kacmiz!"
ayet-i kenmesine i§aret buyurulur. Malum olsun ki, diinya efal-i Hakk'in
tecelligahidir; ve efalin mense'i esmadir ve esma' ise Darr ve Nafi\ ve Ka-
biz ve Basit, ve Kahhar ve Rahman, ve Mani' ve Mu'ti gibi mutekabildir; ve
asar ve ahkam-i esmanin zuhuru asla ta'til kabul etmez. Binaenaleyh bu
asar ve ahkama nazar edip, onlann iginde girpinanlar daima elem ve mihnet
igindedirler. Bu esmanin musemmasi ve bu ef alin faili olan Hakk'i mu§ahe-
de edenlerin kalbleri musterth olur. Iste *u\J\ ij> (Zariyat, 51/50) in ma'na-
si ve halvetgah-i Hak budur.
588. JLaruri olan diinya zinddninin hosesi ucret-i kademiyyesiz ve dahku'l-ha-
sirsiz deijildir.
"Dakku'l-hasir" hakkinda Hind §arihlerinden §eyh Muhammed Efdal bu-
yurur ki: "Bir kimse yeni ev yaptirdigi vakit, ahibbasini da' vet edip ziyafet
ceker ve da'vetlilerin oturup yemek yemeleri icin hasirlar do§er. Buna
Acem'de ^kjy. ["buriya kubi"] ve Arab'da j~*J-\ J.> ["dakku'l-hasir"] der-
ler." §urrah-i Hindiyyeden Bahrul-Ulum ve Veli Muhammed Ekberabadi bu-
rada "dakku'l-hasifin mihnet ve mesakkat ma'nasma geldigini beyan eder-
ler. ismail-i Ankaravi hazretleri "hasir'l mahbes ve "dakk"i dogmek ma'na-
sina almi§tir. Fakat §urrah-i Hindln beyanati miireccahtir. Beyt-i §erifin
ma'na-yi i§arisi budur ki: "Ervah, alem-i ervahtan bu alem-i diinyaya sefer
edip gelirler ve birer cisme taalluk ederler. Onlann bu alemde gektikleri mihen
ve me§akkat, "ayak teri" dedikleri ucret-i kademiyyedir ve kendilerinin yeni
evi olan cisim evlerinin dakku'l- hasiridir."
589. ^Vallahi ejjer fare deligine gitsen; hir kedi pengesinin mubtelasi olu.rsu.n!
Gg^tf
MESNEVl-t §ERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2
Eger zevksiz ve fenasiz eski libaslar igine saklansan ve halvette olsan, iyi
ve kotii hayallerin te'siri aitinda kahrsin ve onlann her birerleri kedi pengeli
olup, senin batinmi tirmalarlar.
590. Sideminin semizligi hayaldendir; eger onun hayalah sahib-i cemal aim sal
tnsanlar, kendilerinin guzel hayallerinden semirirler!
59 1 . Ve eger onun hayalleri nahosluk gosierirse, bir aiesten mum gtbi erir!
Eger insanin hayalleri fena olursa, mum nasil atesten yanip erirse, o fena
hayaller dahi insani oylece eritip zaifletir ve daima gamli olan adamlann et
tutmadiklan her gun gozumtizun oniindedir; ve semiz adamlann ekserisi
gamsiz olur.
592. Gger Diuiia seni ydan ve akrep icinde hoslarin hayalah ile luiarsa;
593. ^frilan ve akrep sana munis olur; zira o senin hayalin hakinn kimydsi olur.
"Ho§Iann hayalatfndan murad, esma ve sifat-i ilahiyyenin tefekkuratidir.
Bu tefekkiirden, musemma ve mevsuf olan zat-i Hakk'a intikal olunur. Ve bu
taayyunat-i alem ise t bu esma ve sifat-i ilahiyyenin mezahiridir. Binaenaleyh
ho§lann ya'ni evliyaullahin hayalatmi Hak Teala hazretleri bir kuluna ihsan
ederse, nazannda Hak'tan ba§ka bir §ey kalmaz; ve bu hayalin zevkinde
miistagrak olanlara da yilan ve akrep sifatinda olan insanlann cefasi te'sir et-
mez ve neticede onlara husumetten rang olur; ve husumet kalmayinca, bu
yilan ve akrep tabiatinda olan insanlar onun munisi olurlar. Ve boyle kimse-
nin hayali, bakir gibi olan sifat-i nefsaniyyenin kimyasi olur ve o sifat-i nef-
saniyyeyi altm gibi saf yapar!
594. Sabir hos hayalden ta&i olmu§tur; zira o feraha $ihmah hayalah one gel-
mistir.
>
AHMED AVNl KONUK
Hadd-i zatinda nefse aci gelen sabir, gamdan bir aralik bulunup feraha gi-
kilacagi hayali ile tath olmustar ve aci olan sabiri, hayal-i latif tatlilastirmistir.
595. O ferec zamire imandan gelir; zaj-i iman nd-umidlik ve ic stktnhstdir!
Insan kalbine ferec ve ferahlik imandan gelir. Zira Hak Teala hazretleri
Yjl JLji '^ d\ (Insjrah, 94/6) ya'ni "Muhakkak usr ile beraber yiisr vardir" bu-
yurur. Bir kimsenin imam kavi olunca Hak Tealanin sikinti mukabilinde fe-
rahlik vereceginden emiri olur ve ba§ma gelen belanin muvakkat bir §ey ol-
dugunu bilerek sabr eder. Fakat bu va'd-i ilahiye imam zaif olan kimse, o be-
ladan kurtulmaktan iimidsiz bir hale gelir ve igini sikinti basar. j*-j ["zahir"]
nefes darhgi demektir. Hele busbutun imansiziar, intihara kadar ciir'et ederlerl
596. Sabir imandan has taci bulur; §u yerde hi sabir yohiur, imdi onun icin
iman yohtur.
llpj* JjiLi ijj^ \f J* J*\J3 OUI J,\J&- j^ cjf
597. ^Peygamber huyurdu: ^Dier kimin iah'mda sabir olmazsa, Diuda ona
iman vermedi."
Bu beyitlerde §u hadis-i §eriflere i§aret buyurulur: ouVi J\^ ^\ ya'ni "Sa-
bir imamn basjdir;" ve A okj y* *J ^ H # ya'ni "Sabri olmayan kimsenin Ima-
ni yokturf ve ouVi jw»; j~^\ ya'ni "Sabir imanin yansidir."
598. O birisi senin goziinde ydan aibi olur. O, baskasmin goziinde de niaardir.
Sabir imam olana ho§ ve imam olmayana bos. gorunur. Bu hal suna ben-
zer ki, bir kimse birinin goziinde yilan gibi menfur olur. Ve digerinin gdziin-
de de mahbub olur. Halbuki menfur ve mahbub olan ayni §ahistir.
c~»j* pJ^ j* jj>y JL>- Olj c—»jl j£ JU- c— i^ j^ 4&lj
599. JZira ki senin goziinde onun kiifriinun hayali vardir; ve o dostun goziinde
muminlik hayali vardir.
§ahs-i vahidin, birine mebguz ve birine mahbub olmasinin sebebi budur
ki; birisi o sevmedigi kimsenin kufrune ve fiskina nazar eder, bu kuftir ve fisk
<^#>
MESNEVl-t §ERlF §ERHt / III. CtLT • MESNEVl-2 •
hayali onda o kimseye kar§i bir nefret hasil eder; ve onu seven kimse o §a-
hista mu'mtnlik hayal eder ve bu hayal sebebi ile onu mahbub goriir. Bina-
enaleyh her iki kimsenin bugzunda ve muhabbetinde miiessir olan §ey an-
cak hayaldir.
600. JZira bu bir §ahisia her iki fiil vardw; o gah haltk ve cjah olia olur.
Ve bu iki muhtelif hayalin zuhuruna sebeb, bu bir §ahista kiifur ve imana
isti'dad ve salahiyyet bulunmasidir. Zira her insan kuwe-i melekiyye ile
kuwe-i §eytaniyyeden miirekkebdir. Bu iki kuwetten hangisi galib olursa,
ondan o kuvvete munasib olan fiil sadir olur. Ve bedthidir ki, kuwe-i §eyta-
niyyeden ef al-i kiifriyye ve kuvve-i melekiyyeden ef al-i imaniyye sudur
eder. Binaenaleyh kuwe-i melekiyye galib oldugu vakit, insan balik gibi hal-
ka naff olur; ve kuvve-i §eytaniyye galib olunca olta gibi muhitine saplamp
rencide eder.
jr* J^& cSjjt iSs*- J* (^ j? J^i> *y. <j*y j' p*
601. Onun yansi mii'min ve yansi kafir olur; onun yansi hirs getiricilik, yan-
si sabirdir,
. Imdi insan boyle iki muhtelif kuwetlerden murekkeb olunca, yansi
mii'min ve yansi kafir olur. Kiifrii hirs ve tama' ve Imam sabir tevlid eder.
cj£ j? j j^ f&* & cs*y p>^** ^-»^ji £*&
602. Senin ^ezddn'm buyurdu ki: x ^je-minkum mii'miniin ve minkiim kafi-
run" ve kohne kafir!
Bu beyt-i §erifte, sure-i Tegabiin'de vaki' ^> Ji^'j >ir jiU 'fe£± ^ jji^i
(Tegabiin, 64/2) ya'ni "0 oyle Allah'tir ki, sizi yaratti; imdi sizin bir kismimz
kafir ve bir kismimz mii'mindir" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur. Ayetin za-
hiri, efrad-i insaniyyeyi kafir ve mii'min kisimlanna taksim eder; ve ma'na-yi
batinisi, her bir ferd-i insaninin kiifur ve iman ciiz'lerinden terekkiib ettigini
gosterir. Cenab-i Pir, ma'na-yi i§ariyi beyan buyururlar. Ayet-i kerimede ka-
firin evvel ve mii'minin sonra zikr edilmesindeki sir, her bir ferd-i insaninin
bu alem-i siiflide kuwe-i nefsaniyye galib olarak yaratilmi§ olmasidir. Zira bu
taayyiin-i cismantnin icab-i tabiisi kiifiirdiir. Iman ba'de'l-idrak zahir olur. 1§-
*$2P?
AHMED AVNl KONUK
te bu sirra mebnl, beyt-i §enfte "gebr-i kuhen" ya'ni "eski kafir" ta'biri, kiif-
re sifat olarak getirilmi§tir.
ol* yp+j* (^X*^ J*H^ $.4-*J «L ife? ^^*a' l£j^5 J^?"***
603. l&r inch gibi hi, yan sol taraft haradir; dxger yansi ay gibi bemheyazdir.
Ya'ni kuwe-i nefsaniyye ile kuwe-i ruhaniyyeden terekktib eden insan,
sol tarafi siyah ve sag tarafi beyaz olan bir inege.benzer. Siyah tarafi galib
olursa "ashab-i §imal"den ve sag tarafi galib olursa "ashab-i yemirTden
olur.
xS' jS Ju«i -uJ Ol AS*yt xS" ^j JLw-j <uJ ^1 aS' y>
604. Uier him hu yarxyi goriirse reddeder; ve her him o yartyi goriirse arzu eder.
Kuwe-i §eytaniyyeyi gdrenler nefretle reddeder; ve kuvve-i melekiyye ta-
rafini gdrenler muhabbetle kabul eder.
jy- y? V^*i f*-*^ J^ iSj &* jy** ^.f? ^\j>-\ j»-ij>- jJJl (Ju-jj
605. ^usuf hardeslerinin goziinde hayvan gibi, ^fiahjib'un goziinde de o hnrx
gibi idi.
Yusuf (a.s.) o kadar giizelligi ile beraber kardesjerinin goziinde bir hayvan
gibi goriinurdu; pederi olan Ya'kub (a.s.)in goziinde ise bir huri gibi idi. Qiin-
kli iki tarafin hayali ba§ka ba§ka idi. Zira insanda miiessir olan hayaldir.
OjOj U [ J^\ jt-i^-j £ji ji-i^- *k* c~*j \j j\ y> -Vj JL>- j\
606. Uer gozil, hotii haydlden onu cirhin gbrdu; ve asli goz nd-pedtddir.
"Fer' gozu"nden murad, zahir goziidiir. "Asli goz"den murad, batin gozii-
diir. Ya'ni Yusuf (a.s.)in kardesjerinin zahir gozleri, bir kotii hayal olan ha-
sed hayalinden dolayi onu girkin gordiiler. Onlann asli gozleri olan batin gdz-
leri faaliyetini icra edip onun guzelligini goremediler.
OlJU jjJ zzjs> JU-j Ol A^-yk Ob -J^- Ol *4jL- j»% *-i^-
607. JZahirt olan gozil o goziin sdyesi hil; o her ne goriirse hu ona doner!
Fer* olan his gozii, asli olan batin goziiniin golgesidir. batin gozii her ne
goriirse, bu his gozil de o gorii§e tabi' olur.
csepi^
MESNEVt-1 SERtF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
608. <Sen mekana mensubsun, senin ashn la-mekandadir; hu dukkani kapa da
o dukkani a$l
Bilciimle suver-i miiteayyine alti cihet ile mukayyeddir. Bunlar da, alt,
list, on, arka, sag ve soldur. Ve mekan bu alti cihetin igtima'mdan hasil olur.
Binaenaleyh insanin mekana mensubiyyeti, surety zahiresi i'tibariyledir. Ve
bu suret-i zahirenin hakikati Hak olup, taayyiinden miinezzeh oldugu igin
mekana mensub degildir ve la-mekandir. Binaenaleyh sen bu suret ve taay-
yiin diikkamni kapa da o ma'na diikkamni ag!
609. S^lti cihete ka$ma, zira cihetlerde alti kam vardu ve alti kapi mattir mat!
6j xzj^ "§e§" ile "dere" kelimelerinde miirekkebdir. "Der" kapi ma'nasina
olup, nihayetindeki (ha) nakliyyedir. "Bir §eyin kapisi" demek olur. Mesela
"dendan" di§ ve "dendane" bir §eyin disj ma'nasina gelir. Binaenaleyh *'§e§-
dere" bir §eyin alti kapisi demek olur ki, "mat" kelimesi karinesiyle, tavla
oyunundaki alti kapiya isaret buyurulur. Ve tavla oyununda alti kapi kapali
olursa ve elinde vurgun pulu olan oyuncu, kapali olan bu alti kapidan higbi-
rine konup ileri gecemez ve mat ve magiub olup zarlan hasmina teslime mec-
bur olur. Ya'ni bilciimle suver-i miiteayyine alti cihet ile mukayyeddir. Bina-
enaleyh, senin suret-i miiteayyinenin icabi olan alti cihete kagma! Zira alti ci-
hetin her birinde bir suret kapisi vardir ve o kapilann her birisi alem-i ruha-
niyyete kapalidir. cihetlerden hangisine basvursan kapali bulursun ve mat
ve magiub olup husrana dii§ersin. Boyle olunca, alakat-i suriyyeyi kaldir!
Ehl-i zindanm kadinin vekili huzurunda o muflisin elinden sikayet etmesi
XjJ\ C~>\&> jJ> OlJUj J* I JL^ iiljil y^M J-Tj \j
610. Ddrakli olan kadinin vekiline zindan ehli fikauete geldiler.
GgWg>
AHMED AVNl KONUK
611. ^Dediler hi: "<§inuli hizim selamimizi kadiya gotiir; ha al$ak adamdan in-
cinmemizi a$ik soyle!
612. ^e hi: w O feu hapishane i$inde daimi kaldi; serseri ve lo-p$u ve muzirdir.
"Yave-taz", bos. gezen ve serseri; ve "tabl-har", bedavaci ve lopgu demektir.
613. 6debsizliflinden da'vetsiz ve selamsiz, sinek gibi her yemege hazir olur.
614. Onun indinde altmis kisinin yemecji hi$tir; eger ona ^fieter!" desen, ken-
disini saijir yapar. '
615. dMahhus adama hir lokma nasi) olmaz; ve eger yiiz fade lie hir taami a$sa;
I^IT \sif \J&- *£ jj\ J^>*>- jf rjs* oTjuTj^ OUj j a
616. O cehennem hogazli eternal one gelir; onun delili hudur ki, Uiuda n ^Ku-
In!" huyurdu.
Ya'ni o muflisin §errinden, mahbuslardan birisine bir lokma yemek nasib
olmaz. Ve eger birisi yiyecegini tiirlu hileler ile gizlice agip yemege muba§e-
ret etse, o cehennem bogazh nuflis heman da'vetsiz ve selamsiz oraya cokup
ati§tirmaga ba§lar. "Yahu ne yapiyorsun? Bu ne kadar yemektir!" desen hig
aldirmaz. Cenab-i Hak i^iij L^ (Bakara, 2/60) ya'ni "Yeyiniz ve icmizr
buyurdu diye, ayet-i kerimeyi kendi fiiline delil getirir.
617. TSoyle uc seneliJt kitliktan dad dad! uMevldndnin sayesi ehedi daim olsun!
Bu muflis, zindan icinde uc, seneden beri kithk vuku'una sebep oldu; bu
kitliktan dad ve feryad! Kadi efendinin saye-i adli bizim gibi zulum-didelerin
iizerinde daim ve baki olsun!
C ^P^
MESNEVl-t §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
618. Ta ki o su sigiri ya zindandan gitsin, yahut ona hir vaktfian hir lokma
ia'yin etsinl
619. 6y senden hem erkekler ve hem kadmlar hostur, adalet et, el-meded, el-me-
Ml"
Ey kadi-i adil, senin hiikm-i adilanenden hem erkekler ve hem de kadin-
lar refah ve rahat bulmustar; bize de adaletini te§mil et! Imdadimiza yetis, im-
dadimiza!
620. J/HeliK ofan uek#, /tail tarafina gitii; kadvya sikayeti hir hir soyledi.
J^ij*- OUI jl ijT ^^iJ ^ ■ J^ -o OUj j.i ^U Ijjl Oily-
62 1 . *IKadi onu, zindandan huzuruna $agirdi; kendi a'ydnindan tefahhus eiti.
Kadi muflisi nezdine celb etti ve onun ahvalini kendi tevabi'inden tahkik
ve tefti§ etti.
622. O taifenin o buiun sikayet ettikleri sey, kadinin indinde sabii oldu.
. j" jH>f~ ^O **J* *^ ^f" Jji-^^j <jO' J?~ kS^ ^^
623. Oiacli dedi: n< J(ulk bu zindandan gii; basindan aria kalacak evinin tara-
finda oil"
"Murde-rig" olumin ba§indan arta kalmis, olan ehemmiyyetsiz e§yaya
derier. Ya'ni "Artik bu zindandan gik ve evinde yat kalk!"
624. ^Dedi* Hr Benim evim barkim senin ihsamndir; kafir gibi cennetim senin
zindanindir!
Muflis, kadiya cevaben dedi: "Benim evim, barkim ve ailem yoktur. Eger
ya§ar isem senin ihsamnla ya§anm. Benim halim, >i£Ji ^ j j*p j*-» uji
ya'ni "Diinya mii'minin zindam ve kafirin cennetidir" hadis-i §erifinin maz-
ogm*
AHMED AVNI KONUK
mununa masadaktir. Binaenaleyh benim cennetim kafirler gibi zindandir ve
bana zindamn harici bir hapishanedir.
625. Sger sen beni zindandan redde surer isen, ben mukahkak faktrlikien ve
dilenmeden oliiriim!"
Eger sen beni zindandan reddedip kogarsan, ben surada burada suriinur
ve fakr ve tese'iilden helak olurum!"
626. ISir Dblis gifoi hi, dedi: "6y Selam, bana kiyamete kadar muhlet verl
Ya'ni "Iblis Cenabri Hakk'in ism-i Selam'ina teveccuh ve. niyaz edip, na-
sil "Bana kiyamet giimine kadar bu dunya zindaninda selamet ve miihlet
verl" dedi ise; ey kadi-i adalet-perver, ben de olunceye kadar zindanda kal-
mami senden niyaz ediyorum."
Bubeyt-i§erifte, sure-iA'raftaolan^y^^ 'j\Jj^'S^ (A'raf, 7/14) ya'ni
"Iblis dedi ki: 'Bana ba's olunduklan gune kadar 'muhlet ver! "ve keza sure-i
Sad'da o^l' ^ 'j\ Jj& *Jj jfc (Sad, 38/79) ayet-i kerimelerine is/aret buyu-
rulur. Cenab-i Pir efendimiz bu ayetlerin tefsirinde, "Iblis'in Hak Teala'nin
ism-i Selam'ina bi't-tevecciih selametle muhlet taleb ettigini beyan buyuru-
yor. Zira abd cami'-i ceml'-i esma olan Allah Teala hazretlerinden niyazinda,
esma'-i ilahiyyeden muradina muvafik olan bir isimden istiane eder. Mesela
hastamn muradi sjfadir; binaenaleyh "§afi" isminden istiane edip "Ya Allah,
ya §afi!" der, Ve fakirin muradi ginadir; o da Hakk'in "Mugni" ism-i §erifine
teveccuh edip "Ya Allah, ya Mugni!" der. Sairleri de buna kiyas olunur."
Hakikat-i Iblis hakkinda muhakkiklann cok sozleri vardir. Burada beyani
uzar. Ezdimle, Abdulkerim-i Cili (k.s.) hazretlerinin el-lnsinu'l-Kimil ismin-
deki eser-i §erifinde tafsilat-i raMka i'ta olunmu§tur; ve cenab-i Pir efendimi-
zin Fihi Ma HA'lerinde de bir bahis vardir.
627. jLira dusman evladlanni oldurmek icin, ben bn dunya zindaninda hosum."
Ben du§mani oldugum Hz. Adem'in evladlanni maddi ve ma'nevi vadi-i
helake dusurmek icin bu dunya zindam iginde iyiyim ve rahatim,"
<*$$&>
MESNEVl-1 §ER1F §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-'2 •
Malum olsun ki, Aynulkudat-i Hemedani (k.s.) Zubdetu'l-Hakayik'mm
asl-i a§irinde, "A§k-i ilahiyi iki kimse aldi. Birisini bir civanmerd aldi ki, Ah-
med (aleyhi's-salatti ve's-selam)dir. Ve digerini tblis aldi" buyururlar. Imdi
bundan anla§ihr ki, (s.a.v.) Efendimiz a§ik-i civanmerd ve tblis a§ik-i hasud-
dur. Bir gun mur§idim ve mekan-i cesedimde ruhum Mesnevihan Selanikli
Mehmed Es'ad Dede Efendi'nin hiicrelerinde idim. Buyurdular ki: "Ben mek-
tebde Farisi muallimi iken, talebemden birisinin pederi gocuguna atideki
beyt-i Farisiyi vermis, ve "Bunu hocana gotiir terciime etsin!" demi§. Ben de
§6yle terciime ettim: Beyt-i Farisi:
^ DUW- j-ilp JiiLj *-^ *S\jlj y 0U- y. -^ JJ\ *i-i-U >k£ *£ j*
Nazmen terciime:
"Kim ki derse "A§ikiml", ate§ dugerdi camma;
Korkanm ol dahi a§ik olmasm cananuna!"
Sonra bu terciimeye ilaveten su beyiti dahi yazip pederine gotiirmesini go-
cuga tavsiye ettim: Beyit:
"Isterim sevsin btittin alem benim canarwm,
Sevmeyenler kalmasm alemde hig sukanimi. "
buyurdular ve faklre bakip latif latif tebessiim buyurdular ve ba§ka bir §ey
soyiemediler. trtihalierinden bircok zaman sonra Aynulkuzat-i Hemedani
hazretlerinin yukandaki sozlerinden, bu beyitlerin ma'nalan fakire inki§af et-
ti. Anladim ki, terciime buyurduklan beyt-i Farisi zevk-i IblTsiyi ve ilave bu-
yurduklan beyit zevk-i Muhammedi (s.a.v.) Efendimiz'i mii§'ir imi§. Imdi, tb-
lis a§k-i hasudanesi ile beni-AdenTi her vech ile kendi ma'suku olan
Hakk'dan teb'ide sa'y eder; ve (s.a.v.) Efendimiz ise beni-be§eri ma'sukunun
a§kina da'vet edip, j*\ ^ A&t J*V j*\^ mujdesini verir.
628. Uier kim ki, onun imana mensub kuvveti ola ve yol azxgi i$in hir ekmegi ola,
629. Qah mekr Ue ve gah Ivde ile alayim, id ki -pesimanliktan feryacl getir sinter.
Efrad-i be§erden her kimin imana mensub olan gida-yi ma'nevisi ve sidk
ve hulusu ve sefer-i ahiret yoluna azik olmak uzere elinde bir amel-i halisi
varsa, pe§imanhktan feryad etmeleri igin gah mekr ile ve gah hile ve hud'a
G^g^Skja
AHMED AVNl KONUK
ile elinden alip onu gidasiz ve aziksiz miiflis bir halde birakayim ve bu suret-
le tab'imin icabi olan hasedin hukmiinu vereyim.
630. 0ah fakirlik ile onlan tehdii edeyim; gah onlafin gozlerini ziilf ve hen ile
baglayayim."
Onian gah fakirlik ile tehdid edip, senin rezzakryyetin hakkinda su'-i zan-
na diisureyim; ve gah onlann kalb gozlerini sun guzellerin latif zulufleriyle
ve saglanyla ve pamuk gibi beyaz tenleri iizerindeki puskuwne benleri ile
baglayip, senin muhabbetinden gevireyim. Senin ask ve muhabbetin yerine
o fan! olan suretlerin aski ile yanip tutu§sunlar. Bu beyt-i §erifte, sure-i Ba-
kara'da olan y^*ij *> s>~ ^o*, 4Jij ft u^i]i ^ ^ \*j j^\ ^-u. oU^i (Bakara,
2/268) ya'ni "§eytan size fakri va'd'eder ve size fah§a' ile emr eyler; halbu-
ki Allah Teala kendi canibinden size magflret ve ziyade-i rizik va'd eder"
ayet-i kerlmesine isaret buyurulur.
C~~*>- ji yjJL qA J^ai j\ C~~* aSoIj C:^.S Ol-Uj jjj* ^Ul Oji
631. Dmdna mensub olan gida bu zindan icinde aziir; ve o ki vardxx, bu kb-pe-
gin kasdindan kwnniidadir.
Hz. Fir efendimiz buyururlar ki, imana mensub olan gida ve sidk ve ihlas
bu diinya zindani icmde azdir; ve o az olan dahi bu Iblis kopeginin su'-i kas-
dindan kivnnti iginde ve muztarib bir haldedir.
632. O^amazdan ve oructan ve yiiz bicarelikien, zevk gidasi gelir, bir ugurdan
goturiir!
Sana namazdan ve orugtan ve Cenab-i Hakk'a karsi acz ve niyazdan gida-
yi run olan Hakk'a teveccuh zevki ve sidk ve ihlas duygusu gelir; fakat o tblis
kdpegi kemal-i hasedinden o zevk gidasim bir ugurdan senden kapar goturiir.
633. Onun seytanindan <JAllah'a sigininm. Snk, biz onun tugydnindan heldk
olduk!
Kulian arasindaki emin ve hainin tefnki hikmetine musteniden, Allah Te-
ala hazretlerinin bir mlivesvis olarak halk buyurdugu §eytamndan yine Al-
c #p?
MESNEVf-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
lah'a sigininm. Ah, biz insanlar o Iblis'in tugyamndan ve serkestiginden ve
mekr ve hilelerinden yandik helak olduk!
634. *13ir kopektir ve hinlerceye gider; her kime gitti ise, o, o olur.
tnd-i ilahide mebguz ve matrud bir kopektir, fakat binlerce kimseye an-i
gayr-i munkasimde musallat olur. Her kime gidip musallat olursa, o kimse o
Iblisln ayni olur.
Ma'lum olsun ki, Iblis, Hakk'in ism-i Mudiirinin mazhar-i etemmi olan
bir ruh olup, suver-i unsuriyye alemini kaplami§tir. Binaenaleyh her bir in-
samn suret-i unsuriyyesine de saridir. Nitekim hadls-i §erifte & isj** jD*jJi
jWIj t^-i *\s~ \jA~0i r jJi <sj*a ^ j\ ya'ni "§eytan beni Ademln damarla-
nnda doiasjr; imdi onun mecrasmi achk ve susuzluk ile tazyik ediniz!" bu-
yurulur. Ve insana tasallutu, vesvese ve havatir ve dogru gibi gdrunen batil
fikirler suretinde olur. Insan bu fikirlerin vesvese-i §eytaniyye oldugunun
farkina ancak ahkam-i §er'iyyeye tatbik suretiyle vakif olabilir. Eger vakif
olmayip o fikrin icabatini kabul ve icra ederse, insan ancak endi§eden ibaret
oldugu icm, artik alem-i surette Iblis'in kendisi olur. Onun icm ayet-i keri-
mede ^j ^y'\ 'cM^ (En'am, 6/1 12) ya'ni "Gdrunen insan §eytanlan ve
gorunm'eye'n c'in §eytanlan" buyurulmustar.
635. Dier him seni soguttu ise, hil hi o ondadir; seyian post alhnda gizlenmistir!
Her kim seni tarik-i Hakk'a gitmekten ve insan-i kamil huzurunda bulun-
maktan soguttu ise, bil ki o §eytan o seni sogutari kimseye hulul etmis, ve in-
san postuna ve suretine gizienmi§tir!
636. Suret btdmaiigi vahit hayale gelir, idki o hayal seni vehale Qekel
Iblis seni §a§irtabilecek bir miinasib insan bulup da ona hulul edemez
ise, o vakit senin hayalinde tasarruf etmege ba§lar ve o hayal ve fikir seni
ma'sryete sevk edinceye kadar sana musallat olur.
637. Qak ieferriic ve gah dukkdn hay aline; gah ilim ve gah haniiman haydline
$eke!
^
AHMED AVNl KONUK
Mesela sen Kur'an okurken ve zikrullah ederken ve yahut kiitub-i evliya-
yi mutalaa ederken sana der ki; "Hava gayet latif, burada kapanip kaldin. Bi-
raz gikip hava alsan, sihhatine muvafik olur." Veyahut "Bu kadar zikir ve mu-
talaa kafi. Biraz da istikbalin igin ticaret ve servet yapmaga bakl" Veyahut
"Sen yalniz zikir ile me§gulsim; ilmin yoktur ve ilmi olmayanlara hurmet ve
riayet etmediklerini goriiyorsun. Biraz da tahsil-i iiim iie me§gul oil" der. Vel-
hasil, boyle turlii turlii hayaller ile seni zikrullahtan uzaklastirmaga gabalar.
638, <!Muieyahkiz ol, her zaman "la havle"ler soyle; yalniz dilden degil, belki
ayn-i candan!
Ey salik miiteyakkiz ol, sana gdriinen insan ve gorunmeyen tin §eytanian
musallat oldugu vakit, p-M JJi *a Mi sy Nj J^ N ya'ni "Alemde higbir hareket
ve kimildanma ve kuwet yoktur; ancak o hareket ve kuwet, Aliyy ve Azim
olan Allah ile vaki' olur" de! Fakat bunu yalniz dil ve lafiz ile degil, ayn-i can
olan idrak ile sbyle! Zira idrak ruhun sifati ve sifat mevsuftan munfek olmadi-
gindan onun "ayn"idir, Ve bu sozun ma'nasi idrak olunarak sdylenirse, tevhid
olur; ve Iblis'in tevhid alemine girmesi mumkin olmadigindan, tasallutu rniin-
defl' olur. Zira lblisiyyet ancak vucudda isneyniyyet gormek ve gayriyyet is-
bat etmek zevkinden ibarettir; ve bu rii'yet, enaniyyet fikr-i fasidini tevlid eder.
"La havle'nin ma'nasi ise, bu enaniyyetin ba§im kesen bir kiligtir. Binaenaleyh
Iblis'in tasallutu, alelumum nazannda isneyniyyet ve gayriyyet sabit olan
avamm-i mu'minine ve ehl-i suluke vaki' olur. Ve bilciimle' havl ve kuwet
ayn-i can iie Hakk'a irca' olunursa, meydanda Iblis'in vticudu kalmaz ki tasal-
lut edebilsin! Zira tevhid nurdur ve Iblis nardir. Nur ise nan sonduriir.
-JjL* £4-^i £<lej£
Miiflis kissasinin tamamidir
639. Diadi dedi; "LMuflislijji ishat eil" (dMiiflis) dedi: "Dste sana zindan eh-
li sahitiir.
G^e^,
gppT^ MESNEVl-i §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Oj^ -UjjT ^y jl £>jl£ ^* Oj^- J^»l jt-f^ tjUtjt C-iT
640. (*Jiadi) dedi: "Onlar miittehim olurlar. ciinkii senden kacivorlar ve kan
[644] - , *»
agliyorlar.
Kadi muflise cevaben dedi ki: "ger'an §ehadette "celb-i magnem ve def -i
magrem" daiyesi olmamak lazimdir. Halbuki onlar daVacidirlar. Bir kimsenin
hem da'vaci ve hem de sahid olmasi caiz olmazf"
64 1 . T/e /iem nihayei senden kartulmak isterler; hu garazdan dolayi hahl seha-
det edehilirler"
642. iIMahkeme halhinin hepsi dediler ki: vvr Diz de onun idbarina ve iflasina
sakidiz"
643. DCadi onun halini her kime sordti ise, '6y efendi, elini hu muflisten yi-
ka!" dedi.
"Dest §usten" el yikamak, lisan-i Farisi'de "terk etmek"ten kinayedir.
Ya'ni, kadi muflisin halini kime sordu ise, "Efendi bunun muflisligi hepimizin
nezdinde ma'lumdur; bunu terk et, beyhude ugra§ma[" dediler.
644. OCait dedi ki: "Onu, ''jBu muflistir ve $cik kalla§hr!' diye sehrin etrafm-
da aleni dolashnn!
"Kalla§", arsiz ve muflis ve miicerred ve serseri demektir.
645. Onun icin mahalle mahalle nidalar ediniz; onun iflasinin davulunu her
yerde asikare $aliniz!
646. Diic kim.se ona veresiye satmasm; hie kimse ona hir -para hor$ vermesin!
c $ps a
AHMED AVNl KONUK
647. Dier him onu huraya kdesi sebebiyle da'vdya getirirse, arhh ben onu ha-
pis eimeyecegim.
648. nZenim huzurumda onun iflasi sabit olmustur; onun elinde nakit ve me-
id' dan hir sey yohtur! '
Zira §er'an medyunun iflasi ve eda-yi deynde adem-i taanniidu sabit
oluncaya kadar habs olunur; iflas ve adem-i taanniidu sabit oldukda, artik
onun habsi zuliim olacagi igin caiz olmaz.
:>_^i cJft jl ^^tS" }ji \j ijj Olj UJi Lr ^>- ji ^^ot
649. JTldanu habs dunydda ondan olur, id ola ki onun iflasi sabit ola.
Malum olsun ki, iflas iki nev'dir; Birisi iflas-i mecazi, digeri iflas-i haki-
kidir. lflas-1 mecazi budur ki; kul Hakk'in abdidir ve abdin gerek kendi nefsi
ve gerek kazandigi mal ve mulk efendisinindir. Eger abd *u juu^ dO (Hacc,
22/56) ya'ni "Bugiinde mulk Allah'indir" ayet-i kerimesine' nazar ederse,
kendisini mufiis goriir ve iflas-i mecaziye vasil olur. Ve bu nazar neticesinde
suver-i mecaziye alakattan ve binaenaleyh dtinya hapishanesindeki kayd-i
tabiattan halas olur. Zira iflas sabit olduktan sonra hapis caiz degildir. Iflas-i
hakikiye gelince; abd kendi vucud-i mecazisini ve e§yanin vucud-i mecazi-
lerini miistakil goriip, temelluk ve tasarruf da'vasinda bulunur. Bu kimse
§eytan gibi enaniyyet da'vasinda bulundugundan, iflas-i mecazisi sabit ol-
mamisfcr. Binaenaleeyh kayd-i tabiatta mahbus ve matrud kalir ve Iblis gibi
hakikattan cahil ve mufiis olur. tste bu beyt-i §ertfte Cenab-i Pir efendimiz if-
las-i mecaziye ve attdeki beyitte de iflas-i hakikiye isaret buyururlar.
650. ^izim ^ezddn'imtz seytanin miiflisliflini, hizim Diur'dn'imizda nidd ettl
Vticud-i hakiki sahibi olan bizim Yezdan'imiz §eytamn iflas-i hakikisini,
bize gonderdigi Kur'an'da agik ve asjkar olarak i'lan etti.
651. ^edi hi: "O hdehdrdir ve miiflistir ve hbiii sozludiir; hi$ onunla oriahlih
ve iicdret eime!
MESNEVl-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
^ Bu beyt-i §eiifte, sure-i tsra'da vaki' §u ayet-i kerimeye i§aret buyurulur:
pj»J*j /Vj% Jlj/ifl J (H^jLi j <$*-jj dQ~ j^Jp cJMj '&y+i p#+ cJ&Ll tf jjisLlj
•jj> \ i'MJt j^w i/, (ei-Isra, 17/64) ya'ni "Ben! -Ade'm'den gfiriin yettigi
kimseleri korkuta'rak lztiraba diisur ve onlann iizerine stirulerini ve aveneni
celb et ve mallarda ve evladlarda onlara ortak ol ve onlara va'd et. Halbuki
§eytanin va'di ancak aldatmaktir!" Imdi ey bent-Adem, mademki Hak Teala
hazretleri §eytana malda ve evladda beni-Adem'e ortak olmak musaadesini
bah§ etti, icra-yi amelde suluku icab eden tank senin intihabma kaidi. Bina-
enaleyh tarik-i halasi istersen, §eytanm va'dine aldamp, kumar, sirkat ve
gasb gibi esbab-i batile ile servet cem'ine ve yalan ve hile suretiyle umur-i ti-
caretini tedvire gali§ma ki, §eytan servetine ortak olmasin; ve nikah-i sahih
haricinde evlad peyda etme ki, §eytan evladda dahi sana ortak olmasin!
652. 6ger edersen onun vein hand getiremezsin, o muflistir; ondan ne vakil kar
geiirehilirsin?"
Ankaravi hazretleri ^j/^i* ciimlesindeki "bahane" keiimesini "ozur"
ma'nasina alip, "sonra bahane gorursiin" ma'nasim vermi§tir. Hind §arihleri
ise "baha" keiimesini "krymet" ve "semen" ma'nasina almisjar ve * ["ne"] yi
edat-i nefy olarak <jj/ye bitistirip, c^jU ye "getiremezsin" ma'nasim ver-
misterdir. Bittabi' Hind sarihlerinin verdikleri ma'na zevke ve maksada daha
muvafik olur. Ya'ni "Eger sen §eytanla ortak olup ticaret edersen, sattigin se-
yin bahasini alamazsin. Hig muflis ile ticaret eden kar eder mi?" demek olur.
653. Uaktaki fitne parladi, odun saian hir ZKurd'un devesini hazir ettiler.
>/ ^ cs^^ V J <¥r r* *-? ^ ^ *^^ *-?
654. H)icare Diurd cok haflirdi; miivekkeli de hir metelik ile mesmr etti.
Zavalh Kurd, "Yahu ben oduncuyum, i§im gticum var, devemi almayin!"
diye gok bagirdi gagirdi ve kadi tarafindan i'lana me'mur olan adama da bir
metelik va'd ederek onu memnun etmege gah§ti.
655. Onun devesini kusluk vaktinden aksama kadar aldilar ve onun feryadt-
nin jaidesi olmadil
c <£^ )
AHMED AVNt KONUK
656. O §edtd kitltk deve uzerine oturdu; devenin sahibi devenin arkasindan ko-
§uai iiil
"Kaht-i giran" "muflis"ten kinayedir. Zira hapishanede onun viicudu
mahbus arasinda kitlik zuhuruna sebeb olmu§ idi.
657. Taraf iaraf ve mahalU mahalle ko§tular; nihayet onu hutiin §ehir a$ik$a
iamdilar.
&> J&J* j* 4^r f v a/* -^ jl> ^J fU*- ^ J~,
658. Dier hamarnin ve her pazar mahallinin oniinde, buMn adamlar onun §eh-
line bakh!
Ob jlj j &{~*jjj *£ j £j l)Ij jljl JUL ^5" <^L* «:>
659. Ttirk ue Oi&rd ve ^Rfim ve J/lrab olan yuksek sesli on miinadi (bagudi-
lar ki):
660. "^Bu miijlistir ve hicbir §eyi yoktur; ona kimse bir pul bore vermesin!
*.<0i ^Uo ^Ji 4^-*^ *4*** ijiJU ^l* _j y>Ui»
661. JZ-ahir ve bahn bir habbe tuimaz; bir miiflis, bir kalp, bir hileye mensub
debbedir,
"Debbe", "matara" dedikleri su kabidir. Yag ve bal ve ma'cun koyacak
kaplara da derler. Burada "hile kabi" demek olur ki, Turk$e'de "fitne kumku-
masi" derler. Ya'ni "Bu adamm zahirde mail ve mulkii ve evi barki yoktur;
ve batinda da insaniyyet ve miiruvvet gibi ahlak-i hamidesi yoktur. Bir muf-
listir ve bir kalp ve i§e yaramaz kimsedir ve fitne kumkumasidirl"
-US" *£>** « £ ijl jo *&y:r *^ ^ ij*lf j' ^ ^ J ^
662. Sakm, sakm onunla muameleyi az yapm; inek getirdiiji vakii duflumii st-
ki yapm!"
Cg^tf
MESNEVt-t §ERlF SERHt / III. CiLT • MESNEVl-2
Ankara [vi] mishasinda ikinci misra'da "inek" ma'nasina olan "gav" va-
ki'dir. Ya'ni "Bu muflis ile ah§ verisj az yapin; eger size bir inek satarsa ipi-
nin diigumunu siki siki baglayin, zira bir taraftan satar bir taraftan da calar!"
Hind niishalannda "gav" yerine, koyunlann tuylerini kirpmaga mahsus ma-
kas ma'nasina olan "kaz" vaki'dir. Ya'ni "Size bir makas getirirse, siki bag-
layin, zira galar!" demek olur.
663. Bjjer bu -pejmurdeyi hukme getirir iseniz, ben oluyii hapis etmeyecegim!
Eger zahiri ve batim solmus, olan bu miiflisi, aleyhinde hiikum almak igin
mahkemeye getirir iseniz, biliniz ki bir olu hukmunde olan bu muflisi habs
etmeyecegim!
664. hos-demdir ve onun bogazt cok geni§tir; yeni §iar ile Aisari parca par$adir!
"Ho§-dem", latif edali ve tath sozlu ma'nasinadir. "§iar", palto ve parde-
sii gibi iist kabi; ve "disar", ceket ve setre gibi ic kabi ma'nalannadir. Ya'ni
"Bu muflisin edasi ve konugmasi ho§tur, oburdur; di§ kabi yeni, ig kabi dilim
dilimdir, eskidir!"
665. Bger o Itbasi mekr vein avyer ise, o ammeyi aldatmak ariyettir!
yeni olan di§ kabini mekr ve hud' a maksadiyla giydigi vakit, biliniz ki o
iibasi birisinden ariyet olarak almisftr; bu ariyet libas ile halki aldatmak ister.
666. Diakim olmayan kimsenin dili uzerinde hikmet soziinu, ey selim, ariyet
Itbdslan bill
"Hakim olmayan kimse", hakikat aleminin miiflisidir. Eger hakayika mu-
teallik soz soyler ve ehl-i hakikatin lstilahatini kullanirsa, ey safdil olan sa-
lik, sakin aldanma, o sdzler onun dilinde ariyettir.!
667. Qerci bir hirsiz bir libas giymi§lir; o elikesilmi§ olan, senin elini nasd iutar?
<^wg>
AHMED AVNI KONUK
Muhakkiklann sozlerini galip, halki ir§ad daVasinda olan kimseler, gergi
ehl-i tarikatin libasini giymi§ ve onlann sozlerini soyleyegelmisjerdir; fakat
hirsiz olduklan igin §er'an elleri kesilmek lazim geldiginden, onlann ma'nevi
elleri kesilmis.tir. Bu kesilmis, elleri hazine-i haklkata ve kenz-i ma'naya uza-
namaz. Binaenaleyh senin ruhunun elini nasil tutabilirler ve seni nasil Hak
ve haklkata isal edebilirler?
668. Uakiaki aksam deveden asafjiya geldi, ZKiird ona dedi hi: "Gvim uzakhr
ve ge$tir.
669. Sabaktan beri deveme bindin; ar-padan ae$tim, hi$ olmzsa soman har$lan-
i"
m ver:
Resm-i i'lan bitip ak§am olunca muflis deveden indi. Devenin sahibi olan
Kurd ona dedi ki: "Haydi bakahm, benim evim uzaktir, vakit de gee oldu; sa-
bahtan beri deveme bindin, arpadan vazgegtim, bari devemin yiyecegi saman
masraflanni olsun ver!"
670. ^edi: "Simdive hadar nhie dolashk: imdi senin akhn nerede? Gvde Kim-
[674] 17* *
se yok mu:
Muflis deve sahibi olan Kiird'e cevaben dedi ki: "Yahu, sabahtan sjmdiye
kadar nigin dola§tik haberin yok mu? Benim tinl oldugum hakkinda dellal ga-
girttilar. Aklin nerede idi? Aklinin evi olan dimaginda idrak namina kimse
yok mu?" Cenab-i Pir efendimiz her kissada o kissa eshasinin hal ve sifatina
gore idare-i kelam ettiklerinden, "Evde kimse yok mu?" ta'biri ile, bir kulhan-
beyi istihzasini tasvir buyururlar.
671. ^Hemm iflasimm davulu yedinci felege giiii; sen ise hatii hddiseyi isitme-
din mi?
Benim muflisligimi davul ile i'lan ettiler; bu davulun sesi yedinci kat goge
kadar gitti; sen ise bu kotii hadiseyi duymadin mi?
G ^^>
MESNEVM §ERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
672. tSenm kulagm ham tama'dan dolu olmustw; hinaenaleyh ey gulam, iama
saflir ve kor eder!"
673. DCerpi^e ve tasa vanncaya kadar bu beyanx isitti; xxr Bu deyyus muflisiir ve
muflistir!"i,
674. S%k§ama kadar dediler; tama'dan do-pdolu olan ieve sahibine ie'sir eimedi.
675. ZKulak ve goz iistunde Dtuda'nin miihrii vardir; hicablarda cok suret ve
$ok sada vardir I
tnsarun i§itmek ve gormek kuwetlerinde Hakk'in suret ve hayal cinsin-
den turlii turlii muhurleri vardir. Mesela bir munkirin kulagi mi'rac-i nebevl-
yi dinler; o Hazret'in bir gecede Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gitme-
sini istib'M eder. Zira mekan sureti ve zaman hayali onun gozunu ve kula-
gini muhurlemi§tir. Binaenaleyh bu muhurler sebebi ile bu perdelerin arka-
sinda ba§ka suret ve sadalar oldugunu goremez ve isjtemez!
676. O seyi ki O isier, cemalden ve kemalden ve siveden goze eristirir.
Hak Teala hazretleri murad ederse, bu alem-i kesif suretleri perdelerinin
arkasindaki cemal ve kemal ve naz ve §ive cinsinden olan §eyleri bir kulu-
nun kalb goziine gosterir; ve bu kul o vakit bu his gozii ve kulagi haricinde
bir g6rii§ ve i§iti§ oldugunu anlar.
677. Ve o seyi hi O isier, semd'dan ve besaretten ve hurusian onu kulaga
eristirir.
Ya'ni yine Hak Teala dervisjerin sema'mdan ve be§aretinden ve hal-i vecd
ve hurusjanndan diledigi §eyi kulaga eristirir.
AHMED AVNl KONUK
Ma'lum olsun ki, Hz. Fir efendimizin zaman-i §ertflerinde sema'i ve der-
visterin vecd ve huru§ hallerini inkar edenler bulundugu gibi, el' an da mev-
cuddur. Qunkii munkirlerin kulaklanni ve gozlerini suver-i kevniyye ve ha-
yaliyye muhurlemistir. Onlar bu muhurler sebebiyle sema'i ve vecd ve huru- ■
§u bir oyun ve raks-i bi-ma'na suretinde gdrurler. Nitekim Hz.Pir efendimiz
bu hale isareten Divan-i Kebiflennde sema hakkinda buyururlar: Beyit:
y}\j j\ yhlfe j^ -bj- j\ Job ^jjL- *->}» *f JUj^TjjjLi
"Yar-i haklkison zamanda tatab-sazkk etti; onun batim ciddin ciddi, zahiri ise
bir mel'abedir. "
Ve keza diger bir beyitlerinde de sdyle buyururlar:
"0 saat iginde ki dervisler sema '-i ba-safa ederler, o saat iginde dervislerin mii-
safiriigine Huda gelir!"
Imdi, Hak Teala sema' esnasinda alem-i ruhaniyyette vaki' olan gulgule-
yi, dilerse bir kulunun batin kulagina isjttirir ve dilerse, ji j "^fi 'J* Jbi ^
SjLiP '^juji ji j j-^ (Bakara, 2/7) ["Allah onlann kalplerini ve kulaklan-
ni muhurlemistir. Onlann gozlerine de perde gerilmistir."] ayet-i kerimesinde
beyan buyuruidugu iizere, kalbine ve sem'ine ve goziine perde cekip muhur-
ler ve gostermez ve i§ittirmez; binaenaleyh inkar eder! 675 numarah beyitte
Cenab-i Pir efendimiz, "Hicablarda cok suret ve sada vardir" buyurmuskr idi.
676 numarah beyitte, bu hicablar arkasindaki surete; ve bu beyitte de sada-
ya isaret buyururlar. Binaenaleyh bu iki beyit leff u ne§r-i muretteb kaidesi
iizere Trad buyurulmu§tur.
l^j^j Cj\>te- -xA^Ssj a^\j i^°j^t '^^s* ] ^~* > °jW" Jt ^j^
678. DCevn -piir-^dredir; Uiudd sana hir pencere agnadik$a sana hi$ $are yoktur!
Hicab ve perde olan kevn, ya'ni bu suver-i kesife alemi care ile doludur;
fakat Hak Teala hazretleri sana bu hicablardan bir pencere acmadikca, ey sa-
lik gormek ve isrtmek hususunda sana gare yoktur!
679. Vakui senin varlijjm ondan gafildir, vahi-i hacette Dtak onu ayan eder.
MESNEVI-t SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2
Vakia senin varligini te§kfl eden bu cismaniyyetin, kevnin gare ile dolu ol-
dugundan gafildir; fakat hacet vaktinde Hak Teala onu sana apagik gosterir.
Mesela sen Hakk'in sifat-i rezzakiyyetini ve Rezzak ismini bu kevnde asjkar
goremezsin. Zannedersin ki, nzki senin varligin ve viicudun lead eder. Fakat
senin faaliyyet-i cismaniyyen muattal oldugu vakit, nzkin hesab etmedigin
cihetten online gelince, O'nun sifat-i rezzakiyyetini ve Rezzak ismini apagik
gorursiin. Sair sifat ve esma da boyledir.
680. ^eygamher huyurdu ki: ^ezddn-i dj\lecid her derd vein derman yaratti."
Bu beyt-i §erifte, *\j> *b J& ya'ni "Her bir maraz igin bir ilag vardir;" ve
ft \ji *) J^i Mi *b aU\ J>i l. ya'ni "Allah Teala'mn devasmi inzal etmedigi bir ma-
raz yoktur;" ve *v *b J& jU *ui 01 ya'ni "Muhakkak Allah Teala her bir ma-
raz igin bir ilag yaratti" hadis-i §eriflerine i§aret buyurulur, Zira bu alem,
Hakk'in sifat ve esma'-i mutekabilesinin meclasidir. Binaenaleyh suver-i
kevniyye gareler ile doludur.
681. Jakat O'nun fermani olmaksizin kendi derdin icin dermandan renk ve
koku alamazsinl
Suver-i kevniyye her ne kadar gare ile dolu ise de, Hak Teala sana ruhsat
penceresini agmadikga derdine muvafik olan ilacin ne rengini ne de kokusu-
nu goremezsin!
0L>- {£y* *$•$£ fr^Z tiy? ^ l£* &\&* V jJ yr «j^»- (S^ \j j*-^-
682. By care isteyen, agah ol, olmii$iin gozii can iarafinda oldugu gihi, goziinii
la-mekana koy!
Ey maddi ve ma'nevi derdlerine gare arayan kimse, muteyakkiz ol da go-
zunu suretlere dikmekten vazgeg; goziinu suretlerin cam olan i^-mekana
koy! Nitekim olmu§un gozii can tarafina baka kalir. Bu tesbihte, Muslim ta-
rafmdan rivayet olunan hadts-i §erife i§aret buyurulur. (s.a.v.) Efendimiz
Ebu Seleme'ye geldiler; vefat etmi§ ve gozleri agik kalmi§ idi. Buyurdular ki:
^ji 4^2. j** isi ^J\ d\ ya'ni "Muhakkkak run kabz olundukta, basar ona ta-
bi' olur."
e fflK D
AHMED AVNl KONUK
683. Hiu cihan hi-cihetten -peyda olmu§tur; oyle ki, cihana mahalsizlikten ma-
hal olmu§tur.
Bu cihan-i kesif, cihetsiz olan viicud-1 hakiki-i Hak'tan zahir olmustur.
O viicud-1 hakiki taayyiinden ve suretten munezzeh oldugu igin mekaniy-
yetle muttasif degildir, la-mekandir. Cihan-i kesirln hayyizi, o la-mekan
olan vucudda zahir olmustar ve viicud-1 la-mekan ona mekan olmustar.
Daha acik olarak beyani budur ki; bizim alemimizirt vucud-i kesifi, feza-yi
namutenahide tekevvun etmistir ve feza-yi namutenahi ayn-i viicud-1 mut-
laktir. Nihayeti olmayan bir vucud igin cihet ta'yini mumkin degildir. Bina-
enaleyh o cihetsizdir. Boyle olunca, bizim kure-i arzimiz o cihetsiz olan vu-
cud-i mutlakta peyda olmu§tur; ve nihayeti olmayan o vucud igin bir hay-
yiz ve mekan ta'yini de mumkin [degildir] ve onun sani mahalsizliktir. 1s-
te bu mahalsizlikten bizim kure-i arzimiza bir mahal ve hayyiz viicuda gel-
mistir. Nitekim Risale-i Gavsiyye'de, Hak Teala gavs-i a'zama hitaben bu-
yurur: jiC J ^ j <^&i oi£. w ^^ ^>l, ya'ni "Ya gavs-i a'zam, ben me-
kamn mekanryim ve benim icin mekan yoktur!"
684. UiabV e tdlib isen ve ^abh'e mensub isen, varhkian yokluk iarafma don!
"Yokluk"tan murad, izarl olan yokluktur, hakiki olan yokluk degildir; ve
adem-i izafi, gekirdegin icindeki agag gibidir. Agag surette ma'dum ise de,
kuvvede mevcuddur. Binaenaleyh o izafi olan bir yokluk icindedir. Adem-i
hakiki ise ne kuvvede ve ne de surette viicudu olmayan §eydir, §erik-i Bari
gibi. Zira viicud-i hakikinin hududu yoktur ki, onun muvacehesinde bir de
adem-i hakiki sahasi olabilsin! Ya'ni, "Ey salik, senin viicudun viicud-i ha-
kiki muvacehesinde viicud-i izafidir. Binaenaleyh eger sen talib-i Rab isen ve
Rabb'e mensub isen, evvelce mevcud oldugun adem-i izafi alemine riicu' et
ki, o riicu' viicud-i hakiklye ve Rabb'e riicu'dur!"
685. ^u adem trad yeridir, ondan urhne! HZu eksilen ve cogalan vucud mas-
raf yeridir.
Bu adem-i izafi irad mahallidir ve ondan daima vucudat-i izafiyye ale-
mine sifat ve esma hasebiyle ruyuzat-i ilahiyye varid olur. Binaenaleyh o
<^e^>
MESNEVt-1 SERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
adem-i izafi alemine riicu'dan lirkme! Zira ilm-i ilahide sabit olan bir "ayn"
ebedldir. Sen oraya riicu'dan sonra o adem-i izafi alemi trad mahalli oldu-
gundan, seni yine viicud-i izafi alemine gikanr ve bu suretle senin uriic ve
nuzulunun asla nihayeti olmaz. Ve viicud-i izafi alemi ise ebedi degildir; ek-
silmek ve gogalmak onun §anmdandir. Nitekim sure-i Ra'd'da buyurulur:
i^i>t ^ \^J& 'jSffi Jj, tit \)'j> JJj! (Ra'd, 13/41) ya'ni "Gormezler mi ki, bi-
zim kudretimiz arza gelir, onu etrafindan eksiltiriz." Bundan anlasjlir ki, vu-
cud-i izafi sahibi olan kure-i arzimiz fezadaki devri esnasmda bizim hisse-
demeyecegimiz bir surette eksilmektedir. Binaenaleyh bu vucud-i izafi ale-
mi masraf yeridir.
ir
686. LMademki Diahh'in sun'unun ij yeri yoklukiur, varlih cihaninda muai-
iahn flayri kim vardir?
Mademki Hakk'in san'atlarmin i'malathanesi adem-i izafi alemidir, o hal-
de bu vucud-i izafi aleminde zahir olan suverde faaliyyet namina hicbir §ey
yoktur; hepsi muattal olan cemaddir. ^J U U jui (Buruc, 85/16) ancak
Hak'tir. Bu suver-i zahire, sani'in masnuanndan ibarettir; ve Hak Teala bun-
lari sifat ve esmasina mezahir olmak igin kendi viicud-i hakiklsinden birer vii-
cud bah§ etmi§tir. Ve onlann cumlesinde zati ve sifati ve esmasi ile zahirdir.
687. ^tze ince sozleri hahrlat ki, ey refik senin rahmetini yada getirsin!
Ey bizim hakikatimiz oiup, biictimle mevatinda bize refik olan Huda-yi
miiteal, maarif-i ilahiyyene dair olan ince sozleri bize ilham et ki, bizim igin
senin rahmetine nailiyyete vesile olsun. Zira Hakk'in sifat ve esmasina rmi-
tealhk olan hakayik ve maarif zat-i Hakk'in zikridir. Qiinkii sifattan mevsufa
ve esmadan musemmaya intikal olunur. Ve zikr-i Hak ise ayn-i rahmettir.
Beyt-i §erifteki "ey refik" hitabi, viicud-i hakiki sahibi olan Hakk'adir.
(s.a.v.) Efendimiz, "Refik-i a'la" buyurmu§tur.
688. ^Dua da senden, icabet de senden; eyminlik de senden, mehabet de senden!
Mademki vucudat-i izafiyye, suver-i ilmiyye-i sifatiyye ve esmaiyyenin
ma'kesidir, binaenaleyh Hakk'in tecellisi a'yan-i sabitenin ya'ni bu suver-i il-
G ^£ >
AHMED AVNl K0NUK
miyyenin isti'dadma gore oldugundan, eger abd dua ederse onun bu duasi ve
talebi kaza-yi ilahi cumlesinden olur; ve eger duasma icabet ve talebine kabul
vaki' olursa, o da yine kaza-yi ilahidendir. Ve keza abdin eyminligi ve
Hakk'in mehabeti abdin isti'dadma gore Hakk'in tecellisinden hasil olur.
689. 6cjer haia dedik ise onu sen islah ef; muslih sensin ey 2,at-i ecell, sen sb-
ziin sultanistnl
Ya Rab, eger bu dakayikin beyaninda bir hata vaki' oldu ise onu sen is-
lah et! Zira sifat-i Kelam miinhasiran senindir. Gunesjn ziyasi miiteaddid
pencerelerden aksettigi gibi, senin giine§ gibi olan sifat-i Kelam'in dahi bizim
vucud-i izafimizin pencerelerinden aksetmektedir. Binaenaleyh sen kelamin
sultanisin ve hatalann muslihi sensin.
^ JUL Jjj dy>- LSyr ^^ J^ J~k->~> & (£j\* W*^
690. ZKimxtan vardir, onu tebdtl edersin: her ne kadar kan irmagi ise de onu
[694] rsH * . . ■ »
JSil edersin.
Bakin altin etmek ilminden ibaret olan kimya, senin bahr-i ilminde mun-
demicdir. Binaenaleyh bakir gibi olan hatayi altin gibi olan savaba tebdtl
edersin. Hata olan sozler her ne kadar kan irmagi olsa da, Musa (a.s.) zama-
ninda Kibtfler'e kar§i kan olan Nil suyunu Ben! Israil'e halis su yaptigin gibi,
o hata olan sdzleri de oylece Nil'in berrak suyu gibi savab edersin.
691. HZbyle minaaerlikler senin i§indir; boyle Htsirler senin esrarindir!
"Mina", kimya ma'nasmadir. "Iksir", kimya ilminde tebdil-i ma'dentyyat
igin kuliarulan eczadir. Ya'ni "Boyle kimyagerlikler senin i§indir ve boyle ik-
sirler senin gizli efalindir."
692. Suyu ve topragi birhirine kaihn; sudan ve camurdan ademin teninin nah-
sini yogurdun.
Nitekim kimyagerliginin asanndan birisi budur ki, suyu ve topragi birbiri-
ne kanstinp onlann e§kal ve hassiyyetlerini degi§tirdin ve insanin hey'et-i
ggpf^ MESNEVl-I SERfF §ERHt7 III. ClLT • MESNEVl-2 •
cismiyyesini vucuda getirdin; zahirde su ile topraktan pek uzak bir hey'ette
goriinur!
(t*j (J^^J ^X\ j\j* [, p&j JU-j cJsrj <^ib Jt^J
693. Ona hinlerce endive ve §adi ve gam ile, zevc ve teyze ve amca nisbetini
verdin.
Zira o cism-i insaniye suda ve toprakta olmayan hassiyetr ve nisbetleri
koydun. Mesela o cisme binlerce endi§e ve sevinc. ve keder hassalanni ver-
din ve erkegi disjye gift ettin ve teyze ve amca gibi nisbetler ile birbirine bag-
ladin. Bunlar ise ne suda ve ne de toprakta yoktur. Bunlan senin kimyager-
ligin yapti!
694. Sonra ha'zisina halashk vermi$sin; bu gam ve $adiden ayrihh vermi§sin.
Ervahi bu anasirdan murekkeb olan cisme bagladiktan sonra, bu gam ve
sadiden ba'zilanna kurtulus. hassasini ihsan ettin; o kavminin bunlar ile ala-
kasi kalmadi.
Nefehatu'l-Uns'tt mezkurdur ki, bir gun Ebul-Abbas Kassab Amult haz-
retlerinin huzuruna iki ki§i geldi. Birisi dedi ki: "Ey §eyh, aramizda ihtilaf var-
dir. Birimiz der ki, 'Kisjye ezel ve ebed meserreti kaftdir'; ve birimiz de der ki,
*Ki§iye ezel ve ebed kederi kafidir' ne buyurursunuz?" Ebu'l-Abbas hazretle-
ri ellerini yiizune siiriip buyurdular ki: "Elhamdulillah Kassab Oglu'nun men-
zili ne gamdir, ne de sadidir! Ey oglum, gam ve sad! senin stfatindir. Halbu-
ki *l~* Sj ^l^ V f£jj x* ya'ni "Rabbinizln indinde ne sabah ne de ak§am
vardir!"
695. Onlan kendisinden ve akrabadan ve tabtattan gotiirmii§sun; onun goznne
her giizdi $irkin etmi$sin.
Ya Rab, bu halas ettigin kullan kendi vticud-1 kesiflerine olan alakattan ve
akraba ve taallukat nisbetlerinden ve ahkam-i tabiiyye kayidlanndan azad
ettin ve onlann gozune bu viicud-i izarl alemindeki giizellikleri cjrkin goster-
din. Zira en glizel bir cisimdeki guzellik, senin cemalinin pertevinden bir zer-
redir ve onda ariyettir. cisim ise hadd-i zatinda bir giibre yiginidir. Binaena-
leyh onun ariyet olan gixzelligi sana rucu* edince ancak cjrkinligi kalir.
G£^>
AHMED AVNI K0NUK
696. O, ma/isus olan her §eiji reddeder; ve na-yeyda olan $eyi mesned yayar.
kayd-i tabiattan ve nisbetlerden kurtulan kul, his aleminde gordugu her
§eyi reddeder. Zira alem-i his hayalden ba§ka bir §ey degildir ve zilldir. Ona
sanlanlar, golgelere sanlmi§ olanlara benzer. Ve bu zillann sahibi sifat ve es-
ma'-i Hak'tir ki ( bu golgelerin arkasindadir ve zahir degildir. Binaenaleyh
kayd-i tabiattan kurtulanlann dayandiklan §ey, bu sifat ve esma'-i Hak'tir;
ve sifat ve esma' ise zat-i Hak'tan munfekk degildir. Nitekim Cenab-i §eyh-i
Ekber Fususu'l-Hikem'&e Fass-i Suleymani'de §6yle buyururlar:
"Kevn ancak hayaldir ve o hakikatta Hak'tir; ve bunu anlayan kimse esrar-i
tarikati haiz olur. "
697. Onun a$hi zahir ve ma'§vku gizlidir; yar-i haric, cihanda onun fiinesidir.
Bu alem-i histe Hakk'a a§ik olan kimsenin a§ki bellidir ve fakat ma'suku
olan Hak, bu suver-i hayaliyye arkasina gizlenmistir. Zira Hak, u c^~j c~«*
dir, ya'ni "yok goriinen var"dir. Ve alem ise u o-~* c~~; dir, ya'ni "var gorii-
nen yok"tur. "Yar-i haric" ya'ni ma'suk-i surf ise, cihanda o gizii ma'gukun
fitnesidir. Nitekim sair bu ma'nayi su beyitinde soylemistir.
"Ya Rab, sen cemali bizim igin fitne olarak yarattm; soma da, 'Ey kullanm sakmm
hi!' dedin. Sen giizelsin, giizeli seversin; imdisenin kullann nasil asik olmazlar?"
"Fitne-i o" da "0" zamiri Hakk'a rati' olduguna gore ma'na budur. Eger
a§ika raci' olursa ma'na boyle olur: "Ma'§uk-i sun a§ik-i Hakk'in cihanda fit-
nesidir; mademki alem-i histedir, o a§ik onu reddeder." Bu da vecihtir, fakat
ewelki ma'n^ daha zevk-averdir.
Jr" <^X> J * ^jj^ j. ^~* Jjy* isitlz* ±f Uj jA
698. ^unu terk et, surete mensub olan ashlar; ne surei uzerinde ne de hanimm
yiiziinde degildir.
C£^
MESNEVi-1 §ERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVf-2 •
"Sitti" Arab! olan "seyyideti" kelimesinin muhaffefidir ve §edde ile telaffuz
olunur. Burada §eddesiz zikri zaruret-i vezn igindir. "Ey salik, fitne olan yar-i
haricin askini terk et! Zira bu surete mensub olan asklar, mal ve miilk ve man-
sib ve altin ve giimus. gibi suretlerin iizerinde degildir; ve sim-ten ve giil-be-
den olan hanimin ytizii iizerinde de degildir!"
Malum olsun ki, ask iki nevi'dir. Birisi a§k-i mecazi, digeri a§k-i haki-
Mdir. A§k-i mecazi odur ki, bir kimse bir §abb-i emred giizel gocuga veya-
hut bir giizel kadina a§ik olur ve onun a§ki ile yanip tutusur; fakatona kar-
§1 kendisinde §ehvet hissetmez, yalmz temasa-yi cemalinde miistagrak
olur. Boyle bir a§k, akibet a§iki a§k-i hakiki tarafina geker. Ve ask-i hakiki
ise ancak Hakk'a olan asktir. Eger a§ik-i surt ma'§ukuna kar§i kendisinde
§ehvet hissederse, bu a§k a§k-i mecazi degildir; ancak bir incizab-i hayva-
nidir. Nitekim bu ma'naya isareten su rubaisinde Mevlana Cami hazretleri
buyururlar:
is^ji <S o.if*- ji <$£* ^j\j\ i$*j> f*\ j«j Jut Ajji jap
"Eger a§k nesl-i Adem'in kemali olmasa idi, a§kin siyt ii §ohreti cihanda gaib
olurdu. Ve eger §ehvet-i nefis a§k olaydi, e§ekler ve okuzler a§iklar defterinin
ba§ma gegerdii"
Fakat bu a§k-i mecazi kaydinda kalmak ehl-i hakikat igin caiz olmadigin-
dan, Cenab-i Pir efendimiz bu beyt-i §erifte onun terkini emir buyururlar. Ni-
tekim Evhadiiddin-i Kirmani hazretleri bu mesrebde idi. Bir gun sultanul-
ma'§uk!n §ems-i Tebrizi efendimiz, "Ey Evhadiiddin ne yapiyorsun?" diye
sormuglar; o hazret de; "Ayi su legeninde goriiyorum, cemal-i mutlaki mu-
kayyedatta goriiyorum" demi§. Hz. §ems buyurmuster ki: "Eger boynunda
gibanin yoksa nigin semada gormezsin?" Ya'ni "Eger hazz-i nefsin yoksa ni-
gin o cemali sema-yi ltlakta gormezsin?
dipt- Oi o\j>- dl$*- (jjl (3**^ 'j^" ^' C—vJ Cjjj^o> C— ij-is^* <^Jt
699. O sey ki ma'§iiktur, o siiret degildir; isier hu cihamn aski olsun, isier o ci-
hanin!
senin a§ik oidugun §ey siiret degildir. a§k«gna ister bu alem-i suret-
ten gelsin, ister alem-i batindan gelsin!
*$%&>
AHMED AVNt KONUK
f.*u-isA J~j\yf 0W- -*-5» ^jy, &y$ i^iiS fj^Afi- y Cjjyp j 4s»J\
700. O sey ki sen suret iizere asik olmussun, can harice gittijji vakit nicin onu
hirakmissm?
Senin a§ik oidugun suret iizerinde idiyse, onun cam ciktigi vakit nicin onu
birakip kacarsin? Gaflete bak ki, sen hem sevdigim oldu diye aglarsin; hem
de ondan kagarsin!
701. Onun siireti yerindedir, hn toklvh nedendir; ey asik ara ki senin ma'su-
kun kimdir?
Olen ma'suk-i surinin suret-i cesedaniyyesi yerinde duruyor; halbuki ku-
caklamak ve opmek gibi a§k ve muhabbetin icabatindan sen ona kar§i doy-
dun ve miistagnl kaidinf Senin bu istignan nedir? Ey suret a§iki, su haline bir
bak da ma'§ukunun kirn oldugunu ara!
702. O sey ki maksustur, eger ma'suk ise, sen her kendinin hissi olan kimseye
asik olurdun.
Eger her mahsiis olan §eye a§ik olmak lazim gelse, o haide sen her ken-
dinde his olan kimseye a§ik olurdun. Halbuki i§ boyle degildir. Her mahsiis
olan §eyi kendine ma'§uk olarak intihab edemezsin. Bundan da anla§ilir ki,
a§km taaliuk ettigi §ey, mahsiis olan §ey degildir. Belki senin onda gordiigiin
Hakk'in bir tecelli-i hassidir; ve o tecelli dahi suret-i mahsuse degildir. Nite-
kim, Mecnun Leyia'ya a§ik idi. Halife sordu ki: "Leyla'dan cok giizel kadin-
lar vardir; nigin sen onlardan birisini sevmedin de, o kadar giizel bir §ey ol-
mayan Leyla'yi sevdin?" Mecnun cevaben dedi ki: "Ey halife, sende Mec-
nun'un gozii yoktur ki onda olani goresin!"
A&z* OjT ^Ti <->jy& \*j ^f -^L* Ojjil JAp d)Tlij dy?
703. uMademki o ask vefayi ziyade ediyor; suret vefayi nasil haska turlu ediyor?
Kaide-i ask budur ki, a§ik ma'sukuna kar§i gayet verakardir. Ondan bin
cefa gorse usanmaz ve bikmaz; yine ona kar§i a§kinda ve vefasinda devam
eder. Nitekim §airin biri diyor: Beyit:
"SP^
fig^® - MESNEVl-1 §ERiF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
Bin cefa gorsem ey sanem senden
Bu ne sozdtir ki, usanam senden!
Imdi, eger a§ik oldugun §ey ma'§ukun sureti ise, dldugii vakit onun su-
ret-i cismaniyyesi senin vefani ve ashmn icabati olan kucaklamak ve op-
mek gibi halleri derhal nasil tebdil ediveriyor ve sen o cisme hal-i hayatinda
giil dikeni ile bile doKunmaga mr degil iken, sen onu nasil topraklar altina
atmak igin isti'cal ediyorsun ve ona kar§i vefakarligin hemen ba§ka bir hal
iktisab ediyor? iste bundan anla ki, a§kin surete degil imi§; beiki cemal-i
mutlakin o surete aksettigi bir perteve imi§!
Bu beyt-i §erifte, Hind sarihlerinden Mir Nurutlah, Bahru'1-Ulum, Abdul-
latif, Muhammed Efdal, Muhammed Riza hazarati viicuh-i miiteaddide beyan
buyurmu§lardir, Ankaravi hazretleri de iki vecih gostermisterdir. Bunlann bu-
rada zikri pek uzun olur. Fakir Hind [sarin] ierinden Imdadullah (k.s.) hazret-
lerinin §erhierinde verilmis, olan ma'nayi aldim.
704. Qiinesin pertevi invar iizerinde parlami§hr; duvar bir ariyet parlahlik
btddu.
Bu beyt-i §erifte, cemal-i mutlak-i Hak giine§e; ve cism-i unsuri duvara
te§blh buyurulmu§tur, Ya'ni viicud-i unsuri iizerindeki guzellik, cemal-i mut-
lak-i Hakk'in bir pertevidir. Duvar iizerinde giinesjn ziyasi ariyet oldugu gi-
bi, cemal-i mutlakin pertevi de cism-i unsuri iizerinde ariyettir.
705. By sade-dil, bir kerpi$ iizerine ne gonul bajjlarsin; o daima parlay an ash
ialebet!
Ey hakikat-i halden bl-haber olan kimse, giines. gibi olan cemal-i mut-
lak-i Hakk'm aksini goriip de, bir kerpic, mesabesinde olan bu cism-i unsu-
riye nicin gonul baglarsin? tecellisine nihayet olmayan cemal-i mutlak-i
Hakk'i iste ve ona gonul bagla!
706. By kimse, sen de aklvna astksin; kendini sureie tayanlann iizerine fazil
flormiissiin!
AHMED AVNl KONUK
Cenab-i Pir efendimiz, suret giizelliginden ma'na giizelligine intikalen bu-
yururlar ki: "Ey akil ve zekasma magrur olup, surete meclub olanlan tenkid
eden ve kendini onlardan yiiksek ve fazil goren kimse, sen de kendi akhna
a§iksin ve o akli kendinin mail zannetmi§sin!"
y lt^j. v*^ Ol*V ^-ij^ y w^~J' ^ c-— Iap j>j$
707. O senin hissinin uzerine akhn pertevidir; senin hakmnin iizerinde altini
ariyet hill
Halbuki o senin a§ik oldugun akhn, senin havas-i zahire ve batinenin
uzerine "akl-i kull"un pertevidir. Binaenaleyh o iftihar ettigin akhn dahi yine
senin malin degildir. lmdi, senin bakir gibi olan vucud-i unsurin uzerine, al-
tin gibi olan akli da ariyet bill
Malum olsun ki, akil ruhun sifatidir; ve ruh vucud-i mutlak-i Hakk'in
ddrdiincii mertebe-i tenezzuludur ki ona "ruh-i kiilli-i Muhammedi" derler. Ve
"akl-i kuli" ve "akl-i evvel" bu "ruh-i kullTnin sifatidir; ve bilcumle mukev-
venat iizerinde fa'al ve miiessirdir. Ervah-i saire bu "ruh-i kiilli-i Muhamme-
di"nin pertevidir. Nitekim hadis-i §erifte <jjy & ^ypj ^ & w ya'ni "Ben Al-
lah 'damm ve mu'minler benim nurumdandir." Hadis-i §erifte yalniz mii'min-
lerin zikri, "zikr-i ciiz' irade-i kiill" kabilindendir. Ve ba§ka vecihleri de var-
dir, Burada zikri uzun olur. Yoksa "ruh-i kiilli-i Muhammedi (s.a.v.) Efendi-
miz ebu'l-ervahtir. lmdi, ervah-i saire, "ruh-i kulli-i Muhammedi"nin pertevi
olunca, o ervahin sifatlan olan ukul-i ciiz'iyye dahi "akl-i kiiH"un pertevi ol-
mu§ olur, Nitekim hadis-i serifte J** aUi ^u u Jji ya'ni "Allah Teala'mn ev-
vel yarattigi sey benim aklimdir" buyurulur.
j*- *s$ y -^ -A-i <^y? ^'jj s^. j J ^j* c-ojUJf jj dy?
708. ^Beserde giizellik, hoyanmis alhn gibidir; ve yoksa senin mahbubnn nasd
kocamis esek olurdu?
Be§erin bu viicud-i unsurisinde olan giizellik, iistiine altin yaldiz siiriilmiis.
kalp altina benzer ve seni o altm yaldiz aldatir. Ve eger boyle olmasa idi, ve
sen be§erin ig yiiziinii bir giibre yiginindan ibaret gorse idin, bir ihtiyarlamis.
e§ek gibi cirkin olan bu vucud-i unsuriyi nasil mahbub ittihaz ederdin? M §a-
hid" farisi olup, "mahbub" ma'nasinadir.
709. uWelek gibi idi, dev gibi oldn; zird onda meldhai ariyet idi!
*$%&>
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
Ey a§ik-i cisim, senin genglikte parlak ve melek gibi gordligun mahbubun,
ihtiyarlayinca bir dev gibi girkin oldu. Ciinku ondaki melahat ve guzellik ari-
yet idi; melekligi gitti, devligi meydana gikti.
710. O cemali azar azar alular; fidan azar azar kumrt
[714] J
senin mahbub ittihaz ettigin cismin cemalini yavas, yava§ alirlar ve se~
neden seneye degisjr. Gormez misin, bir fidandaki taravet seneden seneye
yava§ yava§ zail olur, nihayet kupkuru bir agag olur!
711. Qii, "Wiiammirhti nunekkishu" yu oku; aonvl ialeb et, kemik iizerine go-
nill koyma!
Bu beyt-i §enfte, Yasin sure-i §erifesinde olan o^uJ Sw jiiji j Z& »^JJ V7,
(Yasm, 36/68) ya'ni "Biz omur verdigimiz kimseyf hilkatte tenkis ederiz, ta-
akkul etmezler mi?" "Tenkis" (a-fit) ma'kus kilmak ve ba§ a§agi getirmek
ma'nasinadir. Ya'ni saha-i hilkatta zahir olan her §eyi ewela ter u taze yapa-
nz ve sonra evvelki halin aksi olan pejmiirde bir hale koyanz. Mesela cism-i
insan ibtida-i ne§'etinde ve hal-i sabavetinde, zaif olmakla beraber ter u taze
latif ve giizel olur; buyiidukge kuwet gelir ve cisminin ietafeti ve tazeligi te-
beddiil edip kartlasjr ve nihayet za'f hususunda sabavet haline tenkis ve tak-
lib olunur; ve bu tenkis ile beraber cisminin Ietafeti ve guzelligi girkin bir hal
iktisab eder. Bu ayet-i kerimenin mana-yi i§arisine gelince: Adem-i izafi hali
mertebe-i efal olmadigindan, fiiliyatta za'f halidir. Binaenaleyh efrad-i mah-
lukattan her bir ferd, mertebe-i ef al olan saha-i hilkatta zahir olur ve onun
"ayn-i sabite"sinin mazhar oldugu esma omr-i halkisinde asar ve ahkamini
icra eder. Ba'dehu o adem-i izafi haline irca* sureti ile tenkis (^) olunur
demektir. Imdi bu ma'rifeti mahlukat-i saire arasinda ni'met-i akl ile miimtaz
olan insan idrak edebileceginden, ayet-i kerimede bjU^ Sw ya'ni "Taakkul et-
mezler mi?" hitabiyla bu hakikatin idrakine da'vet olunur. Ya'ni "Ey salik,
zikr olunan ayet-i kerimeyi oku ve ma'nasini teemmul et de suret-i cismaniy-
yenin ne oldugunu anla ve gonial sahibi olmagi taleb et ve goniile hizmet et;
kemik yigmi bir iskeletten ibaret olan cisme alaka ve hizmetten vazgeg!"
c~~JL- d\ji?- v'j' J*^J* c— «*Ij JLj>- Ji JU^- jlS"
712. 2,ira cjonliin cemali bahtdir. Onun devleti ab-i hayattan sakidir.
*m&
AHMED AVNI KONUK
Bu beyt-i §erifin §erhinde Bahru'1-Ulum hazretleri buyururlar ki: "G6-
nul"den murad, hakikat-i cami'a ve mahzen-i esrar-i ilahiyyedir ki, o Allah
Teala'mn ar§idir; ve Allah Teala bilciimle esma'-i kiilliyye ve ciiz'iyyesi ile
ona miistevlidir. Binaenaleyh bu gonial her tecellide Hakk'i goriir. tster tecel-
liyat-i sun olsun ve ister onun gayri olsun. Belki kendisinde her seyi ve her
ismi gdrurf" Ve Cenab-i Imdadullah (k.s.) buyururlar ki: "Muhakkiklann
mezheb-i aslisi budur ki, akil ve can ve goniilun her iicu hakikatte birdir.
tsimlerin ihtilafi zatin ihtilafi hasebiyle degil, sifatin ihtilafi hasebiyledir. Ve
cism-i unsuride olan pertev, canin ve goniiliin pertevidir. Goniilun ve canin
aydinhgi, Hudavend-i cihanin nurudur. Goniil bedende, evdeki giinesjn su'Ie-
si ve giinesten aynligi gibidir. Vaktaki ev yikilir ve tavani ve duvari ortadan
kalkar, giinesten eve aynlan ziya, giinesjn ziya-yi umumisine kan§ir. Ten til-
simi bozulup goniil havass kaydindan gikinca, goniil dildara muttasil olur ve
can canana erisjr. j^\ J Jy ^\ J^.j j>Ji J jyi\ j^\j j^Ji l ys J \ 3 <i>Ji ^^-i JUL*
ya'ni '1§te burada aynlik birlesjr ve fetk irtitak eder ve nur nurda miistetir
olur ve zuhur zuhurda batin olur."
Ma'lum olsun ki, goniiliin cemali cemal~i baki oidugunun mu§ahedesi
zevki bir mes'eledir; elfaz ve ibare ile anlatmak imkam yoktur. Fakir burada
ehl-i zevkin beyanat-i aliyyelerini nakl ile iktifa ettim. Beyt-i §erifte "devlet"
ile hal-i M ittihad"a; ve "ab-i hayat" ile "nur-i ilahi"ye; ve "saki" ile sifat ve es-
ma'-i ilahiyyeye isaret buyurulur.
713. (j\iuhakkak o hem sndur ve hem saki ve sarho§tur; senin hlsimin hozul-
ducfii vakit her vuc hir olur!
Yukanki beytin §erhinde izah olundugu iizere, goniil makam-i ,4 ittihad"da
hem nur-i Hak'tir ve hem sifat ve esmanin kendisidir ve hem de bunlardan
sarhostar. Zira cisim tilsimi bozuldugu vakit, akil ve can ve goniil bir oldu ve
makam-i ittihadi buldu.
^LiU U- <g jtj {f *_JU* J- ^-Li j\ j\jj y \j ^ oT
714. O "bir"i sen ktyastan hilemezsin; kulluk ei, na-sinas olarah herze yemel
tig § e y in birligini sen akl-i ciiz'inin kiyas ve istidlali ile bilemezsin; zev-
ki bir haldir. Binaenaleyh bu cismaniyyet mertebesinde emr-i ilahiye imtisal
ve nehiyden ictinab suretiyle kulluk et; zevkin olmayan sozleri akil ve istid-
lal ile izaha calisrp herze yemef
(gp^ MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 • "^^
715. tSenin ma' nan sureitir ve ariyeitir; munasehete ve kafiyeye mesmrsunl
Ey akil ve zekasina asjk olan kimse, sen ma'kulati ma'na zannedip suret-
perest olanlan tezyif edersin; halbuki senin ma'na zannettigin o ma'kulat
dahi suver-i zihniyyedir ve sende ariyettir. Nitekim cismaniler begenmek icin
suver-i kesifede tenasiib ve uygunluk aradiklan gibi, sen de ma'kulatta oyle
miinasebet ve uygunluk arar ve buldugun miinasebetlerden ve uygunluklar-
dan dolayi mesrur olursun. "Kafiye", liigatta bir §eyin bir §eye tabi' olmasi-
na derler. Bu tabiiyyet miinasebet sebebi ile olur.
716. uMa'nd o olur ki seni altr ve seni nah§dan hi~niyaz hilar I
Ma'na odur ki, seni senliginden kapar ve benlik kaydindan kurtanr; ve
sen o bi-hodluk icinde suret-i cismaniyye ve hayaliyyeden mustagm kalirsin.
Buna "histen gaybubef derler.
717. {JAana o dejjildir ki, kbr ve sagtr eder; adami nak$ iizerine ziyade a§ik eder!
Ma'na, ki§inin kalbini zevk ve halden kor ve sagir edip nuku§-i cismiyye
ve hayaliyyeye son derece meciub ve a§ik eden §ey degildir; belki bunlardan
tecrid edendir.
718. ZKoriin hismeti gam arhrtci olan hayaldir; aozun kismeii de hu fenanin
hayalatidir.
Kalbi zevk ve halden kor olanin naslbi, insana gam artinci olan hayalat-i
kalbiyyedir; ve bu his gdzuniin nasibi de "fena"mn hayalati, ya'ni "fena"ya
mahkum olan alemin hayalat-i cismaniyyesidir.
719. Diarf-i DCur'an'a harler ma'dendirler; e$e<ji gormezler, -palani dojjerler!
Kdrler iki nevi'dir: Birisi his gozu a'ma olanlar; digeri de kalb gozii kor
olanlardir. His gdzleri kor olanlar, Kur'an'in elfazini tecvid ve elhan. ile oku-
makla me§gul olurlar ve ma'nasindan bi-haber kalirlar. Ve kalb gozleri kor
olanlar, hem Kur'an'in elfazi ve hem de i'rablan ve lugatlan ve maani-i za-
*$%&>
AHMED AVNl KONUK
hireleri ile me§gul olup, kasd-i ilahi olan ma'nalardan pek uzak birtakim ha-
yalata dalarlar. Nitekim Cenab-i Pir efendimiz Fihi Mi Fih'te soyle buyurur-
lar: "Kur'an'i gok tefsir etmisterdir; ancak az kimseler Kur'an'in garazini tef-
sir etmiskrdir. \^'o&\ yu [yani iman edenler"i] herkes "iman" ile tefsir et-
misterdir. Halbuki Cenab-i Mustafa (s.a.v.)in imam ve O'nun garazi mahfi-
dir. oiuJiijLij i [yani "Salih amel i§leyenler"i] herkes kendi ameli ile tefsir
etmi'sterdir. Peygamber'in amelini tefsir hani? '^^-i J^ii u (Bakara, 2/62) [ya-
ni "Onlara ecir ve miikafat vardir"i] herkes kendi vehminde musavver olan
ecri tefsir etmi§tir. Garaz-i ecr-i Mustafavi nerededir?" Ve keza yine Fihi Ma
Fih'in 73. fashnda soyle buyururlar: "Eger Kur'an yalniz bu huruftan ibaret
olsa idi, denizlerin rhurekkep ve agacjanr kalem olmasina hacet olmaz idi.
Bu Kur'an'in hurufu yanm okka murekkep ile yazilabilir; ve huruf-i kur'aniy-
yenin ibtida ve intihasi vardir. Halbuki kelam-i Huda'mn nihayeti yoktur. Ni-
tekim buyurulur: aJUUi/uit oluTu (Lokman, 31/27), ["Allah* in kelimeleri tii-
kenmez"], ^V^'jM'j*^I^\c^^^ (Necm, 53/3-4). ["0 arzusuna go-
re konu§maz; o ancak vahyedile'n bir vahiydir."]. Beyit:
"Kelam-i Bari'yiyine Ban'den dink; zira okuyamn tecvid ve elhan san'ati hi-
cabdir!"
lmdi, eger evliyamn kelami Hakk'in kelami olmasa idi, uu J ^r ya'ni
"Ben onun lisam durum" hadis-i kudsisi batil olurdu. Zira eger "lisan"dan
murad nakl-i Kur'an olsa idi, Kur'anin harfini mu'min ve munafik nakl ettik-
lerinden, o halde ix* c~-i ["0 bir kulu sevdim"] hitabma ne hacet var idi?
Halbuki ^jl)Jp ^ j^\ oi ya'ni "Muhakkak Hak Omer'in lisam Iizerinde
nutk eder" hadis-i §erifi, Hz. Omer'in harf uzre tekelliimu hakkinda varid ol-
du ise, o halde Hz. Omer'e sebeb-i tahsisi nedir? Bunda sairleri de hep mu§-
terektir. Ve eger <& ^ <SJ-\ ^b o^ ya'ni "Kalbinden hikmet menba'lan za-
hir olur" hadis-i §erifi harf-i Kur'an'i murad eylese idi, bunun igin ul^ u^J
ya'ni "kirk sabah" ihlasa hacet yok idi, lmdi, eger bir kimse bu sozlerde ga-
razsiz teemrmil ederse, ehl-i Kur'an ve "havass" ba§kalan oldugunu ve Hak
Teala hazretierinin alemde onlan intihab buyurup kendi hitabina mahal kil-
digini ve onlann nur-i Hak'la goriip, lisanlanyla soz soylediklerini bilir."
l§te bu beyt-i §erifin §erhini, Cenab-i Pir efendimiz Fihi Ma Hfrlerinde bu
suretle bizzat yapmi§ olurlar. Her nasilsa surrah-i kiram hazerati bu beyanat-i
aliyyeyi almamisjardir.
*$$&>
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 • ^^§1
Bu Izahata nazaran, bu beyt-i §erifte diger bir ma'na dahi kasd buyurul-
dugu anlasjlir. O da budur ki, owy 6\ji\j oljVi ya'ni "insan ve Kur'an ikiz-
dir" mucibince, kalb gozleri kor olanlar, "insan-i kamil"in zahirine ve sureti-
ne nazar ederler ve onunla me§gul olurlar; onun ma'nasindan bi-haberdirler.
Halbuki "insan-i kamirin sureti ma'nasina rakibdir; ma'nasi onu nereye go-
tururse, sureti dahi ona tabi'dir. Binaenaleyh onun harekatina i'tiraz eden-
ierin ve sureti ile me§gul olanlann hali, e§egi birakip da palanini dogen kim-
selerebenzer. Burada §urrah-i kiram Kur'an'm ma'nasini e§ege ve zahirini
palana te§bih etmek su'-i edeb oldugu i'tirazina kar§i birtakim mutalaat be-
yan buyurmusjardir, Fakat, mademki "insan-i kamil" Kur'an ile tev'emdir ve
lisani Hakk'in lisamdir ve Cenab-i Pir efendimiz dahi o insan-i kamillerden bi-
ridir; §u haide iisan-i §ertfleri lisan-i Hak'tir. Ve Hak Teala Kur'an-i Kenm'de
k^j*j U yL '*->Jjv. 01 ^^L^ iii 01 (Bakara, 2/26) ya'ni "Allah Teala sivrisinegi
darb-i mesel olarak irad etmekten istihya muamelesi etmez." buyurulduguna
gore, bu tegbihde su'-i edeb i'tirazi varid degildir. Bu i'tiraz, kalb gozleri kor
olanlann i'tirazidir.
720. CMademki sen gbriiciisiin, esejjin arkasindan ait ki sicradi, ey palana ta-
pta, nice bir palan dikersin?
Ya'ni ey insan, mademki sen "ruh-i izafTnin mahall-i taallukusun, sende
gorticuluk hassasi vardir, binaenaleyh palan mesabesinde olan cismin mer-
kebi bulunan ruhun arkasindan git ki, o run yiiksek alemlere sigrar! Ey pa-
lan mesabesinde olan cismin suretine tapici ve elfazin zahirine kapilici, ne za-
mana kadar palana hizmet edeceksin?
721. uMademki esek vardir, muhakhkak sana -palan gelir; mademki sende can
ola, ehmek eksik olmaz!
Mademki merkeb mesabesinde olan run ve ma'na vardir, elbet sana pa-
lan mesabesinde olan suret ve elfaz gelir. Zira muhakkak run taalluk edecek
bir cisim ve ma'na taalluk edecek bir lafiz ister. Bunlar oimaksizin ruhda ve
ma'nada zuhur hali mumkin degildir. Nitekim tende run ve hayat oldukga
muhakkak gida ister!
^ft
(^^
AHMED AVNt KONUK
722. dMerkebin sirtt mat ve miksebin dukhanidir; senin kalbinin incisi yiiz ka-
lihin mayesidir.
Merkeb mesabesinde olan ruhun sirtindaki cisim, mal ve miksebin dukka-
nidir. Zira ruh fa'al olmak igin alet ister ve alet onun sirtindaki cisim ve cis-
min a'zasidir. A'mal-i dimyeviyye ve uhreviyye bu alet-i cisim vasitasryla
olur, Velakin senin kalbinin incisi ya'ni tecelliyat-i ilahiyyenin ma'kesi olan
siiveyda-yi kalb, yuz elfaz kaliblannin mayesidir. inciye nur-i ilahi akset-
tikge menba'-i hikmet olur ve oradan bircok maani ve ulum-i lediinniyye el-
faz kahblanna burunup cismin lisanindan sadir olur. "Mikseb", kesb aleti
ma'nasinadir.
723. €y hii'l-ftizul, merkeb uzerine g,vplak otur; KesEi g-vplah merkebe binmedi
mi?!
Ey fuzuli isterle me§gul olan kimse, merkeb-i ruh ve ma'na uzerine giplak
ve semersiz olarak bin; onun semeri olan suret-i cisim ve elfaz ile ugrasjp
maksaddan uzaklara gitme. Zira Resul (s.a.v.) Efendimiz merkebe semersiz
olarak binmedi mi? Zira ef al-i zahiriyye-i nebeviyyenin ciimlesinde ef al-i
batineye isaret vardir. Ya'ni bu fiil-i nebevide zahire baglanilmayip, makasi-
da intikal lazim olduguna isaret buyurulmustar. Qiinku hayvana binmekten
maksad, menzil-i maksuda vusul igindir. Onun ruh-i ma' nasi budur. Semeri
ve tezyinat-i zahiriyyesi ile me§guliyyet fuzuli bir i§tigaldir ve nefsin hazzina
hizmettir; ve hazz-i nefse hizmet ise mezmumdur.
724. We&t art olarak bindi; denildi ki, V^febi masiyen sefer eiti.
Ashab-i kiramdan bize rivayet olundugu uzere, (s.a.v.) Efendimiz merke-
be semerden ari olarak bihdi ve ba'zan da yuruyerek sefer etti. Cenab-i Pir,
risaletpenah Efendimiz'in bu iki fiil-i §erifindeki isareti izah buyururlar. Ya'ni
ruh ve ma'na alemine suretsiz ve lafizsiz gitmek icab eder. Zira suunat ve ah-
val-i ruhiyyeyi suret ve elfaz alemine sigdirmak mumkin degildir. Ve elfaz
makasid ve maaniyi kemaliyle ihtiva edemez. Mesela a§k ve muhabbet hak-
kinda gok sozler soylenmistir; fakat bu zevkT olan hali, a§ik olmayan kimse
c ^ a
MESNEVt-I SERtF §ERHt / III. CtLT • MESNEVt-2 •
bu elfazdan kemaliyle anlayamaz. Boyle olunca, ruh alemine lafizsiz gitmek
ve cismaniyyet icabatmi birakip ma§iyen gitmek lazimdir.
725. Senin e§ek nefsin giiti, onu bir civiye baijjla; kdr u bar dan nice bir kacar,
nice bir!
Senin e§ek mesabesinde olan nefsin ruh tarafina gitmekten vazgegip, hu-
zuzat-i diinyeviyye tarafina gitti. Onu §ertat givisine bagla! Bu e§ek nefsin ni-
ce bir a'mal-i §er'iyyeden ve emanet-i ilahf olan insanhk yukiinu yiiklenmek-
ten kagar; ve onun bu kagisj ne zamana kadar devam eder?
726. Dster yiiz yilda, ister otuz ve yirmi yiUa; ona sabir ve §ukiir yukiinii go-
tiirmeh icab eder!
Bu nefis e§egi, yirmi ya otuz veya yiiz yillik omrii iginde, huzuzat-i dun-
yeviyyeye kar§i sabir; ve insan suretinde mahluk olduguna kar§i da sukiir
yukunu ta§imak Icab eder. Rah-i necati bulmak igin ba§ka gare yoktur!
727. Diicbir gunahkar ba§kastnin giinakim yuklenmedi; ekmedikce higbir kirn-
se bicmedi!
Bu beyt-i serifte, ^ >) jjj ijj\j jy V j (Fatir, 35/18; Zumer, 39/7) ya'ni "Bir
gunahkar ba§kasinin gunahlnl'yukienmez ,, ayet-i kerimesine isaret buyurulur.
"Vizr" giinah; ve "vazir" gunahkar ma'nalannadir. Ya'ni bu alem-i suret ve ci-
sim, mahall-i ameldir. Binaenaleyh burada emr-i ilahiye muhalif surette amel
edenlerin yiiku ancak kendilerine tahmil olunur; ve a'mal-i saliha, alem-i ahi-
rette intifa' edilecek bir §eydir, Binaenaleyh burada eken orada biger!
728. Tama' cigdir, ey ogul onu, cig yeme; cig yetneh be§ere illet getirir!
Ektigini bigmek kaidesine mugayir olarak, bir define bulup zengin olmak
tama'i, ham ve gig bir tama'dir. Ey ogul, sakin bu gig tama'i yeme! Zira gig
yemek insani hasta eder. Nitekim, "Qig yemedim ki karmm agnsinl" darb-i
meseli Tiirkge'de meshurdur.
GgX9g>
AHMED AVNl KONUK
OlS*a a^-j j IS* ^ (**b>- OUa ^ Olffli <_ 5 ^* cJIj ^^ 015^
729. Tloyle diye ki: "O feir juan fcimse ansizm hir define huldn; hen de onu is-
terim, i§ ne, duhhan ne?"
§6yle ki, "Filan adam ansizin bir define buldu; ben de boyle bir define bul-
mak isterim. I§ ve diikkan beyhude me§gale ve yorgunluktur" deme! Bu ha-
yal, hem gina-yi zahiri ve hem de gina-yi batini igin bir tama'-i hamdir. Zahir-
de define bulmak hayaliyle ugra§anlar fakir ve sifru'1-yed kaldilar; ve batinda
cezbe-i ilahi vuku'una intizar ile a'mal-i §er'iyyeden kaganlar, haib ve hasir ol-
dular! Vakia zahirde tesadiifen define bulup zengin olmak ve batinda bir cez-
be-i ilahi zuhuru ile sifat-i nefsaniyyeden kurtulup define-i ma'neviyyeyi bul-
mak vardir; fakat bu hal nadir ve miistesnadir, kaide degildir; nadir ise ma'dum
hiikmundedir. Binaenaleyh boyle bir hayal arkasinda ko§up, gina-yi zahiri igin
dukkam tezgahi terk etmek ve gina-yi batini igin-namaz ve orug ve mucahede
ve riyazet gibi amellerden feragat etmek sebeb-i mahrumiyyettir.
^- «u* >jfc aTjir ji J^ k ^^ £ u b ^ &*f- v- 5 "
730. Diazineyi kazanmaga mani' kimdir? 3§ien ayak gekme, muhakkak o av
kadadir!
Kazanmak neticesinde hazineyi bulmaga mani' olan kimdir? Ey salik, ira-
den elindedir, suri ve ma'nevt amelden farig olma! Muhakkak o define sa'yin
arkasindadir ve hazineyi bulmak kaideten amele tabi' olmakla olur. Cah§-
maksizin hazine bulmak, ytiz binde bir ki§iye nasib olmaz. Ve ayet-i kerime-
de 'J~> U \ oLj^S '^J (Necm, 53/39) ya'ni "tnsan igin ancak sa'y ettigi §ey
vardir." buyurulur.
£ i Oil ^/ j>\ f\ & f\ jtif y <£>£> l;
731. Sen "&ger hunu veya o digerini yapa idim" diye sakin "ecjer"e giriftar ol-
mayasml
"Eger boyle veya §6yle yapa idim menfaat bulurdum veya ba§ima §u fe-
laket geimezdi" gibi fikirler ile "eger" kaydina giriftar olma!
732. ,Zirci "eger" demekten ^esul ha-vifak men etti ve "O nifakiandir" hu-
ytirdu!
c^ses#>
MESNEVt-1 §ERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Bu beyt-i §erifte, Enes b. Malik hazretlerinden merv! olan su hadis-i st-
rife i§aret buyurulur: c^Wi ^ ^ i^ju j u^j ^y ya'ni "Eger" kelimesin-
den sakininiz; zira o miinafiklarm sozlerindendir!" Ve keza Ebu Hureyre
hazretlerinden mervi olan hadis-i §erifte de §6yle buyurulur: ^ ^ ^\J\ ji
^ijoi ji ^j liT j ur oir lir cJU* j\ J> Jj& ya'ni "Sana bir §ey isabet ederse,
'Eger boyle yapa idim, §6yle ve boyle olurdu' deme; velakin 'Allah' in kade-
ridir' de!"
Malum olsun ki, alem-i §ehadet ef al-i ilahiyyenin meclasidir. Ve ef al-i
ilahiyyenin men§e'i sifat ve esmadir. Ve sifat ve esma'-i ilahiyye suretleri
ilm-i ilahide sabittir. Ve hukm-i ilahi, her bir sifat ve ismin musemmalan olan
Hak'tan bi-hasebi'I-istf dad taleb ettikleri §ey uzerine vaki* olur. l§te bu sirr-i
kaderdir. Binaenaleyh bilcumle mevatmda, ya'ni ervah ve misal ve §ehadet
ve berzah ve ba's ve a'raf ve cennet ve cehennem mevtinlannda zahir olan
§ey, ancak bu kaza-yi ilahi dairesinde vaki* olur. imdi, abd iradesini bir fiile
sarf ettigi vakit, kendi hakikati olan "ayn-i sabite"sinin iktizasidir. Nitekim,
aJUi^y \ bjiijUj (tnsan, 76/30; Tekvir, 81/29) ya'ni "Sizin irade ettiginiz
§ey, ancak Allah'in irade ettigi §eydir" ayet-i kerimesinde bu hakikata i§aret
buyurulur. Boyle olunca, abde bir §ey isabet ederse, ancak sirr-i kadere bina-
en isabet eder. §u halde, abdin "Eger boyle yapa idim bu hal ba§ima gelmez-
di" diyerek, "eger" kelimesini isti'mal etmesi sirr-i kadere muhalefet ve nifak
olur ki, bu sirr-i kadere vakif olmayan amme-i nas bu hale mubteladirlar. Im-
di burada "cebir" suali varid olur. Filvaki' "cebir" vardir; fakat bu cebir
Hak'tan degil, abdin kendi "ayn-i sabite"sinden ve hakikatindan yine kendi-
sinedir. giinku Hak'tan bu hali taleb etti ve Hak da verdi. Hak, cebbariyyeti
ile bu a'yamn kaffesini muhittir. Bu mes'ele hakkindaki izahat, I. cildin 622
numarali beytinde llizumu derecede tafsil olunmu§tur. Burada tekran uzun
olur.
733. 2,vra o miinafih, *&§&" clemekte oldii; ve ^efler" demehten, hasretien ha$ka
hir §ey cjotiirmedi.
Sirr-i kadere muhalefet ve nifak icjnde kalan o kimse, "Eger boyle yapa
idim bu hal ba§ima gelmezdi" diyerek elem ve keder icjnde oldii; ve "eger"
kelimesini soylemek asla kendisine faide-bahs. olmayip, elem ve hasret gek-
mekten ba§ka bir §eye yaramadi ve beyhude uzuldii durdu.
^^^
AHMED AVNl KONUK
734. HZir ijarib aceleden hir ev isiedi; hir dost onu hir yikik ev tarafina gbturdii.
735. O huna dedi ki: "Gger hir iavam olaydi; henim yanimda muhakkak sana
mesken olurdu!"
dost bu garibe dedi: "Eger bu evin dami ve tavani olaydi, beraberce otu-
rur idik."
736. *6jjer ifi7wk kr ka^fca oda olaydi, iydlin de rahat ederdi."
737. ^edi: u 6uei yaratun yam hostur; lakin ey can x eger"de oturmak miimkin
degildir!"
garib dostuna cevaben dedi ki: "Vakia dost ile beraber oturmak ho§tur.
Fakat ey can ne care ki "eger" kelimesi iginde oturmak mumkin degildir!" Ni-
tekim Hoca Nasreddin (rahmetullahi aleyh)e misafirler gelmi§; onlerine bir
bos. tas getirip demi§ ki: "Ey ihvan eger piring olaydi, size bu tas ile bir giizel
corba pisjrir idim!" Misafirler de: "Hoca efendi, "eger" ile insanin karni doyar
mi?" demister.
738. ^u biiiiin diem Koslngun ialebharidir; ve tezvirin hoslugundan ates icinde-
dirler!
Bu butiin ehl-i alem, kendi nefislerine miilayim ve ho§ gelen §eyi isterler.
Halbuki nefse ho§ ve miilayim gelen §eyler tezvirden ba§ka bir §ey degildir.
Zira mahall-i eiem olan cehennem, mahbubat ve §ehevat-i nefsaniyye ile or-
tulmu§tur. mahbubat ve §ehevatin i§ yiizu atestir, Ve dyle bir atestir ki,
ayet-i kerimede s lufti 'j(^^.J\ sjti^Ji -Ai ji (Humeze, 104/6-7) ya'ni "0 Al-
lah'in i§'al edilm'is, olan oyle bir atesjdir ki, kalblere musallat olur!" buyurulur.
*Ip *-ic>- JjIjLI jjj\ t_J5 tjJLJ ^ U-j j^ <&ȣ>- azZS j j l-JUs
739. Dier ihtiyar ve gene, alhnin ialibi olmustur; lakin avdmxn gozii kalpi al-
hndan hilmez!
°£P?
MESNEVt-t SERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVl-2
Ehl-i alemin genci ve ihtiyan, cem'i nefislerine ho§ gelen altinin talibi ol-
mu§tur. Halbuki altinin sureti tezvirden ba§ka bir §ey degildir. pinku, ig yii-
ziine bakilirsa insana safa-i kalb ve rahat-i batin bah§ eden altin degildir. Bu
alemde yiiz binlerce altini olanlann enva'-i elem ve azab-i batini ile yanip tu-
tu§tuklan ve rahat uyku uyuyamadikian daima goz onundedir. Fakat avamin
gozii, hakikatta kalp olan bu altini, rahat-i kaib bah§ eden hakiki altindan
fark edemezler. hakiki altm, kalbe akseden nur-i Hak'tir ve neticesi olan
ma'rifet-i ilahiyyedir.
ui^ Cp> j\ cf^ *JJJ ^^ LS* UW u^jj ^ J. <3yA
740. Uidlis altm kalb iizerine ziyd soldi; hak, miheksiz alhni zandan ihtiyar
etme!
HaMki ve halis altin olan nur-i Hak kalb iizerine ziyasini saldi ve ondan
maarif ve hikem-i ilahiyye nurlan fi§kirmaga ba§ladi. Sen nazar-i ibret ve
dikkat ile bak da, asli toprak olan bu surf altini hakikat mihekkine vurmak-
sizin, altin zannedip kabul etme ve omrunii onun cem'ine hasr etme!
j/ cf b CJ^ij^ lib >y jj 4ijj J' jjjf c?jb a^ f
741. Gger mihekkin varsa ihtiyar et ve yoksa ait, alimin indinde kendini rehin
et! ■
Eger sende ilim ve ma'rifet mihekki varsa, bu ilim ve ma'rifeti ihtiyar et;
eger yoksa, git bir alim-i billah olan zatin huzurunda ilim ve ma'rifet tahsili
igin nefsini hapset!
742. ^fiahui kendi caninin icinde mihehk laztmdir; ve ejjer yol hilemez isen, yal-
niz ileriye aitmel
Yahut ezelde Cenab-i Hak' tan senin caninin igine konmus. bir mihekk la-
zimdir; ve o mihekk inayet-i ezeliy^e-i Hak'tir, Bu sebeple bir alimin huzu-
runa ihtiyag olmaksizin, Hak Teala fazl u kereminden dogrudan dogruya Sa-
na ilim ve ma'rifet ihsan eder. Nitekim ba'zi ummi kimselerde bu hal zahir-
dir. Fakat bu hal nadirdir, kaide degildir. Binaenaleyh eger sen Hakk'a vusiil
yolunu bilemezsen, sakin yalniz gideyim deme; ilim ve ma'rifet sahibi olan
bir rehbere miiracaat et ki, sana kalp iie halis altini bildirsin!
G £p a
AHMED AVNl KONUK
Li t£y* xz£ *£ ^LiT Li.r»jGl c— j* O^y^ (Jul
743. Qullarm sadasi sadd-yi dsinadir; hir dsind ki, fend iarafina $eker!
"Gal", cin ve §eyatin cinsinden bir mahluk-i ilahi oiup, badiyede yolcula-
n yollanndan §a§irtarak hayvanat-i muzirra vadilerine sevk eder ve helakle-
rine sebep olur. Hadls-i §erifte &*% ij^u d%*$\ cJx w ya'ni "Gal galluga ba§-
ladigi vakit, ezan okumaga basjayimzl" buyurulur. Burada murad, insanin
iginden gelen havatir-i nefsaniyyedir; ve insan kendi nefsine karib ve asma
oldugu igin, bu havatir insana yabanci gelmez. Fakat bu a§ina oldugu deru-
ni sadalar insam vadi-i helake du§urur.
744. JAgah ol, "By karvdn, henim tar af una geliniz; iste yol ve nisdn!" diye sa-
dasi vardir!
"KarvarTdan murad, insanin kuva-yi mecmuasidir. Bu kuva-yi mecmua,
bu alem-i §ehadette seferdedir. Binaenaleyh nefis gulyabanisi bu kuva kar-
vanina, "Benim tarafima geliniz, yol benim gosterdigim yoldur; ve ni§an be-
nim verdigim ni§andir!" diye daima huzuzat-i aciie tarafina da' vet eder!
7 AS. [Jul, "By fildn!" diye her hirinin adini getirir, td hi o idciri gdtblerden edel
"Karvan halki" ndan murad, kuva-yi insaniyyeden her biridir. Nefis her
birinin adini cagirarak da' vet eder. Mesela kuwe-i basan, namahrem olan
guzel kadinlara bakmaga; ve kuvve-i zaikayi §araba ve igkiye; ve kuwe-i la-
miseyi §ehvetle namahreme temasa da'vet eder. Bunlan insanm insanhgini
viicuda getiren "ruh-i izafTsini helake diisurmek igin yapar.
746, Oroya eristijji vakit, kurdu ve or slant, bmr-i zdyi'i, uzah yolu ve ge$ olmus
giinu, gorur!
Run, gulyabani gibi olan nefsin gosterdigi yola gittigi vakit, hayat-i
ma'neviyyesini helak eden ve kurt ve arslan gibi olan netayic-i elimeyi go-
riir; bir ni'met olan bu hayat-i diinyeviyyesinin israf ve zayi* oldugunu ve
Hak iie kendi arasinda ne kadar uzak yol oldugunu ve eyyam-i amelin bitip
ak§am oldugunu goriir.
•
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2
747. O ^uiun sadasi nasd ohir? V^ihayet soyle! lMoI isterim, cak ve ab-ru is-
terim.
"0 guliin sadasi nasil olur? Nihayet bize onu soyle de bilelim!" diyecek
olursan; sana misal olarak nefsin ug sada-yi aslisini soyleyeyim: Nefis, "Mai
isterim ve riitbe ve mansib isterim ve bunlann sayesinde nasa tefewuk edip,
herkesin dmimde yiiz suyu dokerek tezelliil etmesini isterim [" diye bagirir; ve
sada-yi fer'isi ise pek goktur!
Ujlj **£ J»JS \j ^ £> Ujijl jjJ J*>j>- djji j\
748. Sirlar kesf olmak i$in, kendi i$inden bu sadalari men' et!
Ey salik, ruhunun sirlan miinkestf olmak igin, kendi iginden ve nefsinden
gelen bu sadalara kulak asma; nefsini hig istemedigi tezelliil ve tevazu 1 ile ez!
jj^ yjff m ] *j u^J r^ J** ^^ ^ t? &- f*
749. 2,ikr-i Diak et, aullerin saddsim yak; $esm-i neraisi bu kerkesten dik!
Allah'in zikri ile gallerin ya'ni nefsin ve §eytamn vesveselerini yak; ner-
gis gibi agik olan zahir gozunii kerkes kusu denilen yirtici bir ku§ mesabesin-
de olan bu diinyadan ve onun huzuzatindan kapa!
750. Subh-i sadiki subk-i kaztbden a$ik tani; meyin rengini kasenin renginden
[755] a$ikbil!
Zira bu suver-i alemin parlakligi subh-i kazib gibidir ki, bir aralik parlar
ve akibet fani olup karanr. Bu alemde zahir olan Hakk'in tecelliyat-i sifat ve
esmasi ise, asil olup subh-i sadik gibidir. Daima parlaktir, asla ta'til kabul et-
mez ve nuru daimidir. Ve suver-i alem kadeh; ve onda zahir olan sifat ve es-
ma'-i ilahiyye ise mey gibidir. Binaenaleyh meyin rengini kadehin rengin-
den ayirt et!
CJjji j j~? <k£ IXj *.d-iji CXj C-iA Do Jjj j5* ijj l;
751. Tia ola ki bu. gorulmiis olan yedi renkden sabu ve teemmiil bir goz peyda
ede!
c m?
AHMED AVNl KONUK
Alem-i surette mevcud olan renkier yedidir. Bunlann esbabi ve enva'i hik-
met-i tabiiyye kitablannda munderic oldugundan, burada tafsili mucib-i ltnab
olur. Ve alem-i suretin giilleri ve gigekleri ve enva'-i miizeyyenati bu renkle-
rin imtizacmdan husule gelip, hiss-i basann hazzini celb eder. Salike evvela
taayyiinat-i alemin renklerinden ve muzeyyenatmdan goz kapamak ve bi-
renk olan bu taayyiinatin aslina teveccuh etmek lazimdir. Ve salik alem-i su-
retten gegince, kar§isma akabat-i ma'neviyye gelir. Bunlar da yedi letaiftir.
Her bir latifenin kendisine mahsus bir rengi vardir. Onlann be§i "alem-i
emirdendirki, bunlar da "kalb", "rah", "sir", "hat!" [ve] "ahfa"dir. Digeriki-
si "alem-i halk"tandir. Onlar da "nefis" ve "kahb"dir. Ve kalibin letaifi dort-
tiir ki, bunlar da "erkan-i erbaa"dir. Su, toprak, hava ve ate§tir. Ta*b!r-i di-
gerle, sulb, mayi, gaz ve hararettir, Kalibin letaifi nefsin latifesi zimmnda ge-
gilir. Latife-i kalbin rengi kirmizi, ruhun rengi beyaz, nefsin sari, sirnn ye§il,
hafinin mai, ahfanin siyahtir. Ve "kalib" nefsin zimmnda ve onun renginde-
dir. Ve letaifm renkleri kalb gozuyle goriilur,
Imdi, salik sabir ve teemmul sayesinde bu zahiri ve batini olan elvan ve
akabati gecince, onun kalbinin gozu agihp, her §eyi bu goziin nur-i yakini ile
goriir.
752. ^Bu renkier den baska renkier gorursiin, ta§lar yerine gevherler goriir siin.
Bu zahiri renklerden ba§ka, ma'nevi olan letaifm renkierini goriirsun. Bi-
naenaleyh dunyanin kirmizi yakut ve ye§il ziimrut ve mat fMze gibi renkli
ta§lan yerine, insanda mundemig olan letaif gevherlerini goriirsiin.
iff* ij^ t/* ^^ ^^ <J"-->* *A-*r />£
753. 'TJtr gevher ne, helki bir derya olursun; yirhi devr edici bir giine§ olursun!
Bir gevheri gormek nedir? Belki kendin hakayik ve maarif gevherlerini
muhtevi olan bir derya olursun ve halk senden maarif-i ilahiyye incilerini gika-
nrlar; ve felek-i viicudu devr edici bir §ems-i hakikat ve insan-i kamil olursun!
754. Ds yapici is yerinde gizli oldu; sen is yerinde ayan oniine git!
Bu kesif olan suret ve dunya alemi Hakk'in ef alinin meclasidir. Binaena-
leyh fail-i hakiki, ef alinin mahall-i zuhuru olan bu alem-i keslfte gizlendi ve
c^^a
MESNEVf-1 §ERfF SERHt / III. ClLT • MESNEVf-2 •
zat ve sifati ve esmasi ve efali ile zahir oldu. Ey ma'rifet-i Hak talibi olan
salik, sen bu suretler ile ve Zeyd'in ve Amr'in efali ile hicaba dii§meyip,
ef al-i ilahiyyenin meclasi olan bu dunyada tahsil-i ma'rifet ederek bir keskin
goz peyda et de f fail-i hakikiyi aylne-i ef alinde ayanen mu§ahede oniine git.
Nitekim ayet-i kerimede bu hakikata isareten *ui 4j ^3 \j>j LTu (Bakara,
2/115) ya'ni, "Ne tarafa donersen don, Hakk'in vechi vaki'dir" buyurulur. Ve
diger bir ayette de 'j^\j y>&G 's-% j/V (Hadid, 57/3) buyurulur. Rubai:
Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imissin
Tenlerde ve canlarda nihan hep sen imissin
Senden bu cihan igre nisan ister idim ben
Ahir bunu biidim ki, cihan hep sen imissin!
755. uMademki i$ i/apict iizerine i$ -perde ordu, o i§in haricinde onu gormek ka~-
til degildir.
Ey salik, mademki fail-i hakiki olan Hakk'in zatina, alem-i ef aide zuhu-
ru ve efali perde olmu§tur, onu bu ef al-i zahiresinin haricinde gormek mum-
kin degildir. Zira fiilin batini isim; ve ismin batini sifat; ve sifatin batini zat
oldugundan, zat-i Hak ebtan-i butun olmus. olur. Ve senin vucudun ise,
alem-i zahirde subut bulmu§tur. Binaenaleyh gorecegin §ey ancak zahir olan
§eydir. Batina intikalin ma'rifet ile olur. Boyle olunca, failin fiilini gordugun
vakit onun ismine ve sifatina ve zatina intikalen onu ayanen mu§ahede et-
mi§ olursun. Ve yoksa onun zatim ancak yine kendi zati gorur ve bilir. Ve
Abdullah-i Balyani hazretlerinin rubaisi de bu ma'nayi ifade eder.
"Hakk'iher dem basin iki gozii He gormedikce, her dem talebden fang olmam.
Huda basgozuyle goruiemez derier; o soz onianndir, ben ise her dem boyieyim. "
Velhasil Hakk'in efali ile zuhuru, zuhur-i zatina perde olmu§tur. Nitekim
Hz. Hudayi de buyurur: Beyit:
Zuhuru perde dim ustur zuhura,
Gozii oian deM ister mi nura?
AHMED AVNl KONUK ~®^§)
C-Uilp t£jj^ C~«-l ^Jjsi *^ C~-JUU J^l t^W- Oj^- *£ j&
756. LMademki i§ yeri amilin yeri olucudur, hari$te olan kimse ondan gafildir.
Mademki Hakk'in ef alinin mahalli bu vucud-i izafi alemidir ve onun ha-
kikati da adem-i izafidir ve amil-i hakiki olan Hak dahi oti j ^ ^ jr (Rah-
man, 55/29) ["0 her an bir tecellidedir."] ayet-i kerimesi mucibince her an-i
gayr-i munkasimde i§ basjndadir. Kendi enaniyyet-i vehmiyyesi ile bu i'ma-
lathanenin haricinde kalan kimse amili goremez, belki kendisini ve Zeyd'i ve
Amr'igoriir.
757. nZoyle olunca kargaha ya'ni ademe gir, ia ki sun'u ve sani'i birlikie goresin!
Boyle olunca, mevhum varhgini ve enaniyyetini birakip, yokluk i'malat-
hanesine gir ve suver-i mevhumenin vticudunu kaldir ki, hem san'ati ve hem
de sani'i birlikte goresin. Ya'ni bu vucudat-i izafiyye aleminde zat-i Hakk'i si-
fat ve esmasi ile muctemian goresin.
C^»vp aJy^jj Ojli djj> fj^ C~~-S Ao Cy^jJ c£^" tiy$- OjlS
758. ^Mademki is yeri gozii parlak olanlann yeridir, hinaenaleyh is yerinin ha-
rici mesturlukiur.
Mademki ef al-i ilahiyyenin tecelligahi olan bu alem-i kesafet batin gozle-
ri parlak ve keskin olanlann yeridir, binaenaleyh i§ yeri olan bu kesafet ale-
minin harici mesturluk alemidir. Ya'ni bu alem-i kesafet ve suver, kendinin
harici olan "misal" ve "ervah" ve "a'yan-i sabite"; ve keza "berzah" ve "ahi-
ret" mevtinlanni drtrhu§tur. Onun igin bu vehmi olan suretlerde miistagrak
olaniar, bu alemin ne fevkini ve ne de madununu idrak etmezler ve hatta bir
kismi da inkar ederler. Bunlan ancak batin gozleri nur-i ma'rifetle parlamis.
olan kimseler goriir. Nitekim §eyh-i Ekber hazretleri Fususu'l-Hikem'de bu-
yururlar: *j> Vj ^ lj ^uji & L-y^j jliU ^ ^ ^j jJ~t J>j* # ya'ni "Kim ki
Hakk'i tanidi ve O'nu halktan beri ve alemden art olarak tamdi, [O'nu tam-
madi, tamyamaz da["]* Beyt-i Misri Niyazi (k.s.):
tsit NiyazVnin soziln, bir nesne ortmez Hak yuzun.
Hak'tan ay an bir nesne yok, gozsuzlere pinhan imis.
* Bu ciimle el-Cendi'nin Fusus §erhf nin Nuh Fassi gerhihde gegmektedir (Hazirlayanlann notu) .
MESNEVt-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
*Ji Jjf J^Jf J 1 f^ ^ <V> ^ b J^-V 3J
759. JAnud olan jfir'avn yiiziinii varhk iarafina tuttu; ?ubhesiz onun karga-
hindan kor oldu.
Kendi mertebe-i hukumdarisine sanlmakta pek inatgi olan Fir'avn yiizu-
nu kendisinin varligi ve enaniyyeti tarafma tuttu; subhesiz bu alem Hakk'm
ef alinin mahalli-i zuhuru oldugunu gormekten kor oldu.
760. i$vbhesiz tebdil-i haderi istedi, ta hi hazayi havidan geri cevire.
§ubhesiz bu korliigu sebebi ile, kaderi kader ile tebdll etmek istedi ve ka-
za-yi mubrem-i ilahiyi bu alem-i suret kapisindan geri cevirmege calisti.
Malum olsun ki, I. cildde muhtelif mahallerde izah edilmis, oldugu iizere,
"kaza" hukm-i kulli-i icmaliden ibarettir. Bu da iki kisimdir: Ya "kaza-yi
mubrem" veya "kaza-yi muallak"dir; ve kader bu kazamn tafsili olup, onun ma-
hall-i zuhuru bu alem-i §ehadettir. Eger kaza "muallak" ise, onun tafsili olan ka-
der de "muallak" olur. -Ve bu kaza diger bir kaza ile; ve onun tafsili de diger bir
kader ile tebdil olunabilir. Nitekim hadis-i §erifte jjuJi ^ jjudt ya'ni "Kader kader
ile reddolunur" buyurulmustar. Ve eger kaza "mubrem" ise ne o kaza-yi ilah! ve
ne de onun tafsili olan kader reddolunmaz. Cenab-i Musa'mn zuhuru "kaza-yi
mubrem" ciimlesinden idi; ve bittabi' alem-i tafsilde de reddi mumkin degil idi.
Fakat suret kaydma miibtela olan Fir'avn bu hakkikati nasil bilebilecekti?
761. ZKaza ise o hilekann btyigina her dem, dudah alhndan act act guliiyordu.
Imdi Fir'avn "kaza-yi mubrenTin def i garesi ile ugra§irken, o "kaza-yi
mubrem" care arayan Fir'avn'm gurur ve azamet biyigina biyik altmdan
ya'ni gizlice aci aci guler ve "Sen yapacagini yap; ben de yapacagimi yapa-
yim!" derdi.
762. Takdir-i ilahiuln hiikmunu Qcvirmek i$in, o yiiz hinlerce giinahsiz cocugu
XI.
Fir'avn, zuhuru mubrem olan o takdir-i ilahinin hiikmunu gevirmek icin
Benl-tsrairin birgok cocuklarim, Musa'dir diye bigunah olarak oldurdii Beyt-i
G c£$r# )
AHMED AVNt KONUK
§erifteki "yiiz binlerce" ta'biri kesretten kinayedir. Ehl-i tefsirin rivayetine go-
re, dldiirdugii cocuklann adedi yetmis, bin raddesindedir.
763. dMusa-yi nehi harice gelmemek i$in, hoynunda hinlerce zulum ve kan etti.
Peygamber olan Musa (a.s.)in, ilm-i ilahide sabit olan hakikati, vucud-i
izafi ve harici aleminde zuhur etmemek igin binlerce cocugu haksiz olarak 61-
durmek zulmiinii ve onlann kanlanni boynuna aldi.
Jui oiUI j\ j£ <j\j> jj X$> o^lj ^y> j S^ dy>- <u* d\
764. O biitiin kani etti; halhvki <jMusd doijmu§ oldu ve onun kahnndan dolayi
hazir oldu.
Fir'avn biitiin bu kanlan doktiigii halde, bir taraftan da Musa (a.s.) dog-
mug oldu ve onun kahnndan dolayi kuvvet bularak Fir'avn'm tenkiline ha-
zir oldu. Zira oldiiriilen cocuklann ervahi Musa (a.s.) in ruh-§erifini takviye
etti. Nitekim tafsili Fususu'l-Hikem'de Fass-i Musevi'dedir.
ju^i j j^£ jl^- jtuij <i~*s Jtjj V «if jir ^juju f
765. Gger jCa-yezal'in kargahini gore idi, onun eli ve ayap ihtiyalden kurur idi.
Eger Fir'avn bu alemin, la-yezal olan Hakk'in mecla-yi efali oldugunu
gore idi, onun eli ve ayagi Hz. Musa'nm zuhurunu men' igin cocuklan oldur-
mek hilesinden kurur ve muattal kahr idi.
Sual: Yukanda 731 ve 732 numarah beyitlerde Cenab-i Fir "eger" ta'birini
kullanmaktan men' buyurmusjar idi. Burada ise, "Eger Fir'avn kargah-i ilahi-
yi gore idi hileye kiyam etmezdi" buyururlar ve "eger" kelimesini kullanirlar.
Mademki bu alem kargah-i Hak'tir, Fir'avn'm efali de bu kargahta dahildir.
Cevab: Buradaki "eger" telaffuzu, memnu' olan "eger" cinsinden degildir;
belki bir hakikatin beyani igindir. Ciinkii bu lafzin kaili olan Cenab-i Fir has-
ret ve nedamet icmde degildir. Cenab-i Pir efendimizin maksad-i alileri, "Eger
Fir'avn'm isti'dad-i ezelisi iktizasinca korliigu ve cehli olmasa idi, isjn haki-
katim goriir ve hileye kiyam etmezdi. Fakat kaza-yi ilahi onun ist'dad-i eze-
lisi iizerine vak'i oldugundan, bu kargahta ondan bu fiilin suduru ve "kaza-
yi miibrem"in zuhur-i icabi zaruri oldu" demek olur. Ve binnetice bu "eger"
lafziyla bir hakikata i§aret buyurulmus, olur.
G^9^
MESNEVM §ERlF §ERHt / III. CtLT • MESNEVl-2 •
J>\£ \j^A> C-AT ^ Oj^ jj Jlw ^y J>\ 4jW- OjjJJl
766. dMiisa onun evinin icinde muaf idi, halbuki hari$ten cocuklan heyhude ol-
diiriir idi.
Fir'avn, Musa'dir diye sarayinin haricindeki cocuklan oldurtirken, Musa
(a.s.) Fir'avn'in sarayi icjnde zevce-i Fir'avn olan Hz. Asiye'nin terbiyesi al-
tinda mahfuz ve katilden muaf kalmi§ idi. Nitekim kissasi tefsir kitaplannda
tafsilen beyan olunmu§tur. Ve Fususu'l- Hikem'de Fass-i Musevi'de de, bu
babda birgok hakayik ve dakayik mtindericdir.
767. Wefis sahibi gibi hi ien hesler; haska kimse uzerine hir htkdin zannini g'6-
tiiriir.
Bu hal nefis sahibine benzer. Zira nefis sahibi, bir taraftan kendi dii§ma-
ni olan teni besler ve diger taraftan da haricte olan ba§ka kimseleri kendisi-
ne du§man zannederek onlara hikd ve kin tutar da;
768. ^Der ki: U( jBu adiiw ve o hasud ve diismandir" DiaJbvki onun hasudu ve
dusmani o tendir.
, Der ki: "Bu kimse bana du§mandir; ve o kimse de hem hasud ve hem diis-
mandir. " Halbuki onun hasudu ve du§mani, o besledigi kendi tenidir ve cis-
midir. Zira onun cismi, sufli olan bu kesafet ve anasir alemindendir; ve ruhu
ise alem-i ulvidendir. Binaenaleyh cismi ve ruh-i hayvanisi, ruh-i izafisinin
mensub oldugu alemin ulviyyetine hased eder ve onu kendi mertebe-i siifli-
sine gekmek ister. Bu sebeble daima onun diismanidir.
y>* £ ^ >J* <S d Js* -? 1 J 1 b f} lt*J L?*y J*r jl
769. O uMusd ve onun teni ^fir'avn gtbidir; o ise diisman nerede diye harice
kosar!
kimsenin ruhu Musa; ve onun teni kendisinin Fir'avn'i gibidir. Halbuki
o kimse kendinin bu halini bilmez de, di§anda du§man aramaga ko§ar!
770. Onun nefsi ien evinde ndzenindir; haska kimse uzerine kin ile el gigner!
GgWtf
AHMED AVNl KONUK
Onun "nefs-i hayvani"si, cisim ve ten evinde kendisini nazenin addetmi§-
tir. Kendisine tarik-i Hak ve hakikati gosterenleri ve revi§ine i'tiraz edenleri
du§man addedip ofkelenir ve kin tutar ve ofkesinden elini lsinr. Binaenaleyh
o kimsenin yegane du§mam nefsidir. Onu iildurmedikce rahat etmek miim-
kin degildir.
Tdhmet sebebiyle anasim oldxiren bir §ahsa halkin melamet etmesi
771. O hirisi ofkesinden hem hanger darhesi ve hem yumruh darhesi lie anasi-
n\ oldurdii.
772. O hirisi ona dedi hi: "Sen bed-gevherlihien dolayt analtk hahkint hahra
getirmedin.
773. Dieyl By cirhin yiizlii, onu nicin oldurdun) nihdyei soylemez misin hi, o
sana ne yaph?"
O-uj jUv, JW- 015* J~*ziS c~~ij jIp 015* sf <5jl5* cjf
774. ^Dedi hi: "^Bir is yaph hi ona ayvvhr; onu oldurdum hi, ioprah onun set-
tartdir!"
Katil dedi ki: "Benim anam bir kotu fiilde ya'ni zinada bulundu ki, bu hal
ona ar ve ayiptir. Binaenaleyh onu oldurdum ki, toprak ayiplann ortusudiir,"
f-^ b <-*-V JJJ j* cr4 "^ pJis^ <j\ Jl£> \j ^ d\ cjf
775. (Sail) dedi: *&y muhiesem, o himseyi oldiir!" !7CflKl dedi: "Dmdi her gun
bir adam mi oldiir eyim?"
G 3^
MESNEVI-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Sail katile evvelce "cjrkin yuzlii" diye hitab ederken, fiil-i katlin sebebini
anlayinca "ey muhtegem" diye hitab edip dedi ki: "Mademki anan zina etmi§
idi; zanparayi oldiire idin ve anana kiymaya idin. Delki taib olurdu!" Katil de
ona cevaben dedi ki: "Anam zaniye oldugundan, bir zanparayi dldursem ba§-
ka bir zanpara bulurdu; ve §u halde benim her gun bir adam oldurmem icab
ederdi. Binaenaleyh ortadan madde-i fesadi kaldirdim."
776. "Onu oldiir dum, halkin kanlanndan hurtuldum; onun gtrilaijini keserim,
halkin girttafjindan iyidiri"
Ya'ni "zarar-i ammi [def ] igin zarar-i hass ihtiyar olunur" kaidesine riayet
ettim.
777. O koiti hassiyyetli olan ana, senin nefsindir; zira her tarafta onun fesadi
vardir.
778. LMiiteyakkiz ol, onu oldiir ki, o aleak vein her hir dem hir azize kasd edi-
yorsun!
Nefsinin hilesine kar§i miiteyakkiz ol da nefsini oldiir, ya'ni nefsinin sifa-
tinin zuhuruna mani' ol ve onun arzusundan dolayi her an bir muhterem in-
san-i kamilin ahvalini ve sozlerini tenkid ve onun giybet ve zemmi ile meg-
gal olma! Mesela nefis, eski piisku libaslar iginde bir kamili goriince, istikrah
edip: "Ne fena ve murdar bir kiyafettir; kamil bu libasta mi olur?" der. Veya-
hut, ahkam-i §er'iyyenin icrasina daVet eden bir kamili i§itse: "Amma muta-
assib ve kaba sofu ha!" der. Qunkii bunlann her birisi kendi hazzina ve zev-
kine muhaliftir.
779. Ondan dolayi hu dnnya-yi hos sana dardu; onun vein Uiak'la ve halk ile
niza edersin.
Cenab-i Pir efendimizin "dunya-yi ho§" buyurduklannin sebebi budur ki:
Dunya zat-i Hakk'in sifat ve esma' ve efali ile tecelli ettigi bir mevtindir. Bi-
naenaleyh diinyadan daha ecma* bir mevtin yoktur. Mevtin-i ahiret diinya-
<^S#>
AHMED AVNI KONUK
dan evsa'dir, fakat ecma' degildir. Zira orada ehl-i rahmet ile ehl-i azab yek-
digerinden miimtazdir. Nitekim ayet-i kenmede Jj^lii i^i }'J\ ij jtu) j (Yasin,
36/59) ya'ni "Ey miicrimler, bu giinde aynlin!" 'buyurulur. Diinyada ise
miimtezicdir. Binaenaleyh nefsini oldiiren arif, bilcumle mevatindaki tecelli-
yat-i sifatiyye ve esmaiyye ahkam ve asanni bu diinyada cem'iyyet ile mii-
sahede ettigi cihetle, ho§tur ve latiftir. Ve Cenab-i §eyh-i Ekber Futuhat 'ta
diinya hakkmda "iimm-i rakub" buyururlar. Zira diinya, evladianni son dere-
ce murakabe ile ihtiyaclanni bil-ihzar, terbiye eder. Fakat gafilin nazannda bu
derece latif olan diinya pek dardir. Cunkii onun sifan nefsaniyyesi diri ve
fa'aldir. Bu sifatin te'siri ile kendisine miilayim gelmeyen bir hal kar§isinda
kaza-yi ilahi ile kavga eder ve hazz-i nefsanisine muhalefet eden halk ile de
niza* eder; ve onun bu kavgalan ve sikintilan, ba§ina diinyayi zindan eder.
780. V^efsi dldurdiin, soma i'iizardan kurtuldun; diyar icinde sana kimse day-
man kalmadi.
"I'tizar" "6zr"den miistakdir. Ya'ni, nefsi oldurdugiin vakit, sahib-i ozr ol-
maktan kurtuldun; bu diinya diyannda artik sana kimse dii§man kalmadi.
Hind §arihlerinden ba'ziian 'Ttizar"in gayin ve dal harfleriyle "igtidar" ol-
masi ihtimaiinden de bahsediyorlar. Eger boyle olursa "vefa"nin ziddi olan
"gadr" dan mii§tak olur. Bu surette ma'na: "Nefsi oldiirdiikten sonra gadir-
lenmekten kurtuldun ve gadr olmayinca niza' da kalmaz" demek olur.
Ujl j Lit tflji jl U cJ? : y. ^S >j JlSCi f
781. n^izim sbzumuz iizerine eger bir kimse enbiya ve evliya igin iskdl aeii-
Hrse;
Eger bizim bu sozlerimiz iizerine enbiya ve evliyamn hali hakkinda bir
kimsenin fikrinde bir mii§kil vaki' olursa;
782. n^byle diye ki: "Gnbiyanin nefsi blmus dejjil mi idi; binaenaleyh ni$in on-
lartn diismanlan ve hasudlari var idi? '
783. Gy dojjruyu isieyici, kulak koy; senin bu iskal ve subhenin cevabini dinle!
c a^>
MESNEVt-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVi-2 •
Jb>- OUjI JJ^j ^ ZjP- j **-j Oi^^i* oTjj! o^jj ^j>- j^o
784. O miinkirler kendilerine dii§man olmu§lardir; onlar oylece darbeyi kendi-
lerine vururlar.
-US' ^ 0W- ^j^- ^" ^_^» 01 j*^* <k£ 0U- JL^i aS" JLil 01 j*-So
785. ^Bii^man o olur ki, tana kasdeder; dii§man o dejjildir ki, kendisi can ceki§ir.
786. ~)^irasa ku§cagizi gune^in du$mam dejjildir; o ihtkabdan dolayi kendisinin
dii§mam geldi.
Yarasa kusu gunesjn ziyasmdan kacarsa, giine§e.du§man oldugu igin de-
gildir. Belki kendi goziinde mevcud olan kuwetsizligin hicab ve mani' olma-
sindan dolayi kagar. Binaenaleyh onun du§mam kendi nefsinde mundemicdir.
7S7. Qune$in ziyasi onu oldiiriir; onun elemini giine$ hi$ ne vakil ceker!
Gunesjn vazifesi du§manhk degil, ziya nesjetmektir. Yarasa muteessir
olursa, gunes,e bir renc ve elem isabet eder mi!
^laTjl lj J*J JLpT *JU ^IAp JbTjjT JL5»b jT j*Jo
7SS. ^Dii^man o olur ki, ondan azab gele; gune$ten la'le mani' gele."
"Gune§"ten murad, enbiya ve onlann varisleri olan evliyadir. Ve "laT'den
murad, ruhtur. Ya'ni, diisman odur ki, bir kimseye onun tarafindan azab ve
cefa gelir. Ve enbiya ve evliya giine§lerinden "ruh-i insanfnin la'l gibi mli-
cella ve musaffa olmasina mani' olan §ey ise bir du§mandir. Halbuki munkir-
lerin ruhlanmn envar-i enbiya ve evliyadan miicella ve musaffa olmalanna
mani' olan §ey, mucerred kendi nefisleridir. Binaenaleyh munkirlerin kendi
du§manlan ancak kendi nefisleridir.
789. Ciimle kafirler, peygamberlerin cevherinin $ua'indan kendilerinin ma-
ni
i'idir.
Enbiya ve evliyanin cevahir-i hakayikindan cikan sua'dan mustefld ol-
mak hususunda kafirlerin hepsi kendi kendilerini men' ederler.
GN£^>
AHMED AVNI KONUK ^®
790. Dialk o ferd olan abziin ne vakit hicaht olurlar; halk kendilerinin floziinii
k'6r ve sctjfir ettilerl
Her bir peygamber kendi zamaninm ferididir; ve onun nazan da hakayi-
ka nazarda yektadir. Binaenaleyh ona muhalefet eden miinkirler, higbir va-
kit onun ferd ve yekta olan goziine hicab olamazlar! Ona muhalefet edenler,
ancak kendi gozlerini kor ve kulaklanni sagir ederler!
791. ZKm aiiden bir nindu kble gibi, efendisinin inadindan kendisini oldiiriir!
Miinkirlerin peygambere olan muhalefetleri, efendisine kar§i ktn tutan bir
akilsiz hindu koleye benzer. Mesela o akilsiz kole, efendisine inad olmak iize-
re kendisini oldiirur!
\j **-\j>- JL^b os£ J>\ij Ij \j** fl j\ Jui! ^y d^i j~>
792. Bfendisine ziyan olmus olmak i$in, saray dammdan bas asagi diiser!
kole, efendisine bir ziyan olmus, olmak icin. saray dammdan kendisini
tepesi iistu a§agrya atar!
793. Bger hasia tab&e du§man olursa; ve eger ^ocnk muallime adavet ederse;
"EdTb" burada mektep muallimi ma'nasmadir. Ya'ni, hasta kendisini teda-
vi eden tabibe du§man olursa; ve keza cocuk da devam ettigi mektep mual-
limine adavet ederse;
794. Zhakikatta kendi cariimn reh-zenidirler; kendilerinin akil ve caninin yo-
lunu kendileri vurdularf
795. Bger bir bez yikayici giinesten dolayi ofkelenirse, eger bir balik sudan ga-
zab ederse;
d\j\ j&-\ oU- 2j> AT CUilP Oljj ijb \£ '^Jj ^j y
796. Sen bir bak kime ziyan iuiar; aktbet ondan kara yddizli kim olur?
G £*2?
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Mesela bez yikayip kurutmak igin giinesjn hararetine muhtag olanlar, eger
giine§e ofkelenip ondan istifadeyi terk ederse; ve keza bir balik suya hiddet
edip kendisini sudan di§anya atarsa; sen bir bak, bu ofke ve muhalefetlerin
kime ziyani vardir? Akibet o muhalefetten bedbaht olan kim olur? "Siyah-ah-
ter'\ kara tali'li ve bedbaht ma'nasinadir.
797. Scjer Diak seni cirhin yiizlii yarahrsa, sakin hem firkin yiizlii ve hem fir-
kin huylu olma!
Bu beyt-i §erifin yukanki ebyata rabti bu vech iledir ki; insanda §uunat-i
nefsiyye ile sifat-i ruhiyye vardir. Sifat-i nefsiyye girkindir, sifat-i ruhiyye
ise giizeldir. tmdi, ruhun guzel olan sifatini, nefsin girkin olan sifatina tabi'
kilmak, guzeli girkin yapmak ve iki girkinligi cem' etmek olur. Ve bu hal,
girkin yuzlii olan bir kimsenin girkin huylu olmasi kabilinden olur. Zira ci-
sim suret ve huy ma' nadir; ve keza nefis suret ve run ma' nadir. Eger bir
kimse enbiya ve evliyaya, sifat-i nefsaniyyesinin te'siriyle muhalefet eder-
se, ruhunu da nefsine tabi' kilmis, ve iki girkinligi cem' etmi§ olur. Ve bdyle
bir kimse, hem sureti ve hem de sireti girkin olan zumreye dahil bulunur; ve
bunun zaran, munhasiran kendisine aid olur. Zira kubh uzerine kubh, ak-
behtir. Nitekim imam-i All (kerremallahu vechehu) efendimiz buyururlar:
ca>^i\ cw £•£ ^ ^» air d\j v-w* J«iii U-^ oiT 01 oTjj ^ dX^rj J\ >ji ya'ni
"Aynada ylizune bak; eger giizel ise, ona miinasib olan §eyi yap; ve eger
girkin ise, iki girkin arasini cem* etme!"
798. Ue eger senin pabucun varsa ia§liga gitme; ve eger ihi §ah isen (tort §ah
olma!
Ankaravi niishasinda birinci misra' ^ jj ; ve Hind nushalannda ^ jj iba-
resiyle basjar. Fakir bu beyt-i §erifin yukanki ebyata rabti hususunda Hind
niishalanni daha mureccah buldum. §6yle ki "kef§" ayakkabi demektir. Bun-
dan murad nefistir. Zira nefis ruhun pabucu mesabesindedir; ve alem-i §eha-
detteki seferi nefis iledir. "Seng-lah" tasjik demektir. Ve bundan murad, ta-
rik-i Hak'tir. Zira tarik-i Hak sa'biVl-murur birtakim rrui§kilat ile doludur. Ve
boyle sa'bu'l-murur olan ta§hk mahallerde ayakkabi ile gezilmez. Zira ayak-
kabi kayar ve insan dii§er. "Iki §ah"tan murad, vikud-i be§erin run ve cisim-
AHMED AVNl KONUK
den terekkubudur. "Car-§ah" (^j^)mahbuslan bagladiklan bir nev'i kayid
ve bend ma'nasinadir. Hulasa-i ma'na su olur: "Ey kimse, eger senin sifat-i
nefsaniyyen varsa, sa'bu'l-murur ve ta§hk olan tarik-i evliyada, ruhun pabu-
cu mesabesinde olan bu nefis ile yurume! Zira ayagm kayar ve senin bu vu-
cud-i izaffn ruh ile nefisten miirekkeb iki §ah iken, bu dunya zindaninda ken-
di kendine bir "gar-§ah" ve bag olma!" Binaenaleyh *# jj niishasina gore bu
beyt-i §erifin ma'nasi daha zevk-aver ve daha sehlu'r-rabttir. ^ jj nlishasi-
na gore ise, pek ziyade tekelliif ihliyan Icab eder. Ve ^ kelimesi, sehv-i na-
sih olarak ^ suretinde istinsah edilmis, olmak agleb-i ihtimaldir.
799. Sen, wr Ben filan kimseden daha asagi mvywi? ^enim tali^imde kemter-
ligi arhnr!" diye hasudsun.
Halbuki sen tarik-i Hakk'a, ruhunun pabucu mesabesinde olan nefsin ile
yuruyiip; "Ben ulemadan bir adamim, tefsir ve hadls kitaplanni okuyorum ye
pek a'la da anliyorum. Binaenaleyh birtakim kimselerin hurmet ve intisab et-
tikleri filan kimseden daha asagi mryim? Benim dahi ona intisabim, tali'imde
a§agihgimi artinr. Ben ondan mustagniyim. Nigin onun huzurunda zelil ve
mutevazi' olayim?" diyerek, sifat-i nefsaniyyenden birisi olan sifat-i hasedi
izhar edersin, Binaenaleyh sen hasudsun ve bu sifat ile sen zindan-i dunya-
da kendinin "gar-§ah"i ve bagi olursun!
800. ^Hased ise haska hir noksan ve aytbdtr; helki ciimle a§agdiklardan heterdir!
Nefsin birgok kotii sifatlan vardir; fakat hased onlann iginde pek berbad
bir noksan ve ayibdir ve asagiliklann hepsinden daha a§agidir.
t£jb\ JL^ji JL^il JJ^yf- iSjuS'j^j jEjl ( _ r Jj jT
801. O Dhlis, kemierliflin neng ve anndan, kendisini y&z ehierltge hirakh.
Ya'ni hased kibirin veled-i na-me§ru'udur. Binaenaleyh kimde kibir var-
sa, onda mutlaka hased de vardir. Nitekim Iblis kibri sebebiyle Adem'e ser-
ruru ve secde etmekten arlandi ve onun ind-i ilahideki mukerremiyyetine
hased edip du§man oidu. Fakat bu hali ile kendisini neticesi gikmaz bir yola
dusurdu.
*<&$??
MESNEVf-t SERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
802. Uiasedden dolayi isiedi ki yuksek olsun; halbuki yuksek ne, helki kan su-
zucii olur!
Iblis hasedinden dolayi Adem'e tefevvuk etmek istedi; halbuki yiikseklik
nerede kaldi, belki matrud-i ilahi olup, gozlerinden kan suzucii ya'ni kan ag-
layicioidu!
803. O Gbu Ceh.il CMuhammed' den ar tuttu; ve hasedden kendisini yukse^e
kaldtrdi.
Ebu Cehil dahi Muhammed (aleyhi's-salatu ve's-selam) Efendimize ta-
bi oimaktan, kibri sebebiyle utandi ve o Hazret'in makam-i ali-i mibuwetine
hasedinden dolayi kendisini all gdrmek istedi.
804. Onun adv HSul-DHkem idi ve 6hu Cehil oldu; ey, cok ehil olan hasedden
nd-ehil oldu!
Binaenaleyh onun adi kavmi arasmda, zekasi sebebiyle ewelce Ebu'l-Hi-
kem iken, onun bu kibir ve hasedi, kendisine Ebu Cehil adini koydurdu. Hey
gidi hey!... Akil ve zekasi ile ehliyet sahibi olan cok kimseler, nefislerinin ha-
sed sifatindan dolayi kendilerini naehil derekatina iskat ettiler!
805. ^en ctist it cu. dleminde, hie iyi huydan iyi ehliyet gormedim.
Ben Hak ve haklkati aramak aleminde, giizel huydan daha iyi hicbir eh-
liyet gormedim. Zira mekarim-i ahlak matlub-i Hak'tir. Onun igin risalet-penah
(s.a.v.) Efendimiz J^Vi rj iC ^iSf cj^ ya'ni "Ben mekarim-i ahlaki itmam igin
gonderildim" buyurmusjardir. Ve tasawuf yolu ancak guzel ahlaktir.
806. fjazldan ve kustahliktan ve fenden gee; hizmet ve hiisn-i hulk is tutari
Ey kimse, "Benim ilmim ve fazlim ve enva'-i hiinerim vardir" diye da'va-
lardan vazgeg! Tarik-i Hak'ta asil i§i goren §ey, Hakk'in matlubuna hizmet
etmek ve hiisn-i hulk sahibi olmaktir.
G$Wg>
AHMED AVNl KONUK
jli j^ UJL-sfl- JUi JbJu \S J>- *£ d\j a]o^m\j \j LJ\
807. Utah peyflamberleri ondan dolayi vasita etti, id ki hasedler izttrabda zu-
hura gele!
Hak Teala peygamberleri, "hased" denilen sifat-i nefsaniyyenin lztirab
iginde zuhura gelmesi igin vasita etti. Zira bir muharrik olmadikga, be§erin
batininda mahfi olan kotii sifatlar kavl veya fiil suretiyle alem-L histe tezahiir
edemez.
808. 2*ira kimsenin DiuAadan for an olma&i; Diakk'm hasedcisi hi$bir dey-
yar olmadi!
Allah'a kar§i boyun egmeden higbir kimse ar edip gekinmez ve yeryuzun-
de doniip dola§anlardan higbir fert, Hakk'in sifat-i celilesine hased etmez.
Cunku Hak ile kendi arasmda miimaselet gormez.
809. O bir kimse ki, onu kendi gibi zannetti, o sebebden ona hased kaldirdi.
Bir peygamberi kendi gibi zanneden bir kimse, bu zartnmdan dolayi ona
kar§i hasede kiyam etti ve onun igin, jijl-Sfi J ^j j f'uyi jrtj J^-Ji ui ju
(Furkan, 25/7) ya'ni "Bu peygambere ne oldu ki, taam yer ve sokaklarda ge-
zer!" dedi. Ve zira peygamber ile kendi arasinda surette miimaselet gordii ve
o suret-i be§eriyye goziine perde olup, onun batin-i celilinden haberdar ola-
madi ve jJ-i J\j *& J\j ^ ya'ni "Beni goren Hakk'i gordii" hadis-i §erifinin
sirnna niifuz edemedi!
810. Uakiaki ^Resvl'iin biiyukliigu mukarrer olda, binaenaleyh kabulden kirn-
seye hased gelmez.
Nazarlannda makam-i risaletin kadr ve rif ati sabit olan kimseler, pey-
gamberin bu mertebe-i celilesine hased etmeyip, derhal itaat ederler; ve bu
mertebeyi idrak edemeyen humaka, suret-i be§eriyyesine nazar edip, "0 da
benim gibi bir insandir, akil ve zeka bende de vardir; nigin ona tabi olayim?"
der ve saika-i kibir ve hased ile ona muhalif olur.
c^sgD^
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
811. Dmdi, her bir devirde bir veli kaimdir; vmiihan kiyamete kadar daimdir.
Enbiyanin hikmet-i ba'si coktur. Birisi de, yukanda izah olundugu iizere
imtihan-i ibad idi. Halbuki asnmizda alem-i surette bir peygamber yoktur. Ve
peygamberin ehl-i surete hicab olan taayyiin-i be§erisi bu alemden intikal et-
mi§ oldugundan, §imdi meydanda boyle bir hicab da kalmami§tir. Yalmz
onun getirdigi kitabin ahkamini idrak ve.adem-i idrak mes'elesi kalmi§tir. Bu
ise hicab-i surf degil, hicab-i ma'nevidir diye bir sual varid olursa; Cenab-i Fir
bu beyt-i §erifte ona cevaben buyururlar ki: Her bir devirde o peygamberin
makamina kaim olan bir veliyy-i kamil vardir ki, onlar suret-i be§eriyyede
zuhur edip, o peygamberin §eriatmi te'yide hadimdir. Imdi, onun suret-i be-
§eriyyesi de resultin suret-i be§eriyyesi gibi muasirlanmn tahrik-i hasedlerine
sebeb olur ve imtihan-i ilahi de bu vasita ile kiyamete kadar zuhura gelir; ve
o da zamamn "kutbul-aktab"idir.
812. Dter Kimin huyu iyi olursa fairtuldu; ve sise gdnullii olan her bir himse
kinldi!
Her kirn mutevazi' ve iyi huylu ise, o zat-i muhtereme kar§i serruru edip,
§ekavet ve dalaletten kurtuldu; ve her kimin gonlii sirga gibi ince ve taham-
miilsuz ise, onun kadr u rif atini icjne sigdiramayip kinldi ve §ekavet ve da-
lalete du§tii.
c—~1p j\ t\y>- j** J-*Jj' *\j>- i ^ M ^j &\ <3^* ij^ f^ u^i
813. Dmdi, ister nesl-i Omer'den olsun isier <JAliden, hayy-i mutlak olan
imam o veltdir.
Bu beyt-i §erifte, Imamiyye ve §ia ve Revafiz'in fikirleri reddolunur. Zira
imamiyye, "lmam-i mutlak, evlad-i All (kerremallahu vechehu)dan olmak la-
zimdir" derier. Ve §ia ve Revafiz ise Hz. Omer (r.a.) efendimizin nesl-i alileri-
ne bugz ederler; ve §ia, 4 1mam-i kaim Muhammed b, Hasan Askeri olup, uzun
omurludur; kurb-i kiyamete kadar ya§ayacaktir" derier, Hz. Pir efendimiz bu
akvali reddedip buyururlar ki: "Imam kutbu'l-aktab olan veliyy-i kamildir. Ve
her devirde, ister Hz. Omer ve ister Hz. All nesl-i alilerinden olsun ve ister en-
sal-i saireden olsun, mutlaka Peygamberin kaim-makami olarak hayatta bu-
lunur. Birisi intikal ederse, yerine muteselsQen diger biri kaim olur."
AHMED AVNl KONUK
Malum olsun ki, zamanmin feridi olan bu halife-i ilahi, yeryiizunde hazi-
ne-i ilahiyyenin emtni oldugundan, ism-i Zahir ve Batin'm tecelliyati, cemi'-i
zerrat-i aleme onun kabzasindan tevz! olunur. Cenab-i §eyh-i Ekber uc. yuz
senesine kadar Rum'da zuhur eden aktabm hal ve §anlanm beyanen bir risa-
le yazmi§lardir. Hak Teala bu halifeyi suret-i be^eriyye ile setr etmis. oldugun-
dan, halk bilemezler.
814. By yol isteyen, mehdt ve hadi odur; hem gizlidir ve hem yiiz onunde otur-
mustur.
Ey tarik-i hidayeti isteyen kimse, o "kutbu'l-aktab" Cenab-i Hak'tan meh-
didir ve halk igin hadidir. Ya'ni nur-i hidayeti Hak'tan alip halka tevzf eder.
Batini ile huzur-i Hak'ta hazir ve onun bu huzuru halkin gozlerinden nihan-
dir. ancak zahiri ile halkin muvacehesinde oturmu§tur. Hak ile halk arasin-
da berzah ve vasitadir.
"^ J^ jj'(^ J J J 1 '■^J* Jo**" ^J ^^JJ 3 JTJ*
815. nur awidir ve akil onun Cwrtl idir; ve onaan dun olan veil onun kan-
dflidir.
816. Ue o ki bu kanMden asagtdir, bizim miskahmizdir; nurun mertebede ier-
tibleri vardir.
Ya'ni mertebede bu kandil mesabesinde olmaktan daha a§agi olan veli bi-
zim mi§katimizdir. Zira nurun mertebeler iizerine tertibleri vardir.
Ankaravi hazretleri "miskat-i mast" ta'birinde Hz. Hudavendigar'in kendi-
lerinin kutbiyyetine ve gavsiyyetine isaret; ve sairierinin tebaiyyet ve fer'iyye-
tine ima vardir" buyururlar. Ve Bahru'1-Ulum hazretleri ise, kendi serhlerinde
§6yle buyururlar: "Hz. Mevlana "abdaT'dan idiler. Ve "abdaT'in her ne kadar
velayet-i kamilesi mevcud ve "seyr"de kamil ise de, lakin "kutb"un dairesi da-
hilindedir ve "kutb"un hukmti altindadir. Ve bu "abdal" yedi zattir ve yedi tk-
limin kiyami onlar iledir. Ve bu yediden her bir §ahsm bir isme nisbeti vardir ki,
Allah Teala o nisbet cihetiyie onlann tarafina nazar eder. Ve bu nisbet onlar
iizerine galibdir. Ve "kutb"un nisbeti "Allah" ism-i cami'i tarafinadir. Ve her bir
isim, bu ism-i cami'in altindadir; ve "kutbu'l-aktab"dan "abdaT'in istimdadina
c^^
MESNEVl-1 SERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 ♦ "^®
sebep budur. Ve Hz. Mevlana "abdaTdan olmasimn delili budur ki; Nefehatii'l-
Uns'te mezkurdiir ki, bir cemaat Hz. Mevlana'dan namazda imamet iltimas et-
tiler ve §eyh Sadreddm-i Konevi hazretleri o cemaat iginde idi. Hz. Mevlana bu-
yurdu: ^ ji^ <-»j^*i *AJij ^~-w f.j>- <yj f~Ai ^j ^j ^^-jn (*M f j> ^ ya'ni
"Biz abdal taifesiyiz; vasil oldugumuz her yerde oturup kalkanz; imamete er-
bab-i tasawuf layiktir." Ve §eyh Sadreddin hazretlerine isaret buyurdular;
§eyh Sadreddin hazretleri imam olup namaz kildirdi. Ba'dehu Hz. Mevlana bu-
yurdular ki: ^ jJ^ J*> Lct5^* js ^ ui j&>- j^ ^ ya'ni "tmam-i taki arkasinda na-
maz kilan kimse, peygamber arkasinda namaz kilan gibidir."
Filvaki' Cenab-i Pir "kutb"u nura ve onun madunu olan "velf'yi kandile
tesbih ve kandilin dununda olanlar igin de "bizim mi§katimizdir" buyururlar.
Bu tertibe nazaran, Bahru'1-Ulum hazretierinin mutaiaasi muvafik gibi gorii-
niir ise de; "bizim mi§katimiz" ta'birinden mutlaka kendilerinin "kutb"un ma-
dunu olan kandil mertebesinde olduguna hukmolunamaz. Qunkii gerek kan-
dil ve gerek mi§kat olsun, nurdan miistenir olduklanndan, kandilin madunu
olan bir veil igin "kutbu'l-aktab"in "bizim mi§katimiz" demesi caiz olur. Hat-
ta Divan-i KefcMerindeki bir beyt-i §eriflerinde, hamil-i sirr-i Mustafavi
(s.a.v.) olduklanni agikga beyan buyururlar. Beyit:
Nazmen tercume*.
"Agtilar kenz-i fuyuzu, olunuz M'at-pus
Mustafa geldi yine cumleniz iman ediniz! "
817. JZtrd ki nur-i Diahk'm yedi yuz perdesi vardir; bu kadar tabakayi niirun
perdeleri bill
Ya'ni Hakk'in nur-i viicudunun hicablan, zulmani ve nurani olmak iizere
pek goktur. "Yedi yuz hicab" buyurulmasi, kesret-i adediye isarettir. Nitekim
hadis-i §erifte i*u*». ,>--. 41 a\ ya'ni "Aliah'in yetmis. hicabi vardir" ve keza
v i>^ su 'g* 4) oi ya'ni "Aliah'in yedi yuz hicabi vardir" ve keza ,jJi u^ aU oi
'**&> j jy <y ^^ ya'ni "Aliah'in nurdan ve zulmetten yetmis, bin hicabi var-
dir" buyurulur. Bu adedlerin hepsi gokluktan kinayedir. tmdi, viicud-i mut-
lak-i Hak bu nurani ve zulmani perdeler ile ihticab etmistir. Nurani perdeler
cemalt ve ruhant ve cinanidir; ve zulmani perdeler cei&li ve nefsant ve cehen-
°m&
AHMED AVNI KONUK
nemidir. Ve bunlann ciimlesi bu alem-i kesif-i §ehadette, ta viicud-i hakikiye
kadar birbirinin ustiinde terekkiib etmi§tir. Viicud-i be§er ciimlesini cami'dir.
Nitekim sure-i tnstok'ta jl "ji- ui *^sT/i (Insjkak, 84/19) ya'ni "Sen taba-
kadan tabakaya terkib olunursun" buyurulur. l§te tabakalann ciimlesi "vii-
cud-i mutlak"in tenezzuliinden hasil olan hicablardir. Ve nur-i viicudun, hi-
cabat-i zuimaniyyedeki mertebelerinin tertibati oldugu gibi, hicabat-i nura-
niyyedeki mertebelerin dahi boylece tertibleri vardir, Bu hicabin mebde'i "kut-
bu'l-aktab"in vucududur. Ya'ni onun vucudu, ziya-yi §emsin ilk aynaya ak-
sine miimasildir. Ve ondan sonraki veliye o nur, bu aynaya vaki* olan akis-
ten akseder; ve onun madunundaki veliye de bu son akisten akseder. Boyle-
ce meratib-i nuraniyye miiteselsilen tamam olup, meratib-i zulmaniyye ba§-
lar. Ve viicudun zulmani hicablanmn mebde'i Iblis'tir. onun madunu zuliimat
tabakalan, bu meratib iizerine nur-i viicudun en bald hicabi olan bir tabaka-
ya kadar tenezzul eder. Imdi, insan bu alem-i kesifte ilk def a goziinii agtigi
vakit, kendisini gayya-yi cehennem olan bu tabaka-i baidede bulur. Nitekim
ayet-i kerimede L£* L&. j^> J* bis* u^ij Vj JJi* of, (Meryem, 19/71) ya'ni
"Muhakkak sizde'n o cehenneme ugramayan bir'kimse yoktur. Ona ugramak
senin Rabb'inin hiikiim ve kazasi oldu" buyurulur. Sonra Hakk'm izni ve
peygamberinin §efaati sayesinde bu gayya-yi cehennemden tabaka tabaka
terakki edip, hicabat-i zulmaniyyeyi kat' ederek hicabat-i nuraniyyeye ka-
dem basar. Buraya kadar §er'-i nebevi ile yiiriir; ondan sonra tarik-i Hakk'a
siiluk edip, himmet-i miirsjd ile, yine tabaka tabaka bu hicabat-i nuraniyye-
yi de himmeti ve isti'dadi dairesinde kat' ederek, kendi ash olan nur-i viicu-
da vasil ve onda mahv ve miistehlek olur.
818. Dier perdenin arkasindan hir taijeye makam varciir; onlarin perdeleri
imama kadar saf saftirlar.
lmam-i zaman olan "kutbu'l-aktab", bilciimle hicabat-i nuraniyye ve zul-
maniyyeyi muhit oldugundan, nurani ve zulmani olan hicablardan her bir
perdenin arkasinda, ruhani veya nefsam olan her bir taifenin makamlan var-
dir. Onlann bu perdeleri, "imam"a vanncaya kadar saf saftirlar; ve rjer saffin
ehli ancak kendi akranlanni bilir ve tanir; onun mafevkinin ahvaline vakif
degildir. Binaenaleyh ehl-i siilukten ba'zilarinm, "Filan veil filan vellden da-
ha yiiksektir veya daha a§agidir" diye miitalaa serdetmeieri, onlarin had-na-
smasliklan eseridir.
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
819. (Sorumcu. saffm ehli, kendilerinin za'finian, onlann gozu on saftaki nu-
ra iakat tutmaz.
820. X'c o b'ndeki saf, hasarlarinin zaifliflinden, daha b'ndeki aydmltga iakat
flettremezler.
82 1 . ^Bir ayiinhk ki evvdin hayahdir, bu ?fl^ntn caninin rend ve fiinesidir.
Her bir saffin ewelinde sabit olanlann hayati bulunan nur ve aydinhk, sii-
iukiinu henuz itmam etmemi§ ve biri iki gormekte bulunmu§ olan §a§inm ca-
mna me§akkat ve fitne, ya'ni imtihan olur. l§te bu salik, canina mustevli olan
bu renc ve fitne sebebiyle, mafevkinin ma'rifetini inkar ve onlan girdab-i da-
lalete du§mii§ ve hata etmi§ zanneder. Halbuki girdaba du§mu§ olan kendi-
sidir.
^j-i £ j\ ijj^j JL^aa 4&y»- Jj-i *5" &S>\ iJjJl L^Jlj^l
822. <§a§iliklar yava§ yava§ azalir; vaktaki yedi yiizden ge$er, o deryd olur.
Bu iki gorme §a§iligi, himmet-i mur§id ile tahsil-i ma'rifet ederek yava§
yava§ azalir ve nihayet bu yukanda zikr olunan zulmani ve nurant, ya'ni
nefsan! ve ruhant yedi yuz hicabi birer birer geger, derya-yi viicud-i mutlakta
mahv ve miistehlek olup, fan! ve baki-billah olur.
823. ^Demirin veya alhnin islahi olan bir ate§ ne vakil ayva ve elmanin sold-
htdir?
Demiri lslah edip tlirlu turlii e§kale sokan ve altim lslah edip enva'-i mu-
zeyyenat ve sikke haline getiren ate§, ayva ve elma gibi nazik meyveleri ya-
kip ifsad eder.
824. Elma ve ayva hafij hamlik tutar; demir gibi, latifbir hararei isiemez.
c 3^>
AHMED AVNl KONUK
Zira elma ve ayvanin hamhgi hafif oldugundan, dogrudan dogruya ate§e
gogtis geremez ve onlar demir gibi alevleri kizil ve latif olan ate§e ve harare-
te tahammiil edemez.
825. jCdkin demire o quieter latif tir; zira o ejderhanin hararetini cekkidir.
Lakin demire ate§in alevleri latif gelir. £unku o, ejderha gibi hucum eden
alevlerin hararetini kipkizil oiuncaya kadar kendisine geker.
826. ^Bemir sikmtt $ekici fakir dir; geki$ ve aie$ alhnda kizil ve ho$tur!
Demir, nefsini riyazete ve mesakkate vaz' eden ve miicahede sikmtilan
ceken fakirdir. demir, cekig ve ates. altinda kipkizil ve latif bir manzara ha-
sil eder.
827. Uasitasiz aie§in -perdecisi olar; rabitasiz atesin icine aider.
Demir gibi olan fakir, arada vasita olmaksizin atesjn perdecisi olur; ve ra-
bita ve vesile olmaksizin ate§in igine gider. a Fakir"den murad, tecelliyat-i ila-
hiyyeyi vasitasiz kabul edip saliklere isal eden murs,id-i kamildir.
828. Su ve suyun evlddhn hir hiaObsiz atesten piskinlik ve hitab htdmazlar.
Su ve suyun evladi olan meyveler, arada bir hicab bulunmadikga atesten
pi§kinlik ve hitab bulmazlar. "Ates/'ten murad tecelli-i ilahidir; ve "demirMen
murad, bu tecelliyat-i ilahiyyeyi vasitasiz ve rabitasiz kabul eden kamillerdir;
ve "su ve suyun evladfndan murad, zaifu'l-isti'dad olan saliklerdir. "Arada-
ki hicab"dan murad, miirebbi olan kamillerdir.
829. ^Vasita, hir tencere veya lava olur, yuriimekte ayajja hir dolak gihi.
Ayaga bir dolak sanlarak yol yiirumek igin kuwet iktisab olundugu gibi,
suyu ve suyun evladlan olan meyveleri ve sair mayiati pisjrmek ve kaynat-
c ^s^>
MESNEVM SERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
mak igin de, ate§ ile bunlann arasinda bir tencere veya tava vasitalanna ih-
tiyag vardir.
830. ^ahut arada hir mekan olwp, ta ki o hava suzan olsun ve suya fldirsin.
Yahut su ile ate§ arasinda bir mekan ve mesafe olup, ta ki o hava kizsin ve
harareti suya getirsin. Nitekim giinesjn harareti sath-i arzdaki suiara ve meyve-
lere temas eden hava-yi nesimiyi kizdinp lsitir ve hararet §ed!d olursa kaynatir.
Hind mishalannda ikinci misra' u a/^j oij^- ^ ^ suretindedir. Ya'ni "Ha-
va hararetten kizip, suyun evladlan olan meyvelere nesv ix nema getirir" demek
olur. Ankaravi hazretleri bu misra'da "be-ma" kelimesinin [Farsga olarak] "bi-
ze"; ve Arab! "ma" olarak "suya" ma'nalanni birer vecih olarak gosterirler. Fa-
kir, sudan bahis buyuruldugu igin, "be-ma" "suya" ma'nasmi munasib gordum.
831. Dmdi, fakir odur ki, vasiiasizdir, §u'lelerin onun viicuduna rabitast vardir.
"Fakir", §irk-i vlicuddan kurtulmu§ ve "benimdir" diyecek higbir §eyi kal-
mami§ olan kimseye derler. Boyle bir zat nefsinde kamildir ve ba§kalanni ke-
male getirir. Zira fuyuzat-i ilahiyyeyi vasitasiz alabilir ve aldigi fuyuzati da
ba§kalanna ifazaya muktedirdir. Onun viicud-i abdanisi ile envar-i Hakk'in
§u'leleri arasinda rabita-i daime mevcuttur.
832. ^inaenaleyh aiemin kaXbi odur; zira ki ten ha katbin vasitasindan fenne
eri§ir.
Cihanin hey'et-i mecmuasi ceseddir; ve bu "fakir" o aiemin kalbidir. Vii-
cud-i be§erde kalb ne ise, alemde de "insan-i kamil" odur. Zira cisim bu kalb
vasitasiyla turlii turlii isjer ve hunerler vucuda getirir; ve vticudda mutasarnf
olan ancak kaibdir. Nitekim Davud-i Kayseri hazretleri Fususu'l-Hikem §er-
hfnde §6yie buyururlar: J\ aJU ^jl^Vl u S*z* J.I&! IJla cAJ, J^ \j\ j^Li oi
Oj£j fJUU (JUJi J \*j*y 0U£fl IJla ^ Li l$JI J*J&\ jJUS J^>^ UL dj£j (JUJI
\&y^ °>yrji ya'ni "Muhakkak Hak ancak bu kamilin mir'atina tecelli eder;
envar onun kalbinden aleme akseder. Imdi bu feyzin kendisine vusulii sebe-
biyle aiem baki olur. Alemde bu insan mevcud oldukca, aiem oriun vucudu
ile mahfuz olur."
C $P^
AHMED AVNl KONUK
833. Qonul olmasa ten giijt u guyu ne hilir; gonvX isiemese ten ciisi u cuyu ne
Ulirl
Cesedde mutasarnf olan gdnuldiir. Kalb havatin dimaga verir ve lisan di-
magin tefekkiiratini soyler; ve gdnul istedigi bir §ey igin cismin a'za ve ceva-
rihini harekete getirir.
834. Hiindenaleyh §uatn nazar gaht o demiriir; binaenaleyh Dtuda'nin na-
zargahi gonuldiir, ten degUdir.
Boyle olunca, nur-i viicud-i Hakk'in suaati olan esmanin nazar ettigi ma-
hal, o demir gibi olan insan-i kamilin kalbidir; ve binnetlce, Hakk'in nazar et-
tigi mahal, ancak gdnuldiir, cisim degildir.
835. Sonra, satub-i djXin ma den olan gonlune nisheile, hu ciiz'i gbniiller ten gi~
bidir.
Sonra, bunu da bil ki, hakiki gonial sahibinin ve "insan-i karmT'in tecelli-
yat-i esmaiyyesinin ma'deni ve menba'i goniile nisbetle, sair nakis insanla-
nn gohulleri, cisim mesabesindedir. Zira onlar tecelliyat-i Hakk'i vasitasiz
alamazlar; ve kalb cism-i insanide mutasarnf oldugu gibi, insan-i kamilin
gonlti de sair insanlarm gonlillerinde mutasarnftir.
836. Dmdi bu kelam misal ve §erh ister; lakin korkanm, ta ki avamm vehmi
kaymasin!
Imdi, bu insan-i kamil hakkindaki kelam, daha fazla izah olunmak igin
misaller ile §erh olunmak ister, Lakin avamin vehmi fehimlerine galib oldu-
gundan, ona uluhiyyet isnad ederler diye korkanm. Nitekim Iseviler Hz, Isa
(a.s.) hakkinda; ve Revafiz taifesinden ba'zilan Hz. All; ve yahudilerden
ba'zilan Uzeyr (a.s.) haklannda, saika-i vehim ile uluhiyyet isnad ettiier.
837. %a ki iydik hizim iizerimize kvtiiluk olmasin; bunu ki soyledim, bi-hod-
luktan gayri olmadi.
cxep^>
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Binaenaleyh biz, ibzal-i hakayik ve maarifle halka faide bans etmek mu-
rad ettigimiz halde, mahza onlann saika-i evhami ile bir kotuliige meydan
vermi§ olmayalim! Bu kadar tzahatim bile ancak maarif ve hakayik aiemine
dahp, kendirriden gegtigim igin vakf oldu.
>j> ^ j. &•*> b ^s >*s4i¥ J^ b ¥ tA
838. Ggri ayajja egri j)abu$ daha iyi olur; muhakhak dilenci igin desigah kapi
iizerinde olur!
Mademki haik, viicud-i vehmilerinin te'siriyl'e biri iki ve Hakk'i ve halki
yekdigerinden ayn birer viicud sahibi goruyoriar, o halde onlann nazarlann-
daki bu egrilikler dairesinde ta'lim-i ma'rifet ve hakikat usulune riayet etmek
lazimdir. Nitekim bu ma'nayi te'yiden Cenab-i Pir, diger cildlerin birinde §6y-
le buyururlar:
"Ey suret-perest, mademki §a§ilarm musahibiyiz, mu§rikge soz soylemek la-
zim gelirl"
Zira egri ayaga egri pabug daha miinasib gelir; ve muhakkak dilenci igin
destgah ve kazang mahalli halkin kapilan iizerindedir. Ya'ni talib-i ma'rifet
olan nakislar, mademki bu hakayik ve maarifi hikayat suretinden mucerred
beyanat ile alamiyorlar, o halde onlann bu hususdaki destgah-i ma'rifetleri
ve kazang mahalleri suret kapisi olan kissalar ve hikayeler iizerindedir.
}y m *J±j>-j> a^\j ^^Ap j* 01 aLSol bs^ tl)Ucut
Padisahin, yeni satin almis oldugu iki koleyi imtihan etmesi
•V^j ^~>& Cf^j* ^b lJh \*. -kft- C)\jj\ {^ j* ^^^
839. ^Btr pdtli§ah uaiz iki kole satin aldv, o ikiden hirisine soz soyledi ve din-
ledi.
csg^a
AHMED AVNI KONUK
840. Onun birini, kalbi anlayt§li ve cevabi latif buldu: "<$eherin dudapndan ne
[844] j - ?" « c i /"
dogarf $etier suyu:
841. Dnsan, dil alttnda gizlidir; bu dil, camn dergahi iizerinde -perdedir.
Bu beyt-i §erifte, *;LJ ^J- j>j^ i>i ya'ni "Ki§i lisaninin altinda mahfidir"
hadis-i serifine i§aret buyurulur. Ya'ni bir kisjnin kadr u menzileti kelamin-
dan malum olur ve soz soyleyinceye kadar suret-i insaniyyesinden kryme-
ti ve mahiyyeti anla§ilamaz. Ve insan ancak endi§eden ve diisunceden iba-
ret oldugundan, kiymeti fikriyle olgulur, ve fikrinin tercumam ise ancak di-
lidir. Eger fikri yuksek ve batini miinewer olup da soz soylemese, veyahut
sozu muhatabinin seviyesinde olsa, onun dili cammn dergahi uzerinde per-
de olur.
842. Uaktaki bir rilzgar -perdeyi karmakan§ik $ehti, evin sahnimn sirri bize
a$ikar oldu.
"Nefes" riizgara, "elfaz" perdeye ve "kalb-i be§er" eve ve "sir" efkara te§-
bih buyurulmustar. Ya'ni, kapisinda perde olan bir odanm iginde olan §ey go-
riinmez. Bir riizgar esip perdeyi kaldinnca, iclndeki olan §eyler goriinur. Bu-
nun gibi, insan da nefesini sarf ile tekellume ba§layinca, kalbindeki efkarm
mahiyyeti anlasjhr.
843. OCi o evde giiher mi, yahut bugday mv vardir; alhn haztnesi mi, yahut hep
yilan ve akrep mi vardir.
844. ^ahut onda kenannda bir yilan oldugu halde hazine mi vardir; zira hi al-
hn hazine bekcisiz dlmaz.
Bu beyt-i §erifte, kalb-i §erifi hakayik ve maarif-i ilahiyye ile dolu olan bir
arifin, setr-i hal igin halk nazannda noksan addedilecek bir ayip ile zahir ol-
duklanna i§aret buyurulur.
G ^>
MESNEVf-t SERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
845. O teemmiilsuz oyle soz soyler ki, baskalari bes yiiz ieemmiilden sonra soy-
lerii!
Ya'ni, o kolenin birisi du§unmeksizin oyle soz soylerdi ki, ba§kalan oyle
bir sdzii birgok teemmulden sonra hazirlayabiKrler idi!
846. ^Der idin ki: x Onun hahmnda derya vox idi; b&tiin derya soyleyiri gevher idi!"
847. Ondan parlayan her gevherin nurundan Utah ve hahla furkan olurdu.
"Nufdan murad nur-i Hak; "gevher"den murad kalb-i ariftir. Ya'ni,
Hakk'in nurundan parlayan her kalb-i arifin pertevinden, hak ve batil segilir
ve hak batil ve batil dahi hak suretinde gorunmez. Imdi, nur ve had! olan
Kur'an-i Kenm'in nuzulii, hak ve batili zerre zerre ayirmisUr. Velakin kulu6-i
amme nur-i Hak'tan mustenlr olmadigindan, batili hakka ve hakki da batila
burunmu§ bir halde goriip, yollanm §a§inrlar.
^ b J^ J 3>~ 6 j* */* ^ jU ^s*£ &} b^j'jy
848. jfurkan'm nuru bizim vein zerre zerre Dtak ve batili ayirtp fark eyledi.
"Furkan", Kur'an-i Kerlm'in isimlerinden biridir. Zira viicudda Hakk'i ve
halki ve tayyibi ve habisi ve hakki ve batili ve helali ve harami birbirinden
ayirmi§tir. Nitekim sure-i Duhan'da ^ ]?\ JT 'S£ i*j (Duhan, 44/4) ya'ni
"0 Kur'an'da emr-* haktmin kaffesi' aynlmi§tif" buyurulur. "Nur-i
FurkanMan murad, ism-i Zahn m Lecellisidir. Zira nur, kendi zahir ve e§ya-
yi muzhirdir; ve eger ism-i Zahir'in teceilisi olmasa, bu aynliklann cumlesi
ism-i Batm' in tahM hitasinda bi'1-ittihad muhtefi olurdu. Ve Nebiyy'4 zi§anin
suret-i mixteayyinesi de ism-i Zahir'in teceilisi iktizasindan olup, mazhar-i
ism-i cami' oldugundan, ayn-i Furkan kendileri olur. Ve bu i'tibar iie, nur-i
Furkan onlann nuru olur ve bu nur ise ancak nur-i Hak'tir.
<jjj U ji Jlj~- p* j <-r>\yr (*-* (S-^ L» f*^jy j*y jy
849. gevherin nuru bizim gozumuzun nuru olaydi, hem cevah ve hem sual
bizden olurdu.
C £P?
@^ AHMED AVNl KONUK
"Nur-i gevhefden murad, nur-1 Furkan olan nur-i batin-i nebevidir. Ya'ni,
eger nur-i batin-i nebevi bizim kalb goziimuzun nuru olaydi, herhangi bir mu§-
kil hakkmda varid olan sual ve sualin cevabi bizim battnimizdan nebean ederdi.
850. Sen gozii egri yaphn, ayin knrsanu ihi gordiin; mademki sual vardxr, bu
nazar islibah i$indedir.
Ya'ni, sen ayin kursu gibi bir olan vucudu halk ve Hak diye iki gordiin ve
"cem'u'1-cem" halinden gaflet iginde olup, hey'et-i mecmua-i aleme §a§ihkla
'baktin ve Furkan'in ayn-i Kur'an oldugunu bilemedin* Bu egri ftakis. sende
"vahdet" hakkinda birtakim sualler iradina sebep oldu. Imdi, mademki senin
sualin vardir, bu sual senin nazanmn vahdet-i viicud hakkinda subhe icinde
kaldigma delildir. Zira sualler siibhelerin izalesi icindif .
851. uMehiab hakkinda gozii dogru et, ta ki sen ayi hir goresin. Dste cevabi
Bu beyt-i §erif,- yukanda gegen ^ j>\ ^\^~ ^ j Jb. ^ 836 numarali
beyt-i §erifin maba'didir. Malum olsun ki, Hz. jVtevlana'nin Mesne vPi §enf te
ader-i seriiyyeleri biidur ki; fi'ifinm-i nakis3niri yarili§ aniayacaklarindan hav-
fen, ba'zi HaKaylKi tzhafdafi vazgegtiklerini beyan buyururlar; ve bu suretle
fuhum-i naki§a erbabini meclis-i irfanlarindan disanva cikanrlar. Fakat yine
bu liaKayiKreftl-t irfana eTOas-f anyeae elfazM mtfhaslbe lie fbzal Guyururlar.
l§te bu beyt-i verifier dahi o kabildendir, Cenab-i §eyh-i Ekber Fususu'l-Hi-
kem'de Fass-i MuhammedTde buyururlar ki: "Hakk'i maddeden mucerred
olarak gormek, ebeden mumkin degildir." Binaenaleyh avalim-i §elfadiyye ,
Hakk'in zat ve sifat ve esma' ve efali ile zuhurundan ba§ka* bit §ey degildir.
Ve Hakk'in insan-i kamil suretindeki tecellisi, tecelli-Lahirdir ve ondan zuhu-
ru gibi hicbir mazhardan zahir degildir. Fakat bu msan-f Ramil taayyiin cihe-
tinden abddir ve hakikat cihetinden Hak'tir; ve abdiyyetle zuhur dahi ancak
zuhur-i HaK'tir. Zira viicudda asla Hakk'in §eriki ve naziri yoktur. Ve cenab-i
Mevlana Mesnevi-i ^enflerinde bu hakikata su beyit ile i$aret buyurur.
"Sen efendiyi kuldan ayrt gorursen, kitabin hem metnini ve hem de dlbacesi-
ni gaib ettin!"
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / hi. uli • MESNEVI-2 •
Bu izahata nazaran beyt-i §erifin ma' nasi boyle olur: "Sen, vucud-i mut-
lak semasinin bir mehtabi olan Nebiyy-i zi§an hakkinda basar-t basiretini §a-
sjliktan kurtar ki, o ayi bir goresin ve onu Hakk'm zuhur-i viicudundan ba§-
ka bir §ey gormeyesin! Ey viieud-i vahid-i Hakk'i ikiye tefrik eden kimse, i§-
te ^ana agik ve kat'i cevab! "
£52. fJFikrini Aogrult iyi bak; senin o jikrin, o giiherin §ua'ulir!
Ey vucud-i halki Hakk'in inata-i zatjyyesirideh hali'goren kimse, sen fik-
rini tashifi et de\ lyi baK; senin o fikrin, vucud-i vahid-i hakllunin bir merte-
besi olan "akl-i kull" ve "hakikat-i muhammediyye" guhenmn sua i vepeP
tevidir!
853. Senin fikrin ki, egri gorme iyi bak; yine o guherin nuru ve §ua'idir!
Eve: "^nin fikrin ki, egri gormez de iyi bakar ve ta'mlk edersen, yine o
akl-i kill! gevnerinin nuru ve §uaTbldugunu goriirsun!
Hind niishalannda, evveiki beytin misra'-i evveli ve bu Bey tin misfa'-i sa-
riisi aimip ^f oT^Ui jjy?* .^~~* J& A cf ^~*b b ^J* suretinde kayde-
dilmi§tir. Ankaravi niishasiyla aralanndaki r$rk te'kidden ibarettir.
J^ \J\yJ* jaj\ C~if ^- J~b Jjj^jfj {fe ^yrj*
854. Dier bir cevab hi o ktdakian kalbe gelir, gbz dedi ki: nr Benden dinle, onu
bvrakl"
Ya'ni, fikirde hasil olan her bir mu§kilin cevabim kulak vasitasiyla dinler-
sin ve bu dinledigin sdzim ma* nasi kalbde takarrur eder. Fakat kalb gozu der
ki: "Bu kulak vasitasiyla gelen ma'nalan birak da benden dinle! Ben sana
i§ittigimi degil, gordugumu soyleyeyim." Zira gormek i§itmekten evladir. Ve
i§itmek ile "ilm-i yakin" ve gormek ile "ayn-i yakin" hasil olur. Nitekim Ce-
nab-i Pir Divan-i KeMierindeki bir beyt-i §erifte §byle buyururlar:
"Dervi§ sozunii goriip de soyler, ammi isitir de oyle soyler, "
Bu beyt-i §erifte, ulema'-i zahirenin jlmi ile ulema'-i batinenin ilmi arasin-
daki farka i§aret buyuruiur.
AHMED AVNI KONUK
855, Ditdak dellaldir ve goz ehl-i visaldir; goz hal sdhtbi ve kulak kal sahip-
leridir.
Kulak dellSllik vazifesini yapar. Dellal nasil ki kendisinin olmayan mah
"Harac, mezad!" diye satarsa; kulak yolundan alim olanlar da kendilerinin
zevki olmayan ilmi oylece satarlar. Fakat gesm-i batin ve ayn-i basiret sahip-
leri ehl-i visal olduklanndan, onlar Hakk'a vuslat halindeki zevklerinden
bahsederler. Binaenaleyh goz hal sahibi ve kulak kal sahibidir. Nitekim,
^.uiir j-\ ^J ya'ni, "Haber muayene gibi degildir" buyurmu§lardir.
uli JjJlJ UaJp OLpj^ ljUm? Ji-V* yj*£ 2>j^> j*
856. ZKulafiin dinlemesinde sijahn iebdili, gozlerin iyaninda zatm tehdili variir.
tnsan kulaklanyla evamir ve nevahiyi diniedigi vakit, sifat-i zemimesini
sifat-i hamideye tebdil eder ve sifat-i cehli sifat-i ilme munkalib olur. Iste,
kulaktan dinlemenin te'siri bu kadardir. Fakat tecelli-i zati-i Hak vukuunda
Hak basar-i basiret ile mu§ahede olununca, abdin zati mahv ve fan! olup,
onun makamindan Hak kaim olur; ve bu hal iginde "Ene'1-Hak" derse, kaili
Hak olur. Mesela demir ate§te kizinca ayn-i ates. olur ve onun demirligi kai-
maz; ve bu hal iginde "ben atesjm" dese, onun kaili demir degil, ates, olur.
Ve bu hale oy. j>- *j ^^\ ^ J ya'ni, "Sizden biriniz olmedikge Rabbi'ni
gormez" hadis-i §erifmde i§aret buyurulur. Zira abdin gayriyyeti ve zat-i be-
§eriyyesi kaim oldukga, Hakk'i miisahede rmimkin degildir. Ve abdin gay-
riyyeti ve zat-i be§eriyyesi zail oldugu vakit, Hakk'i mu§ahede eden dahi yi-
ne Hak'tir. Nitekim Imam All (k.v.) efendimiz, ^j ^j cJy> ya'ni "Ben Rab-
bim'i Rabbim'le tamdim" buyururlar. §u kadar ki, abdin hakikati ve ayn-i
sabitesi zat-i Hak'ta bakidir; ve bu i'tibar ile abdin Hak ve Hakk'in dahi abd
olmasi mumkin degildir. Hak ebedi Hak'tir ve abd dahi ebedi abddir. Velha-
sil, tecelli-i zatide, abdin mevhum olan enaniyyeti zail olur, fakat hakikati
bakidir. Mesela gunes, zahir oldugu vakit, yildizlann nuru gunesjn nurunda
mahv ve miistehlek olup goriinmez. Fakat hakikatta yildizlann nuru baki-
dir. Ve keza demir ate§te kipkizil oldugu vakit, o hal iginde demirligi kalmaz.
Fakat onun hakikati ve demirligi bakidir. Ve keza.bir bardak suyun igine ke-
sif olan bir seker pargasi atilsa erir ve onun kesafeti ve vucudu kalmaz. Fa-
kat o suyun iginde onun §ekerligi bakidir; ne su §eker olur; ve ne de §eker
MESNEVf-1 SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVI-2 •
su olur. zira su tabahhur edince seker tebelliir edip yine bardak icjnde zahir
olur. Bu "tebdil-i zat" keyfiyyeti, zevki ve halt bir mes'ele oldugundan, mi-
saller ile ukula bu kadar takrib olunabilir. Zira buradaki izahat dahi kulak-
tan dinlenmi§ sozlerden ibaret oldugu igin, ancak bir ilm-i yakln ifade eder.
Ve "ilm-i yakin" ise ilm-i istidlalidir; "ayne'l yakirT ve "hakka'l-yakin" mer-
tebesinin ilmi degildir.
857. Gger senin ilmin sbz cihetinden "yakin" oldu ise, atesten -piskinlik isle,
"yakin" de menzil yapmat
Ey talib-i hakikat, eger senin ilmin kulaktan dinledigin soz cihetinden
mertebe-i "yakin"e vasil olmus, ise, ulema-i zahire gibi bu ilme'l-yakin mer-
tebesine kanaat ederek, bu mertebe icinde kendine menzil ittihaz edip sakin
olma; ayne'l-yakin ve hakka'l-yakin mertebelerine vusul igin tecelli-i zati
atesjnden pi§kinlik iste! Zira bu uc, mertebe-i ilim birbirinin fevkindedir. Me-
sela bir kimse balin viicudunu ve evsafim dinlese, ona kulak tarafindan ge-
len bu ilim bir ilm-i yakinidir. Ondan sonra bah gdrse, ilmi bir derece daha te-
rakki edip ayne'l-yakin mertebesi hasil olur. Ve ondan sonra o gdrdugii bal-
dan yese, ilmi bir derece daha terakki edip hakka'l-yakin mertebesine erisjr.
Ve keza atesjn viicudunu i§itmek ilme'l-yakin; ve gormek ayne'l-yakin; ve
ateste yanmak hakka'l-yakin mertebeleridir. Rubai:
fL~#r ^ OLiJ y f f I oij ci^^- lS*j> ^ >yt~y \j J<ij>- & (^
"Ey dost, seni her mekanda arar idim. Her dem senin haberini bundan
ve ondan isterdim. Seninle kendime baktrni; muhakkak sen idin. Senden
nisan istedigimden dolayi utandim. "
858. Sen yanmodikca o ayne'l-yakin degildir; hu ^yakin'i istersen ates icinde
otur!
Ey vahdet-i Hakk'i kulaktan dinlemis, olan kimse, "tecelli-i zati" atesjnde
yanmadikca, senin bu ilmin ilm-i yakinidir, ayne'l-yakin degildir. Eger bu
"yakin'ln husuliimi istersen, Hak'tan niyaz et ve sa'y et, bu tecelli ate§i icm-
6 £P?
AHMED AVNl KONUK
de otur! Cenab-i Fir efendimiz burada, "ayne'l-yakin" mertebesini zikr ile ik-
tifa buyurup, "hakka'l-yakin" mertebesini meskut birakmisjardir. Zira tecel-
li-i zati vuka'unda ayne'l-yakini miiteakib hakka'l-yakin mertebesi hasildir;
araiannda asla fasila-i' zamani yoktur, Binaenaleyh tecelli-i zatide ayne'l-ya-
kin hakka'l-yakin demek olur.
859. ZKulak nafiz oidugu vakit goz olur; ve yoksa kavl kulaga lahilmi§ olur.
Bu beyt-i §erif, "Dinlemenin hie. faidesi yok mudur?" sual-i mukadderine
cevabdir. Buyururlar ki: "Evet, kulak kemal-i dikkatle dinler ve ma'naya nii-
fuz ederse, goz mesabesinde olur. Zira maani gida-yi ruhdur. Ve gida-yi surf
nasil bedene tahallul ederse, ma'nanin hakayiki dahi oyiece ruha tahallul
eder ve goz vasitasryla kalbe muntaki§ olan ilim kadar kavi olur. Nitekim
ayet-i kerimede l«i ^ ^1-Ji j& ' 3 \ Lis 2 bir Vj Jf jj jUi j %\ (Kaf, 50/37)
ya'ni "Kendisinde' kalb olan ve hazir oidugu halde ilka-yi' sem' eden kimse
icin, muhakkak bu Kur'an'da nasihat vardir" buyurulur. Fakat soziin ma'na-
si tedebbiir olunmazsa, o kavl, kulaga esen bir riizgar mesabesinde kalir. Bi-
naenaleyh bu beyt-i §erifte ulum-i ledunniyye-i enbiya ve evliyayi dikkatle
dinleyip kalbe yerlestirmenin faidesi oidugu beyan buyurulur.
860. ^Bu soziin nihayeti yoktur, rucu d, ia Id paAi§ak o kfileleriyle ne yaph?
Padi§ahin o iki kdleden birisini celbe suru'u
ve bundan otekini sormasi
"Rah kerden", BaMr'i Acem'in beyamna gore "rah ser-kerden" demek-
ten kinayedir; ve "ser-kerden" §iiru' etmek ma'nasinadir. Burada, celbe su-
ru' ma' nasi verildi.
c sm D
MESNEVt-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
861. Vaktaki o kolecigi ehl-i zeka aordil, o digerine "gel!" diye emrettu
Padi§ah, yukanda zikri gecen kolecigi ehl-i zeka gorunce, onu yanindan
gikardi; o yeni aldigi iki koleden digerini nezdine cagirdi.
862. Ona rakmet hafini dedim, tasgir degildir; hiiyiik haiba " evlad&jjim" der,
tahkir degildir.
zeM ve akil olan koleye "gulamek" ta'biriyle "kaf ' harfini Have etmem,
onu kiicuk ve hakir gdrdiigumden degildir. Belki bu "kaP 'in ilavesi merhamet
ma'nasim miifiddir. Nitekim, biiyiik baba torununa "ferzendekem" diye, "fer-
zend" keliiresinin nihayetine "kaf Have eder ve "evladgigim" der; bunda
onu tahkir ma'nasim murad etmez. Belki muhabbet ve merhamet ma'nasini
kasd eder.
863. Vaktaki o ikinci sakxn huzumna geldi, o kokmus agizli ve. siyak disli idi.
864. Vakta sak onun sozunden na-ko§ oldu; onun esrarindan da hir ciist u cu
ettl.
865. *Dedi: xs<r Bu sekil ve hu agiz kokusu ile uzak oiur; fakat o tar aj tan ziya-
de gitmei
Ya'ni, "Agzinm kokusu geimeyecek kadar uzak otur" ma'nasmadir.
866. 2,ira sen mektuj) ve yazx ehli idin; celts ve dost ve hem-mesken degil idin.
Yukanki beyit ile bu beytin yekdigerine rabti §6yle olur: "Sen kokmus.
agizli ve girkin manzarah oldugun igin, seni kar§ima alip konu§mak muvafik
degil idi; belki senin ahvalini ve esranni mukatebe suretiyle sormak ve ceva-
bim almak icab ederdi. Fakat ewelden bunu bilemedim ve seni huzuruma ga-
<^g>
AHMED AVNl KONUK
girdim. Bari §imdi agzinin kokusu gelmeyecek kadar benden uzakga otur da
konu§alim!"
867. Ta ki senin o a^zina ila$ yapalim; sen habiibsin ve hiz hazik UMbiz.
Bu kissada "§ah"tan murad, insan-i kamildir; ve "iki kole"den murad,
birisi ilimsiz ve tab'an edib olan saliktir; ve digeri ilmine magrur ve ehl-i
hakikata mu'teriz olan alim-i zahiridir. Agzinin kokmusjugu, onun i'tiraza-
ti; ve disterinin siyahhgi dahi enaniyyet-i mevhumesidir. Ve alim-i zahiri
hadd-i zatinda ilmi sebebiyle mahbub-i kulub olup, ilminin evham ile kan-
§ik cihetlerini tashih etmek lazimdir ki, bu ilminin faidesini gorebilsin. Ve
bir maraz-i ma'nevi olan bu evhami, insan-i kamilin sohbeti ve terbiyesi
izale ve tedavi eder. Nitekim Cenab-i Pir Divan-i KeMierinde buyururlar.
Beyit:
"Hakimiz ve tabibiz, can Bagdad'mdan geldik. Qok illetieri gamdan geri
satin aldik. Hakiman-i ilahiyiz, kimseden ucret istemeyiz. Oyle ki, biz
cism-i manza endise gibi siir'atle kosanz!"
868. ^Bir pire i$in yeni kilimi yakmok, senden goz kapamak laytk deflildir.
"PireMen murad, akla muanz olan vehimdir. "Yeni kilinTden murad, hu-
zur-i kamile yeni gelmi§ olan alim-i zahiridir, Ya'ni, seni mahza enaniyet-i
mevhumen icin ilminle beraber haline terk edip zayi' etmek ve terbiyenden
igmaz etmek layik degildir.
869. Ciimlesiyle heraber otar f iki n\ kissa soyle, ta ki iyice senin aklinin siire-
tini floreyim!
Ey alim-i zahiri, butun bu kusurlannla beraber otur da iki uc kissa soyle;
ta ki sozlerinden senin akil ve zekamn derecesini anlayayim. Zira tarik-i
Hak'ta terakM icin akil ve zekamn biiyuk te'sirleri vardir.
MESNEVt-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
870. O, soma ohiiriinu ise, "$il kendini kesele!" diye hir hamam iarafina gon-
[8?3] derdl
"Be-har" "hariden" masdanndan emr-i hazirdir; "ka§imak" ma'nasinadir.
Burada, hamamda viicudunu kese ile ka§imak suretiyle kirleri gikarmak
ma'nasinadir. Nitekim zamammizda "kese surmek" derler. Ya'ni, §ah ikinci
koleyi huzuruna celb edip oturttuktan sonra, ewelki zeki koleyi, "Git ha-
mamda kese sabun sur de kendini temizle!" diye i§e ve hamam tarafina gon-
derdi. "HamarrTdan murad, takva ve riyazettir. Salikten sifat-i nefsaniyye bu
vesail ile zail olur. Nitekim cenab-i Fir Mesnevl-i $eiif\n diger bir mahallinde
buyururlar:
C— *1 Cr^JJ <*£y^ f^"" 3^ ^ C~v-I {f*^ d^** W^ <— 'j^**
"Dtinya §ehveti kulhan misatidir ki, takva hamami ondan aydmhktir, Fakat
miittaki taifesi bu hamam-i kiilhandan saSdh. Zira hamam iginde ve taharet
igindedir."
871. Ve hu iigerine dedi: "Jdferin sen zeyreksin; hir degil, hakikaUa yiiz ko-
lesin!
872. Sen o dejjilsin hi, senin hace-tasin gosierdi; o hasud hizi senden soguiiu."
"Hace-ta§" bir efendiye hizmet eden hadimler, kapi yolda§i demektir.
Ya'ni, "Sen kapi yolda§in*olan diger kolenin gosterdigi gibi degilsin. hased-
qi kole senin aleyhinde birtakim sozler soyleyerek bizi senden soguttu."
873. ^Deii hi: vv O htrstzdw ve egridir ve egri oiurucudw; mefuldiir ve na-merd-
iir ve habistir ve hayasizdir."
"Habn" liigatta, "etegini kaldirmak ve bir §eyi kabz etmek" ma'nasina-
dir. Ankaravi hazretleri "Burada, deni ve ebter ma'nasi murad olunur" de-
CS^B
AHMED AVNl KONUK
mi§tir. Ve "etek kaldincilik" hayasizhktan kinaye oldugundan, fakir o ma'na-
yi verdim. Maahaza bu ikinci misra' Hind nushalannda c—Ji^- j^Uj ^^j
c&? j suretinde vaki'dir; "Necisdir, namerddir ve §oyle ve boyledir" demek
olur.
874. ^Dedi: u O daima dogru soyleyici olmustur; ben onun gibi dogru soyleyici
g'ormemisimdir"
girkin kole §aha cevaben dedi ki: "0 kole daima dogru soyler; ben onun
kadar dogru soyleyen gormedim." Bu beyitte ilm-i zahiri erbabinin fazhna
i§aret buyurulur. Zira ilm-i zahiri erbabi her ne kadar gurur-i ilmi sahibi ise-
ier de, onlarin kulaktan aldiklan bu ilim, tebdil-i sifat-i zemimeye bad! olur.
Nitekim 855 numarali beyitte izah edQdi. Zira siilukte ilimsizlik bir mertebe-
ye kadar siir'atle terakkiye sebebdir. Qunkii bu ilimsiz salikin kamile i'tirazi
yoktur ve teslim-i tarn igindedir. Fakat o mertebeden ilerisine terakkisi giig-
tiir. Alim-i zahirinin ise bidayet-i sulukiinde terakkisi gugtiir; giinkii i'tirazati
goktur. Fakat bu akabeleri gegtikten sonra pek yiiksek meratibe, zeka-yi ii-
misi sebebiyle kolayhkla terakM edebilir.
•*f ^ f:
j> Oi jT «$ y>
**&*■ J*^ j* ^J^^j
875. "^Dogru soyleyicilik onun iab'inda hilhidir; her ne soyler se, ben x bosiur
dement.
876. w O iyi dusiinceliyi egri bilmem; kendi vucudumu muttehem tutanm."
Bu beyt-i §erifte, JJLil V^Tj Ji '^Llt i>£W (Bakara, 2/44) ya'ni "Nefsi-
nizi unuttunuz da nasa birr ve takva ile mi emrediyorsunuz?" ayet-i kerime-
sine i§aret buyurulur. Bu emir, Kur'an-i Kerim'in sarin bir emri oldugundan,
bir alim-i zahirinin bu emir ile mlieddeb olmasi tabiidir.
877. *Qla hi o, bende aytblar gore, ey sah ben hendi vucudumda gormeyeyiml"
"Ey §ah, benim kendi vucudumda goremedigim ayiplan ve kusurlan, ca-
iz ki o kapi yolda§im bende gormus, olsun."
G 3^ >
MESNEVt-t §ERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2
878. !7ier bir kimse eger ewelden kendi aydnni gore idi, o kendisinin islahin-
dan tie vahit farig olurdu?
Bu beyitten i'tibaren a§agidaki alti beyite kadar, Hz. Pir efendimizin kissa
haricindeki beyanat-i aliyyeleridir.
879. By baba, bu hoik kendilerinden gafildirler; subhesiz birbirinin ayibini sby-
lerlerl
Mesela ekseriya birkag ki§i arasindaki muhaverelerde tesadiif olunur hal-
lerdendir ki, bir adamin ahvalinden bahs ederler ve onun fassal oldugunu
soylerler. Halbuki fassallik bir adarm geki§tirmek demektir. Binaenaleyh o ge-
kistirdikleri adam gibi kendilerinin dahi fassal olduklannin farkma varamaz-
lar ve kendilerinden gafil olurlar.
<y <£ x> y y <£jj r^ &
Cr^ ^ b ^ l$jj r^ o*
880. I^en kendi yuzumu gbrmem ey putyerest, ben senin yuzunu gbrurum, sen
[ 883 ] ii i
de benim yuzumu gomrsunl
"§emen" "putperest" ma'nasinadir. Burada, suret ve taayyiin kaydinda
bulunan kimse demektir. Ya'ni, " Suret ve taayyiin kaydinda olan kimse, ben
seninle kar§i kar§iya geldigim vakit, kendi yuzumu goremem, belki birbirimi-
zin yuzunu goriiriiz. Zira bu suret ve taayyiin aleminin iktizasi ve kaidesi bu-
dur. Onun igin halk kendilerinin ayibini goremeyip, birbirlerinin ayiplanni go-
riirler."
cf*
;UU
jy j' y jy
<J^y*~ <*£jj ^iii- y ^ LS**^^
881. O bir kimse ki, o kendi yiiziinii gorur, onun nuru halayikm nurundan zi-
yadedir.
Ya'ni basar-i basireti ile kendi nefsinin yuzunii goren ve sifatim anlayan
kimsenin basar-i basiretinin nuru, halayikin akil gozlerinin nurundan ziyade-
dir. Binaenaleyh o kimse hem kendi yiiziinii ve hem de ba§kalannin yiiziinii
goriir.
<^^>
m^- AHMED AVNl KONUK
IF
882. 6ger olurse, onun gorusii haki olur; zira onun gorii$u Dtallak'a mensub
olan goriistiir.
Bu beyt-i §erifte, ^ij>4 J*% *ft <j>p ~^} ^ ya'ni "M(i' minin firasetinden
sakininiz; zira o Allah'in nuruyla nazar eder!" hadis-i §enfine i§aret buyuru-
lur. Zira boyle bir nazar sahibinde ahkam-i ruhiyye galib oldugundan ruh go-
zuyle goriir. Ve ruh ise bir §e'n-i ilahl oldugundan, onun gorugu Hallak'a
mensub bir goru§ olur. Ve boyle bir kimse olurse, onun bu Hallak'a mensub
olan goru§u, bittabi' baM olur. Sair insanlarda ise, ahkam-i nefsiyye galib ol-
dugundan, his gozuyle gdrurler; ve his gozli ise hayat-i hayvaniyyenin inki-
ta'iyle muattal olur.
jj j^-^i <sj~^ -^ ^jj -? 1 ^ ^jj °^ «-**■ ->y
883. U^ur-i Kissi o hir nur deyiUir ki, o keruli yiiziinu muvacehede rtwhsus florsiin!
Bu cismin goziinun nuru, ruh goziinun nuru gibi degildir ki, o zahiri go-
ziin nuru cismin batimnda olan nefsin yiiziinii, kar§isindaki mahsiisati agik-
tan agiga gordiigii gibi gorebilsin! Zira her §eye kendi cinsinden alet lazimdir.
Binaenaleyh zahiri zahir gozii ve batini batin gozii goriir.
y (w-c- 0Tc-i^J j\ & d\^u\ ^ j\ (jlfrS- d J £'\ £~if
884. ^Dedi; "$inuLi onun ayvplanni soyle, niiekim o senin ayd>ini soyledi,"
§ah o girkin agizli koleye dedi ki: "0 evvelki kole senin ayiplanni soyle-
digi gibi, §imdi de sen onun ayiplanni soyle!"
885. "Wihayet bileyim ki sen henim gam-hanmsin; mulkumun ve i§imin ket-
hudasisin. '
Ya'ni "Soyle ki, senin benim derd ortagim ve umur-i mulkumun alakada-
n oidugunu bileyim/'
886. CJiole) dedi: "By sah, o her ne kadar henim icin sevimli kapi yoldasi ise
de onun ayi-planni soyleyeyim.
C £P?
MESNEVf-1 SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
887. Omm at/i&i muhabhet ve vefa ve mumvvettir; ormn ayibi iogruluk ve ze-
ka ve dostluktur.
888. Onun en a§agi ayibi sehavet ve adldir; o hir cbmerttir hi, canini da verirl"
Bu beyt-i seriflerde, ummi ve saf olan bir salikin kemal-i safvet ve sadaka-
tina i§aret buyurulur. Ayiplann zikri, sanayi'-i bediiyyeden ^-Ui ^» u ^jdi jltL-
kaidesi iizere vaki' olmustur. Ya'ni "zemme benzeyen medirTtir.
889. Diuda yiiz binlerce can izhar etti; onun naziri ne comerilik olur I
§urrah-i kiramdan ba'zilan ikinci misra' nihayetindeki "ne-did" keiimesi-
ni "diden" masdanndan nefy-i maz! olarak almi§lar ve "gormedi" ma'nastm
vermisler ise de; bu ma'na zevk-aver degildir. "Nedid" "nazir ve sebih"
ma'nasina gelen bir kelime-i arabiyyedir, Ya'ni "0 kdle canini bile bezl ve isar
eden bir cdmerttir. Halbuki Hak Teala yuz binlerce can peyda eder. Kimin co-
mertligi Hakk'in bu comertliginin nedidi ve naziri olabilir? 1 ' Bu ve atideki be-
yitler kolenin lisamndan degil Cenab-i Pir efendimizin lisan-i seriflerindendir.
890. Ue eger gore idi ne vakit cania onun bnhlu olurdu; bir can icin ne vahit
boyle gamgin olurdu?
Ve eger bir kimse Hakk'in boyle yuz binlerce can izhar ettigini basar-i ba-
sireti [ile] goriip, ondan gaflete dusmeye idi, can vermek hususunda bahil
olur mu idi? Aman olecegim ve hayatimi gaib edecegim diye bir can igin boy-
le gam geker mi idi?
891. Drmak kenarinda suyun huhlii ona olur hi, o irmak suyundan na-hina ola!
Bu beyt-i §erif, can vermekde bahil olanlar hakkinda bir misal-i mahsus-
tiir. Ya'ni bir kimse berrak ve igilecek suyu olan bir irmak kenarinda oturmu§,
elinde de bir suraht suyu var; birisi gelmis. kendisinden su istiyor; o da buhl
*$%&?
AHMED AVNl KONUK " tS> ®
edip, suyum biter diye korkarak ona su vermiyor. Boyle bir kimsenin buhlu,
onundeki irmak suyunu gormemesi sebebiyle vaki 1 olur. Eger gorseydi meb-
zul olan o suyu asla ding etmezdi.
JL> f Ji J> >f- J 1 ^ J 1 ^ CX>k j\ *? j* & ^^ £~£*
892. ^eygamber huywdu ki: "Dier kim yevm-i cezdda kendinin mukafahni
yakindan hilirse;
893. !7Ct, ona hir vein on hedel gelir, her zaman ona haska turlh cbmertlik dogar"
Bu beyitlerde, ^i^ii- «£ sl^Jt X ^ (En'am, 6/160) ya'ni "Kim ki bir
iyilik yaparsa, onun igin on misli iyilik vardir" ayet-i kerimesine i§aret bu-
yurulur.
894. Comerilik hep hedelleri gormektendir; hindenuleyh hedeli gormek korkma-
nin ztddidir.
Comertlik ve buhl ve imsak etmemek, elinden gikacak §eye mukabil bir
bedel gelecegini gormemekten ileri gelir. Ve eger bir kimse gelecek bedeli gor-
rhezse, elindeki §eyden mahrum kalacagindan korkar ve onu isar etmeyip
imsak eder. §u halde bedelin gelecegini gormek, bedel gelmeyecegi korkusu-
nun ziddi olur.
895. ^uhl hedelleri aormemektir; inciyi gormek dalgici mesrur tuiar.
Binaenaleyh, buhl bedelleri gormemek demektir. Nitekim denize dalmak
can icin tehlikeli oldugu halde, dalgig bu tehlike bedelinde inciyi gordugu icjn
mesruren denize dalar ve bu tehlikeyi goze ahr,
896. Dmdi, alemde hie kimse hahtl olmaz; zira ki hir kimse hedelsiz hir seyife-
da etmez.
Imdi, bu izahin hulasasma gore alemde bahil olan higbir kimse yoktur. Zi-
ra bir kimsenin hakikatta higbir §eyi bedelsiz feda ettigi vaki' degildir.
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / 111. ClLT • MESNEVl-2 •
Ma'lum olsun ki, insanlar umumiyetle tig sinif uzerinedir: Birisi ehl-i diin-
ya, digeri ehl-i ahiret, uguncusu ehlullahtir. Ehl-i dunya, hasis olan mal-i
diinyayi yine hasis olan mal-i diinya bedelinde bezl ve feda ederler. Ehl-i ahi-
ret, hasis olan mal-i diinyayi, §erif olan mukafat-i uhreviyye mukabilinde fe-
da ederler. Ehlullah ise, hem hasis olan mal-i diinyayi ve hem de §erif olan
mukafat-i uhreviyyeyi, e§ref olan vuslat-i Hak mukabilinde bezl ve feda
ederler. Binaenaleyh, alemde bezl ve feda etmeyen ve bahil olan hicbir kim-
se yoktur.
C— »j> bjj y- jO ijta o*lo C-*o J <J >Xa\ *-i^5- j\ {>**>*
cTi
897. Hlinaenaleyk seha elden degil gozden geldi; isi goz tutar, goruciiden haska-
si kurtulmadi.
Ya'ni sehavetin men§ei el degil, belki gelecek olan bedeli goren gozdiir.
Binaenaleyh sehavet i§ini goren gozdiir. §u halde, insanin goriicu olan kis-
mindan ba§kasi, gerek diinyevi ve gerek uhrevi umurunda necat bulmadi.
j?r v^" *y*~ Is -"" * J* J^ C*-~* jl C— «J <Jv }j>- a>J1 jSvji v*-^
898. n<r Baska aytbi odur ki, o kodhin degildir; o kendi viicudunda at/ip arayictdir."
Bu beyit, o hamama giden zeM kole hakkinda, girkin agizli kolenin lisa-
mndandir.
899. "ZKendinin aytbini soyleyki ve aytbini arayici olmustur; cihnle tie iyi ve
kendi ile koth olmu§tur."
kole herkesi kusursuz ve ancak kendisini kusurlu goriir.
900. <$ah dedi: ""$ari medihte hahadirhk eime; onun medki zimninda kendi
medkini eimel"
Arkada§mi medh etmekte bu kadar ileriye gitme ve onun medhi vesilesiy-
le kendini medh etmege kiyam etme!
901. "2,ira ki hen onu imtikana getiririm; maverada sana utanma gelir"
c^pj.
AHMED AVNl KONUK
Sen onu bu kadar medh ediyorsun; sonra ben onu imtihana gekerim, bu
imtihanin arkasmda onun seni utandiracak hali zahir olur.
Kendi zanninm temizliginden dolayi,
yarinin sidk ve vefasi hakkmda kolenin yemln etmesi
902. -*Dedi: "Dtayir, vallahi ve billahi'l-azun; LMalikii'l-mulk ve ^Ratum
hakhi i$in!"
Bu yemin beytinden i'tibaren, & jL» j j.u ^-i^ oW» <r beytine kadar olan
beyanat, bir alim-i zahiriyi temsil eden ikinci kolenin lisamndandir. §ahin hu-
zurunda hem arkada§im medh.eder ve hem de onun medhi zimninda kendi-
sini medihden yeminler ile tenzih eder ve hem de huzur-i §ahta ilmini izhar
eder.
903. O hir Dtuda ki, hacet sebebiyle elegit, helkifazl ve kthriydsi ile enhiya gbn-
derdil
oyle bir Huda-yi celildir ki, nasin bu alem-i kesafette §a§kin §a§kin mer-
tebe-i hayvaniyyette kalmamalan igin, mahza onlara bir liituf ve kerem ol-
mak uzere peygamberler gonderdi. Yoksa, peygamber irsali kendisinin muh-
tag oldugu bir §ey degil idi!
904. O hir Uiuddvend hi, zelil to-praktan, o celil olan §ahsuvarlan yarathl
oyle Huda-yi kerimdir ki, ayaklar altinda gignenen zelil topraktan, un-
suri kaliblara binicilerin ba§i olan o uiu peygamberleri yaratti!
*m?
MESNEVl-1 SERtF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
905. Onlan topraga mensvib olanlann mizactndan pah etii, eflakilerin reftann-
dan (je$irdi.
Onlan o zelil topraktan yaratmakla beraber, topragin Icabati olan mizac-
dan ve kesafetten onlan temizledi de, eflakilerin ve semavllerin saha-i sey-
rinden, ya'ni suret aleminden ileriye gecirdi.
906. Cardan iuttu ve saf nur ya-pli; ondan soma o dimle nurlann iizerine kosiu.
Ya'ni enbiyanin kahblan arzdan yaratildi ve arz ise toprak halinden evvel
bir kiire-i atesin idi. Ve arz bu haide iken Hak Teala atesten cann kavmini
halk etti. Nitekim ayet-i kerimede buyurulur: f j— Ji jU ^ jj # *l^ ouJi_,
(Hicr, 15/27) ya'ni "Salsaldan mahluk olan insandan'ewel nar-I semumdan
cann kavmini yaratti." Bu beyt-i §erifte istihalata i§aret buyurulur. Ya'ni Hak
Teala atesten topragi ve topraktan, §ahsuvar olan enbiyayi yaratti. Ve onlan
hakilerin mizacindan ve kesafet-i nefsaniyyeden temizledi ve ayn-i nur oldu-
lar. Ve "nur"dan murad ruhtur. Zira ervah, cevahir-i miicerrede-i nuraniyye-
dir. Nitekim bu mertebeyi bulanlar, b-ijji u-Liij u^Lii t^ijji ya'ni "Bizim ruh-
lanmiz cesedlerimiz ve cesedlerimiz ruhlanmizdir" buyururlar. Binaenaleyh,
Hak Teala ate§ten saf nur yaratti; ondan sonra o saf nurlar ya'ni enbiya, sa-
ir biitun nurlann ve ervahin, ya'ni kendi ummetlerinin ervahi Iizerine pertev
saldi; ve maarif-i ilahiyye nurlanni onlann canlanna asriadilar.
907. O simseye mensub olan panlii hi, ervah iizerine -parladi, ta ki J4dem o
n&r dan ma'rifet htddu.
"§im§ek"den murad, "vucud-i mutlak"in gayriyyet libasi ile zuhuruna ba-
dl olan tecelli-i celali-i Hak'tir. Ve ilk "gayriyyet" libasiyia zahir olan dahi
ruh-i kiilli-i MuhammedMr. "§im§ege mensub olan panlti"dan murad dahi
bu ruh-i kiilli-i Muhammedidir. panltinin ervah iizerine parlamasindan mu-
rad, bu "ruh-i kullTnin o mertebede dahi niibiivvetine isarettir. Nitekim ha-
dis-i serifte; o^b ^i oh ^j W ^ ya'ni "Ben, Adem su ile gamur arasmda
oldugu halde neb! idim" buyurulur. Binaenaleyh bu niibuwet asildir; sair en-
biyanin nubiivvetieri ondan feri'dir. Binaenaleyh arzda ilk peygamber olan
Hz. Adem bu nubiivvetin nurundan ma'rifet buldu.
GvajxjG^
AHMED AVNt KONUK
908. O fei jAdem'den hitti ve <$is'in eli devsirdi, hinaenaleyh Sadem onu ha-
life yaph, zira onu gordu,
O nur-i niibiiwet ki, ilk nebiyy-i zi§an olan Adem (a.s.)dan zahir oldu,
Hz. AdenVin evladindan, isti'dad-i ezelisi niibiivvetle sabit olan §is (a.s.) in
bu isti'dad eli topladi ve dev§irdi. Boyle olunca, Hz. Adem Hz. §isl hallfe it-
tihaz etti; zira onda bu nurun aksini gordii.
909. Uakiaki O^fuh o gevherden mutemetti oldu, bahr-i can havasmda inci yag-
dirici oldu!
Vaktaki Nun (a.s.) nur-i niibiivvet-i Muhammedi gevherinden nasibdar
oldu, can deryasimn havasmda, ya'ni iimmetinin canlarinm fevkinde ma'ri-
fet-i rabbaniyye incilerini yagdinci oldu.
^j j^ lS^*-* j-> j-^ <j. ^j j\y\ &\j\ p?*L^ ^^"
910. Dhrahim'in cam o azxm nurlardan, horhusuz atesin suleleri icine qiiti.
[913] °
Ibrahim (a.s.) o niibiivvetin azim olan nurlarmdan dolayi, asla korkma-
yarak Nemrud'un yaktirdigi ate§in alevleri icine gitti.
911. Uakiahi Dsmad (a.s.) onun irmagma dusiu, onun keshin hancerinin onli-
ne has koydu.
Vaktaki Ismail (a.s.) o nur-i niibuwet irmagina dii§tu, pederi olan Ibra-
him (a.s.)in keskin hancerinin online bogazim teslim etti.
Zebih Ishak (a.s.) oldugu halde, Mesnevi-i £erffte Hz. Pir efendimizin
kavl-i meshura binaen Ismail (a.s.)i zikrettikleri, yukanlarda [380 numarah]
ve I. cildde [228 numarah beyitlerde] tafsil olundu.
912. ^Davud'un cant onun sud'mdan kizdi; demir onun d orgusiinde yumusak
oldu.
Davud (a.s.) in cam o nur-i nlibiiwetin §ua'indan hararetlendi; demir
onun el orgusiinde, ya'ni harp icin zirh orerken yumu§adi. Nitekim ayet-i
c £p?
MESNEVl-t §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
kerimede, j-Uli *i uij (Sebe\ 34/10) ya'ni "Biz onun icin demiri yumu§attik"
buyurulur,
913. Uakiaki Siileyman onun visalinin siii emicisi oldu, dn ona hende-i fer-
man ve tnuti' oldu.
Vaktaki Siileyman (a.s.) o nur-i niibuwete kavustu ve onun ulum ve ma-
arif siitlerini emici oldu, cinler ve periler onun emrinin kulu oldular ve ona ka-
milen itaat ettiler.
914. Uakiaki ^a'kvh kazaya ha§ koydu, ogul kokusundan gbziinu aydxn cttu
Vaktaki Ya'kub (a.s.), oglu Yusuf (a.s.)dan iftirakina taalluk eden kaza-
yi ilahiye ba§ koydu, bu kazaya nzasinin mukafati olarak, aglamaktan gor-
mez bir hale geien gozleri, oglunun gomleginin kokusundan acildi. Nitekim
tafsil-i vak'a, tefsir kitaplannda sure-i Yusufta mundericdir.
915. Uakiaki ay yiizlii ^fiusuf o gunesi gordu, rii'ya ta'hirinde dyle uyanik oldu.
Suret-i cismaniyyesi de giizel ve parlak olan Yusuf (a.s.) vaktaki niibuv-
vet giinesjni gordii, aziz-i Misir'in gordiigii rii'yayi vakifane bir surette ta'bir
etti. Nitekim kissanin tafsili, tefsirlerde sure-i Yusufta mezkurdur.
916. Uakiaki asa uM,usanin elinden su igii, jfir'avn'in mulkiinu hir lokma
etti.
Vaktaki agag cinsinden olan asa, Musa (a.s.) in dest-i niibuvvetinden ha-
yat suyunu igti, bir ejderha oldu ve Fir'avn'in hiikumetini bir lokma edip yut-
tu ve yok etti.
917. Uakiaki Dsa-yi sIMeryem onun merdiuenini huldu, dordiincu fehgin iize-
rine acele eiii.
>
AHMED AVNt KONUK
Vaktaki Isa b. Meryem (aleyhime's-selam) o nur-i nubuwetin merdiveni-
ni buldu, heman ddrduncu felegin ustune uruc etti!
Malum olsun ki, §eyh-i Ekber hazretleri Fususu'l-Hikem'de Fass-i tdri-
st'de, ddrduncu felegin Idris (a.s.)m makami oldugunu; ve Futuhit-i Mekkiy-
ye'nin on be§inci babinda da, makam-i Isa (a.s.)in ikinci felek oldugunu be-
yan buyururlar. Cenab-i Pir efendimizin adet-i seniyyeleri, Mesnevi-i $enfXe
bu gibi rivayatta kavl-i me§huru ihtiyar buyurmaktadir. Nitekim kissa-i ze-
bihte de kavl-i me§huru zikr etmister idi.
918. Uaktaki <j\iuhmmned o mnlk ve narmi buldu, o derhal £%u'm kursunu
iki yanm yaph.
Vaktaki sultan-i enbiya Muhammed (s.a.v.) Efendimiz'in vucud-i unsuri-
leri bu alem-i surette felek-i amm olan, kendi hakikatlerinin Icabi bulunan o
miilk-i azimi ve naimi buldu, heman §akk-i kamer mu'cizesini gosterdi.
919. Uaktaki Bbu Hekir levfik ayeti oldu, oyle §aha musahtb ve sadik oldu.
Vaktaki Ebu Bekir (r.a.) o nur-i nubiivvetin §an-i azimini idrak etmek tev-
fik-i ilahisi ile mu§erref ve kendi vticudu bu tevfike apagik bir alamet ve nu-
mune oldu, binaenaleyh Hatem-i Enbiya gibi bir §ah-i azime musahib ve bir
rerlk-i sadik oldu.
920. Uaktaki Omer o ma$ukun delisi oldu, gonul gibi Dtak ve bahhfark edi-
ex oldu.
Vaktaki Omer (r.a.), Hakk'in ma'suku ve habibi olan o Hatem-i Enbiya
Efendimiz'in muhabbetinin delisi oldu, kendisinde cismaniyyet ve nefsaniy-
yetden eser kalmayip, hey'et-i mecmuasi latife-i kalb gibi oldu ve bu sebeb-
le hakki ve batih fark edici oldu.
921. Uaktaki Osman o lyana ayn oldu, ta§va nut oldu ve iki nur sahihi.
oldu.
MESNEVt-t §ERIF §ERHl / III. CiLT • MESNEVf~2
Vaktaki Osman (r.a.) o a§ikar olan nurun, ya'ni Hatem-i Enbiya Efendi-
mizin nurunun pinan oldu ve nurdan ta§ti ve bu nuru muhitine ifaza etti ve
"Zinnureyn" lakabi ile miilakkab oldu.
Ma'lumdur ki f Hz. Osman efendimize bu Zinnureyn lakabi, risaletpenah
efendimizin iki kerime-i muhteremelerinin zevci olmu§ olmasindan dolayi ve-
rilmi§ idi. Sebeb-i zahirtsi budur. Cenab-i Fir burada sebeb-i batinlsine de i§a-
ret buyururlar. Zira nur-i Hak, mevridine nazaran iki nevi'dir. Birisi "nur-i
mubteli'", digeri "nur-i faiz"dir. "Nur-i mubteli'" kaibe varid olur; fakat sahi-
bi tarafindan bel' olunup, ba§kalanna ifaza olunamaz. Digeri kalbe gelir ve
ba§kalanna da ifaza olunur. Birinci kisim nefsinde rasjddir; ve ikinci kisim,
nefsinde ra§id ve baskalan icin miirsjd olur. Iste cenab-i Pir efendimiz, "Zin-
nureyn" ile Hz. Osman efendimizin bu haline i§aret buyururlar.
922. Uaktaki onun yuzunden dMurtaza inci sactci oldu, can mer'asmda o
Diudanvn arslani oldu.
Vaktaki Imam, Aliyyu'l-Murtaza (k.v.) efendimiz o Hatem-i Enbiya'mn
cemal-i ma'nevisinden aldigi hakayik ve maarif-i ilahiyye incilerini sacici ol-
du, Allah'm can mer'asinda doia§an arslani oldu. Ve I. cildin nihayetlerinde
zikr olundugu uzere, kendi katiline ^s J>r *j ^ 3j ^i^ ya'ni "Ben riihun
efendisiyim, tenin kolesi degilim" buyurdu. Ve hakk-i alilerinde Risaletpenah
efendimiz tarafindan i*l J* j ,JUJi ^ ui ya'ni "Ben ilmin §ehriyim ve Ali o
§ehrin kapisidir" buyuruldu.
923. Uaktaki Cuneyd onun ciindunden meded aordu, muhahhak onun maka-
mah aiedden efzun oldu.
Bu beyitten i'tibaren "nur-i Muhammedi"nin verese-i kummelinden olan
havass-i ummet-i Muhammedi arasindaki teselsul seyrine i§aret buyurulur.
Ya'ni, vaktaki taife-i muhakkikinin seyyidi olan Ciineyd-i Bagdad! (k.s.) haz-
retleri o envar-i Muhammedi ordusundan yardim gordii, tarik-i Hak'ta kat'
ettigi makamat sayilamayacak kadar cok oldu.
924. r Bayezid onun ziyadeliginden yol gordii; ^Jiutbul-arijin adxnx ^Hak'ian
i§itti!
*#%&>
AHMED AVNl KONUK
Bayezid-i Bistami (k.s.) hazretleri o nur-i Muhammedinin goklugundan,
tarik-i ma'rifeti pek aydinlik gdrdii ve bu ma'rifet neticesinde, viicudda
Hakk'in gayri bir §ey gdrmedi. Binaenaleyh halkin kendine verdigi "Kutbu'l-
arifin" lakabini da Hak'tan isjtti.
925. Vakiaki Dierhi onun kerhine hares oldu, Diakh'in halifesi ve rabhani
nefes oldu!
Birinci "Kerh" Bagdad'a yakin bir mevzi'in adidir. Ikinci "kerh", "keraht"
kelimesinin muhaffefidir ve "keraht" hissiz ve bihod ve bihaber ma'nasina-
dir ve a'zamn uyu§masina da derler. Arapgasi, "hader" (jjw-) dir. Ya'ni, vak-
taki Ma'ruf-i Kerh! (k,s.) hazretleri o nur-i Muhammedinin verdigi bihodluga
nigahban oldu ve hissinden tecerrud etti, dogrudan dogruya Hakk'in hitaba-
tini ve emrini telakki eden bir halife-i Hak oldu ve nefes-i abdanisi nefes-i
rabbarii oldu, ya'ni sozu Hakk'in sdzu oldu. Nitekim I. cild-i Mesnevf de:
ya'ni "Hakk'in hitab-i "irciTsini isjtmek igin hissiz ve kulaksiz ve fikirsiz
olunuz!" buyurulur ki, bu hal Hakk'in tecellisinden vaki' olan bihodluktan
ibarettir.
926. Bdhem'in ojjlu merkebi §ad olarak o tarafa surdu, o adalet sultanlartnin
sultam oldu.
Belh sultam olan Ibrahim Ibn Edhem hazretleri tac ve tahtini terk ederek
merkeb-i nefsini kemal-i surur ile o nur-i Muhammedi tarafina surdu, o za-
hirde adil sultanlann sultam oldu.
927. Ue o <$akik o azim yolun mesahkatinden, o gunes re'yli ve keskin gozlii
oldu.
§akik-i Beihi (k.s.) hazretleri, o azim olan Hak yolunda gektigi zahmet ve
me§akkatten dolayi re'yi ve fikri giine§ gibi parlak ve Hak ile batih goriiste na-
zan keskin ve §edid oldu. §aldk-i Belhi hazretlerinin re'y ve fikirlerinin parlak-
hgi ve nazar-i alilerinin keskinligi, atideki izahattan pek agik surette anla§ilir:
G^gC^
MESNEVl-l §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Cenab-i §akik (k.s.), Ka'be'ye muteveccihen Bagdad'a vasil oldugu vakit,
Harunu'r-ResM onu nezdine da'vet etti. Nezd-i Harun'a geldikde, Harun ile
aralannda su yolda bir miikaleme cereyan etmi§tir:
Harun: Sen §aklk-i zahid misin?
Cenab-i §akik: §akik benim; fakat zahid degilim.
Harun: Bana bir nasihat ver[
Cenab-i §akik: Agah ol ki, Hak Teala hazretleri seni cenab-i Siddik'in
makamina oturtmu§tur; senden sidk ister; ve cenab-i Faruk'un makamina
oturtmu§tur. Senin Hak ile batil arasim tefrik etmeni taleb eder. Ve cenab-i
Zinnureyn'in makamina oturtmu§tur; senden haya ve kerem ister. Ve Hz.
Murtaza'nin makamina oturtmu§tur; senden ilim ve adl ister.
Harun: Dana nasihat et!
Cenab-i §akik: Hak Teala hazretlerinin bir hanesi vardir ki, adina "cehen-
nem" derler; seni onun kapicisi yapmi§ ve sana ug §ey vermi§tir ki, mal, ki-
lig ve kamgidir. Ve sana demistir ki: "Halki bu tic, §ey ile cehennemden uzak-
lasUr." Sana miiracaat eden her hacet sahibinden mail esirgeme; ve her kirn
ki Hakk'm fermamna muhalefet ederse, onu bu kamgi ile te'dib et; ve her kim
ki birini oldiirurse, akrabasinin izni ile onu bu kihgla kisas et. Ve eger bunla-
n yapmaz isen, ehl-i Cehennem'in en oniinde sen bulunursun!
Harun: Daha nasihat et!
Cenab-i §akik: Sen bir pmarsin ve valtlerin irmaklardir. Eger pinar berrak
olursa, lrmagin bulanik olmasi zarar vermez; ve lakin pmar bulamk olursa,
irmagin berrakhgindan faide hasil olmaz,
Harun: Nasihatiniza devam ediniz!
Cenab-i §akik: Eger bir sahrada helake karib olacak derecede susami§ ol-
san ve o sirada bir bardak su bulsan kaga satin ahrsin?
Harun: Ne isterlerse onu veririm.
Cenab-i §akik: Eger onu ancak mulkuniin nisfi mukabilinde satsalar?
Harun: Veririm.
Cenab-i §akik: Eger sen o suyu igsen ve idrann tutulup tebewiil edeme-
sen ve helak olacak dereceye gelsen, birisi o sirada sana dese ki: "Ben sana
ilag yapanm; amma mlilkunun nisfim ahrim!" Ne yaparsin?
Harun: Veririm.
Cenab-i §akik: Imdi, kiymeti, igip gikaramadigin bir bardak sudan ibaret
olan bir mulk ile ne iftihar ediyorsun?
Harun agladi ve Cenab-i §ak!k'i i'zaz ile te§yi' etti.
<?£%<£>
AHMED AVNl KONUK *^Sjl
928. ^ttz binlerce gizli padisahlar o cihan iarafindan serfirazdtrlar.
Hak Teala'nin, halk nazanndan gizli pek gok cihan-i ma'nevi padi§ahlan
vardir ki, onlar o hakikat-i muhammediyye alemi tarafindan serfiraz ve ali-
kadr olmu§lardir.
929. Uiakk'm htskanmasindan onlann adx aizli kaldi; her bir dilend onlann
adini oktiyamadu
Hakk'in ma'suklan olup, Hak onlan agyann nazanndan kiskandigi igin,
bu cihan-i ma'nevi padi§ahlannin isimleri meghul kaldi; her bir nefsani arzu-
lanmn dilencisi olan kimse onlann admi lisamna alamadi.
OLaU <jy*t*J* &j*h OljJJo d\j\jj J>- j jy 0' <J>-
930. O nuriin hahki ve nurdnderin hahkt icin ki, baliklar gibi o derya icinde-
airier,
ruh-i kulli-i Muhammedi'nin hakki ve bahkiar suda yiizdukleri gibi o
nur deryasi icinde yiizen nuranllerin hakki igin.
Bu ciimle-i kasemiyyenin tamami, atideki beyitlerde gelit\ Ve "nur" dan
murad, "ruh-i kulli-i Muhammedi"dir. Nitekim hadis-i §erifte, o^p 3 aJi ^ ui
^jy j* y a ' ni "Ben Allah'tanim ve mii'minler benim nurumdandir" buyurulur.
931. Bger qua can deryasi ve deryanxn cam dersem layik degildir, ona yeni ad
aranm.
Eger o ruh-i kulli-i Muhammedi'ye "ruh deryasi" ve "run deryasimn ea-
rn" dersem, kendisine layik oian bir ismi vermis, olamam. Binaenaleyh ona
yeni bir ad aranm.
932. x an"tn hakki icin ki, bu ve o ondandu; ma'nalar ona nisbeile post olurlar.
Malum olsun ki, "an" ta'nf ve beyan iie anlatmak mumkin olmayan ve
ancak zevk ile idrak olunan h&l ve keyfiyyettir. Istilah-i sufiyyede ona "lati-
<™^
MESNEVl-1 SERIF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • ^®
fe" derler. Ve Abdiirrezzak-i Ka§ani hazretleri Istilahat-i Sufiyye'sinde "latlfe"
hakkinda soyle buyururlar: "Latife, ma'nasi rakik olan her bir i§arete derler
ki, o i§aretten fehme, ibare ile beyani mumkin olmayan bir ma'na layih olur."
t§te, ruh-i kiilli-i Muhammedi dahi ibare ile beyan olunamayan bir "an" ve
bir "latifeMir. Zira §e , n-i ilahidir. Nitekim ayet-i kerimede, ^jj\ ^ luijiCj
J'j j^cs c^ J 5 (Isra, 17/85) ya'ni "Sana ruhtan soruyorlar; de khRuh Rab-
bimin §e'nindendir." Ve "§e'n" zevki ve hall bir keyfiyyet olup, lisan ile ta'rif
olunamaz. Mesela gtizellerdeki cazibe dahi bir "§e'n" oldugundan, ibare ile
ta'rif olunamaz, ancak goz yolundan kalbe vaki' olan aks ile zevken idrak
olunur. Hz. Pir, o "ruh-i kiillfye yeni bir ad olarak "an" ta'bir buyururlar.
Ya'ni "0 "an"in ve latifenin hakki igin ki, bu gordugumuz zevahir-i e§ya ve
o gormedigimiz ervah ve bevatin-i e§ya, o ruh-i kulll-i Muhammedi'dendir.
Suver-i zahirenin batinlan olan ervah ve maani, o "latife"ye nisbetle post ve
kabuk hukmiindedir."
933. [Ki, henim ka-pi yolda§imin ve refikimin sifatian, bu, henim soyledigimin
yuzii kadardir.
Bir alim-i zahiriyi temsil eden kolenin yeminleri yukanki beyitte bitti. Bu
beyit, i§bu yeminler ile te'min edilen neticedir. Ya'ni "Yemin ederim ki, benim
kapi yolda§imin ve refikimin sifat-i memduhasi, benim soyledigim medihle-
rin yuz mislidir."
934. By kerim ne soyleyeyim, o nedimin vasjindan soyledigim seye sana i'tikad
gelmez.
Ey kerim olan sah, ben o arkadasm evsafini layiki ile soyleyemedim. Zi-
ra onun evsaf-i memduhasi soylediklerimin yiiz mislidir. Ve mademki o ev-
saf i§arat-i hissiyye ile gosterilemeyen birtakim suunattan ibarettir ne kadar
soylesem seni inandiramam.
935. <$ah dedi: "<$imdi kendi sanim soyle. [Nice bir bunun samni ve onun sa-
nim soylersin."
GVJJXJC^)
AHMED AVNl KONUK
§ah, ya'ni insan-i kamil o koleye, ya'ni alim-i zahiri olan salike dedi ki:
"Bunun ve onun §anlanni soylemekten vazgec de, §imdi artik kendi sanini
soyie ve huzurumda kendi kitabini oku!" Nitekim Kur'an-i KefinYde, 'SAg \}\
L^ jui 'fj\ jjuil j£ (tsra, 17/14) ya'ni "Bu giinde kendi kitabini oku, ki-
fayet eder" buyunilur. Ya'ni, "Ey alim-i zahiri, havassinin yolundan gelen bir
kiyl u kal ilmini birak; ruhundan gelen ulum-i zevkiyyeyi oku!"
*j£ Ja jb AT <Jj\> OW jjj IjZ J*\> y i _ r ^- jj! fy jjj
936, *Qlum aunu senin bu hissin batil olur; can nuru iuiar mistn ki, kaVbin ya-
n oisunl
Oliim gunti senin ruh-i hayvanin zaii ve havassin batil olur. Canm nu-
ru olan ihlasin var midir ki, latife-i kalbinin yari olsun! Zira hadis-i §erifte,
us tf **&X\ ^. £jj£> u-L^ cvj *M i yA>~\ tf ya'ni "Kim ki Allah icin kirk sa-
bah halis olursa, kalbinden hikmet menba'lan zahir olur" buyurulmustar.
937. ^DCabir i$inde bu gozii toprak doldurur; senin habrini aydinlaiacak sey var
midtr?"
Kabir icinde bu his goziinii toprak doldurur ve cem&d halinde kalir. Senin
kabrini aydinlatacak safvet ve ihias ile. parlatilmis, bir ruh var midir?
938. ^O zaman ki senin hu elin ve ayagin yirhlir; can yukari ucmak icin -per
ii balin var midir?"
Kabirde havassin batil oldugu zaman, bu cismani olan elin ve ayagin vii-
cudundan aynlir. Latife-i ruhun alem-i illiyyine ucmak icin safvet ve ihlas ka-
nadin var midir? Zira "ruh-i insanl" ruh-i hayvaninin te'siri altinda mestur ve
maglub kalmis. ise, alem-i tabiatta mahbus kalir. ,
JGUJ \*rj> CjJAj ^l 0W- *ajU: ,^'jr^ 0W- tj&S" OUj of
939. v O zaman ki ruh-i hauvani kalmadi, uerine sana can-i baki nash etmek
lazimdir"
Oliim hali ile, damarlarda deveran eden kan dondugu ve kalb durdugu ve
binnetice ruh-i hayvani munkati' olup kalmadigi vakit, varhgini idame icin,
c ^^>
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
o run-i hayvaninin yerine nasb ve ikame olmak iizere can-i baki ve "ruh-i
izafi" lazimdir.
940. "uMen cae hi'l-hasene' nin sarh islemek degildir; o "hasen'i Diazret ia-
[944] , , „ *
rajina Qomrmektir .
Bu beyt-i §erifte, L^£i yti & iliJii i£- V. (En'am, 6/160) ya'ni "Kim ki ha-
sene ile geldi ise, onuri igin on misli vardir" ayet-i kerimesine isaret buyurulur.
Cenab-i Fir bu beyt-i §erifte "hasene"yi ruh-i musaffa ma'nasina alip buyurur-
lar ki: "Men cae bi'1-hasene'nin sarti a'mal-i salihayi isjemek degildir; belki
hadd-i zatinda giizel olan o ruhu taharet-i asliyyesi iizerine Hz. Hak canibine
goturmektir. Zira ruh taharet-i asliyyesi uzerinde bulunur ve alem-i sufliye ka-
dar olan tenezziilunde her gectigi mevatinda tiirlli turlii renklere boyanmamis.
ve mulevvesata bula§mamis. olursa, emr-i Hakk'a itaatla a'mal-i salihayi isje-
mis. [olmak] bir netice-i zaruriyye olur. Binaenaleyh "men cae bil-hasene"nin
§arti istemek degildir; belki i§lemenin §arti "men cae bi'l-hasene"dir,"
941. ^Dnsan cinsinden veya esek cinsinden bir cevherin mi vardir; bu arazlar
ki jam oldu, nasd aoiiiriirsun?"
Imdi, mademki "hasene" senin ruh-i insanindir; binaenaleyh bak ki senin
cevherin insana mahsus olan bu run mudur; yoksa e§eklere ve sair hayvana-
ta mahsus olan ruh-i hay van! midir? Zira eger "men cae bi'l-hasene"nin §ar-
ti istemek olsa idi, birtakim a'razdan ibaret olan bu ef al ve a'malin bizatih! ki-
yamina hukmetmek lazim gelirdi, Halbuki arazlar iki zamanda baki kalmayip
fan! olurlar ve bizatih! kaim olmayip mutlaka bir cevherin viicuduna muhtac
bulunurlar. Binaenaleyh, eger cevherin baki ve haseneden ibaret olan "ruh-i
insani" ise bu a'raz dahi onunla baki olur ve eger cevherin ruh-i hayvani ise
o ruh-i hayvani dahi arazdan ibaret olup, arazlar arazlar ile kaim olamayaca-
gindan, senin bu a'mal ve efalinin taalluk edecegi bir cevher kalmayip fan!
olur. Nitekim, '^uii lii-i- 'J^j}\ 'jw>i (Al-i Imran, 3/22) ya'ni "tgte o kimseler
amellerini habt ettiler" ayet-1 kerfmesinde bu hale isaret buyurulur.
942. ur Bu namaz ve oruc arazlan igin intifa vardir; ciinkii iki zamanda baki
kalmazlar."
AHMED AVNt KONUK
Malum olsun ki t "vucud"da bir cevher ve bir de araz vardir. Cevher, mu-
hakkikin-i sufiyye ile E§aire indinde "^ fc-jt j\ c^j ^ u ya'ni "Iki zaman-
da veya daha gok zamanlarda baki olan §eydir." Mesela cisim cevherdir. Qun-
ku iki veya daha ziyade zamanlarda bakidir. Ve keza cevherin, varhgi zahir
ve kaim olmak icin bir mahalle muhtac olmayan §eydir. Nitekim cisim kendi
kendine kaim olur. Araz ise, kaim ve zahir olmak icin bir mahalle muhtag
olur ve iki zamanda baki kalmaz. Bu da iki turliidur: Birisi, taalluk ettigi ma-
halde karar-i zati sahibidir. Mesela bir cisim ile kaim olan uzunluk ve enlilik
ve ye§il ve kirmizi ve diger renkler gibidir. Bunlar, o cisim baki kaldikga sa-
bit dururlar. Digeri, taalluk ettigi mahalde karar-i zati sahibi olmayandir. Me-
sela cism-i insana taalluk eden harekat ve sekenat, cisimden her an zaii ve
gaib olur ve o cismin uzerinde bunlari cem' etmek mumkin degildir.
Sual: tnsanlann ef al ve harekati, elyevm enstantane fotograf makinasry-
la zabt ve cem' edilmekte ve sinema perdelerinde bu harekat-i mazbuta te§-
hir olunmaktadir. Binaenaleyh bu harekat ve sekenat dahi karar-i zati sahi-
bi olan a'razdan ibaret olmak lazim gelir.
Cevap: Bugun sinema §eritlerinde zabt edilmis, olan harekat ve sekenat-i
cismiyye, o harekatin kendi zati ve "ayn"i degil, ancak zilleridir. Bahis, cis-
min harekat ve sekenatinin, o cisim uzerinde uzunluk ve kisahk ve renkler
gibi zaten ve aynen cem'idir. Zillerin cem'i mes'elesi bu bahsin haricindedir.
Esasen, harekat ve sekenat-i cismiyye zilleri kainatta asla zail olmayip, ha-
vada felek-i esire kadar inti§arlan sabit oldugundan, mahruzdurlar. Nitekim
ayet-i kerimede, jl Jhi jlp Uj juT^-up u (Nahl, 16/96) ya'ni "Sizin indiniz-
de olan §ey biter;' ha'ibuki Allah Teala indinde olan §ey bakidir." ayet-i keri-
mesindeki i§aret mucibince, bizim indimizde fani olan cevahir ve a'razin
ciimlesi Hak indinde bakidir. Zira hakikatte higbir §ey gaib olmaz. Fena an-
cak gesm-i hisse goredir.
imdi, namaz ve orug ve sair ibadat gibi ef al ve a'mal arazlardan ibaret oldu-
gundan, hal ve §anlan his aleminde iki zamanda baki kalmamaktan ibarettir.
943. <J^uhakkak arazlan nakletmek mumkin degildir; fakat cevher den mar ax-
Ian flbturiirler.
Ya'ni baki olan cevher-i ruh-i insani, araz olan ruh-i hayvaninin ahkam
ve te'sirati altinda maglub ve mestur kalinca, "ruh-i hayvani" rengine bo-
yamr. Ve bu renk ise araz oldugundan, bu arazi o "ruh-i insani"den naklet-
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
mek mumkin degildir. Zira mutekellimin derler ki: J\ J>- ^ Ji^ V j>jS\ o\
j*^. u^ J>s^j J^ 1 J jr^ ^ ^y ] °^ tH Ya'ni "Muhakkak araz bir ma-
halden bir mahalle intikal etmez. Zira intikal ancak miitehayyiz olan §eyde
mutasavverdir. Halbuki araz miitehayyiz olan bir §ey degildir." Biz deriz ki:
Evet, arazin bir mahalden bir mahalle intikali mumkin degildir; fakat araz
olan marazlan ve hastahklan, cevher olan cisimden tedavl suretiyle izale
ederler. Bunun gibi, cevher-i ruha anz olan ruh-i hayvani arazlanni da terbi-
ye ve tedavi ile izale edip, o ruhu musafra kilmak miimkindir.
944. cMaraz perhizden zail oldugu gibi, nihayet cevher on arazdan miiheddel
oh
ur.
Ya'ni cismin araz olan marazi ve hastahgi, kezalik araz olan bir perhizden
zail olup, cismin sekameti sihhata miibeddel oldugu gibi, terbiye-i ma'neviy-
ye ile de akibet cevher-i ruh-i insani dahi araz olan ruh-i hayvaninin galebe-
si illetinden, kendi taharet-i asliyyesine ve guzelligine nail olur.
M-^ Ja*j4 j^ r^ ^^ -^ M 1 ^. j*^ ij'j* J^A t -^-^'
945. SAraz olan perhiz cehd ile cevher oldu; act agiz perhizden hal oldu.
Binaenaleyh araz olan ruh-i hayvani ahkam ve asanndan perhiz ve te-
vakki ve sa'y ile cevher-i ruh-i insani oldu. Nitekim, hastahk sebebiyle aci
olan agiz, perhiz sebebiyle tath oldu. Ya'ni acilik arazdir, perhiz dahi arazdir,
tathlik dahi arazdir.
Malum olsun ki; ulema-i Kelam, nazar-i aklileriyle "cevher" ve "araz"
kaidelerini vaz' etmistir. Nitekim bunlann her biri yukanda ta'rif ve izah
olundu. Fakat ehl-i hakikat indinde, alemin hey'et-i mecmuasi a'razdan iba-
rettir. Nitekim cenab-i §eyh-i Ekber hazretleri Fususu'l-Hikem'de izah buyu-
rurlar. Fakir dahi Fususu'l Hikem'e yazdigim §erhte, mumkin oldugu kadar
izaha gayret ettim. Mesela cismi cevher i'tibar ederler de, "kendisinde tul ve
arz ve umk olan §eydir" diye ta'rif ederler. Halbuki tul ve arz ve umk hep hi-
rer arazdir ve bunlar o cismin hudud-i zatiyyesini te§kll ederler. Binaenaleyh
cisim birtakim a'razin igtima'indan hasil olmu§tur. Imdi, mademki arazlardan
cevher vucuda geliyor; §u halde nazar-i aklimize gore, cevher dedigimiz §ey-
ler hakikatte araza; ve araz dedigimiz §eyler de cevhere miibeddel olur. Bina-
enaleyh bu hususda dort suret mutasavverdir:
C $P^
AHMED AVNi KONUK
1- Araz cevhere mubeddel olur: A'razin igtima'indan hasil olan cisim gibi.
2- Araz, araza mubeddel olur: Nitekim, araz olan agizdaki acihk, yine araz
olan perhiz ile, keza araz olan tathhga mubeddel olur.
3- Cevher araza mubeddel olur: Cismin hal-i inhilali gibi.
4- Cevher cevhere mubeddel olur: Topraktan agag ve nebat zuhuru ve bir
iksir ile bakinn altin olmasi gibi.
Bu maani, M insan-i kamir'i temsil eden §ah tarafindan, bir alim-i zahiriyi
temsil eden kdleyi bi'1-irs.ad, dar olan saha-i ilminden kurtarmak igin beyan
buyurulmus. olur. Cenab-i Fir efendimiz bu suretleri, atideki misaller ile izah
buyururlar.
946. jliraaltan to-praklar hasak oldu; kil ilaci kill silsile etti.
Fiil-i ziraat arazdir; toprak cevherdir; ba§ak da cevherdir. Keza sagi ve sa-
kah buyiitmek igin il&g siirmek fiili arazdir ve ilacin kendi cevherdir ve killa-
nn uzamasi arazdir ve uzayan kiilann kendisi cevherdir. Bu beyt-i §erif, araz-
dan cevher ve cevherden cevher hasil olduguna misaldir.
U j xi. J**U- JJjj j*yr Li JlA Ju Jef Oj ?-lSo d)T
947. Diadmin nihahi araz idi, fani oldu; hizden cevher-i veled hasil oldu.
Erkegin kadina fiil-i takarrubu arazdir. Zira iki zamanda baki olmayan bir
harekettir. Fakat araz olan bu fiilden cevher-i veled hasil olur. Bu da arazdan
cevherin husuliine misaldir.
Jej* O-XjaljJ djS' j*y>r J ^" 'j J^ 3 V'**'' ^jS*. C^h?
948. S^h ve deveyi cifllestirmek arazdir; cevher olan yavrunun dogmasi garazdir.
Bu da keza arazdan cevherin husultine misaldir.
(J0J& CX Ob*«j C—5o j*yr C^-S] ij* ^ (*■* J-*jL£J l)U**o l)1 lL~~*a
949. HZosian dikmeh dahi arazdirj bosianin mahsulu cevher oldu, i§ie garaz.
Bu da arazdan cevherin tekewuniine ve arazdan maksadin ve garazin
husuliine misaldir.
950. Oiimyayt hdra goturmeyi de araz hil; eger o himyadan hir cevher oldu ise,
getirl
«^£0
MESNEVf-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Iksirden bakiri altin yapmayi da araz bil; zira ameliyye-i kimyeviyye araz-
dir. Ve iksir cevherdir ve bakir cevherdir ve altin cevherdir, Bu da arazdan
cevher ve cevherden cevher husuliine misaldir. Burada, kimya a'mal-i sali-
haya ve cevher ruha ve bakir ruh-i hayvaniye i§arettir. Ya'ni, arazdan ibaret
olan ve ameliyye-i kimyeviyyeye mii§abih olan a'mal-i salihandan eger ba-
kir gibi olan ruh-i hayvamn "ruh-i insam" oldu ise, eserini goster de gorelim
demek olur. Zira her arazdan ibaret olan amelin sureti cevher husule getir-
mez. Mesela riya ve siim'a ile yapilmi§ olan ameller ve munafikiann menfa-
at-i nefsaniyyelerini elde etmek igin yaptiklan hayir ve hasenat cevher hasil
etmez. Ve keza mesela gorak yerde olan ameliyye-i ziraiyye, topraktan ba§ak
cevherlerini husule getirmez.
U^» Jj\j ^ sty- Jfij* jjj l^i X^l Jef b*£ Ja^
951. Gy sah cila etmek araz olur; bu arazdan cevher e safvet do~gar\
Demiri parlatmak arazdir. Bu arazdan demir eevherine, arazin karar-i za-
tl sahibi olan safvet ve parlakli[gi] dogar ve peyda olur. Bu da arazdan araz
husuliine misaldir.
<V ^ L> u^j* 1 $ y> ?\ *>'/ WUp Cr***' J^° LTi
952. Dmdi sen, "^en ameller islemisim!" deme; o arazlarin iradini poster,
iirkme!
Imdi sen, "Ben namaz ve orug ve hacc ve zekat ve sadaka gibi amelleri i§-
ledim" diyerek magrur olma; bu araz olan amellerin netayicini goster. Zira yu-
kandaki misallerden anla§ildi ki, arazdan gah araz ve gah cevher hasil olur ve
ba'zan da higbir §ey husule gelmez, Binaenaleyh bu sozumden iirkme de ihla-
sa mukarin olan amellerinin netayicini goster. Zira bu netayic, gonul aynasimn
cilasi ve kalb goziinun agiimasi ve ulum-i lediinniyyenin kalbden nebeamdir.
U^* «^J* ij,h jl **£*" cT^* "^ U^J* ^j^"* ^~*** Ji^
953. HZu vasfi etmek araz olur, sus; kecinin gotyesini kurban icin oldurmel
Ya'ni sen o koleyi uzun uzadiya vasf ettin; senin bu tavsifin hep arazdir.
Zira bir kimsenin sifatlan, o kimsenin zati ve hakikati ve cevheri degildir; bel-
ki cevher-i zatinm arazlandir. Ve senin kelamin dahi araz iizerine arazdir. Bi-
naenaleyh bo§una tazyi'-i nefes etme, sus! Bu hal, keginin golgesini kurban
etmege benzer.
c ^^ )
AHMED AVNl KONUK
•^-^ J* L> J*f J^j y f ^—^ J^ ^ L5i uu ^
954. ^XWi ki: "6j/ sak, eger sen araz igin nahil yoktur huyurur isen, aklin
iimitsizligi yoktur."
"Kunut" masdardir, "umitsizlik" ma'nasinadir. J& i»>» ^ terkib-i izafidir.
Ya'ni "Sen yukanda ulema-i mutekelliminin kavlini beyanen, "Araz bir ma-
halden bir mahalle nakl olunamaz" buyurdun; fakat bu beyanda aklin umit-
sizligi yoktur. Ya'ni, akil a'razin nakl olunamamasi kaidesine bir gare bulur."
955. w 6y -padisak, giden her araz geri gelid degilse, hendenin ye'sinden gayri de-
gildir!"
Iki zamanda baki kalmayan her araz geri gelici degilse, ya'ni bir eser bi-
rakmayacak ise, a'razdan ibaret a'mal sahibi olan kullar bu hiikumden ye'se
dii§erler ve bu yeis onlan amelden feragata sevk eder.
s& J^ 1 J cH i£*y J* r^ J J* ! J J*f j* ^^ £
956. ^Bger muhakkah araz vein nakil ve hasr olmasa idi, fiil hahl ve sozler kisr
olur idi."
Zira umitsiz kalmayan akil der ki: "Eger muhakkak arazin nakli ve cem'i
vaki' olmasa idi, efal-i ibad batil ve ma'nasiz; ve sozler meyve kabuklan gi-
bi faidesiz olurdu.
957. HZu arazlar haska [bir] levn nakl oldu; herfaninin cem'i haska hir olusu oldu.
Binaenaleyh bu iki zamanda baki kalmayan araz ba§ka renkte ve ba§ka
bir surette nakli kabul etti ve her fan! olan, a'razin cem'i ba§ka bir olus. oldu
ve baska bir viicud ile zahir oldu. Mesela bir kimse bir tulumbayi cekmek igin
bir kuvvet sarf etti, bu kuvvet viicuddan fan! oldu; kabin igine kuyudan su-
yun dolmasi suretinde tecelli etti ve o surette toplandi.
JJi\~* (** *y. -*if JjV J**i^ r* *y. <Sj& y> J2J
958. Uier hir seyin nakli de onun layiki olur; saiki de siiriiniin layiki olur.
Ya'ni, cevherin bir mahalden bir mahalle nakli, o cevherin kendisine layik
bir surette olur. Mesela bir kitabi bir masanin uzerinden kaldmp, diger masa
*$$&>
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
ustune koymakla, o kitabin u ayn"i evvelki masa uzerinden gaib ve ikinci ma-
sanin ustiinde sabit olur. Bu bir nakl-i hiss! ve hakiMdir. Fakat, bir ma'nanin
bir §ahistan diger bir §ahsa veya birgok eshasa nakli bunun gibi degildir.
ma'na diger §ahsa veya birgok sahislara intikal etmekle beraber, ewelki §a-
histan dahi infikak etmez. Binaenaleyh ma'nanin nakli, kendisine layik bir
surette vaki' olur ve bu nakil, nakl-i ma'nevi ve mecazidir. Ve keza suver-i
zihniyyenin alem-i ma'nadan alem-i hisse intikali de yine kendisine layik bir
surette olur. Mesela bir mi'mar, yapacagi binanin suretini evvela zihninde ta-
savvur eder ve sonra o suret-i zihniyye ve ilmiyyesini birgok mesa! vasita-
siyla topraktan ve ta§tan ve demirden ve tahtadan yaptigi bir binaya nakl
eder. Ve keza o suret-i zihniyye yerinde durur; fakat bu bina o suret-i zihniy-
yenin zilli ve bu nakil nakl-i zilli olur.
Yukanda, arazlardan arazlann ve cevherlerden cevherlerin ve arazlardan
cevherlerin ve cevherlerden arazlann ne suretle hasil olduklan misaller ile
izah edilmis, idi. Imdi, bu nakillere saik olan §eyler de her cinsin kendisine
layik olur. Mesela cevherin bir mahalden bir mahalle naklinin saiki, a'za-i
be§erden eldir. Ve ma'nanin bir §ahistan bir §ahsa veya e§hasa olan nakil-
lerinde saik, a'za-yi be§eriyyeden lisandir ve kelamdir veya el ve kitabettir.
Ve suver-i zihniyyenin alem-i hisse intikaline saik olan da hem lisan ve ke-
lam ve hem de eldir. Velhasil, her nev'in naklinde saik olan §eyler, o
menkalatin hal ve §amna layik olur. Ve bu nakil mes'elesi, Huccetu'l-lslam
Imam-i Gazali hazretlerinin en-Nefhu ve't-Tesviye adh risalesinde tafsil bu-
yurulmu§tur. tafsilatm buraya nakli uzun olur. Yukandaki izahat, suretten
ma'naya ve ma'nadan surete ve suretten surete olan intikalat hakkinda bir
fikir verebilir.
c ~ &j 1 j J 9 J* ^ j* °j y* ^~~~>jy<* b J* j- j* j^>^ ^j
959. Uaki-i mahserde her bir araza bir suret vardu; her hir arazm suretine
nevbet vardir.
Malum olsun ki, a'razdan olan efal-i be§eriyye §er'an ug nevi'dir: Birisi,
terkine azab ve icrasina sevab terettiib etmeyen mubahattir. Ikincisi, icrasm-
da sevab ve terkinde azab olan efal-i hasenedir. Ugunciisu, icrasinda azab
ve terkinde sevab olan a'mal-i seyyiedir. Ve bu ef al ve a'maiin cumlesi araz-
dir. Bunlardan efal-i mubaha, bu mevtin-i diinyadan mevtin-i ahirete nakl
olunmaziar. Qiinku bunlar muhasebe tahtina dahil degildirler. Fakat efal-i
hasene ile efal-i seyyie, kendilerine layik olan saiklerin sevki ile, keza ken-
G ^P 3
AHMED AVNl KONUK
dilerine layik olan bir surette mevtin-i dunyadan mevtin-i ahirete nakl olu-
nurlar. Nitekim Kur'an-i Kerim'de JjVi li^ji **\^L ^ * J*, L>^ *ZL of, (Necm,
53/40-41) ya'ni "Muhakkak ki§i kendi sa'yini yakinda gorecektir; sonra ona
tamami iamamina sa'yinin kar§iligi verilir" buyurulur. Eger sa'y hayir ise,
karsriigi da tamamen hayirdir; ve eger §er ise, kar§ihgi da tamamen serdir de-
mek olur. Ya'ni, ef al ve akval-i hasene ve seyyieden her bin mevtin-i ahiret-
te kendi run ve ma'nasina munasebeti olan surete girerler. Mesela, akval-i
seyyie halkin kalbini soktugu ve te'lim eyledigi cihetle, onun bu sozleri, de-
recesine gore sokucu hayvanlar §eklinde zahir olup, onu ta'zib ederler. Ve ak-
val-i hasene de bunun gibidir. Nitekim, ^i>i u^ i^jis ot-i ^\/\ \^\ r t>ui *> jis
ji^Jij ^«d) Ju 4JJ! J^-j \> -*jJr\ ya'ni "Aleyhi's-selam Efendimiz, "Cennetin
agaglanm gogaltimz!" buyurdu; "Cennetin agaglan nedir ya Rasulallah?" de-
diler; "Tesbih ve tehlildir!" buyurdular." Uj i^t* a^Li j*ij j 1^1 ^%j\ Up ju
jjUJi ^Ju- ju *w Jj^-j \> Ai±\ jrij ya'ni "(a.s.) Efendimiz, "Cennet bagcelerinde
teferriic edinizl" buyurdular; "Ya Rasulallah cennetin baggeieri nedir?" dedi-
ler; "llim meclisleridir" buyurdular."
Beyt-i §enfte, "Her bir arazin suretine nevbet vardir" buyurulmasi ile, bu
a'raz-i ef al ve akval alem-i surette nasil ki bir kimsenin kendisinden nevbet
nevbet ve anen-fe-anen zuhur etti ise; ahirette de bunlann mukabilleri boy-
lece mevtinin icabina gore nevbet nevbet, anen-fe-anen zuhur edecegine
i§aret buyurulur. Ve bu beyanatta bir sirr-i mestur vardir. sirnn miftah-i kii-
sadi da 6mr-i be§erin ve ef alinin mahdud olmasidir. Imdi bu miftah ile agilan
bu sirnn sahasmda, ehl-i irfan istedikleri kadar cevelan edebilirler.
J* j* ^ J^ J <jr*r J*&- J^j? <£* j. y ^ >f- j x ^ /*.
960. Diendine hak, sen araz dejjil mi idin? HZir ciftin kareketi ve $iftlik garaz
iledir.
Eger araz olan fiillerden ahirette bir eser husule gelecegini istib'ad edersen,
bir kere kendine bak; sen araz olan bir fulin neticesi degil misin ve seni ba-
banin ve anamn fiil ve hareket-i zevciyyeleri viicuda getirmedi mi ve onlann
hareket ve fiil-i mukarenetleri senin zuhurunu kasd ettikleri igin vaki' olma-
di mi?
961. Uii hizim laiif ve tavamm ve sofasim ve kapisim mevzun gdrdiigiimiiz
hane,
MESNEVI-I §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Hani o bizim latif ve her cihetini muntazam gordugiimiiz hane, evvelce
meydanda yok iken, miihendisin fikrinde efsane gibi idi.
962. araz ve dii§iinceler muhevAisten alet ve mi§elerden direk getirdi.
t§te o araz olan tasavvur ve dii§unceler, cevher-i muhendisten gikip, alet
ve ml§e [=orman] agaglanndan direkler viicuda getirdi ve o arazlardan bu
cevherler viicuda geldi.
963. Uier san'ahn ash ve mayasi nedir? JTlncak hayal ve ancak araz ve en-
disedir.
964. Cihamn huiiin eczasina aarazsizoah; arazdan gayriden hasd olmadi*
Ecza-yi cihamn kaffesine garazsiz bakarsan, ya'ni esbab-i zahiriyyeyi na-
zar-i dikkate almazsan, hepsinin araz olan hayal ve endi§eden peyda oldu-
gunu goriirsun. Mesela bir kimse kuyudan su gekip elindeki destiyi doldursa,
bu destinin dolmasimn derece-i saniyede sebeb ve illeti olan kova, ip ve gik-
nk gibi cevherleri nazar-i dikkate almaksizin ktinhiine ve esasina nazar eder-
sen, o kimseyi testinin dolmasina tahrik eden §ey, su istihsali hayali ve en-
d!§esi oldugunu goriirsun. Ve keza baggivan bir meyve agaam meyve istih-
sali hayali ve endi§esi iie diker. Velhasil alemde mevcud olan bilciimle sana-
yi\ hayal ve endi§eden dogmu§tur. Zira alemin ash ve mayasi, suver-i ilmiy-
ye-i ilahiyyedir ki, ehl-i hakikat bunlara "a'yan-i sabite" derler. Binaenaleyh
biitiin ecza-yi alemde cereyan eden kaide dahi bu asla tebean vaki' olur.
Jji j\ Ob jc^ jJIp C-«j J^p j3 jJi j>A J*i Jjl
965. ^ikir olan evvel, amelde ahir geldi; alemin hunyesini ezelden boyle hill
Fikir mahiyetinde olan ewel, amel mahiyetinde ahir olarak zuhur etti,
Ya'ni, ahir ewelden ba§ka bir §ey degildir. §u kadar var ki, ewel, evveliyyet
icinde ba§ka bir kisvede ve ahiriyyet icinde de baska kisvededir. Mesela bag-
givan ewela meyveyi dii§iinur; sonra o meyvenin fidamni diker ve terbiye
edip buyiitur. Meyvenin hal-i eweli fikir mahiyetindedir. Vaktaki ameliyye-i
ziraiyyeden sonra o agac, murur-i zamanla meyve verir; ewel ahir olarak zu-
<^>^>
AHMED AVNt KONUK *^S
hur eder. t§te, alemin biinyesini ezelden boyle bil! Zira alemin biinyesi bir
agag mesabesindedir; onun meyvesi Adem'dir. Binaenaleyh §ecere-i kevnin
te§kil ve terbiyesinden maksat, ilm-i ilahide sabit olan zuhur-i Adem'dir.
966. djMeyveler gonulun fikrinde ewel olur; amelde ahirde zahir olur.
Meyveler ibtida goniilde fikir ve garaz halinde olur; sonunda mertebe-i fi-
il ve amelde cevher olarak zahir olur.
967. Vaktahi amel ettin, agac dihiin; ahirde harf-i evveli okudun.
Meyve husulu fikri seni amele sevk edip agag diktin; sonunda meyve ha~
sil oldu. Binaenaleyh ahirde eline aldigin "meyve" kelimesv ewelce fikrinde
okudugun "meyve" kelimesinden ba§ka bir §ey degildir.
968. Uakia onun govdesi ve kokii ve yavragi evveldir; o he-psi meyve i$\n gon-
derilmistir.
Gergi araz olan meyve fikriyle, sonda hasil olan meyve arasmda ve mey-
veden ewel agacin saki ve dallan ve kokii ve yapraklan var ise de, onlann
hepsi meyve igin gonderilmis. ve sonda zuhuru maksud olan meyvenin hadi-
mi bulunmustar.
969. Dmdi, bir sir hi o felehlerin ici oldu, sonda "levlak"in efendisi oldu!
"Sir"dan murad, §ecere-i kevnin semeresi olan "insan-i kamil"dir. Nitekim
Risak-i Gavsiyye'de Cenab-i Izzet'ten gavse hitaben buyurulur ki: ^Vi <l>j> l
J Nl f jJl JUL. N ^U;Vl j* ^Ju JT J Jtt) tfJc* A=jji> pUi^l Jtj. J j o^ Ul } iSj^ JL-JVI
ya'ni "Ya gavs-i a'zam, insan benim simmdir ve ben insanin sirnyim. Eger
insan benim indimde olan mertebesini bilse, nefeslerinden her bir nefeste,
"Bu giinde mlilk ancak bana mahsustur" der idi." Ve "insan"dan murad, an-
cak devr-i Adem'den beri zuhur eden "insan-i kamil'lerdir. Zira Hak her bir
insan-i kamilde bilcumle sifat ve esmasiyla zahirdir. §u kadar var ki, her bi-
rinde bir ismin ahkami galiben zahir olur. Ve her bir ismin kemal-i i'tidal iize-
G S^rtf )
MESNEVt-1 §ERfF §ERH.l / III. CtLT • MESNEVl-2 •
re zuhuru, ancak insan-i kamillerin zubdesi ve sultani olan Hatem-i Enbiya
(s.a.v) Efendimiz'de vaki' o!mu§tur. Ve kryamete kadar §ecere-i kevnin mey-
vesi olan "insan-i kamil" arz uzerinde eksik olmaz. tmdi, insan-i kamil, man-
zume-i §emsiyyemizin magzi ve icidir. Onun siibutu, ewela ilm-i ilahide va-
ki* olmus. ve sonunda bu alem-i §ehadette kisve-i taayyun ile zahir olup, hak-
kinda J^Vi cJi^ U ^J ya'ni "Sen olmasa idin eflaki yaratmazdim" hitabi
gelmi§tir. Binaenaleyh "insan-i kamil" bu hitabin efendisidir.
970. ^Uit hahis ve makal nakl-i araz&ir; hu sir u seqdl a'razin naklidir.
[975] u
Bu bizim soyiedigimiz sozler dahi ewela fikrimizde sabit olan a'raz ve
maani olup, biz onlan sonunda elfaz ve ibarata nakl edip izhar ettik. Ve bu
§ir u §egal de a'razin naklidir.
Bu beytin ikinci misra'inda mezkur olan "§ir u §egaT hakkmda §urrah-i
kiram muhtelif miitalaat beyan etmisjerdir. Ankaravi hazretleri, "§ir"i arslan
ve "§ikal" (Ji£j,)i dam ma'nasina ahp, "Bu §ir gibi ma'na ve bu dam gibi olan
elfaz-i mektube ki, ^ 4*\&\j j^> (JWi ["Ilim av ve kitabet ya'ni yazi bagdir"]
buyurulmustar. Ve bu bahis, sayd olan ulum mabeyninde §!r gibidir; ve bu
elfaz-i mektube ona kayd ve dam gibidir" suretinde §erh etmistir. Fakat "§e-
gal" ( Ji^i) kelimesinin "dam" ma'nasina geldigine lugat kitaplannda tesadiif
olunamami§tir. Hind §arihlerinden Mir Nurullah ve Veil Muhammed ve Mu-
hammed Riza ve Bahrii'1-Ulum hazarati tiirlu tiirlu miitalaat beyan etmisjer-
dir. Fakat higbirisinde miinasib ma'na layikryla tavazzuh edemiyor. Zira Mir
Nurullah, "§ir"i arslan ve "§egal"i gakal ma'nasina ahp, "Bu arslan ve gakal
efsanesi nakl-i a'razdir" demi§tir. Fakir derim ki: -Allahu a'lem- bu niishada
sehv-i nasih olmak melhuzdur. Ash J&- ^ ("seyr-i sigal") olmasi, ma'na-
ya mutabik olur. pinkii "seyr" gezmek "sigal" endi§e ve fikir ma'nasinadir.
Ya'ni "Bu fikir ve endi§enin elfaz ve kelimat ile alem-i zahire seyri a'razin
naklidir" demek olur. Ve bu ma'na ebyat-i sabikamn hiilasasi demek oldu-
gundan, bahse tamamiyle mutabik olur.
j\ Ja jl*L { j^ jij^\ \j JJ\jj J* j* >jt- jJU *W
971. <y\iuhakkak ciimle diem araz idiler. *Diel eta" hu ma'nada aeldi.
Alemin hey'et-i mecmuasi arazdir. Zira o hey'et-i mecmua iki zamanda ba-
ki degildir ve giinkii her an-i gayr-i munkasimde i'dam ve tcad igindedir. Bir te-
cse*S#>
AHMED AVNI KONUK
celli-i Hak ile mevcud; ve bir tecelli-i Hak ile ma'dum olur. Ve bu icad ve i'dam
gayet sur'atle vaki' oldugu icjn, hey'et-i umumiyyesi sabit zannolunur. Bu "te-
ceddiid-i emsal"in misal-i kevnisi goktur. Nitekim I. ciltte 1 166-1 167 numara-
h beyitlerde izahat-i kafiye verilmistir. Ve Hz. §eyh-i Ekber Fususu'l-Hikem'dt
Fass-i §uaybi'de buyururlar ki: Jo-* ^ j»\^\ %j»** -or ^JUJi oi ijJ^ u» s^laSn uij
^>\aj ^ V j*j& ii jU; jr j ya'ni "Ve Es&re'ye gelince, imdi onlar bilmediler
ki, muhakkak alemin hepsi mecmu'-i a'razdir; o her bir zaman iginde tebeddiil
eder. Zira araz iki zamanda baki kalmaz." Fakat alemin bir hakikati vardir ki,
o hakikat iim-i ilahide sabittir. Bu hakikat asla tebeddiil etmez. Teceddiid-i em-
sal ancak o hakikatin aynasi olan vucud-i kesif aleminde ve suver-i ilmiyye-i
ilahinin ma'kesi olan mezahir-i miiteayyinede vaki' olur. Ve mezahir-i mute-
ayyinenin zuhurundan mukaddem, onlarin hakayiki ilm-i ilahi mertebesinde
^ ^ ****** ,*>,*,*$,** ,**,,s t *,
araz halinde bulunduguna, \j/i* ^ Jh ^ ^ & u^ ^L~0" J* J\ > (insan,
76/1) ya'ni "Muhakkak insan uzerine gayr-i mahdud olan uzun zamandan bir
zaman geldi ki, §ey'-i mezkur degil idi" ayet-i kerimesinde i§aret buyurulur.
Ya'ni insanin hakikati ilm-i ilahi mertebesinde sabit iken, vucud-i unsunsi
alem-i kesafette mezkur olan bir §ey degil idi. Imdi, ilm-i ilahide sabit olan ha-
kikat-i insaniyye, bir mi'mann fikrindeki bina gibi araz oldugu halde, bu araz-
dan alem-i kesafette taayyiin-i insarii viicuda geldi.
972, Hiu arazlar neden dogar? Suretlerden. Ue bu siiretler de neden dogar?
jfikirlerden.
Birinci vecih: Ashnda arazlardan ibaret olan bu mevcudat, suver-i misaliy-
yeden; ve suver-i misaliyye dahi akl-i kixllun fikrinden viicud bulmu§tur. Ona,*
"akl-i evvel" ve "kalem-i a'la" dahi derler. Ve daha birgok isimleri dahi vardir.
Ikinci vecih: Araz olan ef al ve a'mal, suver-i be§eriyyeden dogar; ve su-
ret-i beseriyye dahi fikr-i tenasulden dogar.
Ucuncu vecih: Bu araz olan efkar-i be§eriyye, suver-i esjamn verdigi ilimden
dogar; ve masnuat-i be§eriyye dahi, fikirlerinde hasil olan bu ilimlerden dogar.
973. 'Btt diem akl-i kiillden bir fihirdir; ahil sdh ve siiretler resuller gtbidir.
Bu alemin sureti feza-yi bi-nihayedeki akl-i kiillun bir fikrinden ibarettir.
Ve akl-i kull, vucud-i mutlakin mertebe-i vahdetidir ki, ona "hakikat-i mu-
CNg^)
MESNEVf-I SERfr SERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
hammediyye" derler; ve bilcumle taayytinat alemlerini muhittir. Bu mertebe-
nin bircok isimleri daha vardir. Fakir onlan Fususu'l-Hikem'e yazdigim ser-
hin mukaddimesinde cem' ve beyan ettim. Alem-i taayyunata hukmetmek
hususunda bu akl-i ktill, §ah; ve suver-i rmiteayyine, resullere benzer. Zira
suretlerin her birisi, ma'nalanndan dolayi menkustar; ve her birisi teblig-i
maaniye me'murdur.
Hind nushalannda ikinci misra' \v Jy * yerine \#f* yazilmi§tir. Bu surette
ma'na, "Akil §ah ve fikirler resuller gibidir" demek olur.
974. Bvvelki diem imtihan dhanidir; ikinci diem hunun ve onun cezdsidir.
"Birinci alerrTden murad, dunya; ve "ikinci alerrTden murad dahi ahiret-
tir. Zira diinya dar-i teklifttr. Ilm-i ilahide sabit olan "a'yan"m kuvvede olan
isti'dadlan, bu teklifat-i ilahiyye neticesinde diinyada rlilen inki§af eder ve
herkes emir ve nehy-i ilahiden isti'dadina muvafik olam ister. Bu imtihan-i
ilahi neticesinde bu isti'dadatdan nes/et eden ve arazlardan ibaret olan iyi ve
kotu efalin suretleri ahirette zahir olur. Bu suretler a'mal-i diinyeviyye
mukabili oldugundan, alem-i ahiret miikafat ve mucazat alemi olmus. olur.
975. By §ak, senin cakerin cindyet eder; o araz zencir ve zinddn olur.
Ey sah, mesela senin kolelerinden birisi bir cinayet yaptigi vakit, sen onu
o cinayetinden dolayi zencire baglar ve habse koyarsin. Iste onun o kotu fi-
ili bir arazdan ibaret iken, bu araz zencire ve habse tekabul etti; ve o araz, bu
zencir veya kelepge ve hapis suretlerini tevlid etti.
976. Uaklaki benden layik hizmet etti, o araz cenkie bir hil'at olmadi mi?
Ve bir kolen bir harpte senin takdirine layik bir hizmet ettigi ve §ecaat-i
fevkalade gosterdigi vakit, onun araz nev'inden olan bu hizmeti bir hil'at ve
miikafat suretine girmedi mi?
jtr* ^J uO l <^J W O^ J& J "^ 4- ^ ^ J*!* ^ J 9 ^ U*'
977. ^Bu araz cevherler ile yumurta ve ku§tur; bu ondan ve o bundan seyr ile
doaar.
G ȣ>
AHMED AVNl KONUK
Bu arazlann cevherler ile olan rabitalan ve seyrleri, yumurtalar ile ku§la-
nn arasindaki seyrlere ve rabitalara benzer. Nitekim, yukanda 945 numarali
beyitte izah oiundugu uzere, arazdan cevher ve cevherden araz husule gelir.
Bu hal, ku§un yumurtadan ve yumurtanin kusten hasil olu§una benzer.
978. <§ahen§eh dedi: ^ZMuradi boyle tut; senin bu arazlann bir cevher dogur-
madi mi?"
Ya'ni insan-i kamili temsil eden sahen§ah, alim-i zahiriyi temsil eden bu
kdlenin aklim ve amelini imtihan etti; ve onun akil ile mukayyed olan kavle
miisteniden sirra vakif oldugunu anladi. §imdi tekrar imtihanen soruyor ki:
"Pek ala, haydi farz edelim ki murad ve mes'elenin esasi senin dedigin gibi
olsun. Fakat senin bu kadar a'raz-i a'malin var iken, bunlann higbirisi bir
cevher dogurmadi mi; ve sen bu arazlanndan cevherltr husule geldigini gor-
medin mi?"
979. ^Dedi: xsr Bu iyi ve kotii cihdni gayb olmak icin, akil onu mahfi tutmu$iur."
Bir alim-i zahiriyi temsil eden kole dedi ki: "Bu iyiye iyi ve kotuye kotu
ceza ta'yin eden alem-i ahiret gayb olup goriinmemek igin, akl-i kiill o alemi
mahfi tutmustar. Eger alem-i ahiret gaib olmasa idi, diinya alem-i imtihan ol-
maktan cjkardi."
980. * 2,ira Ki e$kal-i fikir zahir olaydi, Kafir ve mii'min ziKrin gayrini soyle-
[985] «. „
— zzdi.
me2
(Jiinku o vakit a'raz olan fikirlerin §ekil ve suretleri meydana gikar ve in-
kar ile imanin ma' nasi kalmaz idi, Zira goriilen bir §eyin inkar ve imam mev-
zu-i bahs olamaz. Binaenaleyh, meshud olan bir §ey hakkinda kafir ile
mii'min ittihad ederek, Hakk'in zikrinden ba§ka bir §ey soylemezler idi.
{J&? ji ^>Ji /j^ : cT^ C^ ^ <-^ v*^ ** <3*y. ^ ^n
981. "Dmdi ey $ah, eger bu ay an olaydi, gayb olmazdi; din ve Kufriin nah$i aim
ilzerinde olurdu!"
gp^T®" MESNEVt-t SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Ma'lum olsun ki, alemin hey'et-i mecmu'asi, suretleri ilm-i ilahide sabit
olan esma'-i ilahiyye mezahirinin hey'et-i mecmuasidfr. Ve alemden mak-
sud Adem oldugu yukanda izah olundu. Imdi esma'-i ilahiyye miitekabil ol-
dugundan, ilm-i ilahide a'yam subut bulan kimselerden ba'zilan ism-i Ha-
di'nin, ba'zilan da ism-i Mudill'in mazhandir. Vaktaki dar-i imtihan olan bu
alemde insan suretinde vucud-i unsuri ile zahir olurlar, bu suret onlarin
hakayikina ve "a'yan-i sabite'lerine hicab olur; ve suret i'tibariyle insaniy-
yette hepsi miittehiddirler; fakat hakikat i'tibariyle muhteliftirler. Ve suret,
alem-i §ehadetten; ve onlarin hakayiki alem-i gaybdandir. Eger bu alemde
bu hakayik a§ikar olaydi, alem-i gaybm hiikum ve i'tiban kalmaz ve hepsi
alem-i §ehadete munkalib olurdu. Ve bu halde de onlann ezelde mazhan ol-
duklan Rabb-i haslari, ya'ni Had! ve Mudill isimleri alinlannda okunurdu.
982. O^fe vakit hu alemde put ve -putcu olurdu; hir kimsenin nasil iemeshura me-
cali olurdu?
"Tesahhur" maskarahk ve temeshur ma'nasinadir. Ya'ni perde-i gayb
agilmis. olsa i^i, bu alemde put ve putperestlik olur mu idi? Ve muhafelet kal-
mayip, herkes hakikat-i hale vakif olunca, higbir kimsenin bir kimse ile te-
meshura ve istihzaya asla mecali kalmaz idi; herkes birbirini ma'zur goriir idi.
983. nZindenaleuh hu bizim dunyamiz kiyamei olurdu; kiyamette kim ciirum ve
hata eder?
Ya'ni diinyada kiyamete has olan hal zahir olurdu. Nitekim sure-i Kaf ta
ayet-i kerimede buyurulur: Aui- $\ J^ '&&* &* ui& u* ^ u£ <y cJr ji)
(Kaf, 50/22) ya'ni "Sen bu hakikatten gaflette idin; imdi senderi perdeyi kal-
dirdik, bu gunde senin goziin keskindir."
984. <$ah dedi: *Dtak kotunun cezasim orttii; jakat hendi haslarindan degil,
ammei
den."
insan-i kamili temsil eden sah buyurdu ki: "Hak bu diinyada kotunun
a'malinin cezasim, ancak suver-i alemde miistagrak ve batin gozleri kor
*$$&>
AHMED AVNt KONUK
olan avamdan orttii. Yoksa kendi has kullarindan ortmedi. Zira onlann na~
zarlannda bu diinyada iken ahval-i kiyamet zahirdir. Fakat onlar Hakk'm
eminleri olduklanndan, bu sirn ke§f etmezler. Nitekim bu hali cenab-i Fir
efendimiz bir gazel-i alilerinde kendi zevklerine musteniden §6yle beyan
buyururlar:
Lo Zj, j, C-iOi y p£sf (Jjj ^jj J-i d\f\cJ* j\ k_-J* dljj^j ^Sj jl 4&b$-
"Tabfb nasil ki hastalarm renginden illetlerine vakif olursa, bina olan kamil
dahi senin yuzunun ve gozunun renginden senin dininin eserini anlar!"
\p*j \j cJtaj>J -^Lijj »lXJ C-Ssjjj y U& j j$ -*j^ y ji* JU- A^o <o
"Senin renginden dininin halini goriir, senin kahr ve kinihi biUr; fakat setr
eder, seni riisvay etmez. "
by J,xjcsjy* *$■ JU- Jij & X\* ^ X\y^J ^J \t J j jjb ^ oU ji JiJ
"Nazanni name-i hakikata tutar, fakat dudagi He okumaz; o bilir ki, bu mek-
tubun hamilinden yann ne suret zuhur edecektir. "
9$5. "Gijer ben bir emiri ddma dii$iiriir isem, emirlerden gizli iutarim, vezirden
deijil."
Mesela ben idare-i memlekete me'mur olan valilerimden birine itab edip
dam-i cezaya du§uriir isem, bu hali sair valilerden gizli tutanm. Fakat emin
addettigim vezirimden o hali gizlemem.
986. "Zttah bana $ok amelin cezasim ve amellerin suretlerinden yiiz binini
aosierai.
Ya'ni a'raz-i a'malin burundiikleri suretlerden pek goklanm kiyametin
vuktTundan ewel bu alemde gosterdi.
987, "Sen bana bir ni$an ver hi, \en tamamen bileyim; ayi benim iizerime bu-
lut ortmez.
cse^,
MESNEVl-I SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Sen bana ha§r-i a'male dair kendi ilminden bir nisan ve alamet ver ki, se-
nin esrara derece-i vukufunu tamamen bileyim. Maahaza ay gibi olan esrar
ve hakayiki, bulut gibi olan bu suver-i kesife-i diinyeviyye benim nazanm-
dan sakiayamaz.
988. ^Bedi: ^Oyle ise henim soziimden maksud nedir? LMademki sen hiliyor-
sun ki o ne idi?"
Kole dedi: "Mademki sen sirr-i kadere vakif olup, kimin ezelde ne oldugu-
nu ve §imdi ne halde bulundugunu biliyorsun, o halde beni soyletmekten
maksudun nedir?"
989. $ah dedi: "Cihanin izhannda hikmet odur ki, hilinmis olan ayan olarak
disanya gele."
lnsan-i kamili temsil eden §ah cevaben dedi: "Bu cihan-i kesifin izhann-
daki hikmet, ind-i ilahide malum olan hakayikin, a§ikar olarak iceriden di-
§anya gikmasidir; ve ism-i Batin'in taht-i hitasinda a'raz nev'inden olan
a'yan-i sabitenin ism-i Zahir'in ihatasi altinda cevher suretinde apagik birhal-
de gorunmeleridir." Zira biimek ba§ka, gormek ba§kadir. Qunkii bir mi'mar,
zihninde tasarladigi binanin hey'etini bilir; fakat onu haricte in§a ettigi vakit,
o bildigi sureti alem-i mahsusatta gormus. olur. Binaenaleyh gormek zevki,
biimek zevki tizerine zaid bir §eydir.
^ji j jit £j il^jJ OLp- j *^> IwLo \s c~*Jta ^ <>J\
990. "0 seyi ki hilir idi, -peyda eimedik$e dogurmak zahmetini ve agrtstnv cihan
iizerine koymadi."
Mesela hamile bir kadin, karninda ta§idigi cenini bilir idi. Fakat onu batin-
dan zahire ve mertebe-i gaybdan mertebe-i suhuda gikarmadikga dogurmak
zahmetini ve agnsim zevk-i hiss! ile alem-i zahire vaz' etmedi. Ya'ni dogur-
manin bir zahmeti var idi; fakat bu zahmet ilim mertebesinde idi. Qocuk dog-
madikga his aleminde bu aci duyulmadi. Binaenaleyh bir seyin batinda olu§u-
nun zevki ba§ka; ve zahire cikismin zevki baskadir. Eger bu bilme ile gorme
zevki arasinda fark olmasa idi, Hak Teala hazretleri '^-uilit JJUj *J>* J^jOj
^UJf> '^fL (Muhammed, 47/31) ya'ni "Sizden miicahidve sabir olanlan bil-
AHMED AVNl KONUK
mek igin imtihan ederiz" buyurmaz idi. Zira bir ilm-i zati ve bir de ilm-i es-
mai ve sifati vardir. Ilm-i esmai ve sifati, ilm-i zati iizerine zaid bir ilimdir.
Ciinkii vucud-i Hakk'm meratibi vardir; her mertebeden ayn ayn bir ilm-i
Hak hasil olur. Ya'rti ilim maluma tabi*dir ve meratib hasil oldukga malumat
peyda olur; ve ilim dahi ma'lumlara tabi' bulunur. Ve meratib, vucud-i Va-
hid'in bu meratibe tenezzulunden hasil oldugu cihetle, onlarin verdigi ilim
gayrden degil, yine Hakk'in kendi viicudundan miistefad olur.
<J1— J~ y j\ l£\ ;>J \j l£Jj \j l1.^».^J ^J^y* j^-i Ot»j jjj
991. "Senien iyilik veyd koiuluk sxtramadikga, bir zaman issiz oturamazsin."
Ey salik gormez misin? Sen bir an iyi veya kotii diisuncelerden hall kal-
mazsin ve bu dtisunceler seni birtakim ef al ve harekata sevk eder. Eger dii-
suncen iyi ise ef alin iyi; ve kotii ise amelin de kotii olur. tste bu hal, ilimde
olan §eylerin "ayn"a gelmek tekazasindan ibarettir.
992. vvr Bu is tekazalart onun vein muvekkel oliu, id hi senln sunn ay an ola."
Ya'ni bu ef al ve a'mal tekazalan senin batininda olan fikirlerin zahir ol-
masina muvekkel oldu.
993. ijMddemki onun zamtr vpliginin ucu onu ceker, binaenaleyh ten kirmani
nerede sakin olur?
Boyle olunca, vucud-i be§er iplik buktiikleri kirmana benzer. Ucunda iplik
oldugu halde donen kirman sakin olmadigi gibi, insanin zamirindeki efkar-i
miitevaliye ipliklerinin ucu onun viicudunu gektikge asla ef al ve harekattan
sakin olmaz.
J~5S OW- dy? *y ^Sj^t y y J~^ OToliJ J-i y *<u- \j
994. Senin gamin o cekisin alametidir; issizlik senin iizerine can $ekismek gi-
bi olur.
Iste senin batimndaki gam ve sikinti, o gekisjn alametidir. Zira zamirinde
bu efkar-i miitevaliye bulundukga, i§sizlik senin iizerine can gekismek gibi bir
elem hali verir.
^ft
^^^
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
995. ^Utt cihan ve o cihan ebedx dogar; her sebeb ana ve ondan eser veleddir,
Bu ayn ve zahir cihani ve o ilim ve batin cihani ebedi dogar durur. Ya'ni
ilimden "ayn"a ve ayndan ilme daima bir akin vardir. Her sebep bir doguran
anadir ve o anadan dogan eser bir gocuktur ve neticedir.
996. Uakiahi eser dogdu, o da sebeb oldu; nihdyet ondan actb eserler dogar.
Vaktaki bir sebepten bir eser dogar, o da bir sebep olur ve nihayet o se-
bepten acib ve ila-ma-nihaye eserler husule gelir. Mesela bir erik cekirdegi
agacm gikmasina sebeptir; ve bu sebepten eser olan agag dogar ve agag mey-
ve verir ve o meyve vucud-i be§erin gidasina ve gida kuvvete ve kuwet
ef ale ve ef al asann zuhuruna ve asann zuhuru ila-ma-la-nihaye tiirlii tiirlii
netayice sebep olur.
997. 'Bu sebebler nesil nesil iizerinedir; jakat cok $ok rminewer bir goz lazimdir.
l§te bu sebepler boylece nesil nesil ve teselsiil iizerinedir; fakat bunlan taf-
silatiyla gorebilmek igin, gok hem pek gok miinewer bir goz lazimdir.
998. <$ah sb'zde onunla bwtaya eristi; ondan bir nisan ya gordii veya gormedi.
tnsan-i kamili temsil eden §ah bu hakayika miiteallik olan sozlerde ikinci
kole ile buraya eri§ti; o koleden bir ni§an-i basiret ya gdrdii veya gormedi.
Bu beyanattan, cenab-i Pir efendimizin kendilerinin terbiye-kerdeleri olan
bir zatin ahvaiine i§aret buyurduklan anla§ilmaktadir.
999. O arayvci sah eger gordii ise baid degildir; fakat bizim vein onun zikrine
izin yoktur.
salikin batmini tefahhus edici olan kamil, eger onun hakikatinden bir
alamet gordii ise istib'ad olunamaz. ^iinku kamilin batina olan nazan yuka-
rida izah olundu. Fakat goriilen §eyin burada zikrine ve ke§fine bizim gibi
AHMED AVNl KONUK
(imena-yi Hak igin izin ve ruhsat yoktur, Zira kamiller esrar-i ilahiyyeyi ve
sirr-i kaderi ke§f etmekten memnu'lardir.
1000. Vakiaki o kole hamamdan qeldi, o hiivuk sah onu kendi tarafma ca-
[1005] . V V J
girdi.
Vaktaki o evvelki kole, ya'ni ilimsiz salik hamam-i riyazet ve takvadan
geldi, o kamil onu imtihan etmek igin nezdine gagirdi.
1001. O iedi: "Sthhatler olsun, naim daim olsun. Qok latif ve zarifsin ve flii-
zel yiizlusiin!"
Takva ve riyazet hamami muhalefet kirlerini temizlemi§; bu hal senin kal-
bine sihhat-i ma'neviyye versin ve bu temizlik senin igin daimi bir ni'met ol-
sun. §imdi gok latif ve zarif ve giizel yiizlu olmu§sun.
0^»- Jo^f ijJ* y <j\j jT OT y ji (^ijJ f Ujji (j\
1002. "Ey yazih, eijer senin icin jilanm soyledigi o sey senile olmasa idi!*
Ya'ni, ke§ke o arkada§in olan kolenin soyledigi o fena ahlak sende olma-
sa idi.
1003. *Dier kim senin yuzunu pre idi sad olurdu; seni gormek cihanin miil-
kiine dejjerdi!"
Bu sdzleri insan-i kamil o salikin hakikatini ve cevherini muayene igin
soyluyor.
1004. ^Dedi: *Sy padisah, ondan, o dini harabm benim igin soyleditjinden bir
isarei soyle!
Ya'ni hamamdan gelen kole dedi ki: "Benim aleyhimde soylenen §eyden
ve o dinsiz kolenin benim igin soyledigi fenaliktan birazim, bir i§aretle olsun
soyle!"
vgX3g>
MESNEVf-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 ♦
1005. 'Dedi: "Gwela senin iki yiizlvlugiinii vasf eiti. <$6yle hi, sen zdhiren de-
vasin, hafiyyeten derdsin"
§ah dedi: "O kole senin iki yiizlu ve mura! oldugundan bahs edip, zahiri-
ne bakihrsa refikinin derd ortagisin ve fakat ig yuziine bakihrsa bir derd ve
belasin dedi,"
1006. Vaktaki refikinin habasetini sahtan isitti, derhal onun ofliesinin derya-
si kaynadx.
1007. O kole ko-purdii ve kizardi, ta ki onun hicvinin dalgasi hodden ash.
1008. Dedi: "Dana refik oldugu ilk zamandan, ki&ikta kopek flibi cok pislik
yiyici idi"
"Gtih", "guh" {>/) kelimesinin muhaffefi olup, pislik ve necaset ma'na-
smadir. "guh-har" vasf-i terkibi olup, necaset yeyici demektir,
1009. Vaktaki hicvini cxnavrak gtbi demadem yaph, sehensah elini "ZKafi!" di-
ye onun dudatji iizerine vurdu.
Ya'ni, hicvini bir cmgiragin miiteselsil sadalan gibi ale't-tevali soylemeye
ba§ladi, §ah: "Elverir, sus!" ma'nasim mutazammin olarak elini kolenin ag-
zina vurdu.
0Uo Ojb j\ j d—» d-Ui t)W- y j\ OUb (J j j\ \j *^-Jb c*jf
1010. Dedi: v O sebeple seni ondan hildim; senden can kokmusiur ve refikin-
[i015] i „ ir
den agiz.
§ah dedi ki: "Senin mahiyetini o imtihan sebebi ile o koleden bildim. Se-
nin suretin guzel ve siretin ve icjn berbaddir. Ve refikinin zahiri girkin ve fa-
kat sireti ve batmi temizdir."
AHMED AVNl KONUK
1011. *Dmdi ey cam kokmus, sen uzaktan otur, ta ki o emu olsun ve sen
me murl
Ey batim bozuk olan, sen hakikate vusulden baidsin, bi-hasebi'1-isti'dad
uzakta otur; ve o batim temiz olanin terbiyesi altmda ol! senin amirin ol-
sun ve sen de onun me'muru ol!
1012. 6y aziz, hadiste geldi ki: ^Uliyadan tesbihi mezhelenin ye§illigi hill"
"Gulhan", Ke§fu'l-Lugatta "mezbele" ma'nasmadir. Ve burada da o
ma'na miinasibdir. Ankaravi §erhinde bu hadis-i §erifin ibaresi mezkur olma-
digi gibi, Hind sarihlerinden Veil Muhammed Ekberabadi de §erhinde der ki:
"Bu hadis nazar-i fakire gelmedi ki, hangi lafizda oldugu malum olsun!" Ve
diger Hind §arihleri de sakittir. Fakire layih olan ma'na budur ki: Cenab-i Pir
efendimiz bu beyt-i §erifte, ^\ t\j&~ j ^u ya'ni "Mezbelede biten yesjllik-
ten hazer edin!" hadis-i §erifine i§aret buyurmu§lardir. Bu hadis-i §enf "Yiizii
giizel ve ahlaki kotii olan kadinlardan sakimn!" ma'nasindan kinayedir. Ve
tesbih zahirde guzeldir ve fakat bu tesbihin men§e-i suduru olan riya cjrkin-
dir. Binaenaleyh riyadan nes/et eden tesbih, mezbeleden biten yesjllige ben-
zer. Bu ma'naya binaen bu beyt~i §erif, bu hadis-i §erifin tefsiri olur ve nite-
kim atideki beyitte de hadis-i mezkurun ma* nasi sarahaten bey an buyurulur.
1013. Dmdi hil ki, giizel ve iyi suret, kotii ahlak ile bir tesuya decjmez.
"Tesu" bir "danik"in ddrtte biri kiymetinde eski zaman sikkelerinden biri-
dir. Ya'ni "Giizel ve latif suret sahibinin ahlaki kotii olursa, onun bu giizelli-
gi on para etmez" demek olur ki, bu beyit yukanda mezkur ^\ ^s^ 3 ^ru
hadis-i §erifinin ma'nasidir. Bunun icin, Risaletpenah (s.a.v.) Efendimiz, iim-
metine ta'limen jfe- j-^-^ c^~*- ur ^i ya'ni "Ya Rab, halkimi ya'ni su-
retimi giizel yaptigin gibi ahlakimi da giizel yap!" buyururlar idi.
1014. Ue ecjer suret hakir ve na-mahhul ise, mademki huyu iyi ola, onun aya-
ginda ol!
MESNEVl-I SERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • "^®
ObjU- JJU ^x* JU d\Jj $s^ Li jA\^> iZjjj^f
1015. ^Bil hi, suret-i zahir jam olur, alem-i ma'na haki kahr!
1016. O^ice bir a$ki destinin nahsina feda edersin; destinin nahsindan gee ve
suyu iste!
Bu beyt-i §erifte, ecsad "desti"lere; ve onlar da kas, ve goz ve agiz ve bu-
run ve sair a'za guzellikleri "desti uzerindeki naki§"a ve run ve maani "su"ya
tesbih buyurulmu§tur. Ya'ni beni Adem'in eser-i kemali olan "a§k" dedigimiz
kiymetli bir hali ne zamana kadar fan! olacak olan suret guzelliklerine sarf ve
feda edersin? Fan! olan suretten geg, baki olan ma'nayi iste!
1017. Onun siiretini gordiin, ma'nadan gafilsin; eger ahd isen sadeften bir in-
ci sec!
desti gibi olan sureti gordiin, halbuki onun ma'nasindan gafilsin. Suret-
ten matlub olan ancak ma'nadir. Binaenaleyh eger akil isen, sadef mesabe-
sinde olan suret-i be§eriyyeden, inci gibi olan ma'nayi sec ve intihab et ve
suret ile iktifa etme!
1018. nZu halivlann sadefleri cihanda, vakta he-p can denizinden diridirler,
Ya'ni bu sadefler mesabesinde olan kaliplar ve cesetler, bu alem-i kesif-i
§ehadette hep Hakk'in sifat-i Hayat'indan diridirler.
1019. Jahai her sadefte giiher olmaz; goziinii ac, her birinin icine hah!
Her [sadefte] inci bulunmadigi gibi, her bir kelli felli kalipta da cevher-i
ma'na yoktur. Binaenaleyh basar-i basiretini ac da, musahabet ettigin kim-
selerden her birinin ahval-i batinesine nazar et!
1020. [Ki, onda ne vardir ve banda ne vardir, ayirt et; zira hi kiymetli inci
enderdir!
C^Pg^,
AHMED AVNl KONUK
Her mukellef ve mu§ekkel cisimlerde maarif-i ilahiyye ve ulum-i ledun-
niyye incileri bulunmaz. Bu kiymetli incilerin bulundugu cisim sadefleri na-
dirdir. Binaenaleyh mulakt oldugun kimselere dikkatle bak, bunda ilim ve ir-
fandan ne vardir ve onda ne vardir!
Malum olsun ki, firaset-i §er'iyye sahibi olmayan kimse, eger ilmi var ise
musahebet ettigi kimselerin batinlanni ya kavllerinden veya fiillerinden anla-
yabilir. Zira.kavl ve fiil zahirdir. Onun igin, ^Ui d\y* ^U&Ji ya'ni "Zahir bati-
nin unvanidir" derler. Eger alim degil ise, bir alimin delaletine muhtag olur.
Eger buna i'tirazen denirse ki: "Ba'zi kimseler riya ve sum* a igin sozlerini ve
fiillerini salah dairesinde gosteririer; binaenaleyh bunlann batinlanni sozle-
rinden ve fiilierinden anlamak mu§kil olur"; cevaben deriz ki: Eger dikkat
olunursa riyakar dahi sozunden ve fiilinden anlasilir. Fakat ilim ve temyiz-i
sahlh lazimdir.
1021. Sger surete cjidersen, bir dag §ekilde, biiyuklukie la'lin yiizii kadardir.
Eger surete ehemmiyet verirsen, bunun kiymeti yoktur. Qunkii bir dag,
gayet kiymetli olan bir la'1-parenin birgok misli cesametinde oldugu halde, bu
bir la'l pargasi, koca bir daga tercih olunur.
1022. Sureiie senin elin ve ayagm ve tiiylerin daki nahs-i $esminin yuzii ka-
dardir!
Bu da suretin ehemmiyetsizligini gosteren bir misaldir. Ya'ni a'za-yi be§e-
riyyenin bir gogu gozden daha cesim iken, goz kiymetinde ve ehemmiyetin-
de degildir.
1023. ^Jakat bu sana mestur degildir Ki, goz biiiiin a'zadan muntehabdir.
dy^j~» {* ijJLi $$£ Otp- JW? OjjJJl Jul aS" *uioJul jJj j\
1024. nZahna gelen bir fikirden, bir demde yiiz cihan bas asagiya gelir!
Bu ma'nayi atideki beyitte beyan buyurulan misal ile tavzih ederler:
<^<^>
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. CiLT • MESNEVl-2 •
1025. Bgerci sultamn cismi surette birdir, onun yiiz hinlerce askeri arhasinda
(jider.
j&- ^i ^ ^jSnj^>» c— ^* ls^* °^" ^jy 9 j J*^ 1 J^
1026. <$ah-i safinin sekil ve sureii daki gizli hir.ftkrin mahhumudur.
u^j J- ^JJ J*** ^f* *^ ubi «Ai^ dk j OLit j> jU^
1027. U^fihdyetsiz halhi bir endiseden gor; yer iizerinde bir sel gibi revane ol-
mus!
Kure-i arz Iizerinde mikdan bir bucuk milyar tahmln olunan halkin, seller
gibi §urada burada dola§ip seyahat etmeleri hep fikir ve endive te'siri ile va-
ki* olur. Hakikat-i hal boyle iken:
1028. O fikir halk indinde kiiciiktiir; fahat sel gibi cihani yedi ve gotiirdii.
Halkin pek gogu kendi fikirlerinin sevkiyle vaki' olan muamelatinda miis-
tagrak bir halde kahp, "fikir" dedigimiz ma'naya ehemmiyet vermeyip kucuk
gorurler. Fakat onlar fikrin ehemmiyetinin farkina varmadiklan halde, o fikir
halk-i cihani yedi yuttu ve kendi akintisina goturdii.
*ajl* j* olf>~ jJJl *z — Jis f.^jj6\ j\ & ^ ^ j? cr j
1029. Dmdi, mddemki cihdnda her bir sanahn fikirden kaim oldugunu gorii-
yorsun;
1030. Bvler ve kbskler ve sehirler, daqlar ve sahralar ve nehirler.
[1035] V
1031. Diem yer ve deniz ve hem giines ve felek, balik denizden diri oldugu gi-
bi ondan diridir.
Bu 1030 ve 1031 numarah beyitler, 1029 numarali beyti itmam eder.
Ya'ni, binaenaleyh bil ki, alem-i surette her ne varsa hepsi denizden hayat bu-
lan baliklar gibi o fikirden diridir. Mesela suver-i alemden bir kisminm husu-
g$X3&>
i
AHMED AVNl KONUK
liinde bent-Adem'in sun'u vardir. Evler, koskler, §ehirler gibi suretler beni-
Adem'in fikrinden ve du§uncesinden peyda olur. Bir kismi da masnuat-i ila-
hiyyedir. Daglar, sahralar, nehirler ve kure-i arzin karasi ve denizi ve giine§
ve felekler gibi ki, bunlar da akl-i kiilliin fikrinden hasil olur. Nitekim yukari-
da 973 numarah beyitte, y J& j\ c~~;J^ ^i oi^- ^.i [ya'ni "Bu alem akl-i kiill-
den bir fikirdir"] buyurulmus. idi.
1032. H^oyle olunca, nicin hamakatian, sen koriin oniinde, ten Siileyman ve fi-
kir kannca gtbidir!
Imdi, masnuat-i Hak ve masnuat-i bem-Adem fikirden husule gelince, ni-
cin senin basar-i basiretin kor ve his goziin fa'al oluyor da, hamakattan do-
layi cismi ehemmiyetli goriip, Hz. Siileyman gibi saltanat ve tasarruf sahibi-
dir; ve fikri kannca gibi za'if goriip, ehemmiyyetsiz bir §eydir dersin?
1033. Senin goziiniin oniinde dag hiiyvk goriiniir; fikir fare ve dag kurt gtbidir.
Senin his goziiniin oniinde dag bliytik goriiniir. Bu zahiri goze nazaran fl-
kir fare gibi zaif ve dag kurt gibi kavidir.
1034. S%lem senin goziiniin oniinde korkunc ve azundir; bvluttan ve gbk giirle-
mesinden titremen ve korkun vardir.
Ya'ni, alem akl-i kiillun bir fikrinden ibaret ve o fikrin golgesi iken, sen o
fikir ve ma'na aleminden iirkmezsin de, onun golgesinden korkarsm.
jr- <J J^ J* J* u J o^ y- j ^ ^ Jj& <^ J 1
1035. By esekten asagi, fikreie mensvib cihandan eymin ve gafil olarak tas giibi
ht-hahersin!
Ey tefekkiir isti'dadi ile yaratilmis. iken bu tefekkiir hassasini ta'til edip su-
ver-i zahirenin kayd ve esaretine giriftar olan kimse, sen bu halin ile merte-
bede es>kten daha asagiya dii§tiin. Ciinkii o zavalli e§ek tefekkiir isti'dadi ile
mahluk degildir. Binaenaieyh sen mertebe-i hayvaniyyeden daha asagrya
dii§erek cemad haline geldin ve fikir cihamndan eymin oldun. (Jiinkii senin
P^ 3 " MESNEVl-1 SERtF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
bu haline kar§i bir hukum terettiib etmeyecektir zannedersin ve o kadar ga-
fil bir haldesin ki, fikir aleminden bir ta§in haberi olmadigi gibi bi-habersin[
1036. 2Xxa ki naki$sin ve akddan hi-hehresin; jAdem huylu degilsin, esek yav-
rususun.
Ciinku sen suret ve nakisten ibaretsin ve "Cins cinse meyl eder" kaidesin-
ce, meylin de cinsinden bulundugun suretleredir. Ve akildan nasibin olmadi-
gi ve binaenaleyh akil ile senin aranda mucaneset olmadigi icin, alem-i fikir-
den haberin yoktur. §u halde Adem huylu degilsin; ma'na-yi ademiden bi-
behre olan bir e§ek yavrususun.
1037. Sen cehlinden golgeyi sahis gorily or sun; ondan dolayi sahxs senin indinde
mel'abe ve ehemmiyetsiz oldu.
"Golge"den murad, suver-i alemdir. "§ams"tan murad, Ankaravi hazret-
lerine gore cismin ruhu veya "ayn-i sabite"sidir. Ve Hind §arihlerinden Imda-
dullah ve Bahru'1-Ulum hazaratina gore, mevcud-i hakikidir. Halbuki "run"
ayn-i sabitenin ve ayn-i sabite esma'-i ilahiyyenin zillidir; ve esma musem-
ma olan vikud-1 hakikinin gayn degildir. Binaenaleyh Hind §arihlerinin mu-
talaasi mureccah gorunur. Ya'ni "Sen bu suver-i egyanin, vucud-i hakikinin
zilal-i esmasi oldugunu bilmiyorsun; bu cehlinden dolayi da bu gdlgeleri miis-
takil vucud sahibi §ahislar zannedersin. !§te bu cehlinden dolayi senin indin-
de vucud-i hakiki oyuncak ve ehemmiyyetsiz bir §ey addolunur. Ve hatta bu
cahillerden ba'zilan da, bu suver-i faniyye-i alemi isbat ve vucud-i hakiki sa-
hibi olan Hakk'i inkar ederler.
1038. ^ir giin kadar sahret ki, o fikir ve hay at hir hicabsiz kanat acsm!
Fikir ve hayalin hicabsiz kanat agtigi giin, yevm-i kryamettir; ve yevm-i
kiyamet uc nevi'dir: Birisi, umumiyyetle "mevt-i iztirari" halidir. Nitekim,
4z>\* c~*tf JL5» <^u tf ya'ni "Olen kimsenin kiyameti kopar" buyurulmu§tur.
ikincisi, "kryamet-i kubra"dir ki, suret-i alemin fezada bozulmasi halidir. Ni-
tekim ayet-i kerimede, ji^iii j^'i Ju \yU 3 oi^lljij j^Si\^ J^t Jxj r ^' (Ibra-
him, 14/48) ya'ni "0 gunde ki, a'rz ve semavat arz ve semavatin gayrine te-
G$°f®g>
AHMED AVNt KONUK
beddiil eder ve Vahid-i Kahhar olan Allah' a bu halde zahir olurlar" buyuru-
lur. tJciincusu, insan-i kamilin "fena-fillah" ve "baka-billah" halidir. Imdi,
"mevt-i lztirari" vukuunda havass muattal olup, run alemi inki§af edecegin-
den, olen kimsenin nazannda alem-i suret ve sema ve yildizlar ve felek gaib
olur ve ba§ka bir alem zahir olur. Ve o alemde herkes kendi fikir ve hayali-
nin mahiyetini, hicab-i suret olmaksizin mu§ahede eder. "Kiyamet-i kubra"
vukaunda ise, fezada suret-i arz bozulup, ecsam-i kesife didilmis. yun gibi da-
gilir ve anasir letafet kesb eder ve ne§'et-i ruhaniyye galib olan bir alem za-
hir olur. Nitekim, s>^i sUji Ijl, % ^ 'jfcji u 'Js i/> ! ii j,'}i\ j \^ ji (An-
kebut, 29/20) ya'ni "Ey Nebiyy-i zi§anim de ki: Arzda geziniz, halk nasil
ba§ladi goriinuz; sonra Allah Teala nes/e-i ahireti insa eder" ayet-i kerime-
sinde bu hale isaret buyurulur. Ve bu infisah manzume-i §emsiyyemizin
hey'et-i mecmuasina rati' oldugundan, ay ve gune§ ve yildizlar vaz'iyyetle-
rini gaib edip, bu here u mere iginde goriinmez bir hale gelirler. Ve zuhur bu-
tuna intikal edip, zi-ruhun kaffesinde mevt-i lztirari hali vaki' olup, ruhaniy-
yet alemi inkisaf eder. Bu hal, "fena-fillah" ve "beka-billah" mertebelerinde
insan-i kamile mevt-i lztirariden mukaddem vaki' olur. Bu bahsin tafsili
uzundur. Bu kadar izahat kafidir.
t/ j *s* oyj c/ *^ ^-^ ?y r^ t>jft oX ^ <j* V^j^
1039. ^Daglari y&n gtbi yumusak olmus ve bu sojjuk ve sicak yen yok olmu§ gb-
riirsiin.
Bu beyt-i §erifte, sure-i Karia'da olan, JbJi o>T> <l>J2\ j>\'jtfc J^\ dp^_ \' y _
jijiUi JvAfc (Karia, 101/4-5) ya'ni "0 kryamet guriu bir gundur ki, nas per-
vaneler gibi dagilmis. olur ve daglar atilrms. pamuk gibi havalarda ucar!"
ayet-i kenmesine isaret buyurulur. "Pesm-i nerm" "yumu§ak vim" ta'biri ile,
anasinn kesb-i letafet edecegine; "bu soguk ve sicak yer" ile de yaz ve ki§
mevsimierine ma'ruz kalan kure-i arz murad buyurulur. Erbab-i ilm-i hey'et,
bir giin gelip, manzume-i §emsiyyemizin fezada munkanz olacagini bey an
ederek, bu irikirazin muessirati hakkinda birtakim miitalaalar yuriiturler. Bu-
rada onlann zikri uzun olur. Bu beyt-i §erifin ma' nasi, yukanda zikr olunan
iig nevi' kiyamete de §amildir.
1040. Diayy ve Uedud olan Diuda-yi Uahid'den gayri, ne sema, ne yildiz, ne
[1045] .. * .
vucud qorursun:
G ^^ >
MESNEVl-I §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Bu beyt-i §erifte, J$\ ±>-\j>\ *& \jjjj <l>\ 3 (Jj\ 3 j>Ji\ ^ j>Ji\ Jjj '^ (Ibrahim,
14/48) ayet-i kerimesine i§aret buyurulur ki, ma'na-yi munifi 1038 numara-
h beyitin izahinda gegti. Bu beyt-i §erifte de, tig nevi' kiyamete i§aret buyuru-
lur. Ya'ni, viicud-i izafi alemi zail ve vucud-i hakiM-i Hak'tan gayri mevcuda-
tin kaffesi batil ve SjVj b\r jwji ii juui jijj jJi iw jij (Isra, 17/81) [ya'ni
"De ki: Hak geldi, batil yikihp gitti' Zaten batil yikilmaya mahkumdur."] sirri
zahir olur. Ve }'J1\ JO Jj (Gafir, 40/16) ya'ni, "Bugun rniilk kimindir?"
hitab-i fiili-i ilahisine cev'ap verecek bir ferd kalmayip, Hakk'in j($\ j*-\)\ i)
(Gafir, 40/16) [ya'ni "Kahhar oian tek Allah' indir."] cevab-i fiiltsi vakf' olur'
Bu beyit dahi iic. nevi' kiyamete samildir.
1041. ^Dogruluklara revnak vermek i$in, sakik yakut yalan hir efsane geldi.
Ya'ni bahsimizin dakayikina muvafik olarak, hatira bir masal geldi. Sen
bu kissayi ister vaki' ve ister gayr-i vakf farz et; matlubumuz, dogruluklara
kuvvet ve revnak vermek igin tenvir-i efkar ve nasayihtir. Bu kissa, yukan-
ki kissamn maba'di olmayip, ondan ayndir.
^js\*- fte j, pj^>- O^jT a~*-
Ha§emin gulam-i hassa hased etmesi
"Ha§em'\ tebaa ve hademe ve kole takimindan olan kimselere derler.
Ya'ni bir padi§ahin tevecciihunu kazanan koleye, diger kole ve hizmetkarla-
nn hased etmeleri beyanindadir.
1042. HZir padi$ak, kereminden hir halesini, ciimle ha$em uzerine ishfa eylemi§ idi.
Ya'ni padi§ahm muhabbeti ve teveccuhii, bu kolenin evvelce bir hizmeti
vaki* oldugundan dolayi degil idi; mahza kendi Itituf ve kereminden ve bila-
illet ve sebep, vaki' olmu§ idi.
'^r^
AHMED AVNl KONUK
1043. Onun elbise hahasi kirk beyin ayliflulir; yiiz vezir onun kadrinin onda
hirini aormedil
Ya'ni, §ah ona kendi umerasindan ziyade ikram ederdi. Bircok vezirler,
padi§ahin ona olan ikramimn onda birini gormedi.
c*$j ^j-»jx^.A-i j 2>jj {£j\j\ j\ c-^j j JlJI j *JIU JUS' ji
1044. Tali'inin kemalinden ve ih&al ve hahhndan, o bir <S%yaz ve $ah vaktin
<jMahmud'u idi!
"Ayaz", vaktiyle Hindistan'i da feth eden Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin
pek ziyade muhabbet ettigi ve teveccuh gosterdigi bir bendesidir. Ba'zt kissa-
si, atide Mesnevi-i geitfte gelecektir. Bu beyt-i §erifte padi§ah Sultan Mah-
mud-i Gaznevi'ye; ve onun sevdigi kole de Ayaz'a te§bih buyurulmu§tur.
1045. Onun ruku sahm rukuna kendi ashnda, bu ienden ewel dahi zaten mut-
tasil olmus idi.
Bu beyt-i §erifte, u^-[ W^ jTts Uj .jJbJi \#* lJjU; u sj^ i^- ^^\ ya'ni
"Ervah cunud-i miicennededir. Onlara muarefesi olanlar itilaf ederler ve on-
lardan aralannda tenakiir olanlar ihtiiaf ederler" hadts-i §erifme i§aret buyu-
rulur. Ayni ma'na, cenab-i Pir efendimiz tarafindan §u gazellerinde de §6yle-
ce beyan buyurulur;
"Benim canim He senin camna bundan ewel bir sabika-i muarefe var idi ki,
bugiin asina oldu. Bugiinun iilfeti o sabik olan muarefedendir; gergi o muare-
feler senin igin unutuldu. "
1046. Dian o tuiar ki, bu ienden ewel olmu$tur; yeni kadis olmus olan bunlar-
dan gee!
Ya'ni, miiessir olan §ey, bu cisim aleminden ewel sabit olmu§ olan §ey-
dir. Yeni hadis olan cismin ahval ve ef aline kulak asmaf
^
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Bu beyt-i §erifte, sirr-i kadere i§aret buyurulur. Ve sirr-i kader, abdin ilm-i
ilahtde sabit olan "ayn"imn ve hakikatimn mazhar oldugu rabb-i hasdir ki,
bu, esma'-i ilahiyyeden bir isimdir. Ve sirr-i kader hakkindaki tafsilat Fusu-
su'l'Hikem'de Fass-i Uzeyrfde mundericdir.
1047. D§, §a§i olmayan arif icindir; onun gozii evvel olan ekinlerin iizerin-
dedir.
Ya'ni, kisjnin "ayn-i sabite"si ile bu alem-i kesifte tekevviin eden cismi,
hakikatte birbirinden ayn §eyler degildir. Zira ayn-i sabite bir ism-i ilahinin
zilli; ve ruh ayn-i sabitenin; ve "suret-i misaliyye" ruhun; ve cisim suret-i mi-
saliyyenin zilleridir. Ve esma' musemmanin gayri degildir. Binaenaleyh bu
zilaiin sahibi ancak Hak olur. Ve zill ile zi-zill arasinda her ne kadar taayyun-
de gayriyyet var ise de, hakikatte ayniyyet mevcuttur. Binaenaleyh arif, bu
hakikate nazir oldugundan, bir'i iki goren §a§i degildir. §u halde onun naza-
n ewel olan ekinlere, ya'ni esma* tohumlarinm ekildigi ilm-i ilahi tarlasinda-
ki a'yan-i sabite ekinlerinedir.
1048. O §ey ki bugday ve o §ey ki ar-pa ektiler, onun gozii gundiiz ve gece ora-
da rehindir.
"Gendum" bugday demek olup, bu ta'bir ile said ve iyi ve all olan murad
olunur. "Cev" arpa demektir. Bu ta'bir ile de §aki ve fena ve sufli olan mu-
rad olunur. "Girev" rehin demek olup, "hapis" ma'nasinadir. Ya'ni, ilm-i ila-
hi sahasina ekilirken bugday ya'ni said; ve yahut arpa, ya'ni saki olarak
ekilmis. ise, alem-i cismaniyyette ba§ka turlu olacagi yoktar. ZM tebdil-i
hakayik mumkin degildir. Nitekim ayet-i kerimede, SkZ <ii all) Ijj 'J 3 (Ah-
zab, 33/62) ya'ni "Allah'in siinneti ve kaidesi igin asl'a tebdil bulamazsm!"
buyurulur. Binaenaleyh arifin gozii, gerek giinduz ya'ni nuraniyyet ve ge-
rek gece ya'ni zulmaniyyet alemlerinde ancak bu "ayn-i sabite" alemine di-
kilip kalmi§tir. Ve nazarlan abdin hakikati olan bu ayn-i sabitede mahsur ve
mahbus kalmi§tir.
Ma'lum olsun ki, hakikatta viicud birdir ve o da Hakk'in vucududur. Ve
bu vucudun meratibe tenezzulu ancak rahmeten li'1-esma'dir. Ya'ni Zat-i
ahadiyyede mahfi ve mustehlek olan sifat ve esma-i ilahiyye ahkam ve asa-
G$Wg>
AHMED AVNl KONUK
rinm zuhuru igindir. Ve ilk tenezzul-i zati ilim mertebesine vaki' olup, her bir
ismin zilli bir suret-i ilmiyye iie sabit olmu§tur. Bunlara "a'yan-i sabite" der-
ler. Onlann isti'dadati esma-i ilahiyyenin hassiyyat ve isti'dadatidir. Binaena-
leyh isti'dadat mec'ul degildir. Qunkix esma-i ilahiyye mec'ul degildir. Ve bu
suver ancak Hak tarafindan "Kim!" emriyle, siir'at-i berkryye ile mutekevvin
olur. Binaenaleyh tekvin Hak tarafindan degildir; belki kain olan canibinden-
dir. Hak tarafindan yalniz bir emir vardir. Nitekim bir kimse oturan u§ agma
"kalk" diye emretse, u§agm kiyaminda amirin dahli yoktur. Zira kiyam an-
cak u§ak tarafindan oiur ve fiil u§agindir. lyi veya fena kiyam hakkinda ami-
re bir hukum terettub etmez. Suver-i ilmiyyede boyle iyi veya fena suretler-
de tekevviinunde Hakk'in dahli yoktur; tekvin abd canibindendir. Hak onla-
ra yalniz ifaza-i vucud eder. Ve ifaza-i vucud ise ancak cud ve keremdir.
Binaenaleyh cud ve kerem sahibine nigin cud ve kerem yaptin?" diye i'tiraz
olunmaz. Belki bu ifaza esnasinda begendiklerini alanlara sual ve i'tiraz te-
veccuh eder. Nitekim ayet-i kerimede, o^JU, ^j J*i u Jl~j N (Enbiya,
21/23) ya'ni "Hakk'a islediginden sual olunmaz ve onlar mes'uldurler" bu-
yurulur. Ve diger ayet-i kerimede de, o^Jisu ft~Jt\ lyir j&j ^uuk u^ (Nahl,
16/118) ya'ni "Biz onlara zulmetmedik ve lakin onlar nefislerine zulmeder
oldular" buyurulur. Bu bahsin tafsili, ya'ni sirr-i kader, Fususu'l-Hikem'de
Fass-i Uzeyri'dedir. Ve tekvin bahsi de Fass-i Salihi'dedir. Fakir yazdigim
§erhte bu bahisler hakkinda izahat verdim.
1049. O §eye ki gece gebedir, onun gayrini dojjurmadi; tedbirler ve mekrler ha-
vadir hava!
Bu beyt-i §erifte, J~- auJi ya'ni "Geceler gebedir" darb-i meseline i§aret bu-
yurulur. u Gece"den murad, zulmet-i cismaniyyettir. Ya'ni, bu zulmani olan
cisim hangi bir ayn-i sabitenin gebesi ise, cemi'-i mevatinda ya'ni dlinyada
ve ahirette ancak onu dogurdu. Ve ayn-i sabitenin subutu hakkindaki hukm-
i ilahi kaza-yi Hak'tir. Binaenaleyh bu kaza-yi ilahiyi tebdil igin yapilan ted-
birler ve mekrler hep bostar. Bu hakikata binaen, §ah-i velayet Imam All
(k.v.) efendimiz buyururlar ki: Wj f\j$-\* JL*Vi ui ^S^ arULi ^ j^u^, ^ui
UW\ ^cIa J^ Vi 0j£ V icun oSf i^\^\ & J>\*-\ ya'ni "Nas, a'mal ancak hava-
tim hukmiiyledir diyerek hatimeden korkarlar. Halbuki ben fatihadan korka-
nm; zira hatime ancak fatiha muktezasi iizerine olur."
MESNEVt-t $ERfF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
1050. 'Dubinin iizerinde Diakk'm tdbtrini goren kimse, ne vakit rand tedbir-
ler ile dil-ho§ olur?
"Ge§" latif ve ra'na; ve "hile" tedbir ma'nalannadir. "Hile-i Hak"tan mu-
rad, takdir-i ilahidir. Nitekim, jal *im j Jm ju ^\ ya'ni "Abd tedbir eder; Mah Te-
ala takdir eder" kavli me§hurdur. Ya'ni, takdir-i ilahiden haberdar olan kim-
se, gerek kendisinin ve gerek ba§kasinin latif ve ra'na tedbirleri ile gonlii ho§
ve rahat olur mu?
1051. O tuzak icindedir, bir tuzak kurar; canintn hakki icin f ne o kurtvXur, ne
de bu kurtulur!
O mudebbir olan abd, kaza-yi ilahi tuzagi icinde oldugu halde, kendi
re'y-i tedbirinden muretteb bir tuzak kurar. Maahaza, ey muhatabim, senin
caninin hakki igin, ne o mudebbir olan abd ve ne de onun kurdugu tedbir
tuzagi kaza-yi ilahiden kurtulamaz!
§urrah-i kiramdan Ankaravi hazretleri ile, Hind §arihlerinden Muham-
med Riza ve §eyh Muhammed Efdal, ikinci misra'daki y ow- ibaresini y ol>^
takdirinde kasem olarak almisjardir, Ve yine Hind §arihlerinden Veil Muham-
med Ekberabadi, "Kasem ma'nasma olmayip, "Ey mudebbir, senin canin ne
o tedbirden ve ne de bu tedbirden kurtulamaz!" ma'nasinadir" demi§tir. Fa-
kir, y ji*- ta'birini kasem ma'nasina almakla beraber, Mesnevl-i §enPm sa-
mi'ine hitaben vaki' oldugunu anladim.
1052. Dier ne kadar yuz ot biter ve dokiiliir ise de, akd>et tSMlatiin o ekilmi-
fi biter.
Abdin tedbiri ota; ve o tedbirin vuku'u ve zevali, otlann bitip dokulmesine
tesbth buyurulur. Ya'ni, bu alem-i §ehadette her ne kadar abdin peyderpey
birgok tedbirleri vaki* olur ise de, akibet Allah Teala'nin ezelde ilm-i ilahisine
miAsteniden vaki' olan kazasmm eseri abdin iizerinde car! ve nafiz olur.
1053. Svvelki ekin iizerine yeni ekin ekerler; bu ikinci fariulir, o evvelki dii-
riisttiir.
*&$&>
AHMED AVNl KONUK
Bu hal, evvelki ekin uzerine yeni ekin ekilmesine benzer ki, bu ikinci ekin fa-
ni ve zail ve hukiimsuzdur; o evvelce ekilmis. olan ekin saglam ve kuvvetlidir.
1054. Svvelki iohum kamil ve makbuldiir; ve ikinci iohum fasid ve curiikiiir.
1055. Dier ne kudar senin iedbirin de O'mm tedbirinden ise de, kendinin bu
tedbirini dosiun oniinde btraki
Bu beyt-i §eiffte, 2ui iii it Sli i j jil : u, (insan, 76/30) ya'ni "Siz ancak Al-
lah Teala'nin me§iyyeti taalluk eden §eyi murad edersiniz" ayet-i kerimesine
i§aret buyurulur.
1056. Dsi o tuiar ki Uiak yukseltmistir; nihdyet o biter ki evvel ekilmistir.
Ya'ni Hakk'in biicumle tedbirlerin fevkinde tuttugu kazasinm te'siri var-
dir. Dunyanin kavaid-i tabiiyyesine bak, nihayet ewel ekilmis, olan tohum
ne§v ii nema bulur.
1057. By dost tutucn, mademki bir doshm esirisin, her ne ekersen Diak icin ek!
Ey Hakk'i seven kimse, mademki sen onun muhabbetinin esirisin, bu
dunya tarlasina amel tohumlanndan her ne ekersen, halisan-livechillah ek;
amelini nefsani bir maksat ta'kib ile icra etme!
g-* j c—^-* 3>-,J^ * ^W j* ^j'/j *j* u^ >f
1058. Dtirsiz nefsin ve onun isinin etrafini dolasma; her neki o Diak isi de-
cjildir, kictir hie!
Senin ihlasini kendi fani arzulan mukabilinde galan nefis hirsizinin ve
onun umurunun etrafini dola§ma, ya'ni ona hizmet etme! Zira Hak igin ol-
mayan amel higtir hig!
>j2. \j^j ^ >j> J^U *ji J^ Ij-j j,> jjj A&\j\j^,
1059. Ondan ewel ki rwz-i dm -peyda ola, uWalik'in indinie gece kirsizi rus-
vay olur!
MESNEVf-1 §ERlF §ERHt / III. ClLT • MESNEVf-2 •
"Din", adet, inkiyad ve ceza ma'nalanna olup, burada "ruz-i din", yevm-i
ceza demektir ki, yevm-i kiyamet murad olunur!
Bu beyt-i §erif, yukandaki 1057 numarah beyite merbuttur. Yevm-i ceza
zahir olmazdan evvel, her ne ekersen bu hayat-i dlinyeviyyede Hak igin ek;
amellerini makasid-i nefsaniyye uzerine bina etme! Zira Maliku'1-mulk olan
Hakk'in indinde, zulmet-i dunyada ihlas-i kalbi galan nefis hirsizi rezil ve
riisvay olur. "Malik"ten murad Hak'tir; ve "gece"den murad, dunyanm zulu-
mat-i tabiiyyesi; ve "mrsiz"dan murad, nefistir.
1060. Onun iedbiri ve fenni ile $alinmi§ e$yci adl giinii onun hoynunda kalmif
olur I
"Cahnmis, e§ya u dan murad, makasid-i nefsaniyyeye tebean yapilmi§ olan
a'mal ve ef aldir ki, bu arazlann suretleri yevm-i kiyamette zulmani olarak
zahir olur. Eger bunlar Hak igin yapilmis, olsa idi, onlann suretleri nurani ve
hakkani olacak idi. Binaenaleyh nefis, Malik'e ait olan bu a'mal-i diinya ge-
cesinde birtakim rule ve tedbirler ile kendi tarafina celb etti ve galdi; ve adl
gunii ahirette de bu a'mal suver-i kabiha iktisab ederek onun boynunda kal-
di. Nitekim ayet-i kerimede, ^j cllr ii ^£ JT (Muddessir, 74/38) ya'ni
"Her bir nefis kesb ettigi §ey sebebiyle rehfnedir" buyurulur.
-U4J ^b jl ^ ta j**> 17 jj^- ji ^a Lj Jip d\j\y* -W?
1061. Onun tuzacjtndan ha§ka hir tuzak koymak i$in, yiiz hin akil hirlihie si$~
rarlar.
Halk-i cihan sirr-i kadere vakif olmadiklanndan, Hakk'in bu sirr-i kaderi-
nin tuzagindan ba§ka kendi re'y ve tedbirleriyle bir tuzak kurmak igin, yiiz
binlerce ehl-i akil ve tedbir, hep beraber "miicadele-i hayatiyyedir" diyerek
sigrayip dururlar; fakat nettcede hepsi sirr-j kadere hizmet ederler.
1062. Diendi tuzahlartni pek muhkem ve kafi hulurlar; ne vakii ^orpo-p riizga-
ra hir kuvvet gosierir?
Ya'ni ehl-i akil ve tedbir olan kimseler, kendi re'y ve tedbir tuzaklanni gok
muhkem ve tedvir-i umur igin karl goriirler. Halbuki, onlann gorgop kabilin-
<^«f>
AHMED AVNl KONUK
den olan bu re'y ve tedbirleri, §edid bir ruzgar mesabesinde olan kaza ve ka-
der-i ilahiye kar§i ne vakit bir mukavemet gosterebilir?
*y& <j\ C~*~A oJtftt cJiJ*- ji Sji 4^- J**** ^.aJtfU tSj^ y ^
1063. Eger sen der isen hi, ^Uarligin faidesi ne olur?"; ey anud senin sualin-
de faide vardir!
Ya'ni sen der isen ki, "Mademki is, ve te'sir cismaniyyet aleminden ewel
mevcud olan kaza ve kaderindir ve dilnyada zuhur edecek olan ahkam ve
asar ilm-i ilahi sahasma ekilen tohumlann semeratidir; binaenaleyh ehl~i akil
ve tedblrin girpinmalan bo§tur; §u halde alem-i cism^niyyetin ve bu vucud-i
izafi aleminin halkindaki faide nedir? Bu hal hasili tahsil kabilinden abes bir
§ey olmaz mi?" Biz de cevaben deriz ki: Senin evvela ilminde peyda olan bu
suali, lafiz ve savt ile disanya cikanp ortaya koymanda dahi faide vardir. Zi-
ra, "Mademki bu sual senin ilminde ve zihninde idi, nigin lafiz ve savt kisve-
sine buruyiip di§anya gikardin?" diye biz de sana aym suali soranz.
1064. Eger senin bu sualinin faidesi yohsa, bunu faidesiz abes olarak niye din-
ley elim?
Ya'ni, eger senin ewela ilminde sabit olan bu sualinin cismaniyyet alemi-
ne boyle lafiz ve savt ile izhannda bir faide yoksa, bunu bir faideye aid ol-
madigi halde nigin abes ve hasili tahsil kabilinden dinleyelim?
1065. Ue eger senin sualinin bir$ok faideleri varsa, imdi c%han nihayet ni$in
fdidesizdir?
Ey sail iyi diisun, eger senin bu sualinin lafiz ve savt ile alem-i cismaniyye-
te gikanlmasinda birgok faideler var ise, o halde ilm-i ilahide sabit olan bu ale-
min "vucud-i ilmi"den "vucud-i ayni ve harici"ye gikmasi nigin faidesiz olsun?
1066. Ue eger cihan bir cihetten faidesiz ise, diger cihe&erden p&r-aidedir.
Ya'ni, vucud-i alem, ilm-i ilahide sabit olan §eylerin zuhtirundan ibaret
olup, onun haricinde higbir §eyin zuhuru miimkin olmadigina gore, vehleten
g^ws^
gppr^ MESNEVl-l SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
faidesiz ve hasili tahsil suretinde goriinur, fakat ilim mertebesinde sabit olan
viicud-i alemin fiilen ve gayriyyet libasi ile zuhuru birgok faidelere aiddir. Me-
sela bir ressam, zihninde bir resim levhasi tasawur eder ve bu levhanin tul
ve arzi ve resmin vaz'iyyeti ve renkleri, velhasil bilciimle teferruati hakkinda
karar verir. Bu levhayi, ressam daima kendi ilminde tekarrur eden §eylerden
fazla bir §ey gormez. Bu cihetle, bu levha ressama gore hasili tahsil kabilin-
den olur; fakat levhanin viicud-i haricisi, ressamin mu§ahedesine evvelki
zevkten fazla bir zevk verdigi cihetle bu zuhurda faide vardir ve bu cihetten
bu zuhur faideye aid olur. Binaenaleyh, faide ile faidesizlik ancak nazar-i i'ti-
bara gore degi§ir. Nitekim atideki beyitlerde izah buyurulur.
1067. Senin faiden eger henim icin faide dejjil ise, mademki sana fdidedir, on-
dan durma!
1068. Dtusn-i ^usuj her ne kadar ihvana zaid olan abes idiyse de, hir alem
icin faide idi.
"Alem", cihan ma'nasina olur ve ahirindeki "ya" vahdet ma'nasina alinirsa
"bir alem" demek olur. Ya'ni, Yusuf un guzelligi bir alem igin faideli idi. Mese-
la Zuleyha ve Zuleyha'nin basma toplanan kadinlar, hiisn-i Yusuf u temasadan
zevk aldiklan igin, bu aleme gore faideli idi. Fakat Hz. Yusuf un biraderleri onu
kiskandiklan cihetle, onlann nazarlannda onun guzelligi zaid ve abes idi.
Ve eger "alimi" "ilimMen ism-i rail olur ve ahirindeki "ya" ta'zim igin olur-
sa ma'na §6yle olur: Yusuf un guzelligi ulum-i ledunmye vakif bir alim-i azim
olan Ya'kab (a.s.)a gore faideli idi; zira onda Hakk'in tecelli-i cemalisini mii-
§ahede ederdi. Fakat Ya'kab (a.s.)in Hz. Yusuf a olan muhabbeti ve teveccii-
hu, biraderlerinin adavetine sebep oldugundan, onlara gore Yusuf un guzel-
ligi zaid ve abes idi.
>*
Vj^ ^^ f J> > *' 4 J- *— y *f. ^y?** ti\x$ <J2j\* jJ-
1069. ^Davud'a mensub olan lahn oyle mahbub idi; fakat mahrum iizerine co-
mak sesi idil
Ya'ni, Davud (a.s) mezamir-i Zebur'u, latif ses ve giizel nagmeler ile okur
idi ve onun sadasi ve nagmeieri mii'minler igin pek mahbub ve miiessir idi;
c 3^rS 3
AHMED AVNl KONUK "^S
fakat hidayet-i Hak'tan mahrum olan miinkirlere davul gomaginin sesi gibi
gelir idi ve onu sevmezler ve asla mtiteessir olmazlar idi.
1070. CMI suiju ab'i hayattan ziyade idi; lakin mahrum ve miinkir iizerine kan
[1075] a . }
Nil suyu, Misir'in sicakligindan vucudlarda hasil olan hararet sebebiyle,
susuzlara ab-i hayattan daha ziyade lezzetli gelir idi; fakat mu'cizat-i muse-
viyyeden olmak iizere bu lezzet Bern Israil'in susuzlarma mahsus olup, hida-
yet-i Hak'tan mahrum olan ve nubuvvet-i museviyyeyi inkar eden Kibtiler'e
kan olur idi.
1071. uMuminler iizerine §ehitlih diriliktir; miinafik iizerine blmeh ve parca
par cu olmakhr.
"Jendegi" pare pare olmak ma'nasinadir. Ya'ni, hayat-i surinin kiiffar tara-
findan izalesi, mii'minlere gore §ehitliktir ve §ehitlik ise diriliktir. Nitekim Hak
Teala Kur'an-i Kerim'de buyurur: *u» jj oiy <ii j~l j JL 'Jl \^ Yj (Bakara,
2/154) ya'ni "Allah yolunda katl olunan kimselere oludurler demeyin; belki di-
ridirler." Fakat kafirler bir mu'mini oldurdukleri vakit, kendi akillannca, "01-
diirduk ve pargalayip cezasini verdik!" diye sevinirler. Ve munafiklar kafirler-
den daha §edid olduklanndan, onlar dahi kafirlerin nazarlanna istirak ederler.
1072. Sbyle, alemde bir ni'met nedir hi, ondun bir iimmet mahrum deg ; ^irler.
Ya'ni, alemde bir kisim halkin mahrum oldugu bir ni'met var midir? Me-
sela iman bir ni'met-i ilahidir. Zira mti'min olan igin ye's-i adem yoktur. Ve
hayat-i diinyeviyyede kendisine isabet eden belalardan muteselli olur ve
drum, nazannda o kadar korkung bir sey degildir. Kafirler ve munafiklar ise
bu ni'metlerden mahrumdurlar. Zira bu ni'met onlara fena gelir. Ve gida ve
sair hususlarda da boyledir. Mesela ba'zi kimselere ba'zi meyveler lezzetli ge-
lir; ba'zi kimseler ise onlan hig sevmezler.
£* OjS ^i \j\*r J* C— J* j£i ji ^ oJjli \j jf- j j\f
1073. Okiiz ve e§ek vein §ekerden nefaide var; her can i$in ba§ka bir knt vardirl
MESNEVt-t SERfF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2 •
Ya'ni dkiizun ve e§egin gidasi §eker degildir, onlar bu ni'metten anlamaz.
Mesela "E§ek ho§aftan ne anlar!" darb-i meseli me§hurdur. Zira her canin
kendisine layik olan ba§ka ba§ka gidalan, ya'nj saidin gidasi ba§ka ve §aki-
nin rizki ve gidasi basjcadir. Said, Hakk'in oLkJi'^ yr (Mu'minun, 23/51)
ya'ni "Tayyibat cinsinden yeyiniz!" emrine ittibaan, nzkini tayyib ve helal
olan §eylerden intihab eder. §aki ise, '^JJ oillii (Nur, 24/26) mucibince,
Hak Teala'nin habis addettigi §eyleri ve harami kendisine gida ittihaz eder.
c~~#\ J \j jl
->j!p ^Sj j> Cjji d\ ^\ t^JU
1074. jfakat eger o hit onun uzerinde anz ise, imdi nasvhai etmek onun i$in
raizdir.
"Raiz", lugatta ati serke§likten alikoyan biniciye derler. Ya'ni, said olan bir
canm gidasi ba'zan bu diinya-yi siiflide §akilerin canlannin gidasi olur ve bu
gida onun gida-yi aslisi degil, belki gida-yi anzisidir. Boyle bir kimsenin ea-
rn, dunyanin izzetine ve mansibina ve mahna ve cemal-i fanisine meclub
olup, nur-i Hak'tan ibaret olan gida-yi aslisini unutmustar. Binaenaleyh boy-
le bir kimseye nasihat etmek, raizlik vazifesini lfa eder. Ve nasihat azgin bir
nefsi bu azginhk ve serkesjikten men' ettigi cihetle bir raiz mesabesindedir.
Ve cam said olup, muvakkaten mulevvesata dalmis, olan kimsenin bu mara-
zi arizidir ve anzi olan bir hastalik ise tedavi ile zail olur.
1075. H^ir kimse gtbi hi, marazdan nasi gamuru sevdi, ger$i zanneder hi mw
hakkak o onun kutudiir.
Bu hal-i anzi, hastaliktan dolayi toprak yemeyi seven kimseye benzer. Bu
maraza mubtela olan topragi kendisine bir gida olur zanneder.
C-^-l d*jj\ Js>j* Oji jJ <Jjj tl^l *$£ J~*\} ij { J~s\ OjS
1076. Slsli olan gtddyi unuimustur; yiizii maraz gidasina getirmi§tir.
kimse, gida-yi tabii-i be§erisini unutmus, ve yiizunu hastahgin icabi olan
topraga gevirmi§tir,
1077. <$erheti birakmis zehir ignisiir; illet hutunu o gida-yi leziz uavmishr.
AHMED AVNl KONUK ^^
Binaenaleyh o kimse, latif olan §erbeti birakip zehir icmi§tir ; ve illetin
gidasi olan o topragi gida-yi leztz ittihaz etmi§tir. Nitekim hadis-i §enfte,
*-^ J 5 J* ^ ^ o&\ J^ o* y a ' m * "Toprak yiyen kimse, guya kendi nef-
sinin katline mum oldu" buyurulur.
1078. H^eser kui-i aslisi Dtuda'nin nurudur; hayvam olan gida ona layik de-
gildir.
"Nur-i Huda"dan murad, nur-i ma'rifettir. "Gida-yi hayvanTden murad,
§er'in ta'yin ettigi had mikdanndan fazla olan taamdir ki, bu mikdar nefsin
telezziizii icin ihtiyar olunur.Ve bu mikdar sifat-i nefsaniyyenin galebesine
sebep oldugu cihetle, ma'rifet-i ilahiyye igin mahluk olan insana layik degil-
dir. Nitekim bunun mazarratini cenab-i Fir efendimiz bir gazellerinde §6yle
buyururlar:
"Senin canmm kusu, taamdan ve hadden fazla tokluktan bu cisim yumurtasi
iginde kalmistir. Bu cisim yumurtasi iginden gik; ta ki kanatlann buyusun! Va~
ha, orucun safrasi basin hayalini gogaltir; fakat iste boyle hayalden yed-i bey-
zayi buludar!"
1079. Jakai illetten dolayi goniil huna diistii hi, o aiindiiz ve gece hu su ve $a-
mardan yer.
Ya'ni, bu derece gida-yi hayvaniye miibtela olmak insana layik olmadigi
halde, maraz-i kalbi sebebiyle o insan daima telezziiz-i nefsanisi olan suya
ve gamura miibtela olmustar. "Su ve gamur"dan murad, topraktan hasil olan
gidalann kaffesidir.
1080. ^$iiz sari ve ayah zatj ve kalb hapj; d^\ o!i &L-Jlj gidasi nerede?
Ya'ni, sudan ve camurdan miitehassil gida ile telezzuzat-i nefsaniyyesine
miibtela olan kimse, san yiizlii ya'ni huzur-i evliyada utanmis. ve ayagi zaif
ya'ni tarik-i Hak'ta yiiriiyemez ve kalbi hafif ya'ni maarif-i ilahiyye yiikunu
kalbinde ta§ryamaz bir haldedir. Nur-i rabbam olan gida-yi semavi nerede?
c^^,
MESNEVl-t §ERlF SERHt / III. CtLT • MESNEVI-2 •
juJi oil frilly (Zariyat, 51/7), Ve'z-Zariyati sure-i serlfesinde olup, "Yol-
lar sahibi olan semaya kasem ederim" ma'nasinadir.
Her biri birer alem olan, fevkimizde parlayan yildizlann azim mahrekleri ve
gozumuziin gormedigi kuyruklu yildizlann mahrekleri birer yol olup, ilm-i
hey'et'e vakif olanlar, bu yollann azamet ve kesretiyle beraber birbirlerine in-
diracina ve yekdigerinin mahreklerini kaf ettikleri halde bir intizam-i tarn tah-
tinda musademesizce her birinin kendi felekleri uzerinde seyrlerine hayret
ederler. Bu ecramin yekdigerleriyle olan irtibat-i ma'nevi ve ruhamlerini an-
cak Cenab-i Hak bilir.
Hind sarihlerinden Bahru'1-Ulum hazretleri buyururlar ki: "Bu ayet-i keri-
mede, lisan-i i§aretie "sema"dan murad, uluwdur. Ve "yollar"dan murad,
ulum-i ilahiyye yollandir."
Hiilasa-i ma'na budur ki: "Gida-yi hayvaniye muteveccih olan kimsenin
yiizu san ve §ermende olup, Hakk'in has kullannin meclisinde oturamaz; ve
ayagi zaiftir, Hak yolu tarafina gidemez; kalbi metanetsizdir, ma'rifet-i ilahiy-
ye yukiinu kaldiramaz. Boyle bir kimse icjn ulum-i ilahiyye gidasi nerede?"
Cu..rJl j jiS" ^ d\ Oijj>- C—Jji jL^l>- (j\J& d\
1081. O devlet huslarinin gulasiilir; onu yemek hogazsiz ve aletsizdir.
gida-yi asumanl olan ulum ve maarif-i ilahiyye, Hakk'a yakinlik devle-
tine nail olan has kullara mahsustur. gidayi yemek igin bogaza ve el ve
agiz ve di§ gibi a'zalara; ve o gidayi istihsal igin degirmen ve ocak ve tence-
re ve ate§ gibi aletlere ihtiyac, yoktur.
1082. Qune§in gidasi ar§in nurundan; hasiidlarin ve §eyianlann, fer§ln duma-
nmdan oldtx.
"Gune§"ten murad, veliyy-i ariftir. "Ar§"tan murad, "hakikat-i muhamme-
diyye"dir ki, JjL\ j>'^\ J* '^>-J\ (Tana, 20/5) ya'ni "Rahman ar§ iizerine mus-
tevi oldu" ayet-i kerimesinde i§aret buyuruldugu iizere, zat-i Hak, rahmeten-
li'i-esma' mertebe~i ahadiyyesinden hakikat-i muhammediyye mertebesine bi't-
tenezzlil miistevi oldu. "Nur"dan murad, ulum-i lediinniyyedir. Zira nur hiss!
zulmeti izale ettigi gibi, ilim de zulmet-i cehli ve ma'nevi olan karanhgi izale
eder. "Hasudlar"dan murad, evliyanin meratib-i ma'neviyyeierini gekemeyen
kimselerdir. Ve "§eytanlar"dan murad, halki Hak'tan teb'id ve nefis tarafina
Ill
AHMED AVNl KONUK
meyl ettirmege sa'y edenlerdir. Hulasa-i ma'na budur ki: "Velinin gidasi, haki-
kat-i rnuhammediyyeden nazil olan ulum-i lediinniyyedir; hasudlarm ve §ey-
tanlann gidasi ise arzin buhanndan ve rutubetinden hasil olan mevaddir."
1083. Diak, §ehidler hahkinda "Uliziklamrlar" buyurdu; o gida icin ne agiz
oldu ne tabak!
Bu beyt-i §erifte, sure-i Al-i Imran'da vaki, \t\y\ «Li J^ J ijls oU)i 'jllii Vj
o/j^ ^j aU 111' 'J (Al-i tmran, 3/169) ya'ni "Allah yolunda oldurulenleri
olu zannetmeyin, belki diridirler; Rablerinin indinde nziklanirlar" ayet-i kerl-
mesine i§aret buyurulur. Bu ayet-i kerime, 1. cildin sonlanna dogru Hz. Ali
(k.v.) kissasmda da gegti. Burada, agdiye hakkinda hiilasaten biraz izahat
i'tasi faidelidir.
Malum olsun ki, gida ya surf veya ma'nevi olur. Gida-yi sun iki nevi'dir:
Birisi, alem-i kesafetten hasil olan gidadir ki, alelumum ruh-i hayvani ondan
kuvvet bulur. Ve digeri, alem-i letafetten olan gidadir ki, bundan hem ruh-i
insani ve hem de cisim miitezewik ve miitegaddi olur. Nitekim bu nzik hak-
kinda, j~*»ij ^r^ <j.j ^ c-aji ya'ni "Ben Rabbim'in indinde gecelerim; beni
yedirir ve icirir" buyururlar. Ve bu nzik hazir olarak geldigi cihetle, istihsali
alata muhtac degildir. Ve alem-i letdfetten hasil olmakla, viicud-i berzahi ile
ekl olunup, bu cism-i kesifin agzina ve a'zalanna ihtiyag yoktur. Ve alem-i
letafetten olan gidanin te'siri, alem-i cisme nazaran iki derece iledir. Ondan
ya cisim kuvvet bulur, veyahut bulmaz. Eger cisim kuvvet bulursa, o muhak-
kak sun gidadir; ve eger kuvvet bulmazsa ma'nevi gidadir, ya'ni bir ma'na-
nin o suretie zuhurundan ibarettir. Mesela bir kimse rii'yasmda slit icse ve
uyandigi vakit mi'desinde siit eseri bulunmasa, ilim ile te'vil olunur ve ilim
gida-yi ma'nevidir. Ve eger mi'desinde siit bulunursa, o mahz gidadir. Nite-
kim evliyadan ba'zilanna vaki* olmu§tur. I§te, §iihedamn irzak olunduklan
nzik, viicud-i berzahi ile tena'um olunan bu nziktir. Gida-yi ma'neviye gelin-
ce, bu gida dogrudan dogruya ruh-i insamnin gidasi olan nur-i ma'rifet ve §a-
rab-i a§k-i ilahidir ki, onun asan cemi-i mevatinda zahir ve hiikmii cismaniy-
yet ve berzah ve run alemlerinde caridir.
1084. fioniil her bir yardan bir flida yer; goniil her bir ilimden bir safa fl'oiiiriir.
^M
MESNEVf-1 §ERIF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Goniil her bir yar ve refikten bir gida ya'ni huy kapar; ve keza goniil her
bir ilimden bir safa alir. Ya'ni refik salih ise, goniil ondan guzel huyiar ahr;
ve fasik ise, ondan fena tabiatlara meyl eder, Ve keza goniil her bir ilimden
bir zevk ve safa kesb eder.
1085. Dier bir adamin sureti bir kase gibidir; goz onun ma'nasindan bir has-
sasedir.
Her bir adamin sureti mazhar-i esma' ve sifat-i ilahiyye oldugundan, ici
taam ile dolu olan bir kaseye benzer. Ehl-i ma'namn kalb gozli o suretin
ma'nasindan, ya'ni mazhar oldugu esma' ve sifat-i ilahiyyeden bir hassase-
dir, ya'ni o ma'nayi ziyade tdrak edicidir.
1086. Dier bir kimsenin likasindan bir §eu uersin; ve her harinin hiramndan
bir §eu goiiirursiin.
lmdi, mademki suret-i insaniyyeden her biri igi taam dolu bir kasedir; her
bir kimseye rmilaki oldugun vakit, onun kasesinden bir gida-yi ahlaM yersin.
Ve her karinin mukarenetinden de kendi kase-i viicuduna bir §ey nakl eder-
sin. Zira tabiat sanktir, farkmda olmadigi halde musahibinden mutlaka bir
§ey ahr. Onun igin ayet-i kenmede, '^um '£ \jj?'j (Tevbe, 9/119) ya'ni "Sa-
diklar ile beraber olun!" buyurulur. Ve Turk^e'de, "Uziim uziime baka baka
karanr" darb-i meseli me§hurdur.
1087. Vaktaki uildiz uxldtza muk&rin oldu, muhakkak her ikisinin lauiki olan
eser dogar.
Ya'ni iki §ey birbirine mukarin oldugu vakit, mutlaka onlardan bir miina-
sib eser husule gelir. Bu, tablatta kaide-i umumiyyedir. Hatta ilm-i niicum
kaidesine nazaran, iki yildiz birbirine mukarin olunca, her ikisinin isti'dadma
gore saadet ve niihuset ve ihtirak gibi mutlaka bir eser tevelliid eder.
1088. 6rhek ve kadimn muk&reneti gObi hi, be§er dogar; ve ta$m ve demirin
mukarenetinden hivilcim olur.
AHMED AVNI KONUK
1089. X'e to-pragtn yagmurlar ile mukarenetinden meyveler ve ye$illikler ve fes-
legenler;
1090. 1/e ye§illiklerin ademtye mukarenetinden goniil ho§lugu ve gamsizlik ve
meserret;
1091. Ue meserretin bizim canimiza mukarenetinden, bize guzellih ve ihsan
dogar.
1092. Te/er riicden bizim muraiimiz hasil oldugu vakil, bizim ecsamimtz yeme-
ge kaibil olur.
Ya'ni ye§illiklere ve baglara gikip teferriic ve tebdil-i hava ettigimiz vakit,
i§tihamiz agilip, cismimize gida yemek arzusu ve kabiliyeti gelir ve vucudu-
muz kanlanir.
1093. ^Xirimzt yiizluluh kanin mukarenetinden olur; ve kan gill renkli latif
giine$ten olur.
Ya'ni, fenn-i tib mucibince, giine§ kandaki ktireyvat-i hamramn tezayii-
diine ve kanin kuwetlenmesine sebep olur.
-^j <y <-^j J 1 j ^— ^jf-j &b *jt ijTt" U^'j oijm
1094. ^Renklerin en iyisi kirmiztldi olur; ve o gune§tendir ve ondan eri$ir.
1095. Dier bir yer hi 2vdial'e mukarin oldu, corak oldu ve zirdata medial ol~
modi.
tlm-i niicum ahkarmna gore, Zuhal yildizinin tab'inda niihuset oldugun-
dan, arzin ona mukarin olan mahallinde goraklik husule gelip, orada ziraat
yapmak mumkin degildir.
<^cg>
MESNEVl-i §ERlF §ERHi / III. CtLT • MESNEVl-2 •
1096. Dttifdkian kuwet fiile gelir; §eyianin ehl-i nifaka mukareneti gtbi.
Iki §ey yekdigerine mukarin olup ittifak ettikleri vakit, onlann isti'dadin-
da bilkuvve mevcud olan §ey fiilen zahir olur. Nitekim bu hakikatin misalle-
ri yukanda gegti. Mesela gelik ile cakmak ta§inin iktiran ve ittifakindan, ta§-
ta bilkuwe mundemic olan kivilcimlar zahir olur, Ve keza iki agacm §iddetie
yekdigerine delk ve temasindan, onlarda bilkuwe mundemic olan hararet ve
ate§ zuhur eder. Zira isti'dadlan boyledir. Eger bu §iddet-i temas iki su, veya
bir ta§ ile bir su aralannda olsa boyle bir eser cikmaz. Ondan, isti'dadlanna
gore ba§ka bir eser hasil olur. Bunun gibi, ezelde nifaki sabit olan bir adama
§eytamn mukarenetinden de, o adamin bilkuvve isti'dadmda olan dalalet ve
fesad zuhura gelir.
1097. Hu ma'nalar i$in, kef dokuzuncu felekten iak ve tummsuz, iak ve tu-
rum vardir.
Ankaravi hazretleri, "tak" ve "turum" kelimelerinin ayn ayn ma'nalanni
beyan edip, bu terkibin, kat kat olan evler ve cardaklar ve kasirlar ma'nasi-
na geldigini beyan buyururlar. Hind lugatlan, bu terkibi tumturak ve kerr u
fer ma'nasma geldigini beyan ettiklerinden, Hind sarihleri de bu beyitin §er-
hinde bu ma'nayi almisjardir. Ve bu ma'na fakirce de mureccah goriinur.
"Dokuzuncu felek"ten murad, ilm-i hey'etin bahs ettigi fezadaki eflak degil-
dir; belki atvde gosterilen feleklerdir*. 1. Hakikat-i muhammediyye, ars, ve
mertebe-i vahdet. 2. Hakikat-i insaniyye, a'yan-i sabite alemi ve mertebe-i
vahidiyyet. 3. Felek-i ervah. Bunlar alem-i emrdendirler. 4. Felek-i misal. 5.
Fekk-i esir. 6. Felek-i ate§, hararet. 7. Felek-i ma, su. 8. Felek-i hava, gaz.
9. Felek-i hak, toprak. Bunlar da alem-i halktandir.
Beyt-i §erifin hulasa-i ma'nasi boyle olur: "Bu mukarenet ve ittifak kaide-
sinin yukandaki misallerde beyan olunan alem-i halktaki tumturaklanndan
ve kerr u ferrlerinden baska, vucud-i hakiMnin mertebe-i vahdeti olan haki-
kat-i muhammediyye feieginden nazil olan tumturak ve kerr u fer vardir ki,
bunlar aslidir ve bu alem-i zahirde vaki' olan tumturaklann kokiidur.
1098. Diatktn iak ve turumu hir ariyeitir; emrin iak ve iummu hir mahiyeiiir .
e$X3g>
AHMED AVNt KONUK
Alem-i halktan oian feleklerin debdebe ve ihti§ami, dokuzuncu felekten
nazil olan bir ariyettir. Alem-i emrin ya'ni §uunat-i ilahiyye aleminin tumtu-
raki ise asli ve hakikidir.
1099. 'Tumturak \\in zillet gekerler; izzet wmdi iizerinde, zillet i$inde ho§turlar.
Halk-i alem, dunyanin debdebe ve ihti§ami icm turlii turlu zilletlere kat-
lanirlar ve bu izzete nail olacaklan iimidi ile zillet iginde ho§ ve §ikayetsiz
ya§ariar.
1 100. Qam olan on gunliik izzet wnuli iizerinde, kendilerinin hoyunlanni gam-
dan icf gibi tjapmi$lardir.
"Huduk" tabiatin perakende ve peri§an olmasi ve gam ma'nasinadir.
"Duk" "ig" dedikleri, iplik biikiilen ince uzun bir alettir. Ya'ni, esasen kendi-
si tab'a peri§ankk ve gam veren izzet-i dunya iimidi iizerinde halk, gamdan
boyunlanni zaifletip incecik bir hale getirmi§lerdir.
1101. ^asxl huraya gelmezler ki, ha izzet i$inde parlak giine§ dan henim!
Bu beyt-i §erifte, diinyanm fan! olan izzetini elde etmek icjn ekabir ve ag-
niya kapilannda kendilerini tezlil eden kimseler hakkinda, haiz olduklan hila-
fet-i ilahiyye ve veraset-i muhammediyye makammin verdigi salahiyyete bi-
naen ve zat-i §enflerine i§areten buyururlar ki: "Izzet-i hakikiyye talibleri na-
sil buraya ve benim huzuruma gelmezler ki, ma'na-yi izzet icjnde parlak gii-
ne§ olan benim!" Nitekim ayet-i kenmede, '^PG ^Jj ^ <ij (Munafikun,
63/8) ya'ni "Izzet Allah igin ve onun Resululgin ve mu'mihler igindir" buyu-
rulur. Ve izzet-i hakikiyyenin parlak giine§leri, enbiya ve onlarin varisleri olan
evliya hazeratidir. Cenab-i Pir'in bu ma'nada Divan-i /Cefcirlerinde bircok ak-
val-i §enfesi vardir. Ezcumle, saliklerine hitaben bir beyitte §oyle buyururlar:
*jb j (^iiaJb f jUSO \J j* *£ *^kL- <*J\xS _j^»iJl Oil
"Zat-i pakim ve hakiki saltanatim gune§inin hakki ig'm ki, ben seni birakmam,
lutfilea'la ederim!"
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Ve diger bir beyitlerinde §6yle buyururlar:
(jj^* ?*j ^ ^' Cf-^^ f Jj •— 'ji^f *^-^j jl ^ «Li Ol ^
Nazmen terclime:
"Be/i o ca^uta gzden £a/2 degilim tahtmdan,
"Haiidine ebeda "dir rakam-i men§urum!"
1102. [jiinefin mu§nki zift renkli hur$iur; hizim giine§imiz ma§nklardan ha-
ri$tir.
Sun gune§in ma§nki, tabiati simsiyah olan fezada kain bir burcmr. Bizim
hakikatimizin giine§i, boyle maddi ve surf ma§nklardan harictir.
1103. Omm ma§nki, onun zerrelerine nishettir; onun zah ne zahir oldu, ne
a§a<jiya piiil
"Onun ma§nki ,, ridan murad, vucud-i vahid-i Hakk'in mertebe-i vahdeti
olan hakikat-i muhammediyyedir. "Onun zerreleri"nden murad, hakayik-i
enbiya ve evliyadir. Ya'ni, bizim bu zamanda ma'na-yi izzet iginde zahir olan
gune§imiz, parlak giine§imizin zati degil, belki zillidir. hakikatin zati ve
"ayn"i ne tulu' etti ve.ne de gurub eyledi. Zira >j*rjl\ h^\j c-^ u ouVt ya'ni
"A'yan viicud kokusunu koklamamigtir" fehvasinca, vucud kokusunu kok-
lamami§ olanlann, tulu' ve gurub sifatlanyla ittisaflan mumkin degildir.
1104. Hiz ki, onun zerrelerinin ziydde arkada kahm$iyiz, her iki alemde aol-
flesiz cjiine$iz.
Biz ki, o hakikat-i muhammediyye zerrelerinin gok arkada kalrmgi ve ahir
zamana yakin olarak gelmi§iyiz*, o hakikate varis olmamiz cihetinden dunya-
da ve ahirette golgesiz gune§iz.
1 1 05. £%cibdir ki, yine §emsin etrafini doniiyorum; hu sebeb de §emsin ferrin-
den oldu!
Gg^
AHMED AVNl KONUK
Hind sarihlerinden tmdadullah (k.s.) buyururlar ki: ""§ems"ten murad,
hakikatu'l-hakayiktir.Ve onun zimmnda §emseddin-i Tebrizi hazretleri cani-
bine de bir nazar vardir. Hz. Mevlana'mn kaidesi oyle vaki' olmu§tur ki,
"sems" lafzini kinaye tarikryla ba'zan hakikatu'l-hakayika ltlak ederler ve
gah Hz. Risaletpenah (a.s.) Efendimize ve ba'zan aska ve ba'zan ma'suka
ve ba'zan bunlann gayrine ltlak ederler ki bunlar zevkan fark olunurlar ve
her ne vakit "§ems" veya "afitab" zikr edilmis. olursa, §ems-i Tebrizi hazret-
leriyle vaki' olan sabik ulfetlerin hatirasiyla silsile-i sevkleri harekete gelir.
Ve afitab-i hakikinin tezekkurii, onu ondan kapar ve kendilerini envar-i
§ems tecelliyatinin mahkumu gdriirler. §uphesiz valih ve hayran olarak
soylerler."
Bu i'tibarla, hulasa-i ma'na boyle olur: "Ya'ni, ben golgesiz giines oldu-
gum halde, yine §ems-i Tebrizi hazretlerinin etrafim devr ediyorum. Bu devr
ve tevecciihun sebebi de, o hazrete vaki' olan tecelliyat-i ilahiyye nurunun
benim kalbime aksindendir. Bu akis beni o sebep tarafina geker."
1106. <$ems sebepler iizerine muUali' olur; sebeplerin vpi de ondan munkah'dir.
Cenab-i §ems-i Tebrizi bu sebepler iizerine muttali' olur; sebeplerin ipi
olan aks-i envar dahi yine onlarin tasarrufu yixzunden munkati'dir. Mena-
kib-i Sipehsalatda zikr oiundugu iizere, cenab-i §ems-i Tebrizi hazretleri
ma'sukan-i Hak'tan olup, mazhar oldugu tecelliyati halktan setr eder ve ken-
di tarafina incizaba sebep olan akis iplerini kat' ederdi. Nitekim Konya'da
kendilerini inkar eden birtabm kimselerin yiizunden ansizm tagayyiib bu-
yurdular. Insan-i kamil cemi'-i esma-i ilahiyyenin mazhan oldugundan, on-
lann bu zuhur ve ihticab halleri, Hakk'in Basit ve Kabiz ve Mu'ti ve Mani'
isimleri iktizasindandir.
*Ls5 jj\j Iwi ^ rv*-^ 1 j\ &■ jl -V*t f~^/rf J^ ^bb* **•*'*
1107. ^%nz hinlerce kerre iimuli kestim; kimden, ferns' ten. Sizhuna i'iimad
ediniz!
Bu beyt-i serifteki ^ jji U-t ^J ibaresini, Ankaravi ile Hind §arihlerinden
ba'zilan istifhama hami edip, "Siz buna i'tim&d eder misiniz?" ma'nasini ver-
misler. Ve yine Hind sarihlerinden ba'zilan da " istifham degildir." demisler-
dir. Eger "§ems" ta'biri Hakk'a rati' olursa, istifhama haml etmek muvafik
c £^>
MESNEVf-t SERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
olur. Zira Hak'tan limit kesmek, Oj>i53i ^\ ^i -uji ^ ^ ^L v ^\ (Yusuf,
12/87) ayet-i kerimesi mufadinca kururdur. Fakat Hz. Pir efe'ndimizin
"§ems"ten murad-i alileri, -Allahu a'lem- §ems-i TebrizI efendimizdir. Bu sy-
rette istifhama haml olunmamak mureccah olur. Ve hulasa-i ma'na da §oy-
ledir: "Ben birgok def alar Hz. §ems , e vaki* tecelllnin kalbime aksinden ve
onun zevkiyle miitezevvik olmaktan umidi kestim. Bu hal muhakkak vaki'
oldu, siz buna i'timad ediniz!"
1108. Sen bana i'timad etme ki, hen giine§ien sabxr tuiayvm, veya haltk sudan!
Hz, §ems'in kadr u menzileti indimde musellem oldugundan, ben sana
"Umidsizligime i'timad et!" dersem de t sen benim Hz. §ems'in huzur ve mu-
sahabetinden aynlmaga sabredecegime veya bahgin suya kar§i sabredecegi-
ne i'timad etme!
1109. Gy hasen, eger wnulsiz olursam, benim umtdsizligim gune§in sun'unun
aynidir.
"Ey hasen" ta'biriyle, Mesnevi-i gerifin hin-i tedvininde muhatab olup
yazan Qelebi Husameddin hazretlerine hitab buyurulur. Ya'ni, Hz. §ems'e
olan envar-i tecelliyat-i ilahiyyenin benim kalbime aksi veya adem-i aksi de
birer tecelll-i Hak'tir. Binaenaleyh, akisten iimldvar ve adem-i akisten nev-
mid olmak da , afitab~i hakiki olan Hakk'in sun'unun aynidir. Zira Hak me-
zahirde esmasi ile mutecellidir ve Mani* ve Mu'ti ve Kabiz ve Basit esma-i ila-
hiyyedendir. Ve "Ey hasen", "ey guzel" ma'nasinadir.
*s? ^j*r <jr~* jf j' , ^— Jb gf *j> ^j*r £^ u^ J 1 ^° Os*
1110. Sun un ayn i Saniin zahndan nastl hesilir; hig, var, varligm gayrin-
den nastl o&ar?
Bir sifat olan san'atin "ayn"i ve zati, o sifatin mevsufu olan Sani'in zatin-
dan munkatr olur mu? Ve bir sifat mevsufsuz olarak bizatihi kaim olabilir
mi? Vucud-i izafi aleminde mevcud olan her bir §ey, varhgin gayri olan
ademden ve yokluktan zahir olmaz. Var vardan gikar ve yoktan hicbir §ey
cikmaz.
G ^^
AHMED AVNl KONUK
1111. 'Buftm varhklar hu haij$eden oUarlur; gerek ^urak ve SAroy atlan ve
gerek esek olsunlar.
Bu vucud-i izafi aleminde gordugiimuz e§ya suretlerinin hepsi, vucud-i
hakiki baggesinden otlayip nesv u nema bulurlar. Bu mevcudatin cennet Bu-
rak'i ve Arap ati ve e§ek gibi muhtelif suretlerde olmalan, bu vucud-i hakiki
baggesinden otlamalanna mani' degildir. Ya'ni, §aki ve said ve iyi ve kotii
hepsi, Hakk'in sifat ve esmasinin mezahiridir.
1112. Jakat kar at korce oilar; hagceyi gormez, ondan dolayt merduddur.
"Kor af tan murad, ruh-i hayvani te'siri altinda zebun olan kimselerdir,
"Bagge"den murad, mecmu'u esma' ve sifat-i ilahiyye mezahiri olan dunyadir.
"Redd" mef ul ma'nasina olan masdar olup, merdud demektir. Ya'ni
ruh-i hayvani ahkamina maglub olan kimse, mecmu'u esma' ve sifat-i ila-
hiyyenin mezahiri olan bu dunya baggesinde bu esma ve sifat ahkamini
gormeyerek intifa' eder; ondan dolayi kurb-i Hak'tan merduddur.
Jjj^ ^jxj;, j j *j\ ^ j* jujli Lji jjjl l^-So^T ^Jij
1113. O kimse kx, gerdisleri hu deryadan gormedi, her dem yuzunii yeni mik-
raba gevirdi.
Ya'ni alem-i suretin donusterini ve inhlablanm vucud-i hakiki deryasmdan
gormeyen kimse, bu donuster hakkinda her an yuzunii yeni suret mihrablan-
na gevirdi. Mesela bir arzin harabligini gordiigu vakit, yuzunii zelzeleye ve
seylab gibi esbaba gevirerek, bu arzin harabligini munhasiran bundan oldu
zannetti. Ve keza bir kimsenin sihhati muhtell oldugunu gorunce, yuzunii ma-
raza gevirdi. Bunlann higbirisinde Hakk'in tecelliyatini gormedi ve esbaba kar-
§i lztirab ve miicadeleye dusfa ve kaza-yi ilahiye mukabeleye kiyam etti.
1114. O, lath denizden tuzlu su v$x, id ki o tuzlu su onu kor etii.
Boyle bir kimse, tatli ve latlf olan vucud-i hakiki denizinden, lztirab ve
mucadelat tuzlu sulanni igti ve bu suretle kaza-yi ezeli-i ilahiye kar§i vaki'
olan mukabeleleri, onun kalb gozunu kor etti; hakayik-i ahvali gormez oldu.
MESNEVM §ERfF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2
1115. ^Deniz der ki: "6i/ fcor, frasar hulmak igin henim suyumdan sag elinU i$l"
Vucud-i hakiki sifat-i Kelam'i ile tecelli edip, lisan-i peygamberisi ile alem-i
farka nazaran buyurur ki: ^J-i ^ *v cs jW l*j ^* o^ iA -*' <y ^S^ ^ (Ni-
sa, 4/79) ya'ni "Sana iyilikteh bir §ey is&et ederse Allah'tandif; ve kotiiluk-
ten bir §ey isabet ederse nefsindendir." Ve alem-i cem'e nazaran dahi buyu-
rur ki: 4Ji jup ^ 3T Ji (Nisa, 4/78) ya'ni "Hepsi Allah indindendir de!" Bina-
enaleyh, ey kor, basar-i basiret sahibi olmak igin benim derya-yi viicudumun
suyundan, ya'ni ilminden sag elinle ig, ya'ni husn-i zan ile muntefi' ol ki, bu
husn-i zan seni ilme'l-yakin ve ayne'l-yakin ve hakka'l-yakin mertebelerine
getirsin!
y J* J^ ^ ^*s* <J* ^—'j y ^ *j* ^ c—Jb^ ajj
1116. By mtzrdk, hir tnizrdk dondiirBcii vardir; gah dogru olursun, gah iki hail
"Mizrak"tan murad, cism-i insanidir. "Mizrak gevirici"den murad, fail-i
hakiki olan Hak'tir. "Dogru olmak"tan murad, irade-i be§eriyyenin mesjy-
yet-i ilahiyyeye tevaruku; ve "iki kat olmak"tan murad dahi, irade-i beseriy-
yenin irade-i Hak ile bozulup akim kalmasidir. Ya'ni, ey insan, senin umu-
runda mutasarnf olan Hak'tir; gah senin iradene muvafik ve gah gayr-i mu-
vafik olarak tecelli eder!
1117. HSiz <$emseddin'in askmdan hrnaksiziz; yoksa Viz o gozii Iwrii gorucii
ederdik!
Fakirin anladigima gore bu beyt-i §enfte §ems-i Tebrizi vak'asina isaret
buyurulur. Menikib-i Sipehsilar 'da bey an olundugu iizere, cenab-i Pir efen-
dimiz halk arasindan gekilip bir ko§ede §ems-i Tebrizi hazretleriyle musaha-
bete me§gul olduklan vakit, cenab-i §ems'e hased edenler kiyl u kale ba§la-
dilar ve o hazretin aleyhinde bulundular. Cenab-i §ems dahi cenab-i Pir'in
buyiik mahdum-i alileri Sultan Veled hazretlerine: "Bu def a dahi gaybubet
edecegim ve benim nam u ni§animi kimse bulamayacaktir" dediler ve o sira-
da ikinci def a olarak gaybubet ettiler. Allahu a'lem, bu mes'elenin badisi
olan kimsenin korlugiine i§aret buyurulur. Ya'ni "Biz Hz. §ems'in nurunu go-
remeyen ve o gdzu goriicu eder idik; fakat biz cenab-i §emseddin'in galebe-i
muhabbeti ile tasarruf ve ir§ad tirnagmi biraktik."
*$%&>
AHMED AVNl KONUK
Bu beytin §erhinde, Hind sarihlerinden Veli Muhammed EkberabadI buyu-
rur ki: "Arif-i kamilden tasarruf zuhura gelmez. Gelirse de nadiren, me'mur
oldugu vakit vaki' olur. zaman caresizdir. Ve arif-i kamilden tasarrufun
adem-i zuhuru birkac, §ey sebebiyledir. Birisi, onun makam-i ubudiyyette ta-
hakkukudur ve onun nazan, acz ve za'f olan hilkat-i tabiiyyeyedir. Nitekim
Hak Teala, SS> ^ JJ3k ^ jui ill (Rum, 30/54) ya'ni "0 Allah ki, sizi za'ftan
halk etti" buyurur.Ve bu emir, tasarruf-i mutlaka mani'dir. Ister kendinin nef'i
ve ister gayrin nef ve zaran icin olsun. Ikincisi, mutasarrif ile mutasarrafun-
fihin ahadiyyetidir. Zira arif bilir ki, mutasarrif ile mutasarrafun-rlhin her ikisi,
her ne kadar surette muhalif iseler de, hakikatte birdirler. Binaenaleyh, irsal-i
himmet ile onu helak etmek icin hicbir kimseyi kendisinin gayri gormez. tste
bu emr-i mahsustur ki, zarar igin tasarruftan arifi men' eder. Ugunciisu, Hak
Teala'mn, %fj o!uiii (Muzzemmil, 73/9) ya'ni "O'nu vekil ittihaz et!" emrine
imtisaldir. Binaenaleyh, arif-i kamil kendi tasarrufundan geger ve Hakk'i ken-
disine vekil ittihaz edip, kendi ismi ona tefviz eder. Dordiincusu, arifin fenasi
ve istihlakidir. Ve bu emr dahi tasarrufa mani'dir. Ve bu beyitde murad olan .
ancak budur. Ve bunlann gayri diger birtahm umur daha vardir ki, onlar da
tasarrufa mani' olurlar. Bu hususta hasr yoktur. Velakin umur-i mezkure, ke-
mal-i ma'rifet tarikindan pek dundur. Imdi sahib-i tasarruf, Cenab-i Hak tara-
findan cezm ve yakin ile tasarrufa me'mur olursa, tasarruf eder; ve eger men'
edilmi§ olursa, tasarruftan ictinab eder; ve eger tasarruf ihtiyanna birakilmi§
ise, terk-i tasarrufu ihtiyar eder. Ihtiyar halinde tasarruf edenler, ma'rifette na-
kis olanlardir. Bu tasarruf bahsi, Fusiisu'l-Hikem'de Fass-i Luti'dedir.
sj~o~ ^^ Isjjf cf J*jj^ *jj y j*^ r^" o^' ***** ^
1118. <5%gah ol ey Diahk'in ziyasi olan miisameddm; $ahuk, hasudun gozii-
niin korliifliine ona ila$ et!
Hind §arihlerinden Bahru'1-Ulum Abdii'1-Ali hazretleri bu beytin §erhinde
§6yle buyururlar: "Cenab-i Pir'in vazife-i ir§adi Husameddin Qelebi hazretle-
rine havale buyurmalannin sebebi o idi ki, onlann mertebeleri cenab-i Pir'in
mertebelerinden dun olmakla beraber, kendilerinde kuwet-i tasarruf var idi.
Veyahut, kalb gozii kor olduguna i§aret buyurulan §ahsin ir§adma £elebi Hu-
sameddin hazretleri me'mur idiler. Bu iki ihtimal variddir. Has kullanmn ah-
valini ancak Cenab-i Hak bilir."
Fakir derim ki, bu hal, Siileyman (a.s.)in, taht-i Belkis'i ihzar hususunda
kendisi tasarruf etmeyip, bu tasarrufu veziri Asaf b. Berhiya'ya havale bu-
°<m?
MESNEVl-1 §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
yurmasimn naziridir. Nitekim esbabi, Fususu'l-Hikem'de Fass-i Suleymani'de
beyan olunmu§tur.
1119. Jiili cahuk olan tuiiya-yi ktbrhfaiji, inad jiilli olan zulmeti bldiiriku ilaci,
Bu beyit, yukanki beyitte mezkur olan ilacin sifatidir. "Tutiya", gozii tak-
viye igin tibb-i atikte musta'mel bir ilacin ismidir. Hasudun korliigiine ve ina-
dina, kalb gozu kor olan §ahsin ge§rrr-i ma'nevisine stirecegin ilag dyle bir
ilagtir ki, cabuk te'sir eden Hakk'in tutiyasidir. Te'sir hususunda muannid
olan tabiat ve nefsaniyyet zulmetini izale ve mahv edicidir.
1120. O hi, eger a'manin goziine siiriilse, ondan uuz senelik zulmeti ko-parir.
tutiya ilaci ki, eger yiiz sene tabiat ve nefsaniyyet zulmetine miistagrak
olan bir kimsenin kalb goziine siiriilse, bu zulmetleri mahv eder.
^y^r *j\ ^ y j (£*j~*- £ >j~<^ Jpr cf ^ Wjjf A ^
1121. Diasudlukian senin uzerine inkar getiren hasudun gauri hutiin korlere
deva etl
Biitiin nefsaniyyet ve tabiat zuimetlerinde kalmis, olan jumseleri tedaviye
salahiyyetin vardir. Fakat hasudlugundan dolayi sana kar§i kalbine inkar ge-
tirmis, olan hasudlara ilag etme! Zira onda bu sifat-i hased ve hasedin icabi
olan inkar bulundukga, senin ilacini kabul etmek isti'dadi yoktur. Senin ona
tevecciihiin, gorak yerlere tohum ekmege benzer. Bu beyitteki ma'na kasd-i
intikama miistenid degildir; belki sifat-i hasedin nufus-i begerdeki te'sirat-i
elimesini beyandir.
1122. LMuhahkak senin hasudun hen isem hile, hoyle can cehismem icin can
Vermel
Eger senin hasedcin ben bile olsam, bu hased sifatinin verdigi te'sirat ve
iztirabat-i kalbiyye iginde can geki§mem igin bile can verme! Bu beyt-i §er!f-
te, sifat-i hasede kar§i nazar-i evliyanin derece-i sjddeti izhar buyurulur. Zi-
ra bu sifat Iblis'in dalalette teferriidiine bad! olan bir sifattir.
AHMED AVNl KONUK
1 123. O kimse ki afitaba kasud olur ve o kimse ki afitabm viicudundan incinir.
"AfitabMan murad, hususiyyet cihetinden cenab-i §ems-i Tebrizi hazret-
leri; ve umumiyyet cihetinden, "fena" ve "baka" mertebelerinde tahakkuk
eden bilciimle insan-i kamillerdir. Bu bey tin ma 'nasi, atideki beyit ile tamam
olur.
1 124. Dsie sana devasiz hir dexd ki, onun x$in ah vardu; iste sana ebedi kuuu-
nun dibine dixsusl
Ya'ni, ilahi bir giines. olan insan-i kamile hased eden ve onun viicudun-
dan ve huzurundan incinen bir kimsenin illeti, asla ilag kabul etmeyen derd
ve illettir. Boyle bir kimsenin nasibi, ah-i hasrettir. Ve boyle bir kimse, ebe-
diyyen zulmet-i tabiat ve hayvaniyyet kuyusunun dibine du§mu§tur.
1 125. Onun lazimi, ezel fjiine§inin nefyidir; sonic, onun hu muradi ne vakii ha-
siZ olur?
Bu hasudun tabiat-i habisesine lazim olan §ey, ezelde ve ilm-i ilahi mer-
tebesinde ism-i Hadi'nin mazhan olan bir §ems-i hidayetin nefyi ve izalesi-
dir. Ey kaza-yi ilahi ahkamina vakif olan arif, sdyle, onun bu muradi kaza-
yi ilahiyi tebdil edebilir mi; binaenaleyh onun matlubu hasil olur mu?
<?*
Dogan ku§unun harabede bayku§lar arasina giriftar olmasi
"Dogan"dan murad, insan-i kamil; "harabe"den murad, dunya; ve "bay-
ku§"tan murad, (%> ijXLi j Cj-di Sj^Jt i^ j £uj i>j*->V '^jji oi (Yunus, 10/7)
ya'ni "Muhakkak §u kimseler id, bizim likamizi reca etmezler've hayat-i diin-
egwg>
MESNEVl-1 SEHtF SERHl / HI, ClLT • MESNEVt-2 •
yaya razi ve onunla mutmain oldular" ayet-i kerimesi hukmiine masadak
olan ehl-i gaflettir.
1126. ^Dogan o kimsedir ki, geri saha gele; kor dogan o kimsedir ki, volunu ga-
ib etti.
Padisah tarafindan av igin terbiye edilmis. olan dogan o kimsedir ki, do-
nup dola§ip yine §ahin koluna kona; ve kor dogan o kimsedir ki, terbiyeye
isti'dadi oldugu halde heniiz terbiye edilmemis. ve tarik-i Hakk'i gaib edip
ehl-i dunyaya kansmis. ola.
1127. ^fiolu gaib etti ve viraneye diistii; viranede dahi haykuslar iizerine diistii.
§aha riicu* edici bir dogan olan bir kamil, bu diinya viranesine ya'ni be-
§eriyet alemine du§tu; bununla beraber viranede de bayku§lar arasina dix§tu.
1128. O hiitiin nza nurundan nurdur; lakin onu kaza gavusu kor etti.
kamil, kaza-yi ilahiye nza nurundan butiin nurdur. Binaenaleyh ba-
sar-i basireti agiktir. Fakat ne care ki, kaza-yi ilahi gavusu onun basar-i ba-
siretine perde cekti.
1129. Onun gozune to-prak sa$h ve yoldan gotiirdu; onu haykuslar arasmda vi-
rana tevdi etti.
Onun kalb gozune cism-i hakinin ahkamini perde etti ve tarik-i Hak'tan
gevirip, onu baykus. mesabesinde olan ehl-i gaflet arasinda diinya harabesi-
ne tevdi' etti.
1 130. HSir ilave olarak havkuslar onun hasina vururlar; onun nazenin olan ka-
[1135] 111 *
nadini yolarlar.
doganin harabede kendi cinsi olmayan baykusjar arasina diismesi bir
ibtila olmakla beraber, bir de ilave-i ibtila olarak o bayku§lar onu gagalanyla
ba§ina vurarak didiklediler ve onun nazenin kanatlanni yoldular.
<^p?
AHMED AVNI KONUK
1131, JTlgah olun, hizim yerimizi tuimak i$in geri geldi diye, bayku§lar i$ine
velvele dvl$tvLl
Bu kissada, cenab-i §ems-i Tebrizi hazretlerinin vak'asma da i§aret buyu-
ruldugu anla§ilir. Nitekim Menahb-i Sipehsilar'da aynen §u ibareler mevcut-
tur: "Hz. Hudavendigar'in sohbetleri Mevlana §emseddin hazretlerine mah-
sus kalmis, idi. Bu sebeble, ekser-i ashab zat-i Pir hazretlerinin huzurundan
mahrum kaldilar ve birgok miiddet tahammiil ettiler. Nihayet bevais-i hased
onlann nufusunda rniistemir oidu; gubar-i inkan yiize gikardilar ve fiski a§k
addedip fuzulilik fiillerini tertib ettiler. Her firsat bulduklan vakit, cenab-i
§emseddln'e kar§i hezeyan ve istihza ile soz soylerler idi. Bir miiddet o taife-
nin har-i inkanndan incinmedi; vaktaki hadden tecaviiz ettiler, bildi ki bu
yuzden bir fitne zuhur edecektir; islah-1 hal igin bagteten mahruse-i Dima§k'a
hicret buyurdular. Hz. Hudavendigar o fitnenin muharriklerine ve o hareke-
tin mu§ewiklerine kat'iyyen inayet etmedikleri gibi, onlann hallerine goz
ucu ile bile bakmadilar."
Bu vak'adan sonra Hz. Mevlana efendimiz cenab-i §emseddnVi §am'dan
tekrar Konya'ya da'vet buyurdular ve kema-fi's-sabik sohbetleriyle me§gul
oldular. Memhb-i Sipehsalar'&a ikinci def a dahi su ibareler ile tafsil olu-
nur: "Mevlana §emseddin muddet-i medideden sonra Hz. Hudavendigar'in
daire-i hareminde perveri§-yab olan Kimya namindaki bir kizi kayd-i nika-
hina almak iltimasinda buiundu. Hz. Mevlana dahi kemal-i memnuniyyet-
le tezvic buyurdular. Ki§ mevsimi oldugundan, hanenin ki§lik mahallinde
kain bir sofada haclegah tertib buyurdular ki, Mevlana §emseddin orada zi-
fafa girip, o ki§ orada ikamet ettiler. Hz. Pir'in ortanca mahdumu Celebi Ala-
eddin o sofadan gelip gegtikleri cihetle, cenab-i §emseddin, hareminin sa-
ika-i gayretiyle, birkac. def a §efkat ve nasihat tarikiyla onlara buyurdular
ki: "Ey nur-i dide, vakia zahir ve batinin adab ile arastedir. Velakin bundan
sonra bu hanede hesab ile hareket buyurman icab eder." Bu soz onlara agir
geldi, munfail oldu. Ve zaten Sultan Veled hazretlerine cenab-i §ems'in faz-
la iltifat ve inayeti sebebiyle rmikedder olmakta idi. Ona bu hal de munzam
oldu. Di§anya gikip keyfiyyeti bir taifeye anlatti. Onlar da firsati ganlmet bi-
lerek fikirlerini izhar edip, "Tuhaf §ey! Bir ecnebl gelip, hane-i Hudavendi-
gar'a girmi§, sahib-i hanenin nur-i didesini kendi evine koymuyor!" dedi-
ier. taife, firsat buldukca o hazreti istihfaf ile me§gul oiurlar ve mucib-i in-
*£»>
MESNEVf-f SERfF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
fial olacak harekati icra ederler idi. Hz. §ems kemal-i halleri sebebiyle sabr
edip, Hz. Hudavendigar'a bir §ey soylemediler. Bir muddet sonra o taifenin
tecaviizu haddi tecavuz etti. Mes'eleyi Hz. Sultan Veled'e hikaye ettiler ve
dediler ki: "Bu defa bu taifenin harekati yuziinden oyle bir gaybubet ede-
cegim ki, benim eserimi bir kimse bulamayacaktir!" Ve hem o muddette
bagteten gaybubet buyurdular."
l§te bu vak'aya vukuf, bu kissanin ruhuna nufuz icin kafidir, Esasen I.
cild-i Mesnevi'de, "Padi§ah ve cariye" kissasinda, Qeleb! Husameddin hazret-
leri §ems-i Tebrizi hazretleriyle olan ahvalin beyanini Hz. Pir'den rica etmi§
ve Hz. Pir de bunlann agikca soylenemeyecegini ve hikayenin zimnina kulak
tutmasim beyan buyurmus. idi. Bu kissada, hususiyyet cihetinden cenab-i
§ems vak'asi; ve umumiyyet cihetinden dahi bilcumle enbiya ve evliya ha-
zeratinin ahvali beyan buyurulmaktadir.
t^j^P jJi ji Ju^Uil jJul V^* J p-*^" J, **$£ 0\>w- dy?
1 132. <7\kahalle k'6-pekleri $>i yiir-hiddet ve piir-heyhet, cjarihin delkina dii§tiiler!
"Delk", eski puskii libas ma'nasinadir. Ya'ni, mahalle kopekleri eski piis-
ku libash bir garib ve fakiri gordukleri vakit nasil hiddet ve heybetle havlayip
iizerine hucum ederlefse, baykusjar da dogana oyle hucum ettiler.
^c^ f$/ Ui 0\jj j&r -^ -^i f ^>y J* ** u* x >/ jk
1133. ^Doaan der ki: wr Ben niye bayku§lara layik olayirn; bayku$lara boyle ha-
rabenin yiizunu feda ettim!
1134. HSen hurada olmak istemem, giderim; §ahlar $dhintn iarafma rati' olurum!
1 135. JCendinizi oldiirmeyiniz ey bayku,§lar; zird ben mukvtn deijilim, vatan ta-
rafina flidiyorum!
O— W" jU A& APL- 1j U Ai jj C— LJi p-5^- ji ill I t-jlj>- jjl
1 136. Hn harab-abad sizin gozuniizdedir; ve yoksa bize §ahin bilegi naz yeridiri"
Ey ehl-i diinya, bu harabe-zar olan dunyanin kiymeti ve ehemmiyeti an-
cak sizin nazannizda sabittir. Ve yoksa bizim gibi ma'suk-i ilahi olanlara,
cg^p
AHMED AVNf KONUK
§ah-i hakiki olan Hakk*m yed-i kudreti naz yeridir. Ya'ni, bizim gibi kamiller
ehl-i niyaz degil, ehl-i naz olan taifedendir.
Ba'zi niishalarda c~*w jfc yerine c— w jl vaki'dir. Bu surette, "dogan ye-
ridir" ma' nasi verilmek icab eder.
1137. nZaykti} dedi: 'Sizi haniimandan ko-parmak i$in yine Kile yapvyorl"
Bayku§un birisi kendi arkadasjanna hitaben dedi ki: "Bu doganin bizim
meskenimizden kendisini miistagni gostererek vatanma gidecegini soyleme-
si bir hiledir. Bu hile ile buradan sizi gikanp kendisi mukim olacaktir!"
1 138. n O mekr ile hizim evlerimizi tuiar; riyakarlik ile hizi yuvadan ko-panr!"
"Vekr'\ duvarda ve daglarda olan ku§ yuvalan ma'nasinadir.
1139. U( Uu hileye iapici tohluk gosierir; valldhi hanslerin he-psintkn heteriir!"
Bu hilekar dogan tokluk ve istigna gosteriyor; fakat kasem ederim ki ha-
ris-i diinya oianlann hepsinden daha hanstir!
1140. "0 Hirstndan pamuru pe/unez ^tti t/er; et/ arkada§lar, ayiya hwruk ies-
[ 1145 ] i~ i ■ - f«
hm etmeyimz'
Bu haris olan dogan, kemal-i hirsindan camuru pekmez gibi i§tiha ile yer.
Binaenaleyh bir ayi me§rebinde olan bu dogana, koyunun en ehemmiyyet-
siz bir parcasi olan bir kuyrugu bile teslim etmeyiniz!
oj j lyUJL- U j\ ij> \j a£ c— :> jj JJj ^ <ui< jl i-3V
1141. xr Bi2 sade-dilleri yoldan cikarmak i$in, §ahtan ve §ahin elinden daiine-
rek soyler!"
Bu dogan bizim gibi saf bayku§larr aldatmak icin, "Benim goziim sizin
makamimzda degildir; benim yerim sahin bilegidir" diyerek oguniir.
1142. nr Bir ku$cagiz ise §ahm ne tinsiHir? Bcjer hiraz aklm varsa onu Ainleme!"
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2
Bu beyt-i §erifte, uE. *£> \ J^l 01 (Ibrahim, 14/10) ya'ni "Siz de muhakkak
ancak bizim gibi be§ersiniz!" ayet-i kenmesine telmih buyurulur.
J~" ^jj Ji^ ^^ £~* J.JJ (J^^T \i J ji C— s*L^ tj+j*-
1143. "O §ahin cinsi veya vezirin cinsi midir? Oti$ sarmisak bddem helvasi-
na layik olur mu?"
1144. tSufran tevdbii ile benim arayicimdir, diye; o §eyi ki, fiilden ve mekrden
ve fenden soylerl"
1145. Jsfe sana na-mahhul malihulya; i$te sana ham laf ve ahmak tutucu
inzakl"
Bu doganin, "Sultan tevabii ile benim arkamdan gelip beni arayip durur"
diyerek fiil ve hile ve fen cihetinden birtakim sozler soylemesi, kabul edile-
meyecek malihulyadir ve bir ham sdzdur ve ahmaklan kandinci ve tutucu bir
tuzaktir.
c~~*-i ij^ j* as? >^ J^ja c-~*W j\ xT J3 \> ji\ £ y>
1146. *Dter kim buna inanirsa ahmakliktandir; bir zaif ku^capz $aha ne \a-
yikiir?"
1147. '6n hakir bayku§ eger onun beynine vtirsa, muhakkak §ahtan ona yar-
dimcilik nerede? '
Ey §ahtan ve §ahin bileginde makam-i naz tuttugundan bahs eden dogan,
en aciz bir baykus, senin bey nine gagasiyla darbeier indirse, bahs edip durdu-
gun §ah asla senin imdadma yeti§mez. Ya'ni mutecavizlere kar§i sende mu-
kavemet edecek maddi ve ma'nevi kuvvet yoktur.
1148. ^ogan dedi: Bger benim bir kanadimi kovarsa, §ahlarin sa/it bayku$lu-
jjun kokilnii koparir!"
AHMED AVNl KONUK
"Insan-i kamil", ehl-i §ekavete cevaben dedi: "Eger en miskin bir sak! ba-
na eza ve cefa ederse, Halik-i Zulcelal hazretleri ehl-i §ekavetin sakin olduk-
lan beldeyi kokunden kopanr!"
Nitekim Suayb (a.s.)in kendi kavmine olan bu ma'nadaki hitabi Kur'an-i
Kenm'de beyan buyurulur: >y* fj j\ ^y f y ^M ^ J^ ^^i ot jte ^^ V
^Jii }') y (Hud, 11/89) ya'hi "Benim sjkakim, sizi, kavm-i Nuh'a ye kavm-i
Hud'a ve kavm-i Salih'e isabet eden §eyin mislinin size isabete gekmesin!"
Zira Hak Teala, Nun ve Hud ve Salih (aleyhimu's-selam)a muhalefet edip,
onlan incitenierin kendileriyle beraber yerleri yurtlanni da altust etti!
1149. ^ayhus him oluyor? Gjjer hit iogan henim gonliimu incitir, harm cefa
ederse;
1150. <$ah her inis ve yohu$ta, ioijan haslanndan yiiz Unlerce harman ya-par!
Ankaravi hazretleri, "Bu soziin kaili olan dogandan murad, enbiya ve ev-
liya; ve ikinci dogandan murad, diinya §ahbazlandir" buyururlar. Bu da bir
vecihtir. Hind §arihlerinden Imdadullah hazretleri, ikinci dogani da veil
.ma'nasina alip, buyururlar ki: "Eger biifarz bir veil neblyi incitirse, Musa (a.s.)
zamaninda Bel'am-i Baur hakkinda vaki' oldugu gibi, §ah ondan velayeti selb
eder. " Bu ikinci vecih mureccahtir. Zira velayet meratib uzerinedir. Mertebesi
dun olan bir veli, ef ali ve akvaii ile, mafevki olan velinin kalbini incitecek
olursa, gazab-i ilahi eseri zahir olur. Nitekim Nefehatu'l-Unste, Necmuddin
Kiibra ve Mecdiiddin-i Bagdad! hazretleri aralannda vaki' olan hal, bu muta-
laanin sahididir. Ve bu ma'na enbiya ve evliyanin kaffesine §amil olur.
1151. nZenim muhafizim onun indyetidir; hen her nereye flidersem sah arham-
dadtr.
Musa ve Harun (aleyhime's-selam)a hitaben vaki' olan ^i u^. J>\ uui N
J/j (Taha, 20/46) ya'ni "Korkmayin, muhakkak sizinle beraber i§iti'rim ve
tit , , »J t *S-r " * *
gorurum!" ayet-i kerimesine ve ^ u j>\ ^iU* ^ 3 (Hadid, 57/4) [ya'ni "Ne-
rede olursaniz olunuz, sizinle beraberdir."] ve emsali ayat-i kerimeye i§a-
ret buyurulur.
GgVCg)
MESNEVl-1 SERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
*JL* OUaL- Ji ^ <JL>- ij +JL* ja JL>- OUaL- J^ jj>
1152. Sultanin flonliinde henim hayalim mukimdir; benim hayalim olmaksizm
suliamn gonlii sakimdir.
Ankarav! ve Hind §arihleri bu beyite, umumiyyet i'tibariyle ma'na verip
buyururlar ki: "Icad-i alemden maksud-i asli ve illet-i gaiye, esma-i ilahiyye-
nin zuhurudur. Ve mazhar-i kamil, insan-i kamildir. Vucub-i zatiden maada
cemi'-i esma ve sifat-i ilahiyyeyi cami'dir. Nitekim, ^^i c~au u wj ya'ni
"Sen olmasa idin eflaki yaratmazdim" hadis-i kudsisinde i§aret buyurulur.
Eger "insan-i kamil"in hayali ya'ni suret-i ilmiyyesi sultan-i hakiki olan
Hakk'in ilminde olmasa idi, esma ve sifat-i ilahiyye igin zuhur-i kamil bulun-
mazdi ve bu esma ve sifat habs-i ademde sikilip kalirdi. Ve "sakim olmak" bu
ma'nadan kinayedir.
Fakir derim ki: Bu beyitin zimmnda bir de hususiyyet-i ma'na miilahaza
olunur, Ve dikkat buyurulursa, yukanda izah olunan §ems-i Tebnzi hazretleri-
nin vak'asina tevafuku goriilur. Bu ma'naya gore, "sultan"dan murad, taife-i
miiridan iizerinde saltanat-i tasarrufu zahir olan cenab-i Mevlana'dir. Ve filha-
kika da Hz. §ems'in hayali cenab-i Pir'in kalb-i §eriflerinde merkuz idi; ve on-
lann gaybubetlerinden sonra gontilleri sakim olmu§ idi. Nitekim §am'a gonder-
dikleri bir manzum mektuplanndaki su beyanat bu ma'nayi te'yid eder:
"Zira senin sefer ettigin o demden beri, bal mumu gibi tatldiktan aynldik. Bu-
tiin gece §em ' gibi yamyoruz; iftirak ate§ine e§ ve baldan mahrumuz. Senin ce~
malinin firakinda, bizim igin cisim virane ve can dahi bayku§ gibidir!"
Jryjt ^J*T J^ £J j J* (J, lS iSJJ ~>> ^ Lr* ^J# d Jt
1153. $oh gidi§te beni u$ixrtlujju vakit, cjoniil evcinde onun -perievi gibi u$arim.
§ah-i hakiki olan Hak beni seyr u sulukumde ugurdugu vakit, gonial ale-
minin yiikseklerinde kesafet-i cismaniyyemden kurtulup, onun nuru ve per-
tevi gibi ucarim.
Ankaravi hazretleri, ^y>, deki j. in zamir-i gaib oldugunu, kaideten us-
tiin okunmak lazim ise de, vezin igin makablinin kesri ile kiraat olundugunu
AHMED AVNl KONUK
beyan buyurur. Fakat, "rev" avaz-i hazin ma'nasina da gelir ve bu ma'naya
gore j^jj ism-i masdar olmaz. Ve bu surette j- zamir-i gaib olacagindan jy^
deki zamir-i gaibi dahi kesr ile okumaga mahal kalmaz. Ve hiilasa-i ma'na
dahi boyle olur: "§ah beni kendi avaz-i hazini icinde ucurdugu, ya'ni §ah
avaz-i hazini ile, "Haydi dogancigim, seni goreyim!" gibi kumandalar ile av
igin beni bileginden sahvererek ucurdugu vakit, ben goniil afakindan onun
pertevi ve nuru gibi ucar ve goniiller avlarim."
Hind niishalannda ise ikinci misra' busbiitun ba§ka olarak JW- %j\ j*\ ^
J'jjSi Jr- y^'ni "Evc-i canda onun latif terbiy esini bulurum" tarzindadir. Ar-
tik bu ihtilafi kari'lerin zevki halletsin.
1154. ^ir ay ve giine§ gibi uparun; goniiUerin -perdelerini yirtanm!
llim ve irfan goklerinde ay ve giine§ gibi seyr ii devr ederim ve ulum-i le-
diinniyye ve esrar-i ma'rifet perdelerini yirtanm.
1 155. S%killann -parlakltgi benim fikretimdendir; gogiin yanlmasi henim fitra-
hmdandir.
"Fikreften murad, akl-i kullun fikir ve idrakidir. "G6k"ten murad, vii-
cud-i mutlakin mertebe-i vahdetidir ki, onda bilcumle meratib hal-i ittihad-
dadir. "Akillar"dan murad, akl-i kullun madunu olan ukuldiir. Ya'ni merte-
be-i ervah ve §ehadetteki ukul ve niifusun parlakhgi, benim akl-i kulliimun
fikret ve idrakinden cuz'lerdir. Mertebe-i vahdetin haiz oldugu kemalati in-
§ikak ve infitar ile viicud-i haricide izhari, benim hilkatim igindir. Zira vii-
cud-i mutlakin meratibe tenezzlilatindaki maksud-i asll, insan-i kamilin zu-
hurudur.
1156. 'Ben doganim, henim hakkimda hiima hayran olur; bayku§ him oluyor, ta
ki bizirn sirnmizi bile!
"Huma"dan murad, melaike-i mukarrabindir. Ezcumle, mazhar-i akl olan
Hz. Cibril'dir. Ya'ni, vakia ben be§erim; bu alem-i cismaniyyette ervahi avla-
yip huzur-i §aha gotiirmek igin sahverilmi§ doganim. Fakat benim hakkimda
cismaniyyetten art olan melaike-i mukarrabin sirnmi bilmek hususunda hay-
's^
MESNEVl-1 §ERtF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2
rettedirler. Virane-i tabiatin esiri olan bayku§lar kim oluyor ki, bizim sirnmi-
zi bilsinler!
1157. t$ah henden dolayi hahrladi; zindandan yuz hinlerce baglanmi§i azad eiti.
§ah-i hakiki, mahza benim zuhurum igin, zatinda mahbus ve mahfi olan
ve mertebe-i ahadiyyesinde bagh kalan sifat ve esmasina rahmet-i amme-i
zatiyye ve sifatiyyesiyle tecelli buyurarak azad etti.
1158. ^ir dem heni hayku§lara mukarin kildi; henim nefesimden hayku§lan
docjan yaph!
Bir miiddet-i muvakkata igin bana suret-i be§eriyye giydirip, tabiat ve cis-
maniyyet harabesindeki insanlara mukarin kildi ve benim nefha-i feyzimden
birtakim nakislan bu virane-i cismaniyyetten kurtanp kemale getirdi.
<y Jb <j^A^ $*/ ?v o* j^j* j* ^ is-***- ^^ l*i
1159. By saadetli hir hayhu§ ki, henim pervazimda nik-hahtltgindan henim sir-
xxmx anladil
Benim alem-i ma'nadaki ugu§um hakkinda saadet-i ezeliyyesinden dola-
yi benim simmi anlayan cismanilere ne mutlu!
1160. ^Doganlar olmantz icin hana asdimz', ger$i haykupunuz, §ahhazlar olunuz!
Ey salikler, sema-yi ma'rifette esrar-i ilahiyyeyi avlayabilecek dogan ol-
mamz igin bana teveccixh edin! Gergi henliz cismaniyyet harabesinde bayku§
mesabesindesiniz; fakat bana sanhniz ki, §ahbaz olasiniz. Bu beyt-i §erifte,
iZ~ iji\ aJDi J^-j j JJ3 iir juS (Ahzab, 33/21) [ya'ni "Resulullah'da sizin igin
giizel bir drnek vardir."] ayet-i kerimesine i§aret buyurulur.
^jj* X*\j \y* JUii U*T J* <_~>- ^U 0b>- i> JLil *£S\
1161. O kimse ki oyle hir padi§aha \iah\% ola, her nereye dn§erse ni$in garib
olsun?
*$$&
AHMED AVNl KONUK
insan-i kamil ki, oyle zi-kudret bir sahin, ya'ni §ah-i hakiki olan
Hakk'in habibi ola, meratib-i viicudun herhangisine du§erse du§sun ve zahir
olursa olsun, hig garib olur mu? Onun mededkan ve muini, her bir mevtinda
o §ah-i hakikidir. Bu beyt-i §erifte, ^ '& 'J~J~ iuf, (Maide, 5/67) ya'ni "Al-
lah Teala seni nastan hifz eder" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur.
1162. $ah her kimin derdine deva olursa, her ne kadar ney gibi nale else bi-
neva olmazl
Bu beyit bir sual-i mukaddere cevab olur. Ya'ni, sail der ki: "Mademki in-
san-i kamil Hakk'in habibidir ve garib degildir, enbiya ve evliya cahillerin ta-
arruz ve tecaviizlerinden mahfuz kalmali idi." Buna cevaben buyurulur ki:
Onlar her ne kadar zahirde cahillerin ve zalimlerin tecaviizlerinden nale etse-
ler bile, bu naleleri hikmetsiz ve faidesiz degildir.
1163. cTRulJuiTi malihiuim, ben bedava yiyici degilim; sah kenardan dogan da-
vulunu why or!
Ya'ni, ben Hakk'in halifesiyim. Ve halife mustahlifin emr-i tasarrufta ayni
oldugu cihetle, tasarruf mulkunun malikiyim; ve fuyuzat-i rabbaniyyeyi ahp
ibaduliaha ifaza ve tevzi' vazifesi ile mlikellef oldugum icm, bedava yiyici de-
gilim. §ah benim dogana mahsus olan davulumu canib-i gaybdan calryor.
"Tabl", davul; ve "baz" dogan ma'nasma olarak, izafet-i lamiyyedir; do-
gan igin galinan davul demektir. Ma'lumdur ki, eski padi§ahlar av alayi ter-
tib ederler ve §ah avda doganim ava saliverir ve doganin avdan rucu'u ku-
mandasi olarak davul galdinr idi. §ah-i hakiki ile insan-i kamilin munasebe-
ti bu av haline tesbih buyurulmu§tur.
1164. nSenim dogan davulum "ircii" nidasidir; Diak mtiddeinin ragmma be-
nim §ahidimdir.
Dogan igin §ah-i hakikinin canib-i jpybdan ve batindan galdigi davulum,
Z*s *i^\j S.j Jl ^j\ ^ilii *J&\ i^i C (Fecr, 89/27-28) ya'ni "Ey nefs-i
mutmainne, raziye ve marziyye olarak Rabbine rucu' et!" ayet-i kerimesinde
cs^9^
MESNEVf-t §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVI-2 •
i§aret buyurulan nida-yi gaybi-i Hak'tir. Muddeinin bu daVeti inkarma kar-
§1, Hak Teala hazretleri nefsimde §ahidimdir. Zira bu hitabi, muddeinin inka-
rma ragmen ben duymaktayim.
1 165. H^en sahlar sahinin cinsi degilim; ondan uzak, fakat tecellide ondan nur
tuiarim.
Evet, ben vucud-i izafi sahibi bir abd oldugum cihetle, vucud-i hakiki cinsi
degilim. Ve viicud-i mumkin viicud-i vacibe asla adim atamaz. Zira oraya adim
attigi vakit, onun "mumkinlik"i kalmaz. Ve cunku zidlar muctemi* olmaz. Bi-
naenaleyh, esfel-i safilin mertebesinde bulundugum icjn, o viicub-i zatiden
uzagim. Fakat benim viicudum onun meratibe tenezziil ile tecellisinden hasil
oldugundan, mir-i zuhurum o viicud-i vacibdendir. Ve gercj zahirim ve §eklim
ve mumkinligim i'tibariyle onun cinsi degilim; fakat onun sifat ve esmasina
mazhariyyetim hasebiyle, ma'na cihetinden onun cinsi olurum. Nitekim demir
ateste kizardigi vakit, kendi sifatindan soyunup, ates, cinsinden olur.
1 1 66. Cinsiyyet $ekil ve zat cihetinden degildir; su nehaiia topraga cins geldi.
Mesela demir, §ekilde ve zatiyyette ate§ cinsinden degildir. Fakat kizdigi
vakit ate§ cinsinden olur. Ve keza suda kuwe-i inbatiyye vardir; ve bu kuv-
vet toprakta da vardir. Binaenaleyh bu sifatlarda su ile toprak yekdigerinin
cinsidir. Fakat surette birbirinden ba§kadir.
1167. Diava, hwamda atesin cinsi geldi; nihdyet sarah tab' a cins gelmistir.
Hava-yi nesimi, kivamda ya'ni ateste beraber kaim olmak hususunda cin-
siyyet eseri gosterdi. Zira ikisi de sifat-i letafetle muttasiftir. Qimkii bil-kim-
ya ikisi de gaz cinsindendir. Fakat surette birbirine muhaliftir. "Mudam" ya'ni
sarab ve umumiyyetle igki, surette insana muhalif oldugu halde, nihayet §a-
rab tab'-i be§ere ho§ gelmis, ve ne§at vermi§ ve onunla imtizac ederek cinsiy-
yet eseri gdstermi§tir. Hind §arihlerinden Abdiilfettah buyurur ki: "Tabayi'in
kivami cins icindedir. Vakia hava onun cinsi degildir; fakat mademki cins-i
tabiatta zahir oldular, her ikisi de bir cins oldular." Ve Sultan Veled hazretle-
G >e^^>
>K®" AHMED AVNl KONUK
ri buyururlar ki: "Tab' ve hava, ahirlerine nazaran cins olurlar." Ya'ni §ara-
bin ahiri tab'a ne§at; ve havamn ahiri ate§e hararet ve kivam verir.
1168. uMddemki hizim cinsimiz <$ah'imizin cinsi degildir, hizim "hiz'ligimiz
onun hiz liainaen dolayi fend oldu.
Bu beyt-i §erifin §erhinde, Sultan Veled efendimizin §erh-i alilerini tercii-
me etmeyi faideli gordum: "Mademki cinsiyyet illet-i izafidir ve abd-i zelilin
Hz. Hak canibine "sabika-i ezeli ve inayet-i lem-yezeli" ta'bir ettikleri alaka-
dan ba§ka o §ah-i Celil (ex.) ile cinsiyyette munasebeti yoktur; binaenaleyh
abd-i mukarrebin vazifesi, kendi enaniyyetinden gegmek ve daima Hz.
Hakk'in enaniyyetini isbat etmek olur. Ve Mevlana hazretleri bu ma' nay 1 bu
beyitteki ibare ile eda ettiler."
1169. r Bizim "biz'liijimiz fdnx oldugu vakit, o ferd olarak kaldt; onun ahnin
ayacji altinda toz gibi oluruml
"Atinin ayagfndan murad, Hakk'in tasarruf ve iradesidir. Ya'ni, bizim
"biz'ligimizi vucuda getiren §ey, fan! olan suver-i be§eriyyemizdir. Bu fenaya
mahkum olan vucudumuzda mtitecelli olan kudret ve irade gibi sifatlar dahi
hep sifat-i Hakk'in pertevidir. Binaenaleyh, "mevt-i iztirari"ye hacet kalmaz-
dan evvel, "mevt-i ihtiyan" ile dlup, kendi irademizi kaldirahm; ferd olarak
Hak kalsin ve onun daima bir kiiheylan at gibi kavi olan iradesi altinda bi-
zim irademiz toz gibi gignensin!
1 1 70. Can ve onun alametleri to-prak oldu; onun auaginin izi onun to-prajji iize-
[1175] • j j- r
nndedir:
Toprak oldu"dan murad, ruh-i izafi-t kamilin Hakk'in sifat-i Hayat'inda
istihlak ve istitandir. Ve "camn alametleri" nden murad, kamilin kavl ve fiili-
dir. Ve bunlann "toprak olmalan"ndan murad, kelaminin Hakk'in sifat-i Ke-
lam'mda ve ef alinin efal-i Hak'ta fan! olmasidir. "Onun ayagimn izi"nden
murad, Hakk'in tecelliyat-i sifatiyye ve esmaiyyesidir. "Onun topragr'ndan
murad, meyyit-i muteharrik halinde kalan kamilin cismidir. .
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / 111. ClLT • MESNEVt-2 •
11 71. H^oynn cekicilerin ba§imn tact olmah uzere,bii iz icin onun ayacjimn iop-
ragi oil
"Hak-i pay-e§" (jt^ ^) teki J zamir-i gaibi, insan-i kamile raci'dir.
Ya'ni, Hakk'in tecelliyat-i sifatiyye ve esmaiyyesi cem'iyyetinin mazhan olan
insan-i kamilin ayaginin topragi ol; ta ki boyun cekicilerin ya'ni cihanda kud-
ret ve tasarruf-i mecazi sahipleri olan kimselerin basjarimn taci olasin!
1172. To fci henim seklim sizi aldatmasin; henim naklimden ewel henim me-
zemi yeyin!
Ya'ni, benim suret-i be§eriyyem sizi aldatmasin. Bilin ki benim sifatim si-
fat-i Hak'ta; ve ef alim ef al-i Hak'ta fan! olmustar. Binaenaleyh ben sdyler-
sem, soyleyen ben degilim. Imdi, benim sarab-i a§kimin mezesi olan maarif-i
ilahiyyeyi yeyip icm! Beyit:
"Beni tutiku§u sifatinda olarak aynanm arkasmda tuttular; ustad-i ezelin soy-
le dedigi §eyi sdyliiyorum!"
1173. By cok kimselerin ki suret yolunu vurdu, stir etc kasd etii ve Sffl,ah iize-
nne vur<
dul
Suret-perest olan kimseler ma'nayi gormeyip suret kaydinda kaldi ve ta-
rik-i Hak'ta suret onlann yolunu kesti. Onlar enbiya ve evliyaya, "Bunlar da
bizim gibi be§erdir" diyerek eza ve cefaya tasaddi ettiler. Halbuki onlann bu
taarruz ve tecaviizleri Allah Teala'ya taarruz ve tecavuz oldu. Qunku onlar
Hak'ta fan! ve Hak ile baki idiler. Ve bu beyt-i §erifte §u hadis-i kudsiye i§a-
ret buyurulur: *j^ J jji ^ Uj J aui j* ya'ni, "Kim benim igin bir vellye
ihanet ederse, muharebe ile bana mubareze eder!"
1174. Wihayet bu can hedene muttasil olmustur; hie bu can bedene miisabih
midir?
J
ggp^- AHMED AVNt KONUK ~^|§
Ya'ni bir kimse derse ki: "Hakk'in viicudu vikud-1 vacibdir ve insan-i
kamilin viicudu ise vucud-i miimkindir. Viicud-i miimkinin viicud-i vacib-
den hazzi olmadigi halde, miimkinu'l-vucud olan bir kamile eza nasil
Hakk'a eza olur?" Cevaben deriz ki: Nihayet bu canin bedene bi-tekeyyiif
bir ittisali vardir ve bu can asla bedene mu§abih ve beden cinsinden degil-
dir. Halbuki bedene olan eza ve cefadan ruhun muteezzi oldugu, zevkan ve
hissen herkesge ma'lum ve musaddaktir. Bu hakikata binaen, insan-i ka-
milin suretine olan ezanin Hakk'a eza oldugu meydandadir. Ve bu ma'na,
bu ve emsali ayat-i kenmede tasrih buyurulur: JjJJj iii 'oj\'£ ^jtfi o; (Ah-
zab, 33/57) ya'ni "§u kimseier ki, Allah'a ve ResuliVne eza ederle'r." Ve ke-
za, ^j^'Jj «ii jsili tf'j (Enfal, 8/13) ya'ni "Kim ki Allah' a ve Resulii'ne me-
sakkat verirsV,..."
Bu hususta Huseyn-i Harezmi kendi §erhinde §6yle buyurur: "Latifin ke-
sif ile imtizaci. vardir ki, akl-i derrak onun keyfryyetinin idrakinde soz soyle-
yemez. Nitekim, ruh-i pak bir avug toprak ile kan§mi§ ve oyle bir cevher-i ul-
vi boyle bir unsur-i sufli ile akd-i musahabet etmi§tir. Nur-i kaib kan katre-
siyle hem-ni§in ve "goruciiluk" goziin yag parcasina karin olmu§ ve "meser-
ref kirmizi cigere ve "gam" karacigere musahib bulunmus, ve "akil", is/al
edilmis, bir §em' gibi ba§in beyninde zahir olmustar." Nitekim bunlar, atideki
beyitlerde zikr olunur:
C-i$J Jj>- tsja* j* Ji jy CJ&r £ fcJ ^ f-^ jj ^
1 1 75. 0'6ziin nurunun §u'lesi i$ yagma e$tir; kalb nuru, kana mensub olan kat-
rede gizlidir.
Goziin te§ekkulat-i biinyeviyyesi ic. yagi cinsinden oldugu halde bu yaga
goz nurunun sulesi muttasildir. Kalb nuru da, "suveyda-yi kalb" ta'bir ettik-
leri, kan cinsinden olan katrede gizlenmistir.
1 1 76. <$ddi kirmizi cigerde ve gam karacujerdedir; akd bir fern' gibi ba$m bey
ni i$indedir.
Gam ve §adi cigerlerin; ve akil beyinin suretleri cinsinden olmadiklan hal-
de, bunlara ta'rlf olunamayacak vech ile muttasildirlar. Zira beyinin sureti-
ne bir bozukluk anz olursa, akila te'siri oldugu meydandadir. Cigerler de
boyledir.
MESNEVl-I SERtF §ERHt / 111. ClLT • MESNEVf-2 •
^Jij Jj*r J*\* j> U&*- tij*r j c^JS ji a l^iUr ^1
1 1 77. I^u taalluklar keyfiyyetsiz ve nasilsiz clejjil midir; ahllar nasilliijin bill-
$inde zeh&ndur.
Ruhun bedene ve siirurun kirmizi cigere ve gamin karacigere ve gonial nu-
runun kan katresine ve aklin beyine taalluklan ve baglanisjan keyfiyyetsiz-
dir ve "§6yledir, boyledir" diye ta'rif olunamaz. Ciinku akillar keyfiyyetin ve
nasilligin mahiyetini bili§te acizdir. Ve gunkii bu taalluklan bilmek, zevki ve
vicdanidir. Bunun idraki ancak gonial gozuniin nuruna munkesjftir. l§te, ru-
hun bedene taalluku his gozii ile goruliip ta'rif olunamadigi icin, hiikumlerin-
de yalniz his goziinu kullanan doktorlar ve sair ulum-i tabiiyye alimleri, ru-
hu ve diger taallukat-i ma'neviyyeyi inkar ederler.
1178. OCiiUiin cam ciiziin cant He ash etti; onun cant bir incl aldi cebine
koydu.
"Asib", pertev ve sadme ve carpma ma'nalarmadir. Burada her iki ma'na
da muvafiktir. Bu beyt-i §erif ile atideki beyitler Mesnevf-i §ertf in ebyaM
mu§kilesindendir.
Ma'lum olsun ki, viicud-i hakiki-i Hak, "ahadiyyet", "vahdef, "vahidiy-
yet" mertebelerinde vitriyyet iizere olup, libas-i "gayriyyef'le mertebe-i ru-
hiyyete tenezziiliinde §ef iyyetle muttasiftir. Ve bu §ef iyyet, "kullu'l-kulT
olan "ruh-i Muhammedi" ile zahirdir. Binaenaleyh, bu §ef iyyet ve isneyniy-
yet bir emr ve §e'n-i ilahiden ibarettir. Ba'dehu kiillu'l-kull olan bu ruh-i Mu-
hammedide, bilciimle enbiya ile evliya hazaratinin ervah-i kiilliyyeleri mu-
teayyin olmu§; ve onlardan her birine tabi' olan umemin ervah-i cuz'iyyele-
ri heniiz miiteayyin olmayip kuvvede kalmi§tir. Bu haMkate binaen, nuke-
ma, niifus-i kiilliyyenin kablel-ecsam; ve nufus-i ciizlyyenin ba'de'l-ecsam
husulline kail olmusjar. Ve Imam-i Gazali hazretleri dahi aym mutalaada bu-
lunmusUir. Sadreddin-i Konevi hazretleri dahi cenab-i §eyh-i Ekber hazret-
lerinden naklen bu hakikati beyan buyurmusterdir. Nitekim Mevlana Cam!
hazretleri Kaside-i Hamriyye'nm Wju v~U j"> J* b> beytine yazdigi §erh-
te, bu babda ba'zi izahat i'ta etmi§tir. Ve cenab-i Mevlana efendimiz dahi
atideki beyitlerinde ruh-i kiilltlerinin cesedlerinden mukaddem taayyiiniine
isaret buyururlar:
cse^
AHMED AVNl KONUK
^ jj^* l* ^ j^u*- oil/ ji xt. jUjw jf j ^T _,> JT ^ ^ oljl ju-j
"Cihanda bag ve mey ve uzumun vucudundan mukaddem, cammiz §arab-i
La-yezali'den mahmur idl Biz alem-i can Bagdad'mda "ene'1-Hak" na'rasmi
vurur idik; Mansur'un dar u gin ve nuktesi mevcud ohnadan mukaddem!
"Nefs-i kull" su ve camurda mVmar olmazdan mukaddem, hakayik meyhane-
sinde bizim ay§imiz ma 'mur idi!"
Bu mezhebe kail olmayanlar, alelumum ervah-i kulliyye ve cuz'iyyenin
ecsaddan mukaddem tekewiinunu bey an ederler. §ikk-i evvele gore, er-
vah-i kulliyye, alem-i ervahtaki "Elestli bi-Rabbikum" (A'raf, 7/172) hita-
bini ve ecsada taalluktan evvelki hali miidriktirler. Nitekim Bayezid-i Bista-
mi hazretlerine: "'Elestii bi-Rabbikum' hitabi hatinnda midir?" denildikte,
"Ozerinden hig gun gegmedi" buyurmustar. Zira ervah-i kiilliyye-i miidrike
uzerinden zaman gegmez. Zamana tabi' olan ancak ecsaddir. Ervah-i ciiz'iy-
ye ise, ecsada taalluktan mukaddemki ahvali miidrik degildirler. Hadis-i §e-
rifte iUst-Sfi jj c \jjSl\ J^ 4Ji 01 ya'ni "Muhakkak Allah Teala ervahi ecsaddan
mukaddem halk etti" buyurulmasindan murad, mebadi-i silsile-i viicud olan
ervah-i melekiyye ve ervah-i kiilliyyedir. tmdi ervah-i kulliyye kullii'l-kull
olan "ruh-i MuhammeaTden cevher-i miicerred-i nurani olarak alem-i er-
vahta zahir olmusjar; ve onlardan her birinin alem-i §ehadette zuhurlanyla,
da'vetleri vaktinde fiilen zahir olan nufus-i cuz'iyye, alem-i ervahta onlann
bilkuvve taht-i hitalannda bulunmusjardir. Bu ruh-i kullt, o ervah-i ciiz'iyye-
nin imami olur. Mevcud bir gekirdek igindeki agaglar ve onlann meyveleri ve
gekirdekleri gibi. Imdi, umum-i ademiyanda olan nlirus-i ciiz'iyye-i insaniy-
ye, mizaclanmn husuliinden sonra olup, evvela mertebe-i hayvaniyyette za-
hir olurlar. Eger onlann meyli tabiat tarafma olursa, bedende mustevli ve mu-
tasarnf olan ancak tabiat plup, daima istifa-yi lezzat ve §ehevat-i hiss! ile em-
reder, Ve ahlak-i zemime ma'deni ve efal-i seyyie menba'i ve evsaf-i kabiha
men§e'i oldugu igin, ona "nefs-i emmare" derler. Ve eger terbiye olunursa,
"levvame", "mulhime", "mutmainne", "raziye" ve "marziyye" mertebelerini
kat' edip, kendi kullii ve kemali canibe terakki eder.
Bu izahata nazaran, beyt-i §erifteki "can-i kiill", kullu'1-kull olan ruh-i Mu~
hammedide miiteayyin ruh-i kamil olur. Ve "can-i cuz'" dahi, alem-i §ehadette
C^^)
MESNEVl-I §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
miiteayyin olan nurus-i ciiz'iyye olur, Bu surette hiilasa-i ma'na boyle olur:
"Insan-i kamilin ruh-i kuliisi, insan-i nakisin ruh-i cuz'isine pertev saldigi va-
kit, o ruh-i ciiz'i o pertevden ma'rifet incisini ahp cebine koyar." Zira ervahin
hayati ilimdendir. Nitekim (s.a.v.) Efendimiz, Ul cjt. <J U- (JUl* jU* & ya'ni
"Him ile diri olan ebedi olmez" buyururlar. .
yjy Jj ?k-—v* jl JLi 4JUU- V**" S**""^ ^j' ^^" £y* J i 5*'*- &
1179. Can as$-i ceybden tMeryem gibi, gbniil aldatict oMesih'ien hamile
oldu!
Ya'ni, ruhu'1-emin olan Hz. Cibnl'in cenab-i Meryem'e temasindan, Hz.
Meryem ma'na-yi Isevi'ye hamile oldugu gibi, ruh-i kamilin ruh-i ciiz'inin
ceyb-i cismine dokunmasindan, ruh-i ciiz'i dahi goniil aldatici ve zevk ve-
rici olan Mesih'ten yiiklti oldu.
VjJ
-L*^* •£ ( j>t t ^A 0\ <L~**ji j \^X^- j> *£" aj ^»«v» \S\
1180. 0, kura ve ya§ uzerinde olan bir <jtytesih degildir; mesahadan -pek yiik-
sek olan bir CMesih'tir,
Ya'ni ruh-i ciiz'inin yiiklendigi Mesih, karada ve denizde seyahat edip
arzi mesaha eden suret sahibi bir Mesih degildir; belki nur ile memsuh olan
bir §e'n-i ilahidir ki, suretten art oldugu igin olgiiden pek yiiksektir.
01$^- J-*L>- }j£< ^W- iz&r jl OW c~zS J*L>- y>- l)1>- OW- j (^j
1181. ^inaenaleyh can mademki camn cantndan hamil oldu, boyle bir candan
cihan hamil olur I
Cenab-i Pir bu beyt-i §erifte, nazar-i alilerini kendi kull'leri ve kullu'1-kull
olan ruh-i Muhammediye irca' ve run-i kamilin vesatatim ref edip buyururlar
ki: imdi ruh-1 ciizi mademki camn camndan ve kullu'1-kull olan ruh-i Mu-
hammediden hamil oldu ve kendi kemaline ve insan-i kamil mertebesine te-
rakki etti, artik boyle bir candan halk-i cihan hamil ve fiiyuzati ammeye §a-
mil olurl Zira insan-i kamil haitfe-i Hak oldugundan, halk-i cihan uzerinde
mutasarnf olur."
1 182. 'TSoyle olunca, cihan bir ba$ka cihan dogurur; bu ha$r icin bir mah§er gosterl
C £PS*
AHMED AVNl KONUK
"CiharTdan murad, insan-i kamiidir. Zira cihamn hey'et-i mecmuasi sifat
ve esma-i ilahiyye mecma'i ve mah§eridir. insan-i kamil ise zubde-i cihandir
ve cem'iyyet-i esmaiyyeye mazhardir. Ya'ni insan-i kamil, kendi asib ve sad-
mesiyle diger bir insan-i kamil dogurup meydana gikarir. Ve cem'iyyet-i es-
maiyyenin mazhan olan insan-i kamil, diger cem'iyyet-i esmaiyyenin maz-
han olan bir insan-i kamil izhar edip gosterir. Bu ise, bu mecma' ve ha§r igin
bir mecma* ve manner gostermektir.
1183. ZKtydmete kadar bu ha§ri soylesem saysam, ben bu kiyametin serhinden
{j*~Z*> £j-N ^ C~*[£ \j
bja,
sinm:
"Kryameften murad, insan-i kamilin "fena-fillah" ve "baka-billah" mer-
tebesine vusuludiir. Zira kryamet, hakayikm yevm-i inki§afidir. Ve insan-i
kamilin bu mertebesinde de hakayik inki§af eder. Ya'ni, taayyun-i alemin
bozulmasindan ibaret olan kiyamet-i kubraya kadar bu muteselsilen zuhur
edecek olan hasn ve cem'i soylesem ve saymak azminde bulunsam, bu ki-
yametin, ya'ni insan-i kamilin bu mertebesinin §erhinden aciz kahrim!
1184. HSU sozler muhakkak manada "ya *3labbi'dir; Karfler bir lath dudagm
nefesinin tuzagulir!
Ya'ni bu bizim soyledigimiz sozler insan-i kamilin zevkine aid olup, bu
mertebeye vusul devletine nail olamamis, bulunanlann idrakine yabanci gelir
ise de, diger bir faidesi oldugu icjn sdyledim. Zira bu sozler'm ma'nasi, "ya
Rabbi" diye Cenab-i Vacibu'l-viicuda niyaz ve tazarru' etmektir. Icjmizden ta-
zarru' ve niyaz meyli koptu; nefesimizi tatli dudagimizin arasindan gikardik;
bu sozler ve bu harrier o nefesin tuzagi oldu.
j^j ^ i_jjU J^J &>j>r **o J> ^j*r <j~i j^ 2 ^ &£ dy?
1185. Dmdi, mademkl *ya ^RabV'e onun s lebbeyk"i erisir, o halde ni$in tahsir
etsin, ni$in sussun?
Imdi, mademki bizim bu sozlerimiz ma'nada "ya Rabbi" diye Hakk'a niyaz
ve tazarru'dur ve hadis-i §er!fte, Jul <jj-* ^W Jl~ ^ 6jk vj t ^ J^ v ^
ya'ni "Abd, "Ya Rabbi" dedigi vakit, Allah Teala "Lebbeyk kulum, iste!" bu-
MESNEVM SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
yurur diye varid olmustar; o halde o tatli dudagin nefesi nigin sdylemekte
taksir ve ihmal etsin ve nigin sussun?
1186, l&r "lebheyk"tir ki, isiiemezsin; fakal hasian aija'cja kadar tadahilirsin!
Ya'ni bu "lebbeyk", harf ve savt ile vaki* olan"lebbeyk" olmadigi igin, sen
onu his kulagi ile isftemezsin. Fakat emu vucudunun hey'et-i mecmuasinda
zevkan idrak edersin. Bu zevkan idrakin bir numunesi ve ga§nisi odur ki; bir
kimse a'mal-i salihadan birini halisan-li-vechillah istedigi vakit, sadnnda in-
§irah ve siirur duyar ve bu insjrahin zevki ba§tan ayaga kadar vucudunun
hey'et-i mecmuasim kaplar.
Duvar iistiinde susamism ve suya kerpig atmasinin hikayesi
1187. Drmak kenannda yiiksek hir duvar, duvann ustiinde hir susamis derdli
var idi.
1188. Sudan onun mani i o duvar idi; sudan dolayi o halih $oi zar idi.
1 189. S^nsizm o, suya hir kerpic ath; suyun sesi onun kulaijina hUab cjihi geldi.
1 190. O miimtehan, suyun sesinin safasmdan: kerpic atvet ve oradan kerpic ko-
[1196] u
"Mumtehan", susuzluk sebebiyle mihnete dugar olmus. ma'nasinadir.
ffsgjjjcj/O
I
AHMED AVNI KONUK
1191. Su, ^Dieifl... 'TSana bu herpici vurmahtan senin vein ne faide vardir?"
diye hagudu
1192. ^Susamts. <2eii: n 6j/ su, bana iki faide vardir. IJu, sanattan hen hie el kal-
iirmaml"
Ya'ni kerpig kopanp atmak fiilinden hig vazgegmem.
1193. "HZirinci faide, smjun sesini i§itmek ki, o, susami§lar icin muhakkak re-
hab gihi olurl"
11 94. "Onun sesi Dsrafil'in sesi gibi oldu; olmii$e bundan dirilik iahvil oldu."
Suyun sesi, Israfil (a.s.)in surunun sesi gibi muessir oldu; susuzluktan
oliim derecesine gelen kimseye bu ses hayat verdi ve onun halsizligi kuwe-
te mubeddel oldu.
1195. lv ^o/iui bahar giinlerinin gok gurlemesi gtbidir; bajj ondan bu kadar na-
ki§ hulur!"
1196. ^dhut fakir iizerine zekat giinleri gibi; yahui mahbus iizerine hurtulu§
haberi gtbi!"
1197. n< J*fefes-i ZRahman gibi olur ki, o ^emenden dMuhammed (a.s.) tara-
fina agizsiz eri§ir idil"
Bu beyt-i gerifte, ^ J^ o* cr^) [ a^ ^ J ] ya' ni "Muhakkak ben Yemen
tarafmdan nefes-i Rahman'i buluyorum" hadis-i §erifine isaret buyurulur.
Hind §arihlerinden Veil Muhammed Ekberabadi bu hadis-i gerifte, Resulullah
Efendimiz'in a§iki olan Uveys el-Karani'ye i§aret buyuruldugunu beyan et-
MESNEVt-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
mi§ ise de, yine Hind §arihlerinden Bahru'1-ulum ve cenab-i Imdadullah haz-
retleri tarafindan bunun galat-i fahi§ oldugu ve bu beyanin, hadis-i §erifin
maba'di olan jU;Vi ^ iju [ya'ni u Onlar ensardir"] ibaresine adem-i vukaftan
ileri geldigi gosterilmi§tir. Ankaravi'de bu hadis hakkinda fazla Izahat yoktur.
Maahaza, muhakkikin bu hadisi iktizasi vech ile §erh buyurmusjar ve ez-
cumle cenab-i §eyh-i Ekber Futuhat'ta bu babda izahat-i lazime i'ta buyur-
mu§tur. Burada tafsili uzar.
1198. "^$ahui S%hmed-i miirselin hokusu gibi olur ki, o, §efciat hususunda as\-
ye eri$irl"
suyun sesi, Ahmed-i miirsel (s.a.v.) Efendimiz'in asiler tarafindan du-
yulan §efaatinm kokusuna benzer ki, o asiler ate§-i isyan iginde yanip tutu§-
tukian esnada, o koku onlara eri§ir.
1 199. *^$ahut ^usufun kokusu gthi aiizel ve latif olarak, zaif olan y^akub 'un
cam uzerine car-par!"
LjJ^' pj Is-Sf ^j (Yusuf, 12/94) ya'ni "Muhakkak ben Yusufun kokusu-
nu buluyorum" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur.
1200. U( Dioer hir faidesi ki, her hir kerpici ki hundan koparinm, akan su ia-
[1206] f i. . n
rajina gelxrwn.
Suya kerpic. kopanp atmanin diger bir faidesi de budur ki, bu duvardan her
bir kerpicj kopanp attikca, duvann yuksekligi algalir, suya yakla§inm. Nite-
kim izah buyurulur.
•±^y> ij\ j& **f } ^~~i - ^ j^ ^-^ ls^ £
1201. v ' 2Xra kerpicin azalmastndan ey akilh, §uhhesiz yiiksek duvar ziydde al-
eak olur!"
ij-V J^j OUji j\ Js*i ij^w- ^J jljji y^
1202. M(r Duvarin alcakligi hir yakirdik olur; onunjash, hir vashn dermdni olur 1 /'
(gK^ AHMED AVNl KONUK ^3§
"Duvar"dan murad, enaniyyet-i be§eriyyedir. "Kerpig"den murad, bu ena-
niyyeti tesMl eden sifat-i nefsaniyyeden her biridir. "Su"dan murad, ruhun
susamis. oldugu ab-i hayat-i hakMdir. Imdi salik-i tarik-i Hak, enaniyyetinin
duvanndan sifat-i nefsaniyyesi kerpiglerinden birisini kopanp attikga, ab-i ha-
yat-i hakMye yakla§ir, Sifat-i nefsaniyyeden birinden ayrilmasi, hakayik-i
Hak'tan birisine ula§maga sebep olur.
1203. "$api$ik ker-pi$i koparmak, bir yakmhgi muab olan secde geldi hi, secde
et ve yaklasl
Bu beyt-i §erifte, ^»fi <> °cs °r*&^ 4 (Saffat, 37/11) ya'ni "Biz onlan
yapi§kan gamurdan 'halk* ettik" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur. Bu
"halk", beserin bidayet-i hilkatine aiddir. Nitekim diger bir ayet-i kefimede,
^ fr u ^ aiSu 'ja iLU ji jj o^ ^ olJvi jk foj (Secde, 32/8) ya'ni "Insanin
halkina Hak Te&la gamurdan basladi, sonra onun neslini zalf bir su cinsinden
olan "siilale"den yapti" buyurulur. Ve diger bir ayet-i kerimede de, bu camu-
run dyl^ Ci- (Hicr, 15/26-27) ya'ni "Yillanmis. ve kokmus. gamur" oldugu
beyan buyurulur. Bu da murekkebat-i fahmiyyeden ba§ka bir §ey degildir. Ve
"protoplazma" dedikleri madde-i hayatiyye dahi bu gamurda mevcuttur. Ni-
tekim tarih-i tabu ulemasimn tedkikati bu merkezdedir. "Hi§t-i. lazib" ta'biri
ile cenab-i Pir efendimiz, be§erin bidayet-i hilkatindeki sufliyyetine ve zilleti-
ne i§aret buyururlar. Ve sifat-i nefsaniyye dahi bu "tiyn-i lazib"den mahluk
olan cism-i be§ere taalluk eder. Her biri suunat-i zulmaniyyeden ibarettir. Bi-
naenaleyh bu cism-i siiflinin zulmani olan sifatini kopanp atmak, sani*-i ha-
kimi olan Hak muvacehesinde serrurii ve secde ve tezelliil demek olur. Ve bu
secde ve tezelliil ise, vjsfj l^J.ij (Alak, 96/19) [ya'ni "Secde et ve yaklasj"]
ayet-i kerimesinde beyan buyuruldugu iizere, Hakk'a yakinhgi mucib olur.
Ve bu secde, "secde-i kurb" olup, cenab-i §eyh-i Ekber Futuhit-i Mekkiy-
ye'lerinde bu secde hakkinda tzahat i'ta buyurmu§lardir.
1204. I^u- invar yiiksek boyunlu oldukca, bast a§agiya getirmege mani'clir.
Bu enaniyyet duvari yiiksek boyuniu, ya'ni miitekebbir oldukga bas. egme-
ge ma' ni' olur. Ve kemal-i enaniyyet, ki§iyi tahattur-i abdiyyetten ve tezellul-
den men' eder. Ve boyle bir kimse tezellulden istikrah eder. Fakat vaktaki dium
c^pgs,
(gp^ MESNEVl-I SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • "^^
hali gelir, bu hal fiilen onun zilletini meydana koyar. Zira mevt, acz-i halis ha-
lidir. Ve §er'de mevzu' olan secde vaz'iyyeti, abdin huzur-i Hak'ta kemal-i te-
zellulunu tasvir eder, Makam-i abdiyyete vasil olan arifin tezellulu her vakit va-
ki'dir. Bunun igin §eyh-i Ekber hazretleri buyururlar ki: "Secde-i kurb ile sacid
olan bir kimse asla secdeden kalkmaz." Bu, arif daima ba§ini yere koyar ma'na-
sina degildir; belki onun kalbi bir an abdiyyetinden gafil degildir, demek olur.
1205. ^en hu haki tenden kurtulmadikca, ab-i hayaia secde etmek miimkin de-
gildir!
"Ab-i hayaf'tan murad, sifat-i Hayat'i ve Muhyi ismi ile daimu't-tecelli
olan zat-i Hak'tir. Ya'ni, bu anasir-i arziyyeye mensub tenin icabati olan si-
rat-i nefsaniyyeden kurtulmadikca, ab-i hayat olan zat-i Hakk'a tevecciih ile
secde ve serfuru etmem mumkin olmaz!
1206. Dier kim duvar iistiinde ziyade susamis ise, tuglayi ve kerpici pek cabuk
kopanr!
Her kim duvar gibi olan bu viicud-i unsuri ustiinde, o ab-i hayata gok su-
samis. ise, tugla ve kerpic mesabesinde olan sifat-i nefsaniyyeyi pek gabuk
kopanr.
1207. Dier kim suyun sesine pek asik olursa, o, hicabdan pek hiiyiik olan ker-
pici kopanr I
"Suyun sesi"nden murad, zat-i Hakk'in bu alem-i suretteki tecelliyat-i si-
ratiyye ve esmaiyesidir. Arif, mazhardan isme ve isimden musemmaya in-
tikal eder. Ve salikin viicud-i unsurisi dahi bir mazhardir ki, onda tecelliyat-i
Hak zahirdir. Binaenaleyh, her kim suyun sesi mesabesinde olan tecelliyat-i
Hakk'a pek a§ik olursa, zat-i Hakk'in pek biiyuk hicabi ve pek biiyuk bir ker-
pic mesabesinde olan enaniyyet-i mevhumesini kopanr.
1208. O kimse suyun sesinden hoynuna kadar mey doludur; yabanci "huluk"
sesinden haskasini isitmez!
<^9g>
AHMED AVNl KONUK
Boyle bir kimse, tecelliyat-i Hak'tan, boynuna kadar §arab-i ask ile dolu-
dur. Fakat bu alem-i suretin ne oldugunu bilmeyen yabanci ve namahrem
olan kimse, suya dii§en kerpigin hasil ettigi "buluk" sesi mesabesinde olan
suretten ba§ka bir §ey gormez.
1209. By o saade&i kimse ki, o ilk gunleri mugtenim tuiar, kendi borcurm oder!
Ne mutlu o kimseye ki, bu cism-i unsunsinin alem-i surette ne§v u nema
buldugu ilk gtinleri, ya'ni genglik zamanlanni firsat ve ganimet bilir de, ken-
disinin sebeb-i zuhuru, vazife-i ma'rifet ve abdiyyeti Ifa etmekten ibaret ol-
dugunu idrak edip, bu borcu oder!
1210. O qiinlerde ki. ona kudret olur, sihhai ve qoniil salabeti ve kuvvei olur.
[1216] V ' V
Zira bu genglik gunlerinde bu cism-i unsurinin miicahedeye ve galismaga
kudreti ve sihhati ve kalbinin salabeti ve kuvveti vardir.
121 1. qenclik yesil ve laze bag qi%x, esiraemeye mensub olmaksizin meyve ye-
tistirir.
genglik zamani, yesjllikte ve taraverte baglara benzer; ektigin §ey garga-
buk semere verir ve hasilat vermeyi esirgemek dyle bir bagm §anindan degildir.
1212. ZKuvvet ve sehvet $e§meleri akicidir; ten zemini onunla yesil olur.
Zira gengligin kuvvet ve §ehvet ge§meleri daima fiskinp akar. Ya'ni, bir
geng, azmettigi bir §eye kemal-i kuvvet ve arzu ile sanldigi cihetle, mesai-i
cismaniyyesi mufid semereler verir,
1213. CMa'mur bir ev ve onun dami cok yiiksektir; erkam mu'tedil ve tahlitsiz
ve bendsizdir.
Geng bir cisim, ma'rnur ve dami gdkmemi§ bir eve benzer. Erkan-i erba-
asi, ya'ni vucudunu te§kil eden riikn-i sulblsi ve mayilsi ve gazisi ve haruri-
eg>%9g>
MESNEVf-f §ERlF §ERHl / III. CtlT • MESNEVf-2 •
si mu'tedildir, Ahlat-i erbaasi, ya'ni kan, safra ve balgam ve sevda hiltlan ka-
n§ik ve fasid olmami§tir. Binaenaleyh o ahlatin ve erkanin i'tidalini yerine
getirmek igin birtakim ilaglar ile baglamak garelerine tevessul plunmami§tir.
1214. Ondan evvel hi, ihiiyarlih giinleri eri§ir, senin boynunu lifien ip ile
ha^larl
Bu genglik giinleri, ihtiyarlik gunlerinden ewelki giinlerdir. Vaktaki o ih-
tiyarlik giinleri gelir, artik senin boynunu hurma lifinden ma'mul ip ile bag-
lar. Hurma lifinden olan "ip"ten murad, kuvvetli bir ip demek olur. Ve "kuv-
vetli ip" ta'biri ile sukut-i kuvaya i§aret buyurulur. Ve ayru zamanda,
"Tebbet yeda" sure-i §erifesinde beyan buyurulan x~* & J^- (Leheb, 1 1 1/5 J
[ya'ni "Hurma lifinden bukiilmu§ bir ip"] ta'btrinin* ma'na-yi i§arisini beyan-
dir. Zira ba'zi kimseler bu sure-i §erifenin ma'na-yi zahirisine bakip, Ebu Le-
heb ile karisimn tezyifine miinhasir zannederler. Halbuki bu sure-i §erifenin
maani-i isarisi pek azimdir.
C— " j t^y*" *— '^ a JJ^ J* / / C-**v^ j ^jijj }*y *jy* ^^*~
1215. Toprak $orak ve ddhulucii ve gev§ek olur; asla ^orahtan hrtif nebat hit-
medii
Ihtiyarhkta bu cism-i unsuri corak ve porsiik ve gev§ek olur. Qorak yerde
ise asla latif nebatat bitmez.
1216. ZKuvvet stiyu ve §ehvet suyu munkah'dir; o, kendinden ve ha§kalarmdan
menfaatsizdtr.
Zfra o ihtiyarda kuwet ve arzu sulan kesilmi§tir; higbir §eyden zevk al-
maz bir hale gelmi§tir. Ne kendi viicudundan istifade eder ve ne de ba§kala-
nndan bir istifade edebilir!
«Jl^ <Jj\j oX»\ £ \j |»Jl^. aX*\ jjj f jJIj dj%- C)\jji\
1217. ZKaslar yaldiim $d)i a§aijiya gelmis; goze yaslih gelmis, haranlih olmu§tur!
Ihtiyarm kasjari hayvan paldiimu gibi a§agrya sarkar, gozleri sulanir ve
fersiz bir hale gelir, layikryla gormez olur.
GgX3£>
AHMED AVNl KONUK
1218. Dktiyarhktan yiiz, keler sirh gibi; soz ve lezzet ve dialer i$ten cjitmi§!
Yuzu ihtiyarhktan keler sirti gibi burusur, sozli mu§evve§ olur, yediginden
ictiginden lezzet bulamaz ve disteri dokiilur.
jU j a^j J*p 0\jij £ j IT jtji *j j cJ3 <u>V 4SL/ jjj
1219. ^tin vakitsiz, la§e topal ve yol uzun; i$ i/eri harab, amel nizamdan gitmi§!
Omrunun gimleri vakitsiz, ya'ni guruba yakin, lase mesabesinde olan ci-
sim sendeleyerek yurur, aslina riicu' etmek igin yol uzun, i'malat-hane me-
sabesinde olan cisim harab, ibadat-i bedeniyyesinde nizam ve intizam kal-
mamisfrr,
1220. DCdiii huvun kokleri mukkem olmtis; onu hoparmak kuweti azalmis!
[1226] v r
Halbuki sifat-i nefsaniyyenin kokleri olan cehil ve enaniyyet-i mevhume
muhkem olmu§; bu kokleri koparmak icin sarf edecegi kuvvet biisbutun sbn-
mek iizeredir.
^
"Dikmi§ oldugun bu diken agacini yol ba§indan kopar!"
diye adama valinin envetmesi
fjij^- j\ AiLiJ «j OL* j^ £j^"" u^y^ ^^j* ^y*^-* 1 ^l _? ; 5*-*- a
1221. Xaiif sozlti o sert §ahis gibi; yol ortasinia o diken aijaci diktu
1222. ~%olcular ona melamet edlci oldular; hinaenaleyk ona xr Bunu kopar!" de-
diler, koparmadi.
*&$&>
MESNEVf-t §ERfF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 • "^^
(JJ£ dy± A 0T^j jl jU tjl ^XS* 0j>» jij\>~ OV^J y»
1223. I7ter W dem o Jtken saki ziydde olurdu; onun zahminden halkin ayagx
yur-hun olurdu.
adamin yol uzerinde diktigi diken agaci anbean bliyiir ve gelip gegen
kimselerin ayaklanna batar ve kanatir idi.
1224. ^Dikenden halkin elbiseleri yutdu idi; fakirlerin ayagini zar zar mecruh
ederdi.
"Hast!" mecruh etmek ma'nasina olan "hasten" masdanndandir. "Zar"
zaif ve nalan ve giryan ma'nalannadir. Burada ikinci ma'nayadir, Ya'ni, ya-
lin ayik gezen fakirlerin ayaklanni, "ah, ofl" dedirterek mecruh ederdi.
1225. Vakiaki hakim ona cidd ile "Hlunu kopar!" dedi; "6vet, hen onu hir gun
kopannm ' dedi.
§ehrin belediye iglerine kan§an vali veya hakim, yol Iizerindeki dikenin
bu zararlanna vakif olunca, diken sahibine kemal-i ciddiyetle "Bu dikeni ko-
. par!" diye emretti; diken sahibi de cevabem "Evet ben onu giinlerden bir gun
kopannm" diye v'ad etti.
al$J (*&>** j\ jl>- C~*-jS X$> ->b o-U-j by j by JiX*
1226. HZir miiddet, "yann!.." ve "yann!.." diye vade verdi; onun diken saki
muhkem-nihad oldu.
Diken sahibi valiye, "yann", "yann" va'dleriyle gunler gecjrdi; o diken sa-
kinin kokti kuvvetlendi.
>• crib U J^ J^ \H f dAp J ^ Jr^^ lSjjj Cj£
1227. ^ir giin hakim ona dedi: By va'di egri, ileriye gel, hizim i§imizde otu-
rarak geriye yiiriime!
"Gajiden" gocuklann yaptiklan gibi oturdugu yerde slirtunerek kigm kicjn
geriye gitmek ma'nasinadir. Ya'ni, §ehrin hakimi ona dedi ki: "Ey va'desi ya-
lan olan kimse, bizim emrimizi icrada ileriye gel, kigin kicm geriye gitme!"
AHMED AVNI KONUK
b£ Ji/li Sf J^ c-if
laai j^p lj ft>Vl
1228. ^Dedi: "By amca, bizim aramizda punier vardir!" ^edi: nr Bizim deyni-
mizi ta'cil et, miimaiala etmel '
Diken sahibi vali-i §ehre cevaben dedi: "Ey §ehir halkinin umurunu idare
hususunda amcamiz gibi vilayet sahibi olan vali, aramizda tedavul eden giin-
ler goktur. Ben o dikeni bir gun olmazsa ba§ka bir gun sokerim!" Vali-i §ehir
de ona dedi ki: "Senin va'din bir borgtur. Bize kar§i bu borcu edada ve bizim
emrimizi ifada acele et, te'hir etmel"
^ u j -bJij* £ csjjj j¥. & ^ <yJ l V ^ ^/ ^ ^ s
1229. "6en ki, dersin ki,"^$ann"; bunn bit ki, her bir aiindeki zaman cjelir!"
1230. O kbtii ajjac -pek taze olur; ve bit koparici ihiiyar ve muziarr olur.
Bu iki beyit bir cumle-i tarn te§kfl eder. Ya'ni "Ey zemin-i vucuduna di-
ken agaglan gibi nefsinin fena sifatlanm dikmis, olan kimse, vali-i §ehir me-
sabesinde olan senin murebbl-i muhteremin, "Bu sifatlan kopar ve terk et!"
dedikge, sen miicahedeyi atiye terk edersin. Bunu bil ki, giinler zamanlara
ve anlara munkasimdir. Bu anlar ve zamanlar tevali ettikge, o sirat-i nefsa-
niyye yeniden yeniye kuwet bulur. Halbuki bu sifatlan koparmak igin mu-
cahede edecek olan kimse, o mutevali zamanlar iginde ihtiyarlar ve bu di-
kenleri koparmak hususunda muztarr ve aciz kalir!" Nitekim Resulullah
Efendimiz buyururlar: >Vi J> j ^>i ouu^ v ^> _, fi T^i r ^ ya'ni "Iki
haslet vardir ki, Adem oglu onda ihtiyarlar ve sagi ve sakali aganr. Onlar da-
hi, hirs ve tul-i emeldir."
1231. ^Diken fidani kuvvette ve kalkmakta; diken ko-parici ihiiijarlikta ve ek-
silmektedir.
Ya'ni diken fidani gibi olan enaniyyet-i mevhume buyiiyup, sifat-i nefsa-
niyye dal-budaklanni salivermekte ve yukselmektedir; bu dikenleri mucahe-
de ve riyazet kuvvetiyle kopanci olan kimse ise, ihtiyarhk devresi iginde gun-
den gune kuvvetten du§mektedir.
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / III. CiLT • MESNEVl-2
1232. *Diken fidani her giin ve her dem yesil ve taze olur; (Liken kovarici her
giin zaif ve pek kuru olur!
Ya'ni, diken fidani ile diken kopancimn halt, ma'kusen miitenasibdir. Biri
giinden giine kuvvetlenir, digeri her giin zaifler.
jr* >r~ J^JJJ J tj\i >jj J j*,y ^J-V r>\fr j\
1233. O pek gene olur, sen -pelt ihtiyar; $abuk ol, vaktini gotiirme!
enaniyyet-i mevhume her an tazelenir, sen ise pek ihtiyar olursun. Bi-
naenaleyh, kokli enaniyyet-i mevhume olan sifat-i nefsaniyye dikenlerini
koparmak hususunda cabuk ol ve vaktini zayi' etme!
^*j ^ J^~ <-^k J^ ^J^ ^^ <^J>~ L5^ J* ^ OO^"
1234. Dier hir kotu huyunu diken fidani oil; nihdyet defalarca senin ayagina
diken vurdu!
Ey salik, her bir kotii huyunu diken fidani gibi bil! Nihayet dikkat etmiyor
musun, defalarca bu hayat-i faniye-i dunyeviyyede senin ayagina kotii hu-
yunun dikenleri batti! Mesela birisine saika-i nefsaniyyet ile agir soz soyle-
din; fena mukabele goriip muteessir oldun. l§te bu senin ayagina batan kotii
huyun dikenidir.
1235. ^Defalarca kendi huyundan hasta oldun; hissin yoktur, -pek hissiz geldin!
Ikinci misra' istifham suretinde de terciime olunabilir. Ya'ni "Hissin yok
mu? Pek hissiz mi geldin?" denebilir, Ya'ni "Bi'd-defeat kendinin kotii hu-
yundan hasta ve miikedder oldun. Halka kar§i fena sdzler soyledin ve kotii
fiillerde bulundun. Binaenaleyh begenmedigin sozleri isfttin ve fena fuller ile
mukabele gordiin, tokat vurdun, tokat yedin; sonra da muteessir olup §ika-
yete ba§ladin. Sen bu hallerden miitehassis olup ibret almadin mi? Pek hissiz
olarak mi ya§iyorsun?"
OLj (1)1 C-*»A jj (Jl— ij J^" J O <1)L*0 J^-JS tl/utj 4Z*m>- j j5
1236. 6ger diger himselerin hasta olmasmdan hi, senin kotu hulkundan o eri-
sicidir;
AHMED AVNl KONUK
1237. yajil isen, hi$ olmazsa kendi zahmindan degilsin; sen kendinin ve her
yabancinin azabism.
Bu iki bey it bir cumle-i tarn te§kil ederler. Ya'ni "Eger sen diger kimseleri
muteessir eden kotii ahlakindan dolayi o kimselerin hasta ve mukedder ol-
malanndan gafil isen, hie. olmazsa senin o kotii ahlakinin sana olan aks-i
te'sirinden gafil degilsin ya! Eger bu hal-i gafletin devam ederse, sen hem
kendi nefsinin ve hem de diger kimselerin azabisin."
c& j&- j^ {/) j 1 j J* y bjitihjtjjjfjijj^
1238. ^a haltayi al, erkek$e vur; sen JAli gibi bu Dtayber Kapisini Ko-par!
Ey salik, bunun garesi budur ki; ya miicahede ve riyazet baltasim al, bu
enaniyyet-i mevhume dikeninin fidanina ve onun dallan olan sifat-i nefsaniy-
yeye erkekge vur ve kalb kal'asimn oniinde Hayber kal'asi gibi mtistahkem
bir halde duran nefsaniyyet kapisim Imam All (k.v.) hazretleri gibi kopar!
b J** jy P ^ cf J**j b J^- o^ cf J-^j <j& ^
1239. ^a bu diKeni gut fidanina bitislir; nan yarin numna ulashr!
Yahut bu diken fidanim giil fidanina asda. Ate§ cinsinden olan sifat-i nef-
saniyyeni yarin, ya'ni insan-i kamilin nuruna uia§tir. Ya'ni insan-i kamil
Hakk'in izni ile senin batimnda mutasarnf olup, kalbindeki heva-yi nefsan!
atesjni onun nur-i batini sondiiriir.
\J > ^ ^ j\ Jv*j
sit
al-
1240. Ta Ki senin nanni onun nam sondursun; onun vash senin diKenini qui
[1246] , *
sen yapsin:
Insan-i kamilin nur-i ruhaniyyeti, senin ate§ cinsinden olan sifat-i nefsa-
niyyeni gekip koparsin ve onun nuru senin sifat-i nefsaniyye dikenini a§ila-
yarak g(il§en yapsm.
Malum olsun ki, insanda gazab ve §ehvet ve hirs ve emel gibi sifat mev-
cuttur ve bunlann cumlesinin hakikatlan sabittir. Ve hakayikin tebeddiilii
ise asia miimkin degiidir. Binaenaleyh insan-i kamilin tasarrufu ile bunlann
higbirisi mahv olmaz; fakat mahall-i isti'malleri degisjr. Mesela evvelce si-
<>$$&>
MESNEVM §ERfF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
fat-i gazabi nefsi igin kullamrken, bu def a onu nza-yi Hak igin isti'mal eder.
Ve keza §ehvetini ve isteklerini nefsi ve umur-i dunyeviyye ugrunda kulla-
mrken, bu defa nza-yi ilahinin tahsiline sarf eder. Ve hirs ve emel ve sair-
leri de bunun gibidir. Ve bunlar nefse masruf iken, her biri birer diken; ve n-
za-yi ilahiye masruf olunca birer gul fidam olur. l§te, insan-i kamilin dikeni
giil§en yapmasimn ma'nasi budur.
1241. Sen cehennem cjibisin, o mti'mindir; ate§i mii'min ile sondiirmek miim-
kindir.
Ey nefsani olan kimse, nefis cehennem tabiatli olup, §ehevat ve lezzat-i
tabiiyyeye doymak btlmez, Cehennem dahi boyledir. Nitekim Hak Teala bu-
yurur: ±y> ^ J* JyTj ^^i ji '£&S Jji }'J>. (Kaf, 50/30) ya'ni "Yevm-i kiya-
mette Diz cehenneme^ "Doldun mu?" deriz; "Dana var mi?" der." Binaena-
leyh sen cehennem gibisin. Iman-i hakiki sahibi olan insan-i kamil ise
mii'mindir. Onun imamnda asla za'f ve §iibhe yoktur. Ate§i mii'minin nuruy-
la sondiirmek mumkin olur,
1242. Ona, "€y sdk, henden gabuk ae$; agah ol ki senin nuxun henim atesimin
harareiini kaphl" der.
Bu beyt-i §erif, <j^ t-M Ajj oi* ^> u *■ ^lsJ» rjJ jUi Jy; ya'ni "Ate§,
yevm-i kiyamette, "Ey mii'min, geg! Zira senin nurun benim atesjmi son-
durdii" [der.]" hadis-i §erifinin ma'nasidir,
c— ^o:V *w* £*j -»-> ^ *&ij c—^> j^ jU J!>U ^
1243. 3mdi, nann helaki mii'minin nwudw, zira ziMm de.fi zidsiz mumkin
degildir.
Heva-yi nefs atesjnin mahv ve helaki, mii'min-i hakiki olan insan-i ka-
milin nurundandir. Ve nur nann ziddidir. Qunku birinin men§e'i kahir ve di-
gerinin masdan lutuftur. Ve kahir Iutfun ziddidir. Ve ziddin def i ise zidsiz
mumkin degildir. Nitekim gecenin karanligini giinesjn ziyasi izale eder.
1244. 2Xra o, kahir dan, hu,fazldan kopardmis oldu; nar adl cjiinii nurun zxili olur.
*$$&
AHMED AVNl KONUK *^S
Ate§ Hakk'in sifat-i kahnndan; ve nur fazl-i ilahiden ve lutf-i rabbani-
den kopup zahir oldu. Binaenaleyh nar, Hak Teala'mn Adl ismi ile tecelli
buyurdugu kiyamet guniinde nurun ziddi olur. Ve nar muazzib; ve nur mii-
revvihtir.
1245. Bger sen nariti serrini clef etmek isiersen, rahmet suyunu alexin igine ha-
vale ell
1246. rahmet suyunun $e§mesi mumindir; ah-i haydt, muhsinin iemiz rukudur.
Iman-i hakiki sahibi olan insan-i kamil, rahmet-i rahimiyyenin mazhar-i
kamili oldugundan, kendisinden rahmet suyu fi§kiran bir gesjnedir. Ve o muh-
sindir. Zira onun ibadeti, nazannda hazir oian Hakk'adir. Nakisin ibadeti ise,
nazannda gaib olan Hakk'adir. Nitekim hadis-i §erifte, *\j Jfctr *ui juj oi ol^Vi
ya'ni "Ihsan, senin Allah Teala'yi goriir gibi ibadet etmendir" buyurulur.
*r
1247. Dmdi, senin nefsin ondan ka^xcxdir; zira ki sen ateslensin, o irmak su-
yudur.
1248. Suites ondan dolayt sudan kactci olur, ki onun atesligi sudan harab olur.
^—^ jj ^ J* J Cr^ <S*~ C~«SJl j\ y £j j y cr ^
1249. Senin hissin ve fikrin atestendir; seyhin hissi ve onun fikri nur-i latiftir.
Senin hissin ve fikrin, enaniyyet-i nefsaniyyenin mahsuludur. Ve nefsin
ise cehennem tabiatli olup ates, cinsindendir. Binaenaleyh senin his ve fikrin
dahi ate§e mensubdur, tnsan-i kamil ise nefsinin hukum ve te'sirinden kurtul-
mus, ve onda nur-i saf olan ruhun ahkam ve asan zahir olagelmistir. Ve onun
hissi ve fikri ruhunun mahsuludur. Ve nura mensub olan, nur cinsinden olur.
■***- j. <$ j J^j\ ^r ^r -^ J^j. yr j ( jy ^
1250. Onun nurunun suyu ales uzerine damladtjji vakil, aiesten $ekgek zahir
olur, yukarvya stcrar.
GN£^>
MESNEVi-1 §ERfF §ERHt / III. CiLT • MESNEVl-2 • ^®
"Qekcek", kilic ve sopa darbeleri sadasi ve su damlalanndan gikan ses ve
u§umeden veya taam yerken di§lerin birbirine vurmasindan gikan sada
ma'nalannadir. Burada, su damlasinin ate§e diismesinden hasil olan cizirti
ma'nasmadir. Ya'ni "Sen insan-i kamil huzurunda bulundugun vakit, onun
nur-i batini senin heva-yi nefsanine aks edip, nefsinde bir kivranma ve lzti-
rab hasil olur. l§te bu hal, suyun ate§e damlamasina benzer."
>jT y cr* t)^ ^ ^ b " *<>* J f <■&£ y S*r 3>r ^£ dy?
1251. Qeh$ek eitigi vakit, sen ona "Olum ve deri!" die; ta ki senin hu cehen-
nem nefsin socjusun!
Insan-i kamil nurunun, senin sifat-i nefsaniyyenin atesteri tizerine du§iip,
batmmda cizirtilar peyda ettigi ve nefsin kivrandigi vakit, sen o nefsine, "Ey
nefis, sana olum ve lztirab vardir!" de ve bu sikintilara sabret. Ta ki senin bu
cehennem tabiatli olan nefsinin ate§i sonsiin ve sogusun. Burada, "61um ve
derd" ta'biri, bizim Turkce'mizde "Kann agnsi!" hitabina tekabiil eder. Nite-
kim gocuklar validelerini birtakim beyhude mutalebat ile iz'ac ettikleri vakit,
valideleri onlara, "Aman, kann agnsi!" diye hitab ederler.
\j J OU*^>-' j Jap ijj—J u lj jj Oil— Jj j\ ijj^*j u
1252. Ta ki o senin cjulisianini yakmasin; id ki senin adl ve ihsanini yakmasin!
"Gulistan"dan murad, semere-i taattir. "AdTden murad, hudud-i ilahiyye da-
iresinde harekettir. Ve onun ziddi zulumdiir. Bu da hudud-i ilahiyyeyi tecavliz-
dlir, Nitekim ayet-i kerimede, *~J» 'fo oa *Di *^ ^ ^j (Talak, 65/1) ya'ni "Kim
ki hudud-i ilahiyi tecaviiz ederse, muhakkak nefsine, ya'ni hakikat-i zatiyyesi-
ne zuimetti!" buyurulur. Ve "ihsan"dan murad, ihlastir. Ya'ni, sifat-i nefsaniyye
atesjeri senin semere-i taatini yakmasin ve seni hudud-i ilahiyye dairesinden gi-
karmasin ve ihlasini riya ve sum' a gibi makasid-i faside ile berbad etmesin!
1253. Ondan sonra ektigin hir sey meyve verir; Idle ve heyaz Qui ve siyak sun-
hiil verir!
Ankaravi ntishasinda, ikinci misra'da aaj ^>~~- yazilmis, ve >~^ keli-
mesine, "marsima" dedikleri ho§-buy ye§il yaprak ma* nasi verilmi§tir. Fa-
kir bu kelimeyi, elimdeki lugat kitaplannda bulamadim. Hind nushalannda
ise, ^^-r- ("sisenber...") suretinde miindericdir. Ve bu kelime, "na'na'"
ggP^ AHMED AVNl KONUK "^XD
(nane) dedikleri giizel kokulu nebat arasinda yeti§en siyah siinbiil ma'na-
sina gelir. Beyt-i §erifin vezin ve kafiyesine de muvafik oldugundan, mu-
reccahtir. Ya'ni, sifat-i nefsaniyyenin ate§leri sondiikten sonraki amellerinin
giizel semerelerini goriirsun. Zemin-i kalbinde hikemiyyat-i iiahiyye kay-
naklan zuhur edip, ulum-i lediinniyye gigekleri agihr.
1254. y>ine iogru yoldan geni§ gidiyomz; ey efendi don, Uzim yolumuz nerededir?
Yine bahis haricine gikip genis. mevzu'lara dogru gidiyoruz. Bahsimize ve
sadedimize donelim; bahsimiz nerede idi?
1255. By hasvuL, o iakrirde idik hi, senin e§ecjin topaldir ve menzil uzak, aceledirl
Ey insan-i kamilin kadr u §erefine hased eden kimse, sana nasihat kas-
diyla o takrirde idik ve sozumuz buraya gelmis, idi ki, senin ruhunun merke-
bi mesabesinde olan cismin, ihtiyarhk hasebiyle topal olmu§tur. Halbuki ahi-
ret menzili uzaktir ve ahiret seferine gikmak dahi pek yakm ve aceledir!
4j c~^j J**j i^jj v^ y*~ ^ c^S c-i_j c~z£ aSLj Jl«
1256. ^$d ge$ oldu, ekin vakti degil; hum yiizliiliikten ve kotii fiilden ha§kasi yokl
Senenin ziraat gtinleri gegti; artik a'mal-i saliha tohumlanni zemin-i vli-
cuda ekmek devresi degildir. Halbuki elde sermaye olarak kara yiizliilukten
ve kotii fiillerden ba§ka bir §ey yoktur!
1257. Ten agacimn kokiine kurt dii§iu; onu ko-parmak ve ate$e koymak lazimdir!
Ten agacimn ve vucud-i mevhumun kokii olan enaniyyete, birtakim si-
fat-i nefsaniyye kurtlan musallat oldu. Binaenaleyh onu koparmak ve miica-
hede ve riyazet atesjne koyup yakmak lazimdir.
1258. JTlfldh ol ve miiteyakkiz ol ey yolcu, vakit ge$ oldu; bmiir giine§i kuyu ta-
rafina aiitil
Ya'ni, omrunun giine§i gurub tarafina muteveccih oldu.
MESNEVf-i §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • ^^l
1259. 'Bit iki (jiinceijiz i$in ki, kuwetin vardir, gabuk sehd yoltindan pir sopt-
cJifc ef.'
Bu ihtiyarhk halinde cisminde kalan bakiyye-i kuvvetini, su iki giinliik
dmruniin icinde cabuk comertlik goster de ihtiyarhgini Hak yolunda bezi et!
1260. tSenin tu kadar iohumun kalmi§hr, feda et; ta ki bu iki demden uzun
omiir bitsin!
Elinde kalmis, olan su kadarcik dmruniin tohumunu Hak yolunda feda et
ve mucahedat ve ibadat ile me§gul ol! Ta ki bu iki giinliik omurden uzun
omiir ve hayat-i ebedi husule gelsin!
1261. CM,ademki bu giiherli olan $erag sonmemi§tir; agah ol, ona pefc cabuk fi-
iil ve yacj iertib et!
"(;erag"dan murad, ruh-i hayvani; ve "giiher"den murad, ruh-i izafidir.
"FiuT'den ve "yag"dan murad, ruh-i izafinin parlamasma ve nuruna sebep
olan halisan li-vechillah ibadet ve amellerdir. Ya'ni, ruh-i insanmin taalluk et-
tigi bu hayat-i sun geragi heniiz sonmemistir. Goziinii ac da bu ruh-i insani-
nin nuruna sebep olan kemal-i hulus ile Hakk'a ibadet et ve amel-i salih i§le!
* —
by aj <JL>\j*?- j~>-\> oil
Hayratin ferdaya te'hirinin afeti beyanindadir.
c~zS p\j\ ijiSo ^^K; l; c^^f Uby <T by £j> j$a
1262. Sakin yann deme ki, yannlar gecti; ta ki ziraat giinleri kiilliyen gecmesin!
Ya'ni her gun, senin "yann" dedigin gundur; ve o giinler dahi gegmekte
ve senin cismin dahi cokmekte ihtiyarlamaktadir. Binaenaleyh, "Yann yapa-
G £f£ 3
AHMED AVNl KONUK
rim" demekten vazgeg ki, a'mal-i saliha sermayesi olan kuwetin busbiitiin
munkanz olmasin!
^~*\ ^Sy J?* ^^ cf ^Jj* *^ •—***' ^j* "^ <y ^ y^- o* **H
1263. ^enim nasihahmi dinle ki, ten kuvvetli hajjdir; eger senin yenilige mey-
lin varsa, eskiyi dt§anya at!
Nasihatimi tut ki, bu cisim kaydi Hak yolunun kuvvetli bir bagidir. Bu ba-
gi gozmek lazimdir. Eger yeni bir hayata ve yasayi§a meylin varsa, eskimis,
olan bu hayat-i zahire ve hayvaniyyeyi ruh-i insani aleminin di§ansina at!
1264. 'Dudacjt bagla ve alhn dolu avuainu ac; ten hasisligini hirah ve sehdveti
ileriye getlr!
Dedikodulardan ve bos, sozlerden vazgeg; altm mesabesindeki ruh-i insani-
yi hamil bulunan cisminin eli mesabesindeki kuwetini Allah yolunda imsak
etme! Hifz-i cisim fikrini ve ten haslsligini birak ve Hak yolunda ne olursam
olayim diyerek, cisminin hosjandigi §eyleri terk etmekte comert ol! Nitekim ha-
dis-i §erifte buyurulur: aJU ^ ^\ j dj j^i d~*i j ^ui ^>^ ^ *~* ^ J> ^
ya'ni "Ne mutlu o kimseye ki, onun ayibi nasin ayiplanndan kendisini me§gul
eder ve zaid soziinii imsak eder ve malinin ziyadesini infak ve tasadduk eder!"
1265. <$ehvetleri ve lezzetleri terk etmek comer tliktir; her kim §ehvetten a§a$i-
ya gitti ise yukanya kalkmadi!
Zira cismin arzulanni ve lezzetlerini Allah igin terk etmek cdmertliktir.
§ehvette mtistagrak olanlar bir daha iginden gikamadi.
1266. ^Bu sehdvei hir daldir, o cennet servisidir; vay ona ki, boyle hir dali elden
birakh!
Bu beyt-i §erifte su hadis-i §er!fe isaret buyurulur: M-i j\*s>\ ^ ij>^ a^Ji
«4-i J\ Cr ^ii\ JUi oiU ifu u^p Jb^i ^ ljjOi j oUjia. i$jU^i ya'ni "Comertlik cenna
agaglanndan bir agagtir; dallan diinyaya sarkmi§tir. Imdi, kim ki onlardan bir
dah tutarsa bu dal onu cennete geker gdturur."
c ffi^
MESNEVf-1 SERIF SERHt / III. CtLT • MESNEVf-2
U-* ji \j d\?r £Li ,jj\ ^S' ji \j*> iijj j>\ C~m\ ^^ ~6jj&
1267. 13u terk-i heva kavi iptir; bu dot cam semaya cekerl
Bu beyt-i gerifte, sure-i Bakara'da olan JillLli !nii -oju ^jT, o>WL >£ 'jll
Jifyi g'^ji, (Bakara, 2/256) ya'ni "Kim ki Tagut'a kdfr' etti ve Allah'a iman
etti, imdi muhakkak kavi ipe yapisti!" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur.
"TaguCtan murad, iabdi Hakk'tan uzakla§tiran her bir §eydir. Ve "urve-i
viiska" kavi ip ma'nasina olup, ondan murad, Hakk'a yaklastiran evamir-i
ilahiyyedir. Ve heva-yi nefsani, abdi Hakk'tan uzaklastiran §eylerden oldugu
icin, hadls-i serifte, * cj* LL \*j*\j* 0j& j^ ^r^-i ^ H ya'ni "Sizden birinizin
hevasi benim getirdigim §eye tabi* olmadikca o kimse mii'min olmaz" buyu-
rulur. Bu ma'naya binaen cenab-i Pir "urvetu , l-vuska"yi, terk-i heva ma'na-
sina almisjardir. Zira terk-i hevamn neticesi, evamir-i ilahiyye ve ahkam-i
§er'iyyeye temessiiktur. Ve sehavet, evamir-i ilahiyyeyi kabul ve icra ve
terk-i heva demek oldugundan, ikinci misra'daki "sah"(£ti) dan murad dahi
yukanki beyt-i serifte zikr olunan hadts-i §enfteki secere-i seha demek olur.
Ve sehanin ziddi ise buhiildiir. Ve buhiil ise, sifat-i nefsaniyyeden olup, he-
vaya muvafakattir. Ve buhiil, §ecere-i cehennemdendir. Nitekim Beyhaki'nin
rivayet ettigi bir hadls-i §erifte §6yle buyurulur: u~ d\f ^ h^\ j s^i *u — n
jUi. *Uju. j>- j^\ <s>„ pb W^ ya'ni "Comertlik cennette bir agagtir. Imdi, co-
rnea olan kimse ondan bir dali tutar, cennete girinceye kadar o dah birakmaz.
Ve buhiil cehennemde bir agagtir. Imdi, bahil olan kimse ondan bir dali tutar,
cehenneme girinceye kadar o dah birakmaz." Beyt-i §erifteki "sema"dan mu-
rad, alem-i ulvidir.
1268. By iyi mezhebli, ta ki seni sehavet dah yukarvya cekerekkendi aslina ka-
dar Qoimsu.nl
Ey mtisluman, sehavet dahna yapi§ ki, seni ash olan cennete gotlirsiin.
1269. [jiizellik ^usnfnsun ve bu alem kuyu aibidir; ve bu ip Stfllah'in emri-
ne sabirdir.
Senin ruh-i insanin giizellikte Hz. Yusuf gibidir; ve bu alem-i kesif-i §ehadet
ise kuyuya benzer. Ve bu kuyuya, emr-i ilahiye sabr etmek ipi sarkitilmi§tir.
^ft
G^^
@jK^ AHMED AVNI KONUK
1270. 6y ^Usttf, ip gelii, iki elini vur; vpien gafil olma, geg, olmu§tur f .
[1277]
Ey Yusuf gibi olan ruh-i insani, iste kavi ip olan emr-i ilahi, Peygamber-i
zi§an ve onun varisi olan veliyy-i kamil vasitasiyla bize varid oldu. iki elin-
le sanl, sakin bu zulmani olan kuyu iginde bu sarkitilmis. olan ipten gafil ol-
ma! Zira omur ahire yakla§mi§tir.
1271. J/lllah'a hamd olsun ki, o ipi sarkiitdar; jazl ve rahmeti hirhirine kan§-
twdilarl
Allah Teala'ya hamd olsun, o ipi rahmeten-li'1-alemln olan Nebiyy-i zi-
§an vasitasiyla ve mahza fazl-i ilahi ile onun varisi olan veliyy-i kamil eli ile
sarkittilar. Binaenaleyh fazl ve rahmeti birbirine kan§tirdilar.
JUJO U j\£L$>\ jj-j (JIp ^i-^r l>W- JIp i J^j \3
1272. Ta ki yeni can alemini $ok a$ikar, na-pedul olan alem-i azimi goresin!
Imdi, fazl ve rahmet yekdigerine kan§tinlmak suretiyle bu zamanda zahir
olan varis-i kamilin huzuruna gel ki, ma'na cihetiyle cok a§ikar ve zahir; ve
fakat suret cihetiyle goriinmez ve gizli olan yeni can alemini, o alem-i azimi
goresin! Yukanki beyt-i §erifte, fazl ve rahmetin birbirine kansftritmis, olma-
sim beyan ile, zat-i §eriflerinin veraset-i muhammediyyeyi haiz olduklanna
i§aret buyururlar.
1273. H^u yok olan cihan varlar gibi olmu§tur; ve o var olan cihan cok gizli ol-
mu§tur.
Zira hakikatta sabun kopiigu gibi bir yoktan ibaret olan bu cihan~i suri,
varlar gibi gorunmu§tur; ve var olan run ve ma'na alemi ise bu suret perde-
si altinda pek gizli kalmi§tir.
•^ ij* <-£ j^ 1 d=i A ^^ £ ^ ls* <-*-& J c ~' ^ J •^^ L
1274. Toprak riizgar iistiindedir ve oyunculuk eder; egri gostericilik ve perde ya-
pvciltk eder.
^^9
MESNEVt-1 §ERlF §ERHI / III. CiLT • MESNEVt-2
Bu hal ona benzer ki, riizgar §iddetle estigi vakit, yerden topraklan hava-
ya kaldinr ve kesif topraklar hava-yi nesimi iistiinde kalip bir oyun ve hare-
ket gosterir. Halbuki havada ugmak topragin adeti degildir. Bu suretle his go-
zune egri gostericilik ve kendi kesafeti ile, latif olan hava-yi nesimiye perde
yapicilik eder. l§te ruh ile cismin hali boyledir.
1275. TSu hi is iizerindedir, issizdir ve kabuktur; ve o hi aizlidir, i$ ve asil olan
od
ur.
Havada hareket ve devirde olan toprak, hakikatta hareketsizdir ve suret-
ten ibarettir. Ve gizli olan hava ise o hareketin badisi ve icj ve ashdir. Run ile
cisim arasindaki irtibat dahi boyledir.
1276. Toprak riizgann elinde bir diet aihidir; riizgan yuksek ve yuksek asdli hill
£> J"y *J. u?^ <Jw^ Jti Jx\ ^\>- 4i \j ^/V <r ^ r
1277. H^o-praija mensub olan aoziin nazari topraija diiser; riizfldn goren bir goz
baska turliidiir.
Topraga, ya'ni suret-i cisme mensub olan goziin baki§i, yine kendi cinsin-
den olan suver-i ecsama du§er. Riizgar gibi latif olan bir goz, ba§ka tiirlu bir
goz olur. Ya'ni kesif kesifi ve latif dahi latifi goriir.
1278. JTlh at bilir, zua o yardtr; binicinin ahvalini de binici bilir,
"Af'dan murad cism-i unsuri, "biniciMen murad ruhtur. Ya'ni at gibi olan
cismin ahvalini yine cisim bilir. Zira kendinin cinsi ve naziridir. Siivari olan
ruhun ahvalini de yine kendi cinsinden bir siivari olan ruh bilir.
ib 4j jjU 2 j?*- t*--^' *j j** 1 14 j j* - 3*" jy j *-"'""' ^■■'■* > ' tf**~ t*-**^"
1279. Diis gozii athr ve Uiakk'tn nuru binicidir; siivarisiz ise at ise gelmez.
Cismin suretine taalluk eden his gozii at mesabesindedir ve hayvanidir. Ve
ruh-i insaninin sifati ve Hakk'in nuru olan akil ve idrak ise bu atin suvarisi-
dir. Siivarisi olmayinca at, kendi hayvanhgi aleminde kalir, bir i§e yaramaz.
AHMED AVNt KONUK
1280. nZoyle olunca, ah kotii huydan te'a% et; ve yoksa at §ah indinde redd
[1287] 7
olur.
At mesabesinde olan his goziiniin goriisunde miistagrak olma! Zira o atin
nazari kotii huyludur. Daima hayvanlik tarafina bakar ve suret ve tabiat
mer'asmi goriip kuduair. Binaenaleyh onu bu kotii huydan vazgegirmek ve
dogru yola sevk etmek igin te'dlb ve terbiye et! Aksi halde o atta, sah ve ha-
life-i Hak olan ruh-i insanmin ahkami zahir olmayip, hayvaniyyet aleminde
merdud ve metruk bir halde kalir.
1281. S^tin gozii $ahin gbziinden yol goriicii olur; §ahtn gozii olmaksizin aim
gozii muztarr olur.
At mesabesinde olan his gozii, §ah ve halife-i Hak olan ruhun goziinden
tarik-i Hakk'i goriicii olur. Ruhun gozii olmazsa, merci'ini ve maadim gor-
mekten aciz ve muztarr olur.
1282. Otlarin gayri ve otlagin gayri her nereye cagmr isen, atlann gozii, *Dia-
yxr, nvoxnl" der.
Atlar ancak ota ve otlaga caginrsan gelir. Bunlann gayri olarak her nere-
ye gaginrsan, o atlann gozii, "Hayir, gelmem, nigin geleyim? Orada benim
hazzim yoktur!" der. Bunun gibi, cismin gozii suret tarafina da' vet olundugu
vakit ko§a ko§a gelir; ma'na tarafina gagirihrsa, "Benim orada zevkim ve
hazzim yoktur" der, istinkaf eder.
1283. Diakk'in nuru hissin nuru iizerine rakib olur; ondan sonra can Diak
tarafina ragvh olur.
Hakk'in nuru, ya'ni ruh-i insaninin sifati olan akil ve idrak his gozunun
niiruna rakib olur ve his gozii gordiigiinii akil ve idrak nuru vasitasiyla mu-
hakeme ederse, o sifatin mevsufu olan ruh-i insani hayvaniyyetten yakasini
kurtanp Hak tarafina ragib olur.
c <*p?
PpT^ MESNEVf-l SERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1284. ^RakiWz at yolun resmini ne bilir; caddeyi bilmek i$in $ah lazimdir.
Ba§ibo§ birakilan at, hangi yoldan nereye gidilecegini bilemez ve munasebet-
siz yollara sapar. At iistiinde binici §ah lazimdir ki, dogru caddeye sevk etsin!
1285. HZir his tarafina ait ki, onun nuru rahibclir; o iyi nur hissin sahibidir.
Hiss-i hayvaniye degil, hiss-i akil ve idrak tarafina git ki, bu akil ve idra-
kin nuru havass-i hayvam iizerine rakibdir. nur-i mahbub, hiss-i hayvanT-
niri musahib ve refikidir. Zira havass-i hamse-i zahire, alem-i surette insam
cok aldatir ve hakayiki idrake mani' olur. Velakin nur-i akil ona musahib ve
refik olursa, muhakeme ederek onun galatatim ve hatalanni bulur. Nitekim
sure-i Rum'da o^ ^ &\& ji£ J aj (Rum, 30/24) ya'ni "Muhakkak bun-
da taakkul eden t^ife igin elbette ni'§anlar ve alametler vardir!" buyurulur. Ve
bu mealdeki ayat-i kur'aniyye goktur.
>y ji' jj ts** jy J** *y uxy &- jy L> u~*- jy
1286. Uiissin nuruna Diahk'm nuru tezytn olur; u rair iizerine nur'un ma na-
si bu olur.
Havass-i zahirenin nurunu, nur-i Hak olan akil ve idrak nuru siisler. I§te,
j) J* "jj (Nur, 24/35) ["Nur iizerine nur"] ayet-i kenmesinin ma' nasi bu-
clur. Zira kuva-yi zahire, hayvaniyyet mertebesine ihsan-i ilahi olan bir nur-
dur. Fakat onun iizerine zaid olarak, cins-i insana mahsus bir de nur-i akil ve
idrak ihsan buyurulmustar ki, Hak Teala tarik-i hidayeti mesjyyeti ile bu nu-
ra gosterir. Nitekim ayet-i kerimede, *lII & *jy$ *ui ts-^/jJ J* *j) ["Nur ustii-
ne nurdur; Allah diledigini nuruna hidayet eder."] (Nur, 24/35) buyurur. Ve
bu nur-i akil sayesinde insan, tarik-i Hakk'in rehberi olan insan-i kamilin ter-
biyesine ihtiyac oldugunu idrak eder.
1287. Uiisse rnensub olan nur to-prak tarafina $eker; Diakk'm nuru onu uuk-
sek tarafa gotiiriir.
"Sera", merkez-i arz ve nemli toprak ma'nalanna gelir. Burada, alem-i ec-
samdan ibaret olan mahsiisat murad buyurulur. j^ da j> zamiri, mahzuf
AHMED AVNl KONUK
olan insana raci'dir. Ya'ni, kuva-yi zahire nuru insam mahsiisat tarafina ve
alem-i sufliye geker. Hakk'in nuru olan akil onu alem-i ulviye goturiir.
1288. ,2ira ki mahsiisai pek asagi hit alemdir; nur-i Diok' deryaitr ve his giy
atbidir!
Tim alem-i mahsiisat olan cismaniyyet ve suret alemi pek asagi bir alemdir
ve esfel-i safillndir ve pek dardir. Fakat Hakk'in nuru olan alem-i ukul, ma'na
alemi oldugu igin deryadir ve gayet genistir. Havass-i zahire , akl-i kiil derya-
sindan tebahhur ve ba'dehu tekasuf edip a§agiya dii§en giy tanelerine benzer.
1289. jfakat rakih onun uzerinde iyi eserlerin ve iyi sozun cjayri ile zahir de-
cjildir.
havasse rakib olan nur-i akil, bir §ekil ve surette goriinmez. ancak ta-
alluk ettigi ecsamda guzel eserler ve iyi sozler ile zahir olur. Zira akil olan,
herkesin hal ve §aniyla miitenasib muamelede bulunur ve sifat-i nefsaniyye-
sini i'tidal dairesine geker ve halka nafi' hizmetlerde bulunur. Bunlar hep ak-
lin eserleridir. Bunlann ziddi ise kuva-yi nefsaniyye asandir.
1290. Uiisse mensuh olan nur hi, galizdir ve agtrdir; gozlerin karasi i$inde
[1297] . j.*.
gizlidir.
Bir nur-rhiss! olan kuvve-i basira galizdir ve keslftir ve agirdir. Bu nurun
taalluk ettigi mahal, gozlerin karasimn igidir ve bu kuwet orada gizlenmi§-
tir. Akil goziinun nuru ise latiftir ve onun mahall-i taalluku sliveyda-yi kalb-
dir. Gordugiinii dimaga verir ve dimagdan his goziinun nuruna bi'1-intikal ra-
kib olur.
r-^- j ^ & jj <jh* ^yr r^ J j* ^J cr^ jy &>y$-
1291. uWademki hissin nurunu flb'zden goremiuorsun, dine mensub olan nu-
ru cjozden nasil florursiinl?
Sen nur-i hissi olan kuwe-i basirani, viiclidunda bulundugu halde kendi
goziin ile goremiyorsun. Nitekim §air bu ma'nayi soyle soyler:
MESNEVM SERfF SERHl / III, ClLT • MESNEVf-2 • * 1§ ^S
Munhasir vasita-i rii'yet iken,
Goremez kendisini dideMkl
Binaenaleyh, o inkiyada mensub olan nur-i akli his gozii ile nasil gorebi-
lirsin!? "Din", adet ve ceza ve inkiyad ma'nalarma gelir. Burada inkiyad
ma'nasina alinmak mimasibdir. Zira tebligat-i enbiyaya ve verese-i enbiya-
nin nasayihma miinkad olan akildir. SerkesHk akilsizliktan ileri gelir.
1292. Diis nuru feu galizligi ile ieraber muhtefidir; o safi olan loir ziya nasvl
hafi olmaz?
i^J- ibj C-ij5 *uiwj <JjPr\* <--r^ ^ C—O At i _ r >- dy? Olp- jj\
1293. "Uu cthan, had-i gaybin ve dad~t gaybin elinde cb-p grbi acizliiji sanai tultu.
"Bu cihan"dan murad, alem-i ecsam ve surettir. "Bad-i gayb"dan murad,
akl-i kulliin tasarrufatidir. "Dad-i gayb"dan murad, ataya-yi esmaiyyedir.
"Dad-i gayb", vav-i atife ile birinci misra'daki "bad-i gayb"a ma'tuftur ve
"desf'e taalluk eder. Ankaravi hazretleri bu "dad-i gayb"i atideki beyite mer-
but addeder. Bu da bir vecihtir. Hind niishalannda "dad-t gayb" vaki'dir. Ve
bu surette ma'na daha sarin olur. Ya'ni "Bu cihan bad-i gaybin elinde gop gi-
bidir; gaybin dadindan acizligi san'at tuttu" demektir.
Malum olsun ki, bu alem-i suret, esma-i ilahiyye cem'iyyetinin mezahi-
ridir ve ataya-yi esmaiyyenin mevrididir. Ve nizam-i alemde mutasarnf olan
akl-i kiilldtir. Ve insan ziibde-i alemdir. Binaenaleyh cenab-i Pir yukanda su-
ret-i insaniyye ile akl-i insani arasindaki rabitayi beyan buyurduktan soma,
bu beyt-i §erifte ciiz'den kulle intikal edip bu'yururlar ki: Bu alem-i §ehadetin
hey'et-i mecmuasi, gayb riizgan mesabesinde olan akl-i kulliin dest-i tedbir
ve tasarrufu ve ataya-yi esmaiyyenin te'sirati altinda zebundur ve acizdir. Bu
alem-i ecsamda ancak suver-i ilmiyye mertebesinde sabit olan hakayikin
asan aki-i kill! vasitasiyla anen-fe-anen zahir olur. Nitekim insanin suret-i
cismaniyyesinden sadir olan asar dahi onun suver-i zihniyye ve ilmiyyesi
olup, akli vasitasiyla alem-i hisse gikar. Ve atideki beyitlerde bu ma'na tav-
zih buyurulur.
1294. Onu yah yuksek ve cf&h onu al$ak eder; onu cjah saglam ve flak kirik yapar.
G 3^ s
AHMED AVNl KONUK
bad-i gayb ve dad-i gayb, o alem-i cismi ba'zan yiikseltir ve ba'zan al-
caltir. Onu gah ma'mur eder ve gah harab eder.
1295. Onu gah saga ve gah sola adtiiriir; onu gah giilistan, gah diken yapar.
1296. El gizli ve kalemi yazi yazici gor; at cevelanda ve hinici gaibdir!
His gozunun daire-i rii'yeti kisa ve cismaniyyet sahasma munhasir oldu-
gundan, bu halleri miiessirat-i cismaniyyeden ve tabiatten gorur. Bu hal, ka-
lem ile yazi yazan bir eli gormeyip, kalemi gdrmege benzer. Binaenaleyh, cis-
maniyyette gizli olan muessirati gor! Binici olan akl-i kull, at mesabesinde
olan suret-i aleme rakibdir. Fakat ortada zahir olan, at mesabesindeki cism-i
alemdir. Binici olan akl-i kull ve ataya-yi esmaiyye gaibdir.
0W- JW- 01$^ j U-j Lf»W OLS" Ij-j U j jv d\j t jZ
1297. HJLcan oka gor, halbuhi yay gaibdir; canlar zahir ve canlann cant giz-
lidirl
"Ugan ok"tan murad, ezelde sadir olan hiikum ve kaza-yi ilahidir.
"Yay"dan murad, suver-i ilm-i ilahi olan a'yan-i sabitedir. "Can M dan murad,
a'yan-i sabite muktezasini hamilen, gayriyyet libasiyla alem-i ervahta zahir
olan cevahir-i mucerrede-i nuriyyedir. Ve "canin cani"ndan murad, Hakk'in
sifat-i Hayat'idir.
1298. Oku ktrma, zxra hu saha mensub olan oktur; -pertaba mensub degildir, hir
agahin sesiindendir .
"Pertab", mehtab vezninde, atmak demektir ve gok uzaklara atilan ok
ma'nasina da gelir. "§est" kelimesinin on kadar ma'nasi vardir. Burada, ya-
yin kirisjni geken ba§ parmak ma'nasmadir. Ya'ni, canib-i gaybdan atilan
oku kirma ve muhalefet etme! Zira bu ok, §ah-i hakiki olan Hakk'm kazasi-
nin okudur. Mahlukun ba§ parmagi ile yay kirisjnden firlayan ok degildir ve
mahlukun hukmii ve kazasi degildir. Belki isti'dad-i ezelTye vakif olan
Hakk'in kudret parmagi ile a'yan-i sabite yayianndandir. Binaenaleyh bu ok
MESNEVI-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEV1-2
dad-i gaybdir (ki, 1293 numarali beyitte izah olundu) ve ataya-yi esmaiyye-
dir. iik pJL jr J^\ (Tana, 20/50) ya'ni "Hak Teala her bir §eye halkini ver-
di" ayet-i kerimesi mucibince, her hak sahibine verilmi§ olan haktir.
1299. Diak, w J/Ha rameyte xz rameyte" hmjurdu; Diakk'in isi, islerin nzeri-
ne sebk tutar.
Biitiin varhklar ve tasarruflar Hakk'in olduguna i§areten Hak Teala, c^, ^
J»y*tt\ ^'j 'cZ'j ii (Enfal, 8/17) ya'ni "Ey Habibim, attigin vakit sen atma-
din, velakin Allah Teala atti!" buyurdu. Binaenaleyh bu vucudat-i izafiyye ve
alem-i ecsamda zahir olan efal, ezelde sadir olan kaza-yi ilahiye merbuttur
ve ibadin ef'alinin haliki da Hak'tir. Boyle olunca, Hakk'in hiikum ve kazasi
ve fiili, ibadin hiikum ve kazalanndan ve ef alinden evvel vaki' olmu§tur. Bu
ayetin izahati, I. ciltte yahud! padi§ahin vezirinin hikayesinde gecti.
\j jJ* JjL-i dy>- C~*~ic>- *-i^- \j jJ ^y^^» y ,j>-^ *y>- p-z^-
1300. *3Cendi tjazahim kxr, sen oku kxrma) senin gazahinin gozii, siltii kan a&-
[1307] i]i
Ya'ni sen, "Ben bu i§in boyle olmasini isterdim, bunun hilafi oldu" diye
dfkelenme ve kaza-yi ilahi okunu kirma ve i'tiraz etme. Zira kaza-yi ilahi
isti'dadat-i ezeliyyeye tabi'dir. tsti'dadat-i ezeliyye ise gayr-i mec'uldur. Bi-
naenaleyh senin lisan-i isti'dadin ile talebine miistenid olan kaza-yi ilahi,
senin hakkinda sut gibi mulayimdir ve ni'mettir. Halbuki o senin be§eriy-
yetine gayr-i mulayim geldigi icin, senin ofkenin gozii o siitii kan ve nik-
met sayar.
1301. Ok iizerine buse vex ve ciger kantndan kana bulasan oku sakin huzuru-
na fl'otiir!
kaza-yi ilahi okunu op ve o kazadan razi ol! Bu kaza her ne kadar se-
nin be§eriyyetine korkunc ve igrenc gelmis. ve senin cigerini delmi§ ise de, o
cigerinin kanina bula§an kaza okunu, "Bunda Hakk'in hikmeti vardir" diye-
rek kemal-i hiirmetle al ve fail-i haklk! olan sahin huzuruna takdim et, ya'ni
bu tecelli-i Hakk'a §iikret!
1
AHMED AVNt KONUK
&jj>- j ^ &\^? \^ ^ 4>«jl j
bjij J *~*. j yr
U iJLj 45**jT
1302. O $ei/ fei zdhirdir, aciz ve haglanmi§ ve zebnndur; ve o §ey ki gaibdir, 6y-
le seri ve harundur.
Bu zahir olan suver-i ecsam ve mezahir-i esma-i ilahiyye, cemad kabilin-
den olup, bir muharrike muhtactir ve onlann hareketi Hakk'in iradesine ve
kudretine baglanmistir ve bu kudrette zebundur. Ve bu suret perdesi arkasm-
da na-peyda ve gaib olan Hakk'in iradesi ve kudreti sert ve serkestir. Nite-
kim ayet-i kenmede, L^b i^Ty* Vi ib & C (Hud, 1 1/56) ya'ni "Hakk'in na-
siyelerinden tutup cekmedigi bir zi-ruh yoktur" buyurulur.
c~*\*S ,J\5"y? f^^y? (Sj^ c^>\^ ^b o^>m1 f-J^ ^
1303. ^iz avvz, kimin hoyle hir tuzajji vardir; $evganm topuyuz hir g&vtjan ne-
rededir?
Biz av gibiyiz; bu suver-i kevniyye ise birtakim kurulmu§ tuzaklardir, Ey
fetanet sahibi olan kari\ diisun, kimin boyle mahirane kurulmus. bir tuzagi
vardir? Biz cirit oyunu meydaninda gevgan tarafmdan gelinen topa benzeriz.
Ve cevgan, gayr-i mer'I olan irade-i Hak'tir. Boyle kendisi gorunmez ve hii-
kum ve te'siri nafiz bir gevgan nerede vardir! "Qevgan", ba§i egri bir sopadir.
Bu sopa ile genis. meydanda top gelerler. Zaman-i hazirda bu §eklin muadde-
li olmak uzere, "tenis"* dedikleri bir oyunu lead etmisterdir. Ucu egri, top cd-
mek igin sopa bu oyunda da musta'meldir.
1304. ^>iriar, diker, hn terzi nerede? r iljler, yakar, hu neffat nerede?
Bu alemde suret libaslarim yirtan ve diken bir terzi vardir. Pek a'la, fakat
bu his gozu ile goremedigimiz terzi nerede? S6nmu§ hayat ocaklanni iifleyip
yakan vardir. Bu neffat nerede? "Neffat" ate§ yakmak igin neft yagi doken
ma'nasinadir. Ya'ni, bunlann faili, suret perdeleri arkasina gizlenmis, olan
Hak'tir.
1305. Siddiki hir saatia kafir eder; zindiki hir saatta zahid ederl
311 numarah beyitteki dip notuna bakimz!
MESNEVl-1 SEFttF SERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Ankaravi hazretleri "kafir" ile "siddik"i ve "zahid" ile "zindik"i mevzu'
oian ma'nalan iizerine alip, "Hak Teala bir fa'aliin li-ma-yuriddir ki, bir sid-
diki bir anda kafir ve bir zindiki da bir anda zahid yapar ve ls^Tj *GL 'J» J^
*GJ ^ (Fatir, 35/8) ya'ni "Diledigini dalalete diisurur ve diledigini[ne de] tii-
dayet eder." ayet-i kerimesi mucibince, istedigi kimseleri muhted! ve istedigi
kimseleri §aki yapar" buyurur. Hind §arihlerinden Veil Muhammed Ekberaba-
d! ise kendi §erhinde §6yle buyurur: "Burada siddikin kafir olmasi budur ki,
diger bir arifin soziinden zahirdir. Beyit:
C— Jl^l U1 c~v*yl5" {* Oi ji c~- JUjS^j <jjj\ JiU- j&T y>
"Her kimse ki, birzaman Hak'tan gafildir; o dem iginde kafiidk, fakatgizli ka-
firdir. "
Ve gaflet, gayn gormekten ibarettir, miirted olan kafir ma'nasina degildir.
Eger lafz-i "saati" j*^ ye dikkat edersen anlarsin. "Bir saatta zindiki zahid
etme"nin ma' nasi budur ki, zindik bir mulhiddir ki, hakvkat ve halkiyyet ci-
hetlerini tefrik etmez ve Hakk'in zuhurunu ancak bu mertebeye miinhasir bi-
lir ve mertebe-i batini munkir olur ve bu i'tikad sebebiyle taat ve ibadattan
ibaret olan umur-i diniyyeyi terk edip, dunyada ve dtinyanin lezzetlerinde
mustagrak olur. "Ve bir saatta zahid olma"nm ma'nasi budur ki, mertebe-i ba-
tini munkir ve lezzat-i diinya ile me§gul olan boyle bir zindika derd ve zah-
met isabet ettigi vakit, bi-ihtiyar batin tarafina riicu' eder ve dunyadan ve lez-
zat-i dunyadan bizar olup, taraf-i zuhde gelir. Binaenaleyh, zindikin zahid ol-
masi, siddikin kafir olmasina mutabik olur. Yoksa, zmdikm zendekadan taib
olup, ehl-i tahkik i'tikadiyla mu§erref olmasi demek degildir."
Fakir derim ki: Beyt-i §erif her iki ma'nayi da havidir. Zira yukandan be-
ri zikr olunan hakayiktan anlasildi ki, Hakk'm tecelliyati, isti'dadat-i ezeliy-
yeye tabi'dir. Ve Hakk'in kudreti iradesine ve iradesi ilmine ve ilmi ma'luma
tabi'dir. Ve malum, "a'yan-i sabiteMir. Ve a'yan-i sabitenin isti'dadati ise
hassiyyet-i esmadir. Ve hassiyyet-i esma ise mec'ul degildir.
1306. ^Ztm hi muhlis kendisinden tamdmen halis olmadik$a, tuzaktan hatar
iginde olur.
Bu beyt-i senfte, ^ J*+ J* o^JUM ya'ni "Muhlisler azim tehlike tizerin-
dedirler" hadis-i §erifine isaret buyurulur. Zira muhlisin nazanndan ikilik
G W^ >
AHMED AVNt KONUK
nisbeti kalkmamigtir. Hakk'in varhgi muvacehesinde kendi varhgim ve var-
ligina taalluk eden hizmetini ve ibadatim tahayyiil eder. Halbuki bunlari gor-
mekte biiyuk tehlike ve korku vardir. Binaenaleyh kendi viicud-i mevhu-
mundan kurtulmadikca o muhlis icin korku vardir. Zira sirr-i kader mechul-
diir, Ve alem-i §ehadet ise alem-i mahv ve isbattir. Nitekim ayet-i kenmede,
v&fc \\ ilupj c-T, ilii u iu» J»Lt (Ra'd, 13/39) ya'ni "Allah Teala diledigini
mahv eder ve diledigini isbat eder ve ummu'l-kitab ya'ni hakayik-i e§ya
onun indinde sabittir" buyurulur.
1307. 2%ra ki yoUatlir ve rehzen hadsizdir; o kuriulahilir ki, Diakk'in ema-
nmdaiir.
Muhlisin tehlike ve korku iginde olmasinin sebebi budur ki, muhlis heniiz
yoldadir ve Hak yolundaki yol kesicilerin hadd ii hesabi yoktur. Bu yolcula-
nn icinden kurtulup menzil-i maksuda varanlar, ancak Hakk'in hifz ve ema-
ninda olan ehl-i saadettir.
i <u»
\j 9 j> C— ^saU*^ j\ C~JUX> (j^aJl^ ol
1308. <S%yna Kalis olmaii, o muhlistir; kusu tutmamishr, o avcidir.
Ya'ni, kalbinin ay nasi Hakk'in gayrinin hatiralanndan kurtulup heniiz
musaffa olmamis, olan kimse, heniiz muhlistir ve o kimse heniiz kendi ru-
hunun ku§unu tutamami§tir. Sifat-i nefsaniyyesinin baglanyla mukayyed-
dir. Bu baglan cozmek ve o kusu tutmak ile me§guldiir. Zira run Hakk'a
vusiil icin Hak ile kui arasinda vasitadir ve berzahtir. "Muknis" kelimesine
Ankaravl hazretleri "sayyad" ma' nasi vermi§lerdir. Hind §arihlerinden Mir
Nurullah der ki: "Muknis" kelimesini liigat hasebiyle sayyad ma'nasma al-
mak dogru degildir. Zira ^tf i masdan rmista'mel degildir. Belki ^ ve
iLU^i t ^iu»i ma'nasma gelir. Meger ki mim'in fethi ile "maknis" masdar-i
mimi olup, ism-i fail ma'nasma almmi§ olsun." Veil Muhammed Ekberabad?
de aym miitalaadadir. Ve Bahru'1-Ulum ve Muhammed Efdal hazarati dahi,
masdar-i mimi olup ism-i fail ma'nasi murad olundugunu beyan ederler. Fa-
kir-i nacjz derim ki: "Maknis" kelimesini meclis vezninde dogrudan dogruya
ism-i mekan olarak almak muvafik olur. Zira hem avin hem de avcinin me-
kani, salikin viicud-i izafisidir. Ya'ni salikin ayine-i kalbi heniiz vesavis-i
§eytaniyyeden ve havatir-i nefsaniyyeden halt degildir. Binaenaleyh o muh-
<^p,
' MESNEVI-t SERfF §ERHI / III. ClLT • MESNEVl-2 •
lisdir. 0, ruhunun ku§unu heniiz tutmami§tir. Onun viicudu bir taraftan §ey-
tanin ve nefsinin av mahallidir, Zira §eytan ve nefis onun kalbini avlamak
isterler ve o da kendi ruhunun kusunu avlamak arkasindadtr.
C— o ijj C-ij ^ f UU ji C~*j jl ,j^i^* C~jS <_/*!>*/> <OsJy>r
1309. Uakiaki muhlas oliu, muhlas kurtuldu; emn makamma aiiti ve el aotiirdii.
"Muhlas" lam'm fethi iledir. Ve "muhlas", nazanndan kendi viicud-i
mevhumu kalkmis. ve sifat-i nefsaniyyesinden kurtulup, bu sifat-i nefsa-
niyye yerine sifat-i Hak kaim olmus, olan zevata derler. Ve viicud-i mev-
hum kalmaymca, artik §eytanin ve nefsin av mahalli kalmaz. Nitekim
ayet-i kerimede Hak Teala hazretleri Ibits'in lisamndan ihbaren buyurur:
'caJ^Jt J^L iiau Vi'uj^-TJ^^j (Hicr, 15/39-40; Sad, 38/82-83) ya'ni
"Ya Rab, elbette ben onlarin h'epsini azdirayim; onlardan senin muhlas kul-
lann miistesnadir!" Binaenaleyh, ewelce "muhlis" olan kimse, sa'y ve gay-
reti ve mucahedesi ve Hakk'in inayeti ile kendi viicud-i mevhumundan fan!
olmak mertebesine vasil oldugu vakit, artik "muhlas" olur. Ve muhlas olan-
lar, vucud-i hakiki-i Hak kal'asinda ihtifa ettiklerinden, diismanlar ona ta-
sallut igin yol bulamazlar. Ve du§manlann tasallutundan kurtulur ve emn ii
rahat makarmna gider. Ve o kal'a-i muazzamm §anina witf* <ko ^j (Al-i
Imran, 3/97) ya'ni "Ona dahil olan kimse emin olur" ayet-i kerimesinde
i§aret buyurulur. Ve boyle bir kimse artik viicud-i tabii-i asliden el kaidinp,
jji. diX Up jl^ £L j (Kamer, 54/55) ayet-i kerimesinde beyan buyurul-
dugu uzere/"Melik-i rhuktedir olan Hak indinde mak'ad-i sidk"ta oturur.
Artik o makamdan vikud-i tabu-i asliye riicu* etmez; belki "baka-billah"
mertebesi olan vucud-i tabii-i anziye rucu' eder. Bu da irsad-i ibadullah
igindir.
1310. Dix$)ir iizum artik korvh olmadi; hvfoiv olmus meyve, iurfanda olmadi.
"Muhlas" olan zat, v. V jU>\ ya'ni "Fan! reddolunmaz" kaidesince, alem-i
hicaba sukut etmez. Mertebe-i fenadan bakaya riicu'u, onun vucud-i tabii-i
asliye degil, viicud-i tabii-i anziye olur. Ve viicud-1 tabii-i anzinin hakikat-i
fenaya ziyam yoktur. Zira o, hakikat-i tabiat degil suret-i tabiattir ve ancak
numayi§tir. Nitekim miilahaza-i gayr ve gayriyyet ve rububiyyet ve ubudiy-
yetteki fark, gayriyyet-i hakiki degil gayriyyet-i i'tibariyyedir. Halbuki bu
AHMED AVNt KONUK
makama terakkiden evvel bunlann gayriyyeti salikin nazannda gayriyyet-i
hakikiyye idi ve oyle mulahaza ederdi, imdi, H muhlas M in hali ayn-i bakada
faniliktir.
y jy o*** ^j y? jj y jp j^ j l j >£ «*%
1311. ^i^mis ol ve hozulmakian uzak ol; git, ^ur/iann <J\/tukakfak gibi nur oil
Kamil ol ve heva-yi nefsaniye tabi* olup bozulmaktan uzak ol; git, sa'y ve
mucahede et, Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizl hazretleri gibi vucud-i
hakkani ile kaim olup, ba§tan ayaga kadar nur ol!
Burhaneddin Muhakkik hazretleri, cenab-i Pir efendimizin peder-i alileri
olan Sultanu'l-Ulema hazretlerinin halifeleri ve cenab-i Pir efendimizin mur-
§id-i alileridir. Menakib-i alileri, fakir tarafindan evvelce bi't-tercume tab'
edilmi§ olan Menakib-i Sipehsalafda mundericdir. Ve cenab-i Pir efendimizin
buyiik mahdum-i alileri Sultan Veled hazretleri dahi, aruzun "bahr-i hafif '
vezninde in§ad buyurduklan mesnevilerinde bu hususu §6ylece nazmen be-
yan buyururlar:
UBf*j <Jjj <J^- */ j^ 3 J
Jli jl j\jf ji j \J\tSyr
Uj {j\j^ {Jj** C~b-j sj>
^Jjl J^sj- ^IT Oif ,>-U-
"Vaktaki sah-i Him olan Hz. Celaleddm makam-i ifadeye oturdu, ruy-i zemfnin
halki ona tevecciih etti. Pederi gibi zahid ve alim ve ciimle ulemanm sahi ve
reisi oldu. Seyyid Burhaneddin Muhakkik hazretleri ona buyurdu ki: "Ey Cela-
leddm, vakia sen ilimde yektasm ve halkm muntehabism, fakat senin pederin
sahib-i hal idi, onu taleb et ve kiyl ii kalden vazgegl Sen hsr olan ilm-i zahi-
csgp^
MESNEVl-t SERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
tide pederinin varisisin. O ilmin igi ben olmu$umdur; dosta nazar et!" Candan
onun miitidi oldu ve ba§ egdi; olii gibi onun ontine dii§til, Ansizm Hz. Seyyid
Burhan cihan-i fenadan saray-i beka tarafma rihlet etti. Hz. Mevlana ba'dehu
be§ sene sidk ve hararet-i a§k ve derd-i Hak meyli He riyazet etti Bagteten
§emseddin-i Tebrizi hazretleri ona eri$ti; onun nurunun parlakligindan zill-ifa-
ni oldu. "
Bu babdaki diger tafsilat Menakib-i Sipehsalaf dadir.
1312. Uakidki kendinden kurtuldun, hiitiin burhan oldun; vaktaki bende uok
oldu, sultan oldun.
Vaktaki mevhum olan varligmi fan! kildin ve sifat-i nefsaniyyenden so-
yundun, sende sifat-i Hak zahir olmakla, ba§tan ayaga kadar Hakk'm var-
liginin hiiccet ve burhani oldun. Zira seni gdrenin nazanna Hakk'in cemali
gelir. Nitekim hadis-i kudside, j^\ JL^i & j j^i Jju^s ^ j&>. j\ j\±^. ^\
ya'ni "Halka benim sifatim ile gik! Seni kasd eden beni kasd eder; ve seni
seven beni sever!" buyurulur. Ve bu hadis-i kuds! atide Mesnevi-i §erifte
gelecektir. Imdi, madem senin sifat-i abdanin yok oldu; binnetice sultan ol-
mus. oldun.
>yif j b-j zf \j lf~5c*- *j£ jtJ$\ £>La ^j*. dlf-^
1313. 6ger sen ayan istersen, Salahaddin gosterdi; gozleri gdriicii etti, a$h.
Eger, "Hakk'in hucceti ve burhani nasil olur, bu hali asjkar olarak gore-
yim" dersen, Salahaddin Zerkub-i Konevi'ye nazar et ki, bu hali o agiktan
agiga gosterdi. Kalb gozleri kor olanlarm gozlerini cemal-i Hakk'a agip gdrii-
cu etti.
Salahaddin Zerkub hazretleri, Konya'da altin varaki yapan bir zat idi. Ce-
nab-i Salahaddin, Menikib-i Sipehsalaf da bey an buyuruldugu iizere Hz. Pir
efendimizin miiridi ve halifesi idi. Bir gun Hz. Mevlana efendimiz altin va-
rakgilann gar§isindan gegerken, onlann gekiglerinin sesinden kendilerine bir
hal geldi. Hz. Salahaddin cenab-i Pir'in hal-i §erifmin devami igin, dogdugu
altin varak mahv oluncaya kadar gekig darbelerini kesmedi ve ba'dehu he-
men dukkandan disanya firladi ve basmi Hz. Pir'in ayaklanna koydu. Ce-
nab-i Pir ogle vaktinden ikindiye kadar hal-i sema'da idi. Ve bu gazeli bu-
yurdular:
AHMED AVNl KONUK
"5u Zerkub dukkinmda bir hazfne zahir oldu; ne latifsuret, ne latifmana, ne
latif giizeUik, ne latif giizeUik!"
Ohdan sonra cenab-i Salahaddin diikkam yagma ettirdi ve dukkan kaydin-
dan kurtuldu ve Hz. Pir'in miiridi oldu. Ve cenab-i Mevlana evvelce §ems-i
Tebrizi hazretleriyle olan a§k-bazhgim cenab-i Salahaddin* e tevcih buyurdu-
lar. Menakib-i Sipehsalafda daha ziyade tafsilat mundericdir.
1314. V^iir-i Diuxju tuian her hir cjoz, fakn ontin goziinden ve simasindan
abrdii.
"Nur-i Hu"dan murad, nur-i hidayettir. Nitekim ayet-i kerimede, aUi ^j^,
\\Mtf aj>J (Nur, 24/35) ya'ni "Allah Teala diledigi kimseyi nuruna hidayet
eder" buyurulur. Bu nur-i hidayet, kalb gozunii nurlandinr. "Fakr"dan mu-
rad, fakr-i hakMdir ki, bu fakr ile tahakkuk eden kimse, varlik hususunda
Hakk'in varhgina muhtag oldugunu ilmen ve halen ve zevken bilir. Bunun
igin muhakkikin hazarati, aJUi ^ jd\ f lit ya'ni "Fakr tamam oldugu vakit, o
ancak Allah'tir" buyurmustardir ki, abd kendi viicudundan fan! oldugu va-
kit, onun kiyami artik Hakk'in vticuduyla olur ve onda Hakk'in sifati zahir
olur demektir. Ya'ni, nur-i hidayete nail olan her bir kimsenin nazar-i dikka-
ti fakr-i tammi Salahaddin Zerkub hazretlerinin gozunden ve simasindan,
ya'ni zahir-i halinden mu§ahede ederdi.
(jw-* Cf^S ^ «-^ d\Jjj* j> Jfp- j>r cJt ^j C— JUi «*i
1315. <$eyh-i fa aldir ve Diak aibi aletsizdir; miiridlere soylemeksizin ders ver-
mistirl
"§eyh-i fa'al", terkib-i tavsifi i'tibar olunursa, "§eyh"ten murad cenab-i
Salahaddin ve "fa'al" onun sifati olur. Ve "§eyh" nekre olarak mtibteda ve
"fa'al" onun haberi i'tibar olunursa, ma'na umumi olur. Ya'ni o §eyh Sala-
haddin hazretleri faaliyyet-i batmi sahibidir. Lisan ve harf ve savt aletlerine
muhtag olmaksizin muridlerin batmlannda tasarruf ederek kalblerini ve ahla-
kini lslah ve kalblerine a§k-i ilahfyi ilka eder. Nitekim Hak Teala hazretleri di-
ledigi kimselerin kalblerine kendi nur-i hidayetini, alet ve vasitaya muhtag ol-
< ^^°
g|}X^ MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • "®^®
maksizin ihsan buyurur. Ve yahut, "fena" ve "baka" mertebesine vasil olan
herhangi bir §eyh, halife-i Hak oldugundan, kendisinin mustahlifi olan Hak
Teala hazretleri gibi aletsiz olarak muridlerin batmlannda tasarruf ederek on-
lan terbiye buyurur.
1316. Diafb onun elinde yumu§ah mum Qibi ramdu; onun mukru gah neng ve
gah nam yapar!
Kalb, o insan-i kamilin elinde yumu§ak bal mumu gibi muti* ve ramdir.
Ve onun bu yumu§ak mumlar gibi olan kalblere bastigi miihurler turlii turlii
naki§lar cikanr. Gah i§tihardan neng ve ar ve gah nam ve istihar suretlerini
izhar eder. Ya'ni, o insan-i kamilin kalblerinde tasarruf ettigi muridlerden
ba'zisi halk arasinda me§hur olmaktan tevakki eder ve utanir ve ba'zilan da
me§hur olmaktan bi-perva olur.
1317. Onun miihrunun mumu hir yiiziigii hikaye edicidir; o fassm nak$i dahi
himi hikaye edicidir?
Bu beyt-i §erif, insan-i kamil ile murid arasindaki te'sfr ve teessiirii haki
oldugundan, bu mertebeyi haiz olmayanlann Hz. Fir* in murad-i alilerini hak-
kiyla idrak ve §erh edebilmeleri miimkin degildir. §urrah-i kiramin her biri hi-
rer mutalaada bulunmustur. Binaenaleyh her birini birer vecih olarak kabul
etmek lazimdir. Fakat burada onlann birer birer zikri ve tafsili uzun olur. Fa-
kir, zevk-i kasiraneme gore anlayabildigimi yazmaga ciir'et ettim. Eger hata
ise, kamiller kerim olduklanndan, fakirin hiisn-i niyyetime bagisjayip afv bu-
yururlar.
"Muhur"den murad, insan-i kamilin tevecciih-ii kalbisidir. "MunTdan
murad, miiridin kalbidir. "Yuzuk"ten murad, "levvame", "miilhime", "mut-
mainne", "raziye" ve "marziyye" gibi meratib-i nefsiyyeden; veya "kalb",
"ruh'\ "sir"; "haft" gibi letaiften bir mertebedir ki, kamiller muridlerin yed-i
isti'dadlannin parmaklanna gegirirler. Bu "yiizugiin fassinin nak§i"ndan mu-
rad, o mertebenin kalb-i munddeki muktezalandir. Ya'ni, insan-i kamilin te-
vecciih-i kalbisine ma'riiz kalan miiridin kalbi kendisinin isti'dadina gore nef-
sin veya letaifin mertebelerinden bir mertebeyi hikaye edicidir. Ve o mertebe-
nin nak§i olan ahval ve muktezayat kimin hakisidir? Ya'ni o mertebenin te-
AHMED AVNl KONUK
celliyat ve §uunati, muridin kendinden degildir, o insan-i kamilin teveccuh-i
kalbisindendir. Binaenaleyh, §eyhin ihsanini hikaye eder. Zira §eyh-i kami-
lin kalbi muessir ve miindin kalbi muesserun-flrTtir.
£**» ^rSJ^ j>&\ AaU- yh J.4JLJ*- *■—*■*'"' L^"jJ ^ fUS^iAjl ffi^"^"
1318. O huyumcunun endi§esini hakidir; her bir halkamn zinciri ba§kasmda
vox fax.
Bu beyt-i §erif dahi giiclukte yukanki beyite mu§abihtir. "Kuyumofdan
murad, meratib yuzuklerini i'mal ve muridlerin yed-i isti'dadlannin parmak-
lanna takan "insan-i kamiTdir. Onun "endt§e"sinden murad, salikin maz-
har oldugu ism-i ilahinin ve Rabb-i hassinin hassiyyet ve isti'dadidir. Zira
insan-i kamil hakimdir. Binaenaleyh her §eyi yerli yerine koyar. Eger mu-
ridin isti'dadi nisbetinde vermezse hakkini vermemis, olur. Ve eger isti'da-
dindan fazla verirse onu helak etmis, olur. "Halka"dan murad, kuyumcu
mesabesinde olan insan-i kamilin yaptigi meratib-i nefs ve letaif yiizukleri-
nin halkalandir. "Zincir"den murad, bu meratibin, sabir ve §uktir ve kana-
at ve tevekkul gibi menazilidir ki, muridlerin her biri bu meratibin birer
menzilinde terbiye olunurlar.
1319. fjbnuller duginda bu sada kimin sesidir? IJu dag gah sesten doludur, yah
bosiur.
Gdniiller daginda isjtiien bu ir§ad sadasi kimin sesidir? Insan-i kamilin
kalb-i §erifinin sesidir. Bu kalb dagian, o sada-yi ir§adi gah kabul eder, gah
kabul etmez. Zira isti'dadat muhteliftir.
^L« ^JUi- J:> 6^ jjjj jl ^jjulj s\z«*j\ c~-v*->j- jl c~~a L=*tS^
j*
1320. Dier nerede olursa o iistad olan hakimdir; onun sesi hu dagdan halt ol-
[1328] / V
masm:
lnsan-i kamil, muridin dag gibi olan kalbine, herhangi mertebeden olursa
olsun; ve "kabz" ve "bast" gibi her ne te'sir kasdiyla teveccuh ederse etsin,
o hakim olan ustaddir. Onun terbiyesi, muridin isti'dadindan ne ziyade ne de
noksan vaki' olmaz. Ona tamamen hakkini verir. Binaenaleyh, muridlerin in-
ki§af-i isti'dadlannda muessir olan onun teveccuhlerinden kalb dagian bos,
kalmasin!
MESNEVl-1 §ERIF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1321. ^Dafl vardir ki, avazi ikl kat eder; dag vardir ki avazi yiiz kai ederl
Kalb vardir ki, insan-i kamilin te'sirat-i tevecciihiinii iki kat yapar. Yine
kalb vardir ki, isti'dadi yiiksek oldugundan, o te'sir-i teveccuhii yiiz kat ya-
par. Binaenaleyh hakikata vusul igin yalniz insan-i kamilin teveccuhii kafi
degildir. Belki muridin isti'dadi dahi lazimdir. Nitekim §erare gikmak igin ge-
lik ve gakmak ta§i lazimdir. Qakmak ta§i yerine tahta veya ba§ka bir madde
konsa, §erare gikmaz.
J^fj «-»Ua*j^. ti\j\j* JUtf JV5 j jljl d\j\ ojT JiiUj ^
1322. ^ag o avazdan ve sozden yiiz hinlerce ab-% zulal $e§mesi sizdmr!
Miirid-i miistaiddin kalbi, insan-i kamilin tevecciih-i kalbisinden birgok
hakayik ve maarif-i ilahiyye ab-1 ziilalini sizdinr ve boyle bir kalbde pek gok
hikemiyyat-i ilahiyye kaynaklan ve pinarlan zuhur eder.
1323. Vaktaki dagdan o luiuf di§ariya $ikar, sular gozlerde kan olur!
Vaktaki miirid-i miistaiddin dag gibi olan kalbinden, o insan-i kamilin
eser-i lutfu olan hakayik ve maarif, kisve-i elfaza biirunup, bu Mesnevi-i §e-
rffteki maarif ve hakayik-i ilahiyye gibi di§anya gikar, bu ab-i ziilal-i maarif
dinleyenierin gdzlerinde kanli ya§lar olur. Ya'ni, kamilin kalbinden kaynayan
hikem ve maarif cesmeleri herkesi son derecede miiteessir edip aglatir. Me-
nakib-i evliyada bunun naziri pek goktur. Burada misal zikrine hacet yoktur.
1324. miibarek na'leynli §ehin$ahian oldu ki, Tur-i Sina ha§tan ha§a la'l oldni
Miibarek na'leynli olan §ehingahtan murad, Musa (a.s.)dir. "Humayun-
na'l" ta'bfri ile, c*> Jxl\ >\ji. liiii Jl£ '£.£ (Taha, 20/12) ya'ni "Na'leynle-
rini gikar, muhakkak'sen vadi-i mukaddestesin!" ayet-i kerimesine i§aret bu-
yurulur. "Na'leyn" ta'biriyle, ruhaniyyet ve cismaniyyet-i Museviye i§aret
buyurulur. Ya'ni, ruhaniyyet ve cismaniyyetinden soyun ve fena-ender-fe-
nada ol demektir. Hiilasa-i ma'na-yi beyit: Tur Dagi'na vaki' olan Hakk'in te-
cellisi harigten degil, Musa (a.s.)in zatmdan idi. Zira o tecellide Musa (a.s.)in
hem ruhaniyyeti ve hem cismaniyyeti fena-ender-fena iginde idi. Nitekim ce-
G ^^ a
AHMED AVNt KONUK
nab-i Pir, Mesnevl-i §ertrm diger bir mahallinde, ^j * ^ ^y jj ji j> •/"
ya'ni Tur-i Sina dagi Musa'nin nurundan raks uzere idi" buyurulur. Insan-i
kamilin kendi muhitine azim te'sirati vardir. "La'l olmak"tan murad, kesafeti
gidip letafet peyda etmektir.
1325. Can kaimJ etfi ve dacjin ciizleri -par$alandi; nikayet ey taife, hiz ta§ian
a§afli mvyiz?
Tur Dagi cemaddan oldugu halde, zi-ruha mahsus olan hal ve §ani kabul
etti ve canlandi; o tecelli-i Hak'tan Tur Dagi pargalandi. Ey insan suretinde
yasayan taife, bizler tasjardan daha mi a§agiyiz? Bu beyt-i serif te ui uTjii °)
&\ alii ^ il^ Ui\i 2y j^. jk bi'Jsii (Ha§r, 59/21) "Eger biz Kur'an'i da-
ga indire' idik, sen elbette o dagi Allah* in ha§yetinden imitezellil ve parga-
lanmis, oldugu halde gorur idin." Zira -cMy oiytfij jLjVi ya'ni "Insan ve
Kur'an tev'em ve birbirine muttasil ikizdir" buyuruldugu cihetle, bu ayet-i.
kerimede insan-i kamile de i§aret buyurulur. Atideki beyitlerde bu ma' nay a
isaret vardir!
1326. Candan hir $e$me cu§an olmuyor; heden ye§illikten orlanucix olmuyor!
"Yesjllik", ruhtan kinayedir. Zira muhakkikin alem-i ervaha "derya-yi ah-
dar" ta'btr buyururlar. Ya'ni, insan-i kamiller nakislarm arasina tenezziil et-
tigi halde, onlarin canlanndan bir ge§me-i kalb kaynamiyor; bedenleri ya'ni,
sifat-i cismaniyyeleri ruhlannin rengi ve asan ile mestur olmuyor.
1327. Onda mii§taklik h&nginin sadasi yohtur; onda saktnin ciir'asmin safasi
yoktur,
"Mu§taklikbangi"nden murad, insan-i kamilin dag mesabesinde olan kal-
bine garpan sesidir. "Sada"dan murad, o daga garpan sesin nakislardan zu-
hur edecek olan aksidir. "SakTden murad, §arab-i ma'rifeti igiren insan-i ka-
mildir. Ya'ni, o nakislarm kalblerinde insan-i kamilin sadasimn aksi yoktur
ve onun igirdigi §arab-i a§k ve ma'rifetin safasi ve sarhosjugu o kalblerde za-
hir olmuyor.
ff £p?
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
1328. Diani hamiyyet, id ki baltadan ve kazmadan hoyle hir daiji kiilliyen ko-
parsinlar?
Bu aleme insan suretinde gelip, bi-hasil kaldigim du§unerek utanmak ve
arlanmak nerede? Ta ki bu hamiyyet saikasiyla, dag gibi olan enaniyyeti ri-
yazet baltasi ve mucahede kazmasi ile kiilliyen kokiinden koparsin!
1329. Ola ki onun eczasi iizerine hir ay -parlasm; ola ki ona ay aydinligi hir
yol hulsun!
Ola ki o dagm parcalan iizerine ruhunun ayi dogup parlasin; ve ola ki
boyle bir salikin kalbine ruhunun aydinhgi yol bulsun!
1330. Uakidki kvydmei daglan ko-panr, hizim ha§imizm iizerine gotye ne vakit
[1338] i.. ■ ?
Vaktaki salikin nazannda mevhum olan varligi fan! olur, bu hal salikin ki-
yameti olur. Ve bu kiyamet kopunca, bir golgeden ibaret olan kendinin ve
muhitinin taayunati zail ve JtUi jij j J£\ iw (Isra, 17/81) ya'ni "Hak geldi,
batil gitti" sirn zahir olur. Nitekim kiyamet-i kubrada arz ve manzume-i §em-
siyyemizi teskil eden ecramin taayyiinati bozulur ve arzin daglan dagilip,
zerrati fezada ucusur ve kiire-i arz baska bir surete girer. Bu hal, muteaddid
ayat-i kur'aniyyede ve ezciimle sure-i Vakia'da JM-i c^jbrj jejHs c^-j lii
\zL lu cj& uj (Vakia, 56/4-6) ya'ni "Arz §iddetle bir sarsilis, sarsilir ve dag-
lar bir parga parca olu§ pargalamr ki, zerre zerre olup dagilir!" ayet-i kenme-
sinde beyan buyurulur.
Bu beyt-i §erifin ikinci misra'i, Hind niishalannda ^ ^ J' ^f ^ c^u ^
ya'ni "Imdi, kiyamet bu keremi ne vakit eder?" suretindedir. Ya'ni "Salikin
bu kiyamet-i ma'nevisi kerem-i azim-i ilahtdir. Halbuki o kiyamet-i sun,
alem-i be§eriyyetin umumunun felaketidir. Binaenaleyh kiyamet-i ma'nevi-
deki kerem onda yoktur" demek olur.
1331. By saadetli hir cirkin ki, ouzel onun musahthi olau, ve ey hir gut yiizlii
ki, onun refiki sonbanar olau!
^^
AHMED AVNl KONUK
"<;irkin"den murad, insan-i nakis; ve u guzel"den murad, insan-i kamil; ve
keza "giil yuzlu"den murad, yine insan-i kamil; ve "sonbahardan murad,
keza insan-i nakistir. Ya'ni, kendisinin musahibi insan-i kamil olan bir nakis,
ne saadetli nakistirf Zfra bu kamil sebebiyle noksani kemale miinkalib oiur.
Ve ne saadetli bir kamildir ki, kendisine nakislan musahib ittihaz edip, onun
noksamni kemale getirmege sa'y eder ve ibadullahin hadimi olur!
1332. ZKesif odun aie§in kanni oliu; kesafeii cjitti ve hiitun envar oldu!
}\4>j~£j J '' Sy j i£j>- C)\ ill* 9*y y- dyr 0U& j*
1333. Uaktaki blmii§ e$ek tu2laya <Lii§tii, o e$ekliiji ve oluliigii hir tarafa koyiu.
Bir olii e§ek bir memlahaya dii§se, murur-i zaman ile tamamen tuz olur ve
artik onun lesligi kalmaz; ser'an parcalanip tuz olarak kullanilmasi caiz olur.
Bunun gibi, kamilin sohbetine mukarin olan bir nakis dahi onun te'sir-i nuru
ile kesafetten ve habaset-i nefsaniyyeden kurtulup/murur-i eyyam ile letafet
ve kemal kesb eder.
1334. JAllah'in hoyasi, ZKu hiipiinun rengiiir; sanatlar onda hir renk olur I
"Allah'm boyasrndan murad, sifat-i iiahiyyedir. "Hu kupiTnden murad,
hiiviyyet-i zatiyye-i Hak'tir, "Renk"ten murad, envar-i muhtelife-i Hak'tir.
"San'atlar"dan murad, alem-i sehadette zahir olan mezahir-i esmadir. "Bir
renk"ten murad, esmanin musemmasi olan Hak'tir. Bu beyt-i serifte, sure-i
Bakara'da olan **-* *ui y Cr ^\ yj «UI "*±~* (Bakara, 2/138) ya'ni "Allah'm
boyasidir; boya cihetinden Allah'tari daha giizel kim vardir?" ayet-i kerime-
sine i§aret buyurulur. Bu ayet-i kenmenin sebeb-i nuzulu tefsirlerde miinde-
ric oldugundan, burada tafsili uzun olur. Ya'ni, "Allah'm sifatlan, onun hii-
viyyet-i zatiyyesinde mundemig olan bir takim envar-i muhtelifedir. Bu
alem-i sehadette zahir olan esma-i ilahiyyenin muhtelif mazharlan, o esma-
nin miisemmasi olan Hak'ta ittihad edip, bir renk olur. Zira §eyin batini isim
ve ismin- batini sifat ve sifatin batini zattir. Binaenaleyh ciimlesi zata raci' ve
onda miittehid olur.
Hind nushalannda ifi-j yerine i*-* vaki' olmu§tur. Ve "pise" ikilik ma'na-
sinadir. Ya'ni, "ikilik vahdet-i Hak'ta ve zat-i Hak'ta birle§ir" demek olur.
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
jJjV p>. ^a Xi£ i~>)e> j\ pi J^jf j -*»1 ^ 01 j^ 0j^-
1335. Uaktaki o kiipe diiser, ve ona "ZKalk!" tier sen, tarabdan, "Dtii-p henim,
ayiplama!" der.
Ya'ni, tarik-i Hakk'in saliki o vahdet kupune dii§up sifat-i be§eriyyesi si-
fat-i Hak'ta fan! oldugu vakit, sen ona "Kalk, viicud-i tabii-i asliye avdet et!"
desen; o sana, §evkinden ve sarhoskigunun nes/esinden, "Yahu, §imdi vah-
det kupu ben oldum; sakin b'eni ta'yib etme!" der.
Malum olsun ki, hal-i fenadan evvel her insan viicud-i tabii-i aslide ve
hakikat-i tabiatta ya§ar. Vaktaki bu hal-i fenaya gelir, onun suret-i be§eriy-
yesi viicud-i tabii-i anzide ve suret-i tabiatta ya§ar, onun bir daha hakikat-i
tabiata avdeti mumkin olmaz. Bu ma'na, Hace Muhammed Parsa hazretleri-
nin Risile-i Kudsiyye'smde izah buyurulmustar.
1336. "O hii-p henim", muhahkak ^Bne'l-Uiak" demektir; aie$in rengini tuiar,
ancak demirdir!
Ya'ni "0 klip benim" demek, muhakkak "Ene'1-Hak", "Ben Hakk'im" de-
mektir. Fakat bu soz iie kuiun Hak oldugu zannolunmasin. Zira insan-i ka-
milin hakikat-i abdiyyeti bakidir ve higbir hadisin viicub-i zati mertebesine
ayak atabilmesi mumkin degildir. Onun hali, atesjn rengine boyanmis. olan
demire benzer. Demir ate§te kipkirmizi olsa bile, onun hakikati ve demirligi
bakidir.
tmdi, vahdet-i viicudu layikiyla idrak edemeyenler, bu"Ene'l-Hak"
mes'elesinde yanh§ zehaba du§erler ve "ittihad"i yanh§ anlarlar ve kimi "hu-
lul"a zahib olur.
1337. r Demir' : : reviji n,ie$ : . i renginin mahvidir; ate§likten laf eder ve sakit gi~
Udir!
Demirin evsafi atesjn evsafinda mahv olmus. ve ate§in evsafi onun evsa-
fini 6rtmu§tur. Bu sebeple atesjikten dem vurur. Onun evsaf-i be§eriyyesi,
susmus. bir halde olan kimseye benzer. Nitekim sakit olan kimsenin siikut
etmesiyle, nutku olmamasi lazim gelmez. Keza insan-i kamil dahi "Ben
Hakk'iirT derse, "Benim sifat-i be§eriyyem sifat-i Hak'ta fan! olmu§tur; ve
c 83j8S a
AHMED AVNl KONUK
Iakin hakikat-i be§eriyyem bakidir" demek olur. Binaenaleyh bu zatin hakl-
kat-i abdiyyeti ilm-i ilahlde sabit oldugu gibi vucud-i mutlak-i Hakk'm ce-
mi'-i meratibinde de muhtelif kisveler ile yine abd olarak zahir olur. l§te,
cenab-i Bayezid'in j\^ ^\ u ^u^- ["Kendimi tesbih ederim, benim §anim
ne yucedir!"] demesi ve diger zevatin <ojm^ j^ j ^J ["Ciibbemin altmda
Allah'dan ba§kasi yoktur!"] ve j^^ i* w Vi <Ji V ["Benden ba§ka ilah yoktur;
bana kulluk ediniz!"] buyurmalan hep bu kabildendir. Ve bu sozler, bu ha-
lin iktizasi olarak kendilerinden sadir oldugu igin hepsi ma'zurdurlar. mer-
tebede kendilerinden sadir olan sifat-i kelam dahi, sair sifat gibi Hakk'indir,
kendilerinin degildir. Binaenaleyh bu zevatin kelamlanna i'tiraz edenler, ha-
kikat-i hale muttali' oimadiklanndan dolayi i'tiraz ederler ve onlarm bu i'ti-
razlan kaillerine degil, Hakk'a raci' olur. Akil olan kimse, "Bu benim anla-
madigim bir §eydir" deyip geger.
^j <J- J*^ c ~" J^ ^ <-rt V^jj ^y?** ^-^ ^-j^i ^jt
1338. Uakiaki kizdhkta alhnciklar gibi oldu, onun lafi, dilsiz "6ne n-nar"ivrl
Vaktaki siyah ve zulmani olan demir, ate§ iginde kizilhkta ve parlakhkta
altinciklar gibi oldu, artik o lisan-i kal ile degil, lisan-i hal ile "Ben ate§im!"
der.
1339. J7lte§in renginden ve tab'indan muhte$em oliu; o der kl: x<r Ben ate§im,
ben ate$iml
demir kendi rengini ve sifatmi birakti; atesjn renginden ve tabiatindan
ihti§am sahibi oldu; artik o bundan sonra der ki: "Ben atesjm, ben ate§im!".
1340. HC Ben atesim. 6qer senin sehkin ve zannin varsa, iecrube et, bana el vurl'
[1352] V
1341. ^Benim aie§ligim, "^en ate$im" ile sana mii$tebih oUu ise, bir dem yii-
ziinu benim yiiziime koy!
"Ben atesjm. Eger benim atesjigim da'vasinda sana i§tibah vaki' oldu ise,
bir an igin olsun yuzunii benim yuziime koy!"
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
1342. S^tdemi Diudadan nur aldt^i vakit, ictibadan dolayi melaikenin mescu-
dud]
m.
Beni-Adem Hakk'in envar-i sifatmi ve esmasi cem'iyyetini hamil oldugu
vakit, mahza Hakk'in giizidesi olmasindan dolayi, melaike ona secde ve ser-
fiiru ettiler.
1343. nSir kimsenin dahi mescududur ki, o melek cftbi, onun cam tujjyandan ve
$ekten hurtulmu§ ola!
msan-i kamil, cins-i be§erden olan bir kimsenin dahi mescudu olur ki, o
kimsenin cam melek gibi nefsin azginligindan ve sifat-i Hakk'in insan-i ka-
milden zuhurunda §ekten kurtulmus. ola. Zira 50k kimseler, insan-i kamilin
hal ve §amndan §ubhe igindedirler ve onun ahval-i acibesini gordiikleri hal-
de, hased ve da'va-yi miisavat gibi nefsin tugyamndan ve §eytan-i vehmin
galebesinden dolayi tasdik ve serfuru etmezler ve onun halinde §ekk ederler.
Jj>*/» \j <uJu^» *u«£J ^jj A«j u-J *o* (^j*! 4^- -5**^^
1344. <S%te$lik ne, demirlik ne? ^udak hagla; mii§ebhihin ie§hthinin sakahna
fliilme!
Ya'ni, bir kamilin hal-i fenasini, bu hali zevken idrak etmeyen kimselerin
akillanna yaklastirmak ve anlatmak icm, ate§ ile demiri misal getirdik. Hal-
buki bu tesbth, bu hal-i ma'neviye her vecih ile mutabik degildir. Bu halin
hakikatte atesjik ve demirlik ile hicbir miinasebeti yoktur. Zira biz "vahdefi
anlatahm derken, bu misalde ikilige du§tiik ve iki varlik isbat ettik ki, biri ate-
sjn vucudu ve varligi ve digeri de demirin viicudu ve varhgidir. Bu ma'na ise,
il^j ciL V^ Jj\ (Miiddesir, 74/1 1) ya'ni "Beni ve benim halkettigimi vahid
olarak birak!" ayet-i kerimesindeki i§arete ve atf* ur j^/i *^ <*, Ji ^ <ui oir
ya'ni "Allah Teala var idi; onunla beraber bir §ey yok idi; ve §imdiki halde de
oyledir." hakikatine mugayirdir. Binaenaleyh ey mustemi', i'tirazdan agzini
kapa, tesblh edicinin bu tesbihi ile istihza etme!
imdi, bu vahdet-i viicud mes'elesi gayet nazik ve tavr-i akil icm gayet teh-
iikeli bir mes'eledir. Bu babdaki Tzahat, birinci cildde 625 numarali beyite mii-
sadif olan c^-oW*- y** c—^*- * ^ beyt-i senfmde gecti. Oraya muracaat bu-
yurulsun.
AHMED AVNl KONUK
1345. deryaya ay ok koyma, ondan az soyle; derydmn kenarinda dudak istrtci
oldugun halde sukut eil
Vahdet deryasina, tesblhat-i akliyye ve elfaz-i lisaniyye ile adim atma.
Ondan, aklin ihatasi kadar soz soyle! Bu deryanin kenan olan mertebe-i akil-
da hay ret iginde kaldigin halde sus! Nitekim Misri Niyazi hazretleri buyurur:
Vahdet-i Hakk 'i duyanw diU laldir, akli mat!
1346. Uakid yiizlerce benim gibisinin deryaya takati yoktur; fakai ben derya-
nin garhindan sabredemiyonim!
Vakia benim gibi yiizlerce kimsenin o derya-yi vahdete dalmaga ve ondan
dem vurmaga takati yoktur; fakat ben o derya-yi vahdetin maarif ve hakayik
sularma dalmak hususunda sabredemiyorum ve o hakayik ve maarif-i ilahiy-
yeyi, dar olan eifaz kisvelerine sigdirmaga gali§iyorum ve ates. ve demir te§-
bihleri gibi tesbihler yapiyorum.
1347. 'Denim canim ve aklim deryaya feda olsun; canin ve aklin kun bahasi-
nx bu deryd verdil
Ben canimi ve aklimi o derya-yi vahdete feda etmi§ oldugum igin, bu te§-
bihat hususunda cesurum. Zira bu vahdet deryasi olan vucud-i hakikinin ug-
runda feda ettigim canimin ve aklimin kan bahasini ve diyetini bu viicud-i
hakiki verdi. Bu beyt-i §erifte, "Ben kulumu katl ettigim vakit, onun diyeti
ben olurum" mealindeki hadis-i §erife i§aret buyurulur.
jj* ffci j? k^ y? jj^ f b ^j ls* f-k ^ l "
1348. £%yaaim gittikce onun icine siirerim; vaktaki ayah halmaz, onun icinde
hazlar gibiyim!
"Ayak"tan murad, kamillerin baka-billah makami olan tabiat-i anziye ve
suret-i tabiiye riicu'u halidir. Ve "ayagm kalmamasi"ndan murad, fena-fillah
halidir. Zira kamilin ahvali tecelli ve istitar arasindadir. Gah "baka" ve gah
"fena" halleri galib olur. Ya'ni, beka hali icjnde oldukca soylerim; vaktaki "fe-
MESNEVl-1 SERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
na" hali galebe eder, o vakit derya-yi haktkatte kazlar gibi hayran ve serger-
dan kendi zevkime dahp yuzerim.
1349. ^i-edeb olan hazir, gdtbden daha ho§tur; halka her ne kadar eari ise de
kayi iizerinde degil midir?
. Vakia suver-i mahsusata te§bihen soylenen sozler bi-edebliktir. Fakat hu-
zur-i Hak'ta hazir olan a§ik-i bi-perva, suver-i mahsusati Hak'tan ayn gor-
mek suretiyle, henuz o huzurdan mahrum ve gaib olan edebli kimselerden
daha iyi ve hostar. Nitekim bir kapinin halkasi her ne kadar egri ise de, ni-
hayet kapi iizerinde bulunur!
1350. By tene hula§mi$, havuzun eirafini dolas; hisi havuzun haricinde ne va-
kit temiz olur?
Ey tabiaM aslide ve hakikat-i tabiatta kalmi§ ve cismin ahkaminda mus-
tagrak olmu§ olan kimse, hakikat denizine muttasil olan insan-i kamilin ha-
vuz mesabesindeki kalbinin etrafini dolas. ve o havuza gir de bu mulevves-
likten temizlen! Bu havuzun haricinde kalan bir kimse, higbir vakit sifat-i
nefsaniyye kirlerinden temizlenemez.
Ankaravi hazretleri, taharetin dort mertebe iizerine oldugunu beyan bu-
yurur. Birisi, cismini zahiri necasetten temizlemek; ikincisi, nefsini ma'siyet
ve menhiyyat kirlerinden temizlemek; iicuncusu, ahlak-i zemime kirlerinden
temizlenmek; dorduncusii, sirnni agyar ve masiva pisliklerinden temizlemek-
tir. Birinci temizlik striata riayet ile olur. Diger tig temizlik, ancak insan-i ka-
milin imdad-i ma'nevisi ile olur.
1351. ^ir temiz hi, o havuzdan mehcur diistii, o kendi temizliijinden de uzak
du^tii!
Ya'ni, sakin "Ben hukm-i §er'i dairesinde necasetten taharet ediyorum ve
gusiil ediyorum" deme! Vakia bu da bir temizliktir. Fakat boyle bir temiz, in-
san-i kamilin kalbinden mehcur ve metruk olursa, muhakkak taharetin yu-
kanda zikr olunan ug nev'inden de uzak du§er.
AHMED AVNl KONUK
1352. n^u. havuzun iemizlicfi nihayetsiz olur; ecsamm temizligi kalilul-mtzan
olur!
Cisimlerin maddi su ile temizligi, ancak ibadat-i bedeniyyenin sihhatine
muessir olur. tbadat-i kalbiyye ve ruhiyye ve sirriyyenin inki§afina muessir
degildir. Binaenaleyh o temizligin vezni, mizan-i hakikatte gayet azdir. Fakat
insan-i kamilin havz-i kalbindeki temizlik "seyr-i fillah"i intac eder ve seyr-i
fillahm asla nihayeti yoktur.
1353. 2,ira ki goniil bir havuzdur, lakin kemindir; bu, deryd tarafma aizli yol
iutar.
Zira ki insan-i kamilin kalbi, suret pususu arkasinda bir havuzdur. Bu ha-
vuzun vahdet ve hakikat denizi tarafma gizli bir yolu vardir. Ve hakikat de-
nizinin nihayeti yoktur. Binaenaleyh, onda seyr ve seyahatin dahi nihayeti
yoktur ve bu "seyr-i fillah"tir.
1354. Senin mahdud olan temizligin yardim ister; ve yoksa harcda aded eksik olur.
Senin mahdud olan taharet-i cismiyyen, baton temizligi igin kamilin havz~i
kalbinden yardim ister. senin mahdud olan taharet-i zahiriyye-i §er'iyyen,
nefsani olan arzulanna sarf olundukga eksilir, ya'ni gtinden gune cismin eksi-
lir ve ihtiyarlar ve kuvvetine noksan gelir; taharet-i zahiriyyeni dahi kemaliy-
le eda edemeyecek bir hale gelirsin. Halbuki batinin dahi miilewes bir halde-
dir. Binaenaleyh bir gun sifru'1-yed kahrsin. Nitekim §akik-i Belhi hazretlerinin
mur§idi olan Hatem-i Asamm hazretleri ona §byle sqrmu§: "Miirsjdini mi se-
versin, yoksa amelde mezhebinin imami olan Imam-i A'zam hazretlerini mi se-
versin?" Cevaben demis, ki; "Elbette mursjdimi daha gok severim. Qiinku bu
kadar seneden beri Imam-i A'zam hazretlerinin ictihadiyla amel ettim, kotti
huylanmdan higbirisini terk edemedim; fakat mursjdimin az bir zaman zarfin-
daki terbiyesi altinda kotu huylanmdan kurtuldum."
1355. Su, bula$tija nr Bana acele eti" dedi; bula$ih dedi hi: "Sudan uianirim."
c £^
MESNEVl-1 SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
Ya'ni, insan-i kamil, beyne'n-nas ilmi ile mustehir ve fakat sifat-i nefsa-
niyyesinin hlikmu altinda zebun olan bir kimseye, "Vakit gecjrme, bizim soh-
betimize gel!" dedi. sifat-i nefsaniyyesi ile miilewes olan alim-i zahiri dahi,
"Beyne'n-nas kesb-i sohret etmis. bir alim oldugum halde, halka: "Cahiller gi-
bi gitti de kendisi gibi bir adama serruru etti!" dedirtemem, utaninm." dedi.
*>* J* J*j ^/ui 1 a* <j> ^jj'cr^j-^ ui ] ^^
1356, Svl dedi: xr Ba utanma hensiz ne zaman gider? ^u hula§ikhk bensiz ne
vakit zail olur?"
Insan-i kamil cevaben dedi ki: "Sendeki bu halktan utanma duygusu, si-
fat-i nefsaniyyenin icabidir. Zira sendeki sifat-i kibir bu utanmayi doguruyor.
Imdi, bu bula§ikliktan benim tasarrurum ve yardimim olmaksizin kurtula-
mazsin." "Men" kelimesi farisi olduguna gore ma'na budur. Arab! olduguna
gore, ihsan ma'nasma gelir. "Bi-menn" ihsan-i ilahi olmaksizin ve dad-i gayb
bulunmaksizin bu utanma senden gitmez. Ve insan-i kamile miilaki olmak
arzusu dahi dad-i Hak'tir.
I * ,0 ^t ,tf
1357. Dier hula$mx$ ki o sudan gizli olur, "Diaya tmam men' eder" olur.
Her sifat-i nefsaniyyesiyle miilewes olmus. olan kimse, utandigindan do-
layi insan-i kamilin havuzunun ab-i feyzinden kaga ve gizlene, onun bu ha-
yasi kendisini iman-i hakikiye vusuldan men* eder.
Malum olsun ki, "haya" iki nevi'dir. Birisi nefsam, digeri hakkanidir.
Haya-i nefsani mani'-i imandir. Zira onun men§e'i nefsin sifat-i kibridir. Me-
sela ba'zi kimseler evinin e§yasim elinde ta§imaktan ve halk arasinda eski
libas ile gezmekten ve fukara meclislerinde bulunmaktan ve izhar-i teva-
zu'dan utamrlar. Bu haya mezmumdur ve mani'-i §er'dir. Mani'-i §er' olan
hal dahi mani'-i imandir. Hakkani olan haya ise, hukuk-i ibada tecaviizden
ve §er'a muhalif hareketten utanmaktir. Bu hayanin mense'i run oldugun-
dan, makbuldiir ve mani'-i fisktir. Mani'-i fisk olan ahval ise canib-i iman-
dir. Binaenaleyh beyt-i §enfte ou Vi ^x fr U-i ["Haya imam men'eder"] buyu-
rulmasi, haya-i nefsantye raci'dir. Ve ouVi ^ *U-i ya'ni "Haya imandandir"
ve j^\ Uaj^i JjU V d\j>-\ ju y\ _, ft uLi ya'ni "Haya ve iman kardesjerdir; biri
digerinden aynlmaz" hadis-i §erifleri, haya-i hakkaniye raci'dir. Ve salik, ha-
ya-i hakkanide fiilini muhakeme ederek, evvela kendi nefsinden utanir,
AHMED AVNl KONUK
ba'dehu halktan utanarak o fiili icradan vaz gecer. Nitekim Ismet-i Buhari
soyle buyurur:
Tohmet eden ozune,
Ne soyler ozgesine!
Kendinden utanmayan, hie, kimseden utanmaz!
Jj> iJl UgJ^> <_/»j>- Jjji -li JUS* j; Jaf- i^Aj j J^
1358. fjoniil ten havuzunun payesinden $amurlu oldu; ten gdnuller havuzunun
suyundan temiz oldu.
"Paye", basamak ma'nasmadir. Ve "ten havuzunun basamagi"ndan mu-
rad, gazab ve §ehvet gibi sifat-i nefsaniyyedir. Bunlar, cisim havuzunun bu-
lanik sulandir. Kalb bu sifat-i nefsaniyyeden rmilevves ve camurlu olur. " Go-
nial havuzunun suyu"ndan murad, kalbe olan tecelliyat-i ruhaniyyedir. Ya'ni
sifat-i ruhaniyyedir. Ve cisim bu sifat-i ruhaniyye sebebiyle kesafet-i tabiiy-
yeden ve hayvaniyyetten temizlenir.
1359. By oaul, aonul havuzunun pdyesi etrafinda dola§; agah ol, ten havuzunun
payesinden hazer et!
"Goniil havuzunun payesi"nden murad, sifat-i ruhaniyye ve ahlak-i
memduhadir. Ya'ni "Ey ogiil, sifat-i ruhaniyye ve ahlak-i memduha etrafin-
da dolasj ten havuzunun basamaklan olan sifat-i nefsaniyyeden ve ahlak-i
zemimeden hazer et!"
1360. Ten denizi cj'onul denizi iizerine hirhirine vurucudur; onlann arasmda bir
berzah vardu ki, kan$mazlar.
Sifat-i nefsaniyye ile sifat-i ruhaniyye birer denize benzerler. Her biri ken-
disine aid miiessirat ile dalgalamp birbirine carpar; fakat onlann arasinda bir
berzah vardir ki, birbirlerine kan§maga mani' olur ve her birisi kendi daire-
sinde kabanp dalgalanirlar. Bu beyt-i §erif, dQZ Sf ^ C^L, d(M j>'J>J\ ^
(Rahman, 55/19-20) [ya'ni "Iki denizi birbirine kavu§turmak uzere saliver-
mi§tir. Aralarmda bir engel vardir, birbirine gecip kan§mazlar."] ayet-i keri-
mesinin ma'na-yi i§arisidir. Ve ten denizinin dalgalanmasina sebep, nefsani-
MESNEVl-1 SERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 • ^^®
lerin sohbeti ve onlar ile muhalatadir. Goniil denizinin dalgalanmasina sebep
dahi, insan-i kamilin huzurudur.
>* crib &$- u? s^z f y ^ jj ^— 'j ^ y f
1361. Gger sen dotjru, olsan ve ejer egri olsan, ona pelt ileri siiriiin ve geri siir-
iunme!
Ya'ni, sen bu iki simftan hangisinden olursan ol, gonial denizine siirtune
siirtiine ileriye git ve gocuklar gibi kigin kigin siirtune siirtune geriye gitme!
Otu-a> I jji Jt~££J uJLJ OW*j JL^U Jo*- j? jUli JUj
1362. Qerci sahlann htizurunaa carta haiar olur, lakin himmetliler ondan sahr
edemezler.
Vakia, §ah-i hakiki olan Hakk'in huzurunda senin enaniyyetinin ba§i olan
ruh-i hayvaninin zevali tehlikesi ve korkusu vardir; fakat himmet-i ali sahip-
leri bu korkuyu ve tehlikeyi nazar-i i'tibara almazlar ve huzur-i sahtan uzak
kalmaga sabr edemezler.
f* s^f- >jj ^j^-i ^ *y J^ j* J cs-j^ ^yz dLi
1363. (jMademkl sah sekerden daha taili olur, can taililiga aiderse -pek ho$ olur.'
Mademki §ah-i hakiki olan Hak'ta fan! olmak §ekerden daha tatlidir, senin
ruh-i hayvanin bu tatlihga dalmak suretiyle feda edilmis, olursa pek ho§ olur.
1364. €y melamet edici, selamet sanal €y selamet isteyen, beni birak!
Ey benim hal-i fenami kendi aklinin ve mantigimn tavnna mugayir goriip
beni ta'yib eden alim-i zahiri, o tavM akhn dairesindeki selamet senin igin ol-
sun! Ey bu tavir ve revi§te selamet isteyen alim-i zahiri, benim ile ugra§ma,
beni kendi halime birak!
1365. n^enim canim ocaktir, atesle hostur; ocaga bu, kafidir ki, ales evidir,
Benim canim ask-i ilahi atesjnin ocagi ve kiiregidir; onun hali ate§le bera-
ber olursa hostar, Ocaga ve ate§ kiiregine atesten ba§ka bir §ey koymak la-
yik degildir. Onda bu atesjn bulunmasi kafidir.
AHMED AVNl KONUK
.J fijJ T xili jjT jjj jl aT y>
-JOjj^ lj J^P djJ T y^A
1366, Ocak ^ii^i a^ka yanmak layiktu; her him hi o hundan hor olur, ocah de-
gildir.
Canm bir ocak gibi ate§-i a§k-i ilahiye yanmasi layik oldugunu idrak ede-
meyen kimse, bu hakikati gormekten kordiir ve onun cam ate§-i a§k-i ilahi
ocagi olmaga layik degildir. Boyle bir kimsenin cam, cehennem atesi mesa-
besinde olan sifat-i nefsaniyye ate§lerinin ocagidir.
1367, CM,ademhi azihsizlth azigi sana azik oldu, hahi olan cam huldun ve
oliim gitti.
Mademki cismaniyyet aleminin azigi olan varhgim ve iradeni ve kudreti-
ni Hakk'in varhgina ve iradesine ve kudretine feda ettin ve bu aziksizhk Hak
yolunda sana azik oldu ve bu hayat-i hayvaniyyenin hukmii gitti, ondan
sonra baki olan bir cam buldun ve senden hayat-i hayvaniyyeye musallat
olan oliim gitti. Nitekim Hz. Pir bir gazellerinde §6yle buyururlar:
Jjjs* j>«$» dy? OjZ**a ( J^
*&j»* J>H^ t*yA {jr *
Jj>jj>- iS £>j v 1 ' *^— ~^ J I
"Haberli olarak olen a§iklar, ma '§ukun huzurunda §eker gibi oliirler. "Elestii
bi-rabbikixm " (A 'raf, 7/1 72) hitabmdan bed ab-i hayati igtiler, §ubhesiz ba§ka
birtfvede oliirler. Sen zannedersin ki, Hakk'in arslanlan da, kopeklergibi ka-
pmin di§mda olurter!"
Cjj* j~>y* _> J? CJW- f.<^jj cJ/ Oij>l (J&Z* p* \j dy~
1368. Uahtahi senin vein gam sadiligi artirmaga basladi, senin caninin hagcesi
giil ve susen tuttu.
Vaktaki nefsamlerin ve cismanilerin hayat-i hayvaniyyelerine aid olan
gam ve elem sende meserret ve §adiyi ziyadele§tirmege ba§ladi, artik senin
cammn baggesinde penbe giiller ve beyaz giiller acridi. Ya'ni, camn hakayik
ve maarif-i ilahiyye gicekleriyle donandi.
<^ep£3
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1369. O §ey ki ha§kalannin korkusudur, o senin emnindir; kaz denizden kavv-
dir ve iavuk zaifiir.
Ba§kalannin korktugu mahrumiyyet-i nefsaniyye ve diinya belalan, se-
nin emn ve rahatin olur. Zira sen vahdet deryasma daldin ve bu alemdeki
hadisati, tecelliyat-i sifatiyye ve esmaiyye ve ef aliyye gordiin. Nitekim kaz
denizde kemal-i §evk ve meserretle yiizer ve tavuklar ise asla deryaya da-
yanamazlar.
1370. 6y tahtb yine hen deli oldum? By habib yine hen sevdai olduml
Mademki benim canim ate§-i a§kin ocagidir ve o ates. benden bir an infi-
kak etmez, ey derd-i a§kimin miidavisi olan tabib-i hakiki, ben o atesjn §id-
detinden yine tavr-i aklin haricine giktim! Ve ey ma T suk-i hakiki, ben yine o
a§kin hay aline daldim!
dy?r y*iS JUo 4JLU- { S^i j* dj£ ji y f,4L~L* ij\^a\>-
1371. Senin zencirinin halkalari enva sdhihidir; halkanin her hiri ha$ka deli-
lik verir,
"Zencir"den murad, tecelliyat-i miitevaliye-i Hak'tir. "HalkalarMan mu-
rad, sifat ve esma'-i ilahiyyedir ki, bu sifat ve esma mutekabil ve miitehalif-
tir. Ya'ni, ey ma'§uk-i hakiki, turlii turlii sifat ve esma-i ilahiyyen lie olan
mutevall tecelliyatin vardir ve o sifat ve esmadan her birini musahede ettigim
vakit, ba§ka bir §uri§ ve dinun verir. Zira arif-i kamil her bir suretten bir isim
ve her bir isimden bir sifat goriir ve onlann mecmu'undan ma^uk-i hakikiyi
mu§ahede eder.
1372. Uier halkanin ihsam haska hir nevi'dir; hindenaleyh henim i$in her dem
haska hir delilik vardir.
Her bir sifat ve ismin atasi ve ihsam ba§ka bir nevi'dir. Mesela Kabiz is-
minin te'siri ba§ka ve Basit isminin te'siri yine ba§kadir. Ve bu tecelliyat-i es-
maiyye bila-inkita' bu alem-i surette devam eder. Binaenaleyh benim igin her
dem ba§ka bir §uri§ ve delilik vardir.
GSQXpg*
AHMED AVNt KONUK
cH j? 0*' ^j j^ ^ j '^
Jt* Xl> Js dj^r X*\dj* ^
1373, HZoyle oltinca cunun fiinun geldi, bu mesel oldu; hususiyle bu mir-i ece-
lin zencirinde!
« X X u
Boyle olunca, dj» Oy-M ya'ni "Delilik turlii turludur" darb-i meseli halk
arasinda meshur oldu. Hususiyle zat-i azimu's-san olan Hakk'in muteselsil
olan tecelliyat-i sifatiyye ve esmaiyyesinin musahedesinde bu darb-i mesel
olanca ma'nasiyla kabil-i tatbiktir.
JLa^ * JLj 0'
">
J 4^Jh
<r
jlj c
Jljji L}t>Jl
1374. Ot/Je itr delilik hagi kopardi ki, hiitiin divaneler hana nasihat verirler!
"Bag"dan murad, akildir. Zira lugat-i Arab'da "akl", dugiim ma'nasmadir.
Bu delilik alem-i esrann miAsahedesinden mixtevellid oldugu icjn, "akil" dedi-
gimiz bagi koparan bir deliliktir ki, delilerin hepsi bana nasihat verir. Nasihat
veren delilerden murad, esrar-i Hak'tan ve alem-i gaybin ahvalinden bi-ha-
ber olan ehl-i hicabdir. Cunkii bu ehl-i hicabin kendileri bu alem-i surette
"akil" deniien baglar ile baglanmis. birer deli olduklannin farkinda degildirler.
Onlar ehl-i haMkatin haline muttali' olsalar, kendilerinin deliligine ve akil ba-
gi ile siki siki baglandiklanna hukmederier. Nitekim alem-i suretin dar saha-
sinda akillanyla baglanip kaldiklan igin, mu'cizat-i enbiyayi ve keramat-i ev-
liyayi, insaf edenleri te'vil; ve biisbutun insafsiz olanlan inkar ederier. Hadi-
sati ufuk-i nazarlarma hasr edenlere deliden baska ne denir?
^
a*u <ui 4^>-j l?j-^* tijd\y$ c-o^p ^w*- ou*-jU«j ou*-ji ~i*t
Dostlann, Ziinnun-i Misri (rahmetullahi aleyh)i iyadet
igin timarhaneye gelmesi
1375. nZoulesi, JZunnun-i tjMisri'ye vaki oldu; ki onda yeni bir sur ve delilik
dojjdu.
PJK 1 ^ MESNEVt-1 SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
Ask-i ilahinin galebesinden hasil olan boyle bir suridelik, Ziinnun-i Misri
hazretlerine vaki' oldu. Bir halde ki, o hazrette bu suridelik yeni bir tarzda za-
hir oldu. Bu zat-i §erifin ktinyesi Ebul-Feyz ve ismi Sevban b. Ibrahim ve la-
kabi Zunnun'dur. Bu ZunnurTun lakabmin verilmesindeki sebep budur ki;
kendisine a§k-i ilahinin galebesinden mutehassil §ureligin ibtidasinda bir ge-
miye binip bir mahalde oturmus, ve o esnada tacirlerden birisinin zi-kiymet
bir ta§i gaib olmus, idi. Gemideki halki birer birer aradilar bulamadilar ve ni-
hayet "Bu ta§i bu suride almisnr" diye muttefikan karar verdiler ve ona taar-
ruz ve eziyet ettiler. Onlann ezasi haddi tecaviiz edince, cenab-i Zunnun Hz.
Hakk'a bunun refi igin niyaz etti. Derhal binlerce bahk agizlanndan birer
cevher oldugu halde denizden basjarim gikardilar. Cenab-i Zunnun birisini
ahp tacire verdi. Gemi halki bu hali goriince istigfar ve isti'fa-yi kusur ettiler
ve ona "bahk sahibi" ma'nasma olan bu Zunnun lakabim verdiler.
1376. <§ur o kadar oldu ki, ondan felepn fevkine kadar cigerlere toz erisudil
"Cigerlere toz erismek", miiteessir olmaktan kinayedir. Onun a§k-i ilahi ile
olan surideliginden yalniz ehl-i arz degil, ehl-i melekut dahi miiteessir olurdu.
i)l> j|jjjU>- jj-5» <Sj^ ^^ 6 jy* l$\ ^y^ jy* y * u ^ u>*
1377. S^aah ol ey $orak ivprak, sen kendi surunu -pah olan hudavendlerin $u-
runun yanina koymal
Ey miibtedi salik, senin haki olan cismin tecelliyat-i Hak tohumlannin
nesv u nemasinda henuz goraktir. Insan-i kamilin nazanyla sende hasil olan
surideligi, cismi ruh haline gelmis. ve asar-i nefsaniyyeden temizlenmis, olan
hudavendlerin, ya'ni tasarrurat-i ma'neviyye sahiplerinin surideligi ile musa-
vt tutma!
1378. Dialka onun ciinununun takaii olmadi; onun atesi onlann sakallarini
yakh.
Bu zevatin surtdeliklerine halkm takati yoktur, oniar tahamrmil edemez-
ler. Zira bu surideligin ate§i halkin sakallarini, ya'ni halkin adetlerini ve akil-
lannm tavnni yakip berbad etti. Qunkii halk "kesrette vahdef'i mu§ahededen
mahrum oiduklan igin, alem-i keseratin icabati ile mukayyeddir ve onlann
^ffi^
AHMED AVNt KONUK
akillan bu kuyudatm haricine gikamaz. Bu zevat ise derya-yi ltlakta kulac at-
tiklanndan, halk onlan deli oldu zannederler.
1379. TJakiaki avamm sahallanna aie$ du$tu, onu bir zindana koymak tcin
bagladdar.
"Be-zindani" deki "be" ta'lil icmdir. Binaenaleyh ^ j\xj> "bir zindana
koymak icjn" ma'nasmadir. Ya'ni, derya-yi vahdette mustagrak olan o Ztin-
nun hazretlerinin halini avam-i halk vaktaki kendi riisum ve kaidelerinin ha-
ricinde gorduler, aralanna ate§ tela§i du§tii; onu deli oldu diye timarhaneye
gondermek icm bagladilar.
1380. ^Dizgini geri cehmege imkan yokiur; vaktd avam bu yoldan dar gelirler.
A§k atim akil ve irade dizgini ile geriye cekmek miimkin degildir. Ve a§k-i
ilahinin galebesinde avamin riayet ettikleri tarik-i akilda yiirumek kabil degil-
dir. Binaenaleyh avama gore a§k yolu dar gelir ve onlar bu yoldan gayet si-
kintili bir surette gegerler.
1381. ^Bu §ahlar avamdan can korkusu g'6rmu§lerdir; zira bu taife. kordiirler ve
$ahlari ni§andir.
"AvanV'dan murad, §eriati kendi daire-i muhakemesine hasr eden ulema-i
zahiredir. "§ahan"dan murad, mustagrak-i hubb-i ilahi olan evliya-yi kiram-
dir. Ya'ni, bu miistagrak-i a§k-i ilahi ve cezbe-i rabbM olan evliya-yi kiram,
ulema-yi zahirenin kendi nakis muhakemeleriyle verdikleri fetvalardan dola-
yi i'dam korkusu gormu§lerdir. Zira bu "ulema" nami altinda bulunan taife
kordiirler ve onlar hakikatta ulema degil, "ulu a'ma"dir. Ve bu evliya-yi kiram
ise nam u ni§an-i zahiriden muarradir,
iji OUjj j* djd\ji fjr V Zjt OUij «J£* jJj! ~£>- *>Jy?
1382. Uaktaki hiikum rindlerin elinde olur, §ubhesiz 2,unnun zindanda olur,
"Rindlefden murad, miinkiran-i evliyadir ki, bunlar ulema-i zahire nami
altinda gezen mutaassiblardir. Kendi taassublanna gore fetvalar verirler; ev-
^c^
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
liyanin kimini delidir diye timarhaneye korlar ve kimini §er'an katli caizdir di-
yerek oldururler.
1383. <$ah-i azim hir silvan olarak aider; hbyle nadir inci cocuhlann elindedir!
Azim bir §ah-i hakikat olan Ziinnun hazretleriyle emsali, kendi muhitleri
arasinda a§k-i ilahi atma binip yalmz basma gider ve onun bu haline vakif
olan ba§ka kimse bulunmaz. Boyle bir nadir inci, sibyan-i §eriat olan ulema-i
zahirenin ve avamin elinde oyuncak olur.
1384. Dnci nedir? ^Katre icinde aizli denizdirf JLerre icinde makfi giinestir!
$j^f j \j *j>- (Sjj iiJul iiJLilj ij£ fiji ij JhLft- <j}^
1385. ^ir giines kendisinl zerre aosierdi; ve kendi uuziinii azar azar ach.
Ankaravi hazretleri bu beyti, "Ahadiyyet giinesj kendisini zerre gibi olan
insan-i kamilde gosterdi ve vech-i bakisini ve esrar-i gaybiyyesini o zerreden
azar azar agtT suretinde §erh buyurmu§tur. Ve Hind §arihleri, bu beyit,
"durr-i yettm" olan Hz, Zunnun'un medhi oldugunu beyan buyururiar.
1386. JZerrelerin hepsi onda mahv oldu; alem ondan sarhos oldu ve ayxk oldu!
lnsan-i kamil giine§ ve avam-i halk zerre mesabesindedir. Binaenaleyh
insan-i kamil vech-i batinisini gosterdigi vakit, bu zerrelerin akil ve iradesi
onda mahv oldu ve alem ondan sarhos, ve cezbedar oldu; ve yine sahv ve ak-
la geldi. Bu ma'na Ankaravi'ye goredir. Hind §arihleri, xi y**> e, "sahv ve
ayiklik gitti" ma'nasi vermisjerdir. Ya'ni, "Halk onun teveccuhlinden sarhos.
oldu ve sahv ve ayiklik halleri gitti" demek olur.
1387. ^Vaktaki kalem hir gaddarin elinde olur, subhesiz uWansur herdar
olur!
Fetva kalemi bir gaddar ve zalim hakimin elinde oldugu vakit, elbette
Mansur daragacma asilir! Zira Hallac-i Mansur hazretleri kendisinin imanini
°W?
J
AHMED AVNl KONUK
huzur-i kadida bey an ettigi halde, o vakitte kadi olan zalim hig o sdzleri na-
zar-i i'tibara almamis, ve i'dam fetvasim yazmakla me§gul olmu§tur,
1388. (jWademki hit i§ gii$ sefihler i$indir, enhiyayi kail etmeleri lazim cjelir.
Bu beyt-i §erif, Js-j^ dj^i jiJUi dj\^j j^ j? j~J\ djk&j 4Ji oil djy& ^JUi o;
"§u kimseler ki', Allah *m ayetlerine kafir oldula'r ve haksiz olarak peygamber-
leri oldurdiiler ve adalet ile emredenleri de oldurduler. Imdi, onlara dunyada
ve ahirette azab-i elim mujdesini ver! Ve onlar igin yardimci yoktur!" (Al-i
Imran, 3/21-22) ayet-i kerimesinin ma'na-yi muntfine isarettir.
*^j \jjjaj \j\ AJu* j\ rt5" olj ^j5 <uaS" \j LJl
1389. ^Balalet yolunun kavmi, sefeklerinden dolayi enbiyaya, ur Bi2 sizinle te-
$eum ediyoruz" demi§lerdir.
r Bu beyt-i ^erifte, Yastn sure-i §erlfesinde vaki' £f£ Jj ^ JJy ifjij ui t^Jii
^JiLiji l. '^HlJj 'jii^^ (Yasin, 36/18) ya'ni "Memleketimize y'agmur yag-
mamasin'dan dolayi biz sizi ugursuz addediyoruz. Eger bizi da'vetten ve
da'vamzdan vazgecmezseniz, elbette biz sizi tasjanz ve bizden size elem ve-
rici azab isabet eder!" ayet-i kerimesine i§aret buyurulur. Kiiffarm bu hitabi,
Isa (a.s.) tarafindan Antakya ahalisine gonderilmis. olan resulleredir. Nitekim
bunun nazirini, kavmi §uayb'a (a.s.) da sdylediler ve '£&*) dUj Y£ (Hud,
1 1/91) ya'ni "Eger senin taallukatin olmasa idi, biz seni ta§lardik" dediler. Ve
yollanni §a§irmi§ olan bu munkirin, kendi sefahet ve cehaletlerini idrak ede-
mediler. Zira enbiya o kavimlere ahlak ve insaniyyet dersi veriyordu. Bunlar
ise ahiak-i hayvaniyyeden olan yirticihga ah§mi§ idiler ve bu ah§tiklan hay-
vaniyyet kendilerine ho§ geliyordu. Insanlar ise alismis. olduklan §eye sanl-
makta pek mutaassibdirlar. seyin fenahgim du§iinmek bile kendilerine agir
gelir. l§te bu sebeple munkirin enbiyaya daima muhalefet ettiler.
iOU
*y
*£ (^JjjIJb^ Olj
^*tSj\ 0U1 ^ju LmJ j^»-
1390. O^asarantn cehlini gor ki, asilmi§ olan o bir huddvendden eman kopar-
mi§lardir!
Nasranilerin cehaletine bak ki, birbirini nakzeden iki hiikmii dogru zanne-
diyorlar. Birisi budur ki, o Hazret'in uluhiyyetine hukmederler; ve digeri bu-
<^9^)
MESNEVt-t SERfF §ERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
dur ki: "Yahudtler tarafindan haca gerildi" derler. Halbuki uluhiyyette galibiy-
yet olmak zaruri oldugundan, onun uluhiyyetine hukmettikleri vakit, galibiy-
yetine de hukmetmis. olurlar. Ve yahudilerin elinde asilmasi ise maglubiyyet
oldugundan, bir taraftan da maglubiyyetine hukmetmi§ bulunurlar. Galibiy-
yet ve maglubiyyet ise birbirinin ziddi ve naMzidir. Ve bu cehlin uzerine faz-
la olarak bir cehalet tuyii daha dikip, yahudilere maglub olan bir ilahtan dahi
diinyada ve ahirette emniyyet beklerler.
*j£ jjI: ^ jA Ijjl j* ^ >j4*. ujU« ti~- jl Jji dj?
1391. LMademki onun kavli ile cuhudun maslvhudur, hinaenaleyh onun i$in ne
vakit emn gbsterilebilir?
Mademki nasaranin kavline gore fsa (a.s.) yahudtler tarafindan asilmi§tir,
binaenaleyh maglub olan ilahtan nasil emniyyet ve imdad ve muavenet iste-
yebilir? Cuz'i bir mtilahaza edilecek olursa, akil ve mantik asla bunu kabul
etmez. Fakat ne gare ki, akil ve mantik mizamna sigmayan bu mutenakiz hii-
kumieri nasaranin dimaglan "sir" namiyla kabul ederler.
1392. ^Mademki o sahin gbnlu onh-rdan hun olur, "Ue entefihim" ismeti na-
sil olurl?
Bu beyt-i §enfte, sure-i EnfaTde olan J^ cJ'f, J^'lj lut oir C 3 (Enfal, 8/33)
ya'ni "Ey Nebiyy-i zi-§amm, sen onlanri iginde oldugun halde Allah Teala
onlan ta'ztb etmez!" ayet-i kenmesine i§aret buyurulur.
Malum olsun ki, "Kur'an" cem' ma'nasmadir. Kur'an-i Kerim bilciimle
enbiyayi musaddik ve onlann getirdikleri ahkam ve akaidi cami' oldugundan,
ism-i §erifine "Kur'an" denilmi§tir. Binaenaleyh ondaki ahkam bilciimle en-
biyamn zamanlarma samildir. Binaenaleyh aralanndaki peygamberleri o mu-
hitten gikarmadikga, Hak Teala miinkirlere az&b etmemi§tir. Ya'ni "Mademki
nasaranin kavline gore fsa (a.s.) yahudtler tarafindan asildi ve onun kalb-i
§erifi bu suretle munkirlerden hun oldu ve muteessir oldu ve bu halde arala-
nndan gikti; artik Hak Teala tarafindan mev'ud olan ismet ve muhafaza umi-
di kahr mi ki, bu taife Hz. fsa'mn viicudu sebebiyle emn taleb edebilsinler?"
Bu beyt-i §erifte, nasranllerin diger bir i'tikadi da cerh buyurulmus. olur. Zira
onlar, "Beni-be§erin gunahlarmdan musaffa olmasi igin, Hz. fsa kendisini fe-
da etti" derler.
S£p?
AHMED AVNl KONUK
"<^£j§&
J^ii <y
1393. Dialis alhna ve kuyumcuya hain kalpg,idan haiar ziyade ohir.
"KuyumoT'dan murad, enbiya; ve "halis altm"dan murad, enbiyamn va-
risleri olan evliyadir. "Kallab", mubalaga ile ism-i fail olup, "pek ziyade kalb-
zen" ma'nasinadir. Ve bundan murad, Ebu Cehil ve Fir'avn ve Nemrud me§-
rebinde olan siifehadir. Ya'ni, kuyumcunun san'atina ve altinin revacina, ha-
in kalb-zenlerden gok tehlike oldugu gibi, enbiyaya ve onlann varislerine de
sufehadan tehlike ve korku vardir.
AJLij ^4 l J~5\ ji Ot j>" j^& y JJ' tJ^"*-* Ou-*»j \jX^j j\ OuL* jj
1394. ^usuflar cirkinlerin hasedinden mahjuUrler; zira a&zeller dii§mandan
aie.% i$inde yasarlar.
Hz. Yusuf gibi siretleri giizel olanlar, girkin huylulann hasedinden tesettur
edip saklamrlar. Zira giizellerin dusmam coktur. Onlar du§manin tecavuzu
korkusunun atesj iginde ya§arlar.
1395. ^usuflar kardeslerin mekrinden kuyu icindedir; zira hasedlerden ^u-
suf'ti kurtlara verirler.
Hz. Yusuf mesabesinde olanlar, kendi suret kardesterinin mekr ve hilesi
yiizunden ihtifadadirlar. Zira ihtifa kuyusundan meydana giksalar, hasedle-
rinden o Hz. Yusuf me§rebli olan zevati, kurt gibi olan kotii huylanna teslim
ederler ve o huylar dahi onu yirtar.
1396. Diasedden ^usnf-i ijMisri iizerine ne aiitil r B\x hased pusuda hir azvm
kurttur!
Karde§lerinin hasedi yiiziinden Yusuf-i Misri (a.s.) iizerinden ne hadiseler
cereyan ettigini Kur'an-i Azimus^n'da okudun. Bu hased huyu, bu miitena-
sib cisim pususunda saklanmis, bir biiyiik kurttur.
p-j j ^-jj^ 4-^***-* *-**"# ji «^— ^ (t-J^- ■— 'j-**d &y (jdj $J>r *
1397. $iibhesiz hu kurttan, halim olan ^akvib, daima ^fiusuf iizerine havf ve
korku tuttu.
*$%&>
MESNEVl-t §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Ya'kQb (a.s.), evladlannin cisimleri pususunda gizlenmis. olan bu hased
kurdunun daima Yusuf (a.s.) iizerine hiicum edeceginden korkardi. Ve nitekim
ayet-i kerimede hikaye ve beyan buyuruldugu iizere, 'Ji'is\ '&i o? Liu'f, (Yu-
suf, 12/13) ya'ni "Ben muhakkak onu kurdun yemesinden korkanm!" dedi.
1398. JLahiri kurt muhakkak ^usuf'un etrafihi dola§madi; bu hased fiilde
kurilardan ge$ti.
Zahirdeki kurt, nebiyy-i zi§an olan Yusuf (a.s.)a taarruz igin etrafini do-
la§madi; fakat cesed pusulannda gizli olan hased kurdu, fiilde ve te'sirde za-
hiri kurtlan gecti.
1399. HZu kurt zahm yaph ve inna zehebna nestebiku" diye iath dilin ozrun-
den gelmistir.
Bu hased kurdu, bir taraftan yara agti, bir taraftan da ruy-i haktan gorii-
nerek tath diller doktu. Nitekim kardesjeri Yusuf (a.s.)i, pederleri olan Ya'kub
(a.s.) a "Yusuf u bizimle beraber gdnder, teferruc etsin ve oynasin; biz onu
muhafaza ederiz" diyerek aldilar ve sahraya gittiler ye orada bir kor kuyuya
attilar. Ve avdetlerinde call teessiirat ile £*\L 'S» Ij^ ur^T, jiU £ii ui uu C yis
LijLlilirG (Yusuf, 12/17) ya'ni "Biz sahrada kosmaca oyunu oynayip, birbi-
rimizle yaris, ediyor idik. Yusuf u da e§yamizin yaninda biraktik; sonra onu
kurt yedi" dediler ve hem hasedlerinin hukmunii icra ettiler ve hem de rmi-
teessirane tath diller ile pederlerine i'tizar ettiler. Binaenaleyh bu kurdun ya-
rasi, tath dilin ozrii ve zulmli cihetinden olur.
1400. ~$iiz binlerce kurdun bu mekri yoktur; dur, bu kurt dkibet riisvay olur!
Ya'ni yiiz binlerce zahiri kurda bu batin kurdu olan hasedin hilesi ve mek-
ri yoktur. Hele sen dur, bu batin kurdu sonunda rusvay ve rezil olur.
"Blst" kelimesi "fstaden" masdarmdan emr-i hazirdir c— . .1 kelimesinin
muhaffefidir.
1401. JZira ki hasidlerin hasrim zarar cjiinii, subhesiz kurilarin sureti iizerine
ya-parlar.
ffMgj^a
AHMED AVNl KONUK
"Ruz-i gezend" yevm-i kiyametten kinayedir. Ya'ni, yevm-i kiyamette
hasedciler, suret-i insaniyyelerini gaib edip, kurtlar suretinde ha§r olunurlar.
Ma'lum olsun ki, iimmet-i merhume-i muhammediyyeden mesh-i zahir
kaldinlmi§tir, fakat mesh-i batin vardir. Binaenaleyh hayat-i diinyeviyyede
higbir kimsenin suret-i insaniyyesi ba§ka §ekle girmez. Fakat kendisine sifat-i
hayvaniyyeden hangisi galib gelmis, ve ef alinde eseri zahir olmakta bulmus.
ise, batini o hayvanin suretinde olur, Ve nasin batinlan kendisine munke§if
olan evliya-yi kiram bu hali bu alemde musahede ederler. Binaenaleyh bir kim-
se batini memsuh olarak bu alemden intikal ederse ve Hak Teala hazretleri de
onun bu halini gafr ve setr buyurmazsa, berzahta ve yevm-i ba'sde o sifatin
sureti uzerine ha§r olur. Nitekim hadis-i §erifte, oyy IS o Jr ii j Oj-v; LT oyy
ya'ni "Ya§adiginiz gibi oliirsunuz ve olduguniiz gibi ha§r olunursunuz" buyu-
rulur. Bu hal tenasiih degildir. Zira tenasuhiin ma'nasi, dunyada bir kalibtan
diger bir kaliba intikaldir.
jUi jjj >j, ^ 'yt~ £jjy*
j\y>~ jtej* fJ ^ ^j^ ^
1402. CMsurOar yiyici olan hirs dolu al$acfin ha$ri, Jtesap cjiiniinde hir domuz su-
reti olur!
Ya'ni, Hak Teala' nm haram ettigi §eyleri yiyen haris ve algak tabiath olan
kimseler, hesap gunu olan yevm-i kiyamette domuz suretinde ha§r olunur-
lar. Meger ki tdvbe ede ve yahut Hak Teala hazretleri onu magfiret buyura!
1403. JZanilerin gizli uzvu kokmu§, §drap i$enlerin aijizlari kokmu§ olur!
Zina edenlerin alet-i tenasulleri, muhitini miiteezzl edecek surette pis ko-
kulu olur ve §arap igenlerin agizlanmn kokusu da keza pek murdar olur. Bu
batin kokulanni, ashab-i miika§efeden olan evliya bu dunyada da duyarlar
ve onlann hallerini bu kokulatdan bilirler. Ve zinanin pis kokusu ba§ka ve §a-
rabin pis kokusu da yine ba§kadir. Nitekim dunyada da pis kokulann enva'i
vardir.
1404. Qizli koku ki, gbniillere eri§irdi, ha$rda mahsiis ve a$ikar olur!
Bu hayat-i diinyeviyyede ashab-i muka§efenin gonlillerine eri§en bu giz-
li pis kokular, yevm-i kiyamette, dunyada zahiren mahsiis olan kokular gibi
*<£$??
MESNEVl-1 §ERfF SERHt /.111. ClLT • MESNEVl-2
meydana gikar. Nitekim ayet-i kenmede, yi^-Ji Jj ^ (Tank, 86/9) ya'ni "0
kiyamet giinunde, gizli olanlar asjkar olur" buyurulur.
1405. Jddeminin viicudu bir orman gelii; eger sen o bir demtlen isen, bu vucud-
dan hazer uzerine oil
Insanin viicudu bir orman mesabesindedir. Alemde mevcud olan bilciim-
le hayvanatin sifatlan onda mevcuttur. Nitekim cenab-i Pir Fihi Ma ffh'de
soyle buyururlar: "Insanda gok §eyler vardir. Bir kere ku§ kafesi yukanya go-
tiirur ve fare yine a§agiya geker. Ve insanda yuz binlerce vuhu§-i muhtelife
vardir. Binaenaleyh sen, j^jj & <-» ciJT, (Hicr, 15/29) ya'ni "Ben insana
kendi ruhumdan nefh ettim" ayet-i kerimesinde beyan buyurulan nefhaya
mensub olan taifeden isen, bu viicud ormamndan kork ki, seni bu nefhadan
teb'id ve hayvaniyyet mertebesine tenzil etmesin!"
1406. Hiizim vikudumuzda binlerce kuri ve domuz, salih ve gayr-i satin ve gu-
ze\ ve cirkin vardir!
Ya'ni bizim vucudumuzda pek gok iyi ve kotii sifatlar ve ahlaklar vardir.
"Husuk", haram-zade ve kotii fiilli olan kimse ma'nasinadir.
1407. Diukiim o huy icindir ki, o ziyade galxbdir; vaktaki alhn bakirdan ziya-
de geUi, o alhndir.
Insanin iyiiigi ve kotultigu hakkinda verilecek hukiirn, kendisinde mevcud
olan galib sifatlar uzerinedir. Eger iyi sifatlar ve huylar gok ve galib; ve kotu
sifatlar ve huylar az ise, o insana insan denir. Zira §eriatta "racul-i adl", "ha-
senati seyyiatma galib olan kimsedir" diye ta'rif olunur. Nitekim bakir ile al-
tin halitasinda bakir cok olursa bakir; ve altin gok olursa altin hukmii verilir.
Ve ayarlan aitinin mikdanna gore ta'yin ederler.
1408. 'Uir siret ki, o senin viicudunda aaVUbdir, o tasvir uzerine de hasrin va-
cifdir.
c ^^>
J
AHMED AVNl KONUK
I§te bunun igin, iyi ve kotii huydan hangisi senin uzerine galib olmu§ ise,
yevm-i kiyamette o huyun Icab ettirdigi suret uzerine hasrin zaruri ve vacib
olur. Eger iyi huy galib ise, bu huy haslet-i insaniyyeden oldugundan insan
suretinde; ve kotii huy galib ise, o huy hangi hayvamn sifati ise o hayvanin
sureti uzerine ha§r olunursun.
1409. HZir saatiabe$erde hurtluh, bir saatta ay gibi ^fiusuf yiizliiluk zahir olur.
Vucud-i be§er ruh ile cisimden terekkub ettiginden, onun iizerinde iki ta-
rafin te'sirati da hukum-fermadir. Ba'zan eser-i nefs olarak kurtluk ve yirti-
cihk; ve ba'zan da melek cinsinden olan ruhun ay gibi parlak olan sifati za-
hir olur. "Yusuf yuziuluk"ten murad, sifat-i ruhiyye ve melekiyyedir.
\^S j £%* Olf^ aj j\
\&r" J* Uv* J* ^JJ ^
1410. Salah ve kinler sinelerden sinelere gizli yoldan gider.
Ya'ni, salih olan kimselerin hiisn-i ahlaki, onun kalbinden kendi musa-
hiblerinin kalbine gizli bir yoldan gidip sirayet ettigi gibi, su'-i ahlak sahibi
olan kimselerin kalblerinde merkuz olan bu kotii huyiar da onlarin musahib-
lerinin kalblerine yine o gizli yoldan gider. Zira tabiat sariktir; iyiyi ve kotu-
yu galar. Onun igin iyilerle musahabet luzumu tahakkuk etmistir. Ve insan
tab'in bu sirkatinin farkina varamaz.
1411. ^elki muhakkak insandan okiize ve e$ege, alimlik ve dim ve hiiner gider!
Bunun misal-i zahirisini istersen, gormez misin; insanlar qkuzleri ve e§ek-
leri ve sair hayvanati terbiye ederler; bu terbiyeden onlarda bir nevi' ilim pey-
da olur ve hayvan is. yerini ve ahirini kendi kendine bulur.
^%* *a j) aaSL* (jj\j cfj^ f L> J j'j*j *f" l?* tiL~£L- v* - '
1412. Serke§ at rehvar ve muti olur; ayi oyunculuk ve ke$i de selam ederl
Ve nitekim serke§ ve yabanl atlan ta'lim ve terbiye ile rahvan yaparlar ve
yansjarda hendek atiatmak gibi birtakim hiinerler ogretirler. Ve at canbazlan
turlii turiii ma'rifetler ta'lim ederler. Ve ayilan oynatirlar ve kegileri selama
durdururlar. Bunlar onlara hep insanlardan sirayet eder.
C $P^
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
1413. Sdderxulerden ko-pege heves gitii; ya $oban, ya avci, yahtrt beh$i oldu.
Ve keza insanlar kopege ta'lim ve terbiye ile, kurtlara kar§i koyunlan
beklemek veya avcilik ve yahut ev ve bostan bekgiligi yapmak hevesini a§i-
ladilar.
1414. S^shahin kopegine cemdattan bir hiy gitii; dkxbei StfMh'i isteyici ol-
mu§
idu
Ashab-i Kehf in kopegine, Hak a§iklan olan cemaattan, talib-i Hak ol-
mak huyu sirayet etti ve nihayet magarada onlardan aynlmayip Allah '1 iste-
yici oldu. Nitekim tafsili sure-i Kehf te tefsir kitaplannda miindericdir.
Hind niishalannda "vurud" yerine "rukud" vaki'dir. Ve "rukud" uyku
ma'nasinadir. Bu surette, sure-i Kehf te vaki' V/j JJ^ tiiij '^+1^ 3 (Kehf,
18/18) ya'ni "Sen onlan uyanik zannedersin; halbuki onlar da uykudadir-
lar!" ayet-i kenmesine isaret buyurulur. Ya'ni "Ashab-i Kehf in kelbi, onlann
ilahi olan uykusundan, gitti Allah' 1 isteyici oldu" demek olur.
1415. Uier zaman sinede bir nevi' zakir olur; gah $eytan ve gah melek ve gah
tuzak ve canavar.
Her an kalbde turlu turlii havatir peyda olur. Bu havatir gah §eytani ve
gah melek! ve gah nefsani olur. Ve nefsani olan havatir §eytanin tuzaklan-
dir. Zira §eytan ancak sifat-i nefsaniyye hasebiyle insani azdinr ve ondan bu
sebeple hayvanhk ve canavarhk eseri zahir olur.
1416. O aab ormandan hi her arslan agahhr, sinelerin iuzagina kadar gizli yol
vardir.
"Orman"dan murad, viicud-i insandir. Nitekim 1405 numarali beyitte,
^Jt^j jJiaj^, buyurulmus, idi. "Arslan"dan murad, insan-i kamildir. "Sine-
lerin tuzagrdan murad, kulub-i be§erdir. "Gizli yoF'dan murad, tarik-i batin-
dir. Ya'ni insanin vucudu acib bir ormana benzer. Onda her cins havatir agag-
lan ne§v u nema bulur. Bu havatira her insan-i kamil agah ve vakiftir. Zira
*$$&
i
AHMED AVNl KONUK
onlar cevasisu'l-kulubdur. Sinelerin havatir tuzagi olan kalblere kadar bir ta-
rik-i batinl vardir ki, insan-i kamiller o havatin bu yoldan mu§ahede ederler.
1417. ^Derundan can mercanim cal; ey ariflerin batinindan kopekien asaiji olan!
Ey ariflerin derunundan ve batinindan gaflette Ashab-i Kehf in kopegin-
den daha a§agi olan kimse, o ariflerin kalbinden can mercanim gal! Ya'ni arif-
lerin nur-i kalbinden istifade hususunda bir kopekten daha a§agi olma! Insan
suretinde yaratilmi§ oldugun halde, o ni'metin kadrini bil ve hakkini Ifa et!
ijsujt* ts^-i iSj-^t* J-*^- *&y* "— ^J j- 5 ^ (Jj\i lS^j* ^y?
1418. Qaldwm vakit o latif inciyi hdmil olursun; hamil oldugun vakit §erifi
yuklenirsin.
faldigm vakit o latif olan inciyi, ya'ni ruh-i izafiyi hamil olursun. cam ha-
mil oldugun vakit dahi, muddet-i omriinde §erif olan bir yukun hamili olursun.
<?*
oi^S" Jlv»U oJuiJ AjIjj^ OjJlji 7^> *£ 0^j^» O^jS" *_£J
Muridlerin anlamasidir ki, §eyh Zunnun deli olmami§tir,
kasden yapmi§tir.
1419. ^Bostlar J£,iinnun'un kissasmda zindan tarafina gittiler ve orada bir rey
vurdular.
Zunnun-i Misri hazretlerinin muridleri, onun cinnetini muzakere ederek,
gormek iizere timarhaneye gittiler ve orada o Hazret'in hali hakkinda bir re'y
ve karar verdiler.
1420. ^Dediler ki: ^SAncak kasden ya-par; yahut bir hihmet vardir. 3Jird o bu
dinde bir kMe ve bir ayetlir."
Gg^3g>
MESNEVt-t SERfF SERHt / III. CiLT • MESNEVt-2
1421, ^elilicfin ona sejahet huyurucu olmasi, onun derya gtbi olan aklindan
-pek uzakhr.
1422. Jia§a lillah onun mertebesinin kemalinden ki, onun ayim hastalik hu-
lutu ortsiinl
"Ha§a lillah", taaccub vaktinde soylenen bir sozdiir. Ya'ni "Allah Teala
bundan munezzehtir ki, bdyle bir kamili deli yapsin!" demek olur.
jl5» ^Jljji O^U jXj j j\ jLi *jU- jJul -uU ^ j j!
1423. O avdmin serrinden ev i$inde oldu; o akdlarin anrulan deli oldu!
"0, avamin §errinden dort duvar igine gekildi. kendi akl-i maa§lanyla if-
tihar edip gurur-i ilmi ve idrake du§en ehl-i gafletin akhni gordii; "Bunlann
arasinda ya§amak ve gezmekten ise, deli olup timarhaneye kapanmak daha
evladir" dedi ve kendisini kasden deli olmus. gosterdL Yoksa onun hali §u be-
yitin masadakidir:
[Nazmen] terciime:
"Derundan a§ina ol, ta§radan bigane sansmlai.
Bu bir ziba revi§tir akil ol, divine sansmlar, "
1424. O nokis ve ten~perest olan akhn arindan, kasden ailmisiir ve deli olmu§tur.
"Klind" beltd ve nakisu'1-akl olan kimseye derler. Ya'ni, Hz. Ziirinun bu
akl-i cuzlnin maarif ve hakayik-i ilahiyyedeki za'f ve noksamni ve ancak
cismin idaresine kafi bir kudreti oldugunu gordii; "Bu sifatta olan bir akhn
idaresi altinda kalmaktan ise, deli oimak daha hayirhdir" deyip, kendisini
kasden deliler ziimresine ilhak etmistir.
j&* b oo by. f^i j r* y. ^ j^ Jj l$j* ^^ri &
1425. ^Der ki: HC Beni kavi haglayin ve okiiz masnuundan hasima ve arkama
vumn ve hunu iejahhus etmeyini '
AHMED AVNt KONUK
Ya'ni, Ziinnun hazretleri bu vaz'-i zahirisi ile bize der ki: "Beni siki siki
baglayin ve bkiizun kuyrugundan yapilmis, olan kamgi ile ba§ima ve arkama
vurun ve bunun sebebini ara§tirmayin!"
1426. xxr Ca ki ey sikat, o kuyruk par$asinin zahminden, utyl&samn okwznnden
katil flibi hayat hulayim!"
"Ta ki ey sikat, ya'ni dinin buyiikleri olan ehl-i hakikat, o okiiz kuyrugu
pargasinin darbi sebebiyle, Musa (a.s.) zamamnda dldiirulmiis, olan bir kim-
seye okuziin pargasindan vurulup dirilmis. oldugu gibi, ben de hayat-i ma'ne-
vi bulayim!"
Bu beyt-i §erifte, sure-i Bakara'da beyan buyurulan kissaya i§aret olunur.
Kissanin hiilasasi sudur: Beni Israil arasinda Amil b. §urahbil isminde zengin
bir ihtiyar var idi. Amcalannin gocuklanndan ba§ka da varisleri yok idi. Bu ih-
tiyan, malina tama'an sahraya goturiip oldiirdiiler; ba'dehu iki koy arasma bi-
rakip, bu koylerin halkindan onun diyetini istediler. Koylerin ahalisi Musa
(a.s.) a gelip sjkayet etti. Musa (a.s.) bu ahaliyi topladi. Onlara yemin teklif et-
ti. Onlar da bu katilden haberleri olmadigma yemin ettiler. Cenab-i Musa onla-
ra maktulun diyetini vermekle hukmetti. Onlar dediler ki: "Ya Nebiyyallah, biz
diyeti verelim; fakat sen de Hak'tan niyaz eyle ki, bu maktulun katilini liitfen
bize bildirsin!" Cenab-i Musa, vahy-i ilahi iizerine bunlara buyurdu ki: "Bir
okiiz kesin; onun pargasi ile maktule vurun ki, maktul dirilsin ve katilini haber
versin." Bu kissa, sure-i Bakara'da ...s> \yJJs ai 'ftyXi '^ "d\ Jjft ^y Jtf \\ ' 3
(Bakara, 2/67) [ya'ni "Musa kavmine: Allah bir sigir kesmenizi' emrediyor, de-
mi§ti de...] ayet-i kerimesinden i'tibaren beyan buyurulur. Tafsili tefsir kitap-
lannda miindericdir.
Ya'ni, "insanm kalb"i 6lmu§ bir kimseye; ve "nefs"i de okiize benzer. Kal-
bini diriltmek isteyen kimse, miicahede kihci ile nefsinin okiiziinii oldiirsiin
demek olur.
1427. "Ta ki okiize mensub olan parcamn darhindan ho§ olayim; dMusanin
okiiziiniin olmii$u gibi mahhvb olayim"
Ya'ni, okiiz gibi olan nefsi oldiireyim ve onun parcalan olan sifatlanni, olu
mesabesinde olan kalbime vura vura dirilteyim ve Musa (a.s.) in kestirdigi
G ^p?
MESNEVl-1 SERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVI-2 •
oklizun pargalarinin darbesinden dirilen maktul gibi dirilerek makbul ve mah-
bub olsun ve esrar-i ilahiyyeden haber versin.
1428. Okiiziin hiyruflunun darbesinden, olmiis diri oUu; bakir gibi kimyadan,
kalis altun parcalan oldui
"Sav" kelimesinin, §emsu'l-Lugat\i\ beyamna gore muteaddid ma'nalan
vardir. Burada, halis altin pargalan ma'nasinadir.
1429. Olmiis sicradi ve esran sovledi; o hunhar ziimreyi aykca aosierdi.
Cenab-i Musa zamamnda maktul olan ihtiyar, oklizun darbesinden dirilip,
sigradi ve kalkti ve esran soyledi; katillerinin kimler oldugunu agiktan agiga
gosterdi.
1430. JAcih olarak dedi ki: ur Btt cemaat oldHrmiislerdir ki, bu zaman henim
kusumetvmde asiifiedirler!"
maktul ihtiyar agiktan agiga dedi ki: "Beni oldiirenler bunlardir ki, §im-
di benim katlimden dolayi koyler halkina kar§i husumette bulunuyorlar ve
zahirde peri§anhklar izhar ediyorlar!"
Ob j\j<*\ I/"** **£ <^j ^y (»— «*s- (jil s^^ Kits' <&>j5-
1431. Uakiaki bu sakil cisim olmiis ola, esrar hiliri bir varlik diri olurl
Bu sakil olan cism-i unsurinin ahkami ve nefsin sifatlan muattal oldugu
vakit, esrar-i ilahiyyeye vakif olan ruh dirilir ve kuwet bulur ve bu cisimden
artik ruhun ahkam ve asari zahir olmaga ba§lar.
1432. Onun cant cenneti ve cehennemi gorur, ciimle esran acik bilirl
1433. $eutan katillerini acik gosterir; hud' a tuzagini ve mekri atxk gosterir.
Ya'ni, nefis okiizunun pargalarinin darbesinden dirilen ruh, artik alem-i
gaybi mu§ahedeye basjar ve suret perdelerinin altmda gizli olan cennet ve
AHMED AVNt KONUK
cehennemi ve onlann ehlini a§ikare olarak goriir. Ve onun nazannda,
oi^jJi jUi oi^ j *j\&\i oLi cJrf- ya'ni "Cermet nefsin mekruh gordiigii §ey-
ler ile; ve cehennem nefsin arzu ettigi §eylerle 6rtulmu§tur" hadts-i §erlfinin
sirn zahir olur. Ve insam helake sa'y eden §eytanlan ve onlann bu alem-i
suretteki hud'alannin tuzaklanni ve mekrlerini mu§ahede eder ve bunlan
agikga beyan eder.
^jJl* 0l>- <jlU/0 p>~j j\ * y* ^ iJ-t 3 b J* j\- *j2— k& J/lLS jl5
1434. Okiizii oldiirmek iarikm sarhndandir, id ki onun kuyrugunun darhesin-
den can mufik olsun!
Nefis dkuziiniin kuyrugunun darbesinden can ifakat bulmak igin, o nefis
okuzunii oldiirmek Hak yolunun §artindandir.
J*a flJJ j J*- c*j *r* ^ J^- Jjj L> J*y- u-^ j^
1435. Nefsinin okiiziinu pek cabuk oldiir, id ki gizli run akil ile diri olsun!
"Zu-ter", "zud-ter" in muhaffefidir; pek gabuk demektir, "Hu§", akil ma'na-
sina olan "hu§" muhaffefidir. Ya'ni, bu hayat-i sun pek kisadir. Bu firsati ka-
girmaksizin nefsinin okuzunii pek gabuk oldiir ki, nefsinin ahkami altinda ze-
bun ve gizli kalmis. olan ruhun, akl-i maad ile diri olsun. Zira akl-i maa§, in-
sanin ruh-i hayvanisinin sifatidir; ve akl-i maad ise ruh-i insamsinin sifatidir.
Nefis okiizii kendisine mahsiis olan bu akl-i maas, ile beraber diridir. oliip
ruh dirilirse, ruh da kendisinin sifati olan akl-i maad ile beraber dirilir.
Zunnun (k.s.) hikayesine riicu'
1436. Uaktaki o cemaat onun nezdine erisiiler: ^DieuL, *Jtimlersiniz, saki-
nxnl" diye bagirdu
GSjg^,
MESNEVM §ERlF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1437. Gdeb ile dediler ki: ir Biz dostlardaniz; huraya can ile sormak i$in geldik!"
miiridler kemal-i edeb ile Zunnun hazretlerine dediler ki: "Biz senin mu-
hiblerindeniz, buraya sidk u ihlas ile senin hatinni sormak igin geldik!"
dyz- cMe j C~~}b+> ^ j>\ 0>i ji Jap tjkj* <£\ tjj^
1438. "By akl-i zu-funun derydsx, nasilsm; senin aklinin iizerine fcu ne huyuk
iftirdiir?"
"Senin akl-i kamilin funun sahibi olan bir deryadir. Ey bdyle bir aklin sa-
hibi olan zat-i serif, halin nedir? Senin bu mertebede olan aklina delilik isna-
di ne biiyiik bir iftiradir!" dediler.
*— 'IjP jl *£~&J* Uup ij-i dy? c-jI^I j JL-j iS tif*^ ■>_}■>
1439. xx< JCnlhanin dumani ne vakit g&nese erisir; anka kargadan nasil sikesie
oltir?"
"Seni buraya getirenlerin akillan kiilhan gibidir ve onlann verdikleri hii-
kiim kiilhan dumani gibidir. Ve senin aklin ise giine§e benzer. Onlann akil-
lannin asari senin mertebe-i aklina yeti§emez. Ve sen anka ku§u gibisin; on-
lar karga mesabesindedir. Hig anka kusu kargaya maglub olur mu?"
c£* jd ^ \>. ^^^ ^ <J*~* o*' cf ^ ^ j' J^ h
1440. "^izden aeri tuima. hu sozii hevdn ei: hiz muhibleriz, hunu hize uapma!"
[1451] d U U r
"Biz yabanci degiliz, senin muhibbin ve mahreminiz, Binaenaleyh halini
bizden saklama; bu delilik halindeki maksat ve hikmet nedir sdyle!"
1441. (jWuhibleri teb'td etmek, yahui onlar iizerine seiri ve mekri terk etmek
layik oh
maz:
t"
Muhibleri de yabancilar gibi kendi sirnndan uzakla§tirmak ve yahut onla-
ra kar§i da tesettiir ve mekr usuliinii vaz' etmek munasib degildir.
1442. "By §ah strri ortaya getir; ey ay, yuziine iulut icinie gizlilih yaymal"
<^ep^
AHMED AVNl KONUK
Ey §ah-i hakikat, bu hali ihtiyar etmenin sir ve hikmetini meydana koy!
Ey ulum-i lediinniyye ayi, akl-i §erifinin parlak yuzunii bu delilik bulutu igin-
de saklama!
1443. Hr Biz mahib ve sadikiz ve mahzunuz; iki alemde gonliimiizu, sana bag-
lamisxzi"
1444. Qiizaf cihetinden fuhsa basladi ve sogdii; o delice zi vii kaf dedi.
"Guzaf birkag ma'naya gelir. Burada, herze ve beyhude ve hesapsiz
ma'nalan miinasib du§er. oj^jIpT j^j, agzim bozmaga ba§lamak; "zi vii kaf,
ma'nasiz ve sacma sapan sozler ma'nasinadir. Hind nushalannda d>&j ^
vaki'dir. Fakat bu kelimelerin beyite munasebetini bulmak igin tekelluf'ihti-
yari lazimdir. Binaenaleyh, Ankaravi niishasi mureccahtir. Ya'ni, hesapsiz
olarak veya herze ve beyhude cihetinden agzim bozmaga basjadi ve o deli-
cesine sagma sapan sozler soyledi.
^£ ^j jl xz>%ij^> ^jSsL^- ^-r>y? j *£ ^j, &^ j •****■ j>.
1445. Sicradi ve tas ve sopa firlath; hepsi darbe korkusundan kactilar.
1446. ZKahkaha ile giildii ve basini salladi; dedi hi: Hr Du dosdann sakalmin
rilzganna bak! '
"Bad-i ns/\ hod-niimahk ve laftan kinayedir. Ya'ni, Zunnun hazretleri,
candan dostluk da'vasinda bulunan muridlerin ta§tan ve sopadan kagtiklanm
gdriince; "Hele §u dostlann hod-numaliklanna ve kuru laflanna bak!" dedi.
1447. ^Dosilan g'6r, hani dostlann nisam? ^Dosilar i$in renc, can gtbi olur!
Dostluk da'vasinda bulunanlan gor! Bunlarda muhabbet alameti nere-
de? Dostun dosta olan zahmeti ve me§akkati can gibi makbul olur. Dostun
ezasindan ve cefasmdan sMyet eden kimse onun dostu degildir. Zira,
s-^ 1 <y J 1 ^ 1 ^-^ v>» ya'ni "Dostun darbi, kuru uzumden daha tathdir"
darb-i meseli me§hurdur.
MESNEVf-t §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVI-2 •
1448. 'Dost dostun ezasmdan ne vakii kenan tutar? Zflenc macfzdir ve dosiluk
ona post gibidir.
"Keran" kenar ma'nasinadir. Ya'ni, dost dostun cefasindan bir kenara ge-
kilmez ve ictinab etmez. Rene ve cefa, dostluk da'va-yi zahirisinin ig yiizu-
diir ve zahiri olan muamelat-i dostane kabuk gib'idir. Bu muamelat-i dosta-
nenin ig yuziinun saglam veya giiruk oldugu, dosttan cefa ve eza vaki' oldu-
gu vakit meydana gikar. Binaenaleyh dostun cefasini ni'met bilenler ender-
dir. Bu tzahattan, Allah'a muhabbet da'vasinda bulunan kullar arasinda ha-
kM muhiblerin de mebzul olmadigi anla§ilir.
1449. Dostlugun alameti, helada ve afette ve miknet-keslikie sarkosluk olmadi
mi?
Allah'in hakiki dostian, O'nun tarafindan bela ve mihnet tevecoih ettigi
vakit, §ikayet etmek §6yle dursun, bilakis kemal-i zevklerinden mest olurlar.
1450. ^Dost alhn gibi, hela ates gtbidir; kalis alhn ates i$inde kostur.
d 3 *
\j\*3& l^jij OUiJ t.ter\j>- d*^ 0U*i*\
Lokman'in zeyrekligini, Lokman'in efendisinin imtihan etmesi
1451. jCokman'a maksus degil midir ki, temiz hir hende idi; gece ve aiindiiz
hendelikie cevik idi.
Ya'ni, mihnet iginde ho§ olmak halt Lokman'a mahsus degil mi idi ki, o ha-
lis bir bende idi ve gece ve gunduz bendeligini sur'at-i tamme ile Ifa ederdi.
^^
AHMED AVNt KONUK
1452. Sfendisi onu isie ileri iniarit; onu kendi evladlanndan daha iyi aoriirdii.
Efendisi Lokman'i muamelatinda muhterem tutar ve onu kendi evladla-
nndan daha ziyade kendisine vefakar ve sadik gorurdii.
1453. £imJuI J2okman her ne kadar kble evladi ise de, efendi idi ve hevadan
azade idi.
Efendisinin onu muhterem tutmasimn sebebi bu idi ki, Lokman her ne ka-
dar neseb i'tibariyle surette kole evladi idiyse de, ma'nada efendi ve asil idi
ve heva-yi nefsaniden kurtulmu§ idi. Zira ma' nasi insan olmayan bir kimse-
nin nesebi ile iftihan bostar. Nitekim, §ah Bahaeddin Naksbend hazretleri,
"Insanlar neseb ile bir yere vasil olmaz" buyurmusjardir. Ve hukemadan Sok-
rat'a bir beyzade gidip demi§ ki: "Sen ahad-i nastan birinin oglusun ve ben
beyzadeyim!" Sokrat cevaben: " Be hey bicare, senin asaletin sende bitiyor;
ve benim asaletim bende ba§hyor!" diyerek iskat etmisterdir.
1454. ^adi^dhtn birisi bir seyhe soz esnasmda: n<r Benden ihsan cinsinden bir
sey iste!" dedi,
1455. ^Dedi ki: "€y sah, sana utanma gelmez mi ki, bana boyle soylersin!
H^undan daha yukanya gel!"
§eyh cevaben dedi ki: "Ey §ah, bana boyle soylemekten utanmaz misin?
Bu mertebeden yuksel!"
1456. ur Benim iki kolem vardir ve ordar hakirdir; hatbuki o ikisi senin iizeri-
ne hakim ve emirdirler!"
Benim iki kolem vardir ki, onlar benim indimde ehemmiyyetsiz ve hakir-
dirler. Bununla beraber benim bu iki hakir kolem senin uzerine hakim ve
beydirler!
6 c£^
MESNEVt-1 §ERIF §ERHi / III. CtLT • MESNEVf-2 •
C-~J^$-S* Jsj} j *-^>" dAi Ot CiS C— *»siS ^jA M\ 4sf ji l)T <C C-iS'
1457. <$ah dedi ki: "0 iki nelerdir? HZu zillettir!" ^Bedi: "Oram hiri tjazab ve
dijjeri $ehvettir.
§ah §eyhe dedi ki: "0 iki hakir kole kimlerdir? Senin bu soziin bana zillet-
tir!" §eyh cevab verdi ki: "0 hakir kdlenin birisi gazab ve digeri §ehvettir. Ve
ben bunlan hiikmume estr etmi§imdir. Sen ise bunlann esirisin ve ef aline
hukmeden bunlardir!"
1458. <$ah onu oil ki, $ahliktan farigdir; aysiz ve giine?siz onun nuru tulu
edicidir.
1459. CA/lahzeni o tutar ki, makzen onun zatidtr; viicudu o tuiar ki, vucuda
dii$mandir.
Mahzen sahibi odur ki, onun zati ve hakikati mahzen olmu§tur; ve haki-
ki varlik o kimsenindir ki, mevhum olan bu izafi varliga du§man olmu§tur.
1460. Jlokman'in efendisi zahirde onun efendisi, haktkatta hende; Jlokman
[1471] f - J J
onun ejendisi idi.
Lokman'in efendisi her ne kadar zahirde onun efendisi idiyse de, hakikat-
ta onun bendesi idi; ve Lokman ise onun efendisi idi.
1461. <!Makns olan cihanda hundan hir$ok vardir; onlarin nazarlannda hxr
gevher $bpten daha a§agidir.
Bu alem-i suretin umuru hep tersinedir. Kiymetsiz olan kiymetli ve kiymet-
li olan kiymetsiz i'tibar olunur. Binaenaleyh ehl-i dunya ma'nadaki kiymete
degil, zahirdeki miizeyyenata ve alayi§e nazar ederler. Bu sebeple onlarin na-
zarinda, haktkatta bir cevher olan ehl-i ma'na gdrcopten daha asagidir.
1462. nZeyabana ^mejaze" nam oldu; hir nam it renk onlarin aklina tuzak oldui
<?$$&>
AHMED AVNl KONUK
Nitekim bu ters olan cihanda, beyabana "mefaze" tesmiye olundu. Hal-
buki lugatta "mefaze"nin ma' nasi, fevz ve necat bulacak mahal demektir.
"Beyaban" ise mahall-i helak oldugu halde, ona ma'kus olarak "meraze"
dediler. Ve keza lisan-i Arab'da boyle ters ta'birlerin diger nazirleri vardir.
Gayet aciz ve gabi olan kimseye, zeyrek ve akilh ma'nasina olan "fehame"
derler. Bu ta'birin men§e'i budur ki: Birisi koltuguna bir ahu almi§, ona ka-
ga aldigini sormu§lar; o da, "On akgeye aldim" demek i§areti olarak, iki el-
lerinin parmaklanni agmis. ve dilini de gikarrm§; fakat ellerini gostermek igin
kollanni aginca ahu da kagmi§. Ona "fehame" demisjerdir. Ve bu ehl-i diin-
yanm akhna'nam ve §6hret ve renk ve alayi§, tuzak olarak onlan musah-
har kildi.
Hind ntishalannda "Reng" yerine "neng" mundericdir. Bu surette ma'na:
"Ehl-i dunyanin aklina ar-i zahiri tuzaktir" demek oiur.
1463. n^ir taifenin muarrifi muhakkak elbise oldu; kaha i$inde derler ki: "O
avamdandir!"
Bir taifeye gore insanlann kiymetini bildiren §ey, mukellef ve siislii elbi-
selerdir. Boyle bir kimseyi goriince: "Bu muhim bir kimsedir!" diye i'tibar
ederler. Ve fakat, aba giymi§, hadd-i zatinda miinewer bir kimseyi gorseler,
"Bu kimse ahad-i nastan ehemmiyyetsiz bir adamdir!" diye i'tibar etmezler.
Iste ehl-i dunyanin hali budur.
1464. HZir giiruh \$in, ziihd sal&sunun zahiri vardir; riar lazimdir, ta ki zuh-
dun casusu olsun!
Bir taife, ziihd hilekarlannin zahirine aldamrlar ve suret-i zahirede zuhdii-
nii gordugii kimseyi ekabir-i evliyadan zannederler. Halbuki zlihd-i hakiki-
nin casusu ve mumeyyizi nur-i batindir. Zira diinya igin diinyayi terk eden-
ler ve erbab-i ziihd ve takva suretinde gorunenler vardir. Bunlann halini an-
cak nur-i batin temylz edebilir.
1465. H^aklidden ve kajmiaktan -pah hir nur lazimdir, ta ki adami fiilsiz ve
kavlsiz anlasm.
<?gX9g>
MESNEVl-1 SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
"Gavl" kelimesinin miiteaddid ma'nasi vardir. Muntehabu'l-Lugat'm be-
yanina gore, nagah almak ve kapmak ma'nasina gelir. Ankaravi hazretleri
de bu ma'nayi almi§tir. Ya'ni, bir kimse gordiigii bir adamin mahiyeti hak-
kinda, ya ogrendigi kavaide takliden; ve yahut onun fiilinden ve sbziinden
aldigi ma'lumata musteniden bir hiikiim verebilecektir. Halbuki o bu hukum-
lerinde ekseriya. aldanabilir. Bunun igin rontgen §ua'i gibi kalbinin nafiz bir
nuru lazimdir ki, onun ahval-i batinesini mu§ahede edebilsin. Hind niishala-
nnda "gavl" yerine " 4 avl" vaki'dir. Ve §arihlerden Bahru'1-Ulum bu kelime-
nin cevr ve meyl ma'nasina da geldigini; ve burada "cevr"den murad, istid-
lal tarikiyle mii§ahede oldugunu bey an eder.
1466. JAhil yolundan onun kalbine aider-, onun nakdini goriir, nakdin hendi
olmaz.
Taklid ve zahirden ali§, akl-i dimagi ve zeka-i cismani yolundan bir kimse-
nin ahval-i kalbiyyesine muttali' olmaga cali§maktir, Boyle kimse, gordugii
adamin nakdini, ya'ni zahirini goriir ve ma'lumati zahirden menkal olan §eye
miinhasir kahr ve naklin bendi olmaz. Ya'ni onun nazannda bu menkul olan
hissiyati takyid edecek bir §ey bulunmaz ki, hilafma hukiim edebilsin. Mesela
bir kimse bir abid ve zahidi libas-i ziihd ve takvada goriir ve sufiyane olan soz-
lerini dinler; onun ziihd ve takva sahibi olduguna hiikmeder, fakat ahval-i kal-
biyyesini bilmez. l§te akil ve istidlal yolunun hidayeti ve rehberligi bu kadar-
dir. Bu hale "firaset-i hikemiyye" derler. Bu firaset, hiikmiinde hata eder.
1467. J^llamul-guyubun has kullan, can cihamnda kalblerin casuslaridir.
Ya'ni, gaybleri pek ziyade bilen Allah Teala'nin has kullan vardir ki, on-
lar aUi jji j&i 4ji» jAp '*u*\j \ys\ ya'ni "Mii'minin firasetinden sakimn; zira Al-
lah'in nuruyla nazar ederler!" hadis-i §erifi mucibince, "firaset-i §er'iyye" sa-
hibleridir. Nazarlan siketlere degil, kalblerin ah valine vaki* olur ve onlar
kalblerin ahvalini tecessiis ederler. Ve hukiimlerini, gordiikleri suretlere gore
degil, kalblerin ahvaline gore verirler. Binaenaleyh onlara kar§i zahiri hileler
ve mekrler miiessir olmaz.
1468. Uiayal gibi kalbin icine giver, onun indinde halin sun meksuf olur.
AHMED AVNt KONUK
Allah Teala'mn has kullan, hayal gibi latif olarak kalbin igine girerler ve
o kalbin ne diisundugunu ve ne tahayyul ettigini goriirler. Onlann indinde
her bir adamin herkesten sakladigi halinin sirn apagik zahir olur. Binaena-
leyh insan-i kamil salikin ahval-i kalbiyyesini gore gore hastaligini anlar ve
ona gore terbiye ve tedavi eder. Bu halde olmayan, nefsinde kamil olsa da,
saliki terbiye edip kemale getiremez.
1469. Ser$enin cisminde ne huvvet ve leriib vardir ki, o doijanin aklina mestur
olsun?
lnsan-i nakis serge kusu gibi zafftir. Onun cisminde settarhk cihetinde ne
derece kuvvet ve tertib olabilir ki, o serge kendi halini belli etmemek igin bir-
takim tertib ve tedbire tevessiil etsin de onun bu tertibati dogan ku§u gibi
olan insan-i kamilin akl-i kamilinin nazanndan kapali ve mestur kalsin?
1470. O himse ki. Uiunun sirlarina vakif oldu; onun oniinde mahlukahn sir-
[1481] i i ? J
Ian ne olurf
.k^ f,^ JSC 4i\ V» (Fussilet, 41/54) ya'ni "Agah ol, muhakkak hiiviyyet-i
ilahiyye "her §eyi kaplayicidir!" ayet-i kerimesinde beyan buyuruldugu uzere,
hliviyyet-i ilahiyye her §eyi muhit oldugu ve insan-i kamil hiiviyyetin esra-
nna vakif bulundugu halde, zaif olan mahiukatin sirnni bilmek insan-i ka-
mile gayet kolaydir. "Hiiviyyet-i ilahiyyenin esran"ndan murad, suver-i ilmiy-
ye-i Hak*tir. Insan-i kamil, Hakk'in ke§f ettigi kadar bu alemi mu§ahede eder.
Ve insanin kalbi ise, suver-i ilmiyye-i ilahiyye mertebesinden bir numunedir,
1471. himse ki, onun eflak uzerinde aidisi ola, ona yeryiiziinde cjitmeh niye
miishil olsun?
"Eflak"tan murad, suver-i ilmiyye-i Hak; ve "yeryuzu"nden murad, su-
ver-i ilmiyye-i mahluktur.
1472. JZira ^avud'un avucunda demir mum oldu; ey zalum onun avucunda
mum ne olur?
MESNEVt-t §ER?F §ERHi / III. CiLT • MESNEVt-2 •
lakli ii iff, (Sebe\ 34/10) ya'ni "Biz Davuda demiri yumu§attik." ayet-i
kenmesine i§arettir. Ya'ni, insan-i kamil olan Davud (a.s.)in avucunda demir
mum gibi yumu§ak oldu. Ey isti'dadim alem-i surete sarf etmekle nefsine
miibalaga ile zulmeden gafil, demirin yaninda mumun ne hiikmu olur?
1473. SLokman hende seklinde hir efendi idi; onun zahirinde hendelih hir diba-
ce idi!
"Dibace", lugatta yuziin yansina derler. Kitap mukacTdimesine "dibace"
demeleri, o kitap munderecatinin kismen icmalinden ve kismen tafsilinden
bahs ettigi igindir. Ya'ni, Lokman zahirde kole kiyafetinde bir efendi idi. Onun
zahirinde kolelik, kendi kitab-i batininin bir dibacesi ve vech-i batininin bir
parcasim gosterir bir §ey idi.
1474. Gfendi ianinmadik yere gitiigi vakit, elbisesini kendi kblesine giydirir.
1475. O, o kolenin elbiselerini giyer; kendi kolesini imam yavar!
Efendi de o kolenin esvabini giyer ve kendisini kole farz eder ve kendi ko-
lesini imam ve mukteda yapip, surette onun emrine tabi' olur.
1476. Ondan hir kimse agah olmamasi lazim oldugu vein, koleler gibi yolda ar-
kada olur.
Efendi kendisini tamtmamak igin, kolesinin esvabini kendisi giyer ve ken-
di esvabini da kolesine giydirir ve yollarda kolesinin arkasmda bir kole
vaz'iyyetinde yuriir.
j^ frdJ^j dji? J^of ^j->j <y uy* j^ j* jj y aJ ^i <j\ -kjZ"
1477. 1)er ki: "€y kole sen git sadrda otur; hen hakir kole gibi pabuc tuiayvml"
"§in", "ni§esten" masdannm muhaffefi olan j^~z> masdanndan emr-i ha-
zirdir. "Otur!" ma'nasina.
^ra
*$%&>
AHMED AVNI KONUK
1478. "Sen sertlik ei, harm soft; sen henim i$in hie tevkir tutmal"
Efendilik icabatmdan gaflete du§me; efendinin bir kolesine yaptigi sert
muamele gibi muamele yap ve bana mesela "Hayvan herif, nicjn bunu boy-
le yaptin?" gibi agir sozler soyle! Sakin §a§inp da bana kar§i tevkir ve ihti-
ram muamelesi yapma?
1479. "Cfurbetie hile tohumunu ekmek vein, hizmet terkini senin hizmetin tut-
turn.
Bu diyar-i gurbette hile tohumunu ekmek ve onun semeresinden istifade
etmek igin, senin kolelik hizmetini terk etmeni ben bir hizmet farz ediyorum.
Jul oJJJ OUol aT JoTtJUi* \j Jul <o^ \^$ *Juj J\ OlS^r-ly-
1480. Onlann kale oliahlari zanni qelmek kin. efendiler bu kolelikleri etmis-
[1491] - - y J
lerdir.
1481. Gfendilikten gozii dolu ve iok idiler; islerini hazir etmislerdir.
Hakikatta efendi olan Allamul-guyubun has kullari, bu ma'kus olan su-
ret aleminde kendilerini bende halinde gostermisterdir. Zira onlann gozii
alem-i zahirin efendiliginden mustagnl ve tok idi; ve onlar bu alemde kendi-
lerine lazim olan vazifeyi hazirlamisjardir.
1482. Ve bu heva koleleri onun aksine, kendilerini akil ve can efendisi absier-
mislerdir.
Ve ehl-i suret olan heva-yi nefsani kolelerine gelince, onlar bunlann aksi-
ne olarak, kendilerini akil ve can aleminin efendisi gostermi§ler ve kibir ve
ucbe mubtela olmu§lardir.
1483. Gfendiden efendilik uolu gelir; bendeden, hendelikten gayri gelmez.
G ^»>
MESNEVt-1 SERlF SERHl / III. ClLT • MESNEV1-2
Hakikatta efendi olan kimse Allah'in has kulu olan kimsedir. Ve boyle bir
kimseden zillet ve tevazu' yolu zahir olur. Zira Allah'a kul olan kimseden,
kullugun icabatindan ba§ka bir §ey zahir olmaz.
1484, Dmdi, o alemden bu dleme boyle akis uzere ta'biyeler vardir, huna bill
Ya'ni, o alem-i ma'nadan bu alem-i surete boyle aksine olarak ta'biye-
ler ve tertibler vardir. Efendi, kole ve kole, efendi; ve said, saki ve §aki, sa-
id; ve hayir, §er ve §er hayir suretlerinde zahir olur. Nitekim bu hakikata,
r& ^ j*j ti~i \j*j 01 l5 «p_j pio jj. y>j lla \j»^j oi Lr ^ (Bakara, 2/216) ya'ni
"Sevdiginiz §ey caiz ki sizin icjn §er olsun; ve istikrah ettiginiz §ey caiz ki si-
zin igin hayir olsun" ayet-i kenmesinde isaret buyurulur. tste bu hakikati bil!
OLiJ iSj jt *ji a AP <Ja'j *y. O^J JU- jjji OtJiJ i,<^>-\y>-
1485, jCokmdn'in efendisi bu cjizli holden vdkif idi; ondan alamei cformiis idi.
Lokman'in efendisi bu gizli halden, ya'ni alem-i surette aksine olarak ter-
tibler vaki' oldugundan agah olmus. ve hakikatta efendi olan Lokman'in ko-
leligini bu hale bir alamet gormus. idi.
jj*\j 01 £*p*L*a <j\j> j\ j>- x\j ^ Jfj>- j c— Jb ^ j\j
1486, Sun bilir idi o rah-ber; maslahat i$in esegi iui surer dl
Lokman'in efendisi sirn, ya'ni alem-i surette aksine tertibler vaki* oldugu-
nu bilirdi. Kendisi zahirde onun efendisi oldugundan, nefsinin e§egini masla-
hat-i zahire igin iyi siirerdi; ya'ni Lokman'in kadrini ve i'tibanni bilmek su-
retiyle ona kar§i muamele ederdi ve nefsinin e§egine maglub olmazdi.
1487, (Jttuhakkak onu evvelden azad ederdi; fakat J2okman'm nzasini istedi.
Efendisi Lokman'i muhakkak evvelden kolelikten azad eder ve onu hiir
birakirdi; fakat bu mes'elede de Lokman'in nzasini nazar-i i'tibara alrms. idi
ve Lokman istemedigi igin azad etmedi. .
1488, 2Xrd ki, jCokmanm muradi bu idi; id ki o arslanin ve delikanhnin sir-
rini kimse bilmeye!
Gsgwp
AHMED AVNl KONUK
Zira o ilahi arslanin ve tarik-i Hak kahramaninin sirn meydana gikmamak
igin, Lokman'in muradi kole olarak kalmak idi.
1489. 6^er sirrt hJotiiden gizlersen ne acebdir? ^u acebdir ki, sirn kendinden
flizleyesin!
Eger sen sirnni kotixlerden saklayacak olursan niye taacciib olunsun? Bu
hal §ayan-i taacciib degildir; belki asil §ayan-i taacciib olan §ey, sirnni ken-
dinden saklamandirf
Hind §arihlerinden Imdadullah hazretleriyle Mir Nurullah buyururlar ki:
"Sirn kendinden saklamak, efalini nazar-i i'tibara almamak ve kiymet ver-
memek ve miikafat iimidini uzakla§tirmaktir."
1490. Sen isi kendi gbzlerinden gizle, ta hi i§in iyiden ve kotiiden selim olsun!
Sen kendi amellerini agyardan degil, kendi gozlerinden bile gizle, ta ki o
amellerin iyilerden ve kotiilerden selamette kalsin!
Hind niishalannda ikinci misra' a* ^ ji ^JL- Ojir j^ \s ya'ni "Ta ki senin
i§in kotii gozden selim olsun!" suretindedir. Ankaravi hazretleri bu beyitin
§erhinde buyururlar ki: "Niimayis. ve hod-furusjuk kaydindan azad olan a§ik-
lann kalbleri esrar ve envar makabiridir. Onlar kalblerinin esranni fas, etmez-
ler. Oniann ahval-i batineieri ancak ruz-i ha§rde belli olur."
Ma'lum olsun ki, "nefs-i emmare" mertebesinde olan insanlar, efal-i ha-
senelerini ancak suri faide gozeterek icra ederler ve fena fiillerinde de ba'zan
halkin ta'yibinden ve tahkirinden cekinirler. "Nefs-i levvame" mertebesinde
olanlar ise, efal-i hasenelerini, suri faideye miikafat-i uhreviyyeyi de mezc
ederek icra ederler ve kotii fiillerinde de hem halkin ta'yibinden ve hem de
azab-i uhreviden korkarlar. "Nefs-i mlilhime"de olanlar ise, efal-i hasenele-
rinde sun faideden gecmi§ler ve nza-yi Hakk'i miilahaza etmekte bulunmu§-
lardir; ve sifat-i hayvaniyyeyi mezmum goriirler. Nazarlannda amelleri ihlas-
ladir. Fakat kendilerinde sifat-i nefsaniyye bakiyyesi olarak kabul-i halk zev-
ki vardir. Bu zevk onlan ke§f-i ahvaie sevk eder. Binaenaieyh bu beyt-i §e-
rifte bu meratib-i nefsiyyenin fevki olan "nefs-i mutmainne" mertebesine te-
rakkiye i§aret buyuruiur. Zira nefis "mutmainne" olduktan sonra, diinyadan
ve ahiretten alakasini kesip, kulliyetle Hakk'a riicu* eder ve artik nazannda
tama' ve havf kalmaz. §airin birisi bu ma'nayi §u beyitte tasvir eder:
MESNEVl-1 SERIF SERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
§6yk sakla sirr-i a§ki, tende canm duymasm,
Halet-i a§ki hikayet kil, zebanm duymasm!
1491. ^Kendini Ucret tuzajjina teslim et; ondan sonra kendin olmaksizin ken-
dinden hir §ey call
"Ucret tuzagTndan murad, ahkam-i ilahiyyedir. "Ez-hod" "kendnTden
murad, ilm-i ilahide sabit olan hakikatindan demektir. "Bi-hod" "kendin ol-
maksizm"dan murad, "fena-fillah" mertebesidir. Ya'ni, ef.al-i hasenenin ka-
bulii veya adem-i kabulii mulahazasini kiilliyen terk ederek kendini ucret tu-
zagi olan ahkam-i ilahiyyeye teslim et ve ondan asla inhiraf etme! Bu hal ha-
sil olduktan sonra, ilm-i ilahide sabit olan kendi hakikatinden, Hak'ta fan! ol-
dugun halde onun "feyz-i mukaddes"ini gall Zira senin hakikatin, bir ism-i
ilahlnin hazinesidir; onda pek gok §eyler mundemicdir.
Hind niishalannda birinci misra', *y > j J* ^lj \j jl^ ya'ni "Kendini
teslim et ve iicreti kaldir!" suretinde vaki'dir. Ve Hind §arihlerinden Bahru'l-
Ulum bu beyitin §erhinde §6yle buyurur: "Kendini Hakk'a teslim et ve onda
rani ol; ta ki kendin olmaksizin bir §ey gal ve tahsil et! Ve o, hayat-i ebedi-
den ibaret olan baka-billahtir."
1492. Oku cisminden disanya cekmek icin, yarah adama afyon ver trier.
Gdrmez misin, bu alem-i surette bile oktan yaralanmis, olan bir adamin
cisminde kalan oku gikarmak ameliyyesi igin afyon verip onun hissini ibtal
ederler! Ve zamanimizda da operatorler ameliyat yapmak igin hastalara klo-
roform koklatip bayiltirlar. Imdi ey salik-i tarik-i Hak, senin cismine batan si-
fat-i nefsaniyye oklan da ancak hal-i fenada cisminden gikanlir!
1493. Oliim vaktinde rencden onu yirtarlar; o bununla me$gul olur, cam gotii-
ruri
lev.
Viicudun hissi, afyonun ve kloroformun te'siri ile me§gul iken, cisimde
ameliyat yapildigi gibi; oliim vaktinde de cismi herhangi bir marazin me§ak-
kati ile yirtar ve me§gul ederler ve cisim bu me§akkat ile me§gul iken cisim-
den canin alakasini keserler.
c cgS^
AHMED AVNl KONUK
1494. ITier fctr fikri halbe ievdt edececjin vakit, senden gizlide hir sey fldture-
cehlerdir.
Ya'ni, kalbin herhangi bir fikir ile me§gul oldugu vakit, bu me§galen igin-
de senden haberin olmaksizin bir §ey alip goturiirler. goturdiikleri §ey, ser-
maye-i hayat olan enfas-i ma'dudedir.
1495. By zahmet $ekiti, her ne lahsil edersen, hirsiz o iarafian gelir ki sen ey
minsin!
Ey fikir ve amelde sa'y zahmetini geken insan, fikirden ve amelden ne ha-
sil edersen, hirsiz emin oldugun yerden gelir! Fikrin halis ise, hirsiz emin ol-
dugun ihlasina taaliuk eden efkar cihetinden gelip onu galmaga te§ebbiis
eder. Ve eger amelin salih ise, salahindan emin oldugun bu ameli ifsad etmek
igin yine amel cinsinden bir §ey ile gelir. Bu hirsiz, §eytandir.
1496. Dmdi, onunla mesflvd ol ki o -pek iyvdir; nihayet senden hir §ey cfotiirsiin
ki, o -pek ku$iiktur!
Boyle olunca, hirsizin eli yeti§emeyecegi pek iyi bir §eyle me§gul ol! Ya'ni,
muhabbetullah ile ve zikr-i Hak'la me§gal ol ve her nefeste Hak'tan gafil ol-
ma! Bu surette hirsiz senin efkanndan ve amellerinden bir §ey galarsa, onlar
bu zikr-i Hak ve muhabbetullah indinde hakir §eyler oldugundan, o hirsiz
senden ancak hakir bir §ey galmis, olur.
1497. ^Tacirlerin yuhii suya dii§tuhleri vakit, ellerini en iyi meta a vururlar.
Ya'ni, tacirler suya diisen mallanndan, en ewel en kiymetlisini kurtarma-
ga gabalarlar. Bunun gibi ey salik, nefeslerinin en kiymetlisi, muhabbetullah
ve zikrullah ile gikan nefeslerdir. Bir akan su mesabesinde olan bu hayat-i su-
riyyede o nefesleri elde etmege gabala!
1498. cAiademki suda hir sey fevi olacaktir, hemterin ierkini soyle ve en iyiyi hull
<^g^>
MESNEVM §ERtF §ERHt / III. CiLT • MESNEVl-2 • "®^§}
Mademki enfasin bu hayat-i suriyye akarsuyunda fevt olmaga mahkum-
dur, haktr olan §eylere sarf etme, onu en iyi olan muhabbetullah ve zikrulla-
ha sarf et!
d\fjc^ OU*i*t jlj OU-SJ Jjai OJLi y»Ui»
Imtihan edenlerin indinde Lokman'in fazh zahir olmasi
^ j l£}\z~>j* jU-ftJ i£j^> fjS iSji iSJJJyJ jj\^ (_j*UJi> jA
1499. Uier bir taami ki ona getirirlerdi, miiteakJjen bir kimseyi JZokman ta-
rafina gonderir idi.
Ya'ni, Lokman'in efendisine bir yiyecek getirdikleri vakit, efendi Lokman'i
gagirmak iizere derhal ona birini gonderir idi.
^jy*" sJ'^jj^ u~i ^y~ ^ l-^l* *s. <1>1 L$y £~»* oUiJ *£ l;
1500. Ta hi jCohman onun iarafina el gotiire; kasul olarak ta ki efendi onun
artigtni yiye.
Taam getirildigi vakit Lokman'i gagirtmasi, Lokman'in eweia o taamdan
yeyip ce§nisini tecriibe etmesi ve kasdi olarak efendi Lokman'in artigini ye-
mesi igin idi.
1501. Onun arttgmi yerdi ve cezbelenirdi; onun yemedigi her bir iaami dokerdi.
"Sii'r" "artik" ma'nasina Arabidir. "§ur-engihti" masdar-i murekkebini, "hal-
lenmek ve cezbelenmek" diye terclime etmek miinasibdir. Hind nushalannda
"sur-englhti" vaki'dir. Ma'nasi "hoshik ve surur hasil etmek" demektir. Muhab-
bet-i kamile, tabiata tiksinmek ve igrenmek duygusunun gelmesine mani' olur.
1502. Ue eger yiye idi, gonulsuz ve i$tihasiz yerdi; nihayeisiz ittisal budur.
*$%&>
AHMED AVNl KONUK
Ve eger efendi getirilen taami Lokman' siz yiye idi, gonulsiiz ve istihasiz
yerdi. I§te nihayetsiz olan ittihad ve muhabbet-i kamile budur!
&\ y^j % \j jU-aJ JUj^i jj C*i5 Olit*jl J^Zji **j}\ 6 jij>~
1503. Diediyye olarak karpuz $elirmi$\er tit; *Qii evladim Juokman'i $a$irl"
dedi.
"Harbuze" kavun ve karpuz cinsinden olan meyvelere ltlak olunur. Lok-
man'in efendisine hediye olarak karpuz veya kavun getirmi§ler idi. Efendi
kolelerinden birisine: "Git evladim Lokman'i gagtr!" dedi.
1504. Uakiaki kesti ve hir dilimini ona verdi, onu §eker ve hal gtbi yedi.
"Burin", dilim demektir. Lokman gelince efendi elindeki meyveden bir di-
lim kesti ve Lokman'a verdi; Lokman onu tath tatli yedi.
1505. Dto$lukian ki yedi, ona ikinciyi verdi; o diUmler on yedmdye kadar eri§ti.
"Giirg" kaf-i Farisinin zammesiyle, "dilim* 1 ma'nasinadir. Ankaravi haz-
retleri, kaf-i Farisinin kesriyle buyurmus. ise de, lugatlarda zamm ile gosteril-
mi§tir. Ya'ni, Lokman, efendinin verdigi ilk diiimi ho§lukla ve tath tatli yedi-
gi igin, ona ikinci diiimi de verdi. Bu dilimlerin verilmesi on yedinciye balig
oldu ve Lokman hepsini lezzetle yedi.
1506. HZir dilim kaldi, dedi ki: n<r Bunu hen yiyeyim; acaba ne iath kar-puzdur
hunu aoreyiml"
"Ta gi" deki "ta'\ taacciib igindir. Karpuzun mecmu'u on sekiz dilim ol-
mu§; on yedisini Lokman yemi§, bir tane kalmi§, onu da efendi, "Ben yiye-
yim; Lokman bunlan tath tath yedi, acaba tadi ve lezzeti ne derecededir go-
reyiml" demistir.
1507. O hoyle ho§ yer ki, onun zevkinden tab'lar i§tika edici ve lokma isteyki
oldu!
egwg*
MESNEVf-t §ERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Lokman oyle bir istiha ile yedi ki, benim de i§tihami celb etti!
1508. Uahiahi yedi, onun aciliijindan ates parladi; hem dilini habarth, hem bo-
flaztni yahhl
"Abile"nin muteaddid ma'nasi vardir. "Su kabarcigi" ma'nasina da gelir.
Burada "dilini kabartmak" demektir.
1509. H^ir iem onun aciligindan hendinden gecii; ondan soma ona dedi hi: "By
cihanin cam,
L> J$ <ji l J^>&\ «J»JaJ dy? \j j*j ji^- y <£>/ dyr J>y
1510. Sen hu hadar zehiri nasil iatli vaphn: bu hahn nasil luiuf iasawur ettin?"
[1521] U r J
"Nu§" kelimesinin muteaddid ma'nasi vardir. Burada, "tatli" ve "bal"
ma'nalanna gelir. Ya'ni, nasil oldu da bu kadar sMdetli aciyi tath addettin ve
bu kahn lutuf yerine koydun?
C^jJ* C^U- jA y J^ P^ \i £~"jj **r j\ iSjj^ jA <^>j~j> 4^- jA
1511. nr Bu ne sahirdir, bu saburluh ne yiizdendir; yahut galiba senin indinde
bu canvn dusmandirl"
Hind mishalarinda ikinci misra' c—jo* y jl, * \$/j 01*- vaki'dir. "Guya
senin canin senin indinde du§mandir" demek olur.
1512. xxr Benim bir ozriim vardir, bir dem feragat et!" diye nicin iUet de huccet
aeiirmedinl
"Nigin "Bunu yemekte ma'zurum" demedin ve acihktan bahsedip "Elve-
rir!" demedin de bu aci karpuzun on yedi dilimini sabirane bir surette yedin?"
y ji d jt» jl aS' l)Ui>- A **jj>- y (j*^ C-*aj C~*o jl ij* CJ&
1513. ^Dedi: ur Ben senin ni'met bagislaywi elinden hadar yemisim hi, utan-
mamdan ihi hahml '
<w»3(^go
AHMED AVNl KONUK
Lokman efendisine cevaben dedi ki: "Ben senin elinden o kadar ni'met
yemi§imdir ki, onlann sukriinu Ifa edemedigimden dolayi hicabimdan iki kat
oldum!"
1514. KX<r Bana uianma geldi ki, senin elinden hir actyi nagehan goreyim ve seni
ondan vakif edeyim"
Ey efendim, senin elinden o kadar tatli ni'metler yeyip §ukriinu ifa ede-
medigim halde, yine o elinden senin haberin olmaksizin bana gelen bir aciyi
sana haber vermekten ve reddetmekten utandim!"
1515. "uMademki hutiin eczam senin ni'metlerinden bitmi§tir ve senin ddnene
ve tuzaflina garhlardir;"
"Dane"den murad, tecelli-i cemali; ve "tuzak"tan murad, tecelli-i celalidir.
Ya'ni, "Benim butun ecza-yi viicudum senin ni'metlerin iie perverde olmustar
ve senin tecelliyat-i cemaliyyen ile tecelliyat-i celaliyyenin mustagrakidir."
il ^ljst-1 j^> j, dj JU* iil>- :>b j s\jj ~£ ^Jj dk j j>
1516. X Sger hir actdan jertfdd ve sihayet edersem, eczanin ba§i uzerine yiiz ke~
re iovrak olsun!
"Eger tecelli-i cemaliden mahzuz ve tecelli-i ceialiden feryad ve §ikayet
edersem, benim viicudumun her bir cuz'iinun ba§i uzerine yiiz kerre toprak
sagilsin!" Hind niishalannda, *j *w Ju. yerine «y ill* vaki'dir. "Kara toprak
sagilsin!" demekolur.
1517. * Senin seker hahsedici elinin lezzeti tuttu, bu kar-puz iginde ne vakit act-
lik hirakh?
"Mademki bu karpuza senin §eker bah§edici olan elinin lezzeti sirayet et-
ti artik bu karpuzun icmde ne vakit acilik birakti?" "Bettih" kelimesi Arabidir
ve "harbuze"nin mukabilidir.
*r* cs-jj V~ * ^^^ j' ^ u>*j^ W^" ^^** j 1
1518. (jMuhahhetten acilar ia&x olur; muhahbeiten bakirlar altina mensub olur!
MESNEVl-t §ERlF SERHl /III. ClLT • MESNEVl-2 •
^j-i ^l^ U^ji c~**« j\ *jZ> <y^ U^ c~^* jl
1519. (jMuhahheiten tortvlar safi olur; muhabbetten derdler sifa verici olur!
Muhabbet-i Hak'tan, kesif olan cisimler ruhani olup safiyet kesbeder. Ve
muhabbetten, mucahede ve riyazet zahmetleri illet-i kesafete §ifa verici olur.
1520. LMuhabbetien oluuu diri ederler: muhabbetten sahi kole ederler!
[1531] V. > *
Muhabbet sebebiyle, hakikatta olii olan a^iki, hayat-i ebediyye ile diri
ederler. Nitekim birinci ciltte, *«v ^^ c~jyu* «jjj ya'ni, "Diri, ma'suk-i ha-
kiki olan Hak'tir; ve a§ik olan abd oludur." buyurulmus. idi. Ve abdin hayat-i
ebediyye ile diri olusu muhabbet sebebiyle; ve muhabbet dahi ilim sebebiyle
hasil olur. Nitekim attdeki beyt-i §er!fte beyan buyurulur. Ve keza muhabbet
§ahi bende eder. Ya'ni, bir cok §ahlar, sevdikleri kolelerinin bendeleri ve esir-
leri olmusjardir. Ve Lokman'in efendisi de onlardan birisi idi.
Bu beyt-i §erifte "kurb-i nevanTe de i§aret buyurulur. Zira kurb-i neva-
fllde, Hak sevdigi kuluna alet olur. Nitekim hadis-i kudside, ^^ <j±* Jij* V
. . . Lb j ulJ j \j*u j u— <d c^T *s^\ tiii <^\ j>- J»i>JIj J\ ya'ni "Ben onu sevin-
ceye kadar kulum daima bana nevafil ile yakla§ir. Ben onu sevdigim vakit,
sem'i ve basan ve lisani ve eli... olurum." buyurulur.
^ lt 5 ^ u&T ji ^y ^ c— ~£Jb **>**£ ^ c~^*«
*>'
1521. 'Uii muhabbet dahi ilim neticesidir; beyhude boyle bir iaht iizerine ne va-
kit oiurdu?
Muhabbetin pek buyiik te'sirleri vardir. Fakat bu muhabbet de ilmin netice-
sidir. Ve ilmin meratibi goktur. Binaenaleyh muhabbetin dahi dereceleri vardir.
Eger ilim ve ma'rifet nakis olursa, ihsan-dide olan kimse, sahib-i ihsana degil,
ancak ihsana muhabbet eder. Binaenaleyh iimi kamil olan kimse "Muhsin"in
zatina muhabbet ettigi icjn, ondan gelen tath ve aci ve az, gok ihsandan mah-
zuz olur. Binaenaleyh ilim ve ma'rifetten bo§ olan ve beyhude bir halde bulu-
nan kimse boyle bir sultan-i ask tahtinin iizerine ne vakit oturabilir?
^Uj»- j l*\ {J fii\^ Jblj JAP ilj JAP j>\ \j>S ^\j JtJb
1522. y^akts ilim bu aski nerede dogurdu; nakis ask dogurur, fakai cemad
iizerine!
*#P?
AHMED AVNt KONUK
Nakis olan ilmin boyle bir ask-i hakikiyi dogurmasi nerede? Vakia nakis
olan ilim dahi ask dogurur; fakat masiva-yi Hak olan altin ve gumiis. ve sa-
hib-i cemal mahlukat gibi cemad cinsinden olan cisimler uzerine dogurur,
1523. Ilir cemad iizerinde hir matlubun rencjini cjordiiflii vakit, hir saftrden
mahbiiba mensvb olan sadayi isiitil
"Sarir", ku§bazlann ku§ sesini takliden gikardiklan sadadir. Ya'ni, akli ve il-
mi nakis olan kimse, kendisinin matlubu ve mahbubu olan bir cemadin uzerin-
de renk ve letafet gordugii vakit, kusbazm sada-yi taklidisine benzeyen, mah-
bub-i hakikiye mensub sadayi isftti. Ya'ni, viicudat-i izafiyyede goriilen letafet
ve giizellik, rnahbub-i hakiki olan Hakk'in cemal-i mutlakindan bir pertevdir.
1524. ysfakis ilim farki hilmez; subhesiz simsegi giines hilir.
Fakat nakis olan ilim, mezahirde zahir olan hiisn ve letafetin cemal-i mut-
laka aid oldugunu fark edemez. Fan! olan bu mezahir iizerinde §imsek gibi
gakip gaib olan bu giizellikleri, subhesiz hiisn-i hakiki gune§i bilir. Ve o fan!
olan viicud zail olunca onun derdinden yanar tutu§ur. lste nakis ilmin akil ve
idrake delaleti bu kadardir.
^y&> OUaiJ JjjU ji J^j Jj-"J b U^k J6\j>~ dj*b *&y5-
1525. Qiinki ^jResuI nakisa "mel'iin" iahvt huyurdu, tevilde akillann noksani
oldu.
Qiinki Resul (a.s.), dj*^ ^Ui ya'ni "Nakis mel'undur!" buyurdu.
"Mel'un", matrud demektir. Bu hadis-i §erifin ma'nasi, "nakis akillar idrak-i
hakikatten matruddur" tarzmda te'vil olunur.
1526. JLira Id nakis olan ten rakmetin merhumudur; merhuma la'n ve zahm
layih, degildir.
Zira ki hadis-i §erifin cisim noksamna hamli miimkin olmaz. Qlinku nakis
olan cisim, atideki beyitte gosterildigi iizere rahmet-i ilahiyye ile merhumdur. Ve
rahmet-i ilahiyyeye mazhar olani kogmak ve ona azab etmek layik degiidir.
MESNEVM §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2
1527. iSflklin naksidir, o hi hotii hasiahkhr, la'neti mucib, uzakliga sezadir.
Aklin noksanma taalluk eden her §ey kotii bir hastakktir ve huzur-i haki-
kattan tardi mucibdir ve uzaklastinlmaga layiktir.
c~~J jj-^* 0*k Jr*-^ ^J ^—* jj-s Ui^ J**£j a5oIj
1528. ,Zira fti akillan kamil etmek uzak degildir; lakin hedeni kamil yapmah
miimkin degildir.
Mademki noksani-i akla muteallik olan avanz hastaliktir, o halde tedavi
ile bu hastahgi izale edip akillan kemale getirmek musteb'ad degildir, Fakat
cisim noksamm ikmal etmek ve mesela £ikmis, bir gozii yerine koymak ve ke-
silen bir eli yerine getirmek miimkin degildir. Bu sebeple, cisim ve a'za nok-
sanligi mucib-i merhamet olur.
1529. ^atd olan her mecustnin hufrU ve Jir'avnlugu, hep ahil nohsamndan
zahir geldil
Hind nushalarinm ba'zismda birinci misra'da a^// ya'ni "her inadgi me-
cusi"; ve ba'zilannda ±*> j J* y> vaki'dir. Ya'ni "her mecusi ve bald olan" de-
mektir. Ve "gebr" liigatta mecusi ma'nasma ise de, burada viicudat-i izafiyyeye
goniil baglayanlara remz olunur. Ya'ni, Hak'tan uzak dii§en her suret-perestin
Hak ve hakikati inkan ve Fir'avnane inadi, hep akil noksanindan ileri geldi!
1530. O^oksan-i beden icin, UCur'an'da "uWa ah'l-a'ma harac" diye ferec geldi.
Sure-i Feth'te olan ayet-i kerimeye i§aret buyurulur: Nj ^ ^V\ J* 'Jl
£> j»p\ J* Sfj * c > £>Sfi Jp (Nur, 24/61). Ya'ni "A'ma iizerine teklif ve
me§akkat yoktur ve sakat olana da me§akkat yoktur ve hastaya da teklif ve
me§akkat yoktur" demek olur. Bu ise a'za noksanlan ve cisim ma'lulleri hak-
kmda bir ferec ve siirurdur. "Nubi" Kur'an ma'nasinadir.
1531. <$im§ek afildir ve $oh vefastzdir; afili Hiakiden safasiz bihnezsin.
AHMED AVNl KONUK
Mezahirde zahir olan §uunat-i ilahiyye §im§ekleri gaib olur ve pek ve-
fasizdir. Bunun boyle oldugunu her an mu§ahede etmekte oldugun halde,
kalbinde safvet ve nur-i temyiz olmadigindan, kemal-i gafletten o afil ve
gaib olan mezahirdeki letafeti, baki olan cemal-i mutlaktan ayirt edip bile-
mezsin.
1532. <$im$ek giiliiyor, niye giiliiyor soyle; hir himseye hi, o onun n&runa goniil
koyar!
Halbuki mezahirde zahir olan §uunat-i ilahiyye §im§ekleri giiliiyor ve is-
tihza ediyor. Kime giiliiyor? Soyle bakalim! fan! ve afil olan mezahirin nur-
lanna ve letafetlerine goniil baglayan kimselere giiliiyor!
1533. Qarhtn nurlarmin arkasi munkah'dir; o hi la-§arhive la-garhtdir, asil&u.
Bu beyt-i §erifte, sure-i Nur'da olan §u ayet-i kerimeye i§aret buyurulur:
< £ S LfJli' A^Wjil i>-U-j (r* t-L-^U r-\~&* ^-» SIS^JUaS" tjy Ji* ^j?j y\j oljU— Jl j *J 4JUI
% „ * x +, it **,*», t„ *' * , *t, > *s 'it,',* *(//',*. ,',,>■ ,;, t * ,* a * *
jjj ^J& jy j\j 4~*~vJ J y*j i- t j^H \~&.j }\>*l *-Hj*- *J Vj"* * **JrlJ *$ jW* 3^>»-i tf -£ji (J j*
*<J* >J. jk, 2](, ^UJ jSVi iSi t^iT, lilf^ o/yj 2li ^ (Nur, 24/35) . Ya'ni "Al-
lah Teala goklefin've yeryuz'unun nuru'dur. O'n'un mirunun meseli, duvar
oyugunda bulunan pencere igindeki kandil gibidir. Oyle kandil ki, sirga igin-
dedir; ve oyle sirga ki, guya parlak bir yildizdir. Miibarek olan zeytun agacin-
dan yakilir ki, o agag ne §ark!dir, ne de garbidir. Ona ates, dokunmasa da zi-
ya verir. Nur iizerine nurdur. Ve Allah Teala diledigi kimseyi nuruyla hidayet
eder. Ve Allah Teala nasa darb-i emsal eder. Ve Allah Teala her bir §eyi da-
ima bilicidir!" Bu ayet-i kerimenin tafsili burada uzun olur. Ankaravi hazret-
leri bu ayet-i kerime hakkinda MisMhu'l-Esramammda bir risale yazmi§lar-
dir. Isteyenler onu miitalaa edebilirler. Beyt-i §erife taalluk eden rumuzu bu-
dur ki: "Mi§kat"tan murad ecsam-i kesife; "misbah^dan murad ruh; "zii-
cac"dan murad beden-i misalT; "zeytun"dan murad, §arki ve garbi olmayan
ya'ni cihetlerden miinezzeh olan Zat-i mutlaktir. Zeytunun igindeki yagda
nur miindemic oldugu gibi, cisimlerde ebdan-i misaliyye; ve ebdan-i misaliy-
yede ervah-i miicerrede; ve ervah-i miicerredede zat-i mutlak-i Hakk'in nu-
ru miindemicdir. Binaenaleyh asil olan nur Zat-i mutlakin nurudur ki t mera-
tib-i viicuda pertev salar. Bunu bilmeyen, niiru cisimden nebean eder zanne-
C^g^
©^ MESNEVf-t §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
der. Halbuki cisim fanidir ve ebdan-i misaliyye ve ervah hep zat-i Hak'ta
miistehlektir. "Key" asil ma'nasinadir.
Ob jUa»! *uj& \j ^iU jy Ob jL^Vl \Jb&z>%j j>- \j J>^
1534. ($im§ejji gozleri kapici hmjlu hil; nur-i hahiiji hiitiin ensar hill
Bu beyt-i serifte, sure-i Bakara'nin ibtidasinda olan ayet-i kerimeye isaret
buyurulur: &\ ^ Jj i_^i* **)* J&\ bjj «-» iyu* **J *u»i u^ ^jU^i «j4*s. J ji ^
J& i,^ jr Jp -dJt ai ^jUiij f**^ s-*^ (Bakara, 2/20) Ya'ni "§im§egin onla-
nn gozlerini kama§tirmasi karib olur. Her ne vakit i§ik verse, onda yorulur ve
onlann iizerinde karardigi vakit kalakaldilar. Ve eger Allah Teala dilerse onla-
nn isjtmesini ve basarlanni giderir. Muhakkak Allah Teala her §eye kadirdir!"
Cenab-i Fir-i destgir yukandan beri irad buyurduklan ebyat-i §erifede, bu
ayet-i kerimedeki rumuzu Izah ederler. Ya'ni, mezahirde zahir olan hiisun ve
letafet bir §im§ek hiikmundedir ki, basar-i basiretin gorusunu ve idrakini ka-
par ve kama§tinr ve husiin letafet-i mutlakanin mu§ahedesinden kor eder.
Fakat nur-i baki ise seri'u'z-eval olan §im§egin nuru gibi degildir. nur-i ba-
klyi, hakayikin mu§ahedesinde yardimci bil!
1535. ^Benizin kopiicju uzerine at siirmek, $im§eflin nurunda hir mektup okumak;
<j^**JJj-U>- ^j>- (Up j> j lP jj C~~ J-biU 0-*Ip ^fiuj*- j\
1536. Uiarislihien akibeti aormemektir; kendi kalhine ve akhna aulmektir!
Ya'ni, suver-i alemde gdriilen hiisn ve letafet uzerine atilmak ve onlardan
intifa'a kasdetmek, denizin kopugii uzerine at siirmek ve §im§ek i§iginda
mektup okumak kabilindendir. Bu haller ise saika-i hirs ile akibeti gormemek
demek olur. Zira denize suriilen at batar ve §im§ek i§iginda okunmaga te§eb-
bus olunan bir mektup akim kalir. Bu fill ve hareket, ki§inin kendi kalbi ve
akli ile istihza etmesi demek olur.
C-JU- JLuJ jS' J£\j { jJu C-*v^l>- ji Jap C— j«j C-ilp
1537. S%kil hassvyyetten dktbet gbriicuiur; o ki ahheti flormeye, nefs oldix!
Aklin hassiyyeti her isjn sonunu gormektir. Akibeti goremeyen akil, nef-
sin "ayn"i demek olur.
G ^P?
AHMED AVNl KONUK
1538. Ofefsin maglvbu olan akil nefis oldu; uMiisieri .Zuhal'in mail oldu, nahs
oldu!
Zira hukum galibindir. Nefse maglub olan akil ayn-i nefstir. Ve akhn §ani
celb-i saadet; ve nefsin §am celb-i nuhusettir Nitekim ilm-i niicum kaidesince
Muster! seyyaresinin te'siri saadet ve Zuhal'in te'siri ise nuhusettir. Eger Mus-
ter! seyyaresi Zuhal'in mati ve maglubu olursa, te'siri nuhusete tebeddiil eder.
1539. 'Uu nahslik i$inde de hu nazan dondiir; sent nahs eden hir kimseye hakl
Fakat ey salik, bu nuhuset-i nefsaniyye iginde de nazanni ve fikrini sabit
kilma; onu tebdil et. Ve seni mes/um olan nefsin maglubu ve nahs eden kim-
seye, ya'ni^saadeti ve nuhuseti halk eden Hahk'a bak! Zira ayet-i kerimede
£ jr J jju % (Ra'd, 13/16; Zumer, 39/62) ya'ni "Her §eyin Halik'i Allah'tir"
buyurulur. Ve keza ^Sfi ^ «% (Ra'd. 13/2; Secde, 32/5) "Emri tedbir eden
Allah'tir" ayet-i kerimesinin hukmiine nazar et ki, viicudda §irkten kurtulup
tevhide vasil ve saadete nail olasin. Zira nefis ve akil, ortada saadet ve nu-
huset icin birer bahanedir.
1540. ISu cerr u medde hakan o nazar, nahslikten sadlih tarafma delik deldi.
[1551] J
"Cerr u medd"den murad, esma-i mutekabile-i Hakk'in tecelliyatidir. Zira
Kabiz ismi cerr ve Basit ismi medd eder. lmdi, mutekabil esmamn tecelliyati-
na bakan o nazar ve fikir, viicudda §erik gormek niihusetinden, viicud-i va-
hid-i haMkiyi gormek saadeti tarafina bir delik delmis. olur. Zira esmadan mu-
semmaya intikal olunur. Ve musemma ise, vahid-i hakiki olan Hak'tir.
Jl&l j^ OUT Us» X^> jl> JI>*j JU- o-UbjS* ^^-a jlj
1541. Ondan dolayi sana hir kali hah dondurur, iniikalden, zid ztddi peyda
edicidir.
Vahid-i hakikiye intikal etmen igin, senin iizerinde muhawilu'l-ahval
olan Hak Teala hazretleri her an bir hali bir hale tahvil eder. Zira intikal hal-
lerinde bir zid bir ziddi izhar eder. Mesela giinduziin intikali, onun ziddi olan
geceyi izhar eder; ve sogugun intikali, onun ziddi olan stcakhk zuhuruyla
c^p^
MESNEVt-t §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
olur. Ve achgm zevali, onun ziddi olan tokluk ile mtimkin olur. Bunun gibi ey
salik, eger esna-yi sulukunde kalbine nefsin sifati miistevli olursa, mutlaka
niihusetine ve §eametine hukmetme; her §eyin hahki olan Mukallibu'1-kulu-
ba muteveccih ol! Ta ki bu halin ziddi zahir olsun! Beyit:
Dili, baran-i gam boyle kahrmi, agihr elbet,
Sehab-i derd-i hicramn sonu §ems-i munewerdir!
J^?J\ LS^ji tlfr*^ *^^ ^-^ JU-iJI oli j\ Jblj C-ij^- *S* \j
1542. Ta ki sana "zatus~$imai"<len korku dojja; rical *zatul-yemin"in lezze-
tini iimid eder.
"Zatu's-simaT'den murad, ism-i Mudill'in mazhar-i etemmi olan Iblis'tir.
Ve "zatu'l-yemfrTden murad, ism-i Hadf nin mazhar-i etemmi olan "akl-i
kiill" ve "hakikat-i insaniyye" mertebesidir. Ya'ni, senin uzerinde bir halin
bir hale intikal etmesinin sebebi budur ki, senin kalbinde ism-i Mudill haz-
retinin tecellisinden bir korku peyda olsun. Halbuki, tarik-i Hak saliki olan
ricalin matma'-i nazarlan, "hakikat-i insaniyye" ve akl-i kill mertebesinden
feyezan ve "ruh-i kulll-i Muhammedi" mertebesinden nebean eden nur-i hi-
dayet lezzetidir.
Ma'lum olsun ki; zat-i Hak camiu'l-ezdaddir. Binaenaleyh tecelliyat-i Hak
dahi daima ezdad ile vaki' olur. Bu ezdad ile vaki* olan tecellide, "nefs-i lev-
vame" mertebesinde havf ve reca; ve "mulhime"de kabz ve bast ve "mutma-
inne"de celal ve cemal; ve onun fevkindeki meratibde heybet ve uns halleri
kalblere bi'1-munavebe varid olur. Binaenaleyh insan hakkinda 1/^i tiiiu
(Sad, 38/75) ya'ni iki elimle halk ettim" buyuruldugu igin, insan her bir
mertebesinde feza-yi siilukde bu iki kanatlar ile ugar.
1543. O^ihayet iki kanath olasin ki, hir kanath kus ugnakian dciz gelir ey her-
giiziie!
"Sere" kelimesinin muteaddid ma'nalan vardir. Burada "bergiizide" ve
"hiilasa" ma'nalanna almak miinasib olur. "Bir kanath ku§ olmak"tan mu-
rad, kiiliiyen havf veya reca galib olmaktir. Zira kixlliyen havf galib olursa,
insan ye'se dii§er. Ve yeis, rahmet-i Hak'tan naumid olmak ve Hak hakkin-
da su'-i zanna dii§mektir. Bu hal kul hakkinda miihliktir. Ve eger kiiliiyen
reca galib olursa, bu da ayni derecede miihliktir. Zira bu halin gaiebesiyle
c 3^ >
AHMED AVNl KONUK
kul Hakk'a kar§i mutecasir ve bi-edeb olur. Bu haller ile tarik-i siilukte te-
rakki mumkin olmaz. Binaenaleyh her iki cihet kalbde i'tidal iizere olmah-
dir. Hak Teala hazretleri bir ayet-i kenmede kullanni te'min ve tahvif buyu-
rur: 'p-Afi LuJi y> J^ % j^ 1 j^' 1 ^ J* <^C* & (Hicr, 15/49-50). Ya'ni,
"Ey Peygamberim, kullanma haber ver, muhakkak ben Gafur ve Rahim'im;
ve muhakkak benim azabim azab-i elimdir!" Ve bu gibi te'min ve tahvif
eden diger ayat-i kur'aniyye muteaddiddir.
1544. ^a birak, id ki keldma gelemeyeyim; yahui izin ver, id ki iamam soifle-
yeyim!
Cenab-i Pir efendimiz bu ebyat-i §erifede ba'zi esrar-i ilahiyyeyi saliklere
ibzal buyurduklan sirada, zat-i §eriflerinin dahi bu miitekabil olan tecelliyat-i
esmaiyyenin te'siri altmda bulunduklanna i§areten ve zat-i Hakk'a hitaben bu
miinacata mliba§eret buyururlar. Ya'ni "Ey Halik-i zisamm, ya Mani* ism-i §e-
rifmle tecelll buyur, soz soylemeyeyim; veyahut Mu'ti ve Vehhab ism-i §erif-
lerin ile tecelli buyurup izin ver ki, muhtac-i irfan olan kullanna esrar-i ilahiy-
yeni tamamen soyleyeyim!"
1545. Ue yoksa ne hunu ne onu istemez isen, jermtin senindir; kimse ne hilir
muhakkak senin kasciin nerededir?
Ve eger Mani' ism-i §erifinle tecelll buyurup, beni busbutiin susturmaz ve
tamam soylememe de izin vermezsen, hiikum ve ferman senindir. Zira senin
tecelliyatin hikmetine miisteniddir; ve senin muradm nerede oldugunu kimse
bilmez. Cunkii senin iraden ilmine; ve ilmin dahi malum olan hakayik-i e§-
yaya tabi'dir. Ve hakayik-i esyayi, ihata tankiyla ancak sen bilirsin. Ve kul-
lann bilse de ancak senin ke§f ettigin ve bildirdigin kadar bilirler.
1546. Dhrakim'in cam lazimdtr, id ki nur ile nar icinde Jirdevs ve kusur
gorsiin!
Ayn-i ate§ olan bu alem-i kesafet icjnde hakikat baggesini ve ko§klerini
gormek igin Ibrahim (a.s.)m camndaki kuvvet-i nur olmak lazimdir.
MESNEVl-1 §ERtF §ERHi / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1547. nZasamak hasamah ay ve giine§ iizerine giisin, ia ki halka gibi hammn
hendi kalmasm!
Bu nurun kuweti ile, bu alem-i kesafette basamak basamak terakki edip
ay gibi olan mertebe-i ruhiyyete ve giines, mesabesinde olan tecelli-i zati
mertebesine gidebilsin. Ta ki ev kapilarma baglanip kalan halkalar gibi tecel-
liyat-i esmaiyyenin mazhan olmak i'tibanyle musemma-yi zatin kapisi me-
sabesinde bulunan bu alem-i surette baglanip kalmasm!
1548. Dtalil gibi Ur Ben uful edenleri sevmem" diyerek yedinci gokten gecel
Ibrahim Halil (a.s.) gibi "Ben uful eden §eyleri sevmem" desin de, nefsin
yedinci mertebesini kat 1 edip gegsin ve "fena-ender-fena" icjnde bulunsun!
1549. 'Bu ten ciham galat-endaz oldu; o kimseden gayri ki, [sehvetien] geri gitiil
Bu ten ciham, ya'ni suret alemi insanlan §a§irtici ve hakikati yanlis, gos-
terici oldu. Bu §a§irmak ve yanlis, gormekten kurtulanlar, ancak nefsani ar-
zulari terk edenlerdir.
(^
ha§emin, sultanin o gulam-i hassi
iizerine olan hasedinin tetimmesi
1550. Sahtn ve beitlerin ve akhn sultam olan hende-i hassin iizerine hasedin
[1561] I *
kissasi.
Gg^£>
fgp 3 " AHMED AVNl KONUK
1551. Otelami cok cekicinin $ekmesinden uzak kaldi; gen donmek ve onu ia~
mam eimek lazimclir.
Padi§ahin has kolesine sair huddamin hased etmeleri bahsi 1042 numa-
rali beyitten i'tibaren bey an buyurulmaya basjanmis, ve bu kissa iginde diger
kissalann zikri icab etmekle, bu kissa na-tamam kalmi§ idi. §imdi bu kissa-
nin itmamma suru' buyuruluyor.
Yukanlarda izah olundugu iizere, Mesnevi-i §enf gelebi Husameddin
(k.s.) hazretlerinin niyazi uzerine te'lif buyurulmu§ oldugundan, "kelami gok
gekici"den murad, onlann zat-i §enfleridir. Nitekim, ou jp x£±.\ ^ <d)i 01
c&mAs jUcu,i j^i ijMjN ya'ni "Muhakkak Allah Teala vaizlerin lisani uzeri-
ne, dinleyenlerin isti'dadi mikdannca hikmet telkin buyurur" buyurulmu§tur
ki, bu bahis bir mikdar yukanda gectigi gibi atide de gelecektir.
1552. uMiilkun ihhalli ve hahtli olan bajj$evam ni$in hir agaci hir aija$ian bil-
meye?
"Miilk"ten murad alem-i §ehadet; ve "ikballi ve bahtli olan bagcevan"dan
murad insan-i kamil; ve "agac"tan murad efrad-i be§erdir. Ya'ni, malik-i ha-
kiki olan Hak tarafindan bu alem-i §ehadette kendisine ikbal ve baht bans.
edilmi§ olan insan-i kamil, efrad-i be§erin terbiyesi hususunda, birinin isti'da-
dini digerinden nigin tefrik edemesin?
1553. O hir aga$ ki, act ve merdud ola; ve o hir aga$ ki, onun hir'x yedi yiiz ola!
C-JIp jt-i^ JLi >A*«j &j>-- ^~~ij> j-^ *j\s y)ji iS
1554. ^Terbiyede ne vakit beraber tutar; ciinku onlari aktbet gozii tie goriir!
Insan-i kamil emr-i sulukda, isti'dadi nakis ve zeka ve irfam mahdud olan
bir salik ile, isti'dadi yuksek olan saliki terbiye etmek hususunda beraber tut-
maz. Zira insan-i kamil onlann haklkatlerine nazirdir ve mazhar olduklan
"rabb-i hass'lan iktizasinca kendilerinden zuhur edecek ahval ve §uunata
vakiftir. Binaenaleyh her birinin 'ism-i hass"imn hazinesinde meknuz olan
kemalatin zuhuru icin, salikleri ayn ayn isti'dadlanna gore terbiye eder.
c ^^
MESNEVf-t SERfF SERHt / III. CiLT • MESNEVl-2 •
1555. ZKi, sonunda o agaclarin meyvesi nedir? Uakia bu dem nazar da mil-
savidir.
Bu beyitin misra'-i evveli, yukanki beyitin misra'-i sanisinin maba'didir: ve
ikisi soyle bir ciimle teskil eder: j c~~^ <zJ+> \j\&-j> d\f oJU- ^a^ oia ju* j^.
Ya'ni "Zira onlari akibet gozuyle goriir ki, sonunda o agaglann meyvesi ne-
dir!" Ya'ni, bidayet-i siilukde efrad-i be§er suret i'tibariyle birbirine musavi-
dir; ve insan-i kamilin onlan terbiyesi de musavl surette basjar. Ve onlarin
hepsine ayni tevecciihte bulunur. Fakat isti'dadi yiiksek olan salik, bir tevec-
ciihten bilfarz yedi yiiz mertebe terakkl eder ve bir sozden yedi yuz ma'na
gikanr.
1556. <$etjh ki, o nur-x ilahi xle nazar eder oldu, ba§lanai$tan ve sondan agah
oldu.
Bu beyt-i §erifte, 4JI j^ J& *ju ^p ;u> i^&t ya'ni "Mu'minin Msetinden
sakinin; zira o Allah'in nuruyla nazar eder!" hadis-i §erlfine i§aret buyuru-
lur. Ve cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin tbn Arab! (k.s.) hazretleri et-Tedbi-
ritti '1-Mhiyye namindaki eser-i §eriflerinde buyururlar ki: "Firaset iki nevi'
olup, birisi "firaset-i hikemiyye" ve digeri "firaset-i §er'iyye" dir. "Firaset-i
hikemiyye", suretten ma'naya intikal olup, bunda hata olur. Ve "firaset-i
§er'iyye" ise batina nazardan ibaret olup, bunda hata olmaz." Hadis-i §erif-
te firaset-i §er'iyyeye i§aret buyurulur. Ve firaset-i §er'iyye sahibi olmayan
miirsjd, kamil degildir. Onun terbiyesi ancak ilmi ve lisani olur. Ve bu terbi-
ye ise nakistir. Salikin istifadesi mahdud olur. Firaset-i §er'iyye sahibi olan
mur§id ise, salikin hakikatine ve batinina bakip, onun fatihasini ve hatime-
sini goriir; ve onu isti'dadina gore terbiye buyurur. Binaenaleyh onun terbi-
yesi kamildir.
1557. JMur gorucu olan gozii Uiak i\in hapadi; ahir goriicii olan gozii sebak-
da a$tu
Birinci misra'daki "ahur" kelimesinde iki vecih varid olur: Birisi, hay van
ahiri; ve digeri "ahar" gayr ma'nasinadir. "Hayvan ahin"ndan murad, su-
c^e^,
AHMED AVNl KONUK
ver-i hayvaniyyenin men§e'i olan alem-i unsuridir. Ve "gayr" ma'nasina
ahndigi takdirde, "masiva-yi Hak" ta'bir olunan alem-i suverdir. Ve alem-i
suver, hicabat-i zulmaniyye ve nuraniyyeyi muhittir. "Ahirden murad ise,
Jf-J' '^'j J 1 * 01 j (Neem, 53/42) ayet-i kerlmesinde i§aret buyuruldugu iize-
re, sulukten maksud olan vuslat-i Hak'tir. Ya'ni "lnsan-i kamii, sulukten
maksud olan [vuslat-i] Hak icm, alem-i unsuriyyati veyahut bilciimie
alem-i suveri gorixcii olan gdzunii kapadi ve saliklerin ta'lim ve terbiyesi
hususunda munteha-yi sulukii gorucii olan gozunu acti."
1558. hasedciler kotu agaglar olmuslardir; gevherleri act ve haktlan $orak ol-
Bu kissanin zimninda cenab-i Pir efendimiz, §emseddin-i Tebrizi hazret-
lerine ve ondan sonra da Salahaddin Zerkub hazretlerine hased eden taife-i
muridana i§aret buyururlar. Nitekim Menakib-i Sipehsalar'da bu vak'a
hakkmda su ibareler ile beyan buyurulur: "CemaaM hasudan, Salahaddin
Zerkub hazretlerinin hadden ziyade kurbiyyetini mu§ahede eylediklerinde
yine hikd ve hased ile me§gul olup, adavete ba§ladilar ve gayet-i kasavet
ve nihayet-i §ekavetlerinden zat-i seriflerini cehle mensub kildilar. Halbu-
ki onun hakayik-i ledunniyyesinden bi-haber idiler. Nitekim Hz. Sultan Ve-
led buyurur:
iL*i JaI JJJLi. *_a> ji jl t-jlal jij& Ol^^i* j^ j\j
^-^Jj^ (X? *£ JJ ^J 1 c ~ - s>- *>b* J -^ *^ J^
^U jl J*W- ^ji oToif* es^ 3 ^ U^ l/ 3 ^ - c^ 9 ^-
MESNEVl-t §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
lA^' f^ l/'j^* J <J ^^ l/ 1 ij^ ^J> ^J*r
Nazmen terclime:
y/ne munkirler ettiler feryad
Yine tesvise dustu ehl-i fesadl
Dediler: "Kurtulup birinden biz,
Gozetirdik hulus He derimiz.
Bu gelen o gidenden oldu beter.
bin nur idi, bu nar u serer.
Keski olsaydi ibtidaki yine.
Munis u hem refik seyhimize.
Biliriz biz bu adami hepimiz.
Mekteb u §ehirce biriz hep biz.
Ne hatti ve ilmi var y ne de guftar.
Indimizde degil o kiymetdar.
Oldu bir ammi hass-i hass-i Huda. "
Dediler hamkgindan o cuhelal
Bir miirfd kalkip etti tannazhk,
Qikip onlardan etti gammazhk.
Etti o azm~i nezd-i Mevlana.
Onlann sirrm eyledi ifsa.
Ki, "Bunu kasd eder btitun o giiruh,
Islesinler filana bir mekruh. "
AHMED AVNI KONUK
Duydu bu hali §eh Salahaddin,
Nur-i ge$m u gerag-i ehl-i yakln.
Hande etti, dedi: "0 bi-ge§man,
guruh-i pelid-i bi-iman,
Bu kadar Hak'tan olmami§ agah,
Emri olmazsa oynamaz birgah!
Beni klm katle muktedir acaba,
Onu emretmemi§se Rabb-i Huda?
Rahmetim mahz, yoksa nefham He,
Did koymam cihanda bir kimse!"
I§te bu izahat, bu kissamn remzini izaha kafidir.
1559. Diasedden kaynaytcidirlar ve ko-piik doktiiler; gizlide mekr kopardilar!
Sifat-i hasedin ate§inden batinlan kaynadi ve ofkeden agizlan kopurdu;
suret-i hafiyyede hiie tuzaklanni kurdular.
1560. %a ki hende-i hdssm hovnunu vursunlar, onun kokunii zamaneden ko-
[1571] , , *
parsmlar!
Ya'ni, bende-i hassin katli suretiyle, onun nam u ni§amm ortadan kaldir-
mak igin gizli muzakereler ve tedblrler yaptilar.
$y <dJ1 C~<waP j* j\ £4 $y oU- <j^U- y? ^yU *yZ> dy?
1561. CAiaAemki onun cam §ah xii, onun koku £%Uah'in htfzinda idi; nasil
jam oh
nr:
?
1562. $ah o esrdrdan vdkif gelmi? idi; 6hu ^ekr-i ^Rebabi gibi susmu§ idi!
Ebu Bekir Rebabi mestur olan evliyaullahdan bir zat olup yedi sene sukut
uzerine imrar-i hayat ettigi rivayet olunur. §ah, diger huddamin o gulam-i
has hakkindaki su-i kasdlarim duymus. ve onlara bu mes'eleden asla bahset-
memis. idi ve bu mes'ele hakkindaki sukutunda Ebu Bekir Rebaibi hazretleri-
ne benzemi§ idi. .
MESNEVl-1 SERlF SERHt / III. ClLT • MESNEVt-2 •
1563. Oiotii gevherMerin kalblerinin tema§asinda, o hardak&lann iizerlne el
gtrparai.
"Bed-gevher", mayasi ve ash kotii olan kimsedir. "Bardakcilar" ta'biri,
bende-i has aleyhinde su'-i kasd niyyetinde bulunanlardan kinayedir. "Hun-
biik\ el cirpmak ma'nasina olup, burada istihza tarikiyla alki§lamak ma'na-
sinadir. Nitekim ba'zi kimseler, zamanimizda el cirpip, "Ya§a!" diyerek, bagi-
rarak istihza ederler. Ya'ni, o kendi aleyhinde mekr eden asli kotii kimselerin
hallerine vakif olup, kemal-i hamakatlanyla icjnden istihza ederek alkisjardi.
1564. <§ahi bir §erbet habina hoymah i$in, hilekar tdije mekr diizerler,
"Fuka"' bakrac ve gugiim gibi icme §erbet konan kap ma'nasinadir. Bu be-
yitlerde tesbthat vardir, Yukanki beyitte cenab-i Fir hilekar taifeyi bardak ya-
picilara; ve hakkinda hile yapilan zati bardaga; ve kurulan tuzagi dahi bu be-
yitte §erbet gugumune ve bakraca tesbih buyurmusjardir. Buna Tiirkce lisan-i
avamda "kafese koymak" ta'bir ederler. Tuzagin §erbet kabina tesbihindeki
vech-i s,ebeh, hasudlann lezzet-i intikami, mahsudun ancak tuzaga du§mesiy-
le hasil olmasidir. Ya'ni u O bardak yapici olan hilekar taife, batin aleminin §a-
hi olan "karmTi bir bardak mesabesinde tutup, §erbet kabi misalindeki bir in-
tikam tuzagina dii§iirerek hazz-i nefsani hasil etmek icin mekr tasni' ederler.
1565. By e§ekler, $ok azim ve nihayetsiz olan bir -padisah hir kap iqine nastl
sicjar?
Ma'na aleminde pek buyiik ve viicud-i hakkam ile kaim ve nihayetsiz
olan bir padi§ah, ey hamakatta e§ekler mertebesine sukut etmis, olanlar, o da-
racik hile tuzagina nasil sigar?
1566. <§ah i$in bir tuzak diktiler; nihayet o iedhtri ondan ogrendiler.
lnsan-i kamil viicud-i hakkani ile kaim ve kendi siratindan soyunmus. bir
halde olup, "Allah" ism-i cami'inin mazhandir; ve mundlerin isti'dad-i ezeli-
lerine gore vaki' olan tecelliyat-i Hak ise, "ism-i cami'" hazretinden nazil
*$$&>
AHMED AVNt KONUK
olur. Binaenaleyh oniann isti'dadlanna gore nazil olan tecelliyat-i ilahiyyenin
tevziati, insan-i kamilin kalbinden icra olunur. Nitekim cenab-i §eyh-i Ekber
hazretleri TedbMt-i llahiyye'smin ibtidasinda bu hakikati beyan buyururlar.
Boyle olunca, muridler insan-i kamil icin kurduklan hile tuzagini dahi ondan
ahz ve telakki etmis, olurlar. Beyit:
Halkrn isti'dadma vabestedir asar-i feyz
Ebr-i nisandan sadef durdane, efisem kaparl
1567. 9Va/is bir $akirddir ki, kendi iistadtifla bir iyilicje ba§laya ve ileriye gele!
Kendi iistadi olan "karmTe kar§i musavilik da'vasinda bulunup ortaya gi-
kan bir §akird, ugursuz ve na-mubarek bir §akirddir. Ve boyle bir §akirdin
edeb ve hayadan nasibi olmadigi icin, ugursuzdur. Zira Imam All (k.v.) haz-
retleri \j^ jj?* x& i*^ j-J* <j* ya'ni "Bana bir harf ogreten, muhakkak beni
kendisine kole yapti!" buyururlar.
Olfj j ^y 0L*X» jl J^ 0L$*- ^U*J ili*-l /»US" l
1568. Uiangi ustad tie? Cihamn asiddi ile! Onun oniinde a§ikar ve gizli birdir!
Hele bu ugursuz sakirdin beraberlik da'vasi cihamn ustadina kar§i olursa,
biisbutun kepazelik olur. Zira o ustad-i cihan olan kamilin huzurunda, her
§ahsin zahir olan ef ali ile batin olan efkan zuhurda musavidir. Ve insan-i ka-
milin nazannda bunlann ikisi mesMddur.
1569. Onun gozii Sftlah'm nuruyla nazar eder olmu§tur; cehl perdelerini yir-
tici olmu§tur!
(^^ $ J~# ^ ^V, ^ ^ ^J*r t}jJ^ J* J 1
1570. Sski kilim gibi delik gonulden, o hakimin online -perde baglar!
Ugursuz §akird, §eytahin dest-i tasarrufunda eski kilim gibi delik delik ol-
mus, kalbini insan-i kamile kar§i perde ittihaz eder!
1571. Verde onun uzerine yuz agiz ile guler; her bir agxz onun iizerinde bir
yank olmu§tur!
c^ep^
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
§eytanin dest-i tasarrufunda delik delik olmu§ olan o kalb perdesi, bu §a-
kird-i menhusun uzerine ytiz agiz ile giiler. kalbin tizerindeki her bir agiz
bir yanktir. Ya'ni insan-i kamil onun perde ittihaz ettigi o delik-de§ik kalbe
nazirdir; ve bu deliklerin her biri bir agiz olup, §akird-i menhusun esranm ka-
milden gizlemis. oldugu hakkindaki kanaatle giiler ve istihza eder.
1572. O iistad sakirde dedi ki: u 6y hapekien asagi, senin harm vefan yoktur!"
kamil olan iistad, bu bi-edeb sakirde dedi ki: "Ey insanhk mertebesin-
den sukut etmekle kopekten daha a§agi olan mahluk, senin benim ile olan
ahdine vefan yoktur!"
1573. "<J\iuhakkak sen beni demir ko-parici iistad tuima; kendin gtbi sakird ve
kalbi kor tut!"
Mademki oyledir, muhakkak sen beni artik bana inabe ederken tasawur
ettigin gibi demir kopanci ve sahib-i tasarruf bir ustad-i kamil farz etme; ken-
din gibi nakis bir §akird ve kalb gozu kor bir kimse farz et! "Ahen gusil",
vasf-i terkibidir ve "demir kopancilik", kuwet-i bazudan kinayedir.
1574. "Cana ve revana muavenet henden degil midir? ^ensiz bir su can ol-
mazl
"Revan"dan murad kalb; ve "can"dan murad ruh-i izaft; ve "su"dan mu-
rad ilim ve ma'rifettir. Ya'ni, "Ey salik-i bi-edeb, senin kalbinin ve camnin te-
rakkisine muavenet benden degil midir? Benim sana yardimim olmasa, senin
kalbine ve ruhuna ilim ve ma'rifet suyunun bir katresi akmaz!"
1575. xx Dmdi, benim gonlum senin bahhntn kargahidir; ey egri, bu kargaki ni-
ne kvrarsm?"
Ya'ni, benim gonliim senin bahtimn ve "haMkat-i insaniyye"nin i'malat-
hanesidir. Senin sifat-i hayvaniyyen bu i'malathanede yontulup avanzdan
tecrid olunur ve suret-i zahirende buldugun ahsen-i takvimi batimnda da ik-
AHMED AVNt KONUK
tisab edersin. Binaenaleyh bu i'malathaneyi nigin kinp tahrib edersin? Bu eg-
rilik degil midir?
1567. "^Dersen hi: "Qakmagi gizli vururum." ZKalbden kaVbe pence-re yok
mudur?"
Sen kendi kendine dersen ki: "Ben hile gakmagini gizli gakanm; iista-
dim benim esranmi nereden bilecektir?" Halbuki kalbden kalbe pencere
yok mudur?
1577, V^ihdyet pencereden senin fikrini floriir; gonul senin bu fikrinden seha-
det verirl
Bu gizli pencereden insan-i kamil senin fikrini goriir; goniil senin kalbin-
de olan bu fikirlere ve hatiralara §ehadet verir. Bu goriis, his gozuniin goriisu
kabilinden olmadigi ve kalb gozuniin goriisunde senin zevkin bulunmadigi
igin, sen onu inkar edersin. Fakat senin inkanna ragmen insan-i kamil bu ha-
vatinni kalbinde mu§ahede eder!
1578, Tut ki kereminden senin yiiziine siirmez; her ne dersen giiler ve "€vet"
der.
Fakat su ciheti hatinnda tut ki, o senin kalbinde gordiigii kotii fikirlerini
senin yiiziine vurmaz. Sen onun huzurunda, icjnde ba§ka du§uniip, di§indan
call hiirmet ibrazi iie ba§ka olarak her ne soylersen, sana be§a§et izhar edip
giiler ve zahirde seni tasdikan "Evet" der. Zira ehl-i ke§f, ke§flerini izhar et-
mez. Ciinkii esrar-i Hakk'in eminidirler. Binaenaleyh huzur-i avamda bir §ey
bilmez gibi goriiniirler.
1579, senin tabasbusunun zevkinden giilmez; o senin hahrana filler!
Onun gulmesi, senin zahiri hurmetinden ve yaltaklanmandan ho§landigi
icjn degildir. senin fikirlerine ve onun nazanndan batimni gizlemene ve ak-
linca yaptigin hilene giiler.
c $p?
MESNEVl-1 SERIF §ERHl / III. CtLT • MESNEVf-2 •
\y* <J^LjI jj>o ojjf dj ^IS' \y>- Jj, ^U* lj ^^ tj~±
1580. nZinaenaleyh hir hud'aya hir hud' a ceza oldu; kase vur, hardak ye, i$te
[1591] layiki!
Binaenaleyh sen igini gostermemege galismak ile ona kar§i bir hud'a ya-
parsin; ve o da senin igini bildigi halde yuzune vurup izhar etmemek suretiy-
le sana karsi bir hud'a yapar ve bu hud'a senin hud'anin cezasi olur. Nitekim
ayet-i kerimede \^ ^ *s~« ^j (§ura, 42/40) ya'ni "Ve fenahgin cezasi, onun
misli bir fenahktir" buyurulur. Ve "Kase vur, bardak ye!" darb-i meseli bey-
ne'n-nas me§hurdur. Ya'ni, birine kase vurursan, bardakla mukabele goriirsun
demek olur ki, Turkge'de "diimune dum" derler. l§te senin fiilinin layiki budur!
1581. Gcfer sana onun nza gulii§ii olaydi, sana yiiz hinlerce giil acthrdi!
kamilin sana kar§i gulu§u hud'adan na§i olmayip, gdnluniin nzasindan
dolayi olaydi, senin kalbinin baginda yiiz binlerce hakayik ve maarif gulleri
acjhr idi!
1582. Onun gbnlii nzada amel geiirdicji vakit, bil ki, hir giines UiameVe gelir.
Kamilin gonliinun i'malathanesi nza dairesinde isjemege basjadigi vakit,
bil ki, afakta giinesjn Hamel burcuna girmesi zamamnda hulul eden mev-
sim-i bahar gibi, senin kalbinin alemine de bir mevsim-i bahar hulul eder ve
kamilin gunes, gibi olan ruhu, senin Hamel burcu gibi olan hakikatina
tekabiil eder. Cenab-i Pir bu ve atideki ebyat-i §erifede, tesbThat ile "afak"i
"enfus"e tatbik buyururlar.
1583. Ondan hem hahar ve hem nehar giiler; cicek ve yesillik hirhirine kansir.
Bu tekabulden hem kalbinin baharmi inki§af eder ve hem de kalbine mus-
tevli olan zulmet-i tabiat zail olarak gunduz olur; ulum ve maarif gigekleri ve
iman-i yakini ye§illikleri birbirine kanstf.
1584. ^iiz hinlerce hufbiil ve humru; nevayi hi-neva cihdna ilka ederlerl
G 3^ )
AHMED AVNl KONUK
Bi-neva ve §enliksiz olan goniil baginda yuz binlerce varidat-i gaybiyye
bulbulleri ve kumrulan otmege ba§lar!
aLX pJ^ j\Jt dy? J^> j> ^ J >jj >r~ £Jj £j "&S?
1585. uWademki kenii ruhunun yapragini san ve kara cjoriirsun, $ahm gaza-
hini ni$in hilmezsin?
"Ruhun yapragfndan murad, ona miistevli olan sifat-i nefsaniyyedir.
Ya'ni insan-i kamil hizmetinde bulundugun halde, mademki ruhunda sarar-
mi§ ve solmu§ ve kararmi§ birtakim sifat yapraklanni goriiyorsun, o halde se-
bebini aramaz misin; ve bunun sebebi insan-i kamilin gazabi ve tagayyur-i
baton oldugunu bilmez ve anlamaz misin?
1586. <$ahm giine$i itab hurcunda, yuzleri kebab gibi kara eder!
tnsan-i kamilin giine§ gibi olan ruhu, sema-yi kalbin itab ve gazab burcu-
na intikal edince, muridlerin kalblerinin yuziinu kebab gibi yakip kapkara
eder!
1587. O lliari&'in kagitlari bizim cammizdir; o beyazlik ve o kara bizim ol-
$wnuzdiir!
Ilm-i nucum'da Utarid seyyaresini kitabete nisbet edip "katib-i felek" der-
ler ve bu seyyarenin ehl-i arz uzerinde kitabete ve §iir ve in§aya te'sirini gos-
terirler. Insan-i kamil, "insan-i kebtr" ta'bir olunan manzume-i §emsiyyemi-
zin ziibdesi ve hulasasi oldugundan, bu manzumeyi te§kil eden seyyaratin
te'sirati kamilen onda mundemig olduguna i§areten, cenab-i Pir buyururlar
ki: tnsan-i kamil afaktaki Utarid gibidir. Bizim canimizin kagitlari iizerine be-
yaz ve kara yazilar yazar. Ya'ni, yazdigi yazilar saadete ve §ekavete dair
olur. Biz kalbimizde nur veya nursuzluk bulursak, i§te bu bulu§umuz bizim
kendi hakkimizda verecegimiz hiikmun olcusti olur."
1588. ZKeza kirmizi ve ye§il hir men$ur yazar, id ki ruklar karalikian ve acz-
den kwtulsunlar!
^OT
MESNEVt-1 SERtF SERHt / III. ClLT • MESNEVl-2
Keza o Utarid gibi olan insan-i kamil, kagitlar gibi olan canlanmizin iize-
rine nursuzluktan ve sifat-i nefsaniyye te'sirati altinda kalmak aczinden kur-
tulmalan icjn, kirmizi ve yesil bir mensur yazar. Kirmizi ve ye§il, kalb ve ruh
letaiflerinin rengidir.
jL^I j^ £Ji ^ji Ja?^ dy? jifrji £~J jWI >- j j^>
1589. Olhhaharin yazisi, i'iibarda kavs-i kuzah hath gibi kirmizi ve yesil va-
ki' oldu.
"Kavs-i kuzah", "alaim-i sema" dedikleri §eydir ki, su buhannm zabt et>
tigi gunesjn suaatindan havada yedi renkli bir kavs halinde tesekkiil eder ve
ilkbaharda yagan yagmurlardan havada su buhari ziyade oldugu ve giine-
§in harareti de §iddetlendigi cihetle, sik sik havada hasil olur; ve en ziyade
nazar-i i'tibara garpan renkleri yesjl ve kirmizidir. Ya'ni, insan-i kamilin na-
zar-i nza ile muridin kalbine tevecciihu, onun kalbinde bir mevsim-i bahar
husule getirir ve ye§il ve kirmizi olan letaifin renklerini yazar.
Hiidhudun hakir olan suretinden Belkis'in kalbine
Siileyman (a.s.)in ta'ziminin aksi
iLlj oSj* JUs» Jip ^^ol-bi- a£ it ^j-saaL OijJ y ^> C~*?-j
1590. Reikis' a vuz kai rahmet olsun ki. Diak ona vuz erkek kadar akil
[1601] i., * > V
verdil
1591. Hiir hiidhiid, Siileyman dan heyanh hirka$ kelime mektu-p ve nisan cje~
tirdi.
1592. Uaktaki o siimullu nukieleri okudu, reside hakareile hakmadi.
<>&$&>
AHMED AVNl KONUK
Bu beyitlerde, Kur'an-i Kerim'de sure-i Neml'de beyan buyurulan kissaya
i§aret buyurulur. Kissanm tafsili tefsir kitaplannda ve birtakim incelikleri de
Fususu'l-Hikem'de Fass-i Suleymanidedir. Hiilasasi budur ki: Suleyman
(a.s.) asnnda Yemen'de Seba* §ehrinde sakin, Belkis isminde bir kadin hu-
kumdar var idi. Kendisi ve teb'asi putperest idiler. Suleyman (a. s.) onlan
mu'cize-i nebeviyyesini gostererek dine da' vet igin bir mektup yazip hiidhud
kusuna tesltmen Belkis'a gonderdi. Bu hiidhud kusuna zamammizda ba'zi
mahallerde Tiirkge a gavu§ kusu" derler. Hiidhud ku§u Belkis'in oturdugu sa-
rayin bir penceresinden igeriye girip, mektubu gagasindan onun online birak-
ti. Ehl-i tefsirin beyamna gore mektubun adresi boyle idi: "Allah'in kulu Da-
vud oglu Suleyman tarafindan Sebe' hiikiimdari Belkis'a..." Ve mundericati
da §u idi: uc-JLw. j/\j J* tjju7 yi j*> ui <^Ji ^\ ^ J* ^>LJi ^)\ j^)\ &\ ^
Ya'ni "Bismillahi'r-rahmani'r-rahim. Selam, hidayete tabi' olan kimselerin
iizerine olsun. Bundan sonrasina gelince, benim iizerime yiikselmeyin; miis-
lim ve miinkad oldugunuz halde bana gelin!" Belkis birgok erkeklerden daha
ziyade akilli oldugu igin hiikiimdarlik makaminda bulunur idi. Suleyman
(a.s.) in gonderdigi mektup, birkag kelimelik ve gayet muhtasar olmakla be-
raber, §umullii birgok nukteleri cami' idi. Belkis, akhnin kemali hasebiyle, su-
rette kiigiik ve hakir bir ku§ olan hiidhiide, mahza Suleyman (a.s.) in elgisi ol-
dugu igin, nazar-i hakaretle bakmadi. Hudhudiin elgiligini inkar eden ba'zi
kimseler de buiunabilir. Fakat bu munkirler, giivercinlerin askeri muhasara-
larda muhaberati te'min ettiklerini derhatir etseler, bir peygamber-i zisanin
hiidhud ile mektup gondermesi imkamm istib'ad etmezler.
1593. Cismi hiidhud gordii ve canini anka gordii; hissi bir hb-puk gibi gordii ve
gonliinii derya gbrdiil
Belkis, elginin cismini ve zahirini hiidhud ku§u gordii; ve fakat onun ca-
nini ve ma'nasini anka kusu gibi biiyiik gordii. Ve mahsiis olan sureti, onun
derya gibi olan batinmda bir kopiik gibi gordii.
1594. S%kd, his ile bu iki renkli idsimlardan, CM,uhammed gibi Bbu Cehil'ler
ile cenktedir!
"Tilsimat", kuva-yi faile-i uiviyyatin, kuva-yi munfaile-i siifliyyat ile im-
tizacindan ibarettir ki, o efal ile amel sebebiyle asar-i acibe ve garibe zahir
c £p?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 • " S> ?t9
olur. Burada "iki renkli tilsimaf'tan murad, kuva-yi ruhaniyye ile kuva-yi
nefsaniyyenin imtizacindan terekkub eden insan-i kamilin suret-i be§eriy-
yesidir. "Ebu CehillerMen murad, alem-i ma'nadan bi-haber olan zahir-pe-
rest kimselerdir ki, onlar kamillerin suret-i be§eriyyelerine bakip, musavat
da'vasinda bulunurlar ve daima onlara muanz ve muhalif olurlar. Ya'ni,
akl-i mahz olan kamiller, hisde mustagrak olan zahir-perestler ile, ruhani ve
nefsani kuwetleri haiz olan bu iki renkli cisimlerinden dolayi, Muhammed
(a,s,) Efendimiz'in Ebu Cehil ile muaraza ve miicadelede oldugu gibi muha-
lefet ve niza' igindedirler.
Beyt-i §erifin bu ma'nasi, Hind §arihlerinden Imdadullah ve Mir Abdulfet-
tah hazretlerinin §erhlerine goredir. Yine Hind §arihlerinden Bahru'1-Ulum ve
Veil Muhammed hazretleri ile AnkaravT hazretleri §u ma'nayi beyan buyurur-
lar: "Viicud-i be§erde olan akii, bu iki renkli cisimierden dolayi Muhammed
(aleyhi's-salatu ve's-selam) Efendimiz'in Ebu Cehil ile cenk ettigi gibi, ha-
vass-i zahire ile oylece cenk igindedir."
1595. OCdfirler S^Dimed'i beser cjordiiler; m$in ondan "insikak-i kamer"i gor-
mediler?
Hisde mustagrak olan kafirler, Ahmed (aleyhi's-salatu ve's-selam) Efen-
dimiz'in yalniz suret-i zahiresine bakip, onu da kendileri gibi be§er gordiiler;
ve kuvve-i kudsiyyesiyle gosterdigi "§akk-i kamer" mu'cizesini, zahir gozii
ile gordiikleri halde, "Sihirdir ve goz bagcihktir" diyerek kabul etmediler. Zi-
ra pek uzakta olan aym kucukcuk bir cism-i be§erin i§areti ile yanlmasini, his
gozii ve his akii istib'ad eder. Bununla beraber hadise dahi his gozii ile go-
rulmii§tur. Binaenaleyh bunu reddetmek icin his akii bir gare arar ve nihayet
yine ma'na alemine aid olmakla beraber, insanlar arasinda yine his goziiyle
miikerreren goriilen sihir haline atfetmeyi miinasib gdriirler!
1596. OCendi his floriicii goziine ioprak sag,! Diis gozii aklin ve mezhebin dus-
mantdir.
1597. Diis aoziine Utah hor' dedi; ona x pulperest' dedi ve ^izim ziddv
mxz" ta'bir buyurdul
^ft
^^P 3
AHMED AVNl KONUK
Bu beyt-i §erifte, sure-i Neml'de vaki' Ni ^ b\ ^^U* &> ^\ ^i# cji u_>
bjli^ J^i il-ul ^ "^ (Neml, 27/81; Rum, 30/53) 'ya'ni "Dalaletihden kor
olanlan sen'imaha hidayet edemezsin; ancak bizim ayetlerimize inanip tesli-
miyette olanlara Kur'an'i dinietebilirsin!" ayet-i kenmesiyle, emsali ayat-i
kur'aniyyeye i§aret buyurulur. Ve Hak Teala *\j* ^Ji Iuji ^ cJ>' (Furkan,
25/43; Casiye, 45/23) ya'ni "Hevasini ilah ittihaz edenleri gormez misin?"
ayet-i kerlmesinde, hissiyat-i nefsantyyelerinej&bi' olanlann putperestligine
i§aret buyurdu. Ve j^'t % JWi % j>Ji % oUWi Y, ^0 ^iSfi ^ ^ u,
(Fatir, 35/19-21) ya'ni "Kor ile goren ve zulumat ile nur ve golge ile hararet
musavi olmaz!" ayet-i kerimesinde de munkirlere, biz mu'minlerin "zidd"i
ta'bir buyurdu.
1598. Uialin ve ferdanm efendisi onun onundedir; o hir hazineden, "tiisu'nun
gayrini gormez!
Halin, ya'ni hayat-i diinyeviyyenin; ve ferdanm, ya'ni hayat-i uhreviyye-
nin efendisi olan insan-i kamil, o his goziinun onundedir. Ya'ni, his gozii on-
larda da vardir, be§eriyyetin o his goziinu hamil olmakta butiin insanlar ile
miisterektir. Halbuki be§eriyyetin bu his gozii, tecelliyat-i ilahiyye hazinesin-
den ancak "tusu" kadar bir §ey gorebilir. "Tusu", dort bugday agirhginda ga-
yet kiiciik kiymetteki bir paradir. Lisanimiza gore "bir para" diye tercume et-
mek miinasib olur. Ya'ni, bu his gdzuntin krymeti, tecelliyat-i ilahiyye hazi-
nesinden bir para kadar bir §eydir.
*t>\p iijS jteji oT<— >&1 *Lj }j\ e->U»l jlj ^«ji
1599. ^Bir zerre o gune§ien haher getirir; giine§ o hir zerreye kole olur I
lnsan-i kamilin zerre mesabesinde olan taayyun-i be§er!si hakikat giinesj
olan Hak'tan haber getirdigi vakit, felegin surf gunesj o bir zerrenin kolesi
olur.
1600. HZir katre ki. vahdet denlzinden sefir oldu, vedi deniz o haireue esir olur!
[1612] J D V
tnsan-i kamil olan enbiyamn, katre mesabesinde olan suret-i be§eriyyele-
ri, derya-yi vahdet olan Cenab-i Uluhiyyet'ten alem-i be§eriyyette sefir ya'ni
elgi ve resul olarak gonderildi. Yedi derya o katrenin esiri olur ve kabza-i ta-
c^^,
MESNEVl-I SERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
sarrufunda bulunur. "Yedi derya" ta'birinde, manzume-i §emsiyyenin arzdan
maada yedi seyyaresindeki deryalara i§aret buyurulur. Bu i§areti atideki be-
yit te'yid eder.
1601. Ecjer hir avu$ io-prak onun tfilaki olursa, onun io-praginm online onun fe-
lehleri ha§ koyar!
Eger bir avug topraktan ibaret olan cism-i be§er, o derya-yi vahdet olan
Uluhiyyet'in emrinde galak ve faal olursa, artik Hakk'in felekleri o be§erin
topraktan mahluk olan cisminin online bas. koyar ve hukmiine itaat eder.
1602. Uaktaki JAdem'in to-pragi Uiakk'm $alaki oldu, onun topragtnin oniine
UiakWin melekleri ba$ koydu,
Hz. Adem'in cesedi Hakk'in emrinin calaki ve fa'ali oldugu vakit, onun
topraktan mahluk olan cisminin oniine melekler secde ve serfuru' ettiler.
1603. V^ihauet, essemau n§akkat" neden oldu? Diakilijji agan hir cj'ozden oliu.
Ankaravi hazretleri "es-semau'n§akkat" ta'birinin cj^\ fr L~Ji \s\ (Insjkak,
84/1) ["Sema yanldigi vakit"] suresine i§aret olmayip, liigat ma'n'asi murad
oldugunu beyan ve su ma'nayi izah eder: "Ya'ni, esma suretleri yanldi. Ne-
den oldu? "Insanu'1-ayn" ve "ayn-i insan" olan Sultan-i enbiyadan oldu. Zi-
ra hakiligi ve muskilat kilitlerini agti." Ve Hind §arihlerinden tmdadullah haz-
retleri de §6yle buyururlar: "Vakia "tze's-semau'ngakkat" suresinde kiyame-
tin zikri vardir. Lakin Hz. Mevlana (k.s.) semamn in§ikakim eamm tutmu§-
lardir. Zira ki niizul-i melaike kiyametten ewel dahi mutehakkiktir. Qiinkii
her sabah ve ak§am arz-i a'mal igin nazil olurlar ve enbiyaya vahiy getirirler.
Binaenaleyh hakikatta gogiin yanlmasi, Adem-i hakikinin goziiniin agilmasi-
na rati' oiur." Yine Hind §arihlerinden Veli Muhammed Ekberabadi beyanati-
mn hiilasasi §udur: "Bu beyt-i §erifte "tze's-semau*n§akkat" sure-i §erifesine
i§aret buyurulur. Miifessirler derler ki: '1n§ikak-i sema, kiyamet giiniinde nii-
zul-i melaike igindir." Bu insMk nigin hal-i fenada vaki' olmasm? Zemin ve
asumanin fenasi, hak-i insandan ge§me-i ma'rifetin zuhuru sebebiyledir. Zira
zahirdir ki, ma'rifet vahdet-i Hakk'in mu§ahedesindendir ve kesret-i halki if-
^^
AHMED AVNl KONUK
na edicidir." Ve yine Hind sarihlerinden ba'zilan da "in§ikak-i sema"yi,
mi'rac-i nebeyiye i§aret addetmisterdir. Fakat yukandan beri vaki* olan Hz.
Fir'in beyanat-i aliyyesinden anlasrian ma'na budur ki: Beni-Adem'in cesedi
alem-i slifltdendir; ve onun ma' nasi alem-i ulvidendir. Ve insan bu iki hassa-
yi cami'dir. Onun alem-i ulviden olan ma' nasi, cesed-i suflisinin semasidir.
Zira "sema" liigatta "uluvv" ma'nasinadir. Imdi, o cism-i be§er, derya-yi vah-
det olan uluhiyyetin emrtnde galak ve fa'al oldugu vakit, "fena-fillah" ve
baka-billah" mertebesi hasil olur ve onun nefs-i suflisinin kiyameti kopar. Bi-
naenaleyh onun semasi mun§akk olur. Ve boyle bir zatin gozti, hakiligi agan
bir goz olup, semanin yanlmasi da bu gozun agilmasmdan olur. Binaenaleyh
ne kadar enbiya ve evliya var ise, o kadar da "in§ikak-i sema" hali vaki' olur.
Bu ma'na, "tze's-semau'n§akkat" (tnsjkak, 84/1) ayet-i kerimesinin ma'na-
yi i§ansinden biridir.
1604. Toprak kesafetten suyun alhna $oker; tovragi gor ki, acele cihetinden ars-
tan gegti!
Toprak, kesafetinden dolayi suyun altina goker. Bu, alelumum kavaid-i ta-
biiyyedendir. Fakat sen topraktan olan peygamberlerin ve onlann varisleri olan
kamillerin cisimlerini gor ki, onlar alettedric istihalat devrelerini gegirmeksizin,
musta'cilen viicud-i mecazi arsjndan gegti ve ruhiyyet mertebesini buldu!
1605. Dmdi, hil ki, o letafet sudan degildir; Dehhab olan mubdi'in atasindan
gayri degildir.
Topragin suyun dibine gokmesi, onun kesafetinden ve suyun dahi ona
nisbetle letafetindendir, Fakat bunu bii ki, o letafet suyun kendinden degildir.
Ancak onu ibda' ya'ni niimunesi olmaksizin lead eden Vehhab'in ataya-yi
esmaiyyesindendir. Zira suyun mazhar oldugu isim, onun bu viicud-i meca-
zi aleminde topraga nisbeten letafetini icab ettirmi§tir.
1606. Sger havayi ve ate§i siifli ederse ve eger dikeni gulden ge$irirse;
Letafeti hasebiyle yiikselmek §anindan olan havayi ve harareti Hak Teala
isterse algak eder. Kbmuriin hararetinden miitehassil karbon gazi gibi. Ve is-
<^g>
MESNEVl-1 §ERfF §ERHi / III. ClLT • MESNEVt-2 •
terse dikeni giil mertebesinden gegirerek onu giile tahvil eder. Ya'ni her §eyi
turlu tiirlii istihalat devrelerinden gegirir.
1607. O hakimdir, iS^lllah diledigini i$ler; O, derdin ^ayn'mdan devayi ko-panr!
Allah Teala her §eyin isti'dadina gore hukmeder. llm-i ilahisinde sabit olan
§eyi murad eder; ve raurad ettigi §eyi de i§ler. Ve bu vticudat-i izafiyye ale-
minde zahir olan e§ya, O'nun ilminin suretleridir. bu ilim ve hikmeti ikti-
zasinca, bir marazin "ayrTindan ve kendisinden, o marazin ilacim gikarir. Ni-
tekim gigek ve kolera ve sair emraza mahsus olan a§ilar, derdin aynindan de-
vayi gikarmaktan ba§ka bir §ey degildir.
1608. Bfler havayi ve aie§i siifli ederse, hulamk ve kesif ve aftr yapar.
"Sufl" dibine gokmek ma'nasinadir. Ya'ni, eger havayi ve harareti sufli
eder ve algaltirsa, onlara ba'zi ahval ve §erait taslit ederek, bulanik ve kesif
yaparak dibe gokturiir.
1609. Ue eger arzi ve suyu ulvi ederse, felecjin yolunu ayaiji ile matvi eder,
Ve eger kesif olan arzi ve suyu bulunduklan mertebeden yukseltmek is-
terse, onlara da ahval-i mahsusa bans edip, eflakin yolunu tayy ettirir. Nite-
kim sure-i Hadid'de buyurulur: C j *Lji ^ JjL' u \ i^ V>J £ , jJS\ .j '~i £ l£
. . . pSr u jti f&u* j* j i^i £jt (Hadid, 57/4). Ya'ni "Allah Teala arza giren §e-
yi ve ondan gikan §eyi've semadan nazil olan §eyi ve onda uruc eden §eyi
bilir. Ve 0, nerede olsaniz sizinle beraberdir."
Malum olsun ki, arz hem fezada giine§in etrafinda ve hem de kendi
mihveri etrafinda §iddetle donmektedir. Ve arzi muhit olan hava-yi nesimi-
nin siham, bir §eftalinin uzerindeki tuyleri nisbetindedir. En ust tabakada-
ki hava-yi nesim! gayet latiftir. Ve ondan sonra tabakat-i esiriyye ba§lar ve
hava-yi nesiminin hududu biter. Hig §iibhe yoktur ki t bu devr-i §edid es-
nasmda arzdan tabakat-i esiriyye aleddevam bir §ey alir. Binaenaleyh ar-
zin kesafetinden daima alem-i letafete uruc vardir. Fakat bu kesafet miite-
madiyen alem-i letafete uriic etse, arzm hacmi §imdiye kadar bitmek icab
ederdi. Fakat ayet-i kerimede ft u-Ji ^* JjS u j ["Semadan nazil olan §eyi"]
CP^- AHMED AVNl KONUK '^ X ©
buyurulmasina nazaran, hacm-i arza alem-i letafetten niizul ve imdad ol-
dugu anla§ihr.
Beyt-i §enfte bu ma'naya isaret buyuruldugu gibi, enbiya ve evliyanin
tayy-i mekanlanna ve mi'raclanna da i§aret vardir.
luf j U^ cjf \j \/\^ *LiJ q* yC *£ .xi jJj ^
1610. Dmdi, muhakkak oldu ki, diledigini aziz eder; hir toprajja mensuba,
Hf JCanatlan a$l" dedi.
Binaenaleyh muhakkak oldu ki, "Jr dili ^Jj'j *.& & jili Jp J&\ litfu '^i js
t&'tf j»'j ft tij (Al-i Imran, 3/26) ya'ni, "Ey Allah' im, miilfeu diledigine verir-
sin ve dilediginden nez* edersin; ve diledigini aziz edersin" ayet-i kerimesi
mucibince, Allah Teala diledigini aziz eder. I§te bu hakikate mebm, topraga
mensub olan insan-i kamilin cesedine, "Ma' nan olan ruhunun kanatlanni ac.
ve alem-i balaya uc!" dedi.
1611. S^iese mensub olana, x [)it, Obits ol; yedinci kat yerin alhnda teBns ile
oil" dedi.
"Yedinci kat topragm altTndan murad, vucud-i hakikinin yedinci merte-
be-i tenezziilii olan ecsad-i be§erdir. Ve o mertebeler §unlardir: "Ahadiyyet",
"vahdet", "vahidiyyef, "run", "misal", "§ehadet" ve "insanMir. Ve "ate§e
mensub" ile, insanin vikudundaki hararet-i gariziyye murad buyurulur ki,
bu hararet, sifat-i Ms olan hased, gazab ve §ehvetin menba'idir. Ve Ms,
yedinci mertebe-i tenezzul olan vucud-i be§er arzinin altinda telbis ile ve onu
ldlal ile me§guldur. Ve hakikat-i iblisiyye bilciimle efrad-i be§eri muhittir ve
ciimlesine tasallut eder. Nitekim, "Her kimse ile beraber bir §eytan dogar ve
benimle beraber de dogmugtur. Fakat ^iM» ^ ya'ni "Ben §eytanimi
munkad kildim" mealindeki hadls-i §erife nazaran, bu §eytan enbiya ve ev-
liyanin ecsad-i §erifeierini de muhittir. Fakat onlara tasallut edemez. Zira on-
lar "muhlas"tirlar. Nitekim Kur'an-i Kerim'de Iblis'ten ihbaran Hak Teala
' Cj J&\ '£* liiu \ (Hicr, 15/40; Sad, 38/83) buyurur. Ve bu babdaki tafsilat
yukanlarda gecti. (1309 numarah beyitte).
1612. Topraga mensub olan adem, sen Suha nzerine git; ey oiese mensub olan
Jblis seraya kadar ait!
C £P?
MESNEVl-1 SERIF SERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
"Suha", fezada parlak bir yildizin ismidir. "Sera", rutubetli toprak ma'na-
smadir. Burada "siccin" murad olunur. Nitekim j&L Jb juii 'Jis \ (Mutaf-
fifin, 83/7) buyurulur. Hind nushalannda "Suha M 'yerine "sema"'vaki , dir. Ve
burada murad, Adem-i hakikinin alem-i ulviye gitmesi oldugundan, "Suha"
ile "sema" ayni ma'nayi ifade eder.
Ma'lum olsun ki, bir alem-i nur ve bir de alem-i nar vardir. "Alem-i nur",
mazhar-i ism-i Cemal; ve "alem-i nar", mazhar-i ism-i CelaTdir. Birisi lutfl ve
digeri kahndir. Adem, Cemal'i ve Celall cami'dir. Zira onun ruhu alem-i Ce-
mal'den; ve cesedi alem-i CelaTdendir. Eger cisminin ahkamina tabi' olursa,
"alem-i nar"a, ve ruhunun ahkamina tabi' olursa "alem-i nur"a mulhak olur.
Ve burada "adem"den murad, ruhunun ahkamina tabi* olanlardir. Cisminin
ahkamina tabi' olanlar ise, hayvanhk mertebesinde kaldiklanndan, oniar ha-
kikatte ademden ma'dud degildirler. Ya'ni Hak Teala haki olup ruhunun ah-
kamina tabi* olan ademe, "Sen alem-i ulviye ve alem-i nura gik ve uruc et!"
buyurdu. Ve "alem-i nar"a mulhak olan Iblis'e de, "Sen esfel-i safilin olan sic-
cinde kal!" dedi. Bundan anla§ihr ki, nefis asla evamir-i ilahiyyeye miinkad
olmaz. Olursa da ruhun galebesi ve kuweti altinda bi'1-iztirar olur ve bu hal-
den asla razi degildir. Vaktaki mevt ile run bedenden alakasini keser, cismin
karargahi yine alem-i siccin olur.
1613. ^Dbri tab' ve illet-i via dejjilim; hen daima tasarrufta hakiyim!
Erkan-i tabiat dorttur: Sicaklik, sogukluk, kuruluk ve yashk. Gergi kuru-
luk sicakliktan; ve yashk dahi sogukluktan ne§'et ederse de, kuruluk harare-
tin ve yashk sicakligin ayni degildir. Her birinin kendi mertebelerindeki ikti-
zaat ve ahkami ba§ka ba§kadir. Fususu'l-Hikem 'de Fass-i isevi'de beyan bu-
yuruldugu iizere, tabiat mertebe-i uluhiyyetin zahiridir; ve suver-i unsuriy-
yenin mensuc oldugu bir destgah olup, onlann batmidir. Binaenaleyh
Hakk'm zahiri onun sifatidir; "zat-isirf* degildir. Zira zat-i sirfta sifat miis-
tehlektir. Ve zat-i sirf bu egyanin "illet-i ula"si da degildir. Zira zat, zatiyyeti
cihetinden ebedi tecelliden munezzehtir. Belki iiiet-i ula e§yanin a'yan-i sa-
biteleridir. Ve zuhurun illeti ve sebebi ancak ilm-i Hani suretleri olan bu
a'yan-i sabitedir.Ve Hakk'in tasarrufati bu a'yan-i sabitenin isti'dadina gore
daima hal-i cereyandadir. Binaenaleyh e§yanm men§e'ini tabiat addeden hii-
kema aldanirlar. Ve zuhur-i e§yada, "zat-i mutlak-i Hakk"in illet-i ula ya'ni
ilk sebep oldugunu zannedenler de hakikat-i halden bi-haber olanlardir.
^^
AHMED AVNl KONUK
1614. TZenim i§im illeisiz ve miistakimdir; ey sakim, Uthlirim vardvr, illet yokiurl
Cenab-i Fir bu beyitlerde lisan-i Hak ile, feylesoflardan vucud-i Hakk'i
kabul ve tasdik edip, illetlerin illeti, ya'ni sebeplerin sebebi diyen zumrenin
i'tikadlanni ve mezheblerini ibtal buyururiar. Zira bunlar Hakk'm tasarrufa-
tim kuyud-i tabiat ile mukayyed kilarlar. Mesela "Ates. tab'an yakar; yakma-
mak imkam yoktur" derler, Binaenaleyh Ibrahim (a.s)in Nemrud tarafmdan
ate§e atilmasini haki olan ayat-i kur'aniyyeyi te'vil edip, "Atesten murad
Nemrud'un gazabidir; ve ate§in gulzar olmasindan murad dahi Ibrahim
(a.s.) tarafindan getirilen huccetlerin ve delilierin Nemrud'un ate§-i gazabini
sondurmesidir" derler. Ve Musa (a.s.)in asasinin yilan olmasini ve sair ha-
vank-i adati te'vil ederler. Halbuki, ind-i ilahide maddeye i'tibar yoktur. Hak
Teala herhangi bir hakikati maddiyyat aleminde diledigi surette izhara kadir-
dir. Mesela biirudeti hararet suretinde ve harareti de blirudet libasinda gos~
terir. Binaenaleyh i'tibar hakayikadir; yoksa suver-i maddiyyata degildir.
Ama viicud-i hakikiyi inkar edip feylesof gecmenlerin bu bahiste yeri yok-
tur. Zira onlar biisbutun gaflet igindedirler.
Bu mukaddimeye gore beyt-i §erifin ma' nasi boyle olur: Alem-i surette
benim efalim munhasiran esbab-i tabiiyyeye miistenid degildir. Istersem e§-
ya hakkinda kavaid-i tabiiyye dairesinde tasarruf ederim; ve istersem tasar-
rufatimi kavaid-i tabiiyye haricinde gosteririm ki, onlar harikulade addolu-
nurlar. Ey yanh§ du§unen feylesof, benim hakayik-i e§ya iizerinde takdirim
vardir. Degismeyen, o hukmiim ve kazamdir, hakayiki alem-i taayyunde
istedigim suretten izhar ederim. Binaenaleyh esbab-i tabiiyye ile mukayyed
degilim!
1615. Jsidetimi vaktinde dondiiriiriim; hu iozu vaktinde onden kaldirirun.
Saha-i tabiatta cereyani. mu'tad olan kavaid-i tabiiyyemi, kaza-yi iiahimin
infazi vaktinde istedigim vech ile tebdil ederim. Bir toz hukmunde olan bu su-
ver-i maddiyyeyi his gozlerinin dminden kaldinveririm!
1616. denize derim ki: "tSdgah ol, ate§ ile doll"; ate§e derim ki; "Qii, gulzar oil"
^cSp?
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / III. CtLT • MESNEVt-2
Denize, "Ate§e tebeddul eti" derim, eder. Nitekim ayet-i kerimede jCJi fcf,
o£J (Tekvir, 81/6) ya'ni "Kryamette denizler kizdinldigi vakit" buyurulur.
Ma'lumdur ki, ate§ ile su her ne kadar hikmet-i tabiiyye nokta-i nazann-
dan birbirinin ziddi iseler de, bi'1-kimya ayni anasmn muhassalatidir. Nitekim
bu gunku gunde kuremizin etrafindaki bahr-i muhlt, muvellidu'1-ma [:hidro-
jen] ve muvellidu'l-humuza [:oksijen] ve sodyumdan miirekkebdir. Ve bun-
lar i§tial eden mevaddandir. Binaenaleyh suyun ate§ olmasi fennen dahi
miisteb'ad degildir. Ve "Ate§e, 'Git, giilistan ol!' derim, olur." Bu dahi fennen
musteb'ad degildir. Nitekim kiiremiz bidayet-i te§ekkulunde mayi-i nan ha-
linde idi; bugiin o ate§in kiire tizerinde baglar, baggeler, gulistanlar mevcut-
tur. Istihalat igin fasila-i zamaniyyenin indallahta hukmu ve i'tiban yoktur.
1617. *Daga derim ki: ^iin gibi hafif ol!";felejje derim ki: *Qoz oniinde a§a-
Daglara, "Atilmis. yun gibi^ hafif ve kabank bir hale gelin!" derim; oyle olur,
Nitekim sure-i Karia'da Jjl\ pi-iiir jQ-i dpj (Karia, 101/5) ya'ni "Kiya-
mette daglar atilmis. yun gibi olurlar" buyurulur. Ve felege de derim ki: "His
gozli oniinde asagrya sukat et!" Ecram-i semaviyye parcalamp sukut eder. Ni-
tekim ayet-i kerimede, c-iL r i X-Ji fii (insjkak, 84/1) [ w Sema yanldigi vakit"]
ve o>l : i ICji \l\ (Infitar, 82/1) ["Gokyuzu yanldigi vakit"] buyurulur.
1618. ^Derim ki: "6y giine§, aya yakla$!"; her ikisini kara btdut gtbi yapanz.
"Ey giine§, devrindeki adeti boz, aya yakla§!" derim; yakla§ir. Giines. ta-
sallub edip ziyasi gider ve aya da ondan ziya gelmez olur. Her ikisini de ka-
ra bulut gibi yapanm.
Bu beyt-i §enfte ^a\j u ~~^\ < ^ J ^ui ju-> j ^\ j^ w» 4*l*Ji ^ oy ju.
(Kryame, 75/6-9) ya'ni "Insan, "Kiyamet ne zamandir?" diye' sorar. vakit-
tedir ki, his gdzii faaliyetten kalir ve ay kararir ve giine§ ve ay cem' olunur"
ayet-i kerimesine i§aret buyurulur. o'jjT JlltJi \l\ (Tekvir, 81/1) ya'ni w Gii-
ne§ karardigi vakit" ayet-i kerimesi de bu ma'nayi gosterir. Ihbarat-i
kur'aniyyeye nazaran, manzume-i §emsiyyemizin kiyameti kopacagi vakit,
giine§in tasallub edip kararacagi ve cazibesinde bizce keyfiyyeti meghul olan
bir tasarruf-i ilahi vaki' olarak, arzin kameriyle beraber §emse yakla§acagi ve
im^ AHMED AVNl KONUK
seyyarat arasinda musademat vaki* olup, pargalarmin arz iizerine dokiilece-
gi anla§ilmaktadir. Bunlar fennen dahi miisteb'ad §eyler degildir.
1619. Qiine§ $e§mesini kitrti ya-panz; kan $e§mesini fen ile misk yapariz!
Giinesm ziya ve hararet cesmesini, mu'tad hilafinda olarak kuruturuz; ve
ahularda olan kan menba'ini, fen ve istihaiat ile misk yapanz ve ona "misk
gobegi" derler. Bunlann hepsi esbab ile mukayyed olmayip, irademizde mut-
lak oldugumuzu gosterir.
aJI jLi ^JLLj O^y j w fjj aLv- jl5 ji y^ 4j» j ^bsl
1620. £}iine§ ve ay, iki kara okiiz a\bi; onlarm hoyrmna Dlah hoyurulumk haglari
[1632]
Gune§ ve ay, fezada iki kara okiiz gibi kahr ve onlann boyunlanna Allah
Teala fezada ba§ka bir cazibe boyundurugu baglar!
Felsefinin c*» M '£•& o** G> '^ P c^' *°I *r$ J* (Mulk, 67/30) ya'ni
"Eger sizin suyunuz dibe gidici olursa" kiraati iizerine inkan
1621. ^ir okuyueu, kiiap yiiziinden \jj* ^P ya'ni "Qesmeden suyu hagla-
rim" cLiye okuyor idi.
Bir Kur'an okuyan kimse, Mushaf-i Serifi acip yiiziinden, sure-i Miilk'iin
* , - . * ;- > * * * » ' » * * * - -• - « • • *•*' i • *
nihayetinde olan j-~ *u ^ ^ ij> ^ ju ^i oi ^iji J* (Mulk, 67/30) ya'ni
"Ya Habibim de ki; "Gdrmediniz mi, suyunuz arzin ka'nna gittigi vakit size
ma-i cariyi kirn getirir?" ayet-i kerimesini okuyor idi.
1622. (Sai/u diplerde aizlerim; menba'lart kuru ve kuru mahaller yapanm!
C ^*P?
MESNEVi-1 §ERtF §ERHl / III. CiLT • MESNEVl-2 •
Bu beyitier, yukandaki ayet-i kerlmenin ma'na-yi §enfini beyan eder.
1623. Suyu menha'a, hen fazdli ve hatarh hi-misiUen gayri haska kim getirir?
"Hatar", azamet ma'nasinadir. Bu beyit, c&» A '^X ^ (Miilk, 67/30)
["Size ma'-i cariyi kim getirir?] ayetinin tefsiridir/ ' . ' .
OUj &\ t_-x>w« iSj^ jl C~i»J5 ^» dVf~*j* ^^JsJaJL* £ya*Jli
1624. O zaman manitkci hakir hir felsefi, mektej} iarafindan gecii idi.
Zikr olunan ayet-i kerime okundugu zaman, mektep civanndan Muham-
med b. Zekeriyya Razi isminde, hakir mantikci bir feylesof gegiyordu.
1625. ^Vaktaki ayeti isiiii, o hegenmediginden, "^Biz suyu kazma tie $ikaririz"
dedi.
1626. ur Btz hel darhesi ve halia keskinligi ile suyu alttan iiste getiririz."
Feylesof, "Ma-i cariyi yerin dibinden kim getirir?" ayet-i kerimesini istih-
faf edip, istihza kasdiyla "Biz suyu yerin altindan kazma ve bel ve balta gibi
aletler vasitasiyla ustune cikannz." dedi.
*£ jjT J^oJ^r j* j* ^V* *j *j* j** ^i J^- 5 3 c~&*j e--i.
1627. Qece uyudu ve o, arslan adorn gordii; hir iokai vuriu, onun her iki gozu-
nii kor etti.
Felsefi bu halti ettikten sonra gece uykuya yatti ve riiyasinda arslan sifat-
h bir adam gdrdu ki, bu zat ona bir tokat yerle§tirdi ve iki gozunii kor etti.
1628. ^ZWi: "By saki, goziin hu iki cesmesinden halia ile hir nur cikar, eger sa-
dik isen!
merd-i ilahl, feylesofun tokatla gozunii kor ettikten sonra ona dedi ki:
"Ey §aki, eger soziinde sadik isen, kor olan gdzuniin bu iki oyugundan ve
menba'indan balta ile bir nur cikar bakahml"
egX3g>
g^K^ AHMED AVNl KONUK
1629. Qunduz stcradi ve iki goziinii kor aordii; onun iki goziinden nur-i can
nayedid olmustu.
1630. Bger ajjlasa idi ve miistajjfir olsa idi, gitmis olan nur keremden zahir
[1642] , j .
oiurdu!
felsefi, bu belamn inkar ve su'-i edeb yiizunden basjna geldigini bilip,
aglasa ve tovbe etse idi, kerem-i ilahiden dolayi goziinun gitmis, olan nuru
tekrar yerine gelir idi.
1631. Jakat isiujfar da elde degildir; tovbe zevki her sarkosun mezesi degildir!
Fakat inkardan vazgegmek ve istigfar etmek insanin elinde degildir. da
tevfik-i ilahiye tevakkuf eder. Zira tovbe zevki ve lezzeti, her sifat-i nefsaniy-
yede miistagrak olan gafillerin ve sarho§lann mezesi olamaz. Zira "nefs-i
emmare" mertebesinde bulunanlann yaptiklan fenahklardan dolayi pesfrnan
olmalan hatirlanna bile gelmez. Nedamet, ancak "nefs-i levvame" mertebe-
sinde olan kimselerin §amdir.
1632. Slmellerinin niihuseti ve inkannin §eameti, tovbe yolumi onan kaVbi iize-
rine kayamis idi.
C*J$£ j$j \J>\ <>y Jilxi» Oj^- C^S ^Js^> <sjj y^*^ l/^-^ J^
1633. DCalb, kahliktan tasin yiizii oldu; tovbe onu ziraat icin nasxl yarar?
"Nefs-i emmare" mertebesinde olan kalbin katihgi, bir ta§in sathina ben-
zer. Ta§in sathina tohum ekilip bicUemedigi gibi, o kati kalbe de tovbe tohu-
munu ekmek ve neticede magfiret mahsuliinu bigmek kabil degildir.
\j dj$" ijL* JU- i^-ii" j# Ipj> j\ j\ \j aT jS" ^^ dy>-
1634. ZKani bir <$uayb gibi ki, ta o duadan, ekmek icin dagi to-prak if ay sin!
§uayb (a.s.)m sakin oldugu karyenin etrafi tasjik oldugundan ekilip bigi-
lemez ve halk uzak mahailere gidip ziraata mecbur kahr idi. Hz. §uayb, ci-
G <£P> D
MESNEVf-t SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVf-2
varda bulunan tasjik mahallerin ziraata yarayacak bir surette toprak olmasi-
ni Cenab-i Hak'tan niyaz etti ve mu'cize-i nebeviyyesi olmak iizere oralan
toprak oldu. Ya'ni Hz. §uayb me§rebinde bir insan-i kamil lazimdir ki T boyle
tovbe tohumu ekilmege miisaid olmayan bir kati kalbi duasiyla yumusak
toprak gibi bir hale getirsin!
1635. Dialil'in niyaz ve i'tikadindan, goc ve mustalvd olan emr miimkin oldu.
Vakia kati bir kalbi yumu§atmak guc. bir i§tir. Fakat Ibrahim Halil (a.s.)in
niyazindan ve safvet-i i'tikadindan, giig ve muhal gdrunen i§lerin husulii
miimkin oldu. Ya'ni, Nemrud'un atesj giilistan oldu ve kumlar, duasi bereka-
tiyla un oldu.
1636. y>ahut uWukavhis'in Viesul'den dilenmesiyle, hir ta$hk usul tie hir tar-
la oldu!
Yahut Mukavkis'in (s.a.v.) Efendimiz'den tese'ul ederek, bir tasjigin usul
ve nizami dairesinde tarlaya inkilabi gibi, bu kati kalb sahibi dahi, kalbinin
katihginin izalesi igin bir insan-i kamile serfuru edip, niyaz etmek lazimdir.
Mukavkis, Risaletpenah Efendimiz zamaninda Misir hukiimdan olan bir
kimsedir ki, mumaileyhe ashab-i kiramdan Hatib b. Beltea hazretleriyie mek-
tub-i Risaletpenahi gonderilmis, ve Islam 'a da' vet buyurulmus. idi. Mukavkis
iman etmemekle beraber, mektub-i §erife hurmet etti ve ba'zi hediyeler gon-
derdi ve tasjik bir mahallin ziraata salih bir hale gelmesini taleb etti.
1637. Ttbylece aks uzere o adamm inkart, alhni hakir ve hir sulhii cenk yapar!
Hulus ve i'tikad ve niyaz, giig ve miistahil goriinen isteri miimkin kildigi
gibi, i'tikadsizlik ve inkar dahi tersine olarak altim bakira ve sulh ve miisale-
meti kavgaya tahvil eder!
1638. HSu dega, meshin kehrixbasi geldi; kahiliyeii olan iopragi la§ ve tas par$a-
Ian yapar!
AHMED AVNl KONUK
"Dega" kelimesinin miiteaddid ma'nalan vardir. Burada, egrilik ve fesad
ma'nasinadir. Ya'ni, bu egrilik ve fesad, tebdil-i suretin kehriibasi mesabesin-
dedir. Kehruba copleri kendisine gektigi gibi, bu egrilik ve fesad dahi dylece
cop gibi hakir ve kiymetsiz olan ahvali kendisine ceker ve ziraata kabil olan
topragi, aksine olarak tasjik ve ta§ pargalan haline koyar!
c — a 3 J^y J* r~* *^-^-j *y <^~~* jjr*"> f* «~^ *j J* j*
1639. Dier hit kalbe secdeye de izin yoktur; rahmet iicreii her ecuin nasSti de-
giliiri
"Secde", inkiyad ve tezeliuldiir. Bir kimse yaptigi kabahatin §enaatini id-
rak ederek kalben pesunan olursa, onun kalbi inkiyad ve tezellulii kabul et-
mi§ olur. Ve bu hal, zamanimizin ta'biri ile "vicdan azabrdir. Fakat bu vicdan
azabim ancak kalbi yumu§ak olanlar duyar. Kalbi kati olanlar, yaptiklan ko-
tii fiillerden asla nedamet hissetmezler. Nitekim halk arasinda birbirlerine kar-
§1 hata edenler "tarziye" verirler. Ve bu tarziye vermek dahi bir nevi* tarik-i
salaha inkiyad ve tezeliuldiir. Eger bu inkiyad ve tezelliil, kalbde emr-i ilahi-
ye muhalefetten sonra olursa, "tovbe" derler ki, huzur-i Hak'ta kalbin secde-
sidir; ve bunun ucreti rahmet ve magfirettir. Binaenaleyh her kalbe hakkiyla
secdeye izin ve tevfik-i ilahi yoktur. Binaenaleyh rahmet ucreti her tdvbeka-
nn dahi nasibi degildir. Zira bircok kimseler, kalblerinde ate§-i nedamet duy-
maksizin "estagfirullah" derler. Bu tovbe ve istigfann dahi kiymeti yoktur. Zi-
ra kalb sakit ve lisan natiktir. Maasi duygulannin lezzetinden alakasim kes-
memis, olan bir kalb, menzil-i rahmet olamaz!
1640. JAgah ol, "Tov&e ederim ve penaha gelirim" diye, ona dayanmakla at-
[ 1652 1 .. - -l i /
rum ve gunah etmet
Sakin, "Tovbe ederim ve Allah'in magfiretine sigininm" diyerek rahmet-i
ilahiyye iicretine dayanmakla ciirum ve giinah yapma ha!
1641. Tou&et/e su ve hararet lazundir; lovheye simsek ve hului sad oldu.
HaklM tovbeye su ya'ni goz ya§i ve hararet ya'ni iginin yanmasi lazun-
dir. Kalbde nedamet §im§egi cakmak ve aglamak bulutu kaplayip, yagmur gi-
bi goz yasjan dbkulmek §arttir!
6 £p*
jPpT^ MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
\j aj*i jA (3j> j-jjl -AjI s-^j b °^* -V^rf (jft j J^
1642. OWeyveye W hararet ve sit lazimdir; hu siveye bulut ve simsek vacib
aelir.
Gdrmez misin, alem-i zahiride bile mahsulat peyda olmak igin giines, ha-
rareti ve bulutlann yagmurlan lazimdir. Binaenaleyh bu tovbe §ivesine de ne-
damet §im§egi ve aglamak bulutu derece-i viicubdadir.
1643. Q'onal simsegi ve iki gbziin hulutu ohnadikca, tehdid ve gazah atesi ne va-
kil sakin olur?
§im§ek gibi olan nedamet-i kalb ve iki goziin aglamak bulutu olmadikca,
senin inkarlarma ve efal-i kabihana mukabil olan Hakk'in tehdidi ve gaza-
binin ate§i hicbir vakit sakin olmaz. Mutlaka tarziye vermek lazimdir.
1644. 2*evk-i vised yesilligi ne vakit hiier; ah-i ziilalden cesmeler ne vakit
kay
nart
?
Allah'a kavu§mak zevkinin yesjlligi ne vakit kalbde ne§v u nema bulur?
Ab-i zulal gibi latif olan ruhtan ne vakit maarif ve hikmet-i ilahiyye men-
ba'lan kaynar?
1645. fjulistan $emene ne vakit sir sbyler; menekse yasemen ile ne vakit ahid
haglar?
Run glilistani kalb gemenzannda ne vakit hikemiyyat-i ilahiyye gullerini
izhar eder? Menek§e gibi koyu renkli olan sifat-i nefsaniyye ne vakit yase-
men gibi beyaz ve saf olan sifat-i ruhaniyye ile muahede akd eder?
1646. ISir Qinar ne vakit dudya el acar; hir agog, havada ne vakit has dacfitu?
Bir ginar gibi olan cesed-i be§er ne vakit lisan-i zahir ile munacata ba§lar?
Ve keza bir agag mesabesinde olan bu cism-i be§er havada ve muhabbet-i
Hak'ta ne vakit ba§im acarak §unde olur?
1
AHMED AVNI KONUK
1647. fi^ek -piir-nisar olan yenini, hahar aiinhrinde ne vakit sacmak uzere tu-
iarii?
Hakayik-i ilahiyye gigekleri, ma'na kokulanni sagan kollarmin yenini, ba-
har-i tecelli giinlerinde ne vakit maarif-i ilahiyyeye hahisker olan taliblere
sagmak iizere tutardi?
1648. Jlalenin yiizii ne vakit kan gibi $u'lelenir; gill ne vakit keseden altini a\-
§anya cikanr?
Kalb lalesi ne vakit ask-i ilahi ate§i iie kan gibi kizarip su'lelenir? Run gu-
lii ne vakit cisim kesesinden altin gibi olan asanni meydana gikanr?
JUT jf £ 4&-\i cJU* j^. ^ x£ jj jf j JJo JuL, ^
1649. We vakit bulbul gelir ve gulu kohlar; ne vakit giivercin taWb gibi *ZKu,
ku" der?
Ne vakit ruh bulbulii vuslat gulunii koklar; ve ne vakit akil guvercini mat-
lubu olan mucidini, "Neredesin, neredesin?" diye arar sorar?
1650. We vakit leulek can ile o "lek lek"i der; "lek lek" ne olur? By <j\iuste-
[1662] A . „„ ,. j„ ,
an senin mulluindur!
Bu beyt-i §enften murad ne oldugunu, cenab-i Pir'in Divin-i KebMexin-
deki §u beyt-i serif izah buyurur:
"Leylek ku§lann §eyhidir. Bilir misin onun "lek lek"i nedir? "Ya Mustean,
hamd senindir ve emir senindir ve mulk senindir!" demektir. "
Bu beyitlerde, insan-i kamil leylege; ve talibler kustara; ve insan-i kamilin
viXULi ^u jA\ jju jlJ-i j$ ["Leke'l-hamdu lekel-emru leke'l-mulku" ya'ni "Hamd
sanadir, emir senindir, mulk senindir."] demesi, leylegin "lek lek"lerine te§-
bih buyurulmu§tur. Ve onun bu zikri, tevhidin bilriimle meratibini, ya'ni
"tevhid-i resmi", "tevhid-i ilm!" ve "tevhid-i halt" mertebelerini cami'dir.
<>$%&>
MESNEVM §ERfF §ERHl / III. ClLT • MESNEVf-2 •
j$a Olx^j JL— r dy$ a_j-i jT ^*w» j\j^\ iJU JbLc ^
1651. To-prak ne vakii zamirin esranni gosierir; hostan ne vakit asuman gibi
miinir olur?
Eger gokteki bulutlardan yagmurlar yagmasa, arz icinde sakladigi enva'i
nebatati gosterebilir mi? Ve bostanlar gurubda ve §afakta gortilen tiirlu tiirlu
latlf renkler gibi rengarenk gicekler ile donamr mi idi? Bunun gibi, sema-yi
ruhta serruru* ve tezellul bulutlan arz-i cisim uzerinde goz yasjarim indirme-
dikge, onda mahfi olan rengarenk letaif ve esrar zahir olur mu?
1652. O hulleleri nereden geiirmi§lerdir? Diepsini Dterim'den ve Ulahim'den!
Gerek afak ve gerek enrus bu latif hulleleri ve libaslan nereden getirmi§-
lerdir? Bunlann hepsini vucud-i mutlakin kerim ve rahim olan mertebe-i vah-
detinden ve canib-i Uluhiyyetten getirmi§lerdir. Zira mertebe-i vahdet ve ulu-
hiyyet bitmez tiikenmez, ezeli ve ebedi bir hazinedir.
«LJi JiiLj \j jl JjJU dy? o\J> Oo jf OUJ j\ iLi sjt, oT
1653. Wi^dndan o kimse $dd olur ki, §ahi gordu; vakiaki onu gormedi, inttbah
olmazl
Ya'ni bunlann hepsi, viicud-i hakiki-i Hakk'in alametleridir. Bu alamet-
leri gormekle mesrur olan o kimsedir ki, bunlann men§e'i olan o vucud-i
hakikiyi basar-i basireti ile goriir; ve bunlann her birisinin mezahir-i esma
oldugunu bilerek, musemmaya intikal eder. Fakat yalmz bu alametleri go-
riip, onlar ile me§gul olan ve onlarda vucud-i hakikiyi gormeyen kimsede
uyaniklik yoktur. Boyle bir kimse Hak ve hakikatten gafildir. Beyit-i §eyh
Sa'di (k.s.):
"Cihan Hak'tan htirrem ve mesrur oldugu igin, ben de cihan ile hiirrem ve
mesrurum. Butiin Heme asikim; zira butun alem O'ndan sadir olmustur. "
1654. O kimsenin ruhu ki elest hengdminda kendi Ulabhi'ni gordu ve hi-kod ve
sarho$ oldul
^pj 3
AHMED AVNl KONUK
j>'j% oijilllt *J+ asCj 'jSj (Rum, 30/22) ya'ni "Goklerin ve arzin halki
O'nu'n alametlerindendir" ayet-i kerimesiyle emsali ayat-i kerimede beyan
buyuruldugu iizere, bu vucudat-i izafiyye aleminde birgok ni§an ve alamet-
ler goriip, sah-i hakikl olan Hakk'i miisahede eden oyle bir kimsedir ki f onun
ruhu alem-i ervahta Hak tarafindan Ji^ cJit (A'raf, 7/172) ya'ni "Ben si-
zin Rabbiniz degil miyim?" hitabi vaki' oldugu vakit, kendi Rabbi'ni gordii;
ve mii§ahede sarabmi igip kendinden gegti ve sarhos oldu!
*f <Jy. -xk *? <j> J 1 >jj~ ^y? ijj^. <y £ Kj? <sy. ^^ $
1655. uMeyin kokusunu i$en ianvr; mddemki i$medi, o mey koklamayi ne hilir?
Zira §arabin kokusunu igen kimse tanir. Hig sarap igmemis. olan kimse
onun kokusunu bilemez. Imdi, bu suver-i e§ya Hakk'in viicudunun alameti-
dir ve O'nun viicudunun delilidir. Nitekim §arabin kokusu da §arabin viicu-
dunun delilidir. Medlulii taakkul eden kimse, ona vusul igin deltle yapi§ir ve
mukteza-yi hikmet budur.
is si , is
1656. 3*ira ki hikmet, gaib ohnus disi deve gtbidir; dellale gtbi pallor a delalet
edicidir.
Bu beyt-i §erifte, ,y$.\ sJU iSJ-\ ya'ni "Hikmet mii'minin gaib olmu§ disj
devesidir" hadis-i §erifine i§aret buyurulur. Ya'ni, eserden miiessire ve delil-
den medlule ve masnu'dan sani'e intikal etmek, gafletten intibahi miicib ol-
dugundan, ayn-i hikmettir. Ve hikmet mii'minin gaib olmus. devesi hiikmun-
de oldugundan onu aramakla miikelleftir. Bu hikmet, §ahin huzuruna gikmak
igin delalet eden kimseye benzer.
1657. Sen rii'yada, sana bir nisan va'desi veren bir hof-likayi gorsen;
Ya'ni "Elestu bi-rabbikiim" hitabimn vuku'u hengaminda Rabb'ini gor-
miis. ve sonra bu alem-i kesafete gelip, O'nu alamat ile arayan kimsenin mi-
sali §udur ki: Mesela sen rii'yada nurani bir kimse gdrsen ve sana birtakim
alametler ve ni§anlar va'd edip dese;
1658. ZKi, "Senin muradm olur ve iste nisan ki, ydrvn senin oniinefildn gelir."
*<&$&>
MESNEVt-1 §ERlF §ERHf / III. CtLT • MESNEVl-2 •
Ki, "Senin muradin hasil olacaktir; ve i§te onun alameti de budur ki, ya-
nnki gun senin yanina filan kimse gelecektir."
1659. nr Bir nisan o ki, o siivar olur; bir nisan bu ki, seni kucaklar"
"0 gelecek olan kimse hayvana binmis, olur; ve bir alamet de, onun seni
kucaklamasidir."
1660. n<r Bir nisan bu ki, senin oniinde filler; bir nisan bu, ki, senin oniinde el
[1673] baglar."
a~£ Jh <j-& 'v ^ by? L^y J 1 ^r- c^ *&' J^ 3 ^
1661. KXC Bir nisan o ki, Uf Eu rii'yauiferda oldugu vakii, hevesten dolayv kimse-
nin oniinde soyleyemesin!"
Ya'ni, o nurani olan kimse, ru'yayi goren kimseye der ki: "Senin muradi-
nin husuliine alametin birisi dahi odur ki, yann bu ru'yayi, hevesinden ve se-
vincinden dolayi kimseye if§a etmeyesin!" Qiinku,
1662. w O nisandan ^ahyantn pederine, Hr llc giin kadar asla soze gelmeue-
sinl" ieii."
siikut alametinden olarak, Hak Teala hazretleri Yahya (a.s.)m pederi
olan Zekeriyya (a.s.)a, "Ug giin asla konu§ma; ancak i§aretle meramini an-
lat!" buyurdu.
1663. "TXf aece ^ e ' k#^ r iyiliflinden ve kotuliiijunden sakii ol; bu nisan olur ki,
sana ^ahua gele"
Ya'ni Hak Teala Zekeriyya (a.s.)a buyurdu ki: "Ug giin higbir kimseye sbz
soyleme! Senin tig giin sukutun, Yahya* nin diinyaya gelmesi alameti olur!"
buyurdu. Bu iki beyt-i §erifte, sure-i Al-i Imran'da olan §u ayet-i kerimeye
isaret buyurulur: **is **j i&o *&* ^ss\ *~*^ jui *J* *,* di;-G •-. J ^ «^. ju
Uj (Jtf ^jjjJUaJl j^ LJj ljj-^a>-j l-V-J aUI ^y LJSj 1*0-^* ^j^ri ^j-^i ^' *^l v'^r 1 ^' <_s* e?^
^^
AHMED AVNt KONUK
\yj \ fU sJiS '^ui ^ Vi JbT (Al-i Imran, 3/38-41) Ya'ni "Zekeriyya (a.s.)
Rabbi' he mtinacat edip dedi: "Ya Rabbi, bana indinden bir iyi zurriyyet ihsan
et! Muhakkak sen duayi i§iticisin." Imdi o mihrabda kaimen namaz kildigi
halde, melaike onanida ettiler ki: "Allah Teala kendi canibinden bir kelime-
yi musaddik ve seyyid ve kadindan muctenib ve salihlerden bir nebi olarak
sana Yahya ile miijde verir!" Zekeriyya (a.s.) dedi: "Ya Rabbi, benim oglum
nasil olur ki, ben ihtiyarladim ve zevcem de kisir bir haldedir?" Cenab-i Hak
buyurdu ki: "Allah boylece diledigini i§ler." Zekeriyya (a.s.) dedi: "Ya Rabbi,
bana bir alamet yap!" Hak Teala buyurdu ki: "Senin alametin, ixg giin isaret-
ten ba§ka nasa soz soylememendir."
Ru'yadaki nurani kimse dahi rii'ya sahibine, "l§te benim sana ru'yayi
soylememen hususundaki tavsiye ve tenbihim, Hak Teala'nm Zekeriyya
(a.s.) a olan tenbih-i §erifine imtisalen vaki' olmu§tur. Binaenaleyh sen de ug
geceye kadar iyilikten ve kotiiliikten sakit oil Bu senin Yahya gibi olan mu-
radimn husuliine alamet olur" dese:
1664. ^Vic qiin aiiftu cpx&a clem vurma; zira senin maksuduna alamet hu sii-
kuttur.
Ve keza yine o nurani olan kimse dese ki: "Ug gece sakit oldugun gibi tig
giin dahi giift u gudan dem vurma. Zira bu siikutun, muradmm husuliine
alamettir."
Ug gecenin sukutu, zuliimat-i, selaseye i§arettir. Nitekim ayet-i kerimede
&y& ouii J J^ jJJ ^ uu ^vt djk> J Jiiii-j (Ziimer, 39/6) ya'ni "Allah
Teala sizi arialannizin karmnda h'alktan sonra halk olarak zulumat-i selase
iginde yaratti" buyurulur. "Analar"dan murad, cemad, nebat ve hayvan
mertebeieridir ki, her bir mertebe, halktan sonra halk olarak birer tavirdir.
Ve onlara taalluk eden ruhun geceleridir ki, siikut bu mertebelerin iktizasi-
dir. Ve bu mertebelerde miikellefiyet olmadigmdan, iyilik ve kotiiliik dahi
mevzu'-i bahis olamaz. "t)g gun"den murad dahi mertebe-i insaniyyeye
geldikten sonra ug nevi' nur-i tevhidin zuhurudur ki, bunlar da "tevhid-i
efal", "tevhid-i esma ve sifat" ve "tevhid-i zaftir, Salik bu meratibi zevken
idrak etmedikten sonra hakayik ve maarif-i ilahiyyeden sakit olmak iktiza
eder. Bu ug giin sukutu ikmal ettikten sonra, maksudu olan vuslat hasil
olur.
MESNEVM §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1665. K Saktn hu ni$am soze geiirme; ve hu sozii kalbinde tyizli iuil"
Bu da rii'yada nurani kimse tarafindan vaki' olan tenbihtir.
1666. n^u ni§anlari, hu ne olur? ^aska yuz ni§an% ona §eker gibi soylese;
nurani zat, bu zikrolunan alametleri soylese; bu alametler nedir? Zira bun-
lar azdir. Bunlardan baska birgok ni§anlar ve alametler daha soylemis. olsa;
1667. ^u omm nisant olur ki, o mulk ve cahi ki, yeyapey Dlah'tan istersin.
Ya'ni bu rii'ya, senin gece ve giindiiz Hak Teala hazretlerinden niyaz et-
mekte oldugun miilk ve mansibin husuluniin alameti olur.
1668. Oiur ki, uzun geceler aglarsm; ve oiur ki, seher vakli niyazda yanarsm!
Bu rii'yada gosterilen alametler, husulii icjn uzun gecelerde agladigin mu-
radimn alametleridir. Ve sen o muradin igin seher vakti Hak Teala'ya yana
yana yalvanrsin.
1669. ^Ve odu-r ki, onsuz senin cjiinAiizun kamnlik oliu; hir ijj athi hoynun in-
ce oldu.
Ve bu alametler o senin maksudunun alametleridir ki, o muradin olmak-
sizin senin gunduziin gam ve elem iginde goziine karanlik goruniir ve o lzti-
rab iginde boynun kederden bir ig gibi ince zaif oldu. "Duk", iplik buktukleri
ig ma'nasinadir.
1670. Ue o seydir ki, -pak-hazlann zekatt gibi, her nen varsa e§yam zekatta
verdin.
Ya'ni bu alametler, senin o muradimn alametleridir ki, ehl-i hakikatin ze-
kat emrini ifa igin bilciimle mameiekini verdikleri gibi, sen de o muradimn hu-
sulii igin, zekatinda, malik oldugun her §eyi feda ettin.
AHMED AVNl KONUK
1671. Gsyani ve rii'yant ve yuziiniin rengini verdin; basint feda ettin ve ktl gi-
hi oldu!
sj*- f?** J*J & J^-^r >j* fz~* ur~^ Jdj* -^r
1672. r ULd gibi ne kadar ates i$inde oturdun; iolga gibi ne kadar hilic oniine
gittin!
"Hud", eski zamanda muharebelerde ba§a giydikleri zirhh bir ba§hktir ki,
ona Tiirkce'de "tolga"; ve Arapga'da "migfer" derler. Ya'ni, 6d agaci gibi
ate§-i intizar icinde oturdun; ve o muradina nailiyyet hususunda tolga gibi
tiirlu mumaneat kiiiclan oniine gittin!
1673. HZoyle yuz bin htcareliklerden u$sahin huyu vardir ve sayiya gelmez!
Bu saydigimiz bircok caresizlikler cinsinden matlublanna a§ik olanlarm
huylan vardir ve onlann nail-i maksud olmak icin cektikleri me§akkat ve
mihnetler hesaba gelmez.
1674. Uahiahi gece hu rii'ydyi gbrdiin, gunduz oldu, onun iimidinden gundiiziin
muzaffer oldu!
Boyle ho§ ve latif bir ru'yayi gordun; uyandin, giinduz oldu. rii'yada
va'd olunan be§aretin zuhuru iimidinden dolayi giindiiziin zafer giinii oldu,
mesrur oldun!
1675. "O nisdn ve aldmetler nerededir?" diye saga ve sola goz cevirici olmussun!
1676. "Vay, giindiiz gider ve nisdn yerine gelmez!" diye ya-prak gibi Hirer sin!
1677. ^uzapsmt gdib eden kimse gibi; mahallede ve carstda ve evde ko§arsm!
MESNEVf-1 SERtF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2
1678. ^Gfendi hayirdir, bu kosusun nedir? HZtirada aaibin mi var, kimindir?"
Senin bu halini goren birisi der ki: "Efendi hayrola! Senin bu kosusun ne-
den dolayidir? Burada birini mi gaib ettin? Kimi arayip duruyorsun?"
1679. Ona dersin ki: x Dtayudvr. JZakin benim hayrimdir. HSenim gayrim olan
kimsenin bihnesi caiz degildir!"
1680. "Sijer sbylersem, bir nisanim fevt oldu; nisan fevt oldujju vakit, mevi vak-
[1693] tioldu!"
Muradima nail olmamn alametlerinden birisi de, bu ru'yayi kimseye
soylemememdir. Eger soylersem, bu alametlerden birisini fevt etmi§ olu-
rum ve muradim hasil olmaz. Muradima adem-i vusui ise benim igin oliim
vaktidir!
1681. Dier rakib olan adamxn yiiziine bakarsin; sana U{ Deli gibi bana bak-
mal" der!
Sana ru'yada, "Yann gelecek zatin rakib bir halde olacagini" soylemi§ ol-
duklanndan, her rakib adama rast geldikge, "Acaba bana haber verilen bu
mudur?" diye dikkatle yiiziine bakarsin. adam da, "Efendi, deli gibi yiizii-
me nigin dikkatle bakip duruyorsun?" der.
"Rakib"den murad, ask-i ilahi refrefine binmis, olan kamillerdir ki, bunlar
ezelde kendi tabi'lerinin imamidirlar. Ve imamlann imami, (s.a.v.) Efendimiz'dir.
Nitekim, ^ ui ^-ui jf yju ^ (Isra, 17/71) ayet-i kerimesinde bu ma'naya i§a-
ret buyurulur. Bu alem-i siiflide, ezelde mazhar-i inayet olup, kalblerine hubb-i
ilahi sari olan kullar, bu suretle kendilerinin imam-i ezelilerini ararlar!
1682. Ona dersin ki: ur Ben bir musahib gatb etmisim; yiiziimu onun ciist ii cu-
yuna getirmisim.
AHMED AVNl KONUK
Senin butiin mevcudiyyetin lisan-i hal ve isti'dad ile ona bi-harf ve savt
olarak der ki: "Benim ezelde ruhumun bir musahibi var idi; sefere giktim,
muhtelif memleketlerden gegip, anasir genberleri iginde mahbus kaldim; bu
hal iginde onu aramaga tevecciih ettim."
jb jj-i*-* JliiU- j ^ *j>-j j\j># (j\ tab o-Uj\j C-xJji
1683. "By hinici, devletin daim olsun; a§iklara merhamet et, mazur tut!"
Ey refref-i askin silvan olan zat-i kamil, devletin ezeli oldugu gibi ebedi
de olsun! Bu anasir genberleri iginde mahbus olan asiklara merhamet et; onu
bdyle delice aradigindan dolayi ma'zur tut!"
1684. Uakiaki taleb ettin, nazar-t cidd ile geldi; cidd hata etmez, haher bdyle
geldi.
Bu alem-i hicabda kalbine miistevli olan hubb-i ilahi saikasiyla bir iistad-i
kamil aramaktaki nazann cidd ve sa'y mertebesine geldi. Ya'ni bu hususu her
i§inin fevkinde tuttugun vakit, aradigini bulursun. Zira cidd ve sa'y hata et-
mez. Nitekim, '^ ^ j ^ui fj & j 'U 5 'S^jUlej* ya'ni "Kim ki istedi ve ga-
llon, buldu; ve kirn kapiyi galdi ve israr etti, igeriye girdi" hadis-i §erifmde, cidd
ve sa'yin hata etmedigi bize haber verilmistir. ^Cvi oCJ^i JJj (Necm,
53/39) ["Insan igin kendi galismasindan ba§ka bir §ey yoktur."] ayet-i keri-
mesinde de bu ma'naya isaret buyurulur.
C-*>w CJ>*~» OjLS" jJjl C**^ (f«J <^->«J ciXJ iSj^j^ 1 ^ <l)l$5u
1685. JTlnsizm iyl tali'li siivari geldi; imdi seni sikt siki kucagmda tuttu.
"lyi tali'li suvarT'den murad, ezelde Hakk'in mahbubiyyetiyle miimtaz
olan insan-i kamildir. Ya'ni "a'yan-i sabite" aleminde mahbubiyyete liyakat
isti'dadim haiz olup, "alem-i ervah"ta senin ruhunun imami olan insan-i ka-
mil, rii'ya mesabesindeki "alem-i misaT'in ferdasi olan bu alem-i dunyada se-
nin kar§ina gikti ve seni siki siki kalbinde tuttu.
1686. Sen hi-hus oldun ve taka diistUn; hi-haber olan, *3sie riya ve nifak!"
dedi.
MESNEVl-1 §ERIF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
"Tak" kelimesinin muteaddid ma'nalan vardir. Burada pamuklu hirka
ma'nasinadir. "Uftaden be-tak*\ Turkce'de "hirkayi ba§ina gekmek" ta'birine
mukabil olur. "tnziva"dan kinayedir. Ya'ni, sen o kamilin teveccuh-i kalbi-
sinden dolayi kendinden gectin ve hirkayi ba§tna cekip masivadan inziva et-
tin. Senin halinden bi-haber olan gafil ise, "Hele §u yalanci ve riyakar ve mu-
nafik adamin haline bak!" dedi. Ya'ni senin hal-i sahihini inkar etti.
1687. O ne goriir, onda hu ?ur nedir? O iilmez hi, o kimin visalinin nif am-
dir!
O halden bihaber olan gafil, insan-i kamilin tevecciih-i kalbisine nail
olan salikteki cezbe ve surun ne oldugunu goremez. bu salikteki halin,
kimin vashnin alameti oldugunu bilemez. Zira o salikin ru'yasindan bi-ha-
berdir.
1688. ^Btt ni$an o kimse hakkinda olur ki, florAii; o ha$kasina ni$an ne vakit
zahir olur?
Bu ni§an, ancak "Elestu bi-Rabbikum" hitabi hengaminda Rabbi'ni goren
kimse hakkinda ni§an olur. Ondan ba§kasma o ni§an ve alamet zahir degil-
dir. Zira o Rabbi'nden gaflettedir.
1689. Uier zaman ondan hir ni$an eri§ir; $ahis vein hir can hir cana eri§ir!
Her zaman Hak'tan bir ni§an, ya'ni bir tecelli gelir. Bu ni§an §ahis igin,
ya'ni bu cisim karartisi igin bir candir. Ve onu muteakib diger bir tecelli gelir.
Bu da keza bir candir. Binaenaleyh bu tecelliyatin tevalisi, bir canin bir cana
ittisalidir.
Malum olsun ki; e§ya her an-i gayr-i munkasimde bir tecelli ile ma'dum
ve bir tecelli ile mevcud olur. Buna istilah-i sufiyyede "teceddiid-i emsal" der-
ler. Bu bahse dair olan izahat I. ciltte gegti. Bu teceddud-i emsal arasinda da
her birinin rengi ve ge§nisi ba§ka ba§ka olarak her §ahsa ale't-tevali tecelli-
yat-i esmaiyye eri§ir. Ve bunlann hey'et-i mecmuasi o §ahsin benligini te§Ml
eder. Binaenaleyh o teceliilerin her birisi o sahsin cam olur.
AHMED AVNl KONUK
1690. nZigare balujin online su geldi; hn nisanlar "Tilke ayatii'l-kiidib' dir!
"Su"dan murad, bilcumle e§yamn icmde yuzdukleri tecelliyat-i esmaiy-
ye akintisidir. "Bicare bahk"tan murad, salik-i a§iktir ki, bu tecelliyat-i es-
maiyye onun hakkinda su gibidir. Onun canina bu tecelliyattan hayat-i il-
miyye eri§ir. Gerek kendisinin ve gerek muhitindeki e§yanm benliklerini
te§kil edenin ne oldugunu bilir. Hakk'in tecelliyati olan bu ni§anlar ve ala-
metler Kitab'in ayatidir. Ve Kitab, bilcumle tecelliyati cami' olan zat-i
Hak'tir.
Malum olsun ki; bu alem-i §ehadet, Kur'an-i fiilidir; ve okudugumuz Ki-
tab ise Kur'an-i kavlidir. Fakat ariften ba§kasi ne okudugunu bilmez. Bu sir-
ra vakif olanlar ancak urefa-yi ilahiyyedir. Ve alem-i §ehadet, vucud-i mut-
lak-i Hakk'in mertebe-i tenezziilatimn azhan oldugu igin kitab-i mublndir,
ya'ni apagik bir kitaptir.
Beyt-i §erifte, "a** ^Jj v^ ow juL- (Hicr, 15/1) ya'ni "Bu kitabin ayetle-
ridir ve apacik bir Kur'an'dir" ayet-i kerimesinin zikri bu ma'naya mebnidir.
1691. Dmdi, nisanlar hi enhiyada vardir, hasseten asina olan o canadir!
Ma'lul olsun ki; bu alem-i §ehadet Hakk'in ism-i Zahir'inin galebesi altm-
dadir. Binaenaleyh bu ismin taht-i ihatasmdaki esmamn asan his gozuyle
gdruliir ve akl-i maa§ ile idrak olunur. Binaenaleyh his gozu ve akl-i maa§ ile
tahsil olunan ilim, "ilm-i zahiri"dir. Ve ehl-i fennin bilcumle ke§ifleri bu mer-
tebeden ileriye gegemez. Fakat bu ism-i Zahir'in altinda bir de ism-i Batin'in
tecelliyati vardir ki, ism-i Zahir ism-i Batin'in nikabi ve perdesi oldugundan,
ehl-i zahir bunun asanni goremezler. Zira bunlann asan ancak kalb gozii ve
akl-i maad ile goriilur. Ve enbiya ve onlann varisleri olan evliya, insanlarda-
ki bu gozix agmak ve bu akla cila vermek igin gelmi§lerdir. l§te bu sirra meb-
nt, (s.a.v.) Efendimiz ehl-i zahire, ^t^ ^JUj:, ^\ ^\ ya'ni "Siz dfinyanizin
i§lerini daha iyi bilirsiniz" buyurmu§lardir. l§te enbiyada olan ism-i Batin'in
taht-i ihatasmdaki esma-i ilahiyye asanna a§ina olmak, ancak "Elestu bi-
Rabbikum" hitabi hengaminda Rabbi' nden agah olan canlara mahsus olur;
ve onlann haricinde kalanlar enbiya ve evliyayi inkarlannda inad ve israr
ederler.
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. CiLT • MESNEVl-2 •
1692. 13u soz nakis ve kararsvz kaUi; ^oniiim yokiur, flMulsuziim, ma'znr
Ml
Bu enbiyadaki ni§anlar ve alametlere dair olan soz eksik bir halde kaldi.
tzahat-i kafiye ile bir karara baglanmadi. Zira onlardan bahs etmek lafiz i§i
degil, goniil i§idir. Halbuki ben gonlumii ma'sukuma verdim; gonulsuz kal-
dim. Ey sami\ beni ma'zur tut!
sj Jap <jj j\ j£s- £ d\ 4-^U- ^ Oiji \j dJij (j\Aji
1693. Diumun zerrelerini saymak miimkin degildir; hususiyle o kimse hi, a$k
ondan aklt gotiirdii!
"Kumun zerreleri"nden murad, tecelliyat-i esmaiyyenin kesretidir. Zira es-
ma-i ilahiyye kiilliyati i'tibariyle kabil-i ta'dad ise de, cuz'iyyati i'tibariyle
ta'dad olunamaz. Zira namutenahidir. Ya'ni, tecelliyat-i sifatiyye ve esmaiy-
ye o kadar goktur ki, kumun zerrelerini saymak kabilindendir. Bu ise miim-
kin degildir. Hele a§k-i ilahinin istilasi hasebiyle benim gibi kendisinde aklin
hukmu kalmami§ olan bir kimse onu nasil sayabilir?
1694. HZagin yavraklanni sayiyorum; kekligin ve kargamn sesini sayiyorum!
Bu beyt-i serifte, 1643 numarah beyitten i'tibaren ta'dad buyurulan tecel-
liyata i§aret olunur ki, buralarda cenab-i Fir giilistandan, gemenden, menek-
§eden, yasemenden, ginardan ve gigekten ve laleden ve gulden bahis buyur-
mu§lar idi.
1695. Ta'dada gelmez, lakin hen mwntehanin rixsdu i$in sayiyorum.
Bu tecelliyat-i Hak esasen sayilmakla biter §ey degildir. Fakat ben, ^JJi
y~j> Cr ^\ (At ffjJ suJij o^Ji jU (Miilk, 67/2) ya'ni "0 Allah Teala ki, mev-
ti ve hayati, hanginizin ameli daha guzel oldugunu imtihan etmek igin yarat-
ti" ayet-i kerimesi mucibince, hayat-i dunyeviyyede imtihan iginde bulunan-
lann ir§adi ve ikazi igin bir nebze sayiyorum.
G £2^
AHMED AVNl KONUK
1696. JZiihal'in ugarsuzlujjtt, yahut ki, uMustennin uguru; egergi sayarsan
hasra gelmez!
"Keyvan", Zuhal seyyaresinin ismidir. llm-i nucumda Ziihal'a "Nahs-i
ekber"; ve Miisteri seyyaresine "Sa'd-i ekber" derler. Efrad-i be§erden her bi-
rinin tali'i bir seyyareye nisbet olunur. Zuhal seyyaresi "Nahs-i ekber*' oldu-
gu icjn, onun ugursuzlugu ve sekaveti derece-i nihayededir, Ve keza Miiste-
ri seyyaresi "Sa'd-i ekber" oldugundan, onun saadeti ve uguru da bi-niha-
yedir. Ya'ni, halk tali* i'tibariyle iki kisimdir: Birinin tali'i mubarek; ve dige-
rinin tali'i de na-mubarektir. Bu mes'ele sirr-i kadere aiddir. Binaenaleyh bu
hayat-i dunyeviyyede imtihan iginde bulunanlann bir kismi said, bir kismi
sakidir.
1697. {Jakai hu her iki eserden de ha'zisini, ya'ni nef ve zarari serh etmeh
lazimiir.
Ya'ni Zuhal ve Mu§teri seyyarelerinin her ikisinin te'sirlerinden ba'zilan-
ni t ya'ni Zuhal'in zaranni ve Mu§teri'nin nef ini bir nebzecik §erh ve beyan
etmek icab ediyor.
J lj*- 9 ^ J -J***' J*' y f-*u-i> w*$ jut Py*^ J j~* Ij
1698. Ta ki asar-i kazamn hir semmesi, sad ve nahs ehline malum olstLn.
Ya'ni bu serh ve beyan, kaza-yi ilahi eserlerinin bir semmesi ve bir neb-
zesi ve mimunesi, ehi-i saadet ve sekavet taraflanndan bilinmek icjndir.
Malum olsun ki; manzume-i §emsiyyemizi te§kil eden seyyarattan her bi-
rinin ruhaniyyeti vardir. Ve ehl-i arzdan her bir ferdin ruhaniyyeti ile bunla-
nn ruhaniyyetleri arasinda munasebetler mevcuttur. Bu seyyaratin ruhaniy-
yetleri hakkinda cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin-i Arab! (k.s.) hazretlerinin
Havzu'l-Hayat ismindeki . risalelerinde bir mikdar ma'lumat verilmi§tir. Bu
mimasebat-i ruhaniyyenin sirr-i kader ile irtibatlan olup, bu irtibat Hak Te-
ala'mn ke§f ettigi kullara ma'lumdur.
1699. ^Tali'i £M,usieri olan o kimse, nesaiian ve serverlikten sad olur.
<*$%&>
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVI-2 •
Tali'i Mugteri seyyaresine taalluk eden kimsenin kalbi ferah olur ve halk
arasinda sozii mu'teber oldugundan, serverlikten, ya'ni riyasetten §ad olur.
1 700. Ve o kimsenin ki iali'i ^iihal'dir, utnurda her sururdan ona ihtivai la-
[1713] ,. y
zim gear.
Ve tali'i Ziihal seyyaresine taalluk eden kimseye, i§lerinde §erlerin en-
va'indan ihtiyat iizere bulunmak icab eder. Zira onun tali'i niihuset ve ugur-
suzluk icindedir. §iirurdan adem-i tevakkisi maddeten ve ma'nen felaketini
mucib olur.
1701. Sger o JZiihal yildizliya soylersem, ate§inden muhakhah o hi^dreyi yakar.
Eger o Ziihal yildizli olan kimseye, o Ziihal'in ugursuzlugundan bahs et-
sem, o Ziihal, nuhusetinin atesjnden muhakkak o bicareyi yakar. Binaena-
leyh, ilm-i Hey'et'in verdigi ma'lumata gore, etrafinda sekiz ay devreden ve
bir de mukavves ay mesabesinde halkasi bulunan Ziihal seyyaresinin, suret-
te arzdan daha ziyade miinevver oldugu halde, ruhaniyyeti cihetinden bu ka~
dar berbad bir halde bulunmasi, sureti gayet latif ve fakat sireti son derece §e-
ni' olan insanlara benzer.
Hind mishalannda, f.£ f yerine f£ f vaki'dir. Bu surette ma'na,
"Eger Ziihal yildizliya, onun ugursuzlugunu spylemez isem, muhakkak onu
nuhusetinin atesjnden yakar" demek olur. Atiye irtibati kuvvetli olduguna
gore bu misha miireccahtir,
ib jy \j b JLp J*j\ jJJl ib jy**$ U oLi 411 IjjTil
1702. n^izim §ahimiz, u JAllah'i zikredin!" diye izin verdi; ate$ i$inde cj'ordii,
nur verdi.
Bu beyt-i §erif, bir sual-i mukadderin cevabidir. Ya'ni birisi der kit "Ma-
demki efrad-i be§erden ba'zilannin ruhaniyyetleri Ziihal seyyaresinin ugur-
suz olan ruhaniyyeti ile alakadar olmaktan hall degildir ve bu alakat be§erin
yed-i ihtiyannda olarak hasil olmu§ bir §ey de degildir; su halde gare nedir?"
Cenab-i Fir buna cevaben buyururlar ki: "Bizim sah-i hakiki olan Allah'imiz,
\j£ \fi aUi \jj"*\ i_pi jiW tftji t (Ahzab, 33/41) ya'ni "Ey iman eden kimseler,
Allah'i gok ook zikredin!" ayet-i kerimesinde, kendini zikretmemiz icin bize
AHMED AVNl KONUK
izin verdi; bizi tabiat ate§i iginde tekewiin etmi§ olan mahluklardan gordii
de, bize nur verdi ve bu nur vasitasiyla Zuhal'in tabiatimn niihusetinden ve
ate§inden kurtarmak murad buyurdu."
U^j^j \j*s 6>y ^~~ 4 ^ /> J 1 pA **? f\ i^jf
1703. Hiiiyurdii hi: *Vakia sizin zikrinizden pakim; muhakkah harm lasvir-
ler layik degildir!"
Ya'ni "Benim Zat-i ahadiyyem bilciimle sifatlardan ve isimlerden pak ve
mukaddestir; ve sizin zikriniz ise, hayalinizde kendinize gore birer ma'na-yi
uluhiyyet tasawur edip, bana birer isim izafesi ve o ismi harf ve lafiz sureti
giydirmek ile olur. Haibuki benim Zat-i ahadiyyeme boyle hayaller ve isim-
ler ve suretler layik degildir!"
J&» ,jj \j L* oli jjLj j^ JL>- j jty^ c— ^ j^y* *-^y
1704. ^fakai iasvir ve hayalin sarho§a, hizi asla misalsiz anlayamazf
Lakin vucud-i izafi aieminde hadis olmu§ olan cismaniler, bu tasvir ve
hayalin sarho§landir. Binaenaleyh bizim Zat-i ahadiyyemizi, hayallerinde
lead ettikieri misaisiz ve suretsiz anlayamazlar. Ve onlara bizi anlatmak igin
jkS/i j5t J) j (Nahl, 16/60) ["Mesel-i a'la Allah igindir."] ayet-i kerimesi mu-
cibince, mesel iradi icab eder.
1705. Cismane zihir, nahisin hayalidir, §ahane olan vasif onlardan halistir!
Cisme layik olan zikir, ma'rifet-i Hak'ta nakis olanlann hayalidir; §ah-i
hakikT olan Hakk'a layik ve munasib olan vasiflar ise, o cismaniyyete miina-
sib olan vasiflardan pak ve halistir!
^ C—*^JL« 4^- ^1 C~**J fiyr tfS "^iy L> °^
1 706. IZir kimse -padisah i$in ^Qvlha degildir!" derse, hu ne meclihtir? Ilu an-
cak acjdh degildir!
Bir kimse padi§ahi medhetmek igin, "Padi§ah gulha degildir!" dese, bu pa-
disah hakkinda medih olmaz. Boyle soyleyen kimse, ancak padi§ahin all olan
mertebesine vakif olmami§tir da onun igin boyle nakis hayallerde ve sdzler-
de bulunur.
^ra
*$%&
MESNEVt-t §ERtF §ERHt / III. CtLT • MESNEVf-2 •
tl)Ui ot>-L« j> {y~J\ aJLp ^y ds^ j\&\
Qobanin munacatina Musa (a.s.)m inkar etmesi
1707. uMiisa yolda bit cobani gordii hi, o derdi: *Gy Dinda ve ey Dlahl"
1708. "Sen neredesin? ia hi ben senin holen olayim! Qangini diheyim, ha§i-
m tarayim!"
1709. ^GVoiseni yihaytm, hitlerini oldureyim; ey muhie§em, senin online $ut ae-
tireyiml"
c-5oU- f.jj> -^ v^j^ **-^j *— *^^ (*-^ {*-*"# c->Xc-i
1709*. ' Senin elceijizini opeyim, senin ayayim ovayim; hob vakii hi aele, senin
cay ve hab-gahim siiviireyim ve -pah edeyim!"*
1710. "Gy Uinda, hiitiin hecUerim sana fedd olsun! Gy Uinda, benim "hey
hey" ve "hay hay'im senin yadtnladir!
"Hey hey" ve "hay hay", Tiirkge'de "hay huy" mukabilidir. §uri§ ve cez-
be halinde bagirmaktan ibarettir. Ya'ni, H Ey Huda-yi miiteal, benim halimde
§uri§ ve feryad seni anmak iledir!"
0^* <j\ jd C-£*lj <_r"J^ ^-*^ <^W^ ti\ CJ& ^ 6*j$s> Ja£ j>\
1711. O cohan bu minvalde bos sozler sbylerdi; CMnsa dedi: "Gy filan, bti hi-
medir? '
* "Bu beyiti, Avni Bey merhiim sehv etmis oldugundan, Ankaravl Ismail Dede'nin Mesne-
vf'sinden ahnarak buraya aynen yazilnu§tir." (Miizede Veli Sabri.)
eg^?
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni, goban bu minval (izere cismanilere layik olan bo§ sozleri Hak hak-
kinda soylerdi. Musa (a.s.) ona dedi ki: "Ey filan, bu soyledigin sozleri kime
hitaben soyluyorsun?"
1712. ^Dedi: "O kimseye ki, hizi yarath; hu yer ve aok ondan zuhura geldi"
Qoban cevaben dedi: "Benim bu sozlerim o kimseye hitabendir ki, bizi ya-
ratti; bu yer ve gok onun varligmdan zuhura geldi."
1713. c/Vtusd dedi; "Dtay, deli oldun! ijMusliiman olmamis iken kafir oldun!"
jUi :>j>- C)U;> jX\ f,A^j jLti j £~* j& *s~ ji) c— jij a^- ^1
1714. wr Bu ne fcaiil sozdiir, hu ne kufiir ve hezeyandiri <J\iuhakkak agzma pa-
muk tika!
"Jaj", batil soz; "fu§ar'\ "fe"nin zammi ve fethi ile ["fe§ar"] hezeyan; ve
ikinci misra'daki "fi§ar" t "fusurden" masdanndan emr-i hazirdir; sacmak ve
dokmek ma'nasinadir. Burada tikamak ma' nasi murad olunur.
1715. "Senin kiifriiniin pis koktisu dham kokuttu; kufriin dinin libasini par-
ca par$a etti!
1716. "Qarik ve ayak ve dolak sana layikhr; hir aunese hunun aibUer ne vakit
revadir?"
\717. "Sijer hu sozden hogazini hajjlamazsan, hir ates gelir, halkt yakarl"
Eger bu batil sdzler ile olan munacattan vazgecmez isen, Hak Teala'nin
ate§-i gazabi zahir olur ve halki kahreder!
1718, "Gjjer hir ales gelmemis ise hu duman nedir? Can kara olmus, revan-i
merdud nedir?"
*#%&>
MESNEVl-I $ERtF §ERHl / III.ClLT • MESNEVl-2 •
"Eger bir kahr-i ilahi atesj gelmemis, ise, bu senden zahir olan kiifur du-
manlan nedir? Canin nur-i ma'rifeti gidip kapkara olmu§; hakikat-i insaniy-
yen cehl alemine reddolunmu§. Bunlar hep kahr-i ilahi atesj degil midir? Bi-
naenaleyh ben kiifur ve inkarda sebat ediyorum; benim hakkimda kahir ve
gazab-i ilahi neden zuhur etmiyor?" diyenler son derece gaflet igindedirler.
Zira kiifur ve inkarda devam ve sebat, kahir ve gazab eseridir.
^— JJ^ by? \j uT^ J JLj ^~* 1 jj> ^ji ^ ' Jk <^** f
1719. yx Bger Uiahk'tn hakim-i add oldwjunu hiliyor isen, hahl soz ve edebsiz-
lih sana nasil latfthhr?
1 720. "Stfkilsizin dostlugu muhahkak diismanlikiir; Diah, ^Xeald hoyle hizmet-
[1734] ~ t .,,
ten tfanidir:
1721. u 6en feurvu hime soytoi/orsim, cismi ve haceti sifat-i jLul-Celal kakkm-
da amcana, dayina mi?"
Cisim tasavvurunu ve cisme aid olan ihtiyaglan sen ancak amcan ve da-
yin hakkinda caiz gorebiiirsin. Zii'l-Celal olan Hakk'm sifatma senin sdyledi-
gin sozler asla miinasib degildir.
1722. VV (Sttiii ri£$i> it netnada olan (per; fari^i ai/a^a muhtag. olan oiyerl"
1723. ur l/e e^er sentn fcu soziin hende i$in ise, odw ki, Dtak u O ^en'dir ve
Hien de oyvm!" dedil"
Ey coban, senin bu sozun Allah Teala'nin dyle bir kulu igin olsa ki, Hak
Teala onun hakkinda "0 bendir ve ben de ovum" buyurdu;
Ma'lum olsun ki; bu ve bundan sonraki beyitler miibteda; ve uguncu be-
yit bunlann haberi ve neticesidir. Ve bu iig beyit, insan-i kamilin zevkine aid
oldugundan, bu zevki tatmayanlann, bu ma'nalar havsala-yi ma'rifetlerine
sigmaz. Nitekim cenab-i Mevlana bu ma*nadaki zevklerini Divan-i Kebfrle-
rindeki su beyit ile beyan buyururlar:
c^p^
AHMED AVNl KONUK
"Be/3 oldum, da ben oldu; canim ve kalbim, tenim oldu. halde bu na-
le ve efganim nigin devam edip durur?"
1724. "Odur ki, W( T?en. hasta oldum, heni iyadet etmedin. Tten hasta oldum ve
o ualniz olmadi."
oyle bir kuldur ki, Hak Teala onun hakkinda, "Ben hasta oldum, beni
ziyaret edip hatinmi sormadin. Hasta olan yalniz o kulum degil idi; ben de
onunla beraber hasta idim."
Bu beyitte, Ebu Hureyre hazretlerinden mervi olan §u hadis-i §erife i§aret
buyurulur: j-^ ^ c~>^ ^T^i i i-Liii ^ J^ <w oi ^L* j u* -dJi j^ <oji J^-^ ju
6 jup ^Jbrj) aUp^J Ya'ni "Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah Teala yevm-i
kiyamette buyurur ki: "Ey Adem oglu, Ben hasta oldum, Beni iyadet etme-
din!" Kul der ki: "Ey Rabbim, ben Seni nasil iyadet ederim; halbuki Rabbiil-
aieminsin?" Allah Teala buyurur ki: "Sen bilmiyor musun ki, filan kulum
hasta oldu; sen onu iyadet etmedin? Bilmez misin ki, eger onu iyadet ede
idin, onun indinde beni bulurdun?"
, Malum olsun ki; bu suver-i kesife-i e§ya, viicud-i mutlak-i Hak'ta mu-
tekewin olup, o viicud-i latifin sifat ve esmasi hasebiyle mertebe-i kesafete
tenezzuliinden ba§ka bir §ey degildir. Viicud-i Hakk'i yerde ve gokte, sagda
ve solda arayanlar, pek biiyuk bir gaflet icjndedirler. Ve ^Ub iuJliT, oi (Is-
ra, 17/60) ya'ni "Senin Rabbin nasi kaplami§tir" ayet-i kerimesinin zevkin-
den bi-haberdirler. E§yanin yoktan var olmasi, ancak alem-i kesafetin ewel-
den mevcud degil iken sonradan mevcud olmasi demektir, Binaenaleyh ke-
safet o viicud-i latifte mahv ve miistehlek oldugu halde bilkuvve mevcuddur.
Sonra me§iyyet-i ilahiyye taalluk ederek bilfiil zahir olur. §u halde aiem yok-
tan degil, vardan var olmustar. Imdi bu zuhur-i fiilide, idrakin mertebe-i ke-
mali insandadir. Ve insan his goziinii ewela saha-i kesafete ve tabiata agar.
Ondaki idrak, kendisini mucidin taharrisine sevk eder. Hak Teala kemal-i ke-
reminden, enbiyasi ve evliyasi libasinda zahir olup muallimlik eder. Binaena-
leyh enbiyasim ve evliyasim Hakk'm gayri goriip inkar edenler, alem-i kese-
ratin fitnesine miibtela olup gaflete diismiis. olanlardir. Enbiya ve evliyanin
onlardan farki, bu alem-i kesafet ve tabiatin esaretinden ve kaydindan kur-
G^^o
P^ MESNEVt-1 SERfF SERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 • "^^®
tulmus, olmaktan ibarettir. Eger miinkirler bu esaret zincirlerini koparabilseler
ve muallim olan enbiyaya tabi' olsalar, onlar da kendilerini evliya kafilesi
arasinda bulurlar ve kendilerinin evvelki inkarlanna giilerler idi. Imdi, bil-
cumle e§yanin hakikati Hak; ve bu taayyiinat dahi O'nun vucudunun mer-
tebelerinden bir mertebe oldugunu bilenlere, bu zikrolunan hadis-i §erifin
ma'nasim anlamak mu§kil gelmez. Bu ma'naya binaen cenab-i §eyh-i Ekber
hazretleri Fususu 'l-Hikem 'de Fass-i Ya'kubi ve Eyyubi'de bu ma'rifeti beyan-
dan sonra, "Senin mazhannda muteellim ve miitelezziz olanin kirn oldugunu
anlarsin" buyururlar.
1725. "Odur ki, ^enim ile i§itir ve H^enim ile goriir olmn§tur; o hendenin hak-
kmda da hu beyhudedir!"
Bu beyt-i sertfte, v^ j 4 *-~* ^ ^\ isu a*>.\ j^ jii^i j\ ^j* ^x* ji^ V
ijiji Lc j jU^. Lc j jjai u j ^^ icj ^w U-i aW-^ o^ j -oLJj ya'ni "Kulum, ben
onu sevinceye kadar nevafil ile daima bana yakla§ir. Ben onu sevdigim va-
kit, onun sem'i ve basan ve lisani ve eli ve ayagi ben olurum. Imdi, Benim
ile isjtir, Benim ile goriir, Benim ile soyler, Benim ile tutar, Benim ile yuriir"
hadis-i kudsisine isaret buyurulur. Ya'ni "0 oyle bir kuldur ki, bu hadls-i
kudsi mucibince Benim ile isjtir ve Benim ile goriir bir hale gelmi§tir. Ey go-
ban, senin cismantlere mahsus olan sozlerin, zat-i ahadiyye-i Hakk'a layik
olmadigi gibi, bu sifati haiz olan kullar hakkinda da beyhude ve abestir." Zi-
ra o kullar cismaniyyet ve tabiat kayd ve esaretinden kurtulmusjardir. Onla-
rin zahir-i hallerine bakip aldanma! Onlardan zahir olan evsaf-i cismaniyye
ancak viicud-i mutlak-i Hakk'in meratibi ahkamini muhafaza igindir. Ve bu
mertebede sifat-i abdiyyetin muhafazasi hikmet-i ilahiyye icabi oldugundan,
onlar bu alem-i kesafette izhar-i abdiyyetten bir an hali kalmazlar. Yoksa, is-
terlerse yemezler ve uyumazlar ve ateste yanmazlar ve suda batmazlar. Vel-
hasil, cismaniyyet ile mukayyed degildirler. Ve bu kullar "fena-fillah" ve
"baka-billah" mertebesini ihraz etmi§ olan kullardir.
1726. Diakk'in hassina bi-edeb soz soylemek, kalbi oldiiriir varaki siyak tutar.
Yukanda ahvali izah olunan Hakk'in has kullarma kar§i layik olmay an
sozleri soylemek bi-edebliktir. Ve onlara kar§i bi-edebane soz soylemek de
^^
0§K®~ AHMED AVNl KONUK *^®
kalbi oldiirur ve fuyuzat-i ilahiyyenin nuzuliine mani' olur; ve defter-i a'ma-
lini karartir. Nitekim hadis-i kudside, ijUi* jjji j^» Uj J aw ^ ya'ni "Benim
bir velime ihanet eden, benim muharebe ile mubareze eder." Ve cenab-i
§eyh-i Ekber buyururlar ki; aJL* ^ ouVi %$ *> dy*** u udu. j u^t ^J^- ^
ya'ni "Kim ki sufiyye ile pturdu ve tahakkuk ettikleri §eye muhalefet etti, kal-
binden imam nez 1 etti."
^ j j ^ -U~j*- c 5 Jj 4^- _/* <uJ*U ^tj^j I j (Jij* y £
1727. 6^er sen bir erkeije "Jabma!" cagirir i se -n, %er$i erkek ve kadm hep bir
cinsiendir.
1728. ITier ne kaclar iyi huylu ve halim ve sakin olsa da, miimkin olduhca se-
nin hamna hasd eder.
Erkegi kadin ismiyle gagirdigin vakit, kabul etmeyip hiddet eder.
1729. jfahma, kadinlann hakkinda medihtir; ecjer erkeije soylersen mizrak
darbesi olur.
Fatima, Resui-i zisan Efendimiz'in kerime-i muhteremelerinin ism-i §er!fi
oldugundan, mu'min kadinlar bu isim ile gaginldiklari vakit, medih olur ve
ho§lanna gider. Fakat kafir ve munafik olan kadinlar ile erkeklerin ho§una
gitmez. Zira kafir ve munafik olan kadinlar bu isimden kendilerine muslu-
manhk isnad olundugunu anlarlar ve halbuki Islamiyyet'ten istikrah ederler.
Ve keza erkekler de bu isim ile cagifildiklan vakit, "Sende erkeklik yoktur; ka-
din hukmundesin" ma'nasini anladiklanndan, onlann da ho§una gitmez.
Velhasil, bu isim buniann kalblerine mizrak ucu gibi saplamr.
1730. SI ve auak bizim hakkimizda medihtir: Uiakk'tn kudsiviieti hakkinda
[1744] * ™
alayistir.
Eli ve ayagi tarn ve yerinde olmasi, insanlar hakkinda medihtir. Zira bir
kimseye "Tammu'l-a'za!" derlerse, ho§lamr. Fakat Hak hakkinda el ve ayak
isnadi, O'nun kudsiyyetine layik degildir. Bu isnad bula§ikliktir.
MESNEVf-I §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
1731. "^Dojjmadi, dogurulmadi!" O'na layikiir; doflurani ve dogurulmusu O ya-
raticidir.
1732. I7icr ne ki cisim geldi, viladet onun vasftdtr; her ne ki mevluddur, o vr-
magtn hu iarafindandir.
Ya'ni, dogma, cisim halinde zahir olan her §eyin vasfidir; ve bu vasfi ha-
iz olan her mevlud, miiteselsilen akip gelen hadisat irmagi tarafindan zuhu-
ra gelir. Zira alem-i ecsamda nebat cemaddan; ve hayvan nebattan; ve insan
hayvandan ve cemaddan ve nebattan miiteselsilen peyda olur.
1733. 33ra ki kevn u fesaddandir ve zaiftir ve hadistir ve muhakkak hir muh-
dis ister!
"Mehin" burada zaif ma'nasinadir. Ya'ni, cisim, olmak ve bozulmak ale-
mindendir ve te'sirat-i muhtelife altinda bozulmaga miistaid oldugundan, ga-
yet zaifu'l-bunyedir. Ve ewelce mevcud olmadigi halde, sonradan olmu§tur.
Binaenaleyh alem-i surette zahir olabilmek icjn, mutlaka bir ihdas ediciye
muhtagtir.
1754. ^Dedi: "By lMuscL agzimt diktin ve sen pismanliktan canimi yakhnl"
Qoban dedi: "Ey nebiyy-i zisan olan Hz. Musa, sen §imdi benim kendi ak-
lima gore soyledigim sozlere miisaade etmedin; ve ben de soz bulamayaca-
gim igin agzimi diktin ve kapadin. Ve ben Hakk'a hitaben soyledigim sozle-
rin yanh§ ve fena oldugunu anladim; igimde pi§manlik hasil oldu. Bu neda-
met atesjnden canimi yaktm!"
1735. BUbisesini yirtti ve hararetli hir ^Sih!" eiiv, hir sahraya has koydu ve aittil
Qoban, sevdigi ma'buduna kar§i lisaniyla hissiyat-i a§ikanesini beyan
kudretinden aczini anlayinca, yakasini yirtti ve yana yana bir "Ah!" etti ve
basmi ahp bir sahraya gitti.
W<®~ AHMED AVNi KONUK "^®
Hak Teala'mn Musa (a.s.)a coban icm itab buyurmasi
1736. ZKuda'dan c/Vtusa iarafina vahiy aeldi; $oyle hi, nr Bizim hulumuzu hiz-
den ayirdm!"
(JJ^\ dJ>^ Jwa* iS\j\i <jjJ\ dz^ J^j iS\j JS
1737. "Sen vast etmeh i$in mi geldin; yahut fast eimek igin mi geldin?"
JtAjaJi <^JUp *Li^l JaioS &\ j jX\ aia \* ^j\ y \3
1738. "Oiadir olduk$a firaka ayak koyma; henim indimde e§yanin en mekm-
hu talakhr!"
"Ya Musa, kudretin oldukca aynhk cihetine adim atma! Zira benim indim-
de en mekruh olan §ey, zevc ile zevce arasindaki talak ve iftiraktir!" Ve ha-
dis-i §erlfte, J*Wi & <-M j*h\ i^l- *u» jU u, JbOi ^ <gi ^i ul. <ui ^ u ya'ni
"Allah Teala kole ve cariye azad etmekten kendisine daha sevgili bir mubah
yaratmadi ve kendisine kadm bo§amaktan daha igreng gelen bir mubah ya-
ratmadi" buyurulur.
1739. w Dier hir kimseye hir sirei koymu$um; her hir kimseye hir tshlah vermisim."
Her bir ferde bir adet ve me§reb koydum; o mesreb dairesinde seyreder.
Ve her bir ferde me§rebine muvafik istilah ve soz verdim; o daire dahilinde
soz soyler.
1740. u Onun- hakkinda medih ve senin hakkinda zemdir; onun hakhinda hat
ve senin hakkinda zehirdir"
G m?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / III. ClLT • MESNEVt-2 •
Cobanm soyledigi sozler, kendi mertebesine gore benim hakkimda medih-
tir. Fakat yine o sozler, senin mertebe-i nubiiwetine gore benim hakkimda
zemdir. Ve cobanin sozleri, onun mertebesinden bana bal gibi tath gelir; fa-
kat senden zehir gibi aci gelir.
1741. ysr Biz biitiin pakten ve na-paklikten; ve butiin giran-canlihkian ve calak-
likten beriyiz!
Biz "mertebe-i ahadiyyefimizde kudsiyyetten ve adem-i kudsiyyetten ve
bataetten ve sur'atten beriyiz. Zira mertebe-i ahadiyyette Hak higbir isim ile
musemma ve bir na't ile men'ut ve bir sifat ile mevsuf olmaktan munezzeh-
tir. Ve cenab-i §eyh-i Ekber hazretleriyle cenab-i Mevlana efendimizin "vii-
cud-i mutlak" buyurmalan, ancak bu mertebeye i§aret icin vaz' edilmis, bir is-
tilahtir. Bu mertebe ltlak ile takyid olunmaktan dahi munezzehtir. Ciinku bu
mertebe kunh-i Zat'tir. Burada akil ve fikir iskmez.
1742. Uf Ben bir faide etmem icin emreimeiim; belki benielere bir cud edeyim
iiye emrettim."
Ben kendime bir faidesi olmak icin peygamberleri ve §eriatlanmi gonder-
medim. Belki alem-i kesafet ve tabiatta mertebe-i hayvaniyyede kalan kulla-
nma, insanlik mertebesini ihsan icin gonderdim. Zira benim peygamberlerim
zulmet-i cehl icinde kalan kullanma muallimdir ve cahillere ilim ve ma'rifet
ta'limi, ihsan-i azimdir. Nitekim, <^)\ J*\ ,JLJi Vj ya'ni "llmin mertebesi, mer-
tebelerin en yiiksegidir" buyurulur.
1743. u Utindlilerin Dtind tstdahi medihtir; Sindlilerin Sind ishlaht medihtir."
Hind ahalisinin medih icin kendilerine mahsus ta'birati oldugu gibi, Sind
ahalisinin de medih igin kullandiklan ta'birat vardir. Bunlar birbirine benze-
mez. Binaenaleyh her bir kavmin lisanina ve ta'biratina ta'n ve i'tiraz caiz
degildir. Zira hepsinin maksadi birdir.
1744. u< T?en onlann ienzihinden pah olmam; inci sacici oUuklan halde yine
onlar pak olurlar."
*$$&
AHMED AVNl KONUK
"Tesbfh", tenzih ve takdis ma'nasmadir. Ve tenzih, HakTeala hazretlerini
bilcumle nakaistan pak ve an gormektir. Binaenaleyh her bir mu'min ve mu-
vahhid igin Hakk'i tenzih ve takdis etmek lazimdir. Fakat bu bizim tenzihimiz,
kendi aklimiza gore olan tenzihtir; tenzih-i hakiki degildir. Qiinku, "Bir §ey bir
§eyden munezzehtir" dedigimiz vakit, her iki §eye birer had ta'yin etmis, olu-
ruz. Halbuki Hak Teala hazretleri bu gibi hadlerden munezzehtir. Onun icjn
Cehab-i §eyh-i Ekber hazretleri Fususu'l-Hikem'de Fass-i llyasi'de "Tenzih-i
sirf, Hak hakkmda yanm ma'rifettir" buyururlar. HakTeala mertebe-i ahadiy-
yetinde bilcumle sifat ve esmadan munezzehtir. Fakat mertebe-i uluhiyyeti
olan mertebe-i vahdetinde sifatlardan ve isimlerden munezzeh degildir; ve
mezahir-i kevniyyede bi-hasebi'1-esma zuhuru, O'nun tenezzuhiine zarar ver-
mez. Zira ayn-i tesbihte tenezziihtedir, Binaenaleyh Hatem-i enbiya (s.a.v.)
Efendimiz'in ummet-i merhumesinin zevki, tenzihte te§bih ve tesbihte tenzih-
tir. Nitekim bu babdaki tafsilat Fususu'l-Hikem'de Fass-i Nuhi'dedir. Her ne
kadar bu tarz tenzihi ba'zt korkak saliklerin havsalalan almaz ise de, bu ma'ri-
fet hakikatta tarn bir ma'rifettir. Imdi, kuliann tesbihi ve tenzihi ile Hak mu-
nezzeh ve mukaddes olmaz. Zira Hak Teala hazretleri ezel-i azalde ve ashn-
da mukaddes ve munezzehtir. Bu tenzih ancak kullar igin faidelidir. Qunku
onlann tesbihleri ve tenzihleri arazdir. Ve arazlardan alem-i ruhaniyyette gli-
zel suretler peyda olur ve inciler sacrtir. Nitekim bu cildin ibtidalannda a'raz ve
cevher hakkindaki izahat gecti.
1745. ur Diz dile ve soze bakmayiz; biz ruha ve hale bakanz."
*ji £->L>- U JaiJ C-.Q A^-^T *y> A-iU- £\ *-JL3 )a\i
1746. "Dier ne kadar lafzin sozii na-hazi olursa da, eger hasi' ise, biz kalbe
naziriz.
"Ha§i"' ve "hazr\ miitezellil ve mutevazi ' ma'nalarmadir. Ya'ni, biz
mutevazi' ve miitezellil olan kalbe bakanz. Boyle bir kalbin sahibinin soz-
lerinde tevazu' ve tezellul bulunmasa bile, mademki onun kalbinde husu*
vardir, mu'teber olan bu husu'dur. Bu ma'naya binaen (s.a.v.) Efendimiz,
^-u j ^ji j\ >, J, ^UpI J\ Vj pT j_^ J\ J^, V <ui ui ya'ni "Muhakkak Al-
lah Teala sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz; belki kalblerinize ve ni-
yetlerinize bakar" buyururlar.
Gg^g>
g!p^ MESNEVi-1 SERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVI-2 • ~®^Si
1747. * 3£ra ki gonul cevher ve soylemek araz olur; binaenaleyh araz tufeyl,
cevher garaz geldi,"
Soze bakilmayip kalbe bakilmasinm sebebi budur ki: Kalb cevherdir. Zira
iki zamanda bakidir. Soylemek ise iki zamanda bakl olmadigi igin arazdir. Bi-
naenaleyh araz cevherin tufeyli ve tabi'idir. Ve garaz ve maksud cevherdir.
Onun icin soze degil, kalbe bakilir.
1748. KXC Bu eljal ve izmar ve mecaz cinsinden sozler ne vakie kadar? Dtara-
ret isterim hararet! O hararetle diiziil!"
Bu parlak lafizlar ve ma'nalann eifaz tahtinda izman ve mecaz sozler ne
vakte kadar devam edecek! Benim indimde bunlara i'tibar yoktur. Bu fesahat
ve belagat, kendini satmak igin bir sermayedir. Halbuki ben ate§-i a§k hara-
reti isterim. a§k atesjnin harareti ile kalbine geki-duzen ver!
1749. "Cauda askian bir ates -parlat; bastan basa fikri ve ibareyi yaki"
Ruhunda ask-i ilahiden bir ates. parlat; fikr-i fesahat ve belagati ve o tum-
turakli ibareleri yak!
JJ^Ssji ^V^J J <^W- '^J-* •XyH* ^ta <~>\}\ {fy
1750. "By uW&sa, dananin edebleri baskadirlar; cam yamhlar ve revanan bas-
[1764] kadularl"
"DanaMan murad, "fena"dan "baka"ya riicu'dan sonra abdiyyetle miite-
hakkik olan kimsedir. "Cam yanik"tan murad, musahede-i Hak'ta fan! olup,
maglubul-ahvai olanlardir. "RevananMan murad, saliklerdir. Binaenaleyh
bu beyt-i §enfte tig simfa i§aret buyurulur: Biri mubtedt, digeri mutavassit,
uguncusti de muntehidir. Ve bu ug simftan her birinin adabi ba§ka ba§kadir.
Zira her bir mertebe bir nev*-i edebi iktiza eder.
1751. "Sdstklara her nefes yanmak layiktir; harab koy uzerine harac ve osiir
yoktur "
AHMED AVNl KONUK
Allah'in a§iklanna her nefeste a§k atesjne yanmak layik olur. Ve bu ate§
onlann iklim-i kalblerini yakip harab eder. Binaenaleyh onlardan edeb ve
kaide ve resm ve adet bekleme! Zira harabe haline gelmi§ olan bir koye ha-
rac ve 6§ur gibi vergiler tarh olunamaz.
1752. H £ger hata soylerse, ona ^hata edict' deme! 6ger §ehid~i piir-hun olursa,
onu yikamal"
1753. "Otan sehitler vein sudan daha evladir. H^u hata yiiz dogrudan daha ev-
ladu!"
Kan §er'an necis olup taharet lazim geldigi halde, §ehitler igin sudan daha
iyidir. Zira §er'an onlar yikanmaz. Bunun gibi, Allah'in a§iklanndan yanlis,
bir soz ve fiil sadir olursa, yiiz dogrudan daha iyidir. Nitekim hadis-i §erifte,
v'j jJh ^ ijlp 4Ji v^i tit ya'ni "Allah Teala bir kulu sevdigi vakit, onun guna-
hi zarar vermez" buyurulur.
^~~j <W^ L> u*^ J ?***r ^—^ *^ r*-> ^ ^-^ ^
1754. '"ZKahenin icinde hible adeti yoktw. Gger dalgicm dolagi yohsa ne
cfamdu?"
"Pagile" burada "patabe" ya'ni dolak ma'nasinadir. Ve dolak, bacaklara
sanlan sargidir. Ankaravi hazretleri, "Karda gezmek igin ayaga gecirilen cen-
ber gubugudur" buyurur. Hind §arihleri bu ma'nayi da beyan edip, evvelki
ma'nayi mureccah tutmu§lardir. Ve fakir dahi muvafik bulurum. Ya'ni,
Ka'be'nin binasi iginde teveccuh edilecek bir cihet aranmaz; her tarafa tevec-
cuh olunur. Allah'in a§iklan da her tarafta Hakk'in vechini mu§ahede ettik-
lerinden, suret ve resm ve adet baglanyla mukayyed degildirler. Onlar a§k-i
ilahi deryasinin dalgiglandir. Dalgiglar denize dalarken bacaklanna dolak la-
zim olmadigi gibi, bu a§iklar da dolak mesabesinde olan tac ve hirka ve kihk
ve kiyafet gibi baglardan mustagnidirler.
1755. "Sen sarhoslardan kilavuzluk isteme; elhisesini yutanlara niye yama em-
r eder sin?"
GN£^>
MESNEVl-t §ERlF §ERHI / III. ClLT • MESNEVl-2 • "^®
"SermestlerMen murad, a§k-i ilahide miistagrak olup, akil ve tedbir bag-
lanni kopararak bu a§kin hiikmu ile hareket edetilerdir. Ve tekalif-i ilahiyye
akla hitaben gelmi§ oldugundan, bu a§iklardan tekalif-i ilahiyye haricinde
muameleler dahi vaki' olabilir. Binaenaleyh bunlar mertebe-i akilda olan sa-
liklere kilavuzluk edemezler. Zira bu gibi zev&t soyleyeni ve i§iteni bir bulur-
lar. Nitekim bu taife, j^\ J\ jJ-i ^ J* J* ^U-Ji ya'ni "Dinleme bir ku§tur ki,
Hak'tan Hakk'a ucar" derler. Bunlar her ne sdylerlerse, askin tercumam olup,
ma'zurdurlar. Ve nitekim Hz. §ibli (k.s.), c?> oo ljJt J J* j £—' Ul -? ^ Ul
ya'ni "Ben soylerim; ben dinlerim. Ve iki alemde benden ba§kasi var midir?"
buyurur. Boyle olunca, bu gibi zevatin zahir-i §er'a muhalif olan sozlerini ve
fiillerini inkar etmek munasib degildir. Onlann bu hal iginde terk-i edebleri,
ayn-i edebdir. Birtakim mubahi olan mulhidler, ta'til-i §eriatta bunlara ben-
zerier; fakat bunlardan degildirler. Onlar heva-yi nefsaninin adim a§k koy-
mu§lar ve §eytanin tuzaklanna tutulmusjardir.
1756. *i5%$kin mitteti hiiiun dinlerden ayrulir; d^tklann mezhebi ve milleii
Dtudadtrl"
"Millet" burada din ma'nasinadir. Ya'ni, a§k dini, bilciimle dinlerden ayri
bir dindir. Onlann mezhebi ve dini ancak Hak'tir. Ve onlardan nisum-1 §er'iy-
ye beklemek abestir. Nitekim yukanki beyitte izah olundu. Ve Hz. Ciineyd'in
^j ^jbJu J* m\ ya'ni "Ben Rabbim'in mezhebi uzereyim" buyurmasi da bu
ma'nadandir.
C~~J liLuP *p iS^ij* j-» J*5*p c— J ill* .a^J jf £ \j J*J
1757. "Gger lalin muhrii olmazsa, korhu yoktur; a§h, gam deryasinda gamnak
degildir!"
Allah 'in a§kinda fan! olanlann viicud-i mecazileri la'l gibi saf ve §effaf ol-
mustar. Bir la'l pargasinin iistiinde miihur mahkuk olmasa, kiymetine halel
gelmeyecegi gibi, bu a§iklann la'l pargasi gibi olan viicud-i mecazileri iizerin-
de de riisum ve adab-i §er'iyye bulunmasa higbir beis yoktur. Zira a§kin za-
tinda keserat yoktur. Ancak bir Ma'suk vardir; ve asikin muharriki, ancak bu
Ma'suk'un askidir. Binaenaleyh onun nazannda Ma'§uk'un lutfu ve kahn ve
cemati ve celali musavi oldugundan, gam deryasinda miistagrak olmak onun
§anindan degildir.
AHMED AVNl KONUK
gobamn dzrii hakkmda Musa (a.s.)a vahiy gelmesi
1758. ^undan sonra Utah J\A,usamn simna gizli sozler soyledi ki, o kelama
gelmez.
Musa (a.s.) gobanin kendi aklmca Hakk'a olan munacatinda soyledigi
munasebetsiz sozleri inkar ettikten sonra, Hak Teala Musa (a.s.) in ruhunun
verasinda olan u sirr"ina, gizli olan birtakim esrar-i ilahiyyesini soyledi ki,
bunlar zevke aid oldugundan, kelam ile ve yazi ile anlatmak miimkin degil-
dir. Zira "sirr"a soylenen sozleri yine "sirr" idrak edebilir. Halbuki "sirr" mer~
tebesine ewela "nefis", sonra "kalb", sonra da "run" hicabdir.
1759. uMusamn kalbine sozler dokiuler; gdrmejji ve soylemeyi hirhirine karis-
tuddar.
Musa (a.s.) bir nebiyy-i zisan oldugundan, onda "sirr"imn hicablan olan
"nefis" ve "kalb" ve "run" mertebeleri muttehid bir hale gelmis. idi. Binaenaleyh
u sirr"ina hitab olunan sozlerin esran kalb gozuyle de goriinur idi. Binaenaleyh
Hz. Musa'mn vucud-i §erifinde gormeyi ve soylemeyi birbirine kansfcrdilar.
1 760. CWe kadar hi-hod oldu ve ne kadar kendine qeldi; ne kadar ezelden ehed
[1774] f , u
iarajina u$tu:
Musa (a.s.) Hak tarafindan u sirr"ina vakT olan hitabin te*siri ile birkag
def alar kendinden gegti ve birkag def alar yine kendine geldi. Ve birkac
def alar dahi onun sirri, ezelden ebed taranna ugtu.
Malum olsun ki, bir "ezel-i azaf\ bir de "ezei" vardir. "Ezel-i azal",
kiinh-i Zat'a aid oldugundan, ondan bahs olunamaz. Fakat "ezel", merte-
c ^^>
P|K^ MESNEVl-l SERlF SERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 • ^P§
be-i ilm-i ilahi ve a'yan-i sabite alemi oldugundan, kesf-i ilahi ile o merte-
be sirren idrak olunur. Ve mumkin oldugu kadar da izn-i Hak ile ondan
bahs olunabilir. "Ebediyyefe gelince, "ilim" mertebesinde sabit olan
hakayik igin asla fena olmadigindan ebedidir. Binaenaleyh bu hakayik
sirrlanyla ebediyyete tayaran ederler. Fakat bu ugus. nasil bir ugustur, elfaz
ve kelimat ile ta'rif ve tavsif olunamaz.
1761. niiindan soma eger serk sbylersem ahmahhkhr. JZua ki, hunun serhi
acjahlicfin verasidu!
Bu beyandan sonra, Musa (a.s.)in seyr-i sirrmi §erhe basjarsam hama-
kat olur. Qitnku bunun serhi akil ve idrakin arkasindadir; zevki ve hali bir
§eydir.
1762. Ve eger sbylersem akillan hopar; ve eger yazsam cok kalemleri kirar!
Ve bilfarz soylenemeyecek olan bu esran mumkin oldugu kadar misaller
getirerek soylemege tesebbiis etsem, akillan yerinden oynatir. Ya'ni muvaze-
ne-i akliyyeye uymaz ve badi-i inkar olur. Ve yazmaga tesebbiis etsem, ka-
lemler kinlir, Ya'ni, kalem elfaz ve kelimat bulamadigi icin isleyemez bir ha-
le gelir.
1763. Vaktaki uWusa (a.s.) Diak'tan bu itahi isiiti, sahrada $ohamn arkasm-
dan kostu.
1764. O hayran olmusun ayak izini surdii; sahra yolundan toz sack.
Hz. Musa, o sasinp kalmis olan cobamn ayak izin ta'klb etti; sahra yolun-
dan yuriiyerek havaya tozlar kaldirdi.
Hind niishalannda ikinci misra' -uLsi j ow* V A ji *f suretindedir. "Perre" ke-
limesinin miiteaddid ma'nalan vardir. Burada "etek" veya "ot yapraklan"
ma'nalanni almak munasib goriinur. Ya'ni, cenab-i Musa o hayran olan goba-
nin ayak izlerini ta'klb etti; eteginden sahra tozlanni sacti. Veyahut sahranin
ot yapraklanndan tozu silkti demek olur ki, sur'atle yiirumekten kinayedir.
AHMED AVNl KONUK
1765. <$uride adamm ayacjmm adimi da muhahkak ba§kalarimn adimmdan
belli olur.
Cezbe halinde bulunan adamin ayaginin adimlan, akli ba§inda olan adam-
larin adimlanndan farkli olur. Ya'ni §uridelerin yuruyusterinde intizam yok-
tur; adimlan kan§iktir.
1766. ^Bir ayak rvh (£j) <jtii yukartdan a§agiya kadar; bir ayak fil gibi egri
iizerine cjitmi$.
"Crib", egri ve yan gitmek ve bir ko§eye nazar etmek ma'nalannadir. Bu-
rada, saga ve sola carpilarak gitmek demektir. "Ruh" (j-j) ve "fil", §atrang
oyununda musta'mel tasjardan ikisinin adidir. Ya'ni, §uridenin adimlan, sp-
rang oyununa mahsus olan tahtanm iizerinde "ruh" ve "fil" isimli ta§lann
seyri gibidir.
^ j. ^hj ur* u ^s? <& ^ ^J l >^ j>ry ^y? *€
1 767. Qah bir dalga gibi bayrak kaldiranlar iizere, gah balth gibi karni iizerin-
de yiiriiyiicii!
Ya'ni, §uridenin yuruyiisu, "d(i§e kalka" ta'birine masadaktir. Ba'zan
bayrak kaldiranlann tarzi iizere bir dalga gibi ileriye atilir; ba'zan yuvarlanip
yuz ustii suriinerek yurur.
1768. Uleml dbken bir remmal gibi ba'zan kendi halini bir to-prak iizerine yazmi$.
"Reml", ke§f-i ahval icin musta'mel olan ulum-i garibeden birisidir. Bu-
nunia me§gul olan bir kimse, kum veya kagit iizerine birtakim §ekiller ve ciz-
giler vaz' edip, onlardan o ilmin usulu vech ile ma'na istihrac eder. Buna
Tiirkce'de "reml dokme" derler, l§te, a§ik-i §unde de ba'zan bu reml doken-
ler gibi kendi halini nazmen veya nesren, kagit bulursa kagida, bulamazsa
kumlara ve topraklara yazar ki, bu tarz maglub oldugu halin icabidir.
1769. <S%kibet onu buldu ve gordii. ^Dedi: ^uMiijde ver ki, bir izin eri$Ul"
MESNEVt-t §ERfF §ERHt / III. CtLT • MESNEVt-2 •
Hz. Musa (a.s.) gobamn arkasindan gitti ve onu buldu ve gordu de, dedi
ki: "Mujdemi ver! Zira sana izin verildi."
1 770. u Dii^bir adab ve tertib isteme; dar gbnliin her neyi isterse soyle 1 /'
Bundan sonra ey goban, sozlerinde Hakk'a kar§i edeb ve tertib gozetme;
ma'rifette vus'at sahibi olmayan kalbine her ne gelirse bila-teemmul soyle!
1771. "Senin kufriin dindir; ve dinin canin nurudur. Byminsin ve senden ehl-i
cihan eman icindedif!"
Senin zahiri kufur goninen sozlerin dtndir; ve dinin dahi can aleminin nu-
rudur. Sen kendin emniyyette oldugun gibi, halk-i cMn dahi senden emniy-
yet igindedir.
1772. "6y "yefalullahu ma yesa"nm muafi; git, gekinmeksizin dilini ac!"
\\L u it j^ (Ibrahim, 14/27) ya'ni "Allah Teala diledigini isler" ayet-i ke-
rimesinin ma'na-yi munifine, muafiyete nailiyyet suretiyle masadak olmus.
olan goban, artik bundan sonra git, nig gekinmeksizin diline geleni soyle!
1773. ^Bedi: "6y dMusd, ondan gegmisim; ben simdi goniil kantna kansmiswil"
Coban cevaben dedi: "Ya Musa, ben sjmdi tesbih-i sirftan gegtim; merte-
be-i tenzlhe eristim ki, her ne der isem, o mertebede Hak Teala ondan miinez-
zehtir. Binaenaleyh bu sebeble goniil kamna bulasfrm ki, fehm ve idrak o mer-
tebenin vusuliinden acizdir; ve §imdi bana "mi'rac-i run!" hasil olmu§tur!"
1 774. Wf Ben "sidre-i munieha'dan gecmisim; o taraftan ywz binlerce sene ka-
dar gitmisim!"
"Sidre"nin ma'na-yi lugavileri vardir. Bir ma'nasi da, "en son agag"
ma'nasinadir. Bundan, alem-i suret ve hayalin muntehasi murad olunur.
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni, "Ben alem-i suret ve hayalden ileriye gegtim ve "tecelli-i zati"de mahv
oldum; ve hakkinda <** oto a*-** ^-^ ots* (\# J *2\ %j)h "&ytt %/s (Mearic,
70/4) ya'ni "Melaike ve ruhO'na, mikdari elli bin yil olari bir giinde uruc
eder" buyurulan bir mertebeye uruc ettim." Bu elli bin yilin bir gunii, dunya
senesiyle elli bin sene i'tibar olunursa, azim bir adede balig olur. Beyt-i §erif-
te t "yiiz binlerce sene kadar" ta'blriyle bu aded-i azime i§aret buyurulur.
1775. n *Jtam$i vurdun, ahm styadi; atladt ve felekten gegti!"
Senin bazu-yi ir§adin benim isti'dad-i ezelimin atina bir kamgi vurdu; ve
atim sigrayip atladi ve alem-i suret olan felekten, alem-i bi-surete gecti.
1776. nr Bizim nasutumuzun mahremi lahui oldu; senin eline ve holuna aferin
olsunl"
"Nasut", alem-i §ehadet ile "hazret-i insan n in mecmu'undan ibarettir. Ve
"lahuf , bl-keyfiyyet ve bi-renk olan Zat'tan ibarettir ki, muhakkikln buna
"Hu" ile i§aret ederler. Ya'ni, "Bizim be§eriyyetimizin mahremi, keyfiyyetsiz
ve renksiz olan "ZaM baht" oldu. Senin eline ve koluna aferin ki, bir kamgi-
da beni bu mertebeye terakki ettirdin!"
1 777. <§imdi benim halim soylemekten hartyir. ^u soyledigim sey benim ahva-
Um degildir.
Mademki benim nasutum lahutun mahremi oldu ve ben tecelli-i zati zev-
ki ile mutezewik oldum, benim halimi nasuti olan harf ve savt ile sdylemek
mumkin degildir. Harf ve savta ve elfaza sigdirdigim ma'nalar benim ahva-
lim degildir; nasutumun ahvalidir. Ve benim nasutum lahutiyyet aynasinda
menku§tur.
1778. <S%ynada olan naksi goriirsen, o senin naksindir; o aynanin naksx degildir.
Viicud-i mutlak-i Hakk'm aynasinda ve lahutiyyetinde gordiigun naki§ se-
nin nak§indir; aynanin nak§i degildir. Zira o ayna suretsiz ve saf ve bi-renktir.
ff^^a
ggpr^ MESNEVt-t SERtF SERHl / III. ClLT • MESNEVl-2 •
Malum olsun ki, muhakkikin hazerati indinde iki i'tibar vardir: Birisi, Hak
alemin aynasidir. Suver-i e§ya o aynada kendilerini gortirler. Digeri, alem
Hakk'm ay nasi olup, Hak alem aynasmda kendi esma ve sifatinm suretleri-
ni mu§ahede buyurur. Beyt-i §erif evvelki i'tibara goredir.
V >jr- j> J ^-^ jj^ j* >f ^ j^ Jt >y & {>
1 779. O^fayi adamm ndye iifleduji nejes nayin laytkidir; adamm laytki decjildir.
Ya'nl Hak nefes-i rahmanisiyle her an-i gayr-i munkasimde mutecellidir
ve o tecelli ale's-seviyyedir; asla tefavut yoktur. ojU & ^^^ J+ j ^j u
(Miilk, 67/3) Ya'ni "Halk-i Rahman'da tefavut goremez'sin" ayet-i kerime-
sinde bu ma'naya isaret buyurulur. Ancak her ferd kendi isti'dadi nisbetinde
o tecelliyi kabul eder. Nitekim neyzenin nefesi, muhtelif ahenkli neylere go-
re bir derecededir; fakat onlardan gikan sada neylerin isti'dadina goredir, Me-
sela kimi "mansur" ahenginde ve kimi "mabeyn" veya "§ah" veya "davud"
ahenklerinde sadalar cikanr.
1780. Sakm ve sakm, ejjer hamd ve ecjer }iikiir soylersen, o $obamn na-fercami
gibi ianil
"Na-fercam" , asil ve esastan art §eye derler. Ve na-fercam gobanin mu-
nacatina raci'dir. Ya'ni, "Sakin sakin ki, eger tiirlii tiirlii elfaz ile Hakk'a hamd
ve sukr edersen.onlan cobanin esastan art munacati kabllinden bil! Zira sen-
den zuhur eden hamd ve sena senin layikina goredir; yoksa Hakk'in layiki-
na gore degildir. Ve o sozlerin hepsi menba'-i nakais olan senin nasutiyyeti-
ne aiddir.
1781. Senin hamdin ona nisbetle aer$i daha iyidir; fakat o Diakk'a nisbetle yi-
ne nefden munkah'dir.
Senin Hakk'a kar§i yaptigin hamd ve sena, gobanin hamd ve senasina
nisbetle her ne kadar daha yiiksek ise de, mademki kullandigin elfaz ve ke-
limat senin nasutiyyetin cumlesindendir, viicudun mertebe-i lahutiyyetiyle
nasutiyyetinin ahkami asla birbirine benzemedigi igin, Hakk'a nisbetle o
hamd ve sena hayirdan ve nefden munkatrdir. Zira yaptigin bu hamd ve se-
na yan yolda kahr.
^^
AHMED AVNl KONUK
1 782. CMce W soylersin, perdeyi kaldirdiklari vahit ki bn olmamishr, o seyi ki
zannettiler,
Ne vakte kadar "Ben Hakk'a hamd ve sena ediyorum ve Hakk'i zikredi-
yorum" dersin? Bu nasutiyyet perdesini kaldirdiklan vakit, oldugunu zannet-
tigin hamd u senalann ve zikirlerin olmamis, oldugunu goriirsun. Bu beyt-i
§erifte, Kaf suresinde vaki' ^ \'^ '&*+* ^^ >i£* \^& \x» ^ife j olr aii
(Kaf, 50/22) ya'ni "Sen evvelce bundan gaflette idin; imdi senden perdeyi
agtik; binaenaleyh bugiin basann keskindir." ayet-i kerimesiyle, sure-i Zii-
mer'de vaki' o^lXJ i>jN JJ ^ *& o* r^ ^ j (Zumer, 39/47) ya'ni "Onlara Al-
lah Teala tarafin'dan zannedef olmadiklan §ey zahir olur" ayet-i kenmesine
i§aret buyurulur.
1783. ISvl senin zikrinin kabulii rahmettendir; miistehazanin namazi gtbi ruh-
saiixr,
Ma'lumdur ki, kadinlara hayiz zamamnda namaz kilmak caiz degildir. Fa-
kat hayiz zamam gegtikten sonra yine kendilerinden gelen kan kesilmez ise,
fukaha onu "istihaza" addedip, namaz kilmasina §er*an icazet vermi§lerdir.
Binaenaleyh bu ruhsat uzerine, kadin her ne kadar tahir degil ise de namaz
kilabilir.
Cenab-i Pir, bizim menba'-i nakais olan nasutiyyetimiz cihetinden olan
hamd u senamizi ve zikrimizi , "mustehaza"nin namazina tesblh buyurup
derler ki: "Bizim bu Hakk'in zat-i pakine layik olmayan zikrimizin bu adem-i
taharetiyle beraber kabul buyurulmasi, mahza Hakk'in bize olan rahmetin-
dendir. Nitekim "istihaza" halinde bulunan kadimn namazina §er'an izin ve-
rilmi§tir. M -
1784. Onun namazmda kan bulasmishr; senin zikrin teshihe ve "$iin"e hula-
sikhr!
"Mustehaza"nin namaziyla senin zikrinin arasinda hie. fark yoktur. "Mus-
tehaza"mn namazi kan ile bula§ik oldugu igin adem-i taharet igindedir. Ve se-
nin zikrin dahi senin nasutiyyetinin ve be§eriyyetinin icab ettirdigi te§bihlere
*<?%&
MESNEVl-t SERIF §ERHt / III. ClLT • MESNEVl-2 •
ve "gun"e ya'ni, kendi hayalinin dairesindeki keyfiyyete ve evsafa bula§ik
oldugu icin, o da adem-i taharet igindedir. Zat-i Hak ise evham ve hayalata
ve tesbthata sigmaktan muarradir.
1 785. !7Can pisfir ve fcir sit ile gider; fakat bahntn pisliklen vardir.
1786. !7u o, Dtirdigar'in luifunun suytindan gayri ile i| adamimn hahmndan
zail olmaz.
Batinin, §eytanm vesveseleri ve kotii huylar gibi birtakim pislikleri vardir
ki, o murdarhklar fail-i hakikinin liitrunun suyundan ba§ka vasita ile Hak yo-
lunda cah§an salikin batimndan ve kalbinden mahv ve zail olmaz. Ikinci mis-
ra'daki ,**J& ^ kaf-i Arab! ile **& ^ olursa, "eksilmez" ma'nasina gelir ki,
bu da bir vecihtir. Malum olsun ki, necaset dort nevi'dir: Zahiri necasetin te-
mizligi su iledir. Necaset-i nefs, hata ve maasi ile olup, temizligi tovbe ve in-
san-i kamile inabe iledir. Necaset-i ahlak, kotii evsaf iledir. Onun temizligi,
ahlak-i fazila ve evsaf-i marziyye iledir. Ve sirnn necaseti sjrk ve cehalet ve
ma'rifetin azligidir. Onun temizligi, tevhid ile ve ilim ile ve ma'rifetin goklu-
gu iledir. Buniann hepsi Hakk'in lutuf suyu ile temizlenir; ve kotuler gider,
yerlerine iyiler gelir.
1787. *Jie§ki siicudunda yiiz cevire idin; \ubhane ZR.abbiye"nin ma'nasini bi-
le idin!
Ya'ni, ke§ki siicudunda kime tevecciih ettigini bilerek, kalbinin yiiziinii ta-
mamiyle Zat-i ahadiyyete dondiire idin ve secde halinde "Siibhane Rabbiye'l-
a'la" ya'ni,"Rabb-i a'la'mi tenzih ederinT demenin ma'nasini bile idin! Yuka-
nlarda da izah olundugu iizere, "Zat-i ahadiyyet" mertebesine nazaran idrak
ve hayal mertebesi dar oldugu gibi, elfaz ve kelimat-i be§er dahi dann dan-
dir. Binaenaleyh namutenahl olan Zat-i ahadiyyetin bu darhklara sigmasi,
ukul-i nakisamizin bile kabul edemeyecegi meydandadir. Hie, subhe yoktur
ki, bizim tenzihimiz, namiitenahi olan Zat-i ahadiyyeyi tahdid mahiyyetinde
olur. Zira bir §ey bir §eyden miinezzeh olunca, ikisinin hududu birbirlerinden
aynlmis, olur. l§te bizim tenzihimizin kiymeti bu kadardir. Boyle olunca, bi-
AHMED AVNI KONUK
zim tesbihatimiz magrur olacak bir §ey degildir; belki utanilacak bir §eydir.
Binaenaleyh bu tesbih ve tenzihimizden dahi Hakk'i munezzeh addetmemiz
ve kendimizi ve tesbihimizi nice saymamiz lazim gelir.
^ oi ^^ y ^ ^^ j* ^j** ^ t^y^s ^y? ^y^*^ ^^
1 788. <$6yle ki, By ZRabhim sikudum vOcudum gibi nasezadir; muhakkak sen
kotvLluge iyiligi ceza ver!
Ya'ni, "Subhane Rabbiyel-ala" dedigin vakit, bu ma'nayi tahattur et! "Ey
benim Rabbim, benim bu nasutiyyetim ile yaptigim secdeler, bu vucud-i na-
sutim gibi Zat-i ahadiyyene arza layik bir §ey degildir. Hepsi levs-i bu'd ile
miilevvestir. Binaenaleyh benim bu kotiilugume kar§i kemal-i lutuf ve kere-
min ile iyilikle mukafat ihsan eyle!"
1 789. HZu arzm hilm-i Diak'tan eseri vardir; nihayel necaseti goiiirdii ve giil-
ler mahsul verdi.
Ya'ni, fenaliga iyilik ile mukabele etmek eser-i hilimdir. Ve Hakk'in bu hil-
minin eseri, O'nun mahluku olan arzda da zahirdir. Nitekim arza birtakim
pislikler ve gubreler dokulur ve arz bunlan beP edip, yerine guzel kokulu gul-
ler ve gigekler gikanr ve tu'mu leziz tiirlu turlii meyveler ve mahsulat verir.
Bu hal, arzin tab'an kotuye iyi ile mukabelesinin niimunesidir.
W^ iS j jt Aijj j, J* j* j> ^ (J^H^4> j\ >^js> fc
1790. O bizim pisliklerimizi drier; mukabilinde ondan qoncalar biter!
[1804] r 3
Arz bizim murdarliklanmizi hazmedip orter; onlara bedel, o arzdan gon-
calar ve gigekler nesv u nema bulur.
^jf ^iU j\ j *i\* jt j J^ >yr-j ab j-> jT Jja >IT y>r ^
1791. Dmdi, vaktaki kafir ihsanda ve sehada toyrakian daha mayasiz ve al$ak
oldugunu gordii.
Ya'ni, alem-i hakikata hicab olan bu topraktan mahluk vucud-i izafl, izti-
rari olan olum neticesinde zail oldugu vakit, karlrler goreceklerdir ki, hayat-i
diinyeviyyeden ba§ka hayat-i uhreviyye de var imi§ ve kendileri bu hayata
lazim olan s/eylerden iflas icjnde kalmi§lardir. Ihsan ve seha hususunda ken-
Gsg^p
MESNEVI-t §ERlF SERHl / III. CiLT • MESNEVl-2
dilerinin topraktan daha mayasiz ve a§agi olduklanni anlayacaklardir. Zira
toprak fena §eyleri ahr; iyi §eyler gikarir. Bunlar ise gtizel gidalar yerler ve fe-
na efkar ve ahlak cikanrlar.
1792. Omm viicudundan gut ve meyve liimedi; buiixn temizliklerin fesadindan
ba§kasim istemedil
O kafirin viicudundan, gul gibi olan maarif-i ilahiyye ve meyve gibi olan
a'mal-i saliha ve ahlak-i fazila nesv u nema bulmadi. Butiin temiz §eyleri
bozdu. Nefis taamlar yedi; bu gidalar onun vucudunda kuvvetlere inkilab et-
ti ve efkar-i batile ve a'mal-i faside ve ahlak-i rezile suretinde zahir oldu.
- * x ti ,».- , , , ^,
<~>\j C*£" ^J Ij ljjr-J- <_->Uo ji y* fi\ 4&j (J «j \j C^j&
1793. ^Dedi: "Hlen zehabda fieri gitmi$im; ey hasrei, ne olaydi hen toprak
olaydim!
kafir, kesafet-i tabiiyye kalkip, letafet-i ruhiyye zahir oldugu gunde de-
di ki: "Ben hayat-i zahiriyye ve kesafet-i tabiiyye aieminde yiirudugum ve
gittigim vakit, meger geriye gitmisjm ve tersine yurumusum. Zira hayat-i
diinyada kazandigimi zannettigim §eylerin hepsini geride ve arkamda birak-
tim!" Tebbet Yeda suresinde vaki' L-lsr C j iiu <& J*\ C (Mesed.l 1 1/2) ya'ni
"Mali ve kazandigi §ey kendisine helakten faide vermedi!" ayet-i kerimesi
mucibince, bugun bana onlann hicbir faidesi yoktur. Ey hasret ve nedamet,
sjmdi senin vaktin geldi. Ne olaydi, ihsan ve sehada ben de toprak mayasin-
da olaydim!"
Bu beyt-i §erifte, sure-i Nebe' nihayetinde olan C\J 'cJr J4 C >&°i j^i ]
(Nebe\ 78/40) ya'ni "Kafirler derler ki: Ne olaydi toprak olaydim! ayet-i ke-
rimesine isaret buyrulur.
1794. ZKe$ki toprakliktan seferi ihtiyar etmese idim; haki gibi bir dane toplasa
idim!
Ikinci "haki"den murad, ku§tur. Ve ba'zi nushalarda "haki" yerine, "Hem-
cu murgan" vaki'dir. Ya'ni, "Ke§ki toprakliktan nebat; ve neb&ttan hayvan;
ve hayvandan insan mertebelerine gelmek icin sefer ihtiyar etmese idim; ha-
ki olan kusjar gibi daneler toplasa idim."
^g
AHMED AVNl KONUK
1 795. ^Vaktaki sefer etiim, heni yol imtihan etti; hu seferi eimekten yol aztgwi
ne oldu?
Vaktaki topraklik mertebesinden kat'-i meratib igin sefere giktim ve insan-
lik mertebesine geldim; bu yol benim hakikatimin mahiyetini ve mayasini
meydana gikarmak igin beni imtihan etti. Mertebe-i insaniyyete gelinceye ka-
dar yaptigim bu seferden, bundan sonraki yaptigim sefer-i ahiret igin yol azi-
gim ve zad.ve zahirem ne oldu? Hig!
Malum olsun ki, her ferdin ilm-i ilahi mertebesinden, esfel-i safilin olan
mertebe-i insaniyyete kadar olan seferi "nuzul"dur. Ve bu niizul seferinde
her gegtigi mertebeden birer renk ve me§reb ahr ve insaniyyet mertebesin-
de biitiin meratibin ahkamini ve me§aribini cem' eder. Bundan sonraki se-
feri yine ash olan ilm-i ilahiye kadar "uruc"dur. Bu sefer-i uruc, ya 'acil ve-
ya acil olur. "Uruc-i 'acir\ Hakk'in inayeti ve insan-i kamilin terbiyesi sa-
yesinde, isti'dad-i ezelisinin inkisafryla hayat-i diinyeviyyede olur. "Uruc-i
acil" ise, hayat-i diinyeviyyenin inkita'indan sonra, isti'dad-i ezeliye gore,
berzah, ba's, ha§r, mizan, hesab, a'raf, cennet ve cehennem mevtinlanndan
miirur suretiyle olur ki, bu mevunlerin miiruru, diinya seneleriyle pek uzun
miiddet-i teahhurlardan sonradir. llm-i ilahi mertebesine vusuldan sonra,
her ferd igin yok olmak yoktur ve ebediyyet vardir. Binaenaleyh ondan son-
ra yine seferler vardir. Ve bu niizul ve uruc ila-nihaye devam eder. §u ka-
dar ki, "uruc-i 'acil" ashabinin zevki, "uruc-i acil" ashabinin zevkinden ba§-
kadir. Bu sirn anlamayanlar "tenasuh"e kail olmusjardir. Bu niizul ve uruc
kat'an "tenasiih" degildir. Ancak her ferdin "rabb-i hass"inin hazinesinde
meknuz olan ahkam ve asann ila-nihaye zuhurundan ibarettir. Burada pek
gok tafsilat vardir. Fakat bahis uzamamak igin bu diistur-i ma'rifet ehl-i ir-
fana kafidir.
1796. Ondan dolayi ki, ontin meyli toprak tarafinadir ki o, seferde yuzu oniin-
de hir faide gormez.
Kafirin sefer-i ahiret igin zad ve zahiresiz kalmasi ondan. dolayidir ki, ha-
yat-i diinyeviyyede onun biitiin meyli ve hevesi, men§e'ieri toprak olan za-
hiri suretler tarafinadir. Ve fan! olan bu suretlere muhabbet, seraba olan mu-
habbet gibidir. Binaenaleyh o kafir hayalata gontil bagladigi igin sefer-i ahi-
<^^,
MESNEVt-t SERtF §ERHl / III. CtLT • MESNEVl-2 •
rette bunlar zail olunca yiizii oniinde ve muvacehesinde raide husulune ha-
dim bir §ey goremez olur.
1797. Onun yiizunii geri fevirmesi o hirs ve azdir; ve onun yuzunix yola don-
durmesi stik ve niyazdir.
Hayat-i dunyeviyyedeki yiiruyusunde yuzunu geriye gevirmesi, fanfye
olan hirsi ve §iddet-i meylidir. Ciinkii hayat-i diinya zail olunca hepsi geride
kahr. Ve yiizunii yola dondurmesi, Halik'ini taniyip O'na kar§i sadakattir.
Ya'ni, mucidinin emrine itaat ve inkisar ve niyazdir. Zira ondeki sefer-i ahi-
retin ve uriicun azigi ve zahiresi budur.
\J j j j ^W J <JL~»^iy ji ^ Js* *y. J^ \j ^S j*
1798. Uier otun hi onun meyli yukanya ola, ziyddelihte ve hayatta ve nema-
daclir.
Her otun meyli yukanya dogru olursa, hayat-i nebatiyyesi yolunda ve
nesv ti nema iginde ve terakMde oldugu anla§ihr.
1799. Uakiaki ha$vni yer tarafina gevirdi, eksihlikte ve kurulukta ve noksan-
da ve maghunlukiadir.
"Gabm" burada masdar makaminda oiarak "magbun" ma'nasindadir.
"Magbun", aldanmak demektir. Ya'ni, eger otun ba§i arz tarafina dogru don-
mii§ olursa, hayat-i nebatiyyesi giinden gline sonmekte ve eksilmekte oldugu
ve kurumaga yiiz tuttugu ve kokiinde topraktan gida almak kuwetine nakisa
geldigi ve binaenaleyh hayat-i nebatiyyesinde aidanmada bulundugu anla§ihr.
1800. Uakiaki senin ruhunun meyli yukan tarafa olur, senin merci'in teza-
yudde orasi olur.
Otlar gibi senin hayatimn meyli yukan tarafa, ya'ni riihaniyyet ve insa-
niyyet ve tahsil-i maarif-i ilahiyye tarafina oldugu vakit, senin riicu' edece-
gin yer dahi tezayudde orasi olur. Ya'ni terakkin ve ziyadeligin riihaniyyet
aleminde olur.
c 3^ )
AHMED AVNl KONUK
^Vl U^XJ V J*. Jil ^j <^^ CJj^> (^jL. 0j& jj
1801. De ejjer setiin hasm zemin iaraftna, Ursine isen, afilsin; *Dtak afiUeri
sevmez:
Ve eger senin fikrin ve meylin topraktan hasil olan fan! suretler tarafina
ve yiirudugun yolun arkasina olursa, fikrini baglayarak o meyl ve muhabbet
ettigin faniler gibi afil ve zail olursun. Hak Teala hazretleri ise afil ve zail
oianlan sevmez ve onlan viicud-i mutlakinin meratib-i baidesine tarh buyu-
rur ve tabiat cehenneminde ibka eder.
d 5 ^
*}&$&>