eviana
u m i
MESNEVI-I §ERIF SERHI
Tercume ve $erh
A. AVNi KONUK
AHMED AVN1 KONUK
Mevlana Celaleddin Rumi
Mesnevi-i §enf §erhi
-1-
Tercume ve §erh
AHMED AVNt KONUK
Bu Cildi Yayma Hazirlayanlar
Dr. Selguk Eraydin - Prof. Dr. Mustafa Tahrah
Yayin Koordinatoru
Prof. Dr. Mustafa Tahrali
KlTABEVl
c £p?
AHMED AVNt KONUK
Mesnevi-i §erif §erhi'nin
Birinci Cildinin Fihristi
Takdim 11
Mukaddime 27
DMce 55
[Mesnevi'nin ba§langici] 71
Padi§ahin cariyeye a§ik olmasi ve padi§ahin onu satin almasi 96
Hekimlerin padisah indinde cariyenin mualecesinden acizlerinin zahir olmasi .... 103
Sahib-i tevfik olan Allah Teala'dan cemi'-i ahvalde edebe
riayete tevfik niyazi 1 1 1
Padi§ahin ru'yasmda teb§ir edilmis olan tabib-i ilahiye miilakati 117
Padisahin, o hekimi, halini gormek icin hastamn ba§i ucuna gotiifmesi 120
Cariyenin hastaligim anlamak igin, o velinin padi§ahdan halvet taleb etmesi 135
Velinin, cariyenin hastahgini anlamasi ve padi§aha arz etmesi 144
Kuyumcu olan adami getirmek igin padi§ahm Semerkand'a elgiler gondermesi ..146
Onun beyamndadir ki, kuyumcu olan adami oldurmek ve zehir
vermek i§aret-i ilahi ile idi . : 156
Bakkal adamin ve bakkal dukkaninda tut! kusunun yag dokmesi hikayesidir .... 160
Kendi milletinin taassubu yiizunden hiristiyanlan olduren yahudi padisahinin
hikayesidir 175
Hiristiyanlan kaldirmak igin vezirin padi§aha hile ogretmesi 179
Hiristiyanlara kasd igin o yahudi vezirin telbisi 181
csep^
' MESNEVf-f §ERfF §ERHl / I. ClLT
Hiristiyanlann onu telbisden ve za'f-i idrakden dolayi kabul etmeleri 183
Akil gozuniih za'findan dolayi hiristiyanlann cumlesinin vezire Mat etmeleri 185
Halifenin sualinden dolayi Leyla kissasinin misalen zikri 192
Vezirin hasedi beyamndadir 1 98
Hiristiyanlann mahirlerinin vezirin hilesini anlamalan 200
§ahin vezire gizli haber gdndermesi 201
Hiristiyan kavminden on iki kabilenin beyamndadir ; 202
Vezirin hiristiyan kavmine kar§i Incil'in ahkammda kan§iklik yapmasi 202
Bu ihtilafat, yolun hakikatinde degil suretde zahir oldugu beyamndadir 208
Bu mekrde vezirin hasareti beyamndadir 214
Hiristiyan kavminin ldlalinde vezirin bir baska hile icadi 221
Vezirin miiridleri def etmesi 223
Halveti birak! diye miiridanin tekrar muracaati 226
Vezirin halveti bozamam diye cevab vermesi 228
Vezirin halvetine muridlerin i'tirazi 229
Vezirin halveti terk etmekten muridleri nevmid etmesi 241
Vezirin her bir beyi ayn ayri veliahd yapmasi 243
Halvette vezirin kendisini oldiirmesi 244
Isa (a.s.) ummetinin: Sizden hangisi veliahddir? diye emirden sual etmesi 245
"hi nuferriku beyne ahadim'mir-rusulih ilh..." ayet-i kerimesinin beyamndadir 247
Veliahdlik hususunda umeramn miinazaa etmesi 252
lncil*de mezkur olan Mustafa (a.s.)in na'tina ta'zim beyamndadir 258
Isa (a.s.)in dinini helake sa'y eden ba§ka bir yahudi padi§ahimn hikayesidir 261
Yahudi padi§ahmm ate§ yakip: "Her kim bu yone secde ederse kurtulur" diyerek
ate§ yanina put koymasi 268
Ate§ icmde gocugun soze gelmesi 273
Adamlann kendilerini ate§e atmalan 277
Muhammed (a.s.) in nam-i §erifini istihza ile okuyan o kimsenin agzinin egri
kalmasi , 278
cifit padi§ahin ate§e itab etmesi ...: 280
Hud (a.s.)in ahdinde Ad kavmini helak eden ruzgann kissasi 287
Qifit §ahin istihza ve inkar etmesi ve nasihat kabul etmemesi 291
Av hayvanlannin arslana tevekkiilu ve terk-i sa'yi soylemesi 299
Arslamn av hayvanlanna cevab vermesi 300
Av hayvanlannin tevekkulii, sa'y ve iktisaba tercih etmesi 301
Arslamn gah§mayi ve kazanmayi tevekkiil ve teslime tercih etmesi 302
cvep^a
AHMED AVNl KONUK
Av hayvanlannin tevekkiilu galismaya tercih etmesi 303
Arslarun gahsmayi tevekkule tercihi 306
Tekrar av hayvanlannin tevekkulu sa'ye tercih etmeleri 312
Azrail'in bir adama bakmasi ve o adamin Siileyman (a.s.)m sarayina kagmasi ..313
Tekrar arslanin sa'yi tevekkule tercih etmesi 316
Sa'yin tevekkule tercihi mukarrer olmasi 320
Tav§anin arslana gitmesinin te'hiri hakkinda av hayvanlannin i'tiraz etmesi 321
Tavsanin onlara cevab vermesi 322
Av hayvanlannin tav§anin soziine i'tiraz etmeleri 323
Tekrar tav§anm hayvanlara cevabi 324
Tav§amn ilminin zikri .' 328
Tekrar av hayvanlannin tavsandan, onun diisuncesinin sirnni istemeleri 332
Tavsanin onlan sirdan men' etmesi - 333
Tav§amn hilesinin kissasi 336
Sinegin te'vilinin merdudiyeti ve onun zannimn za'fi 344
Sinek kissasi ve hakikaten deniz iginde oldugunu diisunmesi 345
Tav§anin geg gelmesinden arslanin haykirmasi 347
Tav§amn hilesi beyanindadir 351
Tav§anin arslana eri§mesi 364
Tav§amn oziir dilemesi •'- 365
-Arslanin tav§ana cevab vermesi ve onunla beraber revan olmasi 369
Kaza geldigi vakit agik gozlerin baglanmasi beyamnda hudhiidun kissasi 374
Hiidhudiin da'vasma kargamn i'tirazi 378
Karganin i'tirazina hiidhudiin cevabi 379
Adem (a.s.)in kissasi ve kaza onun nazanni nehy-i sarihin
riayetinden baglamasi 38!
Kuyunun yakimna eri§tigi vakit tav§amn arslandan ayagini geri cekmesi 389
Tav§amn ayagini geri cekmesi sebebinden arslanin suali 397
Arslanin kuyuya bakmasi ve kendisinin ve o tav§amn aksini gormesi 399
Tav§anin av hayvanlan tarafina, arslan kuyuya du§tii diye miijde gotiirmesi .... 408
Av hayvanlannin tav§amn etrafmda toplanmalan ve ona sena etmeleri 412
Tav§amn av hayvanlanna: Bununla mesmr olmayimz, diye nasihat vermesi .... 415
"Kucuk harbden, buyuk harbe ddnduk" hadis-i §erifinin tefsiri 417
Rum elcisinin Omer (r.a.)'a kadar gelmesi ve onun keramatini gormesi 422
Rum elcisinin Omer (r.a.) efendimizi agag altinda uyumu§ gormesi 427
Rum elgisinin Omer (r.a.) 'a selam vermesi 429
G £S^
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT
Rum elcjsinin Omer (r.a.)dan sual etmesi 435
Adem (a.s.)in o zelleyi "Rabbena zalemna" diye kendine izafe etmesi 445
"Nerede oisaniz o sizinle beraberdir" ayet-i kerimesinin tefsiri 454
Rum elcisinin, ervahm ecsama ibtilasi sebebinden sual etmesi 457
"Allah ile beraber oturmak isteyen kimse, ilh..." ma'nasmm beyam 461
Bir tacirin kissasidir ki, ticaret sebebiyle gittigi vakit, tutisi,
Hindistan tutilerine haber tevdi' etti 466
llahi olan ukul ku§lanmn kanadlannin sifati 474
Tacir efendinin Hindistan tutilerini sahrada gormesi 479
Tefsir-i kavl-i Feriduddin Attar (kaddesallahu ruhahu):
"Tu sahib-i nefsiey gafil ilh..." 482
Sahirlerin Musa (a.s.)a ta'zim etmeleri 487
Tacirin tutiye Hindistan tutllerinden gordiigu §eyi agikga soylemesi 494
tutinin, o tutiierin hareketini isftmesi ve kafes icmde dlmesi 505
Tefsir-i kavl-i Hakim Senai (rahmetullahi aleyh) : "Be-her ci ez rah
vamani ilh..." 527
. . . £ji j* j*\ 4J!j j^, j* ji\ ui j JJC *i u^ oi j hadisinin beyam 527
Tacir efendinin hikayesine rucu' 549
Efendinin dlmiis. tutuyi kafesten di§anya birakmasi 553
Tutinin efendiye veda* etmesi ve Hindistan'a gitmesi 557
Halkin ta'ztminin mazarrati 558
Tefsir-i "Ma §a'allahu kan ve ma lem ye§e' lem yekun" 565
Hakim Gaznevi'nin "Naz ra ruyi be-bayed hemgii verd ilh..."
rubaisinin beyam 573
c^^a
AHMED AVNl KONUK
■J 3
"_3
-J -*i
ft, <* -"*" \ '"*' ** $ *& "\ "n ~ '- V "*
I
=3
3
c
O
§
^
, T -
'J
j
H.
!
■' *•!
/
,*
.,./;
^1
-?
■\*^
*4
3' '
/**}-
■2 ^^3,'"-^^^a'.?Z^;if
*Vi->:j^->: <:s-
*-> m . ? <"<* > — *«
1 ^ s4 ; 1 h- ^ s^-* .-, 'i £ £
U x l' .# , J A -^ -J) ^ ^ *V .£ * ). - {'.
S3
I?
c s
II
IL) W
E3
S
G ^^ >
MESNEVl-t SERtF §ERHl / 1. ClLT
S
1
©
|K^ AHMED AVNt KONUK
Takdim
Elinizdeki bu biiylik eserin muellifi merhum Ahmet Avni Konuk Bey
1285/1868 de Istanbul'da dogdu. Ibtidai mektebini bitirdikten sonra Galata
Riisdiyesi'ne girdi, sonra Daru§§afaka'ya gegti. On yasjannda iken once ba-
basim, sonra da annesini kaybetti. Darii§§afaka'dan mezun olduktan sonra
"cami dersleri"ne devam ederek icazet aldi. Hifzim ikmal etti. Bu arada Mev-
levi tarikatine intisap etti. Mursidi Mesnevihan Selanikli Mehmed Es'ad De-
de'den (6. 1329/1911) Mesnevi okuyup icazet aldi. 1890 tarihinde posta
memurluguna tayin olundu. Bu siralarda Mekteb-i Hukuk-i §ahane'ye girdi.
1898 de birincilikle mezun oidu. Arapga, Farsca ve Fransizca ogrendi. Posta
Umum Mudur Muavinligi ve Hukuk Mu§avirligi vazifesinde bulunup, May is
1933'te emekliye aynldi. Mesnevi §erhf nin birinci cildinin 218 ve 317 nu-
marah beyitlerinin altina Abdurrahman Adil Dogru imzasiyla konulan nottan
ogreniyoruz ki, Ahmed Avni Bey §erhini tamamladiktan sonra, ilk defterini
bazi ilaveler yaparak gozden gecirirken 218. beytin "izah"im yazacagi sira-
o
MESNEVt-t §ERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
larda, "12 Muharrem 1357 ve 14 Mart 1938 ve 1 Mart 1354 pazartesi gu-
nu" rahatsizlamp, "17 Muharrem 1357, 19 Mart 1938 ve 6 Mart 1354 cu-
martesi gunii" dar-i bakaya irtihal etti ve 20 Mart 1938 T de Merkez Efendi
kabristaninda, camiin kible cihetindeki haziresine defnedildi. 1
* >
Ahmed Avni Bey musiklmizin buyiik tistadlarindan Zekai Dede'den 2 mu-
sikl dersleri almi§, bircok eser me§ketmistir. Nota bilmemekle beraber iyi bir
hanende ve bestekar idi. Eserleri butun incelikleriyle haflzasinda tutardi. "Dil-
ke§ide" ve "bend-i hisar" adini verdigi iki makam tertip etti. 1 19 makam ihti-
va eden "kar-i natik"i bu formun en geni§ ornegidir. Buselik asjran, dilkes>
de ve ruy-i irak makamlannda uc. Mevlevi ayini bestelemistir. Klasik Turk
musikisi guftelerinden 2706 giifteyi igine alan Hanende adli en genis. giifte
mecmuasini 28 yaginda iken yayimlamisftr (Istanbul 1317/1899).
Eserlerinden yayimlanmis. olan digerleri sunlardir:
1. Muhyiddin ibn Arabi'den: Fususu'l-Hikem Terciime ve §erhi (Yayina
haz. M. Tahrali, S. Eraydin, Marmara Univ.llahiyat Fak. Vakfi Yayinlan, Is-
tanbul 1987-1992, 4 Cilt).
2. Muhyiddin ibn Arabi'den: Tedbirat-i Mhiyye Terciime ve §erhi (Yayi-
na haz. M. Tahrali, Iz Yayincilik, Istanbul 1992).
3. Mevlana'dan: Fihi Ma Fih Terciimesi, (Yayina haz. Selcuk Eraydin Iz
Yayincilik, Istanbul 1992).
4. lnsan~i Kamil (Aziz Nesefi Risaleleri) Terciimesi, (Yayina haz. Sezai Fi-
rat, Gelenek Yayincilik, Istanbul 2004).
5. HzMeryem vefsa'ya DairRisale: Fususu'l Hikem Terciime ve§erhi'nin
IILCildi sonunda (s. 355-382) yayimlanmisur.
6. Menakib-i Hazret-i Mevlana CelaleddmA Rumi (Sipehsalar Terciimesi)
Mevlana'nm talebelerinden Feridun b. Ahmed Sipehsalar'in Farsga olarak
yazdigi kitabin tercumesidir. 144 sayfalik bu eseri 1331 de basilmi§tir.
1 . Ahmed Avni Konuk'un hayati ve eserleri hakkinda daha genis. bilgi icjn bkz. Selcuk Eray-
din: "Ahmed Avni Konuk, Hayati ve Eserleri", Fusiisu'l-Hikem Terciime ve Serhi, I. cilt icin-
de s. 15-28; Re§at Cmgoren, "Konuk, Ahmed Avni" Tiirkiye Diyanet Vakfi tslim Ansiklope-
disi, C. 26, s. 180-182; Sezai Firat "Insan-i Kamil'in Mutercimi Ahmed Avni Konuk'un Ha-
yati ve Eserleri", Insan-i Kamil (Aztziiddin Nesefi Risaleleri) Terciimesi, s. 51-63.
2. Hocasi Zekai Dede'nin vetati iizerine yazdigi: "Ey biilbiil-i ho§-neva hamus. ol / Vey kalb-i
hazin zehr nu§ ol" beytiyle baskyan mersiyesini suzidil makaminda "kar" olarak bestelemi§-
tir. Bu eserin Hamparsum notasiyla bir niishasi Neyzen Niyazi Sayin'da mevcuttur. Giinu-
muz notasina gevirip bir kopyasini lutfettigi icjn kendisine te§ekkiir ederiz.
c 2^ >
AHMED AVNl KONUK
7. Mesnevi §erhi. Vasiyeti iizerine vefatindan sonra 10. 5. 1940 tarihin-
de Halid E§kinoz tarafindan Konya Mevlana Muzesine teslim edilmistir.Yayi-
na hazirladigimiz 34 biiyiik boy defter halindeki muellif yazmasi bu eser
Konya Mevlana Miizesi kitapliginda 4740 - 4773 numarada kayitlidir.
Kiitiiphanelerde heniiz el yazmasi halinde duran, kiigiik hacimli, terciime
ve telif 14-15 kadar daha eseri vardir.
*
Merhum Ahmed Avni Bey Mesnevi §erhi'nin "Mukaddime"sinde belirtti-
gi iizere, eserine 1348 (1929) ba§lami§ ve 24 Ramazanl356 (1937) tarihin-
de bitirmi§tir. Bu serhin hazirlanisinda Tiirkge ve Farsca §erhlerden istifade
etmi§, daha onceki sarihlerin gormedigi, Hindistan'da basilan Mesnevi §erh-
lerini de incelemistir. Hem Mesnevi'nin 6 cildinin tamamini §erhetmi§ olma-
si ve hem de bircok §erhten istifade etmi§ olmasi .eserin kiymetini artirmak-
tadir. §arihin bu §erhten once Ibn Arabi'nin yukanda adlanni zikrettigimiz iki
eserini §erhetmi§ olmasi da bu §erhin onemini gostermektedir.
Ahmed Avni Bey §erhinde, Farsca beyitleri numaralayarak vermistir. Biz
bu numaralan Tiirkge terciimelerinin ba§ina koyduk ve yararh olacagi diisun-
cesiyle, M.E.Bakanhgi tarafindan yayimlanan Veled Izbudak'm Mesnevi ter-
ciimesindeki beyit numaralanm, serhin 80. beytinden itibaren her on beyitte
bir olmak iizere, kiigiik puntolarla beyit numaralannin altma koseli parantez
[ ] iginde yazdik. Diger ciltlerde de, metin farklihgimn basladigi beyitten itiba-
ren, aym §ekilde M.E. Bakanligi yayini terciimenin numaralanm koyacagiz.
Karsjlasurma yapmaya ihtiyag duyuldugunda aranan beyitlerin kolayca bu-
lunmasim saglamak istedik. §arih Mesnevi beyitlerinin Farsga'lanni numara-
layip yazdiktan sonra, "terciime" diyerek beytin terciimesini ve daha sonra da
'Izah" diyerek beytin agiklamasmi yapmistir. Biz bu "terciime" ve 'izah" ke-
limelerini tekrardan kaginmak ve okuyucuyu yormamak icjn yazmadik. Bun-
Ian satir ba§i yaparak, tirnak agarak, harf karakterlerinde degisjklik yaparak
belirtmeye cah§tik. Muellif §erhte liizum gordiigii yerlerde, Farsga beyitteki ke-
lime ve deyimler hakkinda kisaca liigat agiklamalan yaptiktan sonra, beytin
tasawufi manasini agiklamaya gegmistir. Bu agiklamalarda Mesnevi §er-
hi'nden once telif ettigi Ibn Arabi'nin Fususu'l-Hikem Terciime ve §erhi ile
Tedbirat-i Mhiyye Terciime ve ^erM'nden ve Mevlana'dan terciime ettigi Fi-
hi Ma Fin ten alintilar yapmakta veya bu eserlere atifta bulunmaktadir.
Ahmed Avni Bey 'in Ibn Arabi'nin diisunce ve goriisjeri i§iginda ve ona
paralel olarak Mesnevi beyitlerini §erhetmi§ olmasi, Mevlana ve MesnevVsi
cgxcp
&K®~ MESNEVf-t SERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ile ilgilenen bazi kimselerin tenkidine sebep olmus. ise de, kanaatimizce bu bir
kusur ve hata degil, bilakis §erhin degerini arttiran bir niteliktir. Nitekim me§-
hur Mesnevi §arihi Ismail Rusuhi Ankaravi (6. 1041/1631) ve diger Osman-
h ve Hint sarihlerinde de ayni tutum goriilmektedir.
£e§itli gevrelerce benzer tenkit ve gorii§ler A. Avni Bey'in saghginda da,
hatta daha onceki asirlarda da yapilmis. ki t Ingiliz mustegrik R.A.Nichol-
son 'un hazirladigi Mesnevi'nm Ingilizce tercume ve §erhi dolayisiyla sarihin,
Feridun Nafiz Uzluk'a yazdigi mektupta: 3 "Hazret-i Hudavendigar [Mevlana]
ile Hazret-i §eyh-i Ekber'i ve Feridtiddin-i Attar'i ve Hakim Sena! ve Seyyid
Burhaneddin ve Sultanul-Ulema ve Sultan Veled Hazretlerini ayn gordiigu-
niize zahib oldum; bilmem yanlis. mi anladim? Bu zevat-i kiramin higbirisi
maarif-i ilahiyye ve hikemiyyat-i rabbanice birbirlerinden ayn degildir. Qun-
ku hepsinin menbai asl-i hakiki olan Hak'tir ve higbirisi feylesof degildir,
hepsi haklm-i ilahidir. Binaenaleyh onlann marifetleri la-§arkiyye ve la-gar-
biyyedir [Ne doguya ve ne de batiya aittir] .
Nurha-yi garh bubride-peyest
An ki la sarki ve la garbi keyest 4
Cumlesi Kur'an-i Kerim'in ve ahadis-i §erifenin esranm ve bev&timni [ba-
tinlanm] kesjf buyururlar" demekte ve sunlari Have etmektedir: "§eyh-i Ek-
ber'in Fususu'l-Hikeniint ve Futuhatma ve sair asar-i aliyyesine gelince,
bunlar da oyledir. Hazret-i §eyh'in asannin §erhi, ebyat-i Mesnevi ile ve eb-
yat-i Mesneviyye dahi Hazret-i §eyh*in beyanat-i aliyyeleriyle tenevviir eder.
Bu sultanlann hepsi birbirlerini medhederler." 5 Bu ifadelerden su anlasjlmak-
tadir ki, biiyiik sufilerin eserlerindeki dil, iislup ve terim farkliliklan inang ve
fikirlerinin birbirinden farkli oldugunu gostermez. Onlann esas ve hakiki kay-
3. Yard.Doc. Dr, Yakup Safak; "Son Mesnevi §arihlerinden Ahmed Avni Konuk'un Mevl&na'nin
Eserlerine, Fikirlerine Dair Bir Mektubu", Umi Arastirmalar, sayi 16, Istanbul 2003, s.87-96.
4. "Gokyuzunun nurlan izleri kesilmis, haldedir (sonlan yoktur) :onlar doguda ve batida bulun-
mayan Hakk'in nurlan gibi olabilir mi?" Mesnevi, II, 1544, Veled lzbudak cevirisi. A.g.m.,
s.93 ten naklen. Ahmed Avni Bey Mesnevi \l Cildin 1533 numarali bu beytini soyle tercu-
me ve serhetmektedir: "Carhin nuriannm arkasi munkati'dir; o ki l&-sarki ve ia-garbidir, asil-
dir." tzah:" ...Asil olan nur Zat-i mutlakm nurudur ki meratib-i vticuda pertev salar. Bunu
bilmeyen, nuru cisimden nebean ediyor zanneder. Halbuki cisimler fanidir; ve ebdan-i misa-
liyye ve ervah hep za>i Hak'ta mustehlektir."
5. A.g.m., s.93
c 3^& 3
ggK 7 ^ AHMED AVNl KONUK
nagi Cenab-i Hak'tir. Hangi dil, iislup ve terim ile aniatirlarsa anlatsinlar hep-
si ayni ilahi hakikati anlatirlar.
Ahmed Avni Bey mektubun biraz daha ilerisinde: "Bu vahdet-i viicud
bahsinde muhakkiklerin hepsi miittehiddir; aralannda higbir aynhk yoktur.
§u kadar ki garp feylesoflan ve ulema-i zahire bunu viicudilik (panteizm) 6
zannettikleri igin mutalaalanni ona gore yiiriiturler ve aldanirlar. Hixkema-i
ilahiyye ma'rifette boyle muttehid olmakla beraber, me§repte muhteliftirler.
Hudavendiganmizin me§reb-i alileri a§k uzerindedir" 7 demekte, bliyuk sufi-
lerin arasinda oz ve manada birlik-b e rab erlik oldugunu, eger bir farklilik var
gibi goruntiyorsa bu farklihgin sadece mesreplerdeki farkliliktan ileri geldigi-
ni soylemektedir.
Guniimuz Mesnevi mutercim ve sarihi §efik Can Bey de bu kanaatte olup
§6yle demektedir: "Bazilarimn birbirinden uzak sandiklan Hazret-i Mevlana
ile Hazret-i Muhyiddin birbirlerine cok yakindirlar." 8
Ahmed Avni Bey MesnevP nin I. cildindeki 3784 numarali "Onu hata gor-
mek, onun akhnin za'findandir; akl-i kill ictir ve akl-i ciiz posttur" anlamin-
daki beytin §erhinde de, Allah dostlanmn diie getirdikleri "hakikat" ve "ilahi
marifefler hususunda aralannda ihtilaf olmadigini, onlar arasinda herhangi
bir fark veya ihtilaf oldugu zanninin istidat ve kabiliyetten, akil ve idrak se-
viyelerinin farkli olusundan ileri geldigini su §ekilde agiklamaktadir: ",..Aklm
akl-i kiil mertebesine kadar bircok meratibi vardir; ve her bir mertebe de is-
ti'dada gore miitefavittir [farklidir] . Mesela akl-i maa§ mertebesinde olan
akillar arasinda, isti'dadlanna gore tefavut [farklilik] oldugu gibi, akl-i maad
mertebesinde bulunan akillar arasinda da isti'dadlanna gore tefavut vardir;
ve tefaviit-i isti'dadatin her birisi birer mertebedir. Ulum [ilimler] ve ezvak
[manevi zevkler] arasindaki tefavut de bundan nes/et eder; ve bu ulum ve
ezvakin ittihadi ancak akl-i kul mertebesine vusulde vaki' olur. Onun icin
ehassu'l-havassin [seckinlerin en seckininin] zubdeleri olan evliyaullahin be-
yan ettikleri hakayik ve maarif-i ilahiyyede asla ihtilaf vaki' olmaz. Nitekim
Hazret-i Pir efendimizin bu Mesnevi-i £en?indeki maarif ve hakayik ile, Ce-
nab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin Arab! efendimizin Fususu'l-Hikem ve Ftitu-
hat-i Mekkiyyegibi asar-i aliyyelerindeki maarif ve hakayik yekdigerinin na-
6. Vahdet-i viicud ile panteizm arasindaki fark igin §erhin "Mukaddime"sinin sonlanndaki
"Vahdet-i viiciid ve viicudilik hakkinda lzahat" kismina bakiniz.
7. A.g.m., s.94
8. A.g.m., s.96
C £P?
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. Ct-LT • MESNEVt-1 •
ziridir; ve higbirisi digerinden me'huz olmayip, kendilerine akl-i kiil mertebe-
si olan hakikat-i muhammediyyeden mevhubdur. Binaenaieyh akl-i klii igtir
ve ukul-i cuz'iyye ise akl-i dimagi olup kistf ve kabuk mesabesindedir."
Bu sozlerden su neticeyi gikarabiliriz: Her konuda oldugu gibi, "ilahi hik-
met, marifet ve hakikatler"i ifade etme ve anlama hususunda da insanlann
kabiliyet ve akillan birbirinden farkli oldugu igin, muhtelif kistferin bu iki bu-
yuk velinin sozlerini anlamak ve degerlendirmek hususunda aym gdriiste ol-
malan beklenemez. Ancak kabiliyet, akil, zevk ve ilimleri arasinda benzerlik
ve yakinlik bulunanlar, birbirine benzer, yakin ve hatta birbirinin aym gorus.
ve kanaati beyan edebilirler. Onun igin herkesin, yani akil ve idrakleri birbi-
rinden farkli birgok kimsenin, aym anlayis. ve gorii§e sahip olmalan miimkun
gorunmemektedir. Her bir goriis. ve akil sahibi kendi fikrini ve degerlendirme-
sini begenmekte ve diger goriisun yanhs, veya isabetsiz oldugunu iddia ede-
bilmektedir. §u halde Mevlana'nin Mesnevf ve DiVan'inda dile getirdigi haki-
katler ile Ibn Arabi'nin Fususu'l-Hikem, Futuhat-i Mekkiyye ve diger eserle-
rinde ifade ettigi "hakikarier arasinda benzerlik, yakinlik veya ayniyet go-
renler oldugu gibi, aksini soyleyenler de bulunabilir. Gegmiste boyle oldugu
gibi giinumuzde de bu boyledir. Ahmed Avni Bey'in ne§rettigimiz terciime ve
§erhlerini okuyanlar, Mesnevi §erhi'ni okuyunca oz ve mana itibariyle birbi-
rine yakin, benzer ve hatta aym degerlendirmeleri yapabiliyor ve sarihin fi-
kir ve yorumuna istirak edebiliyorlarsa, Ahmed Avni Bey'in yukanda naklet-
tigimiz goriisterine de katilacaklardir. Aksi halde elbette anlayi§ ve gonisteri
farkli olacaktir.
Mesnevi gerhi'mn birinci defterinin kapagi igine yapistinlmis. bir yaprak
iizerinde §airinin imzasiyle su basjik altinda bir kaside bulunmaktadir. Aske-
ri Ortaokul'da Tiirkge Ogretmeni olan Mehmed Sidki admdaki §airin Mesne-
vi, §erh ve sarin hakkinda duygu ve dusuncelerini dile getirdigi bu surini asa-
gida tarn olarak naklediyoruz:
Ahmed Avni merhumun Mesnevi-i §erif §erhi'ni ikmali dolayisiyla
Aferin ey sahib-i §erh-i kitab-i Mesnevi
§ems ve§ oldun serapa ab u tab-i Mesnevi
Ey enis-i bezm-i sevda-yi neva-yi nay-i a§k
Nefha-i feyz-i fuyuzundur cenab-i Mesnevi
< ^^>
AHMED AVNl KONUK
A§ki ta'rif eylemek mumkin degil amma §u var
A§ka du§mii§tur yanar daim sihab-i Mesnevi 9
Mesnevi hem ogretir giryan u nalan olmayi
Hasta-i didara hem kimya tiirab-i Mesnevi
Seyr-i ruhsann diler ba§ koymu§ u§§ak ugruna
Can-i canana fedadir intisab-i Mesnevi
§erh u tafsll eylemi§tir bahs-i a§ki goklan
Kimse sen tek 10 yapmami§tir inkilab-i Mesnevi
Sen feragat ehlinin serdar-i mustesnasisin
A§k u §evk u zevk ile ettin §itab-i Mesnevi
Ahz-i nur-i feyz edip bir mihrden, bir mahdan
Kim Fusus'tan sonra ettin intihab-i Mesnevi
Hep velayet §ahinin esrar-i bl-hemtasidir
Ruh-i Haydar'dir serapa her hitab-i Mesnevi
Mesnevi bir nar-i piir-nur oldu gor a§k ehline
Yakti Mevlana-yi §ems*i afitab-i Mesnevi
Ciin tutu§mu§tur yanar diller surud-i nay ile
Bir azab-i ne§'e-bah§adir azab-i Mesnevi
Aks edip du§mus, hilal asa gonlil mir'atina
Miinkesjf olmu§tur esrar-i nikab-i Mesnevi
Zulf-i yar altinda tal'at nura gark olmus, § akar 1 l
§ems-i husnunden panldar mah-tab-i Mesnevi
9. Sihab-i Mesnevi: Mesnevi dostlan.
10. Tek: Gibi.
1 1 . §akar: Isildar.
MESNEVM SERfF SERHl / I. CfLT • MESNEVt-1 •
i§tiyak-i vash tesdid eyliyor firkat gunii
Daima artar kesilmez iztirab-1 Mesnevi
Hasta-diller yalvanp dad ettiler, ah ettiler
Bir nida-yi hayret olmu§tur cevab-i Mesnevi
Sidki'ya canan icin kil sen de gel camn feda
Bir §ereftir olmak istersen bevab-i Mesnevi 12
Imza
Mehmed Sidki
Askeri Ortaokul Tiirkge Ogretmeni
Mesnevi §erhi'nin Yayimlanmasi Hakkinda
Ahmed Avni Bey' in Mesnevi $erhi de, hemen hemen butiin diger eserle-
ri gibi, muellifinin sagligmda yayimlanmak imkanma kavusamami§tir. Onun
19 Mart 1938'de vefatindan sonra, oyie anla§ilryor ki, dost ve yakinlan,
1937 yihnda yazimi tamamlanan bu §erhin basiimasi icin imkan ve firsat
arami§lardir. Ama 1925'de tekkelerin kapatilmi§ olmasinin ve 1928'de yapi-
lan alfabe degisMiginin bu nevi eserlerin basimmi fevkalade zorlasftrmis. ola-
cagini tahmin etmek giic degildir. Binlerce sayfahk bir eserin icindeki Farsca
ve Arapca ibareleri bu dillerin alfabesi ile, Tiirkge olan esas metni ise yeni al-
fabe ile yazmanin da o giinku sivil yayin hayatimiz bakimmdan kolayca us-
tesinden gelinecek bir is. olmadigini tahmin edebiliriz. Bu gugluklere bir de be-
§eri zaaflardan ve fikir ihtilaflanndan ileri gelen muhalefetler eklenince, ese-
rin telifinin ve muellifinin vefatinin iizerinden boylece uzun yillann gegmesi
kaginilmaz olmu§ ve bu giinlere gelinmistir. Oyle anlasihyor ki, kitaplann da
bir kaderi var!
Refi Cevat Ulunay'in 23 Ocak 1959 tarihli Milliyet gazetesindeki "Tak-
vimden Bir Yaprak" adh ko§esinde yazdigi fikradan, Ahmed Avni Bey 'in
Mesnevi $erhi'nm "tab' u ne§ri igin senelerden beri laf u guzaf ile vakit gegi-
rildigini", "Hiikumetin bu i§i 1955'te Diyanet tsteri Riyaseti'ne havale ettigi-
ni", tip tarihi profesorii Feridun Nafiz Uzluk'un "komisyonda bulundugunu"
12. Bev^b-i Mesnevi: Mesnevi'nin kapicisi.
o
AHMED AVNI KONUK
ve F.N.Uzluk'un 19.12 1955'te Zafer gazetesinde bir makale yazarak §erhin
yayimlanmasina engel oldugunu ogreniyoruz. Refl Cevat Ulunay bu §erhin
nigin basilmasi gerektigi hususundaki gorusumi de su ciimlelerle anlatmak-
tadir: "Tarn olarak Mesnevi'nin terciime ve §erhi mahduttur. San Abdullah
Efendi, Abidin Pasa yalmz birinei cildi §erhetmi§ler, Ankaravi hepsini tamam-
layabilmistir. Nahifi'nin manzum terciimesi vezin ve kafiye dolayisiyle keli-
me be-kelime terciime degildir. Veled Qelebi'nin terciimesi ise sjve bakimin-
dan beni tatmin etmemistir. Ahmet Avni Bey'in §erhi bu ihtiyaci giderecek
mukemmel bir eserdi, onun bir kelimesine dokunmakhgin eserin temelini sar-
sacagi" malumdur.
Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk (6. 1974) Ankara'da yayimlanan
19.12.1955 tarihli Zafer gazetesinde yazdigi makalede, o tarihlerde kendisi-
nin de icjnde bulundugu bir komisyon tarafindan Ahmed Avni Bey'in Mes-
nevi §erhi'nin yayina hazirlanmasi ve resmi bir kurum adina basilmasi te§eb-
busiinun oldugundan ve fakat basilmamasina karar verildiginden bahset-
mektedir. Yazida §erhin "basilmamasi"ni gerektiren iki sebep iizerinde durul-
mu§tur: 1 . §erh'te kullanilan Mesne vf metni, Konya'da bulunan en eski niis-
hadan 13 yer yer farklihklar gostermektedir. 14 2. Ahmed Avni Bey de §erhini,
Ankaravi ve diger Mesnevi §arihleri gibi, "XVII. asirdan itibaren Mesnevi §a-
rihlerince benimsenmi§" olan lbn Arabi'nin goru§leri dogrultusunda yani
"yanlis yolda" yapmi§tir.
Birinei itiraz igin soylenecek soz §udur: Ahmed Avni Bey Konya'daki en
eski niishayi, o guntin §artlannda elde etme imkanina sahip olmadigi igin,
"Hazret-i §arih" denilen, eseri birgok defalar basilan ve en gokbegenilip oku-
nan Ismail Ankaravi'nin Mesnevi metnini kullanmisUr. Bugiin Kultiir Ba-
kanligi tarafindan tipki basimi yapildigi igin kolayca ula§ilabilen bu en eski
niishayi, o da kendi devrinde ele gegirebilse veya mikrofilm vb. bir yontem-
le bir kopyasim kolayca yaptirabilseydi bittabi bu niishayi esas ahr ve §erhi-
ni ona gore yapardi. Onun igin bu husus eserin basilmamasi igin bir sebep
te§kil etmemeliydi. fiinkii burada istirade edilecek olan §erhtir ve mesele
Mesne vTnm asli niishasmi veya en saglam niishasini baskiya hazirlamak
degildir.
1 3 . Sozu edileri 677 hicri tarihli nusha Kiiltur Bakanhgi tarafindan ancak 1 993 yilinda tipki ba-
sim olarak yayimlanmi§tir.
14. Ahmed Avni Bey §erhinin "Mukaddime"sinde Ismail Rusuht Ankaravi'nin §erhindeki Mes-
nevi metnini esas aldigini belirtmektedir.
C ^^ D
MESNEVf-t §ERtF §ERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
Ikinci hususa gelince: Biraz yukanda Ahmed Avni Bey'in Mevlana ile lbn
Arab! ve benzeri sufiler arasinda "hakikaf te, 6z ve manada bir fark olmadi-
gini ifade eden fikirlerini nakletmi§tik. Her okuyucu MesnevVyi elbette kendi
akil, idrak, ilim ve "zevk" seviyesine gore anlayacaktir. Ancak bir kimsenin
kendi zevk, anlayi§, gorii§ ve yolunun dogru, digerlerinin ise "yanlis, vol" ol-
dugunu iddia etmesi isabetli bir davrani§ olmayacaktir. Boyle bir iddiamn an-
cak bir ,4 zan"dan ibaret oldugu soylenebilir. lbn Arab! ve Mevlana'nin yaz-
mi§ oldugu eserlerin geregince anlasjlmasi halinde, bu nevi itirazlarin varit
olamayacagi kendiliginden anla§ilacaktir,
Abdulbaki Golpinarh (6. 1982) da birkac, teknik husus ile birlikte benzer
itirazlan yapmaktadir: "Diger sarihlerden daha iyi bir §erh meydana getirmek-
le ber^ber, o da diger ana kaynaklan okumadigindan ve bir de bazen Mevla-
na' nin sozlerini, fenni bulustera tatbike ugra§tigmdan §erhi, ilmi bir mahiyet
arzetmez. Basilmayan ve basiimasina da Iiizum olmayan bu §erh...." 15 diye-
rek daha 1953'lerde, belki de ook daha once §erhin yayimlanmasma kar§i
gikmi§ bulunmaktadir. 1972'de yayimladigi Mevlana Muzesi Yazmalar Kata-
logu' nda da: "§erhte ayetler indt tevillere tabi tutulmu§, zaif ve mevzu hadis-
ler ahnmi§, ayetlerin sureieri ve ayet numaralan konmami§, anilan menkabe-
lerin kaynaklan gosterilmemi§tir. Bircok §erhlerden faydalandigim soyledigi
halde bunlann basimlanni, aldigi yerlerde sayfa numaralarim vermemi§, hat-
ta adlanni dahi bildirmemistir. Her hususta Ibn-i Arab! ile isti§had edilmekte-
dir. Indeks ve bibliyografya yoktur" 16 diyerek eserin basilmasmi guya engel-
leyebilecek sebepler ileri surmu§tur. Halbuki bu tenkitlerin gogu eserin basil-
mamasi icin bir sebep te§kil etmez. §6yle ki bu §erh gumimuzdeki ilmi-aka-
demik anlayi§a gore hazirlanmis. bir galisma degildir. Osmanli doneminden
Cumhuriyet donemine gegi§ yillannda klasik iislup ile kaleme ahnmi§ bir eser-
dir. Muellif Ahmed Avni Bey o gune kadar tatbik edilen ilmi ve fikrf esaslara
uyarak §erhini telif etmistir. "Ayetleri indi tevillere tabi" tutmami§, tasawufi
yorumlarla agiklami§tir. Zaten MesnevT de de yerine gore ayet ve hadisler ta-
sawufi yani "i§ari" yorumlanyla verilmi§tir. "Zaif ve mevzu hadisler" alin-
mami§, Mesnevi, Fihi Ma Fih, Fususu'l-Hikem, Futuhat-i Mekkiyye vb. ta-
sawuf kitaplannda sik sik goriilen hadisler aynen zikredilmi§tir. Ayetlerin,
15. Yakup §afak, a.g.m., s.95 (A. Golpinarh, Mevlana'dan Soma Mevlevflik, Istanbul, 1953,
s.145).
16. A.g.m, s, 95 (A. Golpinarh, Mevlana Muzesi Yazmalar Katalogu, III, 234-235, Ankara,
1972).
CsQjpp
AHMED AVNl KONUK
sure ve ayet numaralannin verilmemis. olmasi eserin yazildigi donem igin ga-
yet tabii idi. Aydmlann gogu bu ayetleri ya ezbere biliyorlar veya rahatga
okuyabiliyorlardi. Guniimuzde ise bunun bir ihtiyag oldugu muhakkaktir.
Onun igin biz ayetlerin gegtigi sure adini, numarasini ve ayet numarasini pa-
rantez iginde, mesela (Bakara, 2/30) §eklinde verdik. Yani bu, eseri yayina
hazirlayanlann yapabilecegi basit bir istir. Boyle bir eser igin bunun muellif
tarafindan yapilmamis, olmasi bir kusur tesM etmez. Mesnevi vz §erhte "ani-
lan menkabelerin kaynaklannin gosterilmemis/' olmasi da kanaatimizce mti-
him bir noksan degildir. Bilgi edinmek isteyenler bu konularda yazilan eser-
lere ba§vurarak meraklanni izale edebilirler. Ahmed Avni Bey* in istifade etti-
gi eserlerin adlanm, basim tarihlerini, ahnti yaptigi sayfa numaralanni bildir-
memi§ olmasi ise eski usulle yazilmi§ bir §erhe yoneltilecek bir tenkit degildir.
QilnkiX bu eser gimumiizde hazirlanan bir doktora veya akademik bir gahsma
degildir. Ahmed Avni Bey "MukaddimeMe faydalandigi eserlerin adlanm top-
luca vermis^ aynca kendi terciime ve §erhlerine yeri geldikge net bir §ekilde
atifta bulunmu§tur. Bu ise boyle bir eser igin yeterlidir. "Her hususta ibn-i
Arab! ile isti§had edilmektedir" denilerek yukanda sozii edilen muarizlann
esas kanaati tekrar edilmis, olmaktadir. Ismail Rusuhi Ankara vi vb. diger Mes-
nevf §arihlerinin benimsedigi bir yolu "yanh§" gibi gdstermek veya eserin ba-
silmasini engellemek igin tenkit konusu yapmak, sadece ipe un sermek kabi-
linden pesjn bir muhalefet tavnnin marazi gorunu§leri olarak degerlendirilebi-
lir. Aynca yoklugundan soz edilen indeks, pekala eseri yayina hazirlayanlar
tarafindan yapilabilir. Nitekim indeksler tarafimizdan, mumkiin oldugunca
ge§itli ve geni§ bir §ekilde hazirlanmis, olup topluca son cilt iginde veya Liigat-
ge ile birlikte ayn bir cilt halinde verilecektir.
Merhum Ahmed Avni Bey 'in Fususu'l-Hikem Tercume ve gerhi'nin 1. cil-
dini 1987 yilmda yayimladigimizda, Dr. Selguk Eraydin Mesnevi §erhi'm ya-
yina hazirlamak igin gah§maya ba§ladigini "Ahmed Avni Konuk ve Eserleri"
ba§likli makalesinde haber vermis ve I. cildi daktilo ile yeni yaziya gegirmeye
basjamisn. Arapga ve Farsga ibareler yayin sirasinda ele ahnacakti. Gergi i§in
oldukga zor ve yorucu oldugu goruniiyor ve ne§rinin gok uzun bir zamana ya-
yilacagi anla§iliyordu. 19901i yillann ba§inda bilgisayar yayginla§maya ba§-
layinca yayin igin daha bir gayrete geldik. Selguk Bey once bilgisayarda Ah-
med Avni Bey' in Fihi Ma Fih terclimesini hazirladi. Bilgisayann Tlirkge ile
Arapga ve Farsga'yi birlikte yazabilme imkamni vermesi Mesnevi §erhi'm ya-
MESNEVt-1 SERtF SERHi / I. ClLT • MESNEVl-1 •
yimlama konusunda cesaretimizi artirdi. Birlikte calismaya bastedik. Yazim,
tashih ve mukabele i§leri, bir hayli zaman almakla beraber, eski matbaacihk
usuliine nispetle ziyadesiyle kolaylasmisu. llahiyat fakultelerindeki tasawuf
anabilim dahndaki arkadasjarla yardimla§arak cali§malanmizi daha da kisa
zamanda tamamlayabilirdik. Bu dusunceyle Mesnevt'nin II. cildine ait dort
defterlik kismi Erzurum'dan Dr. Osman Tiirer, III. cildin iki defterini de Iz-
mir'den Dr. Mehmet Demirci daktiloya gegirmeyi kabul ettiler. Boylece dort
koldan gahsacak ve daha kisa bir zamanda eseri hazirlamis, olacaktik. 1992
yilindan itibaren Selguk Bey biitun vaktini serhin bilgisayarda dizilmesine
verdi. Mesnevt I. cildin bilgisayarda yazimi bitince birlikte mukabeleye ba§-
ladik. Tashihler, bilinmeyen kelimeler, indeks vb. hususlann arasUnlmasi da
benim uzerimde idi. Mesnevil. cildine ait §erhin tashih ve mukabele isteri he-
men hemen bitmi§, II. cildin §erhi de arkada§imiz Dr. Osman Ttirer tarafindan
Farsga kisimlar harig olmak iizere daktilo ve bilgisayarda yazilmis, oldugun-
dan III. cildin serhine gegilip yazimi tamamlanmis, ve bir yandan mukabele
edilirken, Selguk Bey de IV. cildin yazimina basjamisti.
Selguk Eraydin (dogumu 1937), 19 Arahk 1995 gecesi ve hicri 1416 yili-
mn 27 Recep mirac. gecesinde Fatih'te bir camiye konusma yapmak igin git-
mi§ti. Konusmadan sonra kendisini camiden ahp evine gotiiren arabaya, 0m-
raniye civannda bir donemegte, soldan sur'atle gelen bir araba garpmi§, ara-
banin arka koltugunda ba§i sol cama dayah bir §ekilde oturan arkada§imiz
beyin kanamasindan hayatini kaybetmi§, rahmet-i Rahman'a yuriimu§tu. Iki
arabada bulunan diger kisjlere bir §ey olmami§, sag salim kurtulmu§lardi. Da-
ha sonra, Sahrayicedit kabristamndaki mezar tasma kazinan, vefatiyla ilgili
su tarih kit'asim yazmisnm:
Feyz-i Nak§l megkedip Selguk can
Hizmet-i piram sertac eyledi
Leyle-i mi'raci yazmi§ ki kaza
Siire-i Isra'yi minhac eyledi
"Hub" dugunce geldi tanhi dile
"Mesnevi §evhyle mi'mc eyledi"
Elbette bu da takdir-i Huda idi, inamyorduk. Ama uzuntumiiz biiyuktu.
Ailesi, dostlan, yakinlan, arkadastan ve talebeleri, sureti de sireti de guzel
bir insani, dostu aniden kaybettikleri igin mahzundular. Allah' in takdir ve
egX3g>
AHMED AVNl KONUK
kazasi bu vakitte ve bu §ekilde tecelli etmisti. Ba§lanilan bir buyiik hizmet
ise, asagi yukan daha ortalannda iken, yarim kalmis. gorunuyordu. tn§aal-
lah geride kalan arkada§iarimizin yardim ve katkilanyla eser tamamlanir di-
yorduk. Ama bir tiirlu cali§malarin devamini getirecek bir hamle daha ya-
pamiyorduk.
Nihayet dbrt-bes. yil once Konya'dan Dr. Dilaver Gurer Mesnevi VI. cildin
yedi defter tutan §erhinin tamamini hazirlamayi ustiine aldi. !§in basmdan
beri icinde olan Prof. Dr. Mehmet Demirci de Mesnevi V. cildin tamarmm ha-
zirlamayi kabul etti. Artik yayim faaliyetine gegebilirdik. Fakat bu sefer de
kar§imiza daha once kullandigimiz bilgisayar programi ile giinumuzde kulla-
mlanlar arasinda uyumsuzluk problemi cikti ve iki-iig yil kadar da bu ge§it
problemlerin cozulebilmesi igin vakit ayirmak icap etti.
Hasih, Allah'a sukiirler olsun, heniiz diger ciltlerin butiin isteri bitmis, de-
gilse de, Mesnevi I. cildin §erhinin iki cilt halinde yayimlanmasi merhalesine
gelindi. Az cok bazi i§leri kalan diger ciltlerin baskisimn da en kisa zamanda
gercekle§mesini niyaz ederiz
*** .
Mesnevi §erhi'ni yayma hazirlarken merhum A. Avni Bey' in daha once
ne§rettigimiz terciime ve §erhlerinde kullandigimiz imla ve usulii hemen he-
men aynen uygulamaya galistik. Uzun ( a ) , ( u ) ve ( i ) sesli harflerini uzat-
ma isareti olarak kullandigimiz §apka ( A ) i§areti ile ( a ), ( u ) ve ( i ) §ek-
linde yazdik. Ancak kalin ( k ) yani "kaf ' harfinden sonra gelen uzun ( a )
ve ( u ) seslilerini, ince ( k ) yani "kef harfinden sbnra gelen uzun sesliler-
le kan§masini onlemek igin, sadece ( a ) ve ( u ) harflerinin ustiine yatik ciz-
gi ( - ) koyarak ( a )ve ( u ) §eklinde yazdik: Kanun, kabil, kabiliyet, ukul,
ma'kul, hukak gibi. Fakat kalin ( k ) yani "kaf harfinden sonra gelen uzun
( i ) sesini gostermek icin, giinumuzde ince ( k ) ile arasinda pek telaffuz fark
bulunmadigindan, §apka ( A ) i§aretini kullanarak ( i ) §eklinde yazdik: Ha-
kiki, §evki, berki gibi.
Arapca sakin "ayin" harfini ( £) ve sakin "hemze "yi (i ) apostrof ( ' ) ile
gosterdik. Bu apostroflar sesli bir harften sonra konmus, ise, bu tiir heceler
giinumuz Tlirkge'sinde kesik bir uzun sesli gibi telaffuz edilecek demektir:
Ya'ni -+ yam, ba'zi - bazi, ta'rif - tarif; i'mal - imal, i'lan -+ ilan, i'tibar ->
itibar, i'tiraz -> itiraz; mu'teber -► muteber, mu'eize -* mucize, mu'temed -
mutemed, mu'tena -* mutena; te'sir -> tesir, te'mtn - temin, te'lif -► telif,
rmi'min - mumin ( uzun u ) gibi.
*m?
MESNEVl-1 §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Giinumuz Tiirkge'sinde goriilen kelime igi veya sonundaki (b-p).(c-g),
( d - 1 ) ve { n - m ) gibi sessiz harf degisjkliklerini ve kelime sonundaki takilar-
da ses uyumunu genellikle uygulamadik. Ancak giiniimiizde yaygtn olarak kulla-
mlan ihtiyag, muhtag, ilag vb. kelimeleri guniimuzde yazildigi gibi yazmaya gah§-
tik. Mecburiyyet, ayniyyet vb. kelimelerdeki gift ( yy )i, kelime yalin halde, yani
herhangi bir Arapga veya Farsga tamlama iginde degUse, gunumiizdeki imla ile,
yani tek ( y ) ile mecburiyet, ayniyet §eklinde yazmaya gayret ettik.
Ahmed Avni Bey tarafindan anlami verilmemis. Arapga ve Farsga alfabe
ile yazilmis. ayet, hadis, beyit ve benzerlerinin anlamlarim ko§eli parantez [ ]
iginde ve tarafimizdan ilave edilen herhangi bir hece vb.ni de yine ayni §ekil-
de kogeli parantez [ ] iginde vermeye gah§tik. Ayetlerin sure adini, sure nu-
marasini ve ayet numarasini parantez ( ) iginde verdik. Ozel isimler, kitap
isimleri, terimler, agiklanan Arapga ve Farsga kelimeler, ayetler ve hadisler
igin ayn ayn indeksler diizenledik. Tedbirat-i Mhiyye Terciime vegerhi ile Fi-
hi Ma Fih'te tarafimdan hazirlanan liigatgeler birle§tirilerek bazi ilavelerle
rmimkiin oldugunca genis. bir liigatge hazirladik. Boylece gunumiiz okuyucu-
sunun online gikacak olan §erhin dilini anlama giigliigiinii hafifletmek iste-
dik. Indeksler ve liigatgenin Mesnevi gerhi'nin son cildine konulmasi veya
ayn bir cilt olarak verilmesi yayin evi tarafindan kararlasttnldi.
*
Mevlana'mn Mesnevi'sinin tamamini §erhederek dilimize geni§ ve gok se-
viyeli tarn bir Mesnevt §erhi kazandiran, gegmi§teki tasawuf kiiltiiriimuz ile
gunlimiiz arasinda bir ilim ve irfan kopriisii kuran, Islam tasavvufunun iki
§ahika ve §aheseri olan Fususu'l-Hikem ve Mesnevtyi §erhederek, bizler ta-
rafindan da giicumuz yettigince anlasilmasi hususunda gok biiyiik olgiide
yardimci olan, bir ogretici, bir muallim ve bir kolayla§tmci rolii tistlenen mer-
hum Ahmed Avni Konuk Bey'e Allah'tan af, magfiret ve rahmetler diler,
Hazret-i Mevlana, Muhyiddin Ibn Arab! vb. Allah dostlanmn §efaat kanatla-
n altinda ahir mekamnin alt olmasim niyaz ederiz.
Konya Mevlana Miizesi Kiitiiphanesinden gerekli izinleri alarak Fususu'l-
Hikem Terciime ve §erhi, Tedbfrat-i Mhiyye Terciime ve §erhi vb. ile 34 bii-
yiik defterlik Mesnevi £er/i/'nin kopyalanni bize ula§tiran Muhterem Ozkaya
Duman Bey ve arkadasjanna burada tekrar tekrar te§ekkiir etmeyi bir borg bi-
liriz. Onlann bu tiirlii gali§masi olmasa ve temin ettikleri bu kopyalar bizim
elimizde hazir bir halde bulunmasa idi, biitiin bu eserlerin yayina hazirlan-
masini goze alamaz idik. Mesnevi §erh? nin yayimlanmasinm bu kadar ge-
•
AHMED AVNI KONUK
cikmis. olmasindan dolayi, kendilerinin ve bu eseri sabirsizlikla bekleyenlerin
bizleri mazur goreceklerine inaniyoruz.
Mesnevi §erhi'm yayimlamak igin a§k ve §evk ile galisan ve ikmaline 6m-
rii vefa etmeyen mesai arkada§imiz ve dostumuz merhum Dr. Selguk Eray-
din'i da tekrar rahmetle anar, dar-i bakada, yukanda adi anilan buyiiklerin
himaye ve §efaatine mazhar olmasmi Cenab-i Hak'tan dileriz.
Bu cah§mamizda birlikte oldugumuz arkadasjanmiz, Mesnevi II. cildin
§erhini daktilo ve bilgisayar ile gunumuz alfabesine aktaran Prof. Dr. Osman
Turer'e, III. ciltten iki defteri daktilo edip V. cildin §erhinin tamamini bilgisa-
yarda hazirlamakta olan Prof. Dr. Mehmet Demirci'ye, VI. cildin §erhini Fars-
ga ve Arapca metinleriyle bilgisayarda yazip yakmda tamamlamak uzere olan
Dog. Dr. Dilaver Gurer'e, Mesnevi II. cildin bir defterini daktilodan bilgisaya-
ra aktaran Mustafa Hilmi Bas/a, bu ve diger defterlerde yazilmami§ veya ya-
zilmasi yanm kalmis, Farsga beyit ve Arapga metinleri yazan Dr. Safi Arpa-
gus/a, biitun Farsga beyit ve Arapga metinlerin kontrol ve tashihini yapan Dr.
Necdet Tosun'a te§ekkiiru bir borg bilirim, Onlann bu yardim ve destekleri ol-
masaydi rahmetli Selguk Eraydin'in gali§masim tamamlayip yayimlamamiz
herhalde kismet olmazdi.
Son olarak Mesnevi §erhi' nin yayinim, i§in ta ba§inda iistlenip sayfalar
dolusu gikisjan tashih igin onumiize koyan, fakat Selguk Bey'in vefatindan
sonra eldeki disketleri goziip bir diizene koyamadiklan igin yayin haklann-
dan vazgegen Iz Yayincilik mensuplarma, bu eserin Gelenek Yayincilik tara-
findan basilmasmi tavsiye eden Prof. Dr. Mahmut Erol Kihg'a ve bilgisayar
disketlerini goziip guniimuzun programlarma uyumunu saglayarak guzel bir
§ekilde basilmasmi gergekle§tiren Gelenek Yayincilik mensuplarma te§ekkiir-
lerimizi ifade etmek istiyor, tekrar tekrar §arih Ahmed Avni Bey ve arkada-
§imiz Dr. Selguk Eraydin'a rahmetler diliyor ve miimkun olan en kisa za-
manda eserin tamaminin yayimlanarak giin yiiziinu gormesini Cenab-i
Hak'tan niyaz ediyoruz.
Prof. Dr. Mustafa Tahrali
Agustos 2004 / Fatih-tstanbul
Gs£2pg>
AHMED AVNt KONUK
Mukaddime
Hak Teala Hazretleri'ne hamd u sena ve kainatin serveri olan cenab-i
Peygamber'e salat ve o hazretin al ve ashabina arz-i tahiyyat ettikten sonra
derim ki: Fakir bu Mesnevi-i §erifin §erhine 1348 hicri senesinde ba§ladim
ve 1356 hicri senesi ramazan-i §erifin yirmi dorduncu gunii bitirdim. Arada
hastahk vesair mevani' zuhuru da vaki' oldu. Bu manialann mecmu'u tah-
minen bir sene kadar tutar. §u halde yevmi dort-be§ saat gali§mak suretiyle
yedi senede bitmis oldu. Gerci Mesnevf-i ^e/ffgibi bir bahr-i bi-payan iginde
yuzgecUk etmek, benim gibi ilimde ve halde ve amelde kolu ve kanadi kink
bir acizin i§i degil idi; fakat a§k, bu aczimi gozumde orttu ve bu hususta be-
ni cesur ve cur'etkar yapti. Zira a§kin hassalanndan biri de korkagi ve acizi
cesur yapmaktir.
§erhde esas ittihaz ettigim metin, Ismail Rusuhi Ankaravi (kuddise sirru-
hu) hazretlerinin niishasidir.
G m?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Mesnevl-i §erif nushalan hakkindaki ma'lumat
Ustad-i ekremim Mesnevihan Selanikli Mehmed Es'ad Dede Efendi (k.s.)
hazretleri Mesnevi-i gerirm be§ yiiz kadar beyt-i §erifine yazmis, oldugu
§erhde buyurur ki: "Kule Kapisi (Galata) dergahinda Hz. §arih'den sonra
§eyh olan Adem Dede hazretlerinin muridlerinden Prizrenli Ali Dede, Abid
Dede hazretlerinin niishasindan bir niisha yazmis, ve o hazretin diger niisha-
lanyla da mukabele etmi§ ve sonra Konya'ya gidip Hz. Mevlana efendimizin
huzur-i §eriflerinde Mesnevi yazan Osman ibn Isa el-Mevlevi hazretlerinin
tiirbe-i §erifede mahfuz olan 668 tarihli niisha-i §enfi ile dahi ikinci bir muka-
beleyi yapmi§tir. Ismail-i Ankaravi hazretlerinin muridi bulunan Ganem De-
de'nin, bu niishalar esasi iizerine yazdigi Ankaravi §erhinin VI. cildi 1324 se-
nesi §evvalinin be§inci gar§anba gecesi takriben iki bin cild kutiib-i neflsem
ile birlikte Yenikapi Mevlevihane'si yangininda yanmi§tir. Konya Asar-i Ati-
ka Miizesi'nin matbu' katalogunda 668 tarihli Mesnevi-i £en/mukayyed ol-
madigina gore Abid Dede tarafmdan m^racaat edilmi§ olan boyle bir nusha
sjmdiki halde Konya* da mevcud degildir. Fakat miiste§nklardan Nichol-
son'un Londra'da tab'ettirdigi Mesnevi-i §erife yazdigi Ingilizce mukaddi-
mede Misir Kiitiiphanesi'nde Muhammed bin Isa el-Hafiz el-Mevlevi el-Ko-
nevi tarafmdan istinsah ve 668 hicri senesi sonuna dogru ikmal edilmi§ olan
bir niishadan bahsedilmektedir. Ihtimal ki bu niisha Konya'dan, Misir Kii-
tiiphanesi'ne nakl edilmi§tir. Bu izahatdan anla§ildigi iizere Ankaravi niisha-
si, huztir-i Mevlana' da yazilrms, olan niishalardan istinsah edildiginden dog-
ru bir niishadir.
Mesnevi-i §enfde niisha ihtilafatina ve ziyade olan beyitlere gelince; bun-
lar hakkinda iistad-i ekremim Mehmed Es'ad Dede Efendi (kuddise sirruhu)
hazretleri, kendi §erhlerinde §u ma'lumati veriyorlar: "Huzur-i Pir'de Mesne-
vi-i §erifi yazanlann birisi Husameddin Qelebi ve Bahaeddin Sultan Veled
hazretleriyle, Osman ibn Isa el-Mevlevi'dir. Sultan Veled hazretlerinin yazdi-
gi Mesne vi-i $ezf/1n bir niishasim 1283 senesi ramazamnda Fatih Cami'-i §e-
rifinin havlisinde Kurt Mehmed efendinin kitab sergisinde ikindiden evvel zi-
yaret ettim. Ikindi namazini miiteakib Mesnevi-i ^e/iftakririnden sonra tek-
rar bu niisha-i mubarekeyi ziyaret etmek iizere gittim. Mehmed efendi: "Bun-
dan bir geyrek saat evvel biri geldi, hediyesi olan yirmi bes, altini verdi ve
Mesnevi-i §erifi aldi" dedL Mu'tedil bir kifada idi ve her surhun hami§inde
birkag beyit yazili ve beyitlerin altinda da kirmizi miirekkeb ile "Veled" imza-
si var idi. Sultan Veled hazretleri Mesnevi-i §erif\ istinsah buyururlar iken,
Gse%cg>
AHMED AVNI KONUK
kalb-i §eriflerine o bahse dair ba'zi beyitler sunuh eder ve peder-i alilerine arz
ederler imi§; ve Hz. Mevlana efendimiz dahi Mesnevi-i £enTin kenanna yaz-
malanni emir buyururlar imi§. Cenab-i Abid Dede'nin yazdigi Mesnevi-i §e-
rif\ti Osman ibn Isa el-Mevlevi'nin yazdigi ntishadan istinsah edildigini ve
mumaileyhin nushasinin tarihi 668 oldugunu Ankaravi hazretleri, VI. cildin
§erhi nihayetinde beyan buyurmu§lardir. Bilcumle nusah-i matbuada ebyat-i
mulhaka pek goktur. Bunlann arasmdan Sultan Veled hazretlerinin beyitleri-
ni ayirmak mumkin degildir."
Fakat zamanimizda Asar-i Atika Muzesi ittihaz olunan Hz. Fir'in tiirbe-i
§enfesi kutiibhanesinde mahfuz bulunan 677 tarihli ve Sultan Veled hazret-
leri tarafindan yazilmi§ olan niisha, metin hususundaki her turlu mu§kilati
halletmi§tir. Bu nushanm sonunda, §u Arab! ibareler yazilidir:
f^LJl j SjImsJI j <ctf 1 JLp <dj juJ-I j tjj«J\ ^\j^\ J\ (j^\ ijy&\ <^\£S\ f
--Jli SJlP j jJU^4 _i Aii>- j 41iLU- jj-^>- J <uJj-« 7t«iJl lj^>- ^J$> 4>JLU <UA ill
"Oogru yola hidayet edici olan Mesnevi kitabi bitti. Onun Rabb'inin rahmetine
muhtac fakir, zaif kul olan Muhammed b. Abdillah el-Konevi el-Veledi'nin eli
iizerinde bitirilmesinden dolayi Allah Teala'ya hamd; ve resMerin hayirhsi ve
halkin hayirhsi olan Muhammed'e salat ve selam olsun. Onun istinsahi, kitabrn
miiellifi olan seyhin huzurunda ve halifesinin ve halefmin (kaddesallahu sirrahu)
huzurunda, muteaddid meclislerde, mukarrer, musahhah, mixzehheb, miinakkah
olan niisha-i asliyyeden oldu. Onlarm baka-i vucudlan ni'metini, Allah Teala
muslimin iizerinde daim etsin. Amin ya Rabbe'l-alemin. Istinsahi 677 senesi re~
cebinde pazartesi giinu tamam oldu. Okuyana, mutalaa edene ve ona nazarede-
MESNEVl-I SERlF SERHl / I. CtLT • MESNEVf-1 •
ne ve faide-mend olana ve istinsah ettirene; ve ona hayir He yardim edene Allah
rahmet eylesin. "
Qelebi Husameddin hazretleri buyururlar ki: "Ben MesnevFyi yazarken
Cenab-i Mevlana higbir kitaba miiracaat etmez idi; bir yerde oturmaz idi; ve
eline kalem almaz idi. Medresede, Ilgin Kaphcalan'nda, Konya Hamami'nda,
Meram'da ve diger yerlerde nerede hatirlanna geldiyse, orada soyler ve ben
derhal zabt ederdim; hatta yazmaya bile yeti§emez idim. Ba'zan geceli gun-
diizlii birkag gunler soyler idi; ba'zan aylarca mesgul olmazlar idi. Bir zaman,
iki sene fasila verdiler; bu miiddet zarfmda higbir §ey soylemediler. Bir cildin
hitaminda cehren kendilerine okur idim. Ba'zan tashihat yaparlar ve ba'zan
yapmazlar idi."
Bu 677 tarihli niisha-i rmibarekenin VI. cildinin, fotografla ahnan en son
beyitleri, Konya Asar-i Atika Miizesi matbu' katalogunun altinci sayfasina
gegirilmi§tir. Bu beyitlerin ba'zilan iizerinde nusha olarak gosterilen diger iba-
reler de vardir; birisi sudur:
Hind sarihlerinden imdadullah (k.s.) hazretlerinin matbu' niishasinda her
iki suret gosterilmistir. Ankaravi niishasinda yalmz jyS ^ j* c-tj JL* y
nushasi ahnmistir. "ji" " yerine V" yazilrmstir; ma'na degismez.
Digeri §udur:
Yine ma'na degi§mez. Kezaiik Imdadullah hazretleri nushasi, her ikisini
de almisftr. Ankaravi niishasinda yalmz \} ^ j> oxj ju^ / yazilmi§tir.
Digeri de sudur:
(&} r^ s" jO c^ c^ ** f-^- ^ zl j * ^^ ^ r^ lj ***
Kezaiik Hz. Imdadullah nushasi her ikisini de alrm§tir. Ankaravi niisha-
sinda yalmz £> r i ^ j fjj. \s nushasi ahnmi§tir.
Bu numunelerden anlasriir ki, niishalann birgogu "Boyle de olur; oyle de
olur" diyerek bizzat Hz. Mevlana tarafindan soylenmistir. Binaenaleyh
ma'nada ittihadlan cihetiyle bu niishalar kiyl u kale deger bir mahiyette de-
gildirler.
C ^P?
AHMED AVNl KONUK
Mesnevi-i Serif Siir midir? . Tt ,. ,.
Ma'lumdurki, siir kasd uzerine mevzun ve mukaffa olarak soylenen so-
ze derler. Binaenaleyli kasiddan art olarak so 7 yIenenTKWzurTVeTBttkaffa soz-
ler stir haricinde kahr. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz'in lisan-i nebevile-
rinden saair olan l-JWi x* j>\ m\ r . *->J?y ^[w kelami mevzun ve mukaffa ol-
dugu halde stir degildir; cunkii kasidsiz sudur etmistir. Iste nazim ve stir nok-
ta-i nazanndan Mesnevi-i £er/fin hali de boyledir. Hak tarafmdan lisan-i
Mevlana'ya boyle manzum olarak akip gelmistir. Binaenaleyh Mesnevi-i §e-
nf\ elfaz ve siir nokta-i nazanndan tedkike girisenler ve hatta hadlerini bil-
meyip tenkid ve i'tirazata ciir'et edenler, bu kitab-i ma'nevinin o yiiksek
ma'nalanndan bi-behre kalirlar. Nitekim VI. cildin 161 numarali beytinde Hz.
Mevlana goyle buyurur:
Suretin fakiri ve muhtaci, an/in irfamnin zekahm tie vakit tadar? O <7Hes-
nevi, ma' nadir; feuliin failai, ya'ni elfaz ve §iirden ihdret degildir.
Ve Divin-i KeMierinde de:
n&enim indimde $ur nedir? O^e ktymeii vardw; ia hi hen o §iirden laf vuraytm ve
fiir soyledigimden dolayi ogiineyim. 'Denim bir ha§kafennim ve hunerim vardw ki,
o fen ve huner, §dirlerin fenlervnin ve hunerlerinin gayridir.
Ve FihiMa Fih r m\7. faslinda da soyle,buyururlar: "Benim huzuruma ge-
len °ar\babin mSuTolmalarindan havfen, onunla mesgul olsunlar diye siir
soylerim. Yoksa §iir nerede, ben nerede! Vallahi ki ben siirden bizanm ve be-
nim indimde §iirden bed-terbir is yo^ktur. Benim stir soylemem ona benzer ki,
bir kimse misafirin arzusuna tebean elini iskembeye sokup, yikar. Mademki
misafir iskembeye istiha eylemistir, benim igin bu lazimdir...ilh."
Iste Hz. Mevlana §tir soylemeyi, misafirin hatiri igin i§kembe yikamakla
beraber tutuyor. Demek ki Mesnevi-i §erif\ siir nokta-i nazanndan muhake-
me ve Iran sairlerinin stiriyle mukayese edenler, Cenab-i Mevlana' mn naza-
nnda, iskembe yemek arzusunu gosteren misafirler mesabesinde bulunurlar.
*** <p
Ustadim MesnevThan Mehmed Es'ad Dede (k.s.) hazretleri kendi serhle-
rinde buyururlar ki: "Takriben 1283 tarihinde ufak kit'ah ve nefls hath bir
G ^p?
MESNEVI-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Mesnevf-i £enf satin aldim. Rumuzu'l-Hikem sahibi Sami Pasa merhuma arz
ettim; gayet begendi, Ba§ tarafma zaid olarak §u kit'a yazilmis, idi:
c~fl>J UY^« y?^ fj~i l$j^* Otp- ji ^-i (^y>Li ^b \J
Bu kit'ayi da gosterdim; kit'a hosuna gitmedigini soyledi. Sebebini sor-
dum. Zimnen Hz. Mevlana'ya §air ta'bir olunmustar; halbuki zat-i kudsiyet-
penahileri sair degil, hakim-i llahidir dedi."
***
Mesnevi-i §enP in kissalanna ve hikayelerine gelince, bunlar avami haki-
kat-i vahide ve ma'na tarafina avlamak igin gayet arifane kurulmus, birer tu-
zaktir. Nitekim VI. cildin 1546, 1547 numarali beyitlerinde:
^Bizim bu c/Hesnevimiz vahdet diikkantdir, birin gayri her ne gorur isen puttur,
CPutu medhetmek ammenin iuzajji ifindir; bil ki ^el-garaniku'l-uld" o puttur.
Bu beyitlerin tercumesi ve §erhi orada mufassalan gegti. Diger taraftan bu
kissalann her biri, bu alem-i suretdeki hayat-i be§erin, birer sinema §eridleri
mesabesinde olup, bunlarda afakin enfuse ve enrusiin afaka tatbikati mun-
^ericaiLHz. Pir bu kissalarda niifus-i be§erin en girkin ahval ve harekatim
te§h!r buyurmaktan cekinmez; ve bu girkin. fiillerin kotii neticelerini, canli bir
surette gosterir; ve bu kissalardaki §ahsiyyetlerin mertebesine tenezziilen soz
soylerler. Zira zat-i §erifleri hakim-i llahidir. Ve hakim, her §eyi yerli yerinde
tertib edene derler. Bu mustehcen kissalan Mesnevi-i §erift yaki§tiramayan
ba'zi kisa fikirlileri Hz. Pir, Mesnevi-i §erifin birgok mahallerinde ikaz buyur-
muslardir. Bunlardan birisi, IV. cildin 3543, 3544 numarali beyitleridir: ,
j J* J^j* j*^> j- y^ y y^ ^ ^ c — ^~ <lj*
0*^51p ,j~j C-w-Jbf \-^j* * 0*iljU Ji^ C-vJjA (£>k>r j*
By kimse, hezl ta 'limdir; sen hezli cidd olarak dinle. Sen hezlin zahiri iize-
rinde baylamp kalma. Diazillerin indinde her bir cidd, hezldir; fakai akille-
rin indinde hezller ciddir.
*$$£>
AHMED AVNl KONUK
Imdi Mesnevi-i §erif, canib-i uluhiyetten lisan-i Mevlana'ya boyle man-
zum olarak bir nehr-i can gibi akip gelmis. oldugundan, ona nazar-i istihfaf
ve i'tiraz ile bakanlann halleri harabdir. Nitekim HusameddTn £elebi (k.s.)
hazretleri soyle buyururlar: "Ashab-i Mevlana Mesnevi-i §erif\ okuduklan
vakit, ehl-i huzur onun nurunda mScstagrak olurlar. Goruriim ki gaybi cema-
atler ellerinde sopalar ve kiliglar ile hazir olurlar. Her kim ihlas vech ile din-
lemezse imaninin koklinu ve dtninin dallanni keserler ve geke geke karar-
gah-i cehenneme goturiirler."
Hz. Mevlana efendimiz, Cenab-i Husameddin'in bu kesfi iizerine buyur-
dular ki: "Gordugiin gibidir," Nitekim Mesnevi-i £er/fin IV. cildinin 34 ve 35
numaralannda bunu aynen beyan buyururlar:
jL* jjj\ dj&j^ J^ -Li J& j* f* O^ J ^J" C^ u*^*
^u soziin diismani Sakar'da has asagt olarak hu demde nazarda miimessel
oldu. ^a'ni hu c/Hesnevi-i <§erifin mu'ierizi ve diismani, hu demde, ce-
hennemin Sakar ismindeki tahakastna has asap gitiigi, alem-i misalde gosie-
rildi. 6y Diusameddin! uWesnevi-i <$enfi hegenmeyen ve i'tiraz eden o
miinkirin hdlini gordiin. Utah ledla onun inkannin cevahini ve cezasim,
sana alem-i gayhda surei-i misdliyyede gosierdi.
Mesnevi-i £enfin nasil bir menba'-i nur ve irfan oldugu, idrak-i selim er-
babina malum olmak igin 1232 hicri senesinde Hindistan'in Leknev §ehrin-
de §urrah-i kiramdan Mesnevihan §ah Abdurrahman (k.s.) hazretlerinin
Hindistan'da matbu* Envaru'r-Rahman ismindeki kitabda munderic miitala-
alarim burada aynen terciime ediyorum:
"Bir giin Mesnevihan Esedullah Mevlana §ah Abdurrahman Leknevi haz-
retlerinin huzurunda, Mevlana Cam! (k.s.) hazretlerinin Mesnevi-i §eriPm
medhi hakkinda sdylemi§ olduklan es/an okudular ki es'ar §udur:
tjjj J-i^ \j oij—il $-^p {Sy** tSj^j* tSj"-*
C-w-Uijt d\s\j jfy Uta j^t C^mXjjS" tc5 ?-bi* i£j£*
C~*~jj£* C^AiJa JaI t£J>U C~ mJof- j~J£ J\jJ\ (Jj£*
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
C*~*i OjPi Ijl^xil OL>-U^ C-~*i C~**J <J>- j\ jjJl>- y t {£ yt*
<J*ji\ jy£ j} {J*^ ^•■■"■■ a> <-£->ji' j_fj -A-il* Jy>* fj
Xi> Ja\JiA \j J& t^lfuil JL5. ^1^1 *UI rjj i£yt>
ufyievlevi-i c/Ha 'nevi'nin uWesnevi'si, donmus olan eskiye yentlik bahs eder.
c/Hesnevi-i <$enf drif ifin hazineH DCibriyd 'nin anahiart; ve cdhil if in ejder-
hddir. cMesnevi-i <§erif esrann tefstr-i hafisidir, GhH iartkatin hddisi cMes-
nevidir. c/Hesnevi Utah' dan halka ni'met ve istihd sdhiblerini da'veiiir.
cMesnevi sifdhdnedir; zira biztm hirsaniza ve kibr u gafletimize devddtr.
t/HesnevT, maraz-i gajleiin ildci ve genc-i gaflet yilanintn yilan tutuctisudur.
ffllntz rum&zdt-i ildhiyye degil, kiinnzdi-i ildhiyyeden bir kenz ii hazinedir.
cMesnevi emrdz if in tStfllah'tn revhidir; kiifilr istindsini kesmek ifin makas-
itr. uMesnevi dilde ferah, canda siimr, uMesnevi dudakta soz, gozde nurdm.
^Diinydda naun yokiur derter; o halde ey Ulabb-i D(erim oMesnevi nedir? Sa-
id olanlara Cendb-t dMevldnd'ain sofra-i nimeiinden uMesnevi cennei-i rd-
hdni olarak vdrid oldti. uMesnevi Tur-i Sind gibi ve L/Hevlevi de cMusa gi-
bidir. "J2en ierdm'siz d/Husd, d/Hesnevtdir. Dier him sabah aksam ijMesne-
vi-i <$erif okursa, ona cehennem diesi hardm olsun. uMevlevi-i cMa 'nevinin
c/Hesnevfsi, Jdrisi lisdninda Oiur'dn'dir. O ali-cendbin vasfinda ne soyliye-
yim? ^Peygamber degildir; fakai kitdb sdhibidir.
G£5^g>
AHMED AVNl KONUK
§ah Abdurrahman hazretleri bu e§'an dinledikten sonra buyurdular ki:
"Ben ^^ Ajb cw j^dL c-*a derim. MecUsde hazir olanlardan biri dedi ki: "
Mesnevi-i Maneviye Kuran ltlaki cay-i teemmuldur. Buyurcfular ki;
Kur'an-i Azimu'§-san ile Mesnevi-i §erif arasinda Arab! ve Farisi olmalann-
dan gayri fark olmadigi on Vecih ile sabit olabilir:
Birincisi budur ki: Kur'an-i Kerim ne lisan ile olursa olsun; kalb-i be§ere
Hak Teala Hazretleri canibinden miinzel olan kelamdan ibarettir, Eger onun
niizulu melek vasitasryla ve tavr-i vahy ile olursa, o kelam-i nefsi mefruzu'l-
kiraadir; ve eger bila-vasita-i melek ilka ve ilham tavnyla olursa, o kelam-i
kudsi-i vacibu'l-imandir; ve onun namazda kiraati caiz degildir. Imdi Mesne-
vi-i Ma 'nevi 'nin mezamini, kendi vaktinin peygamberi olan Cenab-i Mevla-
na' nin kalb-i §erifine Hak Celle ve Ala canibinden, kism-i evvel vech ile degii,
kism-i slini izzere munzeldir. Binaenaleyh kirart-i Mesnevi'nin namazda caiz
olmamasi ve kiraat-i Kur'an'in farz olmasi hakkinda subhe mundefi' olur.
Ikincisi budur ki: Kur'an nasil ki aslu'1-usul-i din ise, Mesnevi dahi aslu'l-
usul-i dindir. Nitekim Cenab-i Mevlana ilk dibacede buyururlar ki: "Usul-i
usul-i usul-i din ve yakin ve fikhullahi'i-ekber ve ser'ullahi'l-ezherdir.
Uguncusu budur ki: Kur'an nasil o&~tt io* (Bakara, 2/2) [ya'ni "Muttaki-
ler igin yoi gostericidir;"] 'u^'pJ sl^j j lu-s- j (tsra, 17/82) [ya'ni "Mii'minler
icin §ifa ve rahmettir;"] ijCIL V^sM Ij N '_, (Isra, 17/82) [ya'ni "Zalimlerin
sadece ziyamni artirir"] ise, Mesnevi-i Ma' nevi dahi muttakin icin hidayet ve
mu'minin ve talibin-i rah-i Huda icin stfa-i sudurdur, Huda-yi Miiteal Hazret-
leri Kur'an-i Kerim'in medhinde lisan-i Muhammed (s.a.v.) hazretleriyle bu-
yurur: *iii ouir oji* u /*>) **~* *jou j* «jlc ^>Jij ^i i^ju ^ j>S*\ ,J ui J j (Lok-
man, 3 1/2 7) ya'ni "Eger yery'uzuriun agaclan kamilen'kalem ve deniz divit
ve yedi derya o divitin miirekkebi olsa, kelimat-i Hakk'i yazmakla bitiremez-
ler." Hak Celle ve Ala Hazretleri Mesnevi-i $eriPm medhinde zeban-i Cenab-i
Mevlana ile boylece buyururlar:
Gjjer, orman aga$an kalem ve derya murekkeb olsa, ^Mesnevt-i <$erife hir
nihayet umtdi yoktur.
Dorduncusii budur ki: Kur'an-i Kerim'in §amnda nasil ki: *> ^. j \Jz ** J^
\jk (Bakara, 2/26) ya'ni "£ok kimseler onunla dalalete dii§er ve gok kimse
hidayet bulur" varid olmu§ ise; Mesnevi-i Ma 'new 'nin §am da oyledir. Her
kim onu i'tikad ile okur ve kelam-i Hak bilirse, o kimse kemal-i imana, belki
%P^
MESNEVl-I SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
derece-i velayete vasil olur. Nitekim be§ yuz ki§i ba§ka mur§idi olmaksizin
sirf Mesnevi-i §erif tilaveti ve mulazemeti yiizunden veliyy-i kamil olmu§lar-
dir; ve eger bila-i'tikad efsane ve hezl tavnyla okursa velev alim-i ma'kul ve
menkul olsun, onun feyzinden mahrum ve belki meslubu'l-iman olur. Nite-
kim Hz. Mevlana-yi Rum buyururlar:
y*- J^'j*- 1 ^>\j>- £*^~- £ j\j j~*^ iyiy^j J\
01^ J* I jl JoaIj>. i£f\*r d\+S> dy? lSjS j Oijb Jy*j
jJL Otjji j OLs^l JJJ^IS' • j ^*-j J^T j^*-* (<$" 0L£ c-ol jA
*St/ sir soyleyici zamirin resulleri, Dsrafil huylu miistemi isierler. bun-
larm sahlar gibi ziyade azamet ve kihri vardir; ehl-i cihandan kolelik is-
ierler. Sen bunlarm edebini yerine getirmedik$e, onlann risaleiinden nastl
haz alirsin? Sen bunlarm onu'nde iki kat raki olmadik$a, o emaneti sana
ne vakii eristirirler? ZH,er edeb, onlara ne vakii mahhul gelir; zira onlar
sardy-i dltden gelmislerdir.
Besincisi budur ki: Kelam-i Mecid'de mevzuniyyet-i kelam ve onun nazim
ve kavafi ile edasi ve tekelliif-i sanayf ve bedayi' hususlannda mutekellimin
kasdi vaki' degildir. Lakin mutekellimin kasdi olmaksizin bi-tarikil-i'caz fe-
vaid ve avaid ile meshun olan kelanw musecca' ve mukaffa ve mevzun ve
sihr-i min-ledimden cus, eyler; ve bi-nefsihi halavet-amiz ve tarub-engiz olur-,
ve onun gibi bir ayet soylenmesi, ins u cinnin hadd ve takatmdan harictir.
Nitekim Hak Subhanehu ve Teala buyurur:
\j^» JajJ f&Joju d\f _jJ J AAtC dyl V JlyUl tJut Jif \y\j jl J* jsM J ^Vl C^-^-l jb
(tsra,' 1 7/88) Ya'ni "Eger ins ve tin bu Kur'ah'm mislini getirmege cem' 6l-
salar; ve ba'zilan ba'zilanna yardim dahi etseler, onun mislini getiremezler
idi." Bunun gibi kelam-i mu'ciz-nizam-i Mesnevi-i ^enFdahi, fesahat ve be-
lagat kasdi olmaksizin ve sanayi' ve bedayi' hususunda tekelluf bulunmak-
sizm, fesahat ve belagat ile mall ve rengin ve nemekin-i durd-amiz ve hala-
vet-i §ur-engiz olarak, Cenab-i Mevlana'nin sine-i esrar-i gencme-i deryala-
nndan zahir olmu§tur. t§iten ve okuyan kimsenin kalbine te'sir-i acib ve ha-
let-i garib tar! olur. Hz. Mevlana (r.a.)dan sonra efrad-i insaniyyeden higbir
AHMED AVNl KONUK
ferde ayiklik kudreti ile beraber, o halet-i mahviyyet ve istigrak nastb ve bu
mertebe ulum-i akli ve naklinin ihatasi ve mu§ahedat-i ke§fi ve vicdani mu-
yesser olmami§tir ki Mesnevi-i £enfin mislini soyleyebilsin. Nitekim kendi-
leri buyururlar:
4JUJI Jj-^»1 c-pL> U j^u aJUSI j J JaJl ^L fcjLjT
^Buna ab-i haydt de soz deme! Bski sozun kalibi ifinde ruhunu gb'r! ^en
knfiye du§iinurum, hatbuki o ydrim harm der ki,benim diddnmin gayrini dti-
§tinme. ^IXsul-i dfiyet zail oUuktan soma, benim igin nazun ve kafiye nasd
gelir?
Altmcisi budur ki, Hak Teala Hazretleri Ju JT ^ jf^ii Cu j ^-uu uT^ luJ j
(tsra, 17/89) ya'ni "Biz, Kur'an'da nas igih her bi'r'meselden' beyan ve taf-
sil ettik" ayet-i kerlmesi mucibince, Kur'an-i Keiim'de esrar-i maaniyi ve
hakayik-i llahi'yi darb-i emsal ve hikayat-i selef ile setr buyurduklan gibi,
Cenab-i Mevlana dahi maaniyi ve esrar-i gayblyi kissa ve efsane perdesi al-
tinda mestur ve muhtecib kilmi§tir; ta ki samiin mahsusden ma'kule intikal
etsinler. Nitekim buyururlar:
£**J\ Ajb Jli* tg***J j>&\ C~*»l 4jL*-j Oj^- 4*^i J^ji <S^
i "Ota^ ij>- Jlii J^JUi axjIj c— I <UL-.il xly-y 4jL«il ^ii" J*
O pek ho? olur ki, difberlerin sirn, ba§kalat mm sozii ifinde soylenmi§ ge-
le. Gy birdder kissa olfek gibidir. dTHa 'nd onun icinde dane ytbidir. <S%kd-
h adam ma'na ddnesini altr. Olgek kabil-i nakl olsa bile, ona bakmaz.
[Her kirn masal dedd he, masaldir; ve o kimse ki onu nakd-i hdli gb'rdii;
merddnedir.
Yedincisi budur ki: Hak Teala Hazretleri Kelam-i Celil'inde akaid-i batile-i
kiiffar ve mulhidini zikr ederek delail-i akli ve nakli ile nasil ibtal eylemi§ ve
husama-yi cebriyi ve kaderiyi ve htikema-yi felseflyi ilzam etmi§ ise, Cenab-i
°$^&>
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / I. CtLT • MESNEVt-1 •
Mevlana dahi, Mesnevi-i £e/ff de oylece akaid-i batileyi ibtalden sonra, meza-
hib-i hakkayi berahin-i vaziha ile isbat buyurdular. Filhakika:
I (Jttesnevi emraz if in Slllah'in revhidir. DCiifur iftihdsmt kesmek if in ma-
kashrj
Sekizinci budur ki: Kur'an-i Mecid'in nasil ki, be§ yiiz ahkami emir ve
nehye ve miitebakisi ahbar ve kasas-i enbiyaya ve umem-i maziyyenin
munkirlerine; ve mu'minlere cennat ve naim va'dine; ve kafirler hakkinda
vaide; ve mutemerridleri tehdide dair ise; Mesnevi-i §erif dahi boylece savm
ve salata ve hac ve zekata ve zahir ve batinin tezkiye ve taharetine; ve ami-
lin ve salihinin tergib ve tahrizma dairdir.
Dokuzuncusu budur ki: Mezamin-i Kelamullah nasil muhtelit ve bila-ter-
kib vakf olmu§ ise, Mesnevi-i Ma 'nevi 'nin siyaki dahi bila-tefavtit ayni nehc
iizerinedir. Zira bir hikayede i'tiraz cumleleri ve mutearrizlanri dahlinin def i
ve tekrar gegmis. beyitlere gelen sozlerin rabti; ve zahirin batina tatbiki mez-
kurdur. Bunun igin ayat-i Kelamullah'in rabti nasil mu§kil ise, Mesnevi-i
Ma'nevi beyitlerinin rabti dahi oylece giig ve mu§kildir. Ve onun hulasasi
"fasl" ve "vasl" kaidesine raci' olur. Ya'ni ukala, mukteza-yi fehm ile kelami
§er'-i §erife tatbik ederler; ve ask galebe ve hal-i mahviyyet cus. ettigi vakit,
derya-yi vahdetde mustagrak olurlar ve i'tizar ederler.
0oh boyle ve yah bunun ziddtnt gosierir; dinin i$i hayranlikian ba$ka bir §ey
dejjildir.
Onuncusu budur ki: Mezamin-i Kelamullah nasil zahiren kolay ve nazar-i
dikkatle bakildikda zor goriinur ve onun munteha~yi dakayiki ta yedi batna
vasil olur ise, Mesnevi-i §erif dahi:
*5?tf uMesnevt vahdd ipnde whdetdir; ey ma'nevi, semekkn id Simak'e hadar git!
Beyt-i §erifi mucibince boyledir.
Mesnevi-i §erif"m medhinde §ah Abdurrahman hazretleri buyurdular ki:
Bu kitabin naziri ne gelmi§, ne de gelecektir. Kitabullah'dan sonra boyle bir
c ^^
AHMED AVNl KONUK
kitab nazanmiza musadif olmadi. Bu kitabi tilavet ve kiraat eden kimse,
onunla'me§guliyeti devam ettikge mertebe-i velayete vasil olur. Ve buyur-
dular ki: Hz. Mevlevi-i Ma'nevi (r.a.) buyurmusjardir ki: "Kabrim gumii§-
lendigi vakit, MesnevN gerifden ziyade feyz miintesfr olacaktir." Ba'dehu
buyurdular ki: "Kabr-i Mevlana'nin giimiistendigi bana malum olmu§tur."
Bir vakit de buyurdular ki: Cenab-i Mevlana "Kim ki Mesnevi kiraatindan
lezzet bulur, o lezzet benim!" buyurmu§lardir. Yine diger def a buyurdular
ki: "Eger Mesnevf-i Ma'nevi'dtn her gun bir ciiz kadar kiraata devam olu-
nursa nefis olur. Nitekim bir miiddetten beri boyle yapanm." Yine bir def a
buyurdular ki: "Mesnevi-danlik icm on dort ulum-i miirevvece mahareti
iizerine ilm-i tasavvufun dahi ilavesi lazimdir. Bununla beraber nisbet-i ba-
tin ve iistad-i kamil sohbeti de zaruridir. Bu sifatlan cami' olan kimse Mes-
nevN §erif\ biraz anlar."
Bu §erhimin metin i'tibariyle esasi, Ankaravi hazretlerinin niishasi oldu-
gunu yukanda yazdim. Miiracaat ettigim §erhlere gelince: Ankaravi, Hind §a-
rihlerinden lmdadullah, Bahru'1-Ulum Abdu'1-Ali, Veil Muhammed Ekber-
abadt, Muka§efat-i Rizavlve Abdurrahman Leknevi hazaratinin serhleridir.
Bunlardan lmdadullah hazretlerinin §erhi 1321 hicri senesinde Hindistan'da
gayet nefis bir surette basilmi§tir; biiyiik kit'adadir. Ortasmda kahn ta'lik ya-
zi ile Mesnevi-i £erffin metni vardir; ve her bir beytin iizerine bir rakam ko-
nulup, ha§iyesine de o rakam isaret edilerek Farisice §erh olunmustar; ve her
iki misra' arasinda acik birakilan siituna da nushalar isaret edilmistir. Ha§i-
yedeki §erhlerin nihayetlerinde Hz. lmdadullah" in kendi miitalaalan ve Hind
sarihlerinden hangi §arihin miitalaasi alinmis/ise, onun ismi zikr olunur. Bu-
rada gordiigiim Hind sarihlerinin isimleri sunlardir: §eyh Muhammed Efdal,
Abdiillatif, Abdiil-Fettah, Muhammed Mir, Nurullah, Muhammed Eyyub,
Aliyyu'1-Kari, Muhammed Hasjm, Hasan Sahib, Nizam, Abdu'l-Vahid, §ah
Hiiseyin Sahib, Muhammed §ukrullah, Muhammed Nairn, Kerimullah.
Miiracaat ettigim liigatler de sunlardir: Kamus, Burhan-i Katfm Farisi asli
ve Hind tab'i, Muntehabu'l-Lugat, gemsu'l-Lugat, Giyasii'l-Lugat, Behar-i
Acem, Heft-Kulzum, Qerag-i Hidayet ve Abten-i Kebif dir ki, bunlann niisha-
lan elimde mevcuddur. Hind §erhlerinde gosterilen liigatler: Miieyyidu'l-Fuda-
la, Re§ldi, Ferheng-i Cihangiti, Siracu'l-Lugat, Akrabu'l-Mevarid, Sarrah, Mti-
zllu'l-Aglat t Hiyaban, Letaif gibi birtakim Hindistan'da viicuda getirilmis olan
*$$pg>
MESNEVl-I SERlF §ERHt / I. CtLT ♦ MESNEVl-1 •
ba'zi ltigatlardir. Fakir, §erhimde yukanda isimlerini gosterdigim §erhlerden is-
tifade ettim ve bircok beyitleri de Hz. Pir'in Fihi Ma Hfi'indeki beyanat-i aliy-
yeleriyle §erh ettim. Bunlardan ba§ka, kendi zevkime tebean bu §urrah-i ki-
ramdan aynldigim ebyat-i §erife de coktur. Hususiyle VI. cildin sonundaki "Og
§ehzade ve lie. Tenbel" kissalan mustakillen fakirin mutalaatidir. §erh ve izah
hususunda muhtelif kitaplara da miiracaat ettim. Bunlann da ba§licalan sun-
lardir: Fususu'l-Hlkem, 1 Fiituhat-i Mekkiyye, et-Tedbiratu'l-llahiyye fi Islahi
Memleketi'l-Insaniyye, 2 Bulgatii'l-Gavvas, Cevahir-i Gaybi, Fihi Ma Fih,z Me-
nakib-i Sipehsalar, Avarifu'l-Maarif, Araisu'l-Beyan, Tefsir-i Nahcivani, Usul-i
Asere, Ta'rifat-i Seyyid, Istdahat-i Sufiyye-yi Kasani, Istrfahat-i SMyye-i
Ni'metuMh, Ma'rifet-name, Ma'nevi§erhi, Matla'u'1-Ulum Mecma'u'l-Funun,
Nefehatii'1-Uns, Aziz Nesefi Resaili, 4 Resehat, el-lnsanu'1-Kamil
Yedinci cild Mesnevi hakkindaki mutalaat
1035 [Miladi 1625] tarihinde zuhur eden VII. cild-i Mesnevi sahtedir ve
ash yoktur. Zira Hz. Mevlana VI. cildin ba§ tarafinda, Hiisameddm Qelebi
hazretlerine hitaben soyle buyururlar:
By ma 'nevi olan Dtiisameddin Qelebi, sana cMesnevi'nin tamami hususun-
da altinci kismi hediye yetiriyorum.
Ve Sultan Veled hazretleri Hatime'lerinde peder-i alilerine hitaben:
<$ehzadelerin ktssast biimedi; iifiincu ogulun incisi delinmemis kaldi.
demeleri uzerine Hz. Pir cevaben:
1 . Muhyiddin Ibnu'l-Arabi' nin bu eseri Ahmed Avni Konuk Bey tarafindan Fususu 'l-Hikem Ter-
ciime ve Serhi adiyla tercume ve §erhedilmi§, Mustafa Tahrah ve Selguk Eraydin tarafindan
4 cilt olarak yayina hazirlanmis. ve M.O. llahiyat Vakfi Yayinlan arasinda yayimlanmi§tir.
2. tbnu'l-Arabi'nin bu eseri de A. A. Konuk tarafindan tercume ve §erhedilmi§, M. Tahrah tara-
findan yayina hazirlanmis. ve tz Yayinlan arasinda gikmisfir.
3. Mevlana'nm bu eseri A. Avni Konuk tarafindan tercume edilmi§, Selguk Eraydin tarafindan
yayina hazirlanmis. ve Iz Yayinlan arasinda yayinlanmi§tir.
4. Merhum A. Avni Konuk Bey tarafindan terciimesi yapilan bu eser, Sezai Firat tarafindan
M.O. Sosyal Bilimler Ensitiisu'nde (Istanbul 2003) Yuksek Lisans tezi olarak cah§ilmi§ ve
insan-i Kamil" adiyla Gelenek Yayinlan arasinda Haziran 2004 'te yayimlanmis&r.
C £P?
AHMED AVNl KONUK
OL*. oJjj ijb aS" ^j-J&I Ji j^ Oljj ^ JuT-ui^ jjl yb
nZuyurdu ki, ntitkum birndan sonra deve gtbi cokiii. [Hasre kadar hifbir him-
seye onun sozii yoktur. r Bunun baki olan serhi vardir; fakat bdhndadir. J2i-
sdn-i zdhiri bajjlandi, aritk disanya gelmiyor. H^unun bakisi cam din olan
kimsenin kalbine, dilsiz ve lisdn-i zahirsiz soylenmis gelir.
Bu izahata gore Hz. Mevlana Mesnevi-i §eriPi alti cildde bitirmis. ve ma-
ba'dini kendi mensublarmm ruhuna, ruh-i latlfleriyle harfsiz ve savtsiz soy-
liyecegine i§aret buyurmusjardir.
Bu VII. cildi yapan her kirn ise, kendisinin sjirdeki kuvvetine ve ilm-i za-
hirideki riisuhuna istinaden, mahza Mesnevi-i £erffdeki hakayiki kan§tinp
ifsad etmek igin yapmi§tir. Nitekim a§agida bunlan izah edecegiz.
Gerci §arih-i Mesnevi tsmail-i Ankaravi (k.s.) hazretleri bu VII. cildi §erh
etmi§ ise de, bu §erh, Murad-i Rabiln cebir ve israri ile vaki' oldugu riva-
yet ediimektedir; ve bu cebir ve isrann eseri, o hazretin Futuhat-i Ayniyye
namiyla yazdigi matbu' Fatiha-i §erife tefsirinin 73, 74, 76. sahifelerinde
de gorultir. Hz. §arih bittabi" §erhinde bunu cebren §erh ettigini soyliyemez
idi; fakat §erhindeki ifadatindan bu rivayetin dogru oldugu anla§ilmaktadir.
Nitekim §erhinin ba§ tarafinda soyle buyuruyor: "Pes nice muddet-i medi-
de miirur ve uhud-i baide ubur edip, tahririmiz cild-i hamisin nisfina gel-
dikde ve hicret-i nebeviyyenin 1035 senesi oldukda, hikmet-i ilahi ve tak-
dir-i rabbani ile 814 tarihinde yazilmis, cild-i vahid icre yedi miicelled bir
Mesnevi beyne'n-nas zuhur kildi; ve ahiru'1-emr sevk-i ilahi ile bu fakirin
eline geldi." Demek ki bu cild, Hz. Pir'in irtihallerinden 142 sene sonra ya-
zilmi§tir. Acaba Ankaravi hazretleri bunu nicm diger cildler gibi, sirasiyla
§erh etmedi de, V. cildin yansina geldigi vakit, o cildin §erhini birakip bu
sahte cildin §erhine ba§ladi; ve bunun §erhini ikmal ettikten sonra da tek-
rar yari kalan V. cildi bi'1-ikmal, VI. cildin §erhine bastadiklan sirada Mi-
sir'da tab' olunan bu serhin II. cildinin 431. sahifesinin 39. satinnda : "Ni-
tekim sultammiz ve pirimiz ve dunya ve ahirette destgirimiz hazretleri
(mette'anallahu bi-cevahiri kelamihi'§-§erif ve agna kulubena bi-dlireri
makalihi'Hatif) verat eylemezden iki sene evvel, bu kadar hikmet cevher-
lerini ve ilim ve ma'rifet zerlerini hazine-i kalblerinden ihrac edip, ona ehil
ff £p?
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ve mustehak olan ve akablannda gelen talibler ve muhtaclar icin alti kit' a
Mesnevi-i §efif takinda onu defn kilrmsjar ilh..." tarzmda tekrar Mesnevi-i
§erif'm "alti cild" den ibaret oldugunu te'yid ve te'kid buyurmazlar idi. Bu
hakayik ve bu tarz-i ifade bu §erhin cebir altinda vaki' olduguna agik bir
delildir.
Diger taraftan Hz. §arih, bunun §erhinde muhaliflerin lisanindan kuvvet-
li i'tirazlar dermeyan eder ki, onlar da sunlardir:
1. Bu Hz. Mevlana'mn kelami degil, belki suara-yi Acem'den bir kimse
bunu boyle bi-meze soylemis, ve Mesnevi-i £er/fin zeyline getirip, onu ilhak
eylemistir. Bu, Hz. Mevlana'mn kelamma ne vech ile mu§abehet kilar ve bu
onun maarif ve hikeminin ne gune misli ve cinsi olur?
2. Eger bu Hz. Mevlana'mn kelami olaydi, Sipehsalar hazretleri, kendi
Menakib'mda alti cild Mesnevi-i £enfi zikr eyledigi mahalde, bu VII. cildi
dahi zikr kilardi. Nitekim yazdiklan Memkib'da Hz. Husameddin efendinin
menkabesinde her cildi ala-hidetin bu tertib iizere zikr kilmistir:
; Jul* Jt ^a f j** 1 •^> A j^ j
<jj£* <^>jyj ** jl c~£-jf *£ ^y jjjji ^L*s- jsLl fr L> <j\
: ^ j^ j^ j
C— <*! (tJ*»^J y*- - j^l c-JU* C—v-l *jfl jjj O ^jjAjI *L*j- *ui
^^iL. ^^i -^j^ ^ J^ e^ ji-dl ^ L*>. jj-l *L^ (^1
Pes eger cild-i sabi' olaydi:
C 3 5 P?
AHMED AVNl KONUK
diye, bunun dahi ibtida beytini zikir kilardi. Imdi bu beyt dahi delalet eder ki,
bu cild-i sabi' Hz. Mevlana'nin kelami olmiya ve ol hazretin lisan-i §erifmden
zuhura gelmiye.
3. Hz. Mevlana cild-i sadisin evvelinde
buyurmu§Iar; bu dahi Mesnevn £eriTin aiti cild olmasina delalet eder.
4. Sultan Veled hazretlerinin cild-i sadisin ahirinde buyurduklan ve naz-
ma getirdikleri ebyat-i §erife Mesnevi-i §enf in §e§ miicelled olmasina ve
Kissa-i §ehzadegan'da nihayet bulmasina ve Hz. Mevlana'nin giift ii guyu
ahir olup, ondan maada nutka gelmemesine ve ahirine intikal kilmalanna
ve VI. cildi hatm eyledikten sonra, cok gegmeyip vefat eylemelerine §eha-
det kilar.
Hz. §arih, §erhine mecbur oldugu bu cildde, bunlari muhaliflerin lisanin-
dan zikr etmekle beraber, siyaseten bu cildin muverrici goruniip, bu delillerin
reddi igin birtakim delail-i mevhume icadina da mecbur olmu§tur ki, bu gii-
riik delailden bahs etmeyi miinasib gormedim; ve su dort kuvvetli delile su
besjnci delili de Have ettim:
5. Mesnevn §eriF\ Hz. Pir soyler ve Hiisameddin Qelebi hazretleri yazar
idi. Hiisameddin (Jelebi hazretlerinin irtihalleri, Menakib-i Sipehsalar'm beya-
nina gore 684 hicri senesinde vaki' olmustar; ve bu sahte cildin tarihi ise,
beytinde 670 gosterilmistir. Halbuki elyevm Konya Asar-i Atika Miizesi ku-
tiiphanesinde 677 tarihinde yazilan alti cild Mesnevi-i §erif mahruzdur. Bu
nusha, Hiisameddin Qelebi ve Sultan Veled hazretleri hazir olduklan halde, Hz
Pir tarafindan tashih edilmi§ olan niisha-i asliyyeden, Sultan Veled hazretleri
tarafindan bizzat istinsah olunmu§tur. Bu VII. cildde: ^ ^ j^i *l^ ^ [Ey
ziyau'1-Hak Hiisameddin] diye hitablar vaki' oluyor da, 670 tarihinde yazil-
mis, olan bu VII. cildden, 684 tarihinde irtihal eden ve 712 hicri senesinde ve-
fat eden Sultan Veletl hazretlerinin nasil oluyor da hie haberleri olmuyor? Bu
miimkin mi?
Acaba Hz. Mevlana Hiisameddin Qelebi hazretlerine hitaben soyledigi bu
VII. cildi, bu iki zatdan da mi sakladi; sonra mechul eller vasitasiyla 814 se-
nesinde istinsah edilip, 1035 tarihinde birdenbire mi meydana cikiverdi? Bu-
na imkan var mi?
e 33jSS°
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Bu VII. cildin metin ve ma'na i'tibariyle tedkfkme gelince, a§agidaki mti-
talaat §ayan-i dikkattir.
1. Bu VII. cildin sahtekan, Mesnevi-i ^erff cildinin yedi olmasina bir rabi-
ta bulmak igin sunlan gosteriyor: "§emsu*l-Hak" kelimesi yedi harftir. Kann-
canin cinsi yedi, yilanin cinsi yedi, insanm nev'i yedi, nur yedi, nar yedi, de-
niz yedi, nehir yedi, zemin yedi, insanin a'zasi yedi, seyyare yedi, haftanin
gunleri yedi, Ummet-i Muhammed taifest yedi, abdal-i Rabbu'l-alemln yedi,
cehennem yedi, Haviye ismindeki cehennemin Iginde olan kavim yedi. l§te
Mesnevi'm yedi cild olmasi, bunlann yedi olmasiyla miinasebetdardir. Bu ye-
diler, bu sahte cildin bas. tarafimn on bir beytine dizilmi§tir. Fakat bunlann
yedi olmasi Mesnevi-i £erf/cildlerinin nigin yedi olmasim intac etmi§tir? Ara-
lanndaki rabita nedir? diye sorulsa, higbir ma'kal cevab yoktur. Bu adamca-
giz cennet sekiz oldugu igin, maatteessiif cenneti delil getirememi§tir. Hz. Pir
Mesnevi'mn higbir cildinde bir §eyin isbati ve bir delilin medlule rabti igin,
boyie rabitasiz uzun sozler sdylememi§tir. Binaenaleyh bu iislub Mesnevi-i
§erif\n uslub-i latifinden pek uzaktir.
2. Hz. Pir, IV. cildin 3380, 3381 ve 3382 numarak beyitlerinde Hz. §eyh-i
Ekber Muhyiddin ibn Arab! (k.s.) hazretlerine isaretle §6yle buyururlar:
O^iiekim o sadr-v ecel kendi karimn bniinii, ecel guniine kadar g'6rdif$irmi
sene sonra olacak §eyi o iyi ahlakli, hal icinde aordu, O muttaki yalniz ken-
di halini gormedi; helki majjrtbe ve me§nka mensubun halini de gbrdii.
Ruz-i ecele kadar, gerek kendinin ve gerek ba§kalannin ah valine lttila'
Hz. §eyh-i Ekber'in hali oldugu Nefehatu'1-Uns tercumesinm 623. sahifesin-
de mezkurdur. Fakir bunu bu beyitlerin §erhinde izah ettim.
Ve Cenab-i Pir Divan-i /CeMrlerinde soyle buyururlar:
<$amda Cehel-i Salihiyye de gevherden hir kan vardir; hiz o gevherimizden
<$am deryasmin garkiyiz.
AHMED AVNl KONUK
Ma'lumdur ki, Cebel-i Salihiyye'de medfun olan ulum-i ledunniyye gev-
heri, Hz. §eyh-i Ekber (r.a.)dir. Boyle iken, VII. cildde Hz. §eyh-i Ekber aley-
hindeki §u hezeyanlan Hz. Mevlana soyler mi?
jijf- <j\ Cw» J& Cx? <J»j^oj jj\ jJ -^y p* ^~~* tjjwj" jd'
* UjVi ^ oij ^^f aT uvi ^ jy iiy oi^r
fOP tfl £$UiVl ^ jj ^ ^ (fib ^Jj ^ OjU-5- j J
^^ ji _> ^j-^ jl jS" ^ Ji u*j^ J 1 j' <3-^ ls^J o^y^ J*
O himse ki, ona Jtaimul-evliya ia'hir eder; sana cahim ve sahar me'vadir.
HSu iasavvuf deijildir; ievhid dahi degildir. Hlu tasarmf ey aziz ayn-i kiifur-
diir. Diaimul-evliya nin yolunu iuttum diye, Diatmul-enbiya run kavlini
terh etmistir. jAgah ol, dogru yol cadde-i ser'dxr, egri gidiciligi hirak da men-
zilden kalma! ^aima §ekavet i$inde adim ahyorsun; hindenaleyh ey adem,
sen hatmii'l-eskvyasin.Uahyin naslanna hulus cihetinden sidk geiir, kalbi
Jusus'dan ve CMisus'dan hosalt.
Ma'lumdur ki, Fusus Hz. §eyh-i Ekber Muhyiddin Ibn Arab! (k.s.) tara-
findan yazilmi§tir; ve Nusus dahi, onlann terbiye-kerdeleri olan Sadreddin
Konevi hazretlerinindir. Hz. §eyh-i Ekber Fususu'l-Hikem'dt Fass-i §isi'de ve
Futuhat'm kirk ucuncii ve altmi§ be§inci bablannda kendilerin "Hatm-i evli-
ya" oldugunu beyan buyurmu§lardir ki, bu velayetin mahiyyeti ve tafsili Fu-
susu'l-Hikem §erhlerinde rmindericdir. Pek agik gorumiyor ki, bu VII. cildin
sahtekan Hz. §eyh'in Fususu'l-HikemM ve Nusus' u §eriata muhalif goren
dar kafali bir alim-i zahiridir. Sadat-i Nak§iyye'den Hoca Muhammed Parsa
hazretleri "Fusus can ve Fiituhat gonuldiir; ve her kim Fusus "u iyi bilirse, §e-
riata, siinnet-i Resulullah'a ittiba'i ziyade olur" buyurmu§tur. Bu sahtekar, bu
hezeyanlan yazdiktan sonra da §oyle diyor:
Hiizim mezhehimiz dahi tevhid ve sekirdir; ZKakk'a hamd ve §ukiir olsun ki,
ne hulnldur ve ne de fuzuldur.
c^aesga
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVt-1 •
Ma'lumdur ki, "fuzul" lugatte faidesiz soze me§gui olan kimseye derler;
ve "huluT, Hak Teala'nin kulun ve e§ya-yi zahirenin vucuduna duhulii de-
mektir. Halbuki ne Fususu'l-Hikem'de ve ne de Nusus'da boyle bir ma'na
yoktur. Bu dar kafah alim efendi, Fusus ve Nusus'xx boyle anladigi icjn, Fu-
sus 'daki ve Nusus'ddki maariften ve hakayiktan kalbin bo§altilmasmi tavsi-
ye ediyor; ve bu kustahane olan hezeyanlan, yalniz Hz. §eyh-i Ekber'e de-
gil, sahib-i Mesneviye de rati* oluyor. Zira Hz. §eyh-i Ekber Fususu'l-Hi-
kem'de Zat-i Hakk'a "vucud-i mutlak" ta'bir buyurduklan gibi, Hz. Mevlana
da I. cildin 610 numarah beytinde:
HZiz yoklarvz ve bizim varliklarimiz hi yoktur; sen fani flbsterici bir viicud-i
muilahsin.
buyurmu§lar ve bircok beyitlerde "vahdet-i viicud" esranni delail-i vaziha ile
beyan etmi§lerdir.
Ismail-i Ankaravi hazretleri bu sahte cildin §erhinde biitiin bu hezeyanla-
n tekelluf ile te'vtle gayret buyurmu§tur.
3. Hz. Mevlana V. cildin 4139 numarah beyt-i §enfinde:
c£-^ ji^ &* j'j <Jj\j J** <J-b uu 'j *jt- f ^-*s CS-J^
Ejjer bu, bakisie akd yol gorucii olaydi; Jakr-i Ulazi, dinin simni bilici olurdu,
buyurdugu halde, bu sahtekar efendi, bu beyt-i §erifdeki incelige de vakif ola-
mayip, VII. cild-i Mesnevt makali altmda §u beyitleriyle mukabele ve i'tiraz
etmi§ ve aklinca Hz. Mevlana'dan intikam almi§tir.
JJ*- J^U oti JUT j JJi j 0b*Ij> *W jA J>
^ ^i j j'j* j' c'^ 1 *>f JJp ^ v > JUT jt
AHMED AVNl KONUK
Jahr-i ^Rdzl rahmetullaki aleyh, kendisine i'timad olunan <SMlah'in emi-
ni, bu ciimle hurhanlann ve deMin cjayrini, Celil olan ^Zdt-i Dtallak'in ke-
mali iizerine, illetsiz olan akl-i ferdin kemalinden, o, bin bir delil ihrac et-
misiir. Styah oil JAdem'den Diatem'e kadar bu zamanda onun misli dhan-
da ka$ tane gelmistir? ^undan her biri dahi, JZai-i J/lhad uzerine ne ka-
dar -parlak deliller olur. V^fihayet sen taklidden tahkik izi iizerine yol bul-
mazsan, ne vakit mii'min olur sun, ne vakit? HZen sana nasd muvahhid ta'bir
ederim ki, tmdn-i tahkikiden habir degilsin. By din-perest, kelamullahda
Oj_uJ Vl ^r^lj j^\ c-il>- Uj (.Zariyai, 5I/56) lyani xx<r Ben cinleri ve insanla-
r\ ancak bana kulluk etsinler diye yarathm"} gelmistir. Qer$i iehjjuzda ^j-Vi
[ nr Bana kulluk etsinler"] okursun. CMa naiarda Oj-laj <. Oy^ [HZeni bilsinler]
demektir. Dier kimin ki bbyle imam olmaya, onun yeri safillerde bir esfeldir.
Hie §ubhe yok ki Hz. Mevlana yukanda yazili olan V. cilddeki beyt-i §eri-
finde Fahreddin Razi hazretlerinin kemal-i akhni ve ulum-i zahiriyyedeki te-
bahhurunu medh etmi§tir; fakat Hakk'a vusul emri, ne delail-i akliyye ve ne
de ulum-i zahiriyye zevki ile olamiyacagi ve Fahr-i Razi hazretleri de bu akil
ve ilim kayidlanyla mukayyed oldugu igin, hazretin Hakk'a ve hakikate
vasil olamadigini anlatmistir. Bu Mesnevf sahtekan olan alim-i zahiri efendi
ise, her bir alim-i zahiri gibi, Hakk'a vusul, ancak Hakk'in varhgini ve van-
detini delail-i akliyye ile isbat etmekle olacagi kanaatmda bulundugu igin, gu-
ya Hz. Pir'in beyan-i alisini kendi aklinca cerh etmi§. oluyor. Binaenaleyh
bu efendinin fikrine gore Hz. Pir'in:
Ostidlaiilerin ayagi agagian olur; aga$ian ayak ise -pek temkinsiz olur.
Beyt-i §erifinin ma'nasi kalmamak lazim geliyor. Binaenaleyh bu VII.
cild, nasil Hz. Pir'in olur?
Ankaravi hazretlerinin Fahr-i Razi hazretlerine aid olan bu beyitlerin serhin-
de bu VII. cildde su ifadeleri vardir: "Ba'zi bi-hiredler ber-sebil-i i'tiraz demister
ve bu gune tevehhum edip soylemisjer ki, Hz, Mevlana cild-i evvel ve hamiste:
c $»
MESNEVl-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
<§ayei akd bu yolda, kdavuz olsaydi, Jahr-i Uiazi, dinin esranm bilmi§
olurdu
diye onu zemm etmi§ler, bu defterde <Ji djy *ui «>i oT [0 Allah'in eminidir,
kendisine giivenilir] demekle onu medh etmislerdir. Pes tenakuz vaki' olur.
Bundan malum olur ki, Hz. Mevlana kelami olmiya. Ya ahi! Bu vehim ve
siibhe, ol beyt-i mezkurii zem tariki ile denmis sanmadan nasi olur. 01 hod,
tmam-i Fahr-i Razi hazretlerini kemal-i akl ile medh eylemek olur ve ol ima-
min akilda be-gayet kamil olduguna delalet kilar ilh.... M Ankaravi hazretleri-
nin bu miitalaasi, yukandaki mutalaat-i fakiri mueyyiddir.
Hz. Mevlana' nin Fahr-i Razi hazretleri hakkindaki bu beyti, ulum-i zahi-
re ve batinede yekta olan Necmeddin-i Kiibra hazretlerinin su rubaisinin
ma'nasidir:
HZirhac zaman ilim ve akil ile i$ icinde oldum. Dlim hasdmda ve iedris ve
tekrarda oldum. Qordum hi Dtak yolunda hem ahil diiijum ve bag ve hem de
ilm-i zahiri hicab idi. Uaktaki bunu bildim, her ihisinden, yarn hem akil-
dan ve hem de ilimden bizar oldum.
Fakat muhakkiklann bu sozleri, delail-i akliyye aramak ile me§gul olan
ulema-yi zahirenin havsalalanna sigmaz. Onlar ilm-i mantik ve ilm-i kelam
zevkinde miistagrakdirlar. Bununla beraber kendilerini muhakkik addederler
ve evliya-yi kiram hazaratinin liibb-i Kur'an ve ahadis-i serife olan ulum-i le-
dunniyyelerine ta'n ve inkardan geri durmazlar.
4. Hz. Mevlana Mesnevi-i §etff\ennde nakline bastadigi higbir kissayi
natamam birakmamisnn Adet-i seniyyeleri birtakim rabitalar hasebiyle kissa
icinde diger bir kissayi beyan etmek ve sonra ilk basladigi kissayi ikmal edip
onda miindemic olan rumuzati ve nukteleri beyan buyurmaktir. VI. cildde ise,
"tic §ehzade ve Uc. Tenbel" kissalannda iki sehzadenin ve ogulun kissalanni
beyan edip ucunculerini meskut birakmisUr. Eger bu VII. cild kendilerine aid
olsa idi, bu adet-i seniyyeleri mucibince, bu VII. cildde bunlan da beyan et-
mezler mi idi? Bu VII. cildin sahtekan bunun da farkina varmamisUr.
' C »«S 3
(jgp^ AHMED AVNl KONUK
Muste§rikler hakkmdaki mutalaat
Son zamanlarda garbda miistesriklerce Mesnevi-i §enfe kar§i bir ragbet
hasil olmustar. Bunlardan Mr. Reynold A. Nicholson Ingiltere'de Mesnevl-i
§enf\n metnini bastirmis ve bir de Ingilizce mukaddime yazmi§tir, Bu rau-
kaddimede Mesnevi-i §eiif\n niishalanna ve bunlann munderecatindaki ih-
tilaf-i ebyat ve kelimata dair uzun uzadiya yazdigi mutalaata bakihrsa, bun-
lann tedkiki hususunda kendisinin ne buyiik zahmetler gektigi anlasriir.
§arkin dinine ve tasavvufuna ve ahval-i sulukiine yabanci olan bir rmiste§-
rikin taharri-i hakikat ve ilim hususunda kendisini bu derece iizmesi ve yor-
masi sayan-i takdirdir; fakat maatteessuf bu yabancilik neticesi olmak uze-
re, bu kadar yorgunluktan sonra bu zatin pkardigi hukumler hulasaten
sunlardir:
1. Celaleddin kendi eserini tashih, ta'dil ve lslah etmek i§ini baskalanna
havale ettigi zaman, onun muridleri ve dostlan, bu §aheserin tedkiki i§ini, bu-
yiik bir a§k ve derin bir hiirmet-i dindarane ile kabul ve ifa ettiklerini tahmin
edebiliriz.
Cevab: Hz. Mevlana Mesnevi-i §eriPm tashih ve ta'dil ve lslah etmek is>
ni ba§kalanna havale etmemishr. Zira boyle bir hal, sarktaki mur§idlik ve
muridlik adabina muhaliftir. Ve Konya Asar-i Atika Miizesi'nde, Hz. Mevla-
na'nin buyiik oglu Sultan Veled (k.s.) hazretlerinin el yazisi ile mahfuz olan
niishanin sonundaki arabiyyu'l-ibare beyanati bu fikrin reddine kafidir ki, fa-
kir bunu yukanda tercume ettim.
2. VI. cild-i Mesnevi muellifm 672 tarihinde irtihalinde na-tamam ve ik-
mal edilmemis. olarak birakilmisUr.
Gevab: His gozlerinin verdigi ilim uzerine vaki' olan akl-i maasm muha-
kemesine nazaran Mesnevi-i §erif bitmemi§tir; fakat run ve kalb gozuniin
verdigi ilim uzerine vaki' olan akl-i maad goziiniin mu§ahedesine nazaran
Mesnevi-i §eriPm elfaz ile soylenebilecek kismi bitmi§tir. Nitekim Sultan Ve-
led hazretleri hatimesinde, Hz. Mevlana'nin §u sozlerini nakl ediyor:
ISvL $ehzade ve Hiic TenW kissasimn bakisi, cam diri olan kimsenin kah
hine, henim taraftmdan zahiren kelam soylenilmeksizin gelir.
Binaenaleyh his gozuniin ru'yetine ve akl-i maasmin muhakemesine mag-
lub olan bir mustesrik ma'zurdur; ancak bu kadar goriir ve bu kadar anlar. Fa-
G ^^>
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVI-1 ♦
kir, VI. cildin sonundaki bu kissalar hakkinda, orada luzumu kadar tafsilat
yazdim.
3. Celaieddin-i Rumi'nin nazmi ve aruzu, Sa'di ve Hafiz gibi sair sairlere
kryasen gev§ektir; ve bu hususta kendisi genis, me§reblidir.
Gevab: Yukanda izah ettim ki Hz. Mevlana: "Ben §air degilim, benim Mes-
nevi'm sjir degildir; ma'na-yi harf ve savtdir" buyurur. Binaenaleyh Mesnevfyi
sjir nokta-i nazanndan muhakeme etmek, Mesnevi'nin ne oldugunu anlama-
maktir. Fakat bir miistesnk bu gdriis. ve anlayi§ta ma'zurdur. Onlarin ruhlannin
kulagi, §arkin ruhlannin sesini duymami§tir. Bununla beraber bir muste§rikin
Mesnevi-i §enPz "§aheser" demesi takdirlere layiktir. Din ve insanhk yolunda
halka rehberlik iddiasinda bulunan bizim §ark hocalanmizin gogu ise, maatte-
essuf Mesnevi-i $eiife bir hikaye kitabindan fazla bir kiymet vermezler ve oku-
mazlar; ve bu suretle de akil ve kalb gozlerinin korlugixnu isbat etmi§ olurlar.
Temenni edelim ki Cenab-i Hak keremi ile bunlan bu korliikten kurtarsin.
Vahdet-i Vucud ve vucudilik hakkinda izahat
§u cihet dahi ma'lum olsun ki muste§nkler "vahdet-i vucud" ilmini "pan-
teizm" dedikleri "vucudilik" felsefesi anladiklanndan, Mesnevi-i §erifde
"vahdet-i vucud"a dair olan beyanati da bu kabilden addederler; ve Hz. Mev-
lana'yi da bu meslek erbabindan buyiik bir feylesof bilirler. Halbuki "vahdet-
i vucud" ilmi, muhakkiklann delile degil, mu§ahedeye miistenid olan mu'te-
kadleridir. Ve Mesnevi-i §erif\n metninde buna dair birgok mahallerinde iza-
hat vardir. Binaenaleyh burada "vahdet-i vucud" ilmi ile "vucudilik" arasin-
daki ba'zi esas farklan gostermek icab etmi§tir:
1 . "Vahdet-i viicud" ilmi, enbiya ve onlarin varisleri olan evliya vasitala-
nyla, menba'-i hakiki olan Cenab-i Hak'dan nazil olan ilimdir. "Vucudller"in
ilmi ise, havass-i cismaniyyeleri vasitasiyla alem-i surliden aldiklan ma'lu-
mati delil ittihaz ederek, varhgin birligini sezmelerinden ibarettir.
2. "Vahdet-i viicud" mu§ahidleri olan muhakkiklar arasinda ihtilaf yoktur.
"Viicudiler" arasinda ihtilaflar vardir; cunku ilimleri hislerinin ve akl-i naza-
rilerinin icad ettikleri delillere musteniddir. Hislerde ve akillarda ise tefavtit
vardir; zira kuvve-i vahime hakimdir.
3. "Vahdet-i viicud" mu§ahidleri, Zat-i Hakk'a "mechul-i mutlak" derler
ve O'nu sifat ve na'tlerden tecrid ederler. Fakat mertebe-i uluhiyet'de Semi',
Basir, Miirid ve Kadir ilh... bilirler. "Viicudiler" ise Hakk'a "iliet-i ula" ve
"cevher" derler. Mesnevi:
c ^^ )
AHMED AVNl KONUK
Dsim, Zfiakk'tn evsaf-t kadiminden miiftakdir; hu i$tikak illei-i ula gihi sa-
him hir aktde deijildir.
4. "Vahdet-i viicud" mu§ahidleri taayyiinat ve e§yamn hakikatine Hak
derler; fakat taayyiinata ve e§yaya Hak demezler."Hak, Hak'dir ve e§ya da
kendi zatlannda e§y&dir" derler. "Viicudiler" ise, e§yanin taayyiinatina ve ze-
vatina Hak derler.
5. "Vahdet-i viicud" mu§ahidleri arasinda muhtelif nazariyyata tabi' firka-
lar yoktur. "Viicudiler" ise bu hususta muhtelif nazariyyeler ta'kib ederler.
Mesela Spinoza'ya gore sifat, cevher addettigi "illet-i ula" run zat ve hakika-
tini te§kil eden §eylerdir.
6. " Viicudiler " varligm birligi hakkindaki fikirlerinde "vahdet-i viicud"
mu§ahidlerine benzerler. Bu benzeyi§, Islam ulema-yi zahiresini "vahdet-i
viicud" i'tikadindan iirkiitiir ve Hakk'in e§yadan tenzihi icjn onlar delail-i ak-
liyye ikamesine mecbur olurlar.
7. "Vahdet-i viicud" miisahidleri, viicud-i hakikinin her mertebesinin bir
hiikmii vardir ve ona riayet etmek lazimdir derler. Binaenaleyh bu alem-i su-
retde Peygamber'in getirdigi §eriat ile sabit olan amellere son derece riayet
ederler. "Viicudiler" ise kendilerini boyle bir kayd ile mukayyed ve miikellef
bilmezler.
8. "Vahdet-i viicud"un gayet gamiz olan dekayikini zevkan ve vicdanen
anlamak icm, ewelen bunun liibb-i Kur'an ve ahadis-i §erife ve ulum-i le-
diinniyye-i enbiya ve evliya olduklanna §iibhe etmeksizin inanmak ve son-
ra da bu ilmin hakikatine vusul icjn, bir "insan-i kamiTin terbiyesi ve naza-
n altinda ale't-tedric siiluk goriip, "hal-i fena"yi tahsil etmek lazimdir. Halbu-
ki "vucudfler"in ilimlerini ve aralanndaki ihtilafati anlamak icm, akl-i dimagi
ve zeka-yi tablt kafidir.
9. "Vahdet-i viicud" ilmi hikemiyyat-i ilahiyyedendir ve mii§ahidlerine
"hakim-i hahi" derler. "Vucudilik" ilmi ise hikemiyyat-i tabiiyyeden olup, Yu-
nanilerin ve Hindilerin vesair akvamm feylesoflan indinde de gayi'dir; ve bu
ilmin alimlerine "hiikema-yi tabiiyye" derler.
10. "Vahdet-i viicud" mii§ahidlerinin ilmi, birbirlerinden alinmis, bir ilim
degildir; "fena fillah" dedikleri halin vuku'undan sonra, kendilerine hasil olan
bir ilm-i §uhudidir. "Viicudilik" ilmi ise, feylesoflann birbirlerinden alip, ken-
di akilianna gore tevsf ettigi bir ilm-i nazaridir. Binaenaleyh "vahdet-i vii-
(^23^
MESNEVl-i §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
cud" ilmi, "ilm-i kal" degil, "ilm-i hal"dir. Nitekim Mevlana Cam! §u rubaisin-
de bu ma'nayi beyan eder:
By muhtereatin ve taayyunahn hulasast olan insan; ievhid-i Uiakk'i soz ile
hulmak miimteniaidir. Qit, nefy-i viieud et ki Jususu'l- Diikem'den ve Jue-
meat kiiabindan huhimadtgin ve anhyamadijjin hit sirn kendinde hnlasin.
Hz. Mevlana' run rubaisi:
!7CuI kendinden fani-i muilak olmadik$a, tevhul onun nezdinde iahakkuk ei-
mi$ olmaz. ^Tevhul, Jtakk'm, kulun viicuduna hululii dejjildir; helki senin
vueud-i mevhumundan yok olmandir. ^oksa heyhude hiriakim sozler ile hir
hahl Utah olmaz.
1 1 , "Vahdet-i viieud" mu§ahidleri Hakk'i hem tenzih ve hem te§bih eder-
ler. "Viicudiler" ise yalniz te§bih ederler. Nitekim bunlarm ziddi olan ulema-
yi zahire-yi islamiyye dahi yalniz tenzih ederler. Muhakkiklerin mu§ahedele-
ri, bunlann ikisinin ortasidir. Nitekim te§bih ve tenzih hususunda Hz. Mev-
lana Mesnevf-i §enf lerinde:
Diah aiine§ ve oak deniz olursun. Qah ZKaf ^Dagt ve gah anka ku§u olur-
sun. Sen kendi zatinda ne husun, ne osun. By vehimUrden hax\$ ve ziydde-
den ziyade! By naki§siz olan 3~ai, hu kadar suretler ile hem tenzih eden, hem
mii§ehhih senden hayrandu.
buyurduklan gibi; Cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddm ibnu'l-Arabi hazretleri
dahi Fiituhit-i Mekkiyye lerinde: i^^j *laV» ^\ <jjAJi oUw Ya'ni "Tenzih
ederim Zati ki t e§yayi izhar etti; halbuki Zat, e§yanin "ayn"idir" buyur-
G ^^ a
AHMED AVNl KONUK
duktan sonra, Hz. Mevlana'mn yukandaki beyitlerinde oldugu gibi, bu kela-
mi yine Futuhat' da §oyle Izah buyururlar: *uVt ^ ^ u j^ji j ^ jr &. ^
»L5.i *laMi j >> _^ J* ajU~- i^-iji ^ Ya'ni "0 Zat-i Hak, zuhurda her §eyin
"ayn"idir; onu tenzih ederim ki, e§yanin zevatinda e§yanin "ayn"i degildir.
Belki O'dur ve e§ya dahi e§yadir." Muste§rikler bu sozleri anhyamayip,
onlan "viicudi feylesoflan" zannederler. Degil muste§rikler, senelerce medre-
selerde Kur'an ve hadis derslerinde dirsek gurutmu§ hocalar bile, bu sozler-
deki dakayiki anlamaktan aciz kahrlar. I§te "vahdet-i vucud" mu§ahidleri
olan ehassu'l-havas olan evliya bu ma'nada muttehid olduklan igin, bu
Mesnevi-i §enf §erhinde, "vahdet-i vucud"a dair olan beyitler, bu eazimin
sozleriyle ve onlann gosterdikleri ayat-i kur'aniyye ve ahadis-i §erife ile izah
edilmi§tir.
***
Esasen fakirin tuttugum yol, her bey tin kelime kelime tercumelerini
mumkin oldugu kadar acik bir lisan ile yazmak olmu§tur. Isteyen dogru-
dan dogruya bu tercumeleri okuyarak Mesnevi-i §eriFi kolayhkla hatm
edebilir.
Beyitlerin bircogunun izahini uzatmadim; ancak icab edenler hakkinda
izahatin uzatilmasi ve lugatierin gosterilmesi zaruri oldu.
Beyitlere numara koymayi birkac cihetten faideli gordum. Birisi, her cild-
de birbirlerine taalluku olan bahisleri bu numaralar ile gostermek, okuyanla-
ra bir kolaylikdr. Digeri her cildin kac beyti havi oldugu derhal goruliir, Diger
faidesi de, ileride bir fihrist-i ebyat yapmak icin kolayhk olur.
§u ciheti de arz edeyim ki dibacede Hz. Mevlana: "Manzum olan Mes-
nevi-i §enF\ uzatmakta ictihad ettim" buyurduklan cihetle, Mesnevi-i £e-
lifm elfazi ve sureti, nazim ve §iirdir. llm-i aruz nokta-i nazanndan vezni
"bahr-i remel" in alti cuz'lusiinun gayr-i salimidir. Bu bahrin alti cuz'lii
vezn-i salimi, bir beyitte alti def a "failatun" cuz'uniin tekrandir. Aruz kai-
desinde bu cuz'lerin telaffuzlan degi§ebilir ve bu degi§melere "ilel ve ziha-
fat" derler. Cuz'lerin telaftuzlanndaki degi§iklik sebebiyle o vezin gayr-i sa-
lim olur. Mesela "failatiin" cuz'iinden "tun" hazf olununca "faila" kalir; bu-
nun yerine "failiin" lafzini getirirler ve buna "ciiz'-i mahzuf ' derler; ve ke-
za "failatiin" cuz'unden "nun"u lskat ederler, "failat" kalir; bu lafiza da
"maksur" derler.
C S^
MESNEVt-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 • '^Sjl
l§te Mesnevi beyitlerinden ba'zilan "bahr-i remel" in vezn-i gayr-i salimi-
nin museddes maksuru ve ba'zilan da museddes mahzufu vaki' olmu§tur. Bi-
naenaleyh Mesnevi-i §eri? i nazmen sells okuyabilmek igin, ilm-i aruz kai-
delerine de vakif olmakicab eder. llm-i aruzda vezne uymak zaruretinden do-
layi, kelimelerde de tiirlu tiirlu tasarruflar caiz olur ki, ba'zilan sunlardir:
Hemze-i vasli, hemze-i kat'; ve kat'i vasl okumak; tesdidsiz kelimeyi te§did-
li ve te§didliyi de tesdidsiz okumak; uzayan hemzeyi kisaltmak ve kisayi
uzatmak; muteharriki sakin ve sakin harfi muteharrik okumak. Ve daha bun-
lar gibi birgok kaideler olup, bunlan tatbik etmek, ilm-i ariiza vukaf ve mu-
mareseye muhtacdir. Ilm-i ariiza vakif olmayanlar, kelimelerdeki bu tasarru-
rati gordukleri vakit, ba'zi mustesrikler gibi nazm-i Mesnevi yi tenkide ciir'et
ederler.
Ahmed Avni Konuk
cgxcp
AHMED AVNI KONUK
p?~}\ J*^J\ <M f~»i
y> j C&a3\ j J^»jJ1 jLr*^ ^XiS (j* <ji-^ Jjvl <Jj-^l Jj-*^ j* J lSj^II ^l^ IJl&
J^-io r\*f U^ *£*$-*£' *jy J^* ^rf^Vl aJJI OU^ j j*j^l aUI ?j~ j .^^ *Ul *j»»
tJl* ^L! jup (j*— J ijyp Ifi* OL^p^I j Oj-*JI _ji 014-1 il)U*- y* j ^-L^Vl j* jyl tft^l
Vi a> J^aj U j IjJiT 4> (^jLfi j t^-iT a, Jsiy JUj aUI JlS UT ji>l£}l ^ Ojp> JT J*
J^^l ^-k; j JljjVl a*u- j OT^JI ^Li^ j Olj>-Vl ^%r j jjJU^JI *Ui Ail j ojiw-UJI
tJK ^ JJ^Ul Ajb V c&iUJl *_->j ^y JjJ^ (Dj^f^Uil Vl 4^f Jl Oj*iT Sj^j ^ IjS" SyL- ^Jbl
^1 t_;UJl.AJ j (jjy^-yi *^>-jl yh j UiiU- ^ aJJU aJjJ j dX^fji aDI j AiU- ^ V j AjJU
j ^juJI JU- Jju" **Jr\ j j&\ J* Ja, JJUJI j JiiJl IJla Jp ir^l j JU; <d)t 4JJ
ju>*« ^ ju?*-» ^UJ aJUI i*j>-j ^1 r-l^l (_j»-n-iaJI J-*JI JjJij . ^k-^JI jJiJI jJIp Jjtf Aii^~l
j^lyJI j ^Jl^l J* J^xJuil <^il! f^l Jijja: J ojl^^-I Ai. aJJI Jj; JJJ\ <>J-I j>
^yUll S^JiT ^Lil ijisoi it*il AiO?- j iUjJl aL^ j oWjJi jji j oVUllj^p j
*3^
MESNEVt-t §ERlF §ERHf / I. ClLT • MESNEVl-1 • -sr^gg
«LU- ^ 4UI ^j ^l ^ Vj ^UJ1 ^! ^1 ^ oviJIj 45 VI f UI j ^j^l SjOS
j*' u^ 1 J>^ *>' <_>y^ J^ C 1 ^ '^ ^ *^ i ^ e ^J J «%j* ty ^"^» j
cjyi ^ j,\ 1; j.\ j>l ^sL\ ^i ^i a^. ^| ^ ^| J ^\ fL-> . jju^i
Jt ^^dl J^VI ^yjV! ^ j v* -OJt ^j JjO^ ^ -J^ ^ J,J^ jUjJI JL^ j
^ 4»}UI c l^l j as^jj <dl! ^as L^p c^^i j Lj^ c_*l JU br ^&t ^jJi
^1 ^ rj >JI c^jl v^^ j U p \>j Up ^^iJI c^Jt v-J aJ UtU-l ^ j <JlUI
suJi j ^i ^ ^ ei^ ju^i ;ur j svyi ^ yi <^ juvi aU ^ju j^ ^j u
JM u>!>! J U,V! ^ ^1 J L^H ^jJI jlfeJI c^LJ! ou^l a*M dsjU-Jlj
^a/iman ue Ulahim ohn Sillah Tcala'am ismii//e ta kiiainn ie'lifine basla-
nm. Du kiiab JHesnevt'dir; ve o, JTlllatia vasal ve yakxn sirlanntn kesfin-
de dinin asillanmn asillannin asillaridtr; ve o JMlah'in en biiyiik fikhi ve
JTLlhh'in varlak yolu ve SQXlah'm yek ayk burhdntdir. Onun nurunun me-
seli, i$inde kanM hulunan miskat g&idir. Hir parlayis parkr ki, sabahlardan
daha nurludur; ve o, gonullerin $e$meler ve dollar sahibi olan cennetleridir. 0n-
lardan bir pinar vardir ki, bu yolun yolculan indinde "selsebil" iesmiye olunur.
(jWakamat ve keramat sahtblerinin indinde de makamin hayirlisi ve mahall-i
istirahahn en giizelulir. Sbrar ondan yerler ve i$erler; ve ahrar ondan ferahla-
nular ve mesmr olurlar. Ve o, <jWi$tr'in OfiX'i gibidir ki, sabr edenlere igecek
su ve Jfir'avn 'in aline ve kafirlere kan ve hasrettir. D^iiekim Slllah Tenia:
'jaJL-lii VI At J^'li j \Jr *i ^ j \Jr y^ J^ (<Bakara, 2/26) ^a'ni "0
Oiur'an sebebiyle $oklan dalaieie dii§er ve $oklan hidayet bulur; ve dalalete dii-
§enler ancak fasiklardtr" buynrdu. Ve o, sadirlara §ifa ve hiiziinlere ciladir.
Ve o, Oim'anin ke^afi ve nziklann geni§ligi ve latyib-i ahlakdir. jyi i$li
kerimler olan katiblerin elleriyledir. Temiz olmayanlann dokunmalanni men
ederler. Sdlemlerin ^Rabb'i tarafindan tenzil olunmu§tur, 9Ve onden, ne arka-
dan ona bahl gelmez; ve £%llah Teala onu aozeiir ve onu saklar.
Dmai jAllah veala saklayanlann Kayirlisid.tr; ve o, rahmet edenlerin erha-
midir.Ve onun baska lakablan vardir ki, <SMuk Tenia ona lakab verdi. Hiz
c c£P?
AHMED AVNt KONUK
bu aza iktisdr ettik ve az, coga delalet eder; ve bir yudum su, gole delalet eder;
ve iki avuc, biiyuk harmana delalet eder.
JAllah ^Tedld'nxn rahmetine muhtac olan abd-i zaif C?Aunammed ibn cTHit-
hammed ibni Zhuseyin el-H^elkx der ki: SUlah ^Tedld ondan kabul eylesin;
seyyidim ve mu'temedim ve cesedimde ruhumun mekdnx ve bu gunumun ve
yannimin zahxresi, Dbn-i JAki %urk denmehle ma'ruf Diusdmul-Diak
ve'd-dtn Uiasan tbn <JVluhammed ibni Uiasan in ialehi iizerine, gardxb ve
nevddiri ve makaidtxn parlaklarinx ve deldil incilerini ve zdhidlerin yolunu ve
abidlerin hadikasxnx miistemil olup, mebdnxsi kasir ve maanisi kesir olan
d/Hesnevfuin manzumunu tatvilde ictihdd eilim. driflerin -pi§vdsx, hiddyet
ve yakin yolunun esdsi ve halkin jerydd-resi ve gonullerin ve akillann emi-
ni ve halk arasinda ^Allah'xn emaneti ve mahlukatx icinde onun giizidesi ki,
onun vasiyyetleri nebxsi icindir; ve onun gizlileri onun safxsi indindedir.
£%r§ hazxnelerinin anahtari, zemxn definelerinin emxni, faziletler sdhibi,
vaktin 6ba ^eztd'i ve zamantn Ciineyd'i; stddxk oglu stddik oglu siddxkdxr.
Slllah ondan ve onlardan rdzx olsun.
nXrmeviyyul-asl oluv \-z>j* c~*~<*\ j Lo^ c~~~.1 ya'ni y< JCurt olarak aksamla-
dtm ve arah olarak sabanladxm" sozunu soyleyen seyk-'x miikerreme miintesib-
dir. <S%llah ^Zeala onun ruhunu ve ahlafmin ervakim takdxs eylesin. O^e au-
zel selef ve ne giizel halefdir! Ue onun icinneseb vardir ki, giines onun iize-
rine ridasini atmx§hr; ve haseh vardir ki, yildizlar onun cdnihine jjarlaklxkla-
rxnx salmx$lardxr. Onlarin evinin bnii ve etrafi kihle-i ikbdl olmaktan zdil ol-
masxn ki, ebna-yi hakimdn ona ieveccuh ederler. Ue emellerin UCa'besi ol-
mak daim olsun ki, say edenler ve tdlibler cemdatleri onu tavaf ederler; ve ke-
zalik o kamnxn onu, rabbdnder, ruhander, semader, arsder ve nurxier, sdkit go-
renler; gdtb olan hdzxrlar, eski Itbashr alhndaki muluk, kabilelerin en serefli-
leri, deldilin turleri ve fazdil ashabi olan basdir sdhiblerine, makall-i i'tisdm
olmak icin, yildiz tulu ettikce ve giines dogduk$a daim olsun. SAmxn yd ZRab-
be'l-dlemin; ve bu reddolunmayan bir duddir; zxrd o dud, esndf-x nalki sdmil-
dir. Uasf-x send, yektd olan <SMlah'a mahsusdur ve rahmet-i ildhiyye Sey-
yid'imiz olan Diz. <jVlunammed ve onun aline, bilciimle ashabx iizerine olsun.
Izah: <jy±\ v^ ^ "Bu Mesnevi kitabidir." "Mesnevi", §airlerin lstilahin-
da, iki misra'i bir kafiyede olan nazimlara derler. Ve mesnevi kelimesi siga
i'tibariyle masdar-i mimidir. Ash "mesna" olup, iki§er iki§er ma'nasinadir.
Ahirindeki "ya" nisbet igindir. "tki§er iki§ere mensub nazim" demek olur.
°m#>
MESNEVf-t SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
^i j Jj-^jJi j\j~>\ j^S J ji-Ot J^i Jj^\ J^i jjt j "Ve o Mesnevi Allah'a vu-
sul ve yakin sirlannin ke§finde, dinin asillanmn asillannin asillandir." "Usui"
bir §eyin esasi ve temeli demek olan "asil" kelimesinin cem'idir. Ug usulden
birisi, bu alem-i zahire taalluk eden §enatm esaslandir. Ve ikinci usul dahi,
tarikatin esaslandir; ve iigiincu Usui dahi hakikatin asillandir. Zira tarlkat §e-
riatsiz ve hakikat tarikatsiz bulunmaz. Nitekim Hz. Pir V. cildin dibacesinde
soyle buyururlar: "§eriat yol gosterici bir §em' gibidir. Bununla beraber bir
§em' eie getirsen yol gidilmis. olmaz ve bir i§ yapilmis. olmaz. Vaktaki yola
geldin, senin bu gitmen tarikattir. Vaktaki maksuda eri§tin, hakikattir. Bunun
igin "Hakayik zahir olsa idi, §eriatler batil olurdu" demisterdir."
Imdi bu Mesnevi-i gerifde hem §eriatin ve hem de tarikatin ve hem de ha-
kikatin esaslan gosterilmis, oldugundan, hakikate vusuliin ve yakinin ka§ifi
olur. jfiV\ -ail ou^ j s>p\ -oil ^jt. j jS^ aUi *z ^ j Ya'ni "O Mesnevi-i §enf Al-
lah'in en buytik fikhi ve Allah'in parlak yolu ve Allah'in pek acik burhani-
dir." "Fikih" liigatte, "mutekellimin kelamindan maksadi anlamak" demek-
tir. Istilahda, ahkam-i §er'iyye-i ameliyyeyi, tafsilt olan delillerinden bilmek-
tir. Ve fikhin masdan ise Kur'an ve ahadis-i §erifedir.
Mukaddimede beyan olundugu iizere, bu Mesnevi-i §efif dahi, Kur'an'in
ve ahMTs-i seiifenin liibbii ve ig yuzudiir. Binaenaleyh Allah'in en buytik fik-
hi olur. "§er"' liigatte, biiyiik yol ve cadde ve istilahda kanun demektir. "Ez-
her", parlayici ve israk edici demektir. Mesnevi-i §etif Kur'an* in liibbu oldu-
guna gore, Allah'in parlak yolu ve kanunu ve pek zahir olan Allah'in delille-
ri olur.
^CU. Q-» 5jSCl*r ejj j£. (Nur, 24/35) ["Onun nurunun temsili, iginde lam-
ba buluhari bir kandif gibidir"] Ya'ni "Mesnevt-i §etff\n nurunun meseli, igin-
de kandil bulunan miskat gibidir." "Nur", kendi zahir ve e§yayi da izhar edi-
ci olan §eye derler.
i£±A ["Mi§kat"] ve si&u* eski zamanlarda odalara, duvar oyugundan ya-
pilan raflara derler ki, buraya kandil koyarlar idi. Kesif olan maddeden nurun
zuhuru ma'nasina gore zamanimizda elektrik ampullerine ve projektorlere de
itlak olunsa caizdir. "Misbah" kandil demektir. Bu ibare dahi ayat-i kur'&niy-
yedendir, Ya'ni Mesnevi-i gerifln kesif olan elfazi ve nakisjan, kesif olan du-
var rafma ve o lafizlar igindeki ma'nalar dahi nura tesbih buyrulmustar. Zira
nur, kendi zahir ve e§yayi muzhir oldugu gibi, Mesnevi-i §enfm beyitleri ve
lafizlanndaki nur-i ma'na dahi akil goziine zahir olur; ve birtakim hakayiki
ve esrar-i ilahiyyeyi de izhar eder.
C $PS B
AHMED AVNl KONUK
^u^Vi j. jy\ ui^i j^ "t§rak" ziya vermek ve parlamak "asbah" sabahin
cem'idir, sabahlar demek olur. Ya'ni "Mesnevi-i §erif kandilindeki ma'na nu-
ru bir parlayis. parlar ki, akil gdzunde hasil olan aydinhk, sabahlann aydmli-
gindan daha nurludur."
oUspVi j dyjJ\ y> JL4-I Dbr y> j Birinci "cinan" cennetin cem'i olup, cennet-
ler demektir. Ikinci "cenan" kalb demektir. Ya'ni "Mesnevi-i £enfkalbin cen-
netleridir"; ve kalbin cennetlerinden murad "cennat-i sifat" olup, bu da ab-
din sifat-i kemaliyye-i ilahiyye ile ittisafi ve ahlak-i ilahiyye ile tahallukudur.
Bu cennet, ehl-i kemalin meratibi hasebiyle mutefavitdir; ve abd bu cennete,
kalbinde ulum-i ledixnniyye husuliinden sonra dahil olur. Bu Mesnevi-i §e-
rffin ma'nalan ise, Hz. Mevlana'nin kalb-i §erifine taraf-i ilahiden miinzel ol-
dugundan, o ma'nalan kavrayanlar, bu diinya hayatinda iken, o hayat-i si-
fata dahil olurlar. "Uyun", pmar ve cesme ma'nasina olan "ayn"in cem'idir.
"Agsan", agac. dah ma'nasina olan "gusn" kelimesinin cem'i olup, dallar de-
mektir. Ya'ni "Bu Mesnevi-i §enf kalbin pmarlar ve dalli budakli agacjar sa-
hibi olan cennetleridir ki, o pinarlardan ulum-i ledunniyye ab-i hayati fi§ki-
nr; ve o agacjann dallanndan turlli turlii ezvak-i riihaniyye yemisjeri sarkar."
!>ljl- j~Ji iJu ft Li x* ^~j & ^ "Ebnau's-sebtl" Yol ogullan demek olup,
yolculardan ve saliklerden kinayedir. "Selsebil" tatli ve leziz su; ya'ni "0
Mesnevn §etif deki pinarlardan bir pinar vardir ki, Hak yolunun yolculan in-
dinde selsebil tesmiye olunur." Ya'ni bu sifat cennetlerinin nihayeti, zat cen-
netlerine ve vahdet-i zatiyye zevkine gikar ki, bu da Hak Teala'nin has kul-
lanna, her birinin mazhar oldugu isme gore, tecelli-i zatisi ile zuhurundan ve
abdin Zat-i Hak'da, kendi zatimn mahvi ile o cennetlerde mestur olmalann-
dan ibarettir. Ve o vahdet-i zatiyye pinanndan icen, artik hi? susamaz ve on-
da ma'rifet susuzlugu olmaz.
%i. Cr ~^\ j uu. j?- oui^i j ouuu uk^i jl* _, "Makiyl" gun ortasinda istira-
hat etmek ma'nasina olan "kaylule" kelimesinden ism-i mekan olup, mahall-i
istirahat demektir. "Ashab-i makam" nefsinde kamQ ve ba§kalannin nefisleri-
ni kemale getirici olan temkin sahibleridir. "Ashab-i keramat" nefsinde kamil
ve fakat ba§kalannin nefislerini kemale getirmege muktedir olamayan zevat-
dir. Ya'ni "Bu Mesnevi-i §erif hem makam sahiblerinin ve hem de keramat sa-
hiblerinin indinde hayirli olan ma'rifet makami ve en giizel istirahat yeridir."
dy.jki j dy-jk ^ J^h <>j>si~i j ojf'k v jL^i j "Ebrar" miicahedat ve ri-
yazat sahibleridir ki, bunlar kotu huylan tebdile ve nefs-i emmareyi bu kotii
huylardan temizlemeye cali§irlar. "Ahrar", nefsin sifatiannin esaretinden
c^5g^>
MESNEVl-t SERlF §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 •
kurtulup, lyy oi Ji i>> ya'ni "Olmeden evvel olunuz" hadis-i gerifi hukmii-
ne mazhar olan taifedir. Ya'ni "Ebrar taifesi, bu Mesnevi-i §eiifde hikemiy-
yat-i ilahiyye meyvelerini yerler ve maarif-i ilahiyye sarabim igerler; ve ah-
rarin ruhlan bu Mesnevi-i geriP den ferahlanir ve mesrur olur."
^yiCij dj*j j\J* >j~^ j ji^UU sj\jt. j^ j^ y> j Ya'ni "Bu Mesnevi-i Se-
rif insan-i kamile tabi' olup, nefsiyle mucahedeye ve riyazetlere sabr edenler
igin, Misir'daki Nil nehri gibidir." Nitekim Nil nehri Musa (a,s.)a tabi' olan Be-
rn lsrail icjn tatli su; ve munkir ve muhalifler igin kan olmus, idi, Bu kissamn
tafsili tefsir kitablannda beyan olundugu gibi, Mesnevi-i £erffin asagida gele-
cek olan beyitlerinde izah edilmi§tir."Fakat yine bu Mesnevi-i £er/fde nefs-i
Fir'avn'a tabi' olanlara ve miinkirlere ab-i hayat mesabesinde olan maarif ve
hakayik-i ilahiyyeden hasret ve mahrumluk vardir."
^hL-uji Vi a, j-^t u j \j^ *> ^j^j j \j? a, j^_ ju; aH\ ju ur Ya'ni nitekim Hak
Teala Kur'an-i Kerim hakkinda, "^okkimseler o Kur'an sebebiyle dalalete dii-
§er ve cok kimseler de hidayet bulur. Dalalete dii§enler ancak sidk u ihlastan
haric olanlardir," (Bakara, 2/26) buyurdu. Bu Mesnevi-i §erif dahi Kur'an-i
Kerim hassiyyetindedir. Hz. Pir bu ma'nayi VI. cildin 671, 672 numarah be-
yitlerinde de §6yle beyan buyururlar:
Dmdi ufylesnevi lafvzlarinin nak§inaan, surete mensub olan hAmse dalldir; ve
ma'naya mensub olan hadtdir. Dtak ^Teala ZKur'anda buyurdu ki, bu
O^Cur'an gdnvlden ba'zisina nadi ve ba zisina da muailair.
6\jH\ J»nS j oij^i *%* j jjJu<aJi *iii aji j "Sudur" gogiis ma'nasina olan sadnn
cem'i olup kalbler murad buyrulur. "Ahzan" siirurun ziddi olan gam ve keder
ma'nasindaki "huzn"un cem'idir. Ya'ni "Bu Mesnevi-i §erif muhakkak kalbler-
deki nefsam sifatlar hastahklannin sjfasidir ve bu hastahklar yuziinden kalblere
anz olan gamlar ve kederler paslanni agar ve kalbi parlatir; ve bu Mesnevi-i £e-
rilfKur'an-i Kerim'de isaret buyrulan hakayiki ve sirlan ve batini olan ma'nala-
n acicidir." Zira hadis-i §erifte: ^ ^ J& j ^ J>s- JSO j j^ _, ^> i^jj^uT^ u
Ya'ni "Bir ayet yoktur, ilia ki onun icin zahr ve batn vardir ve her bir harfin
haddi ve her bir haddin, kendisine has olan bir matla'i vardir" buyrulur. Mes-
nevi-i §erif ise, bu hadis-i serifte beyan buyrulan zahn ve batni ve haddi ve
matla'i ke§fbuyurur.
c £p?
AHMED AVNl KONUK
jijj'tfi ju-j "Sea" burada fail ma'nasiyla masdardir, genistetici demektir. Ri-
zik iki nevi'dir; birisi maddl, digeri ma'nevidir. Maddi rizik, cismin gidalan ve ci-
simde bu gidalar sebebiyle hasil olan kuvvettir, Ma'nevi olan rizik ise, ulum-i
ledunniyye ve maarif-i ilahiyyedir ki, run bunlar ile tegaddi edip kuwet bulur.
Bu Mesnevi-i §enF\ okuyup ahkamini fiilen tatbik edenler muttaki olurlar; ve
muttakfler hakkinda Hak Teala: L-X^ V ^ ^ 'Jj'J j \*)>L '£ j^ 4Ji &> V* j (Ta-
lak, 65/2-3) Ya'ni "Takva sahibi olan kimseler icin Allah Teala bir mahrec ya-
pip, onu hesab etmedigi cihetten nziklandmr" buyurur. Ve bu Mesnevi-i §e-
if/ln ma'nasim ve hakayikini kabul ve hazm edenlerin ruhlan, bu gida-yi
ma'nevi ile kuwet bulup makam-i velayete vasil olurlar.
j^u^i ^ja j "Tatyib" kezalik fail ma'nasina olan mutayyib demek olup,
huylan iyile§tirici ve guzelle§tirici ma'nasina gelir. Ya'ni bu Mesnevi-i §erifin
maarif ve hakayikini hazm edenlerin huylan, nefsin kotii sifatlanndan temiz-
lenir ve mutayyeb olur.
ij'j f\f ijL* <s±\> (Abese, 80/15-16) [Yazicilann ellerindedir, degerli, iyi
yazicila'nn.]' "Sefere", katib ma'nasina olan "safir"in cem'-i mukesseridir.
"Kiram" kerimin ve "berere" iyilik ve ihsan edici demek olan "banc" kelime-
sinin cem'idir. Bu ibare Abese sure-i §erifesinde olan bir ayet-i kerimedir ki,
Kur'an-i Kerim'in levh-i mahfuzdan, melaike-i berere elleriyle yazildigina i§a-
ret buyrulur. Ve bu Mesnevi-i ^erffdahi Kur'an-i Kerim'in esranni havi oldu-
gundan kezalik levh-i mahfuzdan, melaike-i berere elleriyle yazilip Hz. Mev-
lana'nin kalb-i §erifine inzal ve ilka buyrulmu§rur.
jj^jbii Vi ^ — c ^i dj*x„ Ya'ni o melaike-i berere, kalbleri ve batinlan ahlak
ve i'tikad i'tibariyle temiz olanlann gayrilerini, bu Mesnevi-i getifm ma'na-
lanna temas etmekten ve yakla§maktan men' ederler ki, bunlar cismaniyya-
ta ve maddiyyata saplamp kalmis, olan munkirlerdir. Onlar her ne kadar Mes-
nevi-i $erifm kissalanni ve zahin nazimlanni okusalar bile ince ince ma'na-
lanna niifuz edemezler.
'ceiuli vj ^ J.jS (Vakia, 56/80) [O, alemlerin Rabb'inden indirilmi§tir.]
"Tenzil",'meful ma'nasinda olan masdardir, "munezzel" demektir. Ya'ni,
bu Mesnevi-i §enf deki maani ve hakayik, alemlerin miirebbisi olan Hak
Teala canibinden indirilmi§tir." Bu ibare dahi, sure-i Vakia'daki ayetlerden-
dir.
^ °cf ^ j <*-** ok 'cs J^CIi *£ V (Fussilet, 41/42) [Onun onunden de, ardin-
dan da batil gelemez.] Bu Mre dahi, sure-i Fussilet' de v&ki' ayat-i kur'aniy-
yedendir. Ya'ni "Kur'an-i Kerim'in esrar ve hikemiyatim havi olan bu Mes-
*$$&>
MESNEVt-t §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
nevi-i §ertrm ne onunden, ya'ni bu alem-i kesafetteki insan §eytanlanndan
ve ne de arkasindan, ya'ni alem-i gaybdaki cin §eytanlanndan efkar-i batile
gelip ifsad edilemez."
vy. j a-J^ji *u»j Ya'ni "Allah Teala o Mesnevi-i £erffi gozetir ve muraka-
be altmda tutarak fesad kansttnlmaktan saklar." Nitekim Kur'an-i Kerim
hakkinda sure-i Hicr'de i>ik ii i\ ' 5 'f&\ ufp ^ ui (Hicr, 15/9) ya'ni "Biz
Kur'an'i alem-i ma'nadan alem-i surete indirdik; ve elbette ve mutlaka biz
onu tahrikden ve fesad kan§tmlmaktan vesait-i muhtelife ile saklayicila-
nz" buyrulur; ve 1350 seneden beri Kur'an'in du§manlan turlii turlii ifti-
ralar ve hileler ile kitablar yazip ifsad etmek istedikleri halde, ne tahrif ede-
biidiler ve ne ma'nalanni ibtal edebildiler. Zira ulema-yi kiram her asirda
onlann bu tezviratim acik deliller ile ibtal ettiler; ve mufteriler ve miiteca-
vizler fiilen de peri§an oldular. Nitekim Rusya Qarhgi bir tarihte Kur'an-i
Kerim'den jj>i£li 1*1 l. Jj (Kafirun, 109/1) ["De ki: Ey kafirler!"] suresini
tayy ettirip bastirmak istedi; muvaffak olamadigi gibi, bugiin garligin ne
hale geldigi de ma'lumdur. tste Mesnevi-i §erif dahi boylece Cenab-i
Hakk'm. hifzi altmdadir. Onun ma'nasim ifsad igin, VII. cild-i Mesnevi ya-
zanlar da bulundu; fakat erbabi arasinda asla kiymet veren yoktur. Anka-
ravi hazretleri tarafindan cebren yazilan §erh dahi dikkatle okunursa, Mes-
nevi-i ^erf/ ma' nalannin miieyyidi ve miidafudir. Nitekim mukaddimede
biraz izah olundu.
'o^\J\ Jp-ji >b j ik»u- ^ 4JU (Yusuf, 12/64) ["Koruyucu olarak Allah en
hayirii olandir; 0, aciyanlann en merhametlisidir."] Bu ibare dahi sure-i Yu-
suf da vaki' ayat-i kur'aniyyedendir. Ya'ni Allah Teala Yusuf (a.s.) gibi cemil
ve latif olan o Mesnevi-i §enFi saklayanlann hayirlisidir ve Hak Teala, rah-
met edenlerin, ziyade rahmet edenidir.
J* Jju ap>Ij J&\ J* Jju JJL^J! j JiSJI IJLa J^ U J -^il J JU; -dJ! <uU j>A v UJl <d _,
j^\ jJlJi jfi Jju- iJJ-ij ^aiji "Elkab" lakabin cem'idir. "Lakab" asl olan bir is-
me, medh veya zemm ma'nasim havi olarak Have olunan diger bir isimdir.
"cur'a" bir yudum su; "gadir" gol; "hafne" "ha"mn fethi ile, iki avug dolusu
§ey ma'nalannadir. Ya'ni "Bu Mesnevi-i §etife, yukanda birtakim ayat-i
kur'aniyye ile lakablar verdik; halbuki Allah Teala* nin onu telkib buyurdugu
ba§ka ayat-i kur'aniyye ile olan lakablan da vardir. Biz ise bunlan soyleme-
dik. Bu zikr ettigimiz az ayat-i §erife iizerine iktisar ettik ve bu az olan elkab-
i kur'ani, bu Mesnevi-i £erffin, cok elkab-i kur'aniyye ile mulakkab oldugu-
na delalet eder. Mesela iki avug bugday, biiyuk harmanin viicuduna delalet
©
AHMED AVNl KONUK
eder. Nitekim bu Mesnevi-i §erif\n ma'nalannda mustagrak olanlann viicud-
1 mevhumiannin kryameti koptugu igin, Kur'an-i KermVden "el-Karia" ve "el-
Hakka" gibi diger lakablan da olur.
Ma'lumdur ki her muellif, kendi kitabinin ibtidasinda tevazuan "abd-i zaif '
ta'birini kullanir; fakat vucud-i mevhumiannin enaniyetinden kurtulmamis
olan ulemanm bu tevazu'Ian lafzidir ve kalidir; halt degildir. Zira nefisleri fir-
sat buldugu vakit kuvvet ve kudret da'vasini izhar eder ve bu "zaif kul" so-
zu bir tarafta kalir. Ancak vucud-i mevhumiannin enaniyetinden kurtulmus
olan insan-i kamiller bu ta'bir ile kalen ve halen kendilerinin "abdiyyet-i
mahza" makaminda bulunduguna i§aret buyururlar.
Rahmet-i ilahiyye dort nevi'dir: 1. Rahmet-i zatiyye-i amme, 2. Rahmet-i si-
fatryye-i amme, 3. Rahmet-i zatiyye-i hassa, 4. Rahmet-i sifatiyye-i hassadir.
Bilcumle mahlukat, rahmet-i zatiyye ve sifatiyye-i ammeden nasiblerini
alirlar; rahmet-i zatiyye ve sifatiyye-i hassaya nail olanlar ashab-i hidayet-
tir. Insan-i kamillerin vucudu bu dort nevi' rahmet-i ilahiyyenin meclasi ol-
dugu igin, Hz. Fir, bu dort nevi' rahmet-i ilahiyyeye olan ihtiyaclanni beyan
buyururlar.
Hz. Mevlana'nin ism-i serifleri Muhammed, lakablan da Celaleddin'dir.
Babalannin ism-i §erifi Muhammed ve lakablan da Bahaeddin Veled'dir.
Peygamber (a.s.) tarafindan bu lakab tizerine alem-i ma'nada "Sultanu'l-
Ulema" lakabi da Have buyrulmu§tur. Kissasi Sipehsalar Menakibi 'nda mu-
fassalan mezkurdur. Sultanu'l-Ulema hazretlerinin babasmin ism-i serifi .
Hiiseyin olup, Belh padisahimn kizi ile evlenmistir. Erkek tarafindan Hz.
Mevlana'nin silsileleri Hz. Ebu Bekri's-Siddik (r.a) hazretlerine ve kadin ta-
rafindan dahi, Belh sahi Ibrahim Edhem (k.s.) hazretlerine kadar gider.
604 hicri senesinde Belh §ehrinde dogdular. Sonra Muhammed Harzem-
sah'in saltanati zamaninda oradan, babalan Sultanu'l-Ulema hazretleriyle
beraber, Selcuk padi§ahlanndan Sultan Alaeddin Keykubad'in da'veti iize-
rine Konya'ya hicret ettiler ve 672 senesinde irtihal buyurdular. Omr-i se-
rifleri 68 senedir. Bu hususta Sipehsalar Menikibt 'nda mufassal ma'lumat
vardir.
Ya'ni "Allah Teala'nm dort nevi' rahmetine muhtac olan abd-i mahz Belh-
'• Huseyin hazretlerinin oglu Sultanu'l-Ulema Muhammed Bahaeddin Veled
nazretlerinin oglu Muhammed Celaleddin der ki, Allah Teala ondan sadir olan
bu elfaz ve nazm-i Mesneviyi kabul buyursun."
c^p^
MESNEVl-I §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
iSj&s r >di jjjjaj j. oa^i ictihad" liigatte, bir kimsenin istedigi bir §eyi
yapmak igin kuvvetini sarf etmesine derler. Binaenaleyh bu ta'bir ile Hz, Pir
kalb-i §enflerine, taraf-i ilahiden miinzel olan ma'nalara lafiz ve nazim kis-
velerini giydirmek igin, fikren kuwet sarf ettigine isaret buyururlar. Nitekim
bu ma'naya isaretle, birinci defterde:
*3Cafiy& dii$vLnviriim ve o henim t/ar-i haktkirn olan Utah, ise hana, henim cli-
danmdan ha§kasim dii$unme der,
buyururlar. Bunun igin, mukaddimede izah olundugu iizere Hind §arihlerin-
den Abdurrahman Leknevi hazretleri, "Mesnevi-i $enf'm ma'naian
Kur'an'dir ve fakat lafzi namazda mefruzu'l-kiraa degildir" buyurmuslardir.
Konya Asar-i Atika Muzesi'nde mahfuz 677 tarihli niisha nihayetinde
Sultan Veled hazretlerinin, mukaddimede beyan olunan ifadelerine gore, ntis-
ha-i asliyye lafizlanmn Hz. Pir tarafindan takrir, tashlh, tezhib ve tenkih buy-
rulmasi, bu ictihadin delilidir. Binaenaleyh Mesnevi-i §erif\n ma'naian vahiy
ve ilham-i ilahl; ve sureti ve lafiz ve nazmi Hz. Mevlana'mn ictihadi olmus.
olur. Bu sebeble Hz. Pir; "Manzum olan Mesnevi-i §erif\ uzatmakta ictihad
ettim" buyururlar.
Mesnevi-i §erifin hem ictihad, hem de vahiy ve ilham ile oldugu hakkm-
da Ankaravi hazretleri §u mutalaati beyan buyururlar: Hz. Mesnevi, Hak ta-
rafindan iki suretle nazil olmu§tur. Birisi ma'nasi ve nazmi ile beraberdir ki,
bu suretde nazminda ve lafzinda giigliik gekmege ve ictihada luzum kalmaz.
Digeri miicerred ma'nalardan ibaret olup, onlara elfaz ve nazim kisvesini giy-
dirmek igin giigliik gekilir ve ictihad lazim gelir. Nitekim ashab-i kiramdan
Haris b. His, am, Resul-i Ekrem'e: "Ya Resulallah! Sana nasil vahiy gelir?" di-
ye sordu. Resul-i Ekrem hazretleri dahi y j ^->t iUU* J^ ^-L ul^i *0Ji J^-j ju
%-j jjuit J jt*& ul^i j Jii u *& c-s-} m j j* f^ js. a jiii ya'ni "Buyurdular ki,
vahy-i ilahi bana ba'zan gan sesi gibi gelir; halbuki o, bana §iddetli ve sikin-
tilidir. Bana soyledigi §eyi ondan hifz ederken benden kesiverir; ve ba'zan
bana adam suretinde melek temessul eder." £an sesi gibi gelen miicerred olan
ma'nalar ve mucmel ve miibhem olan gaybi varidatdir. Bunlan halledip elfaz
ile soylemekte giigliik vardir. §eyh-i Ekber Muhyiddin Arab! hazretleri bu va-
ridat-i miicmele ve mubheme hakkinda Hal'u'n-Na'leyn kitabinm §erhinde
buyururlar ki: "Bu nevi' vahiy, iig tiirlii kabugu olan ceviz gibidir. Birisi ye-
G^^
L_....
AHMED AVNl KONUK
§il kabuk ve digeri ig kabugu ve ugiincusu de ige sanlmis. olan zandir. Hak
Teala o ma'nayi boyle ug hicab ve perde arkasinda birle§tirmi§tir. ma'naya
ancak bu ug perdeyi kaldirdiktan sonra erisjlir." Hz. Pir'in ictihadlan ancak
bu varidat-i mucmele hakkinda vaki' olmu§tur.
j\A\ ijg j\x\ "Garaib", garibeler ve acib olan §eyler; "nevadir", nadireler ve
az bulunur §eyler. "Gurer", gurrenin cem'i olup, muteaddid ma'nasi vardir.
Bir ma'nasi da, her §eyin iyisi ve hayirlisi demektir. "Diirer" inci ma'nasina
olan "durr" kelimesinin cem'idir. "Zuhhad", zahidler demek olur. Bunlardan
murad, huzuzaM nefsaniyyelerinden perhiz eden ve mucahede ve riyazat ile
me§gul olan ebrar taifesi. "ubbad" abidlerin cem'i olup, bunlardan murad
dahi, a'mal-i zahiie ile gok me§gal olan ahyar taifesidir. "Mebani", asil ve te-
mel ma'nasina olan "mebna" kelimesinin cem'i olup, bundan murad dahi la-
fizlardir. Ya'ni "lctihad ettigim Mesnevi'nm manzumu, acib ve az bulunur
§eyleri ve makalatm ve sozlerin iyilerini ve delaletlerin incilerini ve zahidle-
rin ve ebrar taifesinin yolunu ve ubbadin ve ahyar taifesinin ilim ve irfan
bahgesini mu§temildir. Ve bu manzumun lafizlan kisa, ma'nalan goktur."
^ j ls*j- '^J ^s^~*r u* ^jJ 1 01C j (jx^A j t^JLj— *Uj^V "Seyyid" ulu ki-
§i ve biiyiik adam ve efendi ma'nalannadir. "Mu'temed" dayamlmis, ve i'ti-
mad olunmus, demektir. "Zahire", biriktirilip saklanan §ey. "Run", muharrik-i
cisim olan cevher-i nuranidir ki, Qelebi Husameddin hazretlerinin istekleri, bu
Mesne vtf'deki hakayik ve maarifin izharina Hz. Pir'in lisan-i zahirilerini tahrik
ettigi igin "Cesedimde ruhumun mekani" ta'bir buyrulmu§ ve Hz. Pir'in ruh-i
§eriflerinin mekani, onlann isti'dad-i alileri olup, bu maarif ve hakayiki Hz.
Pir'in ruh-i latifine bu mekandan hitab buyurmus. olurlar. Binaenaleyh bu me-
kan, mekan-i ma'nevi ve ruhani olur.
"Benim bu guniimun ve yannimin zahiresi" ta'birinden murad, Hz. Pir'in
kalb-i §erifine nazil olup muterakim ve mahruz bulunan maarif ve hakayik-i
ilahiyyedir. Ya'ni sakirdlerimin ulusu olan ve isti'dadimn yuksekligine i'ti-
mad ettigim ve isti'dad-i all cesedimde ruhumun mekani ve Hak tarafmdan,
benim kalbime nazil olup, miiterakim ve mahruz bulunan hakayik ve ma-
arif-i ilahiyyenin cazibi ve muhatabi olan zatin istid'asindan ve talebinden
dolayi bu Mesnevi-i £eriFin nazminda ictihad ettim.
Menakibda mezkurdur ki, Qelebi Husameddin hazretleri, Cenab-i Pir'in
muridlerinin Hakim Sena! ve Feriduddln Attar hazretlerinin manzum eserle-
rini mutalaaya ragbet ve muhabbet ettiklerini gordii. Cenab-i Pir'den bu yol-
*$$&>
MESNEVM §ERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 ♦
da manzum bir eser vucuda getirmesini beyan etti. Hz. Mevlana dahi, evvel-
ce hazirlamis. olduklan Mesnevi-i §enf\n on sekiz beyt-i §erifini, sanklan ara-
sindan gikarip, Husameddm hazretlerine verdi ve "Evet, Cenab-i Hak tarafin-
dan bana da bbyle bir ilham vaki' olmu§tur" buyurdu.
^ij v^ 1 uy\ <jjj\ ^r** o^Ji j <jj*tt f w j o^jUJi Sjas ^jji y»j "Kudve" ken-
disine uyulan ve tabi* olunan kimse; "mugis" yardimci; "vera", mahlukat;
"miha" akil ma'nasina olan "nuhye" nin cem'idir. Ya'ni u Bu MesnevV nin
nazmini isteyen o §eyh, ariflerin muktedasidir ve hidayet ve yakinin imami-
dir; ve mahlukatin ve ruhlannin ve akillannin yardimcisidir; kalblerin ve akil-
larin eminidir. Ya'ni kalbini ve akhni o hazrete teslim eden Hak yolunun sa-
likleri emniyyet igindedir. Zira nakis mursjdlere intisab edenlerin kalbleri mu-
§evve§ ve akillan muhtell olur. Hatta iglerinde deli olup timarhaneye giden-
ler bile bulunur.
aj^p j^s- o\a^-j <uJ oUUtfj j <zjj> ij ajjJl^ j AsiJst- ^ aUi hvij "Vasaya" siparis. ve
nasihat ma'nasina olan vasiyyetin cem'idir. "Habaya" gizli ve sir ma'nasina
olan "hubye" keiimesinin cem'idir. Zamirler Htisameddin Qelebi hazretlerine
aid olursa, ma'nada tekellufe hacet kalmaz. Ya'ni, o Husameddin gelebi haz-
retlerinin §enata ve tarikata ve hakikata dair olan vasiyyetleri ve nasihatlan
nebisi icindir. Ve u nebi"den murad, Server-i kainat Efendimiz olmak munasib
oldugu gibi, Cenab-i Mevlana olmak dahi caizdir. Zira nebi, haber verici
ma'nasinadir; ve niibuvvet iki nevi'dir. Birisi nebiyy-i tesri'dir ki, bu nebi, sa-
hib-i §enat Efendimiz'dir. Ve digeri nebiyy-i ta'rlfdir ki, nebiyy-i te§ri'in seri-
atim takviye ve tefsir eder. J^* j* ^Ljir.^i *u\p Ya'ni "Benim ummetimin
alimleri, Ben! Israil enbiyasi gibidir" hadis-i §erifi bu zatlar hakkindadir. Ve
Hz. Pir efendimiz bu ulema-yi hakikiyyeden birisidir; ve Husameddin £elebi
hazretlerinin vasiyyetleri ve nasihatleri de Cenab-i Mevlana efendimizin mes-
lek-i irfanlanni takviye ve ta'rif icindir; ve onun maarif-i ilahiyyedeki sirlan
kendi saflsi ve segtigi kimse indindedir. "SarT'den murad, yine Hz. Mevlana
efendimiz olur. Zira Hz. Qelebi'nin sirlan, kendinin secjp mur§id ittihaz ettigi
Hz. Mevlana indinde ma'lumdur. Nitekim her cildin ba§lanndaki hitablardan
bu ma'na anla§ilir.
J y ^ o^ ^jA^ "Miftah" anahtar; "ar§" kelimesi lugatte taht ve mulk
ma'nasinadir. Burada, emlak-i ilahiyyeden alem-i ulviye i§aret buyrulur.
"Fer§" do§enmi§ ve mefrus, demek olur. Bundan murad dahi, arz ve alem-i
suflidir. "Ebu'l-fazail" faziletler babasi ma'nasina olan bir kiinyedir ki, bu
(^e^>
AHMED AVNI KONUK
kiinye ile Hiisameddin hazretlerinin menba'-i fazail olduguna i§aret buyrulur.
Ya'ni "Bu bizim soyledigimiz §ey, alem-i ulvi hazinelerinin anahtandir ki, bu
aleme aid hakayik ve maarif-i ilahiyye o hazretin sohbetine devam ile anla-
§ihr ve onun vucudu bu alemin anahtan olur; ve alem-i sufli olan bu tabiat
aleminde sifat ve esma-i ilahiyye hazineleri medfun oldugundan, bu sifat ve
esma ahkamina gore fuyuzat-i ilahiyyeyi halka dagitmakta, yeryiiziinde
Hakk'in emniyyet ettigi bir halifedir. Ve o §eyh, faziletler menba'i olup, Ahi
Turk denmekle ma'ruf ve meghur Hasan'in oglu Muhammed'in oglu Husa-
mii'l-Hak ve'd-Din Hasan' dir.
j^pj <& *ui ^j jij^» j> jij^> j> jjj^p jUjjt x&. j cJjJi jjy, y\ Ya'ni, Qelebi Hii-
sameddin hazretleri mertebe-i velayetde vaktin Bayezid-i Bistami'si ve ilm-i
hakikatde zamanin Ciineyd-i Bagdadi'sidir. Onun ceddi olan Ahi Turk Hasan
hazretleri ile, bu zatin oglu Muhammed hazretleri ve kendisi, siddikiyyet
makaminda bulunduklanndan siddik oglu siddik oglu siddikdir. Allah Teala
ondan ve onlardan razi olsun; ve "siddik" ancak kalbi ile ve fiili ile tahakkuk
ettigi §eyi dili ile izhar eden kimseye derler."
Ai^-i "Urmevi" [Urmiye] denilen mahalle mensub demektir. Burada Urmi-
ye Golii vardir; civannda Kurd Irak' ma mensub halk sakin olurlar. Qelebi
Hiisameddin hazretleriyle ecdadi bura ahalisindendir. "§eyh-i rnuker-
rem"den murad, Celebi hazretlerinin ceddi olan §eyh EbuT-Vefa Bagdadi'dir.
Bu §eyh EbuT-Vefa hazretleri, Yunus Emre hazretleri gibi hicbir tahsil gbr-
memi§, iimmi bir zat oldugu halde, sulukiinde Hakk'a vasil olmus. bir zat
imi§. llm-i zahirisi olmadigi icin zamanin alimleri istihza maksadiyla "Sen ir-
§ad ile me§gul oldugun halde, halka va'z u nasihat etmiyorsun; va'z et de
dinleyip istifade edelim" demi§ler. Cenab-r Ebu'1-Vefa mahzun bir halde
uyumu§lar. Rii'yalannda Server-i kainat Efendimiz zuhur edip, buyurmu§-
lar: "Yarin kursiye gikip, halka va'z u nasihata baste ve Kur'an'in esrar ve
hakikatinden bahs et; zira Hak Teala sana Alim ve Hakim ism-i §erifiyle te-
celli buyurmu§tur." Ebu'1-Vefa hazretleri ertesi gun cami'-i §erifde kursiye
gikti ve ulema "Bakalim ne soyleyecek?" diye toplandilar. Hazretin kiirside
ilk sozii huzzara hitaben arabiyyu'l-ibare olarak ^ *^*~*\ j ^/ c~—i
ya'ni "Kurd olarak geceledim ve Arab olarak sabahladim" demek oldu. On-
dan sonra bircok hakayik ve dakayik-i kur'aniyyeden bahs ederek huzzan
hayrette birakti. Allah Teala bu zatin ve haleflerinin ervah-i §eritlerini tak-
dis buyursun.
<^^>
MESNEVt-t SER?F SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
"Ni'me" medih ma'nalanndan olup "ne giizel!" demektir. "Selefden murad
§eyh Ebu'1-Vefa ile Qelebi Hiisameddin hazretlerinin, yukanda isimleri mez-
kur, siddikryyetle tavsif buyrulan cedleridir. "Halef 'den murad hazret-i £ele-
bi'dir. "Rida", elbise iizerine giyilen hirka, cubbe, setre ve pardesti gibi libas
ma'nasinadir. Bundan murad, re§adet libasi olmak munasibdir. "Neseb"den
murad, neseb-i ma'nevi olan tankatdir. Ve "§ems"den murad, haMkat-i mu-
hammediyye giinesjdir. "Haseb" lugatte asil ve §eref ma'nasinadir. c^ji a§a-
giya sahvermek, sarkitmak ma'nasina olan Uji [irha] masdanndan fiil-i ma-
zidir. "Niicum" yildizlar demektir. Bundan murad ^jsaI ^a»i ^ rj ^tr ^i
Ya'ni "Benim ashabim yildizlar gibidir, hangisine iktida ederseniz, hidayet
bulursunuz" hadis-i §erifi mucibince, ehl-i hidayet olan insan-i kamillerdir.
"Azva"' ziya ma'nasina olan "zav"' kelimesinin cem'idir; ziyalar demek olur.
Ya'ni "Ne guzel selef ve ne guzel halefdir! £elebi Htisameddin hazretleri icin,
boyle all bir neseb-i zahiri oldugu gibi, bir de neseb-i ma'nevi vardir ki, o ne-
seb-i ma'nevi, miiteselsilen sems-i hakikat olan Server-i kainat Efendimiz'in
hakikatine kadar gider ve onlann bu silsileye dahil olan varisleri dahi, o ha-
kikat gune§inin birer misalidir ve hepsi miittehiden bir hakikat gune§idir. Bu
gune§, onun uzerine ir§ad ve hidayet libasmi ilka etmi§ ve giydirmi§tir. Ve
onun icin bir asil ve §eref-i ma'nevi dahi vardir ki, erbab-i hidayet olan ka-
miller onun indinde ziyalanni sarkitirlar ve nur-i ma'rifetlerini ibzal ederler."
sujij ji^i i> j [# J>ja> JL^fi v^Tj 3^1 y, LfrJt 4^-js. JlsVi iu p* ft u» Jji <J "Fina"'
evin onii ve etrafi; "benu'l-vulat" valilerin ve hakimlerin ve zahir-i alemde
mutasarnf olanlann ogullan demektir; "vufud" cemaat ve giiruh ma'nasina
olan "vefd" in cem'idir; cemaatier ve guruhlar demek olur; "mucidd" sa'y et-
mek ma'nasina olan "cidd" masdanndan ism-i faildir, sa'y eden demektir.
"ufat" talib ma'nasina olan "afT'nin cem'idir. Ya'ni Qelebi Htisameddin haz-
retleriyle, cedlerinin evlerinin onii ve etrafi, ikbal kiblesi olmaktan zail olma-
sin ki, ona hakimlerin, valilerin ogullan tevecctih ederler; ve emellerin
Ka'be'si olmak daim olsun ki, Hak yoluna sa'y eden ve ma'rifet talibleri olan
cemaatier onu tavaf ederler."
JJUJI iJ\jt.\ jU>Vt cJ. J^U ;Ut-l v*dt jlfcJI cJi~S\ cajjto Cj^A J OHO 1 — 51
c^^»
ggK"^ AHMED AVNI KONUK
ji dogdu ve tulu' etti ma'nasinda fiil-i mazidir. "§ank" gune§ demektir.
"Ma'tesam" ism-i mekan olup iltica olunan yer; "basair" basiretin cem'i olup
akl-i maad gozii agik olanlara i§aret olunur. "Rabbani" rab kelimesinden
miistakk olup, elif ve nun mubalaga igin ziyade olunmu§tur; "arif-i bil-
Iah"dan kinayedir. "Ruhani" kezalik, ruhaniyyet alemine mensub demektir.
"Semaviyyin", alem-i ulviye mensub olan; "arsjyyln" mulk-i llahi'nin her
mertebesinde tair olanlar; "nuriyyin" Zat-i Hak'da miistagrak olanlar;
"siiket" "sakifin cem'-i miikesseridir; sakitler, susanlar demektir. "Nuzzar",
nazinn cem'-i miikesseridir; bakanlar, gorenler demektir. "Guyyeb", gaibin
cem'-i miikesseridir, gaibler ma'nasinadir. "Huzzar" kezalik hazinn cem'-i
miikesseridir. "Miiluk", padi§ah ma'nasina olan "melik'ln cem'idir. "At-
mar", eski libas ma'nasina olan "timr" kelimesinin cem'idir. Bu kelimeler ba-
sair sahiblerinin sifatidir. Ya'ni "Ve kezalik, akl-i maad gozleri acik ve basi-
retler sahibi olup, kabilelerin en §ereflileri ve vucudlan delillerin nurlan ve fa-
zail ashabi olan urefa-i billaha ve ruhanilere, alem-i ulviye mensub olanlara
mulk-i llahi'nin her mertebesinde seyran edenlere, nur-i Zati'de miistagrak
olanlara, sakit bir halde olup alem-i gaybi gorenlere; cisimleriyle gaib ve ruh-
lanyla hazir olanlara; eski libaslar altinda gizlenmis. ma'na padisahlanna,
mahall-i iltica olmak igin, o kapinin onii yildiz tulu' ettikge ve giines. dog-
dukga daim olsun.
"Amln ya Rabbe'l-alemin!" Ya'ni "Ey alemlerin miirebbisi olan Hak Teala
Hazretleri bu duayi kabul buyur!"
Bu ibare "Feuliin, feulun, failat, mefailiin" vezninde bir beyittir. Ya'ni bu
duamn zimninda Hak Teala'nin ism-i Hadi'si ile tecellisi niyazi bulundugu ve
Hakk'in rahmeti de amm oldugu igin, bab-i lzzet'den reddolunmaz; zira mah-
lukat simflarinin hepsini §amildir.
^yws-i ^^j *iT j ju^. Ujl^ j* s^juji j j\\*i\ vj ^J jlJ-Ij Ya'ni "Kamillerin
hamdi vech ile olan hamd ve vasf-i sena, feza-yi bi-nihayede miite§ekkil
olan namiitenahi alemlerin miirebbisi Allah Zii'l-Celal Hazretleri' ne mahsus-
dur. Ve rahmet-i zatiyye ve sifatryye-i amme ve hassa, Server-i kainat Mu-
hammed ve ali ve bilciimle ashabi iizerine olsun.
c^ga
*L
AHMED AVNI K0NUK
1. Hlu neyi dinle, nasil $ikayet ediyor? <5%ynliklardan hikayet eciiyor.
Ellerdeki nushalarda"Bi§nev ez ney" ve "hikayet" "§ikayet"den evvel ya-
zili ise de, eski niishalarda "Bi§nev in ney" suretindedir; ve "§ikayet", "hika-
yef'den evveldir. Hz. Fir: "Bu neyi dinle" ta'biriyle, kendi viicud-i §eriflerine
i§aret buyururlar. Zira neyin icj bo§ olup, ufleyen kimsenin nefesi, ondan ses
gikanr. Insan-i kamilin viicudu da "ney" e benzer. "Ney'ln yedi deligi, insa-
nm yedi a'za-yi zahirisine i§arettir ki, be§erin fiilleri bu uzuvlardan sadir olur.
Insan-i kamilin "ney" gibi bo§ olan vucudundan zahir olan fuller, ancak
Hakk'm tasarrufuyladir. "Ney" ta'biriyle, zahiri "ney"e de i§aret buyrulmu§
olmak caizdir. Zira "ney'ln sesi, her bir sazm sesinden daha muhrik olup, din-
leyenlerin kalblerine rikkat verir ve ehl-i a§ki vecde getirir. Binaenaleyh zahi-
ri "ney" a§iklarm ruhlanna ketimesiz ve lafizsiz hitablarda bulunmu§ olur.
Mesnevi-i §erife "dinle" hitabi iie ba§lanmasi da, kemalat-i insaniyyeden
olan ilim ve irfamn, insana kulak yolundan hasil olacagma i§arettir. Ve
Kur'an-i Kerim'de de i§itmek, gormege takaddiim etmi§tir. Nitekim Fir'avn'i
da'vete me'mur olan Musa ve Harun (aleyhime's-selama)a hitaben Hak Te-
ala, Sure-i Taha'da Jj\ j '^L\ UC J>\ ttuJ V (Taha, 20/46) Ya'ni " Korkma-
yiniz, muhakkak ben sizinle berabe'rim. l§itirim ve goriirum" buyurmu§tur.
Ba§ka ayetlerde de naziri miiteaddiddir.
,<^^
MESNEVl-I SERtF SERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 • ' 15 >fl®
Insan-i kamilin aynliklardan sMyeti ve hikayeti hakkinda Hz. Mevlana
efendimiz FihiMa HMerinin 54. faslinda kendilerine vaki' olan bir sual iize-
rine §u tafsilati verirlen "Birisi Hz. §eyh'den, ya'ni Hz. Mevlana'dan sunu
sordu: Hakk-i alilerinde J^»Vi cou u JV^J ^j ya'ni "Ey Resulum sen olma-
sa idin, felekleri yaratmaz idim" buyrulan Mustafa (s.a.v.) bu azamet ile be-
raber u-*~ ji~ <J -u>^ ^cJii ya'ni "Ne olaydi, Muhammed'in Rabb'i, ke§-
ke Muhammed'i yaratmasa idi" der. Bu nasil olur? Hz. Mevlana bu vech ile
cevab verdi: "Bu soz bir misal ile tavazzuh eder. Bir karyede bir erkek, bir ka-
dina a§ik oldu ve her ikisinin evleri yakin idi. Beraberce omiir siirerler ve ba-
liklann su ile hayat bulduklan gibi, onlar da semirir ve nesv u nema bulurlar
ve hayatlan birbirinden olur idi. Nagah Hak Teala onlari zengin etti. Okuzle-
ri, koyunlan, at stiruleri, mallan, altinlan, ve ha§em ve hademleri cogaldi.
Kesret-i tena'umdan §ehre azm edip, her birisi birer §ahane konak satin aldi-
lar ve orada ikamet ettiler. Bu bir tarafta ve o, bir tarafta. Hal bu gay eye eri-
§ince o rys. ve o visale muvaffak olamadilar. Derunlan altiist ve cigerleri su-
zan olup, gizli naleler ettiler, gare olmadi. Bu suzi§, son dereceye vasil oldu.
Onlar bu firak ate§i icinde kiilliyyen yandilar. Boyle olunca naleleri mahall-i
kabulde vaki' olup, emval ve mevasjye noksan anz olarak tedric ile ewelki
hale dondiiler. Bir zaman sonra ewelki karyede birle§tiler ve ayni vasla ko-
yuldular, firkatin acihgini yad eylediler. u-*^ jL« ^ x^ ^jcJi avazi zahir
oldu. Qunki can-i Muhammed (s.a.v.) miicerred olup alem-i kudsde ve Hak
Teala'mn visalinde nesv u nema bulur idi. Baliklar gibi o derya-yi rahmete
dalar idi. Gerci bu alemde peygamberlik ve halka rehberlik makamina ve pa-
di§ahlik azametine malik ve sohret ve sahabet iginde idi. Velakin yine ewel-
ki ya§ayi§a dondiikde " Ke§ke peygamber olmasa idim ve bu aleme gelmese
idim" der. Zira o visal-i mutlaka nisbetle butun bu memleket, bar-i azab ve
me§akkatdir iih..."
Iste, varis-i Muhammedi olan insan-i kamillerin, aynliktan sjkayetleri
dahi bu kabildendir ve sikayet degil hikayetdir. Nitekim Hz. Fir, a§agida ge-
lecek olan bir beyt-i §erifde acik bir suretde bu ma'nayi beyan buyururlar:
Mesnevi:
"Ben canm camndan §ikayet ediyorum; hayir, ben §ikayet edici degilim, hika-
yet ediyorum. "
*#%&>
AHMED AVNl KONUK
Jul dJUU Oj ) iy f jJiJ j' Jj' *J*d rri ' r* " 0^— ^J Jj
2. CNey Jer hi, heni hami§ltktan kestihleri zamandan heri, nalemden erkehler
ve kadmlar inlemi§lerdir.
Hz. Mevlana yukanki beyitte cism-i §eriflerini "ney" e ve igi bos. kamisa
tesbih buyurmusjar idi. Bu karine ile, "neyistan"dan ve kamishktan murad,
cismaniyet alemi olmak miinasibdir, Ve filhakika bu kesafet aleminde peyda
olan ecsam-i be§erden her birisi, Hakk'in mezahir-i esma ve sifati olup, da-
ima onlardan bu sifat ve esma-i ilahiyye ahkami zahir olmaktadir. §u kadar
ki, insan-i kamil, bu kamishk mesabesinde olan cismaniyet aleminde, kendi
vucud-i cismanisinin mevhum ve yok oldugunu idrak eder; ve insan-i nakis
ise, kendi mevhum olan varhginda ve enaniyyetinde miistagrakdir. Ve bir
Hakk'in vucudu ve bir de benim vucudum vardir deyip durur.
Mesela, insan-i kamil, kamisjiktan kesilip nayzenin uflemesine ve guzel
nagmeler gikarmasina salih bir "nay "a benzer. Insan-i nakis ise, her ne ka-
dar kamisjiktan kesilmis, ise de, tesviye edilmemi§ ve iginin dolulugundan do-
layi guzel nagmeler ve sadalar gikarmasina miisaid olmayan "nay "a benzer.
Eger bu nay dahi, bir ustad-i kamil tarafindan tesviye goriip ve igi bo§altihr
ise, guzel bir nay haline gelir.
"Erkek"ten murad, hazz-i nefsanisine maglub olmayan kamil ve arif §a-
hislar; ve "kadin"dan murad dahi, nefsam hazlanyla ve enaniyeti ile me§gal
nakis ve cahil §ahislardir. Bu iki ma'na, suretde erkek ve kadin olanlann her
ikisini de samildir. Zira kamil ve arif olan kadinlar, her ne kadar suretde ka-
din iseler de, ma'nada erkek hukmiindedirler. Nitekim Rabiatii'l-Adeviyye
(kuddise sirruha) hazretleri bu ziimredendir. Ve keza suretde erkek olan na-
kis ve cahil sahislar dahi, ma'nada kadin hukmiindedirler. Nitekim Fir'avn'in
ve Nemrud'un ve emsalinin cehaletleri ve sersemlikleri meydandadir.
"Nale"den murad, insan-i kamilin, arif ve cahil insanlar oniinde, beyan
buyurdugu hakayik ve maarife dair olan sozleridir ki, bu Mesnevi-i JeriFba-
smdan sonuna kadar Hz. Pir'in bu kabil nalelerinden ibarettir. Ve Hz. Pir'in
sozlerini dinleyen her sinif halk, o yiiksek ma'nalardan miiteessir olur. Nite-
kim Fihi Mi HMerinin 24. faslinda §6yle buyururlar: "Bir gun bir cemaat
arasinda soz soyliiyor idim. Onlann arasinda kafirlerden dahi bir taife var idi.
Esna-yi kelamda agladilar ve zevk ve hal hasil ettiler ilh..." Ve keza Sipehsa-
lar Menakibi'nda buyrulur ki: "Hz. Mevlana, cami'-i §erifde kiirsiye gikip,
kendilerinde olan halden nasj §evk ve suz-i azim ile cigerden ve gonulden gi-
kan hadsiz ate§-engiz ahlar ile bu iki beyti okudular:
c^p^
MESNEVl-1 SERfF SERHt / I. ClLT ♦ MESNEVt-1 •
*y. J'j* t*W ^r ^^ uo-> ^UH-** <^l jb j>j» jj£> is>\z j£ t ^ f ^ji j»
"Ey ne hos gece idi ki, yarimizin visalinden tesadufvaki' idl Muster! tali'de ve
giines kucakta idi. Her kadehi ki bana verirdi; aklma malik ol derdl Ey mus-
lumanlar! Bu hal iginde aklm ne yen var idi! "
Bu beyti okur okumaz, onlann muamelelerinin aksinden ve nurlanndan bil-
ciimle halayik aglamaga basjadilar; ve halkin asagi ve yukan tabakasindan, bir
agizdan feryad ve figan zahir olup, hayli dem agladilar. Cemaat, bu aglayi§tan
kendilerine geldikleri vakit, gordiiler ki Hz. Mevlana kursiden inip gitmis. idi."
Bu mukaddime anla§ildiktan sonra, beytin hulasa-i ma'nasi soyle olur:
"Evvelki vuslat halimi ve cismaniyyet aleminde olan sonraki aynhgimi yana
yakila kamillerin ve nakislann oniinde hikaye ederim. Benim sozlerimden ve
nalemden, onlann ruhlan da bu ayrihgi tahattur edip aglarlar."
Gordiigum §erhlerde sarihler, kamiskgi "a'yan-i sabite" veya "ervah ale-
mi" ve erkegi, "suver-i faile ve muessire" ve kadim da "suver-i miinfaile ve
miiteessire" diye §erh etmisterdir.
JLiil iji 7-j$* f.yv Ij J'j* j\ *>-jZ> 4>-j£ **\j>- 4~r>
3. S^ynliktan pare pare sine isterim, id ki istiyah derdinin serhini sbyliyeyim.
"§erha" et diiimi ve bicak yarasi, "§erh" gizli olan bir §eyi agip meydana
koymak demektir. Ya'ni "Ben bu cismaniyyet aleminde efrad-i be§er arasinda,
bu aynhk duygusundan dolayi sinesi ve kalbi dilim dilim ve pare pare olmus.
ve kendi ash olan alem-i kudse kavu§maga a§ik bulunmus. kimse isterim, ta ki
ona, bu asla olan istiyak derdinin sirlanni acayim ve §erh edeyim. Zira benim
bu hususda soyliyecegim esran ve hakayiki, bunlann isti'dadlan cezb eder."
Bu cezb-i kelam hususunda Hz. Pir'in, bu Mesnevi-i §erifm muhtelif ma-
hallerinde beyanati vardir. IV. cildin 1318, 1319 numarali beyitlerinde soyle
buyururlar:
"Eger meclisde soz gekici bulur isem, kalbimin gemenistanmda yiiz bin maarif
gulu gigegi bitiririm; ve eger o dem soz olduructi deyyusu bulursam, niikteier
kalbimden hirsiz gibi kagar. "
CvajXJc^O
AHMED AVNi KONUK
Ve VI, cildde a**x~ii ?*+ j^k a&*^ ou ju <SX\ ^sl <di ji ya'ni "Muhak-
kak Allah Teala vaizlerin diline, dinleyenlerin himmeti mikdannca hikmet tel-
kin eder" siirh-i §erifiride de bu ma'na miindericdir.
Ve Fihi Ma FFMerinin 26. faslinda da §6yle buyururlar: "Soz, dinleyen
kimselerin isti'dadi kadar gelir. ne kadar emip miitegaddi olursa, hikmet sii-
tii o kadar nazil ve zahir olur. emmeyince, hikmet dahi harice gikamaz ve
yiiz gostermez. Acib §ey! Nigin kelam zuhur etmiyor dersin? Acib §ey! Sen
nigin kelami cezb etmiyorsun? Sana dinlemek kuvvetini vermeyen Zat-i azi-
mu , §-§an, soyleyene de kelam daiyesini vermiyor."
4. Uier bir kimse hi, o kendi aslindan uzak kaldi, tekrar kencli vashnin zama-
nini isier.
Biitiin bu diinya aleminin suretleri, Hakk'm vucud-i haklkisi denizinin
dalgalanmasindan hasil olan kopuklerdir. Bu kopiikler yine o viicud-i haklk!
denizinde mahv olurlar. Insan-i kamilde bu asl-i hakikiye ulasmak istiyaki
zahirdir. Insan-i nakista ise bu istiyak batindir. tnsan-i kamil, bu diinyanin
suretleriyle eglenemez ve zevk edemez. Insan-i nakis ise bu istiyak-i batini-
sini tatmin igin, zevk edecegim ve eglenecegim diye girpinip durur; fakat ne-
ticede her seyden bikar. Sebebini idrak edemedigi bir zevksizlik ve lztirab
iginde ya§ar. Nitekim ayet-i kerimede i£w> u^* A ju &/"* ^ j>j>\ ^ _, (Tana,
20/124) ya'ni "Bizi anmaktan yiiz geviren kimse igin.'niuhakkak sikintili bir
ya§ayi§ vardir" buyrulur.
Bu ma'na hakkinda Hz. Pir Fihi Ma Fih lerinin 1 6. faslinda §6yle buyu-
rurlar: "Insanda bir a§k, bir taleb, bir lztirab ve bir takaza vardir ki, eger bu
alem miilkiiniin yiiz bin mislini verseler, farig ve miisterih olmaz. Bu halk,
her bir ma'rifet ve hirfet ve san'at ve mansibi ve ulumu ve niicumu, vesaire-
yi tafsilatiyla tahsil eder ve asla goniil miisterih olmaz; cunkii maksud olan
§eyi elde etmemistir. Nihayet ma'suka "dil-aram" derler. Ya'ni gonlti onunla
karar ve rahat eder. Boyle olunca ma'§ukun gayri ile nasil aram ve karar ede-
bilir? Bilciimle ezvak ve makasid bir merdiven gibidir. Mademki merdivenin
basamaklan ikamet ve tavakkuf mahalli olmayip gegmek igindir; ne mutlu o
kimseye ki, uzun yolun kisa olmasi igin pek gabuk bidar ve vakif olup, mer-
divenin bu basamaklannda omriinii zayi* etmez."
Ve keza 27. faslinda da soyle buyururlar: "Insan, gormedigi ve isjtmedigi
ve anlamadigi §eyin talib ve a§ikidir; ve gece gundiiz onu arar durur.Ben gor-
Ggxpp
MESNEVl-t $ERlF §ERHi / I. CtLT • MESNEVt-1 •
medigimin bendesiyim. Herkes anladiklan ve gordukleri §eyden usanmi§lar-
dir ve kacicidirlar. Iste bu sebebden dolayi felasife rii'yeti miinkirdirler; zira
onlar derler ki, gordiigiin vakit doymak ve usanmak mumkindir, bu ise caiz
degildir. Sunniler derler ki, doymak ve bikmak, bir renk iizere gorundugii va-
kit olur. Mademki jd j 'J> ^ JT (Rahman, 29/55) ya'ni "Hak her anda bir
§e'ndedir" ayet-i kerimesi mucibince, her bir lahzada yiiz bin renk goruniir.
Eger yiiz bin tecelli etse asla birbirine benzemez. Nihayet sen dahi bu saat-
de Hakk'i asar ve ef'al icjnde goriiyorsun. Her lahza tiirlu tiirlii mii§ahede
ediyorsun; zira bir fiil, bir fiile benzemiyor; meserret vaktinde baska tecelli ve
havf ve reca vaktinde ba§ka tecelli. Mademki Hakk'in efali ve O'nun tecel-
li-i efali ve asari tiirlu turltidiir ve birbirine benzemez; binaenaleyh O'nun te-
celli-i zatisi de boyle olur. Tecelli-i ef alini buna kiyas eyle ilh..."
5. ^Ben her hir cem'iyyetie note edici olclwn. DCotii halliler ile, iyi hallilerin e§i
oldum.
"Kotii halliler" den murad, Hak' dan ve hallerinin sonundan gafil olan nef-
sani ve cismani kimselerdir.'lyi halliler"den murad dahi, Hak* dan agah ve
hallerinin sonunu idrak eden kimselerdir.
Insan-i kamil, Hakk'in bilciimle sifat ve esmasim cami' oldugundan, bu-
tiin gafil ve cahil ve agah olan efrad-i be§er ile, onlann isti'dad-i fitrilerine go-
re musahabet edip, onlan iislub-i hakimane ile terbiye buyurur.
Beyt-i §enfde kotii hallilerin ewela zikrindeki incelik budur ki j& jL-jVi d\
oU-UJt \J~* j i^^jji "ifi j^f. (Asr, 100/2,3) ya'ni "Insan cinsi elbette ziyan
ve hiisran igindedir. Ancak Tman edenler ve iyi amel yapanlar miistesnadir"
ayet-i kerimesi mucibince, bu cismaniyyet alemine gelen her bir insan, ewe-
len gaflete ve nefsaniyyete miiteveccih olur ve bu suretle hiisran ve ziyan igin-
de bulunur. Sonra hidayet-i ezeliyye sahibi olanlar, Peygamber'in ve onun va-
risleri olan kamillerin da'vetierini ve nasihatlerini kabul edip iyi nailer tahsil
ederek, bu hiisranda bulunan ziimreden ayrihrlar. Insan-i kamil boyle birbirle-
rine zid duygulu olan kimselerin meclisinde soz soyledigi gibi, ney dahi, saz
olmak i'tibariyle hem ehl-i fiskin ve hem de Hak asjklannin meclisinde nag-
me-saz olur; ve nagmeleriyle her iki tarafin duygulanni tesdid eder. Ve keza
insan-i kamil dahi Hakk'a da'vet ettikge, sakavet-i ezeliyye ashabinin inkar-
lari siddetlenir ve hidayet-i ezeliyye ashabinin Hakk'a olan a§k ve i§tiyaklan
kuwet bulur. Hz. Pir, Fihi Ma HMerinin 9. fashnda bu ma'na hakkinda §oy-
G ^^ >
AHMED AVNl KONUK
le buyururlar: "Hak Teala enbiya ve evliyayi, cesim ve berrak sular gibi irsal
ve carl kildi. Kuguk ve boyah bulanik sular, onlann igine akip dahil olunca,
kendi bulanikhklanndan ve arizi olan renklerden kurtulurlar. Binaenaleyh
kendisini safi goriince "Ben mukaddema boyle saf idim" diye ewelki halini te-
zekkur eder; ve o bulanikliklann ve renklerin arizi oldugunu yakinen bilir ve
bu avanzdan, ewelki hali hatirlayip: J$ °^ lijj &&&> (Bakara, 2/25) ya'ni
"Bu ewelce merzuk oldugumuz §eydir" ayet-i kerimesini okur. imdi enbiya ve
evliya, ona ewelki hali muzekkir olurlar; yoksa onun cevherine yeni bir §ey
koymazlar. §imdi...O bulanik sulardan ba'zilan, o safi olan cesim suyu tanidi,
"Ben ondanim, o bendendir" diye ihtilat etti; ve ba'zilan bu btiyuk ve safi su-
yu tanimadi ve onu, kendinin ve cinsinin gayri gorup, deryaya kansmamak
ve bu ihtilatdan tebaud etmek igin, renklere ve bulanikliklara iltica etti ilh..."
6. Diet hir kimse, kendi zanni cihetinden henim yarim oldu. nZenim hahnim-
dan esranmi istemedL
lnsan-i kamilin batininin esrarmi miisahede etmek, ancak run gozuyle
miimkindir. Ruh gozuniin agilmasi ise, bir insan-i kamilin terbiyesi altinda,
insan-i kamil oluncaya kadar, sjddetli miicahedat ve riyazat ile me§gul olma-
ya mutevakkifdir. Halbuki herkesin buna tahammulu olmadigi igin, sozden
ve amelden, kemali tahsil etmek isterler. Ve insan-i kamili dinleyen her bir
sair ve her bir alim-i zahiri ve her bir sufi, o insan-i kamilin sozlerine bakip,
onu da kendi cinsinden ve kendi simfindan bir §air ve bir alim ve bir sufi zan-
neder. Nitekim Hz. Fir Fihi Ma Ffhlermm 27. faslinda soyle buyururlar:
"§eyhu'l-lslam Tirmizi der idi ki, Seyyid Burhaneddin, hakikate muteallik
sozleri giizel soyliiyor; zira me§ayihin kitaplanni ve onlann makalat ve esra-
nni mutalaa etmistir. Birisi dedi ki: Nihayet sen dahi miitalaa ediyorsun, ni-
gin onun gibi soz soyliyemiyorsun? Ona cevaben dedi: Onun bir derdi ve mu-
cahedesi ve ameli vardir. kimse dahi: halde nigin onu s3ylemiyor ve yad
etmiyorsun da, yalniz miitalaadan bahs ediyorsun; asl olan odur; biz onu
soyliiyoruz, sen dahi ondan bahs et!"
Ya'ni "Cism-i §erifi "ney" e mu§abih olan Hz. Mevlana buyurur ki: Benim
ile musahabet eden her bir kimse, sdzlerime ve zahirime bakip, beni de ken-
di yari ve kendi cinsi zannetti. Zira o kimse, nefsinin hazlanndan gegip mii-
cahedat ve riyazat sayesinde, ruh goziinun agilmasini ve bu gdz ile benim
batinimin sirlanni gormek istemedi."
c 3^ >
MESNEVf-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 • *^P1
7. nZenim sirnm nalemden uzak degilclir; fakat ydziin ve kulagin o nuru yoh-
tor.
"SirMan murad, ruh-i latif-i Hz. Mevlana olmak munasibdir. "Nale"den
murad, esrar-i ilahiyyeye ve hakayik-i rabbaniyyeye dair olan sozlerdir.
"G6z"den ve "kulak" tan murad, cismin his gdzti ve kulagidir.
Ya'ni "Benim hallfe-i llahi olan sirnm ve ruhum, benim sozlerimden
uzak degildir; o sozler ruhumun sesleridir ve ruhum, o sozlerde mesturdur;
fakat cismin his goziinde, benim batinimi gorecek ve ruhumun seslerini is>
tecek derecede nur ve kuvvet yoktur." Hz. Fir, bu ma'naya i§aretle §6yle
buyururlar:
<y J^ ^J^ j ^y>>. ^^ ^ ^U^ cr^ oO ( >j_)} *£ ^r^ en
"Bu nefesden cihana bircok ates parlar; benim rani olan sozlerimden ne gok
bate kaynar. Benim zahir olan sozlerim cismin his kulaklanna erisir; fakat ca-
na mensub olan na'ralanm, higbir kimseye erismez, "
Malum olsun ki, insan-i kamilin ruhu Hakk'in halifesidir; zira ruh-i insa-
ni ile Hak arasinda ta'rife sigmayan bir ittisal vardir. Mesnevi:
"Nasm Rabb'inin nasm canma, keyByyetsiz ve kiyassiz bir ittisali vardir. "
lnsan-i nakis bu ittisali, nefsin sifatlanm hail yaparak keser. Insan-i kamil
ise nefsinin sifatlanndan ve enaniyyetinden rani olarak, ruhaniyyet mertebe-
sinde sabit oldugundan, ruhunun Hakk'a olan bu ittisali sebebiyle, Hak'dan
aldigi esran ve ma'nalan lisan-i zahiri ile halka soyler. Halk onun zahirine
bakip, bu sozlerin, o insan-i kamilin suretinden sudur ettigini zannederler.
Nitekim Fihi Ma FThln 10. faslmda bu ma'naya i§areten §6yle buyrulur:
"Peygamberimiz (aleyhi's-salatii ve's-selam) Efendimiz mest olduklan vakit,
bi-hod bir halde soz soylerler idi. ju; *ui Jtf Ya'ni "Allah Teala buyurdu" der-
ler ve nihayet, sureta onun dili soyler idi.Velakin arada kendileri olmayip ha-
kikatte soyleyen Hak idi, ilh..."
l§te Mesnevf-i £en7ile Hz. Pir'in kelamlan da bu kabildendir.
G^5(»2gs
AHMED AVNI KONUK
8. Ten candan, can da ienden ortiilmu§ decjilciir; fakat hir kimseye, cam aorme-
jje izin yoktur.
Bu beyit, "Sirnn naleden uzak olmamasi nasil olur; zira sir ve batin latif-
dir ve elfaz ve sada ise kesifdir" sual-i mukadderine cevabdir. Ya'ni, kesif
olan cisim, latif olan ruhdan ve ruh-i latif dahi cism-i kesifden ortulmus. de-
gildir; fakat o ruh-i latifin zatmi ve cevherini his goziiyle gormek icin bir kim-
seye izin verilmemistir. Zira run alem-i sifatdan ve alem-i emir ve §e'nden ol-
dugundan, tecerrudii halinde kendisinden bir fiil sadir olmaz; fiil sadir olmak
icin, alem-i halkdan bir kesif alet ve cisim lazimdir.
Malum olsun ki, run hakkinda zahir ve batm ulemasmin bircok sozleri
vardir. Fakat Mesnevi-i £erif den ve Hz. §eyh-i Ekber'in asar-i aliyyelerinden
ve Aziz Nesefi hazretlerinin risalelerinden anlasrian hulasa-i ma'na §udur:
Run, Hakk'in "Hayat" sifatimn, yine Hakk'in viicud-i hakikisinin her merte-
beye tenezziiiunde, her bir §eyin isti'dadma gore zuhurundan ibarettir. Ce-
madda "ruh-i cemad", nebatda "ruh-i nebat", hayvanda "ruh-i hayvan" ve
insanda "ruh-i insan" olur. Bu zuhur cemadda mahfi, nebatda mahsiis, hay-
vanda zahir ve insanda azhardir. Binaenaleyh ruhdan hali hicbir §ey yoktur;
fakat insan, e§ya arasinda cismiyyette miikemmeldir; ve bu hal-i mukemme-
liyyete gelinceye kadar bircok meratibden ye tabakalardan gecerek, hepsinin
hiikmunu yuklenmistir. Binaenaleyh insanin cisminde ruh-i cemadi, ruh-i
nebati, ruh-i hayvani ve ruh-i insani mundemicdir. Alem-i tabiatta mustag-
rak olan "biyoloji" (ilm-i hayat) alimlerinin tedkikati, ruh-i hayvani dairesi-
ne kadar gikabilir. Buradan ilerisi onlara kapalidir. Onlara gore run, cismin
haricinde kaim olabilir bir §ey degildir. Ehl-i hakikate gore, mademki rim vii-
cud-i hakikinin sifat-i Hayat'imn e§yaya aksi ve e§yada zuhurudur, ruha
ma'kes olan cismin vucudu rani olsa bile, giine§in ziyasi gibi o akis, ma'ke-
se aks etmeksizin kaim olabilir. Burada ruhun bakasi meselesi te§a'ub eder
ki, sjmdilik burada bahsimizin haricidir. lleride, ebyatin §erhinde cok tafsilat
gelecektir.
tmdi ruh-i hayvani, her bir cismin bimyesine gore ayn ayridir ve aralann-
da tefrika vardir; fakat ruh-i insani ki, ancak ruh-i hayvani mertebesinden te-
rakki eden insan-i kamillere mahsusdur, bu run birdir, bunlar arasinda ittihad
vardir, Mesnevi:
C 32P?
MESNEVl-t SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
>y. J^ £JJ ^h lT*> >Ji J ] J^ CJ~> jJ> **<? ( 2/186 )
IfJlJbl djjj djj* ji IfiW v^-^ tij^ (2/66)
"Tefrika ruh-i hayvanide olur. Ruh-i insanfnefs-i vahid olur. Canlann gune§i t
bedenler pencerelerinin iginde muftenk oldu. "
Imdi sifat-i Hayat viicud-i hakM-i Hakk'in bir §e'nidir ve se'ni ta'rif et-
mek mumkin degildir; ancak bir cisimde zahir oldugu vakit his goziiyle go-
riiliir. Mesela insanin gulmesi ve aglamasi, birer §e'ndir. Bu iki hal, cisim-
den zahir olmadikga bilinmez. Bunun igin Kur'an-i Kerim'de ruh hakkinda
*Jj s s !>* c^ s $ ^ sr ^» 1 7/85 ) ^ a ' ni " E ^ Resulum de ki, ruh Rabb'imin em-
rinden ve §e'riindendir." Binaenaleyh bir kimsenin ruhunun mertebesi, ilim
ve ma'rifete mutealhk sozlerinden ve ahlakindan ve ef alinden belli olur.
Zira ruh-i hayvani mertebesinde olan insanlann ahlaki ve ef ali, hayvan-
lann ahlak ve ef aline uygundur. Hayvanlar arasinda, nasil nefislerinin
hazzindan dolayi cenk ve niza ve kavga olur ise, bunlar da o hal iginde
olurlar.
Bu mukaddime anlasridiktan sonra, beyt-i serifin hulasa-i ma' nasi soyle
olur: "Cismin bir se'n olan cana ve canin cisme, ta'rife sigmayan bir ittisali
vardir; birbirinden ortulmus degildirler; fakat ruhun zatim ve cevherini his
goziiyle gormek igin, higbir kimseye izin verilmemistir.
9. HJu ndyin sesi atestir ve heva degildir. Dier kimde hu dies yok ise, yok olsun.
"Ate§"ten murad, ask-i llahi atesjdir; ve bu beyt-i §erif, yukandaki dort
numarah beyte merbutdur. Ya'ni, kendi ashndan uzak dti§en her bir kimse,
ewelki vuslat zamanim ister; giinku kendi ashnin a§ikidir; ve bu a§k insan-i
kamilde gayet §iddetle zahir oldugundan, onun sozleri de hasten ba§a bu sid-
detli askin atesjdir. Ve halka kendisini alim gosterip hlirmetlerini kazanmak
igin kitablardan ezberlenip nefsin hevasindan sadir olan sozler degildir, ilham
ve vahy-i ilahidir. Onun bu ilhami olan sozleri, kalbinde kendi aslina ula§-
mak aski olan kimseleri vecde getirir. Fakat bu a§kdan bos. ve kendisinin
benliginde miistagrak olan kimselere bu atesjn te'siri olmaz. Binaenaleyh her
kimde aslina ula§mak askinin atesj yok ise, o kimse ewelen kendi mevhum
olan varhgindan yok olsun ve kendisinin akli ve nazari olan bilgilerinden fa-
rii olsun.
*$$??
r
AHMED AVNl KONUK
Ankaravl hazretleri "nist bad" "yok olsun" sozii beddua degildir buyurur.
Filhakika insan-i kaTnil, mahlukat-i ilahiyyeden higbirisine inkisar etmez; zi-
ra ahlak-i ilahiyye ve muhammediyye ile mutehalhkdir. Nitekim Uhud Gaza-
si'nda mu§rikler Resul-i Ekrem hazretlerinin miibarek yanaklanni yaralayip
disjerini kirdilar. Server-i alem, bir taraftan akan kanlan siler, bir taraftan
dahi djJ»i V ^u ^y ju»i j^aji ya'ni " Ya Rab! kavmime hidayet et; zira bilmi-
yorlar" buyurur idi ve beddua etmezdi. Ve ba'zan onlardan beddua tarzinda
zahir sozler, hayirli duadir.
Nitekim Nuh (a.s.) kavmi hakkinda Gt '&}& 'o* J>j^ J* j^ ^ vj (Nun,
71/26) ya'ni "Ya Rab, yeryiizunde kafirlerden doniip dolasan bir kimse bi-
rakma!" buyurdu. Hz. §eyh-i Ekber, Fususu'l-Hikem'de Fass-i Nuhi'de, bu-
nun §u ma'nada hayir-dua oldugunu beyan buyurur: "Ya Rab! kafirler senin
ism-i Zahir' inin ahkamina mustagrak oldular ve gizli ve asjkar olarak da* vet
ettigim halde, senin ism-i Batin'min ahkamina yaklasmadilar. Sen onlann ci-
simlerini ism-i Zahir'inden, ism-i Batin'ina nakl et ki, ruhlan bu suretle ke-
mal bulsun." l§te ahlak-i enbiya ile muttasif olan Hz. Pir'in bu duasi da bed-
dua degildir; ancak bir tavsiyedir.
10. £%$kin aie$idir ki "ney" e dii§tu. Siskin kaynayi$ulir ki, meye clu$tu.
Bu beyt-i §erif, yukanda gegen ate§in tefsiridir. Ya'ni "ney"in sesi atestir
dedik; bu atesten muradimiz, a§k ate§idir; ve ask ate§i ise kainati kaplami§-
tir. Mahlukatin en miikemmeli olan insan-i kamilin, kalb-i §erifine dii§en a§k
atesi oldugu gibi, cemad nev'inden olan suri meyin ve sarabin kaynayi§i da
ask atesindendir. Zira ^^ jisU cJi^i d>j*\ d\ o~>-U u^« \yf ^r ya'ni "Ben,
sifatlanmin ve isimlerimin gizli hazinesi idim. Bu sifat ve esma asannin zu-
huruyla bilinmege muhabbet ettim; binaenaleyh mahlukati bilinmem igin ya-
rattim" hadis-i kudslsi mucibince, kainatin sebeb-i zuhuru muhabbet-i ilahiy-
ye olmu§tur. Ve muhabbetin §iddetlisine "ask" derler. Binaenaleyh bu mu-
habbet ve ask butiin e§yaya saridir. Nitekim Hz. Pir Fihi Ma Fih lerinin yet-
mis ikinci fashnda §6yle buyururlar: "Sivrisinekten file vanncaya kadar, her
birinin bir matlubu ve ma'suku vardir. Necaset kopegin ve yirticmin matlub
ve gidasidir. A§ksiz hayat muhaldir. Nitekim Sadr-i Islam buyurdu ki, her kirn
ben a§ik degilim ve bir seyi sevmem derse, kalkip onun burnunu kesiniz ve
goziinu gikanmz; eger baginrsa, deyiniz ki: Bizim ma'suktan muradimiz, if-
c 3^& 3
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1
tiraki, feryada bais olan §eydir. t§te anbardan bir avug ve kitabdan bir yap-
rak kafldir; bakisi bu kiyas iizeredir."
Malum olsun ki, vahdet-i mevcuda kail olan tabiat alimleri derler ki: "Hil-
katte en evvel nihayetsiz olan feza iginde elastiki, daima mutehavvil ve sa-
yilmasi kabil olmayan gizli, ya'ni goriinmez cuz'lerden miitegekkil, miiteca-
nis ve kendi arasinda maddenin atomlan serpili olan esirden ba§ka higbir §ey
mevcud degil idi. Hatta belki bu atomlar da, yine esirin tekasiif etmis, muh-
tezz cuz'lerinden ibaret bulunuyorlar idi. Bir zaman oldu ki, bu ibtidai atom-
lar muayyen mikdarda bir araya toplandilar ve bizim madde dedigimiz tabi-
atin ma'cununu te§kil ettiler."
Burada birtakim sualler vardir ki, cevablan tabiat alimleri indinde hep
mechuldur. sualler §unlardir:
1 . Fen "higbir §ey yoktan var olmaz ve var olan §ey de yok olmaz" diyor.
§u halde bu esir-i cevher-i seyyali fezada nereden peyda olmu§tur? Cevabi
mechul
2. llm-i hikmetin atalet kanunu mucibince bir maddenin harekete ve ihti-
zaza gelmesi igin bir sebeb ve muharrik lazimdir; bu kimdir? Cevabi yine
mechul.
3. Esirin ihtizaz eden ciiz'leri, nihayetsiz feza iginde kamilen tekasiif et-
miyor da, nigin fezanin §urasinda burasinda obek obek muntazam manzume-
ler te§ekkiil edecek surette tekasiif ediyor; ve bir intizam-i tarn altinda bir sil-
sile ta'kib ediyor? Cevabi mechul.
4. Bu akilsiz ve iradesiz ibtidai atomlar nasil muayyen mikdarda ve mun-
tazam surette bir araya toplamyorlar?
Bu alimler, bu suallerin cevablan bizi alakadar etmez deyip bu gikmaz so-
kakta, bnlerine gelen mechulat duvarlanna basjanni garptiktan sonra, zekala-
nni ve idraklerini tekrar alem-i siifliye gevirirler. Fakat bu tedkikatlannda giz-
li bir hakikatin iistiine basip gegmis, olurlar. da budur ki; Feza-yi bi-nihaye
ayn-i viicud-i hakikidir ki, esir denilen cevher-i seyyal, o viicud-i hakikinin
tenezzulatmdan ve izafatmdandir. Ve o viicud-i hakikinin Hayat, llim, Semi',
Basar, trade ve Kudret ilh... sifatlan vardir. Zira hareket Hayat' tan ve intizam
llim'den ve Irade'den; ve bir §eyin tekvini ve icadi Kudret'ten husule gelir ve
fezada zerrati muhtezz olan esire viicud ve varlik verdikten sonra, onun fev-
kinde, ondan daha latif ve bu zikr olunan sifatlann sahibi bulunan bir vucu-
dun ve varligm kabulii zaruri olur. Eger tabiat alimi bizim bu sozumiize i'tira-
zen: "Ya o senin tahayyiil ettigin esirin fevkindeki viicud-i hakiki-i latif, o fe-
c^^
AHMED AVNl KONUK
zaya nereden geldi?" diyecek olursa, deriz ki: Biz viicud-i hakikiden bahs edi-
yoruz. vucud nereden gikti diye sormak, evvelce o viicudun varliginin yok-
lugunu tahayyiil etmek olur ve artik ona viicud denemez, adem denir. Bina-
enaleyh bu sual akl-i selimin degil, vehmin suali olur; ve akl-i selim viicud
bahsinde burada durur; ve ancak o viicud-i hakikinin izafatina ve tenezziila-
tina nazar eder. Zira viicudat-i izafiyyedeki silsile-i intizam, Hayat ve tlim ve
trade ve Kudret sifatlannin isjdir. Be§erdeki akil ve zekanin vazifesi bunlan id-
rak etmektir. Kor ve cahil bir tesadufiin akil ve zeka-yi be§erde yeri yoktur.
Be§erin akli ve zekasi, bu intizami gordiikten sonra, o viicud-i hakikide, ken-
di sifatlannin ve esmasimn (...)* bir muhabbet ve istek goriir. Zira bir hayat
ve ilim ve irade sahibi, sevmedigi ve istemedigi bir i§i yapmaz ve kudretini de
sarf etmez. Imdi mademki bu e§ya muhabbet ile ve istek lie viicud-i hakiki ta-
rafindan izhar edilmi§tir, muhabbet ve irade ve diger sifatlann asan, o viicu-
dun tenezziilatinda viicudat-i izafiyye alemine de sari olmak tabii olur. Nite-
kim cemad olan anasinn birbirini cezbi ve nebatin kendi hayatina lazim olan
maddeleri gekme i§tiyaki ve hayvanlann birbirine meyli ve insanlann birbiri-
ne olan a§k ve muhabbetleri, hep bu asl-i hakikideki muhabbetin sari olma-
sindandir. l§te beyt-i §erifde alem-i halkda insan-i kamilden, cemadata vann-
caya kadar bu hubb-i ezelinin sari olduguna isaret buyrulmugtur.
11. ^TVei// bir yarinden munkati olan her bir kimsenin musahibidir . Onun per-
deleri bizim jjerdelerimizi yirih.
"Harif ' mahrem ve musahib, "yari" deki "ya" tenkir igindir, herhangi bir
yar demek olur; ve bundan murad, bir salikin bu keserat aleminde, kadiri, ev-
lat, mal ve mulk ve mansib gibi sevip yar edindigi her bir §eydir; ve "bizim
perdelerimiz" ta'biriyle, Hz. Pir, zat-i §eriflerini saliklerin mertebelerine tenzil
edip, onlann perdelerine i§aret buyururlar. Ve "perdeler"den murad, suri
"ney"de yegah, asjran, irak, rast, diigah, segah ve gargah isimlerinde olan ye-
di perdedir ki, insan-i kamilin suretinde dahi, nefis cihetinden, "nefs-i emma-
re, nefs-i levvame, nefs-i miilhime, nefs-i mutmainne, nefs-i raziye, nefs-i
merziyye ve nefs-i safiye" isimlerinde yedi mertebe; ve ruhaniyyet ve letaif ci-
hetinden dahi, "kalb, ruh, sir, hafl, ahfa, nefis ve cemi'-i cesed" isimlerindeki
Maalesef ciimle tamamlanrmyor, burada istinsahi unutulmu§ birkag kelime olmali. (Ne§re-
denin notu.)
C <£P?
■P""
P^ 5 " MESNEVt-1 §ERtF §ERHl / I. CtLT • MESNEVt-1 •
yedi letaif bilfiil muctemi'dir; ve salik ise heniiz nefs-i emmare mertebesinde
olup yukan mertebelere terakkisi igin insan-i kamil, onun meratib-i nefsiyye
ve ruhaniyyesine tenezzul ederek bu perdeleri birer birer yirtar. Ve saliki
birgok nefsin ve ruhun tehlikeli gegitlerinden gegirir.
Hulasa-i ma'na: "Ney mesabesinde olan insan-i kamil, alem-i kesrette se-
vip yar edindigi her bir §eyden soguyup, kendi ash olan Hakk'a muteveccih
bulunan her bir salik-i a§ikin mahremi ve musahibidir. Ve onun meratib-i
nefsiyye ve ruhiyyesi, salikin kendi ashna hicab olan meratib-i nefsiyye ve
ruhiyyesini yirtti ve kaldirdi.
12. O^iey gtbi hir zehir ve bir tiryak kim gordu? *~Ney gibi bir dost ve bir mus-
iak him gordii?
"Tiryak" zehirin te'sirini izale eden bir ma'cunun ismi olup panzehir de-
mektir. "Dem-saz" dost ve muhib ma'nasinadir. Ya'ni insan-i kamil §eka-
vet-i ezeliyyesi olanlar igin zehirdir; zira onu dogru yola da'vet ettikge ina-
di ve §ekaveti ziyade olur; ve saadet-i ezeliyye sahibi olup nefsin miilevve-
satina bula§mi§ ve zehirlenmi§ olanlar igin de, tiryakdir, panzehirdir. Ve sa-
likleri Hakk'a ve hakikate ulastirmak igin, onlann dostu ve mu§takidir.
13. V^fey, kan dolu olan yolu soyliiyor; uWecnun'un ashinm kissalanni soyliiyor.
Ney, ya'ni insan-i kamil, mehalik ve miiskilat ile dolu ve nefs-i emmare-
nin mezbahasi olan Hak yolundan haber veriyor; ve a§k-i ilahiye mubtela
olan Mecnun'un kissalanni ve ahvalini beyan ediyor. "A§k-i Mecnun" ta'bt-
riyle o>~ \yyt j*- *ui \jj">\ ya'ni "0 kadar Allah'i zikr et ki, mecnun desin-
ler" hadis-i §erifine i§aret buyrulur. Zira ehl-i gaflet, daima Allah'dan bahs
edenlere deli derler.
14. Htiu aklin mahremi bi-husun gayri degildir; zira kulaktan haska dile mus-
ieri yoktur.
Ya'ni insan-i kamilin aklimn mahremi, ancak onun oniinde kendi aklini,
dirayetini ve fetanetini terk etmis, olan salikdir. akildan rmistefid olan an-
G ^?S a
AHMED AVNl KONUR
cak boyle bir salikdir; yoksa kendi aklini ve zekasim ve iimini begenen kim-
se, insan-i kamilin aklindan ve onun ilm-i ledunmsinden istifade edemez. Fa-
kat kendinden gecen salik, insan-i kamil soylerken, ba§tan ayaga kadar ku-
lak olup dinler; zira insan-i kamilin dilinin musterisi ancak boyle kulak olan
bir salikdir.
15. 0unler gamimizin i$inde aksam oUti; giinler yanmalar ile yolda§ oUu.
"Bigah" kelimesinin muteaddid ma'nasi vardir; burada aksam ma'nasi
munasibdir. "Suz" hararet ve yanma demektir. Ya'ni, bu cismaniyyet alemin-
de gunlerimiz, ehl-i hakikatten aynlik gamimizin iginde gegerek ak§am oldu.
Gunlerimiz, ma'suk-i hakiki olan Hakk'in ate§-i a§ki iginde yanmalar ile yol-
da§ oldu ve bu yamp yakilmalar ile gecti. "Der gam-i ma" "Bizim gamimizin
icinde" ta'biriyle Hz. Pir, bu aynlik gamini hem kamillere ve hem nakislara
tesmil buyurmu§tur. Insan-i nakisin zahiren ve hayalen aynligi, muhtac-i
izah degildir. Insan-i kamile gelince, insan-i kamil, her ne kadar bu cisma-
niyyet aleminde de Hakk'a vasil ise de, onun cismi ve taayyunii Hakk'a vus-
latm kemaline hicab olur. Nitekim Sadreddin-i Konevi hazretleri, Hz. Mevla-
na'yi son hastahklannda ziyarete geldi ve "Allah Teala sana acele §ifa ver-
sin" diye dua etti. Hz. Mevlana buyurdu ki: "Bundan sonra -Allah §ifa ver-
sin duasi- sizin olsun, a§ik ile ma'suk arasinda bir kil gomlekten ziyade bir
§ey kalmami§tir; nurun nura ulasmasini istemez misiniz?"
"Ben cisimden ve hayalden soyimdum; visalin nihayetlerinde sahnip geze-
rim. " (Mesnevf, c. 6/4639)
16. Sger giinler gitti ise, de ki: Qit korku yoktur; sen kal ey kimse ki, senin
gibi yak yoktur.
Bu beyt-i §erif insan-i kamil lisamndandir. "Sen kal!" hitabi, ma'suk-i haki-
kl olan Hakk'adir; ve bundan murad, sifat ve esman ile bu alem-i kevnde mii-
tecelli olarak sen kal!. Zira benim varhgim ve gecen gunlerim mevhum ve i'ti-
baridir, demek olur. Zira arifin nazannda e§yada sifat ve esmasiyla zahir olan
c ^^ >
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1
Hakk'in viicud-i hakikisidir; ve alem-i kevn ve cismaniyyet hayaldir. Nitekim
Hz. §eyh-i Ekber Fususu'l-Hikem'de Fass-i Suleymam'de soyle buyururlar:
"Kevn ancak hayaldir ve o hakikatte Hak'dir; bunu anlayan kimse, tatikatin
sirlarmi haiz oldu. "
Ya'ni, eger bu cismaniyyet aleminin gtinleri boyle aynlik garni ve a§k-i
llahi atesj icinde gecjp gitti ise, ey aslina iltihaka asik olan arif, de ki: Ey ha-
yall ve i'tibarT olan giinler ve vakitler gecjniz. Sizin gegmenizden dolayi, bi-
zim icjn korku yoktur. Sifat ve esman ile mutecelli olarak, bizim nazanmizda
sen kal, ey Zat-i ecell ve a'la ki, viicudda senin gibi pak ve mukaddes yok-
• tat * -•,- o tj. , , t ,
tur. f£ l*j (*^m y j- (Hadid, 57/4) Ya'ni "Nerede olursaniz, o Allah Teala si-
zinle beraberdir" ayet-i kerimesi mucibince, sen her bir mevtmda benim ha-
kikatim ve §ey'iyyetim ile berabersin.
■^ j>* J'JJJ
aSsJI i
^ J^ J^J C5*^ J*~ *^ J*
1 7. Dier kim balujin cjayridir, o sudan tok oldu; ve o kimse ki nziksizdir, onun
cpxnu $e$ oldu.
Bu beyt-i §erifde uc simfin haline isaret buyrulur. Birisi balik, digeri bali-
gin gayri ve ucuncusii de nziksiz olandir. "Bahk"tan murad, ruhlan ma'na
deryasinda yuzen zatlardir ki, bunlar ehl-i askdirlar. "Baligin gayri"nden mu-
rad, suretle mukayyed olan ahyar ve ebrar taifesidir ki; ahyar taifesi ibadat-i
zahiriye ve suriye ve ebrar taifesi ise kestf ve keramata ve suver-i ke§fiyye-
ye kanaat edip ma'naya teveccuh etmezler. Nitekim VI. cildin nihayetindeki
"tic §ehzade" kissasinda, bunlann halleri izah olunur. Arifler, mezahir-i kev-
niyyede Hakk'in sifat ve esma-yi bi-nihayesi ahkam ve asanni goriip, afak-
da ve enrusde olan Hakk'in bu tecelliyatina doymadilar ve ma'na deryasin-
da miistagrak oldular; ve \jJ- c^ j>} ^j ya'ni "Ya Rab, Sen'in hakkindaki
hayretimizi ziyade et!" derler. Cismani ve nefsani kimseler ise, hayat-i diin-
yeviyyelerindeki giinlerini sikintilar ve gamlar iginde gecjrdiler ve gunleri
uzadi. Nitekim bu nakis insanlann hali de, dordiincu beyitte izah olundu.
**^L-JI j JbU o\jjS (V** - tj~i f^ - z^** 4z>v J^*" ^\j j- 5
18. 'iPismisin halini, $vg olan kv$ anliyamaz. ^Binaenaleyh soz kisa gerektir ves-
selam.
<^^
AHMED AVNl KONUK
"Der-yaften" anlamak; "puhte" pi§mi§ ve olmus, demek olup, bundan mu-
rad, hiir ve balig olan insan-i kamildir. "Ham" gig ve olmamis, demektir. Bun-
dan murad dahi insan-i nakisdir. Aziz Nesefi hazretleri Biilug ve Hurriyyetn-
salesinde buyurur: "Alemde mevcud olan her §eyin nihayeti vardir ve her §e-
yin biilugu vardir; ve her §eyin gayesi hiirriyyettir. Bu kelam sana ancak bir
misal ile malum olur. Bil ki, meyve agagta tamam oldugu ve kendi nihaye-
tine eristigi vakit, Arablar: "Meyve hiir oldu" derler. Nihayetin alameti odur
ki, bir §ey kendi evveline vasil ola. Kendi ashna vasil olan her §ey nihayete
erisjr. Bizim indimizde hig §ubhe yok ki hep Hak'dan gelirler; ve yine Hakk'a
riicu' ederler. ^ -Ji } /i\ u ^ Ya'ni "Emir ondan ba§ladi ve ona avdet eder,
ilh..." Binaenaleyh, insan-i kamil, kendinin mebdei olan Hakk'a vasil olmak-
la kainat agacinin pi§mi§ ve olmu§ bir meyvesi olur; ve onun gayri olan in-
sanlar dahi, heniiz ham bir meyve halinde bulunur. Ham meyve olmus, mey-
venin haline yabanci oldugundan, insan-i kamilin halini soz ile insan-i naki-
sa anlatmak kabil degildir. Boyle olunca, bu bahisteki sozii kisa kesmek la-
zim gelir vesselam.
Buraya kadar olan 18 beyit, bu Mesnevi-i £enfin ziibdesi ve hulasasi ol-
dugundan, eger bu beyitler Mesnevi-i §enf\n bahislerine tatbikan §erh edilse
pek biiyiik bir hakayik kitabi olur. Dibacenin §erhinde dahi gbsterildigi vech
ile Mesnevi-i §erif\n te'lifindeki sebeb §udur: Hz. Mevlana'mn muridleri, Ha-
kim Sena! hazretlerinin Uahi-Name'smi ve Feridtiddin Attar hazretlerinin
Mantiku't-Tayr'mi ve Musibet-Name 'sini mutalaaya gok ragbet ederlerdi. £e-
lebi Hiisameddin hazretleri bunu goriip, Cenab-i Mevlana'ya hitaben: "Huda-
vendiganm, gazeliyyat esran cok oldu. Uahi-Name ve Mantiku't-Tayruslub-
lannda bir manzum kitab te'lifine inayet buyurulmus. olsa, dostlara yadigan-
mz olur" dedi. Hz. Mevlana dahi "Bu fikir size gelmezden evvel, alem-i gayb-
dan boyle nazmen bir kitab te'lifi hatirasi kalbime ilka olundu" buyurup, der-
hal sanklan arasindan bir kagit gikararak £elebi hazretlerinin eline verdi ki, o
kagitta bu 18. beyt-i §erif yazilmi§ idi. Ondan sonra Hz. Mevlana Mesnevi-i
§erif\ takrire ba§ladilar.
§urasi sayan-i dikkattir ki, bu son beyitte "Insan-i kamilin halini insan-i
nakis anhyamaz, bu hususda sozii kisa kesmek lazimdir" buyruluyor. Bi-
naenaleyh bizim gibi nakis insanlann bu Mesnevi-i §erif\ okuyup, Hz.
Mevlana'mn ahval-i §erifesini bey an icin yazilar yazmak, kendi evham ve
^m
MESNEVl-t §ERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 ♦
hayalatimizdan ibaret olur. Nitekim Hz. Pir bu ma'na hakkinda Flhi Mi
Fih' lerinin 29. fashnda soyle buyururlar.* "Kamillerde *i!i j^-i iyi*j [Ya'ni
"Allah'in ahlakryla ahlaklamniz"] ve ^ j u*~ aJ c^r [Ya'ni "Onun i§itme-
si ve gdrmesi olurum"] sirn zuhur eder. Ve bu azlm makamdir. ki, bundan
kelam-i azim soylemek de beyhudedir. Qiinkix onun azameti, "ayin" ve
"za" ve "ya" ve "mim" ya'ni "azrni" kelimesi ile anla§ilmaz. Eger onun
azametinden biraz zahir olsa, ne "ayin" kahr, ne de "ayin" harfinin mah-
reci ve ne "za" kahr, ne de "za" harfinin mahreci; ve ne el kalir, ne de mev-
cud; envann le§kerlerinden viicud §ehri harab olur. Nitekim Kur'an-i Ke-
rim'de buyrulur: u/jlii h) i_£o kid'/i ai (Neml, 27/34) Ya'ni "Padi§ahlar
bir §ehre dahil oldukda o §ehri harab ederler."
Devenin biri fare kovuguna ayagini basti, kovuk harab oldu; fakat o ha-
rablik iginde bin hazine gikti.
"Harab mevzi'de hazine olur; ma'mur olan yerde kopek olur kopek!"
Vaktaki uzun uzadiya saliklerin makaminin §erhinden bahs ettik, vasilla-
nn ahvalinin §erhinde ne soyliyelim? Ancak onlann nihayeti vardir; fakat
bunlann nihayeti yoktur. Saliklerin nihayeti visaldir; vasillann nihayeti ne
olur? bir vasildir ki, onun igin firak olmak mumkin degildir. Higbir uziim
tekrar koruk olmaz ve higbir olmu§ meyve tekrar ham olmaz ilh..."
Ve yine FihiMa Fihln 4. fashnda da soyle buyururlar: "Seyyid Burhaned-
din (k.s.) soz soyler idi. Birisi dedi ki: Senin medhini filan kimseden isjttim.
Buyurdular ki, goreyim, o faian adam nasil adamdir? Onun beni tamyip
medh edecek mertebesi var midir? Eger o beni soz ile tanimis, ise, §u halde
beni tammami§tir. Zira bu soz ve harf ve savt ve bu dudak ve agiz kalmaz.
Butun bunlar arazdir. Ve eger fiil ile tanimis, ise, yine boyledir. Ve eger benim
zatimi tanimis, ise, o vakit bilirim ki, o benim medhimi edebilir ve o medih,
benim medhim olur."
Imdi, bu 18. beyitten sonra, Hz. Pir, insan-i nakisin kemaline lazim olan
vasiyyetlere baslarlar.
19. Sy ocjul, hagi kopar da, hiir ol; ne vakte kadar gumii$ haijinda ve alhn ha-
gmda olursun?
AHMED AVNt KONUK
Ey ogul, ta'biriyle, salikin Hak yolunda heniiz cocuk mesabesinde oldu-
guna isaret buyrulur. "Bag"dan murad, hirs ve muhabbettir. Zira insan harts
oldugu ve muhabbet ettigi bir §eyin esiridir. Binaenaleyh Hz. Pir'in bu tavsi-
yesinden murad u Altin ve gumu§ kazanmayi da birak da, fakir ve ekmek par-
gasina muhtac ol, demek degildir. Belki altinin ve gumiisun "ayn"ma ve za-
tina olan muhabbeti, Hakk'in muhabbeti iizerine tercih etme!" demektir. Ni-
tekim bu cildin 997. numarasinda:
"Diinya nedir? Huda 'dan gafil olmaktir; meta ' ve giimu§ ve evlad ve kadm de-
gildir,"
buyururlar. Maatteessiif bu cihet birgok ehl-i siiluk tarafindan yanlis. anlasridi-
gindan, miskinlik ve pejmurdelik meslegi ihtiyar olunmus, ve din-i Islam du§-
manlannin nazanna kotii bir numune gosterilmistir. Halbuki hadis-i §erifde:
£Juii J^JJ ^JUJi Jill pt Ya'ni "Iyi mal, iyi adam icjn ne guzeldir!" buyrulmu§-
tur. Zira bir iyi adam kazandigi mal-i me§ru' ile hemcinsinin du§mu§lerine ve
acizlerine yardimci olur. Ve FihiMa Ffhln 46. faslinda dahi soyle buyrulur: Mu-
hakkak Allah Teala bize kesb ve tahsil-i mal ile emr etti. £unku *ui- J~- j \y&\
(Bakara, 2/195) ya'ni "Allah yolunda infak ediniz" buyurdu. Infak-i mal ise
ancak mal ile mumkindir, Binaenaleyh tahsil-i mal ile emr etmis. oldu."
Iste bu izahata nazaran bu beyt-i §erifdeki tavsiyeden murad, malm zati-
na ve "ayn"ina olan hirs ve muhabbettir. Malum olsun ki, hirs ve muhab-
betin, insanin duygulan arasinda hirer hakikati vardir. Bu hakikatler asla in-
sandan zail olmaz. Fakat bu duygulann fena veya iyi cihetlere tevcihi
mes'elesi vardir. Eger bu hirs ve muhabbet kamilen dunya cihetine tevcih
olunursa, hevaya sarf edilmi§ olur; fakat Hak tarafina tevcih olunursa, sag-
lam bir cihete sarf edilmis. olur. Binaenaleyh bu hususta bir kimsenin mal tah-
sili emrindeki niyeti mu'teber olur. Eger bir kimse mal tahsil edip, zengin ol-
mak ve mail ile Hak yolunda hizmetler etmek niyeti ile cah§irsa, ayn-i ibadet
olur; ve eger zengin olup, nefsinin huzuzatmi kemaliyle tatmin etmek niyeti
ile cali§ir ve hemcinsine yardimci olmak duygusundan uzak bulunursa,
cem'iyyet-i be§eriyye icin muzirr bir uzuv olur.
20. Bger denizi hir hardaga doher isen, ne kaciar stijar? HZir fliinluk hismet!
eggpga
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 • "®^®
Ya'ni, ey malm zatina ve aynma haris ve muhib olan kimse! Deniz mesa-
besinde 50k olan bu diinya mallanni, bir bardak mesabesinde olan cismine
sigdirmaya cabalasan, kendi nzkin i'tibariyle, ona ne kadar sigabilir? Ancak
bir giinliik kismet ve nzkin sigabilir; zira nzik, insanin bogazmdan gecen §e-
ye derler. Insanin kazanip topladigi ve fakat heniiz yiyemedigi ve intifa' ede-
medigi mal, onun nzki degildir. Nitekim bankalara habs ettigi yiiz binlerce li-
ralan yemeden oliip gidenlerin haddi hesabi yoktur.
21. Uiarislerin goziiniin bardagi dolmadu Sadef, kani' olmadik$a inci dolmadi.
Bununla beraber deniz mesabesinde olan diinya malinin zatina ve ay-
nina haris ve muhib olanlann, bardak mesabesindeki gozleri, bu mallar ile
dolmadi. Mesela yiiz bini olan iki yiiz bin ve bir milyonu olan iki milyon
yapmak istedi. Bu dolmamn caresi ancak kanaattir. Nitekim sadefin icine
nisan yagmuru danelerinden biri du§tugii vakit, eger agzmi kapatirsa icin-
de inci peyda olur. Eger sadef bu ilk katraya kanaat etmeyip agzini kapa-
maz ise, iginde bu inci peyda olmaz. insanda bu hirsa isareten hadis-i §e-
rifte soyle buyrulur: ^^r tite. V 3 isJU u$Ji jj V i^i j i__*j j* dl>1j <oT^V jis" j>
^>\j$\ Vi f iT^i Ya'ni "Eger adem oglunun altindan ve giimiisten iki vadisi ol-
sa, elbette onlarm iicuncusunu ister; ve adem oglunun icini ancak toprak
doldurur."
22. Dier kimin Itbdsi hir a$ktan yirhldi ise, hirstan ve ayibtan tamamiyle te~
miz oldu.
4, Libas"tan murad, ruhun libasi olan cisimdir. Malum olsun ki, taliblerin
Hak yoluna siilukleri iki turlii olur. Birisi evvelen nefsi kdtu sifatlardan ve re-
zailden temizleyip ma'rifet-i llahi'ye miistaid olmak ve ma'rifetten sonra,
ask-i llahi hasil edip, bu "ebrar" yolundan, "suttar" yoluna terakki etmektir.
Kamillerin ba'zilan, talibleri terbiyede ve kemale getirmekte, bu yolu muna-
sib gormuskrdir. Onlan hirstan ve diger nefsani olan ayiblardan ve kusurlar-
dan temizleyip giizel ve ruhani sifatlar ile muttasif yaparlar. Ve digeri odur ki,
salik evvelen ask hasil eder ve a§kin husuliinden sonra butun rezail ve nek-
ais-i nefsaniyyesi zail olur. Ba'zi kamiller bu ask yolunu makbul tutup, sadik
mundleri bu a§k menziline eri§tirirler.
AHMED AVNi KONUK
Hz. Mevlana, bu iki yolu beyan buyurdular. Evvelen "Bend bi-gsil" den
i'tibaren yukandaki iic beyti, evvelki yola isaret buyurdular. Ve ikinci yol, Hz.
Mevlana' nin i'tibar buyurdugu "suttar" ve "ask" yolu oldugundan, bu a§agi-
daki beyitlerde de ask hakkinda miibalaga buyurdular. Ya'ni "Hirs-i dimya-
dan ve bu hirs sebebiyle nefsani olan ayiblardan ve kusurlardan temizlenme-
nin garesi, bu cisim libasimn mecazi veya hakik! bir ask ile yipranmasidir. Zi-
ra a§kin istila ettigi bir kalbe ba§ka emeller sigamaz. Nitekim V. cildin 2725
numarah beytinde soyle buyururlar:
JAP Jy JUjo <bb Si dlpr _>:> J-isP JjTU X$. C— S-Jup jsr **■ J*
"A§km gayti heme varsa, a§km me'kuludur; a§hn gagasi onunde iki tihan
bir tanedir. "
23. JAjerin! ey hizim latif, faideli olan a§kimiz; ey bizim biiiiin illetlerimizin
Kektmit
"§ad-bas" aferin ve masaallah ma'nasinda tahsin kelimesidir. "Ho§" la-
tif ve guzel. "Sevda", miiteaddid ma'nasi vardir; burada faide ma'nasmadir.
"Tabib" liigatte, san'atinda ve ilminde mahir ve ustad olan kimseye derler;
hekim ve doktor demektir. Sonradan hastahklann tedavisinde mahir olan
kimse ma'nasmda kullamldi. Ya'ni "Ey bizim latif, faideli olan askimiz! Ey
bizim biitun nefsani illetlerimizin tedavisinde bir hazik doktorumuz, aferin
sana!"
I* ^yJU- j dj&*&\ y <^t U ^yk j £jy>*j ij\js (j\
24. By bizim kihrimizin ve namusumuzun ilaci! By bizim Bflatun umuz ve Ca~
linos'umuzl
"Nahvet" bliyukluk ve tekebbiir ve kibir. "Eflatun" eski Yunan hakimle-
rinden birisinin adidir, felsefesiyle me§hurdur. Ve "Calinos" kezalik eski Yu-
nan doktorlanndan birinin ismidir. A§ka bir sahsiyet verilip, filozoflukta Ef-
latun'a; ve emraz-i ma'neviyyeyi tedavide Calinos'a benzetilmistir.
25. ^Toprak cisim, ashtan felehler iizerine aiiii. ^ajj rahsa geldi ve calak oldu.
c^cg>
MESNEVt-t SERtF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
"§uden" masdan, olmak ve gitmek ma'nalanna gelir. Birinci misra'daki
"§ud" gitti ve ikinci misra'daki "sud" oldu demektir. "£alak" gabuk ve ge-
vik ma'nasinadir. Ya'ni "Server-i alem (s.a.v.) Efendimiz'in ve onun varis-
lerinin cisimleri, kesif ve sakil olan topraktan yaratilmis. iken, a§k-i ilahi se-
bebiyle telattuf edip feleklere uruc etti. Tur-i Sina dagi, Musa (a.s.)in a§kin-
dan zuhur eden tecelli-i ilahi iizerine harekete gelip gargabuk parga parga
oldu.
26. €y d^ikl a$k, Tur nn cam geldi; Tur sarho§ ve dMusd hi-hu§ dii§tii.
"Tur" Musa (a.s.)in munacat yeri olan Tur-i Sina dagmin adidir. "A§ika"
nin nihayetindeki "elif ' nida igindir, "ey" demektir. "Harre" Arabga, du§tu,
"saika" bihus. demektir. ii^ J*y '>j (A'raf, 7/143) [Ya'ni " ...Musa da bay-
gin dii§tu"] ayet-i kerimedendir. "Saika" Hafs kiraati iizeredir. Diger kiraat-
larda "Saika" dahi okunur. Beyt-i §erif bu kiraatlara goredir. Ya'ni "Musa
(a.s.)in a§kinm cemad cinsinden olan Tur-i Sina dagina aksi, o daga can ol-
du ve bu sebeble o Tur-i Sina, tecelli-i ilahiden sarhos. oldu ve Musa (a.s.)
dahi, bayilip du§tu.
27. Bger hen kendi clem-sazimin dudaiji ile e§ ola idim, [ney gUbi] hen sbyleme-
ye layih olani soyler idim.
"Leb" dudak, "dem-saz" vasf-i terkibidir. "Demi uygun" ve "nefes uydu-
rucu" ve muhibb-i sadik ma'nalanna gelir. "CM" liigatte, Tiirkgede tekin
mukabili olan "gift" ma'nasinadir; ve e§ ve arkadastan kinayedir. Ahirindeki
"ya" temenni igindir. Birinci "guftenf'deki "ya" liyakat ve ikincideki "ya" hi-
kaye igindir. Ya'ni "Ben kendi musahibimin dudagi ile es, ve arkadas. ola idim,
nayi ufuren nayzen nasil turlii turlii nagmeler izhar ederse, ben de, benim
nay gibi olan viicuduma vaki' olan ilhamat-i ilahiyyeden soylemege layik
olan sozleri soyler idim."
Malum olsun ki, ekabir-i evliyadan Sehl b. Abdullah Tusteri (k.s.) buyu-
rurlar ki: " Alimin iig turlii ilmi vardir: Birisi "ilm-i zahir"dir; alim onu ehl-i
zahire soyler. Ve digeri "ilm-i batin"dir ki, bunu ancak ehline soyler. Uguncii
(WSJXJGV.)
AHMED AVNl KONUK
ilim, alim ile Allah Teala arasinda bir sirdir; bu da alimin hakikat-i imanidir.
Bunu ne ehl-i zahire, ne de ehl-i batina soylemez." Bundan anlasriir ki, Hz.
Pir'in soylemek istedigi ilim, bu ikinci nevi'den olan ilimdir. Binaenaleyh bu
beyit, yukanda gegen Ji> j\ ^-^ ^^ ^\y^ <-*■ beyt-i §erifinin te'ktdi olur. Ve
iicuncu nevi' ilim, harf ve savta sigmadigindan, lisanen soylenemedigi igin
kamiller bu sirri, ancak karsrtikli, kendi hakikatlerine nazar etmek suretiyle
miisahede ederler. Nitekim Hz. Pir, §ems-i Tebnzi hazretleriyle bu mertebede
idiler.
28. Uier kim hi o hir hem-zebandan ayri oldu; her ne kadar yiiz neva tuiar ise
de, hi-neva oldu.
i "Hem-zeban" birinin dilinden anhyan arkada§. "Neva" azik ve gida de-
mektir; burada ruhun azigi ve gidasi olan hakayik ve maarif-i ilahiyye mu-
rad olunur. Ya'ni, dilinden anhyan bir musahib ve arkadas, bulamayan kim-
se, her ne kadar kendisinde ruhun gidasi olan birgok maarif-i ilahiyye olsa bi-
le, onlan sdyliyemiyecegi igin, aziksiz ve ma'rifetsiz bir halde kalir.
29. Uakiaki gut gitti ve giilislan ge$ti, ondan sonra hiitbulden $ergiize§i dinleye-
mezsin.
Bu beyt-i §erifde Hz, Mevlana, mahrem-i esrari olan cenab-i §emseddln
Tebrizi hazretlerinin gaybubetine isaret ve Cenab-i §ems'i gule ve meclis ve
sohbetlerini gulistana ve zat-i §eriflerini de bulbiile tesbih buyururlar. Zira
Hz. Pfr'in menakibimn rmitalaasindan anlasriacagi iizere, onlarin beyan bu-
yuracaklan esrar-i a§ka ve maarif ve hakayika ancak birbirieri muhatab ola-
bilirlerdi. Nitekim Sipehsalar Menakibi\nda bu sohbet mes'elesi §oyle riva-
yet olunur:
Bir vakitte Mevlana §emseddin hazretleri munacat vaktinde: "Ya Rab! se-
nin has kullanndan, benim sohbetime tahammul edebilecek bir kimse var mi-
dir?" buyurdu. Derhal alem-i gaybdan isaret erisdi ki: "Eger sohbetine mah-
rem ister isen, Rum canibine sefer kil!" Derhal oradan Rum vilayetine mute-
veccih oldu; §ehir §ehir anyarak Konya'ya muvasalet etti. Konya'da Hz.
Mevlana'yi bulmalan ve onlar ile munasebetleri ve sohbetleri bu menakibda
tafsil olunmu§tur.
cse^)
MESNEVf-1 SERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
30. I/tep ma $iikiur ve a§tk bir perdedir; diri olan ma§ukdur ve a§ih bir bludiir.
"Ma'suk"dan murad, Zat-i Hak'dir; ve "a§ik"dan murad, 10 numarah be-
yitte izah olundugu iizere bilcumle mevcudat ve bu mevcudatm efdali olan
insandir. Zira butiin e§ya zat-i Hakk'in sifat ve esmasmin mazharlan olup,
onlarda zahir olan ancak Zat-i Hak'dir.
Bu beyt-i §erifde Zat-i Hakk'in tecelli-i hususisinden, tecelli-i umumisine
intikal buyrulur. Ya'ni Hz. §ems'in suret-i cismiyyesi, mazhar-i sifat ve es-
ma-yi ilahiyye idi; ve Cenab-i §ems dahi, benim gibi Zat-i Hakk'in a§igi idi;
ve Zat-i Hakk'm bizlerdeki tecelliyati ise, O'nun tecelli-i hususisi olmakla be-
raber, bizim hiiviyyetimiz ma'§ukun "ayn"i idi; ve bizim suretimiz, o ayn-i
ma'§uk olan huviyyetimizin perdesi idi. Eger cenab-i §ems'in suret-i cismiy-
yesi gaybubet etti ise, bu suver-i e§yanin hepsi, ayn-i ma'sukdur ve Zat-i
Hakk'in a§igi olan bu suver-i e§ya O'nun Zat'imn perdesidir. Zira bu suver-i
e§yadaki fa'aliyyet ve harekat, hep Zat-i Hakk'in sifat-i Hayat'min eseridir.
Binaenaleyh hakikatte diri olan ancak ma'sukdur; ve a§ik olan suver-i e§ya
ise, bir oliidur ve cemaddir.
V <^l? J, cs* ^ iJ'j* J*r J 1 J^hj, l J &^ -^ ^f?
31. Uakiaki onun a§ka meyli olmaya, o, kanatsiz bir ku$ aihi kaldi; vay onal
Birinci misra'daki "pervay" meyil ve iltifat demektir. Ikinci misra'daki
"pervay" kanat ma'nasina olan "per" ile edat-i teessiif ve tahassiir olan
"vay"dan miirekkebdir. Ya'ni bir kimse kendisinde hilkaten mundemic olan
ask duygusunu e§ya-yi sufliyye cihetine tevcih edip Zat-i Hakk'in askina me-
yil ve iltifat etmezse, kanatsiz bir ku§, yukanya ucamadigi gibi, boyle bir kim-
se de, askini tevcih ettigi sufliyyet aleminde kahp, Hak tarafina ve alem-i ul-
viye ucamaz, Vay boyle bir kimsenin haline!. Beyt-i Hz. Pir:
"A§iklann, can fedasiyla olan a$ikhgi, giizel bir hevesdir. Ey ogul! a§k kanad-
dir; onun miitebakisi bad-i hevadm "
32. Bijer b'nde ve arkada, yarimin nuru olmasa, ben one ve arkaya nasil akil iu-
ianm?
cvgp^
AHMED AVNl KONUK
"Orfden murad, kesafet alemi olan diinya ve "arka"dan murad, ma'na
ve batin alemidir. Ya'ni, benim ma'sukum olan Zat-i Hakk'in, gerek bu ale-
me ve gerek ma'na alemine munasib olan birtakim tecelliyat-i ilahisi bana
vaki' olmasa, ben bu iki tarafa nasil aklimi kullanabiiirim? Zira ben kami-
len a§k-i ilahide mustagrak ve alem-i ma'naya gark olsam, bu alem yaban-
a kahr ve halki irsad ile me§gul olamaz idim. Ve kamilen alem-i fanide mus-
tagrak olsam, alem-i ma'nadan maarif cevherlerini cikaramaz idim. Bina-
enaleyh ma'sukumun nur-i tecelliyati, benim aklimi bu iki tarafa da tevcih
buyurdu.
Bu beyt-i §erifln hulasaten §erhinde ustadim Mesnevihan Selanikli Meh-
med Es'ad Dede Efendi (k.s.) soyle buyururlar: "Eger kesretde vahdet ve
halkda Hak meshudum olmayacak olsa idi, fenadan bakaya, mahvdan sah-
ve, sekrden hu§e gelmezdim."
33. <S%$h hn soziin dv^ariya $ihmasini isier; ayine cjammaz olmasin! H^u nasil
olw?
"A§k"dan murad, ma's,ukdur ve Zat-i Hak'dir. "Gammaz" iyi ve kotii §ey-
leri if§a eden.
Ya'ni, benim aklimm boyle hem alem-i ma'nada ve hem alem-i fanide
kullamlabilmesinin sirri budur ki, a§k ya'ni ma'suk-i hakM, bu Mesnevl-i £e-
r/fdeki maarif ve hakayikin, bu alem-i fanide elfaz ile zahir olmasini ve di-
§anya gikmasim ister; ve benim canim ma'sukumun ayinesidir; ona ma'§u-
kum mutecellidir. Halbuki ayinenin kendisine mun'akis olan §eyleri goster-
memesi ve ifsa etmemesi mumkin olur mu?
34. Senin caninin ayinesi ondan dolayi gammaz dejjildir; zira ki onnn yuzvln-
den -pas aynlmi$ dejjildir.
"Jengar" pas, "mumtaz" aynlmis. demektir. Ya'ni "Ey kimse, eger sen, ben
de insamm, bende de ruh-i insani vardir, ma'suk-i hakikinin o tecelliyati ni-
gin benim canimin ayinesine aks etmiyor? der isen, cevaben derim ki: Senin
caninin ayinesinin yiiziinden nefsan! ve cismani sifatlann pasi ve kirleri ay-
nlmis. degildir; senin ayinen cok temizlenmek ve silinmek ister.
Csjg^,
MESNEVf-1 SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
Padisahin cariyecige a§ik olmasi ve padisahin
onu satin almasi ve cariyecigin hasta olmasi ve
onun tedavisine padi§ahin tedbiri hikayesidir.
35. Gy dostlar, bu hikayeyi dinleyiniz; hakikatte o, muhakkak hizim nakd-i ha-
limizdir.
"Nakd" lugatte, saglam parayi kalptan segmek ve saymak demektir. Ve
mevcud ve hazir olan §ey ma'nasina da gelir. Burada murad olan ikinci
ma'nadir. Ya'ni, ey dostlar ve ey salikler! Bu hikayeyi dinleyiniz; zira bu hi-
kaye altinda gizli olan ma'nalar, bizim §imdi gecirmekte oldugumuz bu dim-
ya hayati icjnde mevcud olan halimizdir.
Malum olsun ki, muhterem §arihlerin birgogu bu hikayede "padi-
sah"dan murad run ve "cariye"den murad, ruhun tasarruru altinda olan
akl-i cuz'idir; ve ruh akl-i ciiz'iye asjktir. Ve "kuyumcu"dan murad nefisdir.
"Doktorlar"dan murad, muzewir ve yalanci mur§idlerdir. Ve "tabib-i ila-
h!"den murad, insan-i kamildir, demisjerdir, Ba'zilan da diger te'villerde bu-
lunmu§lardir.
Yukanya merbutryyeti karinesiyle zahir olan budur ki, bu hikayede ruh
ayinesinin nefsani sifatlar pasindan temizlenmesi icjn, salikin ne yolda hare-
ket etmesi lazim geleceginin beyamdir. Binaenaleyh gelecek beyitlerde yuka-
ndaki bu tavsiyelerin kari'ler tarafindan miinasebet gozetilmek suretiyle tat-
bik olunmasi icab eder.
36. HRurulan ewelki bir zamanda bir padi§ah var idi. Uiem diinya miilku ve
hem de din miilkiine malik idi.
c £» )
AHMED AVNI KONUK
"Padisah"dan murad ruhdur; ve "ewelki zaman"dan murad, cismaniyyet
aleminden ewelki ruhaniyyet alemidir. Ve ruhun, diinya miilkiine malik ol-
masi budur ki, run, kendisinden ahval zuhuru icm cismaniyyet alemine gel-
mek uzere Hakk'in Zat'indan zuhur etmistir. Binaenaleyh diinya miilkiiniin
maliki olur. Ve atide gelecek olan bir beyitte:
c~~ J 4i\ ^ p- J^lo j> c~~j i\f\ j; j oU- j; j\ <uL>-
Ya'ni, "Ruh cisimden ve cisim dahi ruhdan agah degildir; onun dimagin-
da Allah gamindan ba§kasi yoktur" buyrulmu§ oldugundan, din miilkune de
malikdir.
37. n^ir cjiin yadisah iitijakan av icin, havassi ile heraber siivar oldu.
"ittifaka" tedbirsiz ve gayr-i me'mul demektir. "Havas"dan murad, ku-
va-yi zahire ve batinedir. Nitekim Hz. §eyh4 Ekber et-Tedbiritu'1-Mhiyye
fi Islihi Memleketi'l-tnsaniyye ismindeki kitabinin iiciinai babinda ruhun
bu havassim tafsilen beyan buyururlar. Bu kitab fakir tarafindan §erh olun-
dugu igin burada tafsilata liizum gormedim. "§ikar"dan ve "av" dan murad,
ruhun kendi "ayn-i sabite" sine gore yapacagi amelierdir. Ya'ni "Bir giin
ruh, kendisinin tedbiri olmaksizin "ayn-i sabite"sinin iktizasi iizere izhar-i
a'mal icin, kendisinin havassi olan kuva-yi zahire ve batinesi ile cisim mer-
kebinebindi."
38. U^adifoh cadde iizerinde hir cdriyecih gbrdii. <$ahm cam o cariyecijjin hole-
si o
Ma.
"Cariye"den murad, nefse tabi' olan akl-i ciiz'idir. "§ah-rah" cadde ve ge-
ni§ yol demektir ki, bundan murad, bu kesafet ve suret alemi olan diinyadir.
"§ahin cani"ndan murad, ruhun iradesidir. Ya'ni "Padi§ah olan ruh, diinya
caddesi iizerinde, nefse tabi' olan akl-i ciiz'iyi gbrdii ve ruhun iradesi, akl-i
cuz'inin iradesine esir oldu."
39. Uakiahi onun caninin husu hafes icinde $wpindi. cTVial verdi ve o cariye-
yi satin aldi.
MESNEVl-t SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
"Mal"dan murad, ruhun kendi mucidi olan Zat-i Hakk'a muhabbetidir. "§a-
hin can kusu"ndan murad, ruhun "ayn-i sabite"sindeki meyli ve iradesidir.
Ya'ni run Hakk'in muhabbetini nefse tabi' olan akl-i ciiz'iye verdi ve akl-i
ciiz'iye sahib oldu.
40. Uakiaki onu satin aldi ve menfaat buldu, o cariyecik, kaza cihetinden has-
ia oldu,.
"Berhordar §uden" menfaat bulmak ve faidelenmek ve meyveyi yemek
ma'nasinadir. Ya'ni vaktaki run, Zat-i Hakk'a olan muhabbetini pek begen-
digi bu akl-i ciiz'iye verdi ve bu cismaniyyet aieminde birtakim ulum-i zahi-
riyye iktisab ederek menfaat-i maddiyye buldu. akl-i ciiz'i cariyesi, kaza-
yi ilahi cihetinden nefse a§ik olmak suretiyle hastalandi. Zira ukul-i cuz'iyye-
nin nefse a§ik olmasi, bu cismaniyyet aieminde kaza-yi ilahidir.
*y.j j- 5 \jj*~ ^^ ^k ^-^ *j* J^^k ^~*\* j>~ (^i oT
41. O bir himse eseije malik idi; onun pedant yoh idi. U^alani buldu, hurt ese~
iji kanii.
Bu hal ona benzedi ki, birinin palansiz bir e§egi var idi; palani bulur bul-
maz e§egi de kurt kapiverdi.
42. Onun bardajji var idi, eline su girmedi; suuu huldujju vakit de bar dak k\-
nidi.
Bu hal keza suna da benzedi ki, birisinin bardagi var idi; fakat igecek su-
yu yok idi. Suyu buldugu vakit dahi, elindeki bardak kirildi.
43. tyadisah soldan ve sagdan doktorlan tovladi, dedi: Diet ikimizin cam si-
zin eliniziedir.
Run, begendigi bu akl-i ciiz'inin cehalet yiiziinden hastalandigini goriip,
bu hastahgin ted&visi ve cehil illetinin izalesi icjn, doktorluk da'vasinda bu-
lunan ulema-yi zahireye miiracaat etti ve onlari basma topladi; ve onlara de-
di ki: Benim ve aklimin selameti, sizin elinizdedir.
eg^p
AHMED AVNI KONUK
44. ^enim canim kolaydir ve cantmin cam odur. c Deriliyim ve kastayvm, der-
manim odur.
"Sehl" kolay demek olup, burada kiymetsizlik ve te'sirlilikten kinayedir.
"Ruhun canfndan murad, onun Rabb-i hassi olan ismin mazhan bulunan
"ayn-i sabite"dir. Ve akil ruhun sifati olup, teklif-i ilahi akla geldiginden, bu
akil ruhun camnin cam ve ash olur. Zira ruh, akli olmayan bir cisimde inti-
zam eseri gosteremez. Akil hasta olunca ruh dahi hastadir. Ya'ni ruh o alim-
lere dedi ki: Ey ulema- yi kiram! Bu alem-i surette, benim taht-i temellukum-
de olan akil salim olmadikga, benim canim olan "ayn-i sabite"min ahvalinin
te'siri ve kiymeti yoktur. Binaenaleyh teklifat-i ilahiyyeyi kabulde benim ca-
nimin cam ve ash olan akil ma'lul oldukga ben de dertliyim; ve benim derdi-
min garesi o akhn sihhatte olmasidir.
45. Uier kim henim canttna ild$ ederse, henim hazinemi ve inci ve mercammi
gbtiirdu.
Her kim, benim canim mesabesinde olan o akhn hastaligina ilag yapar ve
onu kemale getirirse, hazinem mesauesinde olan varhgim; ve inci ve mercan
mesabesinde olan varidat-i fikriyyem, onun mah olur. Nitekim Imam-i Ali
(kerremaliahu vechehu) efendimiz buyurur: Ij-p jj^ >& u^ l5 ^jip ^ Ya'ni
"Kim ki bana bir kelime ogretir ise, muhakkak ben onun kolesi olurum."
46. Dieysi ona dediler ki: Can oynayicilik ederiz; fehmimizi cem' ederiz ve or-
taklik ederiz.
"Can-baz" vasf-i terkibidir. Can oynayici, ya'ni can feda edici demektir.
"Ya" masdariyyet igindir. "Fehm-gird-arim" fehmimizi cem* ederiz ve an-
layi§imizi bir araya getiririz demektir. "Enbaz" §erik ve ortak demektir.
"Enbazi-kunim" dusuncede ortaklik ederiz demek olur ki, muzakere ve
mu§avere ma'nasinadir. Ya'ni o alimler dediler ki, pek a'la! Biz senin akh-
m sihhate getirmek ve tenvir etmek neye miitevakkif ise, dusuniir ve bir-
birimiz ile muzakere ve mu§avere ederiz ve bu hususta fedakarhktan ge-
kinmeyiz.
°£P?
MESNEVt-1 SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
47. Hlizden her fori for alemin LMesih'idir. ^izim elimizde her eleme hir mer-
hem vardir,
Ya'ni, o alim efendiler dediler ki: Bizim her birimiz bir ilmin su'besinde us-
tadiz. Kimimiz ilm-i kimya ve kimimiz ilm-i hey'et ve kimimiz ilm-i hikmet
ve kimimiz tababet gibi muhtelif ilimler aleminde, akla anz olan cehle kar§i
Mesih (a.s.) gibi bir doktoruz. Bizim elimizde bu nevi* cehil elemlerine ve
hastahklanna kar§i bir merhem ve ilag vardir.
j-ij y>*& Oli 2j+~> t-^ fj-J Jaj jl JLsix! -Ulj>- 1-^ £
48. Jart-x meserretten "Gger Uiudd dilerse" demeMer. nZinaenaleyh Jffllah
IZeala onlara acz-i heseri gosierdi.
"Batar" ferah ve nesatin §iddeti ve gafletten dolayi pek ziyade sevinmek.
Ya'ni o doktorlar gafletten ve kendi kudretlerine olan i'timaddan dolayi, ifrat
derecede ferah ve nesat iginde olduklanndan, "Eger Allah Teala dilerse, biz
bu illetin caresini buluruz" demediler; binaenaleyh Allah Teala onlara be§erin
aczini gosterdi.
49. Dstisnanin ierkinden muradim hir hasvettir; anz hir hat olan ancak soyle-
meh dejjildir.
"Terk-i istisna" dan "ez" edati mahzuftur. "Kasvet" kalbin katihgi ve ka-
raligi ma'nasinadir. "lstisna"dan murad, "ben bu i§i yapanm, fakat eger
Hakk'in muradi, benim muradima muhalif olur da yapamaz isem, bu hal
mustesnadir" demektir ki bu ma'na Arabca "insaallah" terkibinde miinde-
micdir. Ya'ni doktorlann istisnayi terk etmelerinden ve "insaallah" dememe-
lerinden muradim, Hakk'in tasarrufatindan gaflet ve kalb katihgi ve karanh-
gidir. Yoksa anz bir hal olan lisan-i zahiri ile yalniz "insaallah" demedikleri
degildir. Zira kalbleri Hak'dan gafil oldugu halde, mahza dilleri ahsmis. oldu-
gu icjn "insallah" diyenler coktur. Binaenaleyh, lisan "insaallah" dedigi va-
kit, kalb dahi onu tasdik etmek icab eder. Kur'an-i Kerim'de sure-i Kehf de:
iluliJ ji Vi £i 'jUb JpU Ji £a J> : Si j (Kehf, 18/23, 24) Ya'ni "Sakin ben bu
i§i yann yapacagim deme; ancak Allah Teala murad ederse yapacagim de!"
buyurulmasi, fiillerinde aciz olan kullan, irade-i ilahiden agah etmek icindir.
m 5
AHMED AVNt KONUK
Bu beytin tercumesinde §u vecih dahi varid olabilir: "Terk-i istisna" is-
tisnamn terki, "mera" benim igin "dem-i kasvetist" kasvete mensub olan
nefestir, demek olur. Ya'ni, terk-i istisnamn ma' nasi benim indimde,
Hak'dan gafil olarak gikanlan nefestir; yoksa yalniz anz bir hal olan "in-
§aallah" sozunu dil ile soylemek degildir. Bir kimsenin nefesi Hak'dan ga-
fil olarak giktiktan sonra, dili ile ister "insaallah" desin, ister demesin ben-
ce miisavidir demek olur. Bu tercumede terk-i istisnadan "ez" edatinin
mahzuf addedilmesine mahal kalmaz. Ve "dem-i kasvetist" terkib-i tavsifi
olur.
50. By ne cvk kimse istisnayi soze getirmemistir; onun cam istisnamn cam ile
cifttir.
Ya'ni, cokkimseler, "in§aallah" sozunu zahirde dile getirip soylememister-
dir; fakat onlann ruhu, bu soziin ma'nasryla e§ ve tev'em olmu§tur. Zira hic-
bir nefeste Hak'dan ve Hakk'in tasarruflanndan gafil degildirler.
51. Dlacian ve devadan her ne yaphlar ise, hasialik ziyade ve hacet na-reva
oldu.
"Na-reva" da "na" edat-i nefy "reva" "reften" masdanndan sifat-i mii§eb-
behedir, gitmeyici demek olur. Ya'ni, doktorlar ilagtan ve tedaviden her ne
tedbir yaptilar ise, hastaya lazim olan sihhat viicuda gelmedi. Ya'ni alimlerin
ilim ta'liminden, akl-i cuz'inin, hakikat-i e§ya hakkindaki maraz-i cehli zail
olmadi.
Jli (Jyr tijs? dy>~ dJlil j\ <ti *-ij$- -Li iSy &y? J*j* j' &ji& 0l
52. O cariyecik, hastaliktan kil gtbi oldu. $ahtn gozu kanli yasian xrmak gtbi
olda.
Ya'ni, o akl-i cuz'i cehil hastahgindan dolayi nurunu ve revnakini gaib
edip akil mertebesinden bile sukut edecek hale geldi. Ruh, aklin bu halini go-
runce son derece rniiteessir oldu. Zira bu alem-i siiflide ruhun zevki, ancak
bu akil vasitasiyladir.
MESNEVl-t SERlF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
53. Otazadan sirkengebin safrayi cvgalih; hadem yagi kurtduk goslerdi.
Kaza, Hakk'in ezelde vaki' olan hukm-i kiilli-i icmalisidir. Mesela, hay-
van cinsi mutlaka" olecektir, diye vaki' olan hukm-i ilahi kazadir; ve kader
onun tafsilidir. Mesela Zeyd falan vakit, §u kadar yasmda olecektir diye va-
ki" olan hiikm-i ilahi gibi.
Bu kaza ve kader bahsinin tafsili Fususu'l-Hikem'de Fass-i Uzeyri'dedir.
"Sirkengebin", "sirke" ile "engebin" kelimelerinden miirekkebdir. Sirke ma'lum-
dur; engebin, bala ve sekere derler. Sirkeye kism bal ve yazin seker kanstinkp
bir §erbet yapilir; adina "sirkengebin" derler. Fciidesi safrayi ref etmektir. Ya'ni
doktorlar hastaya sirkengebin verdiler. Kaza-yi ilahi cihetinden safrayi gogaltti.
Badem yagi verdiler, inkibaza nafl' iken, tabiata kuruluk ve kabz verdi.
"Safra"dan murad, kuwe-i vahimedir; zira kuwe-i vahime, safra gibi ba§
donduruciidur. "Sirkengebin"den murad, delail-i ilmiyyedir. Zira delail-i il-
miyye, vehme anz olan sekQleri izale icjndir. "Badem yagTndan murad,
alim-i zahiri efendilerin Kur*an ve hadis ma'nalanni te'villeridir ki, bu te'vil-
ler kalbe inbisat degil, bilakis kabz verir. Nitekim bu cildin 1099 numarali
beytinde soyle buyrulur:
"Kur'an'i heva-yi nefsani iizer'me te'vil edersin, ytiksek olan ma'na senden
algak ve egri oldu. "
54. DieMeden kabz oldu, itlak gitii. Su atese neft yagi gifai yardim etti.
"Helile" bir nevi' nebati ilagtir. Ug nevi'dir. San nev'ine "sari helile" der-
ler; "kara" nev'i, olmu§ ve kemal bulmus. olamdir, linet igin kullamhr. Bir
nev'ine "kabili" derler ki, murabbasi olur; "hunnak"i ve bas agnsim def eder
ve mi'deye kuvvet verir. "Kabz" barsaklarda tabi'at tutkunlugu. "Itlak", bar-
saklardaki mulayemet demektir. "Kabiz"dan murad, batin tutkunlugu; "heli-
le"den murad batin tutkunlugunu izale edecek tedbirat-i ilmiyyedir. Ya'ni za-
hiri alim efendiler her tiirlu tedbirleriyle akl-i ciiz'inin maraz-i vehmi ve ceh-
lini izale edemediler. Mesela su, ate§i sondiirmek lazim gelirken, ate§e neft
yagi dokiilmus. gibi parlatti.
^^^
AHMED AVNl KONUK
. ^
oliol j ^j~£' s-^U* j\ OLvSo- j>& Oxi y»Ui
^^iv** oliolj d^s ^j*^ j ^^ *& j>k &*jj\ l$jj j
Padisah nezdinde cariyenin tedavisinden,
hekimlerin aczi zahir olmasi ve padisahin dergah-i
Hakk'a yuz cevirmesi ve padi§ahm, mube§§ir-i
gaybiyi rii'yasinda gormesi ve tabib-i ilahiyi
bulmasi ve onun muradmin hasil olmasi
Malum olsun ki bu kissa, alem-i ervahdan, alem-i cisme gelen ruhun,
bastan ba§a gecirdigi sttluk safhalanni beyandan ibaret oldugundan, bu
cismaniyyet aleminde bir salikin §ahsiyyetini tasawur etmek lazimdir.
Zira salikin sahsiyyeti, ilm-i ilahi mertebesinden i'tibaren bilciimle merati-
bi cami'dir. Binaenaleyh burada ru'yayi goren, salikin ruhu olur. Ve rii'ya
tic tiirliidur: "Ke§f-i mucerred" ve "ke§f-i muhayyel" ve "hayal-i miicer-
red"dir.
"Ke§f-i mucerred" odur ki, salik heniiz gayb aleminde olan bir sureti ha-
yalden mucerred olarak ruhunun gozuyle ru'yada goriir; ve o gordiigii suret,
bu cismaniyyet aleminde aynen zahir olur. Bu rii'ya ta'bire muhtac olmaz.
"Ke§f-i mucerred" ile "muka§efe" arasindaki fark budur ki; "ke§f-i mucerred"
ru'yada vaki' olur; "muka§efe" ise uyaniklik halinde olur.
"Ke§f-i muhayyel" odur ki; salikin ruhu, ru'yada bir suret goriir; fakat ru-
hun bu idraki halinde nefsin mudahalesi olur; ve havass-i batineden olan
"kuwe-i mutehayyile" o sureti, hayal hazinesinden, alem-i mahsusate aid
miinasib bir kisve ile orter. Mesela ilmi, slit suretinde goriir. Binaenaleyh bu
rii'ya, ta'bire muhtac olur. Ta'bir ilminde mahir olan kimse, mahsusat alemi-
ne aid olan o hayal! kisveyi kaldirip, onun altinda gizli olan hakikati bularak
soyler.
"Hayal-i mucerred" budur ki; nefsani olan hatiralann galebesiyle, bir kim-
senin ruhu, gayb alemini gormekten hicaba dii§er. Uyku halinde o hatiralar
c^s^>
MESNEVt-t SERtF SERHl / I. CtLT • MESNEVt-1 •
dimagda yerlesir ve havass-i batineden olan "kuwe-i mutehayyile" bu hati-
ralan hayal kisvesiyle ortiip, nefse arz eder. Bu nevi' rii'yalara "hayal-i ba-
til" ve "rii'ya-yi seytani" ve adgas u ahlam ya'ni, perisan rii'yalar dahi der-
ler, Mesela bir kimseye define bulmak hatirasi ve arzusu galib olup, ru'yasm-
da bir yerde define buldugunu gorse, bunun asli yoktur; o kimsenin nefsinin
lead ettigi bir hayaldir. Binaenaleyh bu rii'yalann ta'biri de yoktur. Tabiat
alimlerinin ve doktorlann bahs ettikleri rii'yalar, bu nevi' rii'yalardir. Onlann
"ke§f-i mucerred" ve "ke§f-i muhayyel" nev'inden olan rii'yalardan haberle-
ri yoktur.
l§te bu siirh-i §erifde bahis buyrulan ru'ya "ke§f-i mucerred" nev'inden
olan rii'yadir. (Ba'zi ilaveler ile Cevahirii'l-Gayb'dan hiilasadir.)
55. Uohtoki -podi^ah o hehurderin aczini gordii, yalin ayah mescid iarafina
ho§tu.
"Yalin ayak olmak" cismin havass-i zahiresinden soyunmaktan kinaye-
dir. Ya'ni salikin ruhu akla ta'lim-i hakayik hususunda, zahiri alimlerin ac-
zini gordii; cismin havass-i zahiresinden tecerriid ederek, mescid canibine
kosta.
56. uMescide gitti, mihrqb tarafmda oldu. Secde yeri §ahin gbz ya§indan su do-
lu oldu.
"Mihrab" riihun nefis ve §eytan ile harp yeri ma'nasma olup, burada kib-
leden kinayedir. Ya'ni salik mescide gitti ve kible tarafina dondii ve orada ha-
vass-i batinesini toplayip, havass-i zahiresinden tarn oldu ve secdeye kapan-
di. Salikin secde ettigi yer gdz yasmdan lslandi.
57. Uaktaki fena gark-abindan kendine geldi; medh ve senada giizel lisan
a$h.
"Gark-ab" suya batmis. demek olup, mii§ebbehun- bihin, miisebbehe iza-
feti kabilindendir. "Fena", bir §eyin zatinda tagayyiirudur. Ya'ni salikin sec-
dede havass-i zahiresinden tecerriid ederek, kendisinin varliginda bir tagay-
AHMED AVNl KONUK
yiir hasil olmus, idi. Sonra bu fena deryasina gark olmak halinden gikip, yine
havass-i zahiresine rucu' ederek kendine geldi. Hak Teala'yi medh ve sena-
da giizel bir lisan agti. Zira hadis-i §erifde o-u^_ 01 ^^ 4Ji d\ Ya'ni "Muhakkak
Allah Teala hamd ve medh olunmayi sever" buyrulmu§tur.
58. By S^llah'im! senin hakir ihsanm, cihanin mutkudiir. ^en ne soyliyeyim,
sen gizliyi hilirsin.
Ya'ni, ey vergisi bol olan Allah'im! Senin bir kuluna en hakir ve en asa-
gi olan ihsanin, cihanin miilkunu bagisjamak ve §ahhk mertebesini ver-
mektir. Ben dilim ile ne soyliyeyim; sen benim igimde gizli olan sirlarimi bi-
lirsin.
59. By daima hizim hdcetimize penah olan, hiz diger clef a yolu yanlis yaptik.
Ey Allah'im! Biz daima ihtiyacimizi sana arz etmek lazim gelirken, bu
defaki hacetimizde yolu §a§inp, be§eriyyet aczi iginde kivranan hekimlerden
imdad umduk; ve bu suretle yine yanhs, yola gittik.
60. Jakat, vaktd hen senin simni hilirim, onu zdhirinde de cabuk -peyda el,
dedin.
Fakat gergi Kur'an-i Kerim'inde sure-i Nahl'de dy&s u j djj-s u ^ «Li '_,
(Nahl, 16/19) Ya'ni "Allah Teala sizin gizlediginiz §eyi ve izhar ettiginiz §e-
yi bilir" buyurdun; diger taraftan da ft L-*£-i jj^\\ (Mii'min, 40/60) Ya'ni
"Benden isteyin, vereyim" dedin. Zira batinda olan §eylerin, ism-i Zahir'in
icabi olarak zuhur etmeleri lazimdir.
61. ^Vaktaki can vcinden Jicjan geiirdi, aid denizi kaynamaga geldi.
Vaktaki Hakk'a miinacati esnasinda salik ruhunun iginden feryad ve ag-
layi§ izhar etti, Hakk'm ata ve ihsan deryasi kaynamaga ve dalgalanmaga
ba§ladi.
c^,
MESNEVl-1 §ERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
62. Jflijlama esnasinda onu uyku ka-ph. rii'yada gordii ki, hir pir yuz gosterdl
"Pir"den murad, insan-i kamildir; ve salikin gordiigii rii'ya yukanda surh-i
§erifin izahinda beyan olunan "ke§f-i mucerred" nev'inden olan ru'yadir.
63. ^Dedi: By §ah miijde! Diaceiin revadir. Bger sana yarin hir garUb gelirse,
hizdendir.
Rii'yada goriinen insan-i kamilin suret-i misaliyyesi, salikin ruhuna dedi:
Ey sah mujdel Hak Teala niyazini kabul buyurdu ve muradin hasil oldu. Eger
yann sana bir garib, ya'ni misafir gelirse, bil ki o bizdendir. Ya'ni benim §im-
di gbrdiigun suret-i misaliyyemin fer'i olan suret-i cismaniyyemdir; ve ben
sana §imdi suret-i misaliyyem ile gorundum; yarin da suret-i cismaniyyem ile
gelip goriinecegim.
64. ^Vaktaki gelir; o hehim-i hazihttr; onu sadik hil ki, o emin ve sadikhr.
Vaktaki benim suret-i cismaniyyem gelir, o senin hastam zahiren ve bati-
nen tedaviye muktedir mahir bir doktordur. her ne soylerse, onun sozleri-
ni dogru bil; zira o emm ve sadiktir.
65. Onun ilacmda ie'sir-i azttni gor; onun mizdcinda Uiahk'in kudretini gor!
"Sihr-i mutlak" te'sir-i azim ma'nasinadir. "Mizac" bir §eye kanstinlmak-
la terkib husulune sebeb olan §ey demektir. Ya'ni o mahir hekimin hastana
yapacak oldugu ilacta sihr-i mutlaki ve te'sir-i azimi gor ve o hekimin miza-
cinda olan Hakk'm kudretini gor! Ya'ni insan-i kamilin akl-i kamili, salikin
akl-i cuz'isine kan§inca, Hakk'in kudretiyle salikin akl-i ciiz'isinde bir kuv-
vet ve bir nur-i idrak hasil olur.
**■•"*' Jj* - J***"^ <3j*" j\ *—'^*' J~* jjj j *& dJs-j 0< -^*"j tiy?
66. Uakiaki va'de zamani geldi ve gunduz oldu; giines sarklan yildiz yakici
oldu.
^^P?
AHMED AVNl KONUK
Gunesjn yildiz yakici olmasi, gunes ziyasimn zuhurunda yildizlarm ziya-
si galb olmaktan kinayedir. "Va'de zamam"ndan murad, yarmki guniin gel-
mesidir.
67. <Strda goshrdikleri o seyi gormek igin, sah -pencerede muniazir idi.
. "Manzara" nazar yen ve temasa yeri, ya'ni pencere ma'nasmadir.
"Sir"dan murad, alem-i misaldir. Ya'ni sah, alem-i misalde gosterdikleri ha-
zik hekimin zuhurunu, pencerede oturup bekleyici idi; zira ru'yasinin "ke§f-i
mucerred" nev'inden olup, aynen zuhur edecegine kani' idi.
68. ^ir §aksi, hir cevher dolu fazili, golge arasinda hir aune§i gordu.
"Maye" asil, esas, sermaye, servet, gina, cevher, bir §ey kivama gelmek
igin katilan §ey ma'nalannadir. "Piir-maye" cevher dolu demek olur. Ya'ni, o
bekleyen salik, bir sahsi ve bir cevher-i maarif dolu fazili ve zulmet-i cisim
icmde gunes. gibi parlak bir ruhu gordu.
69. r llzahtan hildl gibi erisir idi. ~$oh idi ve hayal sehli iizere var idi.
Ya'ni, cismi riyazet ve rmicahededen hilal gibi incelmi§ olan insan-i kamil,
uzaktan yakla§makta idi. Onun cismi, var ile yok arasinda hayale benzemis
idi. Zira hayal zahirde goriinmez ise de, batinda mevcuddur. Binaenaleyh
hem vardir ve hem de yoktur.
^hj ti* J^- ^ J^ y dtjj jXi jl>- jj-Ij j^j c-
70. ^Ruh i$in<le hayal yok gibi olur; sen cihant hir hayal iizerinde gidici gor.
Ya'ni insanin zahiri olan cism-i kesffinde batin olan ruhu vardir ve bu
run icjnde turlu hayaller peyda olur ve bu hayaller insanin zahirine nazaran
yok gibidir; zira yaninda duranlar onun hayalini gormezler. fste bunun gibi,
sen bu cihani "ruh-i kullfnin hayali iizerinde gidici gor ki, o da "ruh-i
a'zanT'dir.
Ma'lum olsun ki, dunyamn ve ahiretin viicudlarinin ash ve hakikati ha-
yaldir; ve Hakk'in kemal-i zuhuru da hayaldir; zira her bir kimse Hak hak-
°W^
SPJ^ MESNEVl-I SERfF SJERHt / I. CtLT • MESNEVf-1 •
kindaki i'tikadini nazar-i tedkika alsa, kendi i'tikadinda olan Hakk'in vahda-
niyyeti ve esmasi ve sifati, bu i'tikada gore Hakk'in tecellisi, kendi hayalin-
de vaki' oldugunu goriir. Ism-i Hadi'nin mazharlanndaki hayale "hayal-i
hak" ve ism-i Mudill'in mazharlannda olan hayale de "hayal-i batil" denir;
ve her iki mazhara olan tecelli dahi Hakk'indir. Binaenaleyh hayal, butun
alemin ash olur; zira Hak, butiin e§yamn aslidir ve Hakk'in kemaliyle zuhu-
ru ise, ancak asl olan mahalde olur ki, o da hayaldir.
Bu bahsin tafsili el-lnsanu'1-Kamil ismindeki kitabtadir. Beyt-i §erifin ikin-
ci misra'inda bu hakayika isaret buyrulur.
71. Onlann sulhlan ve kavgalan bir hayal uzerinedir; ve onlann fahrlari ve ar-
lari bir hayaldendir.
Ya'ni, cihan bir hayal iizerinde gidici ve akici olunca, cihan halkinin sulh-
lan ve kavgalan ve dostluklan ve du§manhklan da bir hayal uzerine bina
edilmis, olur. Ve keza cihan halkinin mal ve mulk ve mansib ile imtihanlan
ve arlan ve utanmalan da, kendi i'tikadlanna miistenid olan bir hayalden-
dir. Zira diinya ehli olan halk, mezahiri gorurler ve onlarda zahir olan Hakk'i
gormezler. Fakat ehl-i Hak olan kimselerin suhuduna gelince, bu da iki tiir-
ludiir: Bir tiirlusu Hakk'in Zat'ini bu zahir kisvelerinden haric goriip, Hak e§-
yayi Zat'iyla degil, ilmiyle muhitdir derler. Bu suhud, ehl-i Hakk'in avami-
nin mu§ahedesidir. Ve digeri Zat-i Hakk'i mezahir perdelerinden birlik ve
teklik sifatiyla goriip, Hak e§yayi Zat'iyla muhitdir derler. Bu mu§ahedeye
ehl-i hakikat, "kesret icjnde vahdetin miisahedesi" derler. Resul-i Ekrem
Efendimiz bi'setden sonra bu mii§ahede iginde idiler ve onlann varisleri olan
ehass-i evliya dahi kezalik bu miisahedededirler. (Re§eh£tdm.)
Ewelki miisahede iginde olan ulema-i zahir, kendi t&ifelerine "suhud!" ve
ikinci miisahede sahiblerine de "vucudi" derler. Halbuki, mezahire Hakk'in
varligjndan ba§ka bir varlik verdikleri icjn, bakihrsa kendilerine "vucudi" de-
mek daha miinasib olurdu. Bu Mesnevi-i §ent deki hakayik hep zikr olunan
ikinci mu§ahede uzerinedir.
72. O hayaller hi, evliyanin tuzagidir; muda'nin bostani meh-rularinin ak-
sulir.
AHMED AVNl KONUK
"Dam" tuzak demektir. "Bostan-i Huda"dan murad, ilm-i ilahi mertebesi-
dir. "Meh-rular"dan murad, sifat ve esma-i ilahiyyedir. Ya'ni, mademki cihan
hayal iizerinde caridir, §u halde ehl-i cihandan olan evliya dahi bu hayalat
iginde yiizerler; fakat evliyamn tuzagi olan hayaller, avamin tutuldugu tu-
zaklar olan hayaller degildir. Onlann hayalat tuzagi, ilm-i ilahi bostaninin
meh-rulan olan sifat ve esma-i ilahiyyenin aksinden peyda olan hayallerdir
ki> bunlara "hakayik-i e§ya" ve "a'yan-i sabite" derler. Bu akislerin eseri
alem-i ervah ve misal ve §ehadet mertebelerinde zahirdir. Binaenaleyh avam
sifat ve esma-i ilahiyyeden bi-haber olup, bu alem-i kesafetde ancak ecsami
goriirler. Evliya ise, yukanki beyitte izah olundugu iizere Zat-i Hakk'i meza-
hirde sifati ve esmasi ile goriirler; ve bu hayallerde cilveger olan hakiki var-
ligi mii§ahede ederler.
73. O hir hayali ki, sah rii'yada gordii; misafirin yiiziinde zahir gelmehte idi.
Ya'ni §ahin ru'yada gordtigu o alem-i misaldeki hayali ve o hayalin §ekil
ve §emaili, bu cismaniyet aleminde uzaktan gelmekte olan misafirin yiiziin-
de zahir olmakta idi. Ya'ni o insan-i kamil ru'yada suret-i misaliyyesi ile go-
runmiis, idi; §imdi de suret-i cismaniyyesi ile goriindii.
74. $ah haablerin yerine one gitti; o gayhi olan misafirin huzuruna hendi
gitti.
"Hacib" kapici, bewab, perde ve mani' demektir. Burada, ruhun mani'le-
ri olan kuvadan kinayedir. Bu mevani'in en miiessiri, kuwe-i vahimedir.
Ya'ni salikin ruhu, o insan-i kamili gorunce, acaba o mudur, degil midir ve
benim hastami tedaviye muktedir midir, degil midir? gibi birtakim §ekler ve
zanlar ilka eden kuwe-i vahime ve miitehayyile ve miitefekkiresini geride bi-
rakip bizzat kendisi one gegti ve o alem-i gayba mensub olan misafirin hu-
zuruna bu gibi manialardan soyunarak gitti ki, her bir salikin insan-i kamil
huzuruna boyle gitmesi lazim gelir.
75. Dier ikisi derydya mensub olup, yuzge$lik ogrenmis idi; her iki ruh dikil-
mehsizin dihilmis idi.
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
"A§na" yuzgeglik ve yiizgec olmak ma'nalannadir. Ya'ni o insan-i kamil,
ruh-i musawer halinde idi ve salik dahi kuva-yi mani'asindan tecerrud ede-
rek, onun huzuruna ruhu ile gitti; binaenaleyh her ikisi de avanzdan mucer-
red olup ruhaniyet deryasina mensub idiler; ve boyle avanzdan mucerred
olan ruhun dimaginda ancak mucidi olan Zat-i Hakk'in muhabbeti bulundu-
gundan, her ikisi de muhabbet-i Hak deryasinda yuzgeglik etmeyi Mirier idi.
Mesnevi:
C~~J 4JUI j^p tfr J^-L*^ j> ^~~j *^\ <J j ti\*r J> j\ f W
"Elbise cisimden ve can da cisimden agah degildir; onun dimaginda Allah ga-
mmdan baskasi yoktur. "
Boyle olunca, her ikisinin ruhu, zahirde dikilmeksizin, ya'ni arada bir itti-
sal vasitasi olmaksizm birbirine dikilmis. ve bitismis. idi. Nitekim hadis-i §erif-
de ,jJb>-i \#* f\z u j j>&\ {&* uijU u ij^A zj* £}jjV\ Ya'ni "Ruhlar tertib olun-
mu§ bir ordudur; aralannda muarefe olanlar, bu alem-i zahirde i'tilaf ederler;
ve yabanci olanlar birbirlerine muhalif olurlar" buyrulur.
76. ^De&i: Denim ma'sukum sen ulin; o degil. Jakat alemde is, isien kalkar.
Salik dedi: Ey akl-i kulli, benim ma'sukum sen idin; o benim tasarrufum
altmda olan akl-i cuz'i degil idi. Fakat bu cismaniyet aleminde bir i§in mey-
dana gikmasi diger bir i§in meydana gikmasi ile vaki' olur. Nitekim benim
akl-i ciiz'imin marazi olmasa ve onun tedavisi mecburiyeti olmasa idi, seni
bulamaz idim.
77. Gy hekim, sen hana uMustafa gtbisin; hen de Omer gibiyim. Senin hizme-
tin vein hemer hajjladim.
"Kemer baglamak" hizmete hazir olmaktan kinayedir. §ahin hekim-i gay-
blyi, Mustafa (s.a.v.) Efendimiz'e benzetmesi, ulum-i ledtinniyyede o hazre-
tin varisi olmasindandir; ve kendisini Hz. Omer'e tesbihi de, Hz. Omer nasil
ki Sultanu'l-enbiya Efendimiz'i katil maksadiyla hyam edip, neticede asla
kasd etmedigi Islamiyet §erefine nail olmus. ise, §ah dahi hekim-i ilahiyi cari-
yenin tedavisi maksadiyla istedigi halde, onun huzurunda, ewelce kasd et-
AHMED AVNl KONUK
medigi iman-i kamil §erefine nail olmasindandir; zira cenab-i Pir yukanki be-
yitte i§ i§ten gikar buyurmu§lar idi.
<?*
Sahib-i tevfik olan Hak Teala' dan bilciimle
hallerde edebe riayete tevfik taleb etmek hakkinda
ve edebsizligin zararlannin vehameti beyamndadir
"Tevfik" bir i§e muvafFak kilmak demektir. "Edeb" adet ve kaide ve sa-
lah-i nefs ma'nasinadir; ve "edebsizlik", nefsin fesadi ve bozuklugu ve adet
ve kaide haricine gikmasi demek olur. Hekimler, mutasarnf-i hakM olan
Hak Teala'yi birakip, tasarrufu kendi nefislerine isnad ederek, terk-i edeb et-
tiler ve iman adeti ve kaidesi di§ansina giktiiar. Hak Teala dahi onlarin bu
edebsizligine ve nefislerinin fesadina kar§i acizlerini gosterdi. §ah bunu go-
runce, edeb dairesine girip mutasarnf-i haktklye yalvardi. Bu edebine miika-
faten, derdine derman olmak uzere hekim-i haziki gonderdi
Cenab-i Pir a§agida diger edebsizliklerin fenaliklanm beyan buyururlar.
(^»j tJiJaJ jl C~t£ f J^r*** *r°' {Ji V"*' t3i*y ^ij^~ ^^ j'
7$, Uiuda'dan edebe tevfik isteyelim; edebsiz Zfcabh'in lutfundan mahrum oldu.
Zahirde ve batinda bizi edebe muvaffak etmesini Cenab-i Hak' dan niyaz
edelim; zira edeb haricine gikan kimseler, Hakk'in lutfu ile tecellisinden mah-
rum oluriar ve haklannda kahr-i ilah! zahir olur.
79. Sdebsiz fenayi ycdniz kendisi igin tvdmadi; helhi huiiin afaka aie§ vurdu.
Ya'ni, edebsizin yaptigi fenahk yalniz kendi nefsine munhasir kalmadi;
belki o fenaligm ate§ini ve kotii te'siratmi afaka ve etrafa sactt. Nitekim su-
re-i Enfal'de Hak Teala Cw- ]&. ^ '&& 'J** ^ '& \js\ '_, (Enral, 8/25) Ya'ni
^
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVt-1 •
"Sakinin bir beliyye ve azabdan ki, sizden hassaten zulmeden kimselere isa-
bet etmez" buyurur.
80. Qokien ha§ Qjjrisiz, sahmsiz ve ahmsiz maide eri§ir uli.
[81]
"Maide", iizerinde yemekler tertib edilmis. olan sofra veya tepsi demek-
tir; ve zahlreye de derler. "Suda"* ba§ agnsi; "Fiiruht u hand" murahham
mastarlardir; satim ve alim demektir. Bu beyt-i §erifde Tih sahrasmda Be-
rn tsrail'e gokten inen kudret helvasryla, selva ku§lan kebabina isaret buy-
rulur, Nitekim sure-i Bakara'da Jj&\ j J>\ *^4* lTj!i j (Bakara, 2/57) Ya'ni
"Ey Ben! tsrail, sizin iizerinize kudret helvasi ve selva kuglanm indirdik"
buyrulur. Ya'ni "Musa (a.s.) Beni Israil'i Misir'dan Tih sahrasina cekip ge-
tirdigi vakit, onlara gokten maide ve zahire eri§irdi; ve onlar bu zahireye
gah§madan, muttasil ba§ agnsi ve alim satim zahmeti olmaksizin malik
olurlar idi.
81. <3\iusanm kavmi icinde edebsiz olan hirkag. kimse, hani sarmisak ve mer-
cimek? de&iler.
"Sir" sarmisak, "ades" mercimek demektir. Nitekim Hak Teala sure-i Ba-
kara'da su ayet-i kerime He onlarin hallerini haber verir: ^Uj j 'LL i "JS \\ '
(Bakara, 2/61) Ya'ni "Ey Bern Israil, vaktaki siz dediniz: Ya Musa! biz'bir tur-
lii yemege sabr edemeyiz; Rabb'inden iste ki, bizim icjn yerin bitirdigi bakladan
ve hiyardan ve bugdaydan ve mercimekten ve sogandan gikarsin." Ya'ni birkac,
edebsiz Hakk'm bu ni'metine sukr etmediler; sarmisak ve mercimek istediler.
82. Sofra ve goijiin ehmegi kesildi; hizlere ekin ekmek ve hel hellemek ve or ok
zahmeti haldi.
"Han" sofra, "das" orak demektir. "Man" "mayan" in muhaffefidir. "Ma-
ra" bizlere demek olur. Ya'ni, birkag edebsizin yuziinden ve onlarin sukiir-
suzlugiinden ni'met sofrasi ve gogiin ekmegi kesildi; bizlere ekin ekmek ve
bel bellemek ve orak bicmek zorluklan kaldi.
c c£^
AHMED AVNI KONUK
83. ^ekrar Dsa vakiaki §efaat eiti, Utah, sofra ve iabak uzerinde ganimet gon-
derdi.
"Baz" kelimesinin muteaddid ma'nalan vardir. Burada, tekrar, yine, bir
daha ma'nalanna gelir. "§efaat" bir §eyi, diger §eye zamm etmek ma'nasina
olan "§ef a "dan mu§takk olup, dilemek ve esirgemek ve giinahkar kimseyi
salihlere zamm etmek ma'nasinadir. "Ganimet" harbde diismandan ahnan
mal ma'nasinda olup, burada ni'metden kinayedir. Bu beyt-i §erifde, asagi-
daki ayat-i kerimeye isaret buyurulur: '^ *j*L& ji V r '^\ J^e. £ d y j^\ ju \\
c^.> fg d\ *Ui i>-i Jii *L-Ji «>* sjju Up J>. ot (Maide, 5/112) Ya'ni "Vaktaki
havariyyun, ey Meryem'in oglu isa! senin Rabb'in bize gokten maide indir-
mege kadir olur mu? dediler. Eger mu'minler iseniz Allah'dan korkun, dedi."
Ma'lum olsun ki Ansiklopedi ismindeki meghur kamus, Kardinal Gose'nin
sozlerini te'yiden havariyyunun hepsi cahil, fakir, haysiyyetsiz, hasebsiz, ne-
sebsiz adam olduklarim beyan eder. Bunlann ahvali Ahmed Midhat Efendi
merhum tarafmdan, misyonerlerin Islamiyet aleyhindeki iftiralanna kar§i ya-
zilan Mudafaa ismindeki matbu* eserinde, hiristiyanlann yine kendi ifadele-
rine ve tarihlerine nazaran mufassalan beyan olunmu§tur. Filhakika bunla-
nn cehillerine ve fsa (a.s.)a imanlanndaki subhelerine bu ayet-i kerimede
acik isaretler vardir. Nitekim fsa (a.s.)a: "Ey peygamber!" diye hitab etmeyip,
"Ey Meryem'in oglu tsa" dediier. "Rabb'in maide indirmege kadir olur mu?"
diye de, Allah 'in kudretinde subhe ettiler. Isa (a.s.) onlann bu cehil ve §ub-
helerine karsi: "Eger imamniz varsa Allah'dan korkun" buyurdu.
Ondan sonra: u^Tj Uj V \x* U jj&*L-Ji ^ sjju u> Jjji bj ^i ^ j\ {S ^ Js
'c&j\J\ [^ cJi j iJjjij 'JL"iJ j (Maide, 5/1 14) Ya'ni "Meryem'in oglu tsa dedi:
Ey Allahim, ey bizim Rabb'imiz! Bize gokten maide indir ki, bizim ewelimi-
ze ve ahirimize bir bayram ve senden bir ayet olsun; ve bizi nziklandir ve sen
nzik verenlerin hayirhsisin." Isa (a.s.)m bu §efaat ve niyazi iizerine gokten
bir sofra indi. Miifessirlerin beyanina gore bu sofra gokten iki parca bulut ara-
smda kirmizi renkli idi. Bulutlar yere indi ve arasindan bu sofra havariyyu-
nun arasina dli§tu. Isa (a.s.) soframn ortusunu kaldirdi. Ustiinde pulsuz ve
kilgiksiz ve yagi damlamakta olan kebab olmus. bir bahk var idi. Bahgm ba§
tarafmda tuz, kuyruk tarafinda sirke ve etrafinda pirasadan gayri tiirlu ye§il-
likler ve be§ tane de ince pide var idi ki, birinin ustiinde zeytin, birinde bal,
birinde tereyagi, birinde peynir ve birinde de pastirma bulunuyor idi.
°m#>
MESNEVt-1 §ERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
84. "^tne edebsizler edebi terk ettUer; dilenciler gtbi, sofra arhklanni kaldir-
dilar.
"Zelle" yemek ve sofra artigi demektir. "Ha" edat-i cemi'dir. Ya'ni cahil ve
fakir ve haysiyyetsiz olduklan yukanda izah olunan havariyyun, bu mu'ci-
zeyi gordukleri halde, Hakk'in kudretine olan imanlanni kuvvetlendiremedi-
ler; maideden kannlanni doyurduktan soma, belki bu maidenin arkasi gel-
mez diye, sofra artiklanni da dilenciler gibi kapi§ip sakladilar; ve kendi sevi-
yelerine munasib arsizhk ettiler.
Havariyyunun az imanli olduklarim ve ac. gozliiliiklerini hiristiyanlann
fsa'si Matte lncilt mn on altinci babmda ve diger Inciller'de gostermis. ve "Ey
az imanli adamlar! Nicin ekmek almadiginiz icm birbiriniz ile soyle§irsiniz?"
demi§tir.
85. Dsa: ^Bu ddimdir ve yeryiiziinden eksik olmaz, diye onlara yalvardi.
"Labe-kerden" yalvarmak demektir. Ya'ni tsa (a.s.) o arsizhk eden hava-
riyyuna: "Rica ederim, Hakk'in kudretinde subhe etmeyin ve hirs ve tama'i
birakin ve artiklan toplamayin. Bu maide mu'cizesi benim ummetim icin da-
imdir, yeryiiziinden eksik olmaz" diye yalvardi; fakat imanda subheli olan bu
bahkgi taifesine bu ricanin te'siri olmadi.
iSJ^ d\yt- J^> Xili J& tfj/tSJ*- J bij' J\*f Oj
86. tSii'-t zan etmek ve Kirs getiricilik, hir hiiyiifliin ni'met sojrasi oniinde kii-
jiir olur'.
Bu beyt-i §erif, Isa (a.s.)in lisan-i §eriflnden havariyyuna soylenmis, ol-
mak mlinasibdir. Ya'ni, bu sofra bize Hak tarafindan geldi ve onun arkasi ke-
silecegini zannedip artiklan toplamak ve hirs-i nefsani gostermek, Hakk'in
kudretine kar§i su'-i zan etmektir. Bu haller, sani azim olan Hak Teala'mn
ni'met sofrasi oniinde kufretmek olur.
87. O gormemis, dilenci yiizliilerden, hirstan dolayi, o rahmet kafisi onlar iize-
rine kapandu
c c£P?
AHMED AVNI KONUK
"Geda-ru" vasf-i terkibi olup, zahiri ve etvan dilenciye benzeyen kimse
ma'nasina. "Nadide" gorulmemis. ve miiflis; ve avam ta'birince "tinl" ma'na-
sina gelir. "Feraz" zid ma'nalan haiz olan bir kelimedir; agik ve kapali ma'na-
larina gelir. Burada kapali demektir.
Ya'ni, o gormemis, dilenci kihkli havarilerden ve onlann hirsindan dola-
yi, Cenab-i Hakk'in o rahmet kapisi ve maide nuzulii, onlann uzerine ka-
pali oldu.
88. Zekaiin meninden dolatji hulut zahir olmaz ve zinadan cihe&ere veba dii$er.
"Zekat" §eriatte, her bir zengin, iizerinden bir yil gecmis. olan malinin kirk-
ta birini hesab ederek fukaraya vermektir; bu §efkat ve teaviin-i islamiy-
ye'dir. "Veba" taun ma'nasina geldigi gibi sari hastahklara da denir. Ya'ni
zenginler zekatlanni fukaraya vermezlerse, vaktinde bulutlar zahir olup yag-
muriar yagmaz; ve zina gogaldigi vakit de, efrad-i be§er arasinda ttirlu tiirlu
hastahklar yayilir.
Bu beyt-i §erifde Ka'b b. Malik'den rivayet olunan su hadis-i §erife isaret
buyrulur: jtf LjJi-^lj lii j «-up u aJUi ***» siTjJi \yc* as ^ui a\ ij-Jpu «> j$ Jaii\ *^ij iii
Ui a* UjJi 01 \jJ*\3 Uui Ya'ni "Yagmur yagmadigim gordiigiiniiz vakit, biliniz ki
halk zekattan imtina' etmisterdir; binaenaleyh Allah Teala da kendi indinde
olan §eyi men' etmi§tir. Ve sari hastaliklann yayildigini gordiigiinuz vakit de,
biliniz ki, muhakkak zina miintesfr oimustar."
89. Sana zulmeUerden ve gamdan her ne gelir se, o dahi korkusuzluktan ve
edebsizlihtendir .
Ey hak yolunun yolcusu, senin kalbine enbiya ve evliya ve onlann soz-
leri hakkinda subhe ve inkar zulmetlerinden her ne gelirse; veyahud sebebi-
ni bilemedigin bir gam ve sikmti ariz olursa, bil ki, o zulmetler ve gamlar, hak
yolunda yaptigin laubalilikten ve korkusuzluktan ve edebsizlikten gelmi§tir.
Bunun definin caresi bu cildin 849 numarasinda bulundugu iizere istigfar
edip, iyi ameller yapmaktir. Mesnevh
"Vaktakigam gorursun, sen istigfar et; gam Halik'm emriyle gelmistir; is yap!"
°$^&
MESNEVf-1 SERfF SERHl / I. ClLT • MESNE Vt-1 •
90. Dier him dosi yolunda korkusuzluk ederse o, erlerin vol vurucusu ve namer-
™ Mir.
"Reh-zen" yol vurucu, "namerd" algak ve kadr u i'tiban olmayan kimse-
dir."Korkusuzluk"tan murad, Allah'in ve Resul'unun emirlerine muhalefet et-
mek ve onlann nehy ettigi fiillere cur'et etmektir. "Dost yohTndan murad, §e-
riat ve tarikat ve hakikat yollandir. Nitekim §eriat yolunda korkusuzluk edip
zekat vermemek yagmurun yagmamasina; ve zinaya cur'et etmek, sari has-
tahklara sebeb oldugu yukanda gecti. Diger §er'i amelleri terk etmekte de tur-
lii turlii hem afaki ve hem de enfusi vehametler vardir.
Tarikatde korkusuzluk, kendisi nefsinde kamil olmadigi halde, halki ir§a-
da kalkmaktir. Nitekim bu gibiler hakkinda ayet-i kerimede: Ji ^»iJi 'tijj&\
jiCiii j^Uj j (Bakara, 2/44) ya'ni "Kendi nefislerinizi unuttugunuz halde,
nasa birr ve takva ile mi emr ediyorsunuz?" buyrulmu§tur. Ve hakikat yolun-
da korkusuzluk dahi, hakayiki ve esrar-i ilahiyi, ehli olmayan kimselere if§a
etmektir. Zira hadis-i §ertfde: u^J^i i^jui j> j* iSJ~\ \J&o V ya'ni "Hikmeti
ehiinin gayrine vermeyiniz, o hikmete zulm edersiniz" buyrulmustar. Bina-
enaleyh bunlann hepsi dalalettir ve bu yolda hareket edenler, edeb haricine
gikan kimselerdir ki, bunlar "merdan"in, ya'ni §eriat ve tarikat ve hakikat yo-
lunda dogru gidenlerin yolunu vurucudur.
vjJUL* Jul iiL j ty-e** s-°' J^J *^* 0^ ^"^-"S jy j, *-r°' j'
91. ^u felek, edebden piir-nur olmustur; ve melek edehden pah ve ma' sum geldi.
"Edeb" lugatte adet ve kaide ve salah-i nefs ma'nasmadir. Bu i'tibar ile
adete ve ahlak kaidelerine riayet edenlere edib, ve bu adet ve kaide haricine
gikanlara edebsiz ve kustah derler.
"Felek", Hak yolunun vaz' ettigi kaideler dairesinde doniip, bu adet ve
kaide haricine gikmadigi igin, menba'-i ziya olan giinesten ve men§e-i nur
olan aydan piir-nur olur. Zira seyyaratin her biri adetlerini bozsalar, manzu-
me-i §emsiyyemizin muvazenesi bozulup, fezada bir kansMk vaki' olur; ve
afak zulmet iginde kahr. Adet ve kaide haricine gikmaga ve istisna husuliine
sebeb olan §ey ise irade sahibi olmaktir. Ne felekte ve ne de melekte irade ol-
mayip sani'-i hakim tarafindan vaz' edilen adet ve kaide haricine cikmadik-
lan igin, edibdirler. Bu sebeble felek piir-nur ve melek dahi isyandan ve ser-
kesUkten pak ve ma'sum olmus. olurlar. Insan ise, bunlann hilafina olarak,
AHMED AVNl KONUK
irade sahibi oldugundan, bu irade sebebiyle adet ve ahlak kaideleri haricine
gikmaga cur'et edip edebsiz ve kustah olur.
92. 0iine$in tutulmasi hiistahliktan oldu; hir S^lzazii ciir'etden iolayv hapvdan
kojjuldu.
"Kiisuf muharriki iizerinde devri esnasmda ay, giines, ile arz arasindan ge-
gerken, golgesinin, arzin ba'zi noktalanna dusmesinden ibaret oldugu, ilm-i
hey'ete vakif olanlarca ma'lumdur. Ayin bu vaz'iyyeti daimi degil, istisnai bir
haldir. Zira her vakit ayin devrinde kiisuf vaki' olmaz. Binaenaleyh kiisuf va-
ki' olmak igin felekte adet hilafinda bir vaz'iyyet hadis olmak icab eder. Bu ise
ayin devrinde bir kustahlikttr; ve kiisuf i§te bu kiistahkk neticesinde zuhur eder.
Gergi ayin devrinde irade yok ise de, bu hal, devri esnasmda, sevk-i tabu ile,
onun devr-i adisinden inhirafidir. Nitekim biyolojide iradesi olmayan cemad ve
nebatin adat-i tabiiyyeden istisnai olarak inhiraflan kabul edilmistir. imdi afak-
da vaki' olan adet ve kaide dairesinden bila-irade giki§, boyle bir zulmeti intac
ederse, insanin kanun-i ilahi ve kavaid-i ahlaki dairesinden iradesiyle hurucu,
afakda ve enrusde ne gibi zulmetleri intac edecegi izahdan mustagnidir. Nitekim
ayet-i kerimede, sure-i Rum'da J&\ j*i c~-f i* ^b J\ J ->i~iJt ^ (Rum,
30/41) ya'ni "nasm elleriyle kazandiklan §ey sebebiyle, karada ve denizde fe-
sad zahir oldu" buyrulur.
"Azazil" Iblis'in ismidir. Kiigiik, buyiigiin emrine itaat etmek ahlak kaide-
lerinden iken, Mis bu kaide haricine gikip, hased duygusuyla Adem hakkin-
da Hakk'a kar§i i'tiraza cur'et etti ve bu cur'eti ve edebsizligi sebebiyle saadet
kapisindan koguldu.
(?* ■
Rii'yasinda mulakati ile mujdelemi§ olduklan
tabib-i ilahi ile padi§ahin mulakati
93, Qonlun&e ve caninda tuitugn a§k gibi, elini a$h ve onu kueaklacli.
G c£p?
MESNEVl-I SERfF SERHt / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni §ah misal aleminde suretini gordugii insan-i kamili ve tabib-i ilahi-
yi, cismaniyet aleminde de goriince, iginde duydugu a§k gibi ona sanldi ve
kollanni agip, onu kucakladi.
94. Onun elini alnini opmeije ha§ladi ve makamdan ve yoldan sormaga hasladi.
Ya'ni salik o insan-i kamili buldugu vakit, hurmetle elinden ve almndan
optii ve siiluke aid makamdan ve usulden sormaga basjadi.
95. Sora sora onti sadra kadar cehii; nihayet sabr ile hir hazine hvldam dedi.
Salik sordugu sulukim makam ve usulleri hakkinda cevablar aldikca,
mu§kili olan birtakim meseleleri de sora sora o kamili sadra gekti ve onun
muhabbetini kalbine yerlestirdi. Ve iste nihayet sabr ile maarif-i ilahiyye cev-
herleriyle dolu bir hazineyi buldum dedi.
£-yiJl 7^k* jv&h [/** r_J>- A»-i _} J^~ *4jJj& <j\ CJ&
96. ^Dedi: By Uiakh'tn hediyesi ve zahmetin dafi'i; ve sabu, siirurun anahia-
rtdir kelaminin ma'nasi.
"Harac" darhk, gunah ve zahmet ve goz kamasmasi ma'nalannadir. Bu-
rada, zahmet ve darhk ma'nasi miinasibdir. "Def" ism-i fail ma'nasma olan
masdardir, def edici demektir,
Ya'ni, ey bana Hakk'in hediyesi olan tabib-i ilahi ve zahmeti ve darligi
def edici! Senin viicudun, "sabir, siirurun anahtandir" kelaminin ma'nasidir.
^ j J=» ij ^ J^ y J* J^-* ^y* j* ^y? y ^ ^
97. By hekim-i ilahi! Senin miilakahn, her sualin cevabtdir. CM^ushil, kvyl u
kalsiz senden hull olur.
"Lika" rmilakat; "kiyl u kal" soz soylemek demektir.
Ya'ni, ey insan-i kamili Salik sana mulaki olmakla, her sualinin cevabmi
kalbinden almis, olur. Ve salikin ilim ve ma'rifetdeki mii§kili, soz soylemege
muhtac olmaksizm senden hall olur. Zira insan-i kamilin alametlerinden bi-
risi de, salikin mu§killerini soz soylemeksizin onun kalbine ilka ederek hall
etmektir.
AHMED AVNl KONUK
98. Cjonliimiizcle olan her seyin terciimamsin; her hvmin ayagi $amwcla ise, eli-
ni tutucusun.
Bizim igimizde ve batinimizda her ne varsa, sen onun tercumam olup iz-
har edersin. Her kimin ruhunun ayagi camur mesabesinde olan bu cismani-
yet aleminde saplanip kalmis. ise, onu elinden tutup cikanrsin ve ruhaniyet
alemine gotiiriirsun.
99. Uios geldin, ey $ecilmi§, ey razi olunmus olan! Gger sen gaib olur isen, he-
lak gelir, sahra daralir.
"Merhaba" Arabca'da, genis, yere geldin demek olup, Turkce'de "Ho§
geldin" ta'birinin mukabilidir. "Mucteba" segilmi§, "murteza" kendisinden
razi olunmu§. "Kaza" burada olum ve helak demektir. "Feza" sahra ma'na-
sinadir.
Ya'ni, ho§ geldin, ey Hak indinde segilmis. kullardan olan kamil! Ey Hak
kendisinden razi olmus. olan mur§id! Eger sen gaib olursan, be§eriyet alemi-
ne helak gelir ve vucud-i izafi sahrasi daralir.
Bu vasiflar "kutb-i zaman"in evsafi olduguna gore, salikin ru'yada gordu-
gii hekim-i ilahinin kutbiyyet makaminda oldugu anlasriir. Atideki beyit dahi
bu ma'nayi te'yid eder.
100. Sen kavmin efendisisin; seni istemeyen, eger vaz gecmezse, muhahhak he-
. lak olur.
"Kavim" ism-i cemi' olup, erkek ve kadindan miirekkeb cemaate denir. Zi-
ra fuyuzat-i ilahiyye havas ve avama, "kutb-i zaman"in kalb-i §erifmden
tevzi' olunur.
Ya'ni, ey insan-i kamilf Sen be§eriyet kitiesinin ve cem'iyyetinin efendi-
sisin; seni istemeyen, eger seni istememekten vazgecmezse, muhakkak he-
lak-i ma'nevfye ugrar.
101. Uahiaki o meclis ve her em sofrasi gecti; onun elini tuiiu ve hareme gotiirdii.
c^es^
MESNEVt-t SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 • "®^®
Ya'ni miilakat meclisi ve ikram sofrasi nihayet buldu. Salik, o miir§id-i ka-
milin kerem elini tuttu; kendi hastasi ve mahremi olan akl-i cuz'isinin mahiy-
yetini ve ahvalini arz etti.
(5*
Padi§ahin o tabibi, onun halini gormek icin,
hastanin basi ucuna gotiirmesL
102. Dtasianm ve hastahgin kissasini okudn; ondan sonra onu hastanin oniine
oturttu,.
Ya'ni salik insan-i kamile, ilm-i hakikatte cehalet hastaligina ugramis olan
akk cuz'isinin ve cehlinin derecesini takrir etti. Ondan sonra o kamili bu ak-
linm oniine oturttu ve aklina rehber yapti. .
103. ^iiziinun rengini ve nahzini ve harureyi gordii; onun hem alametlerini,
hem sehehlerini dinledi.
"Nabiz" damann hareketi, "Karure" sirga ve §i§e demek olup, burada igi-
ne hastanin idrari konulan §i§e ma'nasinadir. Arabidir; Farislsine "pi§yar"
derler.
"Yuziin rengi"nden murad, salikin akl-i cuz'isinin mertebesidir. Zira ru-
hun terakkisi akil vasitasiyia olur. Bundan ewelki surh-i §erifde Hz. Pir,
edebden bahis buyurdular; ve edeb, aklin icabidir. Binaenaleyh salikin ede-
binden akhnin mertebesi ve akhnin mertebesinden dahi siilukde terakki ve
isti'dadi anlasilir. Zira Hak yoluna siiluk ve Hakk'a vusul, her mertebedeki
aklin kan degildir. Nitekim V. cildin 460, 461, 462 numarah beyitlerinde
§6yle buyrulur:
AHMED AVNI KONUK
^l^-i j o^Aj jl y*^ { Jip C-»..fc c^Bl ^^ j^~* (Jip C— sA
^1 *«jb~- Jj^-'^jUp c~~* J^y- ^ jj>r ^ J** ^ — *
"AkiUarm mertebelerde, yerden goge kadar olan bir tefaviitunii iyi bill Bir akrf
vardir ki, giine§ kursu gibidir; bir akii vardir ki, Zuhre ve §ihab yildizlanndan
daha a$agidir. Bir akil vardir ki, sarho§ kandili gibidir; bir akil vardir ki, ate§
kivilcimi gibidir. "
"NabizMan murad, salikin idrakindeki sur'at-i intikal ve cewaliyyetin de-
recesi. "Karure"den murad, salikin zahiri sozleridir ki, onda hasta olan akli-
nm gikardigi sakim ma'nalar mundemicdir.
Ya'ni, hektm-i ilahi akl-i cuz'isinin mertebesini ve idrakinin cevvaliyyeti-
ni ve derecesini, zahiri sozlerine bakip gordii; ve bu cehil hastahgindan ken-
disine anz olan alametleri, sikintilan ve sebeblerini o salikden dinledi.
104. ^Dedi: Dier ildg. ki, onhr ya-pmi§lardir, o ma mm etmek degildir/harab ei-
mi$lerdir.
Hekim-i iiahi, i§i anladiktan sonra dedi ki: ulum-i zahiriyye doktorlan,
bundan, bu cehil hastaligim gidermek icin her ne ogretmis. ve kendi bilgileri
dairesinde her ne ilac yapmis. iseler, o bu akli tenvir ve ma'mur etmek olma-
misnr; belki busbiitun harab etmek olmustar.
105. D$in hallerinden habersiz idiler; iftira eUikleri seyden <JMlatia sigimnm.
alimler ve doktoriar akillann mertebeleri ahvalinden ve isti'dadlanndan
bi-haber olduklanndan, onun hastaligim gidermek icin yaptiklan ilaglar, ak-
sine te'sir etti; zira her birisi onu bir ilme miistaid zannedip iftira ettiler. Ben
onlann iftira ettikleri §eyden Allah'a sigimrim.
106. Diaslalifli gordii ve ona gizli kesf oldu; fakat gizledi, sultana soylemedi.
Ya'ni insan-i kamil, akl-i ciiz'inin hastaligim gordii ve onun gizli olan
mertebesi ve isti'dadi ona rminkesjf oldu; fakat bu kesfi sakladi ve salike,
ya'ni salikin viicudunda sultan olan ruhuna soylemedi.
C SPP
MESNEVl-t §ERtF §ERHI / I. ClLT • MESNEVt-1 •
107. Omw hasiahiji safradan ve sevdadan elegit idi; her odunun kokusu duma-
nindan zakir olur.
Eski tibba gore insanin viicudunda dort nevi' ahlat vardir ki, bunlar da
kan, balgam, safra ve sevdadir. Bunlardan birisi i'tidal derecesinden fazla
plursa, hastalik zuhur eder. "Safra"*, bu ahlat-i erbaadan odde toplanan ma-
yi'dir. "Sevda"' yine ahlat-i erbaadan dalakta toplanan bir maddedir. "Safra"
galebesinin ba'zi alametleri sunlardir: Yuziin rengi ve gozler sararir, agiz aci-
lanir, dil kurur, baste gibanlar zuhur eder, serin havadan hosjanir, gok susar.
"Sevda" galebesinin ba'zi alametleri de sunlardir: Gozde ve cisimde kuruluk
ve uykusuzluk vaki* olur. Kanm rengi kara ve galiz olur. Tabiatta'vesvese ve
gok dusunce ve gam zuhur eder.
Yeni tibda "safra" kabul edilmis. ve ilaclan tertib olunmu§tur; fakat sevda
hakkinda bir ma'lumat yoktur. Zira yeni tibba gore dalak, kureyvat-i hamra-
nin mezandir. Acaba dalakta bu olii kiireyvaM hamra fazla toplamrsa, neti-
cesi ne olur? Bu cihet etibbanin tedkik edecegi bir §eydir.
Burada safra ve sevdadan murad, ba§ donduriicu ve asabiyete sebeb olan
ulum-i edille ve akliyye olmak miinasib olur.
Ya'ni, bu akl-i ciiz'inin hastahgi ulum-i edille ve akliyyeden degildir; bun-
da ba§ka bir hastalik vardir ki, yamp tutusuyor. Zira her odunun kokusu
yanmakla cabuk zahir olur.
C—Ji j&£ $> J C~*~S>j>~ J> C—Ji j^jjS" J^ij\j jl -^
108. Ontin aglamasindan veya zd findan hildi ki, o cjonliin inlemesidir. Cisim
iyidir ve o gonul esiridir.
"Zari" de "ya" masdariyyet igindir. "Zar" aglama ve huzun ile yanik ya-
nik aglama, acz ve gam demektir. "Nizar" kelimesinin muhaffefi olarak zayif
ma'nasina da gelir. "Giriftar" esir demek olup, "Giriftar-i dil" gonul esiri
ma'nasmadir ve a§iktan kinayedir.
Ya'ni insan-i kamil, aklin lztirabindan ve aczinden ve gamindan bildi ki,
onun inlemesi ve lztirabi, onun batim olan sirr-i kaderi ve hakikati iktizasin-
dandir. Biinyesi, ya'ni akliyyeti ve idraki iyidir; ve fakat kendi hakikati ikti-
zasinca, nefsin ve enaniyyetin esiri ve a§ikidir. Onun igin insanin viicudun-
da §ah olan ruha degil, nefse meyl eder; ve nefsin nazan ise keserat alemine
oldugundan, akli da o aleme siirukleyip gotiiriir.
c ^p?
AHMED AVNl KONUK
109. jA§ikltk, Qonul inlemesinden zahirdir. Qoniil hastaligi gibi hir hustaltk
yohiur.
110. J4?tflin illeii, iOe&erden ayridir. S%$k Diahk'in sirlannin nsturlabidir.
[110]
. "Usturlab" ve "usturlab" (v'sfja-i) bir dairenin dortte biri §eklinde bir alet-
tir ki, bununla ehl-i hey'et gunesjn yiiksekligini ve alcakhgini anlarlar. Bu ke-
lime Yunanidir; terazi ma'nasina olan "ustur" ile, gunes, ma'nasina olan
"lab"dan murekkebdir; gunes, terazisi demek olur.
Ya'ni cisimde za'f ve lztirab eseri vucuda getirdigi icjn, doktorlar a§igi, ci-
sim hastasi zannedip turlii tiirlu ilaglar verirler; fakat hicbirinin faidesi olmaz.
Binaenaleyh a§igin illeti, ba§ka illetlere benzemez. A§k oyle bir §eydir ki,
onunla Hakk'in sirlannin kokusu duyulur. §u halde usturlab ile gunesjn ah-
vali bilindigi gibi, a§k ile de Hakk'in sirlari bilinir. Nitekim 10 numarah beyit-
te a§ka dair ba'zi izahat gegti.
111. jA§ihlik Qerek hu iarafian ve Qerek o iaruftan olsun, akxbet hizim i$in o
tarafa rehherHir.
"Ser" ba§ ma'nasina geldigi gibi, diger ma'nalan da vardir. Burada bas, ve
taraf ma'nalan miinasibdir. Ask, hakikat-i vahideden ibaret olup kainati mu-
hitdir. Cuz'lere tefrik ve aksama taksim olunamaz. Fakat bu bir hakikat,
muhtelif mertebelere gore, muhtelif tavirlarda zahir olur. Ervahda zuhuru
baska. cemadda ve nebatta ve hayvanda zuhuru baska ve insanda zuhuru
ise bamba§kadir. Insan latif ve kesifi ve suret ve ma'nayi ve bilciimle mera-
tibi cami' oldugu igin, onda etvar-i a§kin kaffesi mutecellidir. Fakat a§km ke-
mali, bi-suret olan Zat-i mutlaka hakkindaki a§ktir; ve bu ask, sifat ve esma-
dan Zat'a intikalen vaki' olup, asla siikun bulmaz. Bu a§kin madunu Zat-i
mutlakamn mezahir-i esmasi ve sifati olan, suver-i cemlle-i aleme taalluku
vaki' olan a§ktir. Bu taalluk dahi iki sebeble zuhur eder; birisi htisn-i siret, di-
geri husn-i suretdir. Guzel sirete olan a§k, siret sahibinin fenasina kadar de-
vam eder. Guzel surete olan afifane a§k ise, kesret-i musahabe ile muntafi
olur. Bu zikr olunan etvar-i a§k, ancak insana mahsustur, hayvanlarda bu-
MESNEVl-1 SERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
lunmaz. §ehvet-i nefsaniyye sebebiyle bir surete vaki' olan incizab ve ask
ise, a§k-i hayvanidir; ve bu ask, insan ile hayvan arasinda mu§terektir.
Mevlana Celaleddin (k.s.) buyurur: Rubai:
(JZj> jjlp OU-ilp JMS j*> j\S J j>- i£*j> JAP ijJu tl^^fr^ jj
"Eger ask Adem neslinin kemali olmasa idi, askin siyt ve sohreti cihanda nok-
san olurdu. Ve eger ask nefsin sehvetinden ibaret olsa idi; e§ek ve okilz, asik-
lar defterinin ba§mda olurdu. "
Suretten miinezzeh olan aleme a§ik olmak hakkmda Hz. Pir efendimiz Fi-
hi Ma HMerinin onyedinci fashnda soyle buyururlar: "Birtakim kimselerin
niteliksiz ve keyfiyyetsiz olan ve mahal ve mekam bulunmayan alem-i bi-
cun ile, evliya-yi a§ikan nasii ask-bazhk ederler ve ondan nasil meded ve
kuvvet alirlar ve miiteessir olurlar? demelerine taacciib ederim. Nihayet ken-
dileri de gece ve giindiiz bu hal icmdedir. Bunu sdyleyen kimse, bir §ahsa
muhabbet eder ve ondan meded alir. Nihayet bu mededi onun lutuf ve ihsa-
nindan ve ilim ve zikrinden ve onun §adl ve gamindan alir. Halbuki bunla-
nn ciimlesi alemde la-mekandir; ve o sahis, dembedem bu ma'nalardan me-
ded alir ve miiteessir olur da, kendisine taacciib gelmez. Boyle iken, alem-i
la-mek&na nasil a§ik oluyorlar ve ondan nasil istimdad ediyorlar ve onunla
nasil ask-bazhk ediyorlar?" diye taacciib ederler, ilh..."
Imdi, bu beyt-i §enfte a§kin insana mahsiis olan tavirlanna i§aret buy-
rulmus ve §ehvet-i nefsaniyye ile olan ask-i hayvani harig birakilmisftr. Zi-
ra a§kin bu nev'i, insani alem-i ulviye degil, alem-i siifliye geker ve §eh-
vet-i hayvaniyyeden miicerred olarak insanda zahir olan guzellige olan a§-
kin, sonunda a§k-i Hakk'a tebeddiil ettiginin evliya menakibinda niimune-
leri coktur. Bu ma'nayi Hz. Fir Divan-i JCeMierinde su beyitler ile beyan
buyururlar:
"Gazi, onda ta lim ile iistad olsun da, harbte kihg kullanabilsin diye ibtida ken-
di oglanmm eline tahta hlig verir. Bir a§k ki, insana olur, tahta kilig o olur. Ask
G $»>
J
AHMED AVNl KONUK
ibtilasi sonuna geldigi vakit, o a§k-i Rahman ile olur. Nitekim Zuleyha'nin a§-
ki senelerce ibtida Yusuf uzerine geldi; onun a§ki, a§k-i Hak oldw, Yusuf a ar-
kasmi gevirdi. "
Bu mukaddime anla§ildiktan sonra, beyt-i §erifin hiilasasi §oyle olur: "A§k
ister mecazi tarafindan olsun, ister alem-i bi-cun tarafindan olsun; ya'ni sifat
ve esma-yi Hak tarafindan olsun, akibet bizim iqin Rabb'in Zat'ina rehberdir."
112. Si$kin §erh ve heyani i$in her ne soylesem, vakiaki a§ka gelirim, ondan
utaninm.
Ya'ni bir zevk ve bir hal-i vicdani olan a§kin zatini kendi nefsimde gordti-
giim vakit, bu zevk-i vicdaniden evvel, a§km ta'rlfine dair soyledigim sozler-
den utaninm; giinkii bu soyledigim sozler ile zevk-i asfo anlatamamis. oldu-
gumu anlanm. Nitekim Hazret bir beyitlerinde soyle buyururlar: Beyit:
j\x <jj^ ^ j^ aT psif ,1*-?? ^Ip aT ^ j^.^
"Birisi, a§ikiik nedir? diye sordu. Benim gibiol ki, bilesin dedim. "
113. Udkid dilin tefsiri d§ikdr kihodir; fokat dilsiz olan a§k daha apkhr.
"Tefsir" gizli olan §eyi, meydana gikarmak ve kelimenin ma'nasim beyan
etmek demektir. Ya'ni dil ile a§kin ahvalini beyan etmekle, gerci evsaf ve ah-
val-i ask meydana cikar; fakat dili olup soz soylemeyen a§kin zati ve kendi-
si daha aciktir; ve kendi zatini kendisi gosterir.
114. Uaktaki kalem yazmakta acele etti; a$ka gelince kalem kendi hendine
$ailadi.
Ya'ni, ahval-i ask soz ile anlatilamadigi gibi, kalem ile de yazilamadi; ka-
lem yazmaktan aciz kaldi.
115. Sihd onun §erhinde e$ek gibi $amurda yaiti. <5%$kin ve a$ikligm $erhini,
yine a§h soyledi.
GgX9g>
MESNEVI-i §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 • ~®^&l
"Har der-gil behuft" Ya'ni, "e§ek camurda yatti" ta'biri, aciz kalmaktan ki-
nayedir. Ya'ni, soylemek ve yazmak aklin te'siri altindadir. Halbuki akii, a§-
kin §erh ve beyamnda acizdir. Binaenaleyh bir zevk-i vicdaniden ibaret olan
a§kin ne oldugu, a§ik olmadikca anla§ilamaz. Aski ve a§ikhgi ancak yine a§-
kin kendisi aniatabilir.
116. Q&nesin delili giines geldi; eger sana delil lazun ise, ondan yuz cevirme.
Mesela, karanlik bir magarada sun'i ziya icjnde buyumus, ve ya§ami§ bir
adama, gune§in viicudu ve evsafi hakkinda ne kadar delil getirilip anlatilma-
ga cali§ilsa, layikiyla anlatmak kabil olmaz. Ona gune§i gostermek lazimdir.
Zira gune§in zati, zatina delildir. Eger delil lazim ise, gunesjn zatmdan yuz
gevirme. A§k dahi boyledir; a§kin delili, yine kendisidir. Ve keza Zat-i mutiak
dahi boyledir. Zat-i mutlakin delili yine kendi zatidir.
1 1 7. Sger golge ondan hir nisan verirse, giines her an hir can nuru verir.
Ya'ni, eger golge giinesin viicudundan bir ni§an verir ve giinesjn vucudu-
na delil olur ise de, bu delil, medluliin hassiyyetinden uzaktir. Zira delil olan
golgenin medlulu olan giine§, her an bir hayat nuru ve hayat feyzi verir. Bu-
nun gibi, golge mesabesinde olan cismani suretlerden miinbais olan a§k-i
mecaz! de, gercj a§kin viicudundan ni§an verir ise de, giines, mesabesinde
olan Zat-i Hakk'a olan a§k gibi degildir; zira bu a§k ruha nur verir.
j*j&\ j-£Jl o"***" ^ j. tift _/**** Oji>«-*-A \j *j\ s-^j*" ^X*
118. Qolge sana gece masali gibi uyku getirir; vaktaki giines zahir olur, ay ya-
rilir.
"Semer" vakit gecjrmek icjn gece soylenen masallar ve hikayeler demek-
tir. Ya'ni, golge mesabesinde olan cismani suretlerin aski, sana gaflet uyku-
su getirir; fakat bu ask-i mecazi ibtilasi son dereceye gelip, a§k-i hakikiye in-
kilab ederek, bu ask-i hakiki giinesj zahir olunca, aya musabih olan o cis-
mani suretler miin§akk olur ve nazardan kalkar. Zira ay giine§ten ziya aldi-
gi gibi, bu cismani suretler dahi, Zat-i Hakk'in aski gtinesmden ziyalamr; ve
ruh-i insani dahi bu a§k-i hakikiden nur ahr.
G £p?
AHMED AVNt KONUK
119. <y\iuhakkak cihanda gune§ gibi bir garth yoktur. Can giirie$i bdkidir, onun
diinkii giinii yoktur.
Bu kesafet alemi olan diinyada, can giine§i gibi bir garib yoktur; unsuriy-
yat iginde mahbus kalmisttr. Bu kesafet ve unsuriyyat alemi ve suri giines. fa-
nidir; zamana, ak§ama ve sabaha tabi'dir. Fakat run giinesmin diinkii giinii
ve yanni ve zamani yoktur, o bakidir.
Birinci misra'da "garib olan giine§"ten murad, suri giines. olmak dahi
muhtemeldir; ve giinesjn garibligi, onun viicudunun ferd ve tek olmasiyladir.
Nitekim asagidaki beyitte izah buyrulur.
120. fjerci qiine§ nari$te tektir; onun mislini iasvir eimek dahi miimkindir,
[120] "
His goziiyle goriilen suri giine§, bizim manzumemiz iginde gergi ferddir ve
tektir. Hatta onun mislini levhalar iizerinde tasvir etmek ve resmini yapmak
dahi miimkindir.
121. Ssirden haric olan can gune$inin, zihinde ve haricde naziri yokim.
"Esir" olciilmesi ve daraltilmasi miimkin olmayan ve nihayetsiz olan fe-
zayi dolduran rakik bir seyyaledir ki, tabiat alimleri, akl-i ciiz'ileriyle yaptik-
lan tedkikatda, ancak bu esir nazariyyesine kadar cikabilirler. Nitekim bun-
lardan Ernst Haeckel bir konferansinda soyle diyor: "En evvu nihayetsiz
olan feza iginde elastiki, daima miitehawil ve sayilmasi kabil olmayan gizli,
ya'ni goriinmez ciiz'lerden miite§ekkil, miitecanis ve kendi arasinda madde-
nin atomlan serpili olan esirden ba§ka higbir §ey mevciid degil idi. Hatta bel-
ki bu atomlar da, yine esirin tekasiif etmi§ miihtezz ciiz'lerinden ibaret bulu-
nuyorlar idi. Bir zaman oldu ki, bu ibtidai atomlar muayyen mikdarda bir ara-
ya toplandilar ve bizim madde dedigimiz tabiatin ma'cununu te§kil ettiler.
Kant'm ve Laplace'm "sehab-i muzi" nazariyyesi mucibince donmeye
basteyan kiirelerin hepsi bu ibtidai ve miihtezz buiuttan, bu zikr ettigimiz
ma'cun aynlmi§tir. Bizim giine§imiz i§te bu milyonlarca kiirelerden biridir
ki, merkezden harice dogru atan bir kuvvetin te'siri altinda, kendisinden
kopan seyyareleriyle birlikte giines, manzumesini teskil eder ilh..."
c ^^
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Bu tabiat alimlerine burada sorulacak §eyler vardir: Bu esir cevherini ni-
hayetsiz fezaya dolduran kimdir? Ve keza kendi arasinda maddenin atomla-
nm serpen kimdir? Bu cevherin cuz'lerini ihtizaza ve harekete getiren kim-
dir? Zira hikmet-i tabiiyye kanununca bir cevherin harekete gelmesi icm el-
bette bir sebeb ve bir muharrik lazimdir; bu kimdir? Esirin ihtizaz eden ciiz'Ie-
ri bf-nihaye fezanin icinde kamilen tekasiif etmiyor da, nicin fezanin surasin-
da, burasinda muntazam manzumeler te§kil edecek surette tekasiif ediyor ve
tekamiil bir intizam-i tarn altinda bir silsile ta'kib ediyor. Bu akilsiz ibtidai
atomlar nasil muayyen mikdarda ve muntazam surette bir araya toplandilar?
Iste tabiat alimleri bu suallere cevab veremezler de, derler ki: Bu suallerin ce-
vablan bizi aiakadar etmez. Garibdir ki, kendilerinde mevcud olan idrak, ta-
biat alemlerindeki mechulleri bulmaga ve anlamaga alaka gostermis. iken,
onun fevkindeki bu zikr ettigimiz mechullere, yine ayni idraklerinin kendile-
rini aiakadar etmemesinin hie ma'nasi yoktur.
Iste bu beyt-i §erifde Hz. Mevlana, esirin fevki ve muharriki olan "ruh-i
kullfye isaret buyururlar. Ya'ni esirden haric ve onun fevki olan can giine-
sjnin, akl-i ciiz'i ile bilinmesi ve tasavvuru kabil degildir. £iinkii gerek zihin-
de ve hayal aleminde ve gerek kesafet ve maddiyyat aleminde o "ruh-i kiil-
li"nin naziri yoktur.
122. Onun zahnin tasavvura siijmasi nerededir? Ta ki iasawurda O'nun mis-
li zahir olsun.
Ya'ni, ayet-i kerimede Jj s\& *^j}\ J> (Isra, 17/85) Ya'ni "Ey Resul'um
de ki, ruh Rabb'imin emrindendir" buyrulmasina nazaran "ruh-i kulli" bir
emr ve §e'n-i ilahidir. Binaenaleyh alem-i halk ve kesafetten olmadigi rem,
zihinde ve hayalde sigacagi bir yer yoktur. Zihni ve hayali bir sureti olma-
yinca da, onun mislini tasawur etmek kabil degildir.
"Giinc" giincayi§ ve sigis. demektir.
x~zS jj> j** OL~-l fj\s»- ij~*£ -*^v-j ji^ (j"*** <Jjj , ^i^>- tiy?
123. Uaktaki $emseMin in ruyumin sozii eri§ti, dor&iincii gogun giine§i ha$int
i$eriye $ekti.
"Ruy" zat ve hakikat ma'nasinadir. Ya'ni, biz can giinesmden bahs etti-
gimiz icin, vaktaki soz "§ems" karinesiyle, §emsedd!n Tebrizi hazretlerinin
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
zatina ve hakikatine eristi, arzimizdan i'tibaren dorduncii felekte "Utarid,
Ziihre ve Mirrih ve Gtines/' mihveri etrafinda dbnen suri gune§, ba§im igeri-
ye cekti, ya'ni gurub etti ve utandi. Zira suri giines cisimlerin ruh-i hayvani-
lerine hayat ve feyz verir. §ems-i Tebrizi hazretlerinin gunes, gibi olan zati ve
hakikati ise ruh-i insaniye feyiz verir.
Sipehsalar Menakibi'nda beyan olundugu iizere, §ems-i Tebrizi hazretleri,
Hz. Mevlana'mn mursidi degil, sohbet ashabmdandir. Nitekim Hz. Pir sara-
haten buyururlar:
"Hz. §ems benim hem pirim ve hem mMdimdir; ve hem derdim ve hem Ua~
cimdiT; bu sozix agik soyledim ki, bemm §emsim ve efendimdir. "
Binaenaleyh Hz. Fir, §ems-i Tebrizi hazretlerinin sohbetinden istifade bu-
yurduklan gibi, §ems-i Tebrizi hazretleri dahi, Hz. Mevlana'nin sohbetinden
mustefid olmu§tur.
124. J\iodemki onun adi geldi, onun ni' metlerinden hir remzi $erh etmek icab
eUl
125. ^Bu dent can eiegimi cekti; ~%usuf'un gomleginin kokusunu hulmu§tur.
"Nefes" dem ve an ma'nasinadir. "CanMan murad, bu Mesnevi-i Serif
nam-i alisine ithaf olunan Hiisameddin Celebi hazretleridir. "Yusuf 'dan
murad §ems-i Tebrizi hazretleridir. "Gomlek"ten murad, onlann siret ve ah-
val-i §erifeleridir. Ya'ni Cenab-i Hiisameddin, Hz. §ems'in soziinii isfttigi
anda, biraz burada dur diye etegimi cekti. Zira Ya'kub (a.s.), Yusuf (a.s.)m
gomleginin kokusunu duydugu gibi, o da Hz. §ems'in siretini ve ahvalini
tahattur etti.
126. ^Dedi hi: Sender ce olan sohhet hakki vein, o giizel holler den hit halx acih
soyle.
MESNEVt-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
127. Ta ki, yer ve gok giilsun, akd ve ruh ve goz yiizlerce kadar olsun.
Yer ve gok, ya'ni zahirim ve batinim giiliicu ve.mesrur olsun; ve zahir ile
batini birbirlerine baglayan akil ve ruh ve goz, ya'ni gorii§ terakki edip yiiz
misli ziyade olsun.
128. niana teklif etme; zira hen fenadayim; henim anlayi§lanm dondu, hina-
enaleyh hen medhi sayamam.
Istilahat-i sufiyyede "fena"' abdin miilk ve melekut alemini ihsas etme-
mesidir ki, bu hal dahi, azamet-i Bari'de ve Hakk'in mii§ahedesinde miistag-
rak olmaktir.
Ya'ni, bana Hz. §ems'in ahvalinden ve sozlerinden bahs etmeyi teklif et-
me; zira muhakkak ben Hakk'in zatinda faniyim ve yok olmusum. Benim fe-
himlerim ve anlayisjanm dondu; binaenaleyh Hz. §ems'in medhini sayip
dokmege kadir degilim.
129. Dier hir sey ki, onu ayikian ha§kasi soyledi, tekelliif etse, yahut tasalluf
etse layik olmaz.
"Tekelliif ' adetten ve liizumundan fazla gahsarak bir §ey yapmak; "tasal-
liif ogiinmek ve kibirden dolayi kendi zarafet ve rii§d ve zekasim, hakikat
mertebesinden ziyade medh ve iddia etmek demektir.
Ya'ni, ayik olmayan kimse, soyledigi §eyi fazla gayretle soylemeye gah§-
sa, veyahut halk tarafindan medh olunmak icin, kendi zekasim ve zerafeti-
ni, haddinden fazla izhara gabalasa layik olmaz; zira ayik olmadigi igin soz-
lerinde tekelliife ve tasalliife kadir olamaz.
130. HZen yari olmayan o yarin serhini nasd soylerim ki, hir damartm ayik de-
[130] gildir.
Ben yari ve e§i olmayan ve benim yarim ve esjm bulunan o Hz. §ems'in
hallerinin ve sozlerinin §erhini nasil soyliyebiiirim ki, viicudumda bir dama-
nm bile ayik degildir.
*$%&>
1
AHMED AVNt KONUK
131. rDu hicranin ve hti $am ve gussanin §erhini, ha§ka hir vakie kaclar, §imdi
hvrak!
"Hun-i tiger" gam ve gussadan kinayedir. (Bahir-i Acem.) Ya'ni, bu Hz.
§ems'in aynliginin ve bu aynliktan miitevellid gam ve gussanin serhini, sim-
di soyliyebilecek bir halde degilim; bunlari ba§ka bir vakte birak!
132. *Dedi: HZeni doyur; zira muhakkak hen a$im ve acele ei ki vakit, kesici
hir hilichr.
Qelebi Hiisameddin hazretleri dedi ki: Benim ruhum hakayik ve maarif-i
ilahiyyeye pek acikmisftr; binaenaleyh Hz. §ems'in ayn-i ma'rifet-i Hak olan
halleriyle ve sozleriyle beni doyur; ve bunlari soylemekte acele et; zira vakit
gabuk geger ve bmiirleri keskin kilic, gibi kesip kisaltir; belki ba§ka vakte ye-
tismek miimkin olmaz.
133. By refik! Sufi tbnul-vakt ohxr^arin demek tarikm §arhndan degddir.
Sufi hakkinda ehl-i hakikatin cok sozleri vardir; hulasasi budur ki: Sufi kal-
bini gayrdan saklayan ve Hak' dan baska mevcud bilmeyen ve ahlak-i ilahiyye
ile mutehallik olan kimsedir. Sufi, ya makam sahibi olur veya^ hal sahibi olur.
Makam sahibi, dinleyenlerin isti'dadlanni ve muhitinin ahval ve §eraitini goze-
terek sdz soyler. Hal sahibi ise, sozlerinde dinleyenin isti'dadi ve muhitinin ah-
val ve §eraiti ile alakadar olmaz. Makam sahibine "ebu'1-vakt" ve hal sahibine
"ibnul-vakt" derler. Makam sahibi, hal sahibi olan sufiyyeden daha yiiksektir.
Bu beyitlerden anlasjhr ki, Hz.Pir, bu I. cild-i MesneviA §enf\ soylerken
Qelebi Hiisameddin hazretleri, hal sahibi ve ibnu'1-vakt imi§; Hz. Pir efendi-
miz ise, makam sahibi ve ebu'1-vakt olduklanndan, onlann isti'dadlanni na-
zar-i i'tibara alarak, Hz. §ems'in maarif ve hakayikini "ba§ka vakit" ta'biriy-
le, onlann terakkileri zamanina ta'lik buyurdular,
Ya'ni Hiisameddin £elebi hazretleri, kendi mertebelerinden Hz. Pir'e hita-
ben dedi ki: Ey arkadasj Sufi ibnii'1-vakt olur; binaenaleyh halin Icabma ta-
bi' bulunur; yann demek ve Hz. §ems*in ahvalinin §erhini ba§ka vakte birak-
mak surlnin tariki degildir.
*&$&>
MESNEVl-t §ERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
(_S***^ *}£*" *?~j J J ^ " ■"■ ft if-"*i? l£j^ *J* ^J*" j^-* ¥
134. Sen ise, acaba suji adem deijil misin? ^Vara, veresiden yohluk kalkar.
"Nusye" veresi demektir. Ya'ni, ey sufilerin imami olan pir-i muhteremim!
Acaba sen sufi degil misin? Bu sozleri ba§ka vakte birakiyorsun. Halbuki bir
kimse, elinde mevcud olan mah veresiye verecek olur ve bedelini almayi
te'hir ederse, o elindeki mal yok olur ve eline de bir §ey girmez.
jta i» j5 C~jlSo- (>w> ji y 2j>- j4 j~» j&j*- oJ-wiv ( J^+ziS
135. Ona dedim: ^arin sirri ortiilmiis olmasi daha hostur; sen ancak hikayenin
zimnina kulak tat!
"Zimn" bir §eyin igi ve batini ma'nasmadir. Ya'ni makam sahibi olup, din-
leyenin isti'dadim ve muhitin ahval ve §eraitini nazar-i i'tibare alan Hz. Pir
buyururlar ki: Ben Husameddin (Jelebi hazretlerine cevaben dedim: Yarin sir-
n agik soylenmeyip, ortulmus. olmak daha iyidir. Sen hikayenin ic yuziine ru-
hunun kulagini tut ve bizim kissalardaki lafizlanmiz altinda kapali olan ru-
muzati ke§f etmege cah§.
136. O, daha nos olur ki, diJberlerin sirn, haskalarimn sozii i$inde soylenmis
aelsin.
Hakk'in dilberleri olan insan-i kamiilerin sirnni bu Mesnevl-i £e/ffde, bir-
takim kissalar ve hikayeler altinda anlatmak ve erbabina bu suretle ifsa et-
mek daha iyi bir usul olur. Zira akillann ve idraklerin mertebeleri bir degildir.
Yanli§ anlayanlar fitneye ve dalalete du§erler. Ehl-i zahir varsm bizim hika-
yelerimizin zahirlerinde saplanip kalsinlar; ve ehl-i idrak ve isti'dad ise onla-
nn batinlanna nuruz etsinler. Hz. Mevlana nigin bu hakayiki agik soylemedi
de t boyle birtakim hikayat ve rumuzat altinda sakladi diyenler zamanimizda
da vardir. Bu ve asagida geiecek olan beyitler onlann cevabidir.
137. ^Dedi: By hul-fiizul, heni reddetme; acik ve gvplak ve saklaytp esirgemek-
sizin soyle!
"Bu'l-fuzul" faziletler sahibi. "Gulul" hiyanet etmek. Burada esirgeyip,
saklamaktan kinayedir.
^ra
c^^,
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni Celebi Hiisameddin hazretleri dedi: Ey faziletler sahibi olan pirim!
Benim arzumu ve niyazimi reddetme; o hakayik ve maarifi agik ve kisa, li-
baslanndan giplak olarak ve saklayip esirgemeksizin, oldugu gibi soyle!
138. U^erdeyi kaldir ve $vplak soyle; zira ben dUber ile, gomlegi ile beraber
yaimam.
"Sanem" put demektir; burada ma'suktan ve dilberden kinayedir. Ya'ni,
kissalardaki rumuz perdelerini kaldir ve o hakayik ve maarif-i ilahiyyeyi
hikaye libaslanndan ciplak soyle! Zira o maarif-i ilahiyye benim dilberim
ve ma'sukumdur; ben ise ma'sukum ve dilberim ile gomlegi ve libasi ile
yatmam.
Beyt4 §em'i:
Hulle-i cennet olursa gekeyim gak edeyim
Dem-i vuslatda bana hail ola pfrehenim.
139. ^Dedim: Bger o zohirde iirydn olursa, ne sen kahrsin, ne kenann, ne or-
ian kalir.
Ya'ni §ems-i Tebrizi hazretleri, vahdet-i mutlaka sirnna mazhardir; eger
bu sir kissa ve hikaye libaslanndan giplak olarak, apacik bir surette zahir
olursa, nazannda senin seniigin kalmaz; ve senin kenann ve etrafin olan ta-
ayyiinat alemi de ortadan kalkar ve senin ruhun ile cisminin arasinda rabita
olan aklin da zail olur.
olS*" £j> (jJb I j « & -^l^ j> e\yt- djlJLit dJLJ o\jp*~* jjj\
140. uWurad isie; fakat bi$iiyii de isie! HZir soman $op& daga takat geiire-
mez.
Ya'ni, isteyecegin §eyi, dicu ile iste ve isti'dadina munasib olan mikdarda
iste! Qunkii bir saman copii gibi zayif olan bir isti'dad, dag gibi olan vahdet-
i vucud sirnna tahammul edemez. Zira Hak Teala hakimdir; her§eyi layik ol-
dugu mahalle vaz' eder ve her hak sahibine hakkini verir.
Bu beyt-i §erifte, sure-i Rahman'da olan o\jl\ J i>&; ^ (Rahman, 55/8)
Ya'ni "Mizanda haddi tecavuz etmeyiniz" emrine i§'aret buyrulur.
6 $P?
g§K^" MESNEVl-t §ERlF SERHt / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
141. ^ir giine$ ki ondan hu diem aydmlandi, eger hiraz ziyade geise, hep yandi.
Mesela gime§, uzaklik hicabi sebebiyle aiemi nurlandirmakla beraber ya-
kip mahv etmez. Giine§ gibi olan Zat-i ahadi dahi, hicab-i taayyiinat sebe-
biyle viicudat-i izafiyye alemini nurlandinr. Eger bu suver-i taayytinat perde-
si kalkarsa, vucudat-i izafiyye alemi mahvolur; o vakit sen dahi kalmazsin.
Suri gunes. nasil ki biraz daha yaklasugi vakit cihani yakip mahvederse, ha-
kikat giine§i dahi, perde arkasindan gikip zahir olursa, O'nun kendi varligin-
dan ba§ka higbir varhk kalmaz.
142. Jiine ve kavga ve kan dokiiciiluk isieme; hundan ziyade $ems-i l^ehri-
zi'den soyleme!
Sirr-i vahdeti apagik soylemek, halk arasinda dalalet fitnesine ve ulema-
yi zahire ile ehl-i hakikat arasinda kavgaya ve mucadeleye ve hatta kan do-
kuciiluge sebeb olur. Nitekim Hallac-i Mansur hazretleri bu sirri ke§f edince,
bu halk onun kanini doktiiler; ve Muhyiddin Arab! (k.s.) hazretleri Fususu'l-
Hikem lerini bir rii'ya-yi sadikada aldigi emr-i Peygamben uzerine, bu vah-
det-i viicud sirrini apagik soyledigi igin, ulema-yi zahire tekfirine kadar ciir'et
. ettiler ve elyevm inkar edenler de coktur. Fakat Hz. Mevlana bu sirr-i vahde-
tin bircok inceliklerini, kissa libaslan altinda beyan buyurduklan halde, halk
bu kissalann ic yuzune vakif olamadiklanndan, Mesnevi~i §erif, Fususu'1-Hi-
kem'e olan ta'nlardan azafre kalmi§tir. Beyt-i Hz. Pin
"Isaret soyleyici olan Mansur, halk tarafindan dar agacma geldi Benim esranmm
sertliginden ve siddetinden dolayi, beni Hallac dar agacma asar. "
l§te bu mahzura binaen Hz. Pir, Qelebi Hiisameddin hazretlerine, bundan
ziyade §ems-i Tebrfzi hazretlerinden ve onun esranndan bahs etmemegi tav-
siye buyururlar.
143. Hiunun nihdyeti yoktur; tbtidodan hahs et; git, yine hu hikayenin tamami-
m soyle!
1
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni Hz. §ems'in esran hakkindaki sozlerin nihayeti yoktur; zira esrar-i
vahdet biter ve tiikenir §ey degildir; binaenaleyh ibtidadan bahs edelim ve
doniip yine bu hikayenin tamamini soyliyelim.
Cariyecigin hastaligini anlamak igin, o velinin padi§ahdan halvet istemesi
"KenTz" cariye, ahirindeki "kaf* tasgir icindir. "Kenizek" cariyecik demek
olur. "Talebiden" Arablnin "taleb" kelimesinden murekkeb bir masdar-i ca'li-
dir, "istemek" ma'nasinadir. "Cihet" kelimesi faristde "icm" demektir.
144. ^edi: By sah! Bvi ienka et! Diem akrabayt ve hem yabanciyi uzakla§hr!
"Hane"den murad, saiikin kalbi. "Halvet" yalnizlik ve tenhahk demek
olup, burada umumen havatirdan tecerriide i§arettir. "Hry§" akraba demek
olup, burada ruhani olan havatir-i mahmudeye; ve "bigane" yabanci demek
olup, nefsani olan havatir-i mezmumeye i§arettir.
Ya'ni, heklm-i ilahi ve mur§id-i kamil salike dedi ki: "Kalbini huzurumda
umumen hatiralardan tecrid edip, hall yap; bu havatmn iyisini ve kotiisimu
uzakla§tir.
145. Bv alhnda kimse dinlemesin, id ki cariyeden hiriakim seyler sorayim.
"Dihliz" ev ile kapi arasi ma'nasinadir, ev alti demek olur. Bundan murad,
hiss-i mu§terek, hayal, vahime, mutasarnfa ve hafiza kuwetlerinden ibaret
olan havass-i batmedir. Ya'ni senin cisim evinin dehlizi mesabesinde olan
havass-i batineden hicbirisi hal-i faaliyette olmasin. Kendini olu gibi bana
teslim et; ta ki senin bu akl-i ciiz'inden §eyler sorayim.
146. Bv hos kaldi ve hir dolasan kahnadi; tabibden baska ve ancak hastadan
baska kimse kahnadi.
Gg%3g>
MESNEVl-t §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
"Deyyar" dairin miibalaga sigasidir, doniip dola§an demektir. Ya'ni sali-
kin kalb evi havatirdan bos. kaldi; ancak hekim-i ilahi ile, salikin akl-i cuz'isi
kar§i kar§iya kaldi.
147. ^$ava$ ve tfava§$acik dedi: Senin §ehrin neresidir? 2axq, her hir §ehir e/i-
linin ilaci ayridir.
Bu ve a§agidaki beyitlerde insan-i kamil tarafindan salikin akil ve idraki-
nin mertebesi ve isti'dadi ve idrak-i hakayik igin batimndaki usturlabi ve akil
ve nefsinin en ziyade alaka gosterdigi §ey tedkik edildigine i§aret buyrulur.
148. O §ehirde karabet ciheiinden himin vardir; akrabaligin ve iitisalin ne se-
hebhdir?
Ya'ni, mur§id-i kamil, salike miilayimane bir surette §ehrini ya'ni, aklinin
ilimlerden hangi ilimde sohret aldigini sordu. Zira herhangi bir ilimde riisuh
bulmu§ ve onu haktkat zannedip temekkun etmi§ olan akhn tenvirinin usu-
lii ve ilaci ba§ka olur. Ve yine sordu ki, o ilimde sen kime ve hangi ustada
muntesibsin, ona yakinhgin ve ittisalin ne §ey sebebiyledir? Ya'ni seni nefsi-
nin gururu ve enaniyeti mi ilim tahsiline sevk etti? Zira insan-i kamil salikin
aklinin ve ilminin mahiyyetini ve mertebesini anlamak ister; ve ma'lumdur
ki ruhun terakkisi akil vasitasiyladir. Bundan ewelki surh-i §erifde Hz. Pir,
edebden bahis buyurdular; ve edeb aklin Icabidir. Binaenaleyh salikin o be-
yitten, aklinin mertebesi ve aklinin mertebesinden dahi siilukte terakMye is-
ti'dadi anla§ilir. Zira Hak yoluna suluk ve Hakk'a ve hakikate vusul, her mer-
tebedeki aklin kan degildir, Nitekim V. cildin 460, 461, 462 numarah beyit-
lerinde §6yle buyrulmu§tur:
^ Lf^» j tjkj jl s*<£ K jj^- c->«.ft c-»b»l (yy y^*^ {J*-** , ^— Jh
fS £j\ f.»j\^ dy? Jiff- C~~J» ^J^S" f^j* ^.fT <J** ^~~*
"Akillar igin mertebelerde yerden goge kadar olan bu tefavutii iyi bil Bir akil
vardir ki, gune§ kursu gibidir; bir akil vardir ki, Ziihre ve §ihab yildizlanndan
AHMED AVNl KONUK
daha a§agidir. Birakil vardirki, sarho§ kandili gibidir; birakil vardirki, birate§
kivilcimi gibidir. "
149. Giin-i onun nobzt uzerine koydu ve hir hir cevr-i felekden dahi sordu.
Ya'ni tefahhus elini salikin idrakinin nabzina koydu; cevr-i felekden ye
hayatindaki gegirdigi hallerden dahi sordu.
1 50. n^ir himsenin ayagina (liken haitiiji vahit, ayagini dizinin iistune koyar.
Insan-i kamil, o salikin batinindaki lztirabi ve illeti anlamak igin, bu sual-
leri sordu. Mesela bir kimsenin ayagina diken batsa, ayagini ewela dizinin
ustiine koyar.
"Cehed" sigramak ma'nasma olan "cesten" masdannm fiil-i muzari'dir;
burada, batmaktan kinayedir. Ba'zi nushalarda batmak ma'nasina olan "ha-
liden" masdannin fiil-i muzari'i olan "haled" vaki'dir.
J. J <_J l Jsf ^ OjU jj J*j>* J^yr u** djj** j* jj
151. Ue ijjne ucu ile onun hasim arar ve eger hvdamaz ise, dudagi ile onu islahr.
Ya'ni diken batan ayagini dizinin ustiine koyduktan sonra, ignenin ucu ile
de, o dikenin basmi arar; ve eger bulamaz ise, o diken batan yeri dudagi ile
lslatir.
"Vez" "ve ez" demek olup, burada "ez", "ile" ma'nasinadir. Birinci "ser"
"ug" ve ikinci "ser" "ba§" ma'nasinadir.
152. (JTlyakta olan diken, hoyle guc btdunucu olursa, gonulde olan diken nasil
olur? JA&k cevab ver!
"Dusvar-yab" vasf-i terkibldir, "giic bulucu" demek olur. "Va" kelimesinin
rmiteaddid ma' nasi vardir; birisi de agik demektir. "Va-daden" agik vermek
demek olur.
Ya'ni, ayaktaki maddf bir dikeni bulmak boyle gug olursa, kalbe batan
ma'nevi dikeni bulmak ne kadar muskil olur; ve bu mu§kilin cevabini da,
eger mumkin olursa, sen agik olarak ver!
*<&$&>
MESNEVl-1 SERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
153. Gger cjoniil dikenini her hir soysuz gore idi, hir kimsenin uzerinde ne va-
kil gamlann eli olurdu?
"Has" (^) burada kendini begenen ve ma'na aleminde soysuz ve aleak
mertebede olan kimseden kinayedir. "Gaman", gamin cem'idir. Elif ve nun ile
cem\ her ne kadar zi-ruh olanlara aid ise de, lisan-i Fariside ba'zan bu edat
kaide hilafmda zf-ruh olmayanlann hakkinda da kullamhr.
Ya'ni, ma'na aleminde mertebesi aleak olan her bir kimse, goniil dikeni olan
kotii sifatlan gormiis. olsa idi, her bir kimsenin kalbine gamlann eli erigemez idi.
Mesela tevazu' makbul bir sifattir; fakat gok mutevazi' kimseler vardir ki, zahir-
de bu tevazu'u ile halk nazannda i'tibar kazanmak ve yukselmek isterler. Hal-
buki bu tevazu'un altinda kotii ahlak olan kibir ve ucub gizlidir. Eger bir kimse
i'tibar etmese veya hakaret nazanyla baksa, miiteessir olup, kalbi gamlamr.
M* ^ ji &£* JJUi j*~ •*# iSj^~ /- {* jty. a-^
154. n^ir kimse esegin kuyrugu altina hir (liken koyar; esek onun defini hil-
mez, svcrar.
155. Sxcrar ve o diken daha muhkem $arpar; hir aktl laztmdir ki dikeni ko-
parsm.
156. Bsek dikeni def etmek vein, yanmaktan ve acidan, cifie ath; her yerini ya-
raladi.
Bu beyitlerde e§ek ve diken misali ile, ehl-i gatletin hali tasvir buyrulur.
Zira ehl-i garlet kalbi ta'zib eden nefsin kotii sifatlanm bilip ve bulup def
edemez; cirpimr durur ve birtakim tedbirlere miiracaat eder. Bu tedbirler ise
bilakis onun gamlanni ve lztirablanni ziyadelestirir. Binaenaleyh bir goniil
tabibi olan insan-i kamil lazimdir ki, onun kalbinden bu nefsani sifatlan c>
karsin.
157. O diken toplayici olan hekim iistad idi. 61 vururdu, yer yer stnar idi.
c^^»
AHMED AVNl KONUK
"Har-gin" toplamak ve devsjrmek ma'nasina olan "giden" masdannin
emr-i hazin olan "gin" ile "har" dan murekkeb, vasf-i terkibidir. "Azmuden"
sinamak, denemek, imtihan etmek demektir.
Ya'ni, o ma'nevi dikenleri toplayici olan hekim ve insan-i kamil, bu hu-
susda iistad ve mahir idi. dikeni bulmak igin tecessiis elini o salikin yer yer
sifatlan iizerine vurur ve sinar ve tecriibe eder idi.
158. caritjeden, hikaye tariki iizere dos&annin halini dahi sorar idi.
Ya'ni, hekim-i Hani, maksadim sezdirmeksizin mahza bir mukaleme zeml-
ni teskil etmek ve bir serguze§t beyani kabilinden olmak iizere cariyeden,
sevdigi dostlannin halini dahi sorar idi.
159. O, makamindan ve efendilerinden ve hem§ehrtlerinden kissalan, hektme
acik soyler idi.
"Ta§" edat-i §irketdir. Isimlerin ahirine geldigi vakit, beraberlik ma'nasim
ifade eder. "§ehr-ta§" hem§ehri ve bir-§ehirli demek olur.
Ya'ni, cariye o hekimin hastahgini izale edecegine kanaat getirdigi igin,
ondan higbir halini ve serguze§tini saklamayip, apagik bir surette kendi
makamindan ve efendilerinden ve hem§ehrilerinden haber verir idi.
160. ZKvdagim onun hissa soylemesi iarafma tutardi; aklini da nahzma ve
onun hareketine tutardu
Ya'ni o miir§id-i kamil, zahirini salikin zahirine ve batimni da salikin ba-
timna tevcih edip, onun ma'nevi hastaliklanni tedkik ederdi.
161. Ta hi nahzi himin namindan si$rauict olursa, onun caninin maksudu ci-
handa o olur.
Zira gam ve surur gibi insanin batimna te'sir eden haller, onun zahiri
olan cisminde de eserlerini gosterir ve nabzimn mu'tad olan darabamni da
degistirir. Tababet-i atikada "ilm-i nabiz" var imi§. Doktor, hastaya illetini
G ^^>
MESNE Vl-I SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
soyletmeksizin nabzinin ati§indan illeti anlar imi§. Bu gibi tabiblere yeti-
§enler, onlann halini bize nakl ediyorlar. §imdiki tababette ilm-i nabizdan
pek az bir ma'lumat kalmistir. Bu tababetin Hind'de mevcud oldugunu
soyluyorlar.
*jt ft b J 1 * J&* 0\j\ ^m jj^-i j \j*j>- j$z> j OUv-j^
162. ZKendi dostlarini ve sehirlerini saydi; ondan sonra ha§ka senxr adini go-
tiirdii.
Ankaravfde birinci misra'da "§ehr-i o ra" vaki'dir. Bu surette cariyenin
dostlanni ve §ehrini soyleyen hekim-i ilahi olur. Fakat Hind niishalannda
"§ehr-i hod ra" vaki'dir; bu surette de bunlari soyleyen cariye olur ki, siyak-i
ma'naya gore bu niisha daha muvafik goruniir.
Jr* y J^*ji A^ uy^ j> J-ij*" A^ j' iS^ ^Jjd ^j*r ^^
163. ^Dedi: Uaktaki kendi sehrinden $iktin; hangi §ehirde $ok olmus idin?
Cariye, salikin akl-i ciiz'isi i'tibar edildigine gore, "salikin kendi §ehri"nden
murad, ilim §u'belerinden en ziyade mustaid olup, muhabbet ettigi ilim olmak
miinasib olur.
Ya'ni, kendine meslek ittihaz ettigin ilim su'besinden baska, hangi ilim
§u'besinde cok me§gul oldun.
164. Hlir sehrin adini soyledi ve ondan da gegii; yuziinun rengi ve nabzi haska
ohnadu
Bir §u'be-i iimin adini soyledi ve gegiverdi. Ona muhabbet gostermedigi
icjn, bundan aynhgindan dolayi idrakinde bir tagayyiir hasil olmadi.
165. Gfendilerini ve hemsehrilerini, onlann mehanindan ve tuz ve ekmekten hir
hir a$ik soyledi.
"Ekmek ve tuz" ta'biri, beraberce bir sofrada yiyip igmekten ve miinase-
bette bulunmaktan kinayedir. akl-i cuzl, o ilim §u'besindeki ustadlanm ve
ders §eriklerini ve onlann sakin olduklan yeri ve onlar ile olan miinasebetle-
ri agik bir surette soyledi.
C ^S 3
AHMED AVNl KONUK
166. §ehir sehir ve hane hane hikaye eiti; onun ne daman kimddadi ve ne yu-
Zu saw
oldu.
Ya'ni salik bu tafsilati verdigi halde, onlardan aynlmis, olmasindan dolayi,
kendisinde higbir teessiir eseri zahir olmadi.
167. <§eker gibi olan Semerhand' dan soruncaya kadar, onun nahzi zararsiz ha-
ll iizere idi.
"Semerkand"dan murad, viicud ve enaniyet §ehridir ki, bu §ehir akl-i cuz'i
indinde §eker gibi tatlidir; ve bu §ehirde her an akla, tiirlii tiirlii ezvak-i cis-
maniyyeyi yaldizlayip gosteren nefis kuyumcusu sakindir. Ve akil, bu nefis
kuyumcusunun a§ikidir.
Arifin biri nefsi soyle tasvir eder: "Nefse bir suret verilse §ekli §udur: Ba§i
kibir, gozii ucub, agzi hased, lisani kizb ve giybet, kulagi nisyan, gbgsii hikd
ve kin, karni sehvet ve buhtan, elleri hiyanet ve sirkat, ayakian emel, kalbi
gaflet ve ruhu kiifiirdur."
Nefsin kuyumcuya tesbihi o>^i ^-Ui ^^ Ya'ni "Nasin en yalancisi ku-
yumculardir" hadis-i §erifine miisteniddir.
Ya'ni salikin hali viicud ve enaniyet §ehrinden soruncaya kadar, nig mu-
tegayyir olmadi.
168. ^Nabtz hareket etti ve yuzu ktzardt ve sarardi; zira SemerkanMi kuyum-
cudan jerd oldu.
"Zer-ger" kuyumcu demektir, Ya'ni vaktaki bu §ehirden bahs olundu, o
sehirde sakin bulunan nefse olan a§kindan dolayi, salikin aklinda ve idrakin-
de bir tagayyiir hasil oldu; zira sultan-i ruhun huzurunda nefis kuyumcusun-
dan aynldi.
169. O hekim vaktaki hasiadan bu sirri anladi, o dert ve belanin aslini agik
buldu.
c 3^>
MESNEVt-t §ERtF SERHl / I. CiLT • MESNEVl-1 •
hekim vaktaki nefsin a§ k ve muhabbetine mubtel& olan akl-i ciiz'iden
bu sim anladi ve bu yuzden ugradigi derd ve belanin aslini acik buldu; zi-
ra salikin enva'-i ulum §ehirlerinde tahsil zahmetini ihtiyar etmesi, hep
nefsine olan muhabbetinden na§t idi ve hep istihar ve enaniyyeti a§kindan
idi.
170. ^Dedi: Qe$il mahallinde onun makaUesi hangisidir? ^edi: ^K'6-pru ha§in-
iave Qalfer mahallesidir .
Hekim-i ilahi, cariyeye dedi: Gegit mahallinde, o kuyumcunun mahallesi
hangi mahalledir? Cariye cevaben dedi: Koprii basmda ve Gatfer mahallesidir.
"KopriTden murad, cismaniyet alemidir ki f nefis bu cisim aleminin baka-
sina baghdir; ve cismaniyet alemi ise, ruhun bu cismaniyet alemine gelmez-
den evvel bulundugu birinci alem-i misal ile, bu cismaniyet aleminden ayril-
diktan sonra ikinci alem-i misal, ya'ni berzah arasinda bir koprudiir. "Gatfer"
ile, nefs-i emmare mertebesine isaret buyrulmu§ olmak miinasib olur; zira sa-
likin nefsi, bu cismaniyet aleminde ewela bu mertebede bulunur.
171. ^Dedi: ^ildim ki senin hasialigm nedir; hemen senin halastnda sihirler
aosterecegim.
"Sihir" miiteaddid ma'nasi vardir; burada harika gostermek demektir.
Ya'ni insan-i kamil salike dedi: Senin hastahginin mahiyyetini te§his et-
tim ve senin bu illetten kurtulman hususunda acele harikalar gosterecegim.
Zira insan-i kamilin hizmeti salikin nefsini olduriip, onu iyy d\ jj \j r Ya'ni
"Olmezden evvel oliinuz" hadis-i §erifi mucibince, sifat-i nefsaniyyesinden
kurtarmak ve ruhaniyet mertebesine terakki ettirmektir.
172. <y^iesrur ve jarvj ve emin ol ki, sana yagmnrun $emene yaptigini yapaca-
gim,
"train" "amin" kelimesinin imale olunmusudur, emin olan demektir.
Ya'ni hekim dedi ki: Bana mulaki oidugun igin sevin ve kalben rahat ve
korkudan ve sikintidan emin ol; zira yagmur nasil gemenistani yemyesjl ya-
AHMED AVNt KONUK
parsa, ben de seni nefsinin sikintilanndan kurtarip, ruhunun sifatlanyla latif
ve guzel bir hale getirecegim.
j-b ^ jl f.J*A±A JA y y. jy^A ^ y {jj>- ^ y ^ j*
1 73. ^Ren senin gamini yerim; sen gam yeme. lien sana yuz hahadan daha sef-
kai ediciyim.
yrj C— ~*- ^ J^T <$> y jl ^ £ ^ ^jS [> \j j\j j,\ OU OU
174. Dier ne kadar padisah senden $ok arashnr ise de; sakm sakm hu strn
kimseye soyleme.
Bu beyt-i §erifde salikin ahval-i siiluku agyara if§a etmemesine i§aret buy-
rulur.
^J~* J-^ 9 ^ J *JJ ^*\j* ^\ *y$> Ji dy? y j\j *4iW- j£
175. Senin simnin mezan gonul oldugu vakit, senin o muradin fen $ahuk ha-
sd olur.
CJ&r Jriy*- *\j* ^ **_£ * J j C-jifS j* *£ j* aS" j?**-* C-J&"
176. ZPeygamber, her him sun gizledi ise, gahuh hendi muradi ile $ift oldu hu-
yurdu.
Bu beyt-i §erifde: »y\ J-^>- o^ ^ ^ Ya'ni "Kim ki sirnni sakladi, onun
i§i hasil oldu" hadis-i §erifine isaret buyrulur.
}y# l)u**o ^j^jtj^t y j+# ^y* ti\$ii Cfr*j jJ^i ^yr ^'^
177. Uakiaki iohum yerde gizli olur, onun sim hostanin tdzeligi olur.
"Ser-sebz" taze, geng, ikballi ve tali'li ma'nasinadir. Ya'ni tohum yere gomu-
liip nazarlardan gizli kaldigi vakit, onun igi agilip, yemyesjl bir halde cikar ve
bostamn tazeligi ve taraveti olur. Bu beyt-i §erif sir saklamamn misalidir.
178. S%lhn ve giimus eger gizli olmasa idiler, ma' den alhnda ne vakit ierbiye
hulurlar idi?
"Kan" filizat-i ma'deniyye cikanlan menba'dir. Ya'ni altin ve gumu§, top-
rak altmda gizli olup, kendi ma'denlerinin altinda terbiye olunup, altinlik ve
*$$£>
MESNEVt-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
gumu§luk mertebesini bulurlar. Bu beyt-i serif dahi sir saklamanin diger bir
misalidir.
179. O hehimin va'dleri ve luiuflan, o hastayi korkudan emm etti,
180. Diahiki olan vadleri goniil kabul edict olur; mecazi olan va'dler elem iu-
tucu olur.
"Tase" elem demektir. Ya'ni dogru va'dlere kalb inanir ve onlan ka-
bul eder; mecazi ve yalan va'dlerden kalb subheye dii§er ve elem peyda
olur.
Oljj gj JJ> J*t li ^d^Pj 0\jj gf ^/ Jjfcl s-oOPj
181. ZKerem ehlinin va'di, aktci hazinedir; na-eklin va'di, ruhun elemi oldti.
"Revan" birinci misra'da "reften" veya "reviden" masdarlanndan sifat-i
mii§ebbehe olup, can ve gidici demektir. "Genc-i revan" kiymeti car! olan
hazine demek olur. Ikinci misra'da, "nefs-i natika" ve "ruh-i izafl" ma'na-
sinadir.
Ya'ni kerem ehlinin va'di, dogru oldugu igin hiikmu rayic ve can olan bir
hazinedir. Ve kerem ehli olmayanin va'di ise, yalan oldugu igin, ruha siklet
ve sikinti verir ve kalb onun va'dinden sogukluk duyar.
<**
Velinin, cariyenin hastaligim anlamasi ve cariyenin
elemini ve marazini padisah huzurunda arz etmesi.
182. 'TSundan sonra $aha azm etti; §ahi ondan hir §emme ayah etti.
C £P? >
AHMED AVNI KONUK
"§emme" Arabide, az bir §ey ve mutlak koku ma'nasinadir. Ya'ni hekim-i
ilahi c&riyenin hastahgim te§his ettikten sonra, salikin sultan-i ruhuna tevec-
cuh etti ve onun ruhunu o hastaliktan biraz haberdar etti.
183. ^Dedi: ^TecHbir o olur ki, hu derd vein, o merdi haztr getirelim.
Hekim-i ilaht dedi: Bu hastanin iyi olmasi icm yapilacak tedbir budur ki,
o kuyumcu adami ihzar edelim. Nefs-i emmare, Hak yolu saliklerinden pek
cogunu maglub ettiginden, "merd" ta'biriyle onun kahramanhgina ve kuvve-
tine ve ezvak-i cismaniyyeye mutemayil olan bu merdin, sultan-i run tararV
na celbine i§aret buyrulur.
184. O uzak §ehirden kuyumcu olan adami cajjir; alttn ve hil'at tie ona cjurilr
vex.
"Uzak §ehir"den murad, vucud ve enaniyet §ehridir. "Hil'at" padisahin ve
vezirlerin ve biiyuklerin eski zamanlarda ba'zi kimselere ikram kasdiyla giy-
dirdikleri kiymetli elbiselerdir.
Ya'ni, ey sultan-i ruh! varlik ve enaniyet §ehrinden, kuyumcu mesa-
besinde olan o merdi cagir; ve altin ve hil'at ile, ya'ni haz ve enaniyet li-
baslan gostererek onu aldat! Malum olsun ki, nefs-i emmare asla Hak yo~
luna siiluke yakla§maz; eger yakla§irsa, onda bir hazz-i enaniyyet duydu-
gu icin yakiastf. Zira mur§id-i kamillerin, halk tarafindan hurmet ve i'tibar
gordiiklerini gdriir ve kendisinin dahi bu yoldan o makama vusuliinii ta-
hayyul ederek, kendisi icin bir varlik ve enaniyet zevki duyar. Halbuki o
yola girdikten ve mur§id-i kamilin eline gegtikten sonra, kendisinin oldurii-
lecegini bilmez.
Aj£ j JW- J J^ jl tj j\ -^ -V*J» tj jit (t^- j' (l)UaL- A^Jj^-
185. Sultan kekimden hunu i^iUi^i vakil, onun nasihahni goniilden ve canclan
ihtiyar etti.
Vaktaki salikin sultan-i ruhu, mur§id-i kamilin bu tedbirini dinledi; onun
nasihatim kemal-i hulus ile kabul etti ve mursjdine teslimiyet gosterdi.
<^Sg>
MESNEVt-l §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Padi§ahm, kuyumcuyu getirmek icin
Semerkand'a elgiler gondermesi.
186. ^inaenaleyh o iaraja haziklar ve hafiler ve cok ad&l olan hir iki e\ci gon-
[185] <Wi.
"Hazik" zeyrek ve mahir ve arif ve i§ bilici ma'nasinadir. "KM" bir i§de
ba§kasina hacet birakmayan ve i§i tamam goren kimse demektir. "Udul" adi-
lin cem'idir. Bu "iki elci"den murad, ruhun ilim ve tefekkiir sifatlan olur ki,
zikr olunan sifatlar bu iki sifatin hassalandir ve bu iki sifat nefsi Hak yoluna
celb icin aldatmaga kadirdirler.
187. iki bey, §aken§enden miijdeci olarak, o kuyumcumin online, Semer-
kand'a kadar geldiler.
cJu& j> j\ \jbj4^ jJul J^U cJ>j**» J*«IS~ *\z*\ .JuJaJ iS^
188. ^Dediler ki: By ma'rifeti kamil olan iistad! Sifat, $ehirlerde senden zfc
hirdir.
"Vasfin §ehirlerde zahir olmasi"ndan murad budur ki, nefs-i emmare
veya levvame sahibi olan alimler, kendi fazillarmi ve benliklerini aleme
gdstermek igin ilim §u'belerinin §ehirlerinde eserler yazarlar; ve neticede il-
min siyt ve §6hreti bu nefsin benligi yuzunden vaki* olur. Nitekim Fihi Ma
Fih'm yirmi be§inci fashnda §6yle, buyrulur: "Nazar eyle ki, Kur'an icin
onar onar ve sekizer sekizer ve dorder dorder cild tefsir yapmi§lardir; ga-
razlan kendi fazillanni izhardir. Ke§§af , da Zemah§eri kendilerini izhar igin
bu kadar dekayik-i nahviyye ve lugaviyye ile, ibare-i fasiha isti'mal etmi§-
ierdir, ilh..."
AHMED AVNl KONUK
189. Dsie falan sah kuyumculuk i$in, seni ihtiyar etii; zwa sen pek huyuksiin.
Bu sozler, ruhun ilim ve tefekkur sifatlannin nefsi, ruhun huzuruna celb
icjn igvalandir.
190. Dsie bu hit ah ve alhm ve qumusu at; qeldiqin vahitte de has ve nedim
[189] 1 U V
olursun.
Ya'ni bu haz ve enaniyet hil'atini ve riyaset altin ve gumiisunu al, sul-
tan-i ruhun huzuruna geldigin vakitte de, onun hususi karini ve musahibi
olursun. Nitekim "safiye" makamina geldigi vakit, nefis ayn-i ruh olur.
191. ufylerd, $oh malt ve hil'ah abrdii, aldandi; sehrinden ve evladindan he-
sildi.
"Gurre" masdardir, aldanmak ma'nasinadir. Ya'ni merd olan nefis, bu
tab'inin meyl ettigi §eyi ve riyaset hil'atini gordti; §ehri olan ctsmaniyet ale-
minden ve kendinin evladi olan sifatlardan ayrildi.
$£ rr^W JU^S «Li* OlS" j*>yj $y* o\j js OloLi x»\ jjul
192. tS%dam sadman olarak yola geldi; bi-haher idi ki o sah, onun canina kasd
etti.
Nefis kuyumcusu riyaset muhabbeti ve sevinci He yola gikti; fakat §ah
onun canina kasd edeceginden hie. haberi yok idi. Zira mur§id-i kamil nefsi
oldiirixp ve ruhun cariyesi olan akl-i ciiz'iyi, ona olan ashndan kurtanp, ru-
ha yar eder. ^
193. £%rab ahna bindl ve sevinerek siirdii; kendi hamnm bahasini hil'at an-
ladi.
"Esb-i tazi" Arab ati ma'nasinadir. Riyaset hil'ati ve halk iizerinde tasar-
rufa sebeb olan altm ve glimu§ gibi halleri gorunce, nefis sultan-i ruh tarafi-
na acele ko§tu; kendi olumiinun diyeti olan bunlari, ikram anladi.
G ^^
MESNEVl-t §ERtF SERHl / 1. CtLT • MESNEVf-1 •
UlaiJl $.j** Ij <J*iJ>~ <-^^i *£*" ^J -^k j**" j-&\ e *^ <S^
194. By kendi ayagi ile su-i kazdya kadar, y&z nza ile sefere aHmi§ olan
kimse!
Ya'ni, ey nefsin hirsindan dolayi, kendi ayagi ve iradesi ile, zahirde fena
goriinen kaza-yi ilaht tarafina razi olarak sefere gitmis. olan kimse!
Bu ve asagidaki beyt-i seiifler, umum-i be§erin halini beyanen irsad-i
Pir'dir.
Malum olsun ki bir "kaza" ve bir de "makzi" vardir. Kaza, Hakk'in
hiikm-i kiilli-i icmalisidir; buna razi olmak lazimdir; ve makzi, bu alem-i ke-
safette efrad-i be§erin, o kaza-yi ilahiye bagh olan iradesiyle zuhur eden ko-
tii hallerdir ki, "suu'1-kaza" ta'biriyle bu makziye isaret buyrulur. Hz. Pir, bu
iki hale, III. cildin 1365 numarasina musadif olan §u:
"Ben kiifre o cihetten riziywi ki kaza-yi Mhldir; bizim niza' ve hubsumuz ol-
masi cihetinden razi degilim. "
Beytinde isaret buyurmusjardir. Daha ziyade tafsili,bu beytin §erhindedir.
195. Otrnn hoydlinde izzet ve mat ve huyiikluk vardir. Slzrad, gii evei gotii-
riirsiin dedi.
Ya'ni kendi nzasi ile su'-i kaza tarafina sefere giden o kimse, izzet bulmak
ve mal kazanmak ve mansib sahibi ve biiyuk olmak hayalindedir. Halbuki
Azrall (a.s.), ona: Haydi bakahm git; evet, §imdi istedigin emellerine nail
olursun, der. Bu alemde bu halin bircok misalleri gorulmu§tur. Mesela tacirin
birisi malini bir gemiye doldurup sefere cikar; ve bunlan satip, soyle ve boy-
le yapacagim hayallerinde bulunur; basma ne gelecegini bilemez. Sefer esna-
sinda gemi batar; mallar mahv olur ve kendisi de bogulur.
196. Daktaki o garth olan merd, yoldan eri§ti; UMb onu $ahm huzuruna fletirdi.
Ya'ni mur§id-i kamil, nefis kuyumcusunu, iste senin cariyen olan akl-i
tiiz'i buna a§iktir diyerek, sultan-i ruhun huzuruna getirdi.
Os^,
AHMED AVNl KONUK
197. ^u2el mum, ha$i uzerinde yanmak i$in, onu naz ile §ahen§ahin iarafina
gotiirduler.
Tiraz" birkag ma'naya gelir t burada yaki§ikli ve nazik ve giizel ma'nasi-
nadir. "§em'-i tiraz" giizel mum demek olur. Bundan murad, zulmette olan
nefse ruhun nur-i feyzidir. Ya'ni salikin nefsi, nur-i feyzi onun ba§i uzerinde
parlamak igin naz ve ikram ile sultan-i ruhun huzuruna gotiirduler.
198. $ah onu gbrdu; hir$ok ia zim etti. JAlhn hazinesini ona teslim etii.
Sultan-i run, i# j»> jJ~k* JL~iJ Ya'ni "Nefis senin binek hayvanindir; ona
nfk ile muamele et!" hadis-i §erifi mucibince birgok ta'zim etmekle beraber,
altin gibi olan kendi sifatlannm hazinesini, bu sifatiardan kendisine munasib
gorduklerini almak iizere, ona teslim etti.
199. Sonra hehim ona dedi: By biiyuk sultan! O cariyeyi, hu efendiue ver!
Ya'ni hekim-i ilahi olan mur§id-i kamil, salikin ruhuna dedi: Ey cisim mem-
leketinin biiyuk sultani! akl-i cuz'i cariyesini, bu nefis kuyumcusuna ver.
Ya'ni, aki-i cuz'i ibtida §eriat dairesinde nefsin hazlanyla me§gul olsun; zi-
ra akl-i cuz'i, ruhun Hakk'a olan askim miinkir oldugu igin, bu hususta ru-
ha yar olamaz. nefis tarafina miincezibdir. Nitekim bu cildm 2012, 2013,
2014 numaralanna musadif olan beyitlerde §oyle buyrulur:
"Akl-i cuz'i her ne kadar, sir sahibi gorunur ise de, ask-i ilahiyi munkirdir. Ze-
kidir ve alimdir; fakatyok degildir, Mulk "la" olmadikga Ehrimen'dir. soz He
ve M ile bizim yarimiz olur. Hal hukmune geldigin vakit "la" olur. "
ij^s. ^i ot *ii (J^j v
^ J'r- j^j j> ^j^ u
200. Ta kx cdriye onun visdlinde iyi olsun; onun o%-\ visali, o aiesi def etsin.
S£P?
MESNEVl-1 SERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ta ki akl-i ciiz'i, §eriat dairesinde nefsin icabatina tabi' olmakla, hos, ol-
sun, Hak yoluna sulukden iirkmesin ve nefisden hazzim alsin.
201. $ah o ay yuzliiyii ona baijisladi; o her iki sohbet isieyiciyi es ettu
Ya'ni run, akhni nefsine ve nefsini de akhna tevcih etti. her iki sohbet
isteyeni ve a§iki ve ma'suku birbirine e§ yapti. Kissanin zahirine nazaran ku-
yumcu, cariyeyi satmis, oldugu cihetle onun sohbetini isteyici olmamasi icab
eder; zira bir a§ik ma'§ukundan kendi iradesiyle aynlmak istemez. Fakat kis-
sanin batinina nazaran akil nefsin ve nefis dahi aklin talibi oldugundan, her
ikisi birbirinin sohbetini isteyicidir.
202. JMti ay miiddet, murad surdiiler. O^fihayet o kvz tamamiyle sihhaie geldi.
"Alti ay"dan murad, nefsin alti mertebedeki terakkisine isarettir ki, bunlar
da emmare, levvame, mulhime, mutmainne, raziye ve merziyyedir; bunlann
fevki olan nefs-i safiye, ruhiyyet mertebesinde fan! oldugu igin, nefsin mer-
tebesinden haric, olur. Ya'ni akil, nefsin alti mertebesinde o nefse musahib ol-
du; nihayet o akil cariyesi, nefsin her mertebesinde aldigi hazdan dolayi, iz-
tirabdan kurtulup sihhat buldu.
203. Ondan soma onun vein serbet i/apfi; ictiiji zamandan beri kizm oniinde eri-
mekte idi.
Ondan sonra mur§id-i kamil, o nefis igin tevhid-i hakiki ve ma'rifet-i Hak
§erbetini yapti. Nefis bu §erbeti igtigi zamandan beri erimege ve varligindan
gegmege ba§ladi.
204. Uaktaki hastalikian onun cemali kalmaai, kizin cam, onun vebalinde kal-
mat
di.
"Vebal" zarar ve ziyan ve mekruh olan §ey demektir. (Ahterf)
Vaktaki mevhum olan nefsin akil nazanndaki giizelligi ve varligi kalma-
di, aklin cam ve hakikati o nefsin zarar ve ziyanindan kurtuldu.
AHMED AVNI KONUK
205. Uaktaki $irhin ve fend ve yiizii sari oldu, azar azar onun katbinde sogudu,
206. ^irtakim ashlar ki hir renk i$in olur, ask olmaz, dktbei bir ayip olur.
u Neng" ayip ve ar ve hasret ve nedamet ma'nalannadir. Bu beyt-i §erifde
fennin bir hakikatine de isaret buyrulur. Ma'lumdur ki, giine§in ziyasi yedi
renkten miirekkebdir ve e§yamn kendilerine mahsus higbir rengi yoktur. An-
cak malik olduklan hassa vasitasiyla ziyanin herhangi bir rengini emerek, di-
ger renklerini almaz. Mesela bir kuma§in mavi goriinmesi, kendisinin veya-
hut boyasini teskil eden maddelerin, ziyanin yedi renginden altisini gostermi-
yerek, yalniz mavisini almasindandir. Binaenaleyh e§yaya renk veren §eyler,
onlann maddelerinin hususi halleri ve isti'dadlandir. imdi bir kimse rengin-
den dolayi bir cjcegi sevse, zaman gectikce o gigegin maddelerindeki o rengi
aimak kabiliyyeti gidip, solar ve a§ik, ben buna mi a§ik olmusum diye ken-
disini ta'yib eder. Iste bunun gibi e§yanin guzellikleri dahi, Hakk'm cemali
olan sifatlannin kabuliine, o §eylerin isti'dadlan olmasindandir; ve bu guzel-
likler onlarda ariyettir. Vaktaki bu ariyet ve anzi olan giizellikler, zaman ge-
cerek cismin bozulmasi yiizunden, gider, binaenaleyh bu ariyet ve anzi renk-
lerden ve guzelliklerden dolayi olan a§klar akibet ayip ve hasret ve nedamet
olur, ask olmaz. A§kin nevi'leri hakkinda 111 numarali beyitte izahat vardir.
207. CYe olaydi o, bastanbasa ayvp olaydi da; onun uzerine o kotii hukum vaki'
olmaya idi.
"Ka§ki" edat-i temennidir, "Ne olaydi" demektir. "Daven" hukum ve hii-
kumet; "bed-daveri" kotii hukum ve suu'1-kaza demek olur ki; bundan mu-
rad dahi makzidir,
Kaza ve makzi 194 numarali beyitte izah olundu. Ya'ni, ne olaydi o ku-
yumcuda boyle bir ariyet ve anzi giizellik olmaya idi de, cariyeyi bu anzi gli-
zellik a§kindan kurtarmak icin, §erbet icjrip oldiirmek gibi, o kuyumcu aley-
hinde bir kotii hukum vaki' olmaya idi. Ya'ni aklm nazannda nefsin guzelli-
gine olan a§k, onu run tarafina meyilden ve a§k-i ilahiden ayirdigi igin ehl-i
hakikat indinde, onun maarif-i ilahiyye §erbeti ile olduriilmesi iktiza etmistir.
^^^
MESNEVM §ERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Bu hukum nefse nazaran, kotii bir hiikumdur; zira nefis oliimden istikrah
eder ve kendi benligi dairesinde ya§amak ister; fakat ind-i ilahide nefsin 61-
duriilmesi hakkinda vaki' olan hukum giizeldir ve ayn-i hikmettir. Nitekim
hadis-i §erifde »yy d\ JJ \j r Ya'ni "6lmezden ewel oluniiz" buyrulmu§tur.
208. Onun gozunden irmak gihi kan ho$tu; onun yuzii, caninin du§mani geldi.
"Deviden" kosmak ve segirtmek ma'nasma olup, Fariside zi-ruh ve gayr-i
zl-ruh hakkinda kullamlir.
Ya'ni, kuyumcunun gozunden irmak gibi kanh ya§lar ko§tu ve hucum et-
ti. Onun yiizundeki anzi giizellik, caninin diismam oldu.
209. Onun kanadi, tavus kusunun diismam geldi. By kimse, ne pok sahi onun
ferri oldurmii^tur.
"Ferr" §an, §evket, fazl-i vakar, zinet, revnak ma'nalannadir. Hz. Fir ta-
rafindan irsaden buyrulur ki, tavus kusunun kanadinin letafeti ve giizelligi,
kendisinin du§mani oldu. Zira onun kanatlanni yolup siis yapmak igin ken-
disini olduriirler; ve keza tarihlerde goriilur ki, birgok padi§ahlar, §an ve §ev-
ketleri yiizunden dusmanlann hiicumuna ma'ruz kalip dldurulrniislerdir.
210. ^Dedi: HZen o ceulanvm hi, qobeqimden dolam, bu avci benim saf olan ka-
[209] ,..,,.. ° u
nmu aoktu.
"Naf ' gobek demek olup, burada ahulann yedikleri guzel kokulu otlardan
ve cigeklerden, gobeklerinde biriken misk ma'nasinadir; ve ona "misk gobe-
gi" derler.
Ya'ni kuyumcu olurken bile kibir ve enaniyetten ve ogunmekten vazgec-
meyip dedi: Ben o ceylamm ki, bu avci benim saf ve guzel olan kanimi misk
gdbegimden dolayi ddktu. Zira nefis, kibir ve enaniyet izhanndan ve ogiin-
mekten asla vazgegmez. Onun hakikati bu sifatlan iktiza eder.
211. By! Tien o sahra tilhisiyim hi, yusudan postu i$in onun basini kestiler.
c £$# )
AHMED AVNl KONUK
Nefis kuyumcusu yine ogimiip dedi ki: Ben o viicud-i izarl sahrasinin tur-
lu turlii hiieler yapan tilkisiyim ki beni pusuya diisurup, postum igin ba§imi
kestiler.
212. Gy! O hir filim ki, filcinin zahmi, kemik icin kanvmx dokiii.
Fil ihtiyar olup, arttk i§e yaramaz bir hale gelince, fil muhafizi olan filci-
ler, zehirli bir ma'cun yapip file yedirirler; fil diisup olur; onun kiymetli olan
disterini alirlar.
Bu beyt-i §erifde nefis, file tesblh buyrulmu§tur. Ya'ni nefis kuyumcusu
yine ogunerek dedi ki hey...! Ben, di§lerini almak igin filcilerin oldurdiikleri
file benzerim.
213. O kimse ki heni, henim mddunum igin old&rmu$xr ki, hilmez ki henim
kanim uyumaz.
Bu beyt-i §erifde dahi nefsin tekebburiine ve ucbuna isaret buyrulur. Zira
nefis kuyumcusu akli ve ruhu ve insan-i kamili kendisinden a§agi gormu§-
tiir. Ya'ni kuyumcu tekebbiir cihetinden dedi: kimse ki, ya'ni sultan-i ruh
veya hakim-i ilahi beni, kadr ii kiymetge benden daha asagi olan akl-i ciiz'T
cariyesi igin oldurmustiir; bilmez ki benim kanim uyumaz; ya'ni muhakkak
benim oldurulmemin cezasim gorur.
Ikinci misra', istifham-i inkari suretinde terciime olunmak dahi caizdir.
Ya'ni" bilmez mi ki benim kanim uyumaz," demek olur.
^~~ S £&*> J&r u^ if ^J*r ^J^ , ^~~ijjt *V J jjj*^ ^— ^ J
214. 'TZugun hand ise, yarin da onadtr; henim aibi kimsenin kani ne vakit hoy
le zdyi'dir?
"Kes" kadr ve i'tibar sahibi olan kimse demek olup na-kesin ziddidir. Ya'ni
bu olmek ve fan! olmak bugiin bana ise, yann da beni oldiiren kimseyedir; an-
cak onun boynunda beni oldiirmenin vebali kalmis&r. Binaenaleyh benim gi-
bi kadr ii i'tibar sahibi olan bir kimsenin kani ne vakit boyie zayi' olup gider?
jl ajL- d\ j\ <Jj+* *>£ jlj jlji **\+» xSsil jljji a^-jT
215. Uakia duvar, uzun gotye hirakir; o golge yine onun tarafina doner.
^^P 3
gTpT^ MESNEVt-l §ERlF SERHl / I. CiLT • MESNEVl-1 •
Mesela duvar uzun bir golge birakir; fakat o golge sonunda yine duvar ta-
rafina doner. Bunun gibi, duvar mesabesinde olan sahs-i be§erden sadir olup,
golge mesabesinde olan iyi ve kotii fiillerin, iyi ve kotii neticeleri, yine o §a-
his tarafina doner. Nitekim ayet-i kerimede u£i X,i VI j <uJj1u UC J** ^
(Fussilet, 41/46) Ya'ni "Kim ki iyi amel i§ledi, nefsinin lehinedir- ve kirn ki
fenalik yapti, nefsinin aleyhinedir" buyrulur.
216. nZti cihan dagdir ve hizim i§imiz hagumaktir. ^agirmalann sesi, hizim
tarafimiza gelir.
Ya'ni bu diinya bir daga benzer ve bizim fiillerimiz de, o daga karsj bagir-
mak gibidir. Mesela bir kimse daga kar§i "Efendim!" diye bagirsa, dagdan
"Efendim!" diye o sesin aksi gelir; ve eger bilfarz "E§ek!" diye bagirsa, dag-
dan da "E§ek!" aks-i sadasi gelir.
217. ^Bunu soyledi; derhal toprak cdtina gitti; o cariye askdan ve marazdan te-
miz oldu.
Ya'ni nefis kuyumcusu, lisan-i hal ile bu sozleri soyledi ve oldii; ve der-
hal salikin topraktan mahluk olan cisminde ihtifa etti ve artik salikin viicu-
dunda hukmii kalmadi. Zira nefis, mevt-i suriye kadar salikde bakidir; ancak
suluk neticesinde, mevt-i ma'nevi ile olup, salikin cisminde ihtifa eder. Bina-
enaleyh ruhun cariyesi olan akl-i ciiz'i dahi, cirkinligi nazannda sabit olan
nefsin a§kindan ve onun sifatina miibtela olmak marazindan temizlendi.
218. jLira ki olmiislerin aski haki decjildir; zira ki olmiis, hizim tarafimiza ge-
lid degildir.*
218 numarah beyitin "tercumesi"ni muteakiben, "Izah" kelimesinden sonra aciklama yapil-
mayip satira su tarihler yazilmtsttr: "12 Muharrem 1357 ve 14 Mart 1938 ve 1 Mart 1354
pazartesi gtinii. Irtihali 17 Muharrem 1357, 19 Mart 1938 ve 6 Mart 1354 cumartesi giinu."
Bu nottan sonra 219. beyitten 230. beytin sonuna kadar farkli bir el yazisi goriilmekte, son-
ra yine Merhum A. Avni Bey'in el yazisi baslamaktadir. 314. beyitten 354. beyitin
terciimesine kadar tekrar, nottaki imzadan anlasildigina gore, Abdurrahman Adil Dogru'nun
el yaztsi kar§imiza cikmakta ve 317. beyit serhinin sonunda su not bulunmaktadir:
*$%&>
AHMED AVNI KONUK
219. ^Birinin aski canda ve gozde her hir dem, goncadan daha iaze olur.
220. O dirinin askini intihah et ki, o baktdir; zird sana can-feza olan sarah-
dan sakidir.
f\fi\ j jVi-ijl jTj '4j J£ j ^ W* °o* !X (Rahman, 55/26, 27) Ya'ni
"Alem-i suretde olan her §ey fanidir ve ancak Celal ve ikram sahibi olan se-
nin Rabb'inin vechi ve Zat'i bakidir" ayet-i kerimesine i§aret buyrulur.
221. Onun a$Juru ihiiyar et hi, hiitiin enbiya, isi audi O'nun ashmdan bul-
dular.
c~~ j j\j£>± ^j^ OU^S" I c— «i j^ *i OU ljU j^- y
222. nf Bixim. if in. o ?a/ia ruhsai uoktur" deme! Ds kerimler ile gu\ deijildir.
Ya'ni, diinya dedigimiz §ey, feza-yi bi-nihaye icjnde bir zerredir. Onun iis-
tiinde olan bizim gibi aceze ise hig mesabesindedir. Bi-nihayeliklerde kudret
ve azamet sahibi olan §ahin ve Huda-yi mutealin huzur-i celaletine, hi? me-
sabesinde olan bizlere nasil ruhsat ve icazet olur ki, onun a§k ve muhabbe-
tinden dem vuralim deme. azamet ve celal sahibi oldugu kadar da, kerem
sahibidir. Binaenaleyh kerimlere dii§en i§, her ne kadar gug olsa bile, kolay
olur.
Mesnevihanlar bu beyt-i §erifi derse muba§eret esnasinda okurlar.
"§arih-i Mesnevi Ahmed Avni Bey (Kaddesallahu sirrahu) hazretlerinin sewal ve Zil-ka'de
1356 tarihlerinde tedkik ve miitalaa buyurduklan Midhat Efendi merhumun Miidafaa na-
mmdaki eserinden Dasitin-i padisah-i cehud surh-i serifmi tenvir ve izah etmek maksadiy-
la hazirladigi kursun kalemi ile yazilmis miisveddeyi, bu cild-i sertfi ikinci deta istinsah eder-
ken, bu surh-i serif sahifesinde buldum. Merhum musarunileyhin gayesi ve arzusu, mukad-
dimeden soma serhin hie olmazsa bu ilk ciiz'unu daha mufassal ve esash olarak yeniden
serh etmek idi. Halbuki 218. beyt-i setifin serhini yazdiklan sirada, dar-i bakaya intikal bu-
yurduklarmdan, fakir-i hakir bu sahifeleri istinsah He, hazir olan izah-nameyi yerine Have
ediyorum. Miisveddenin ash, fakirin yazdigi niisha icinde mahfuzdur.
Mesnevi-i ^erif serhini, ibtidasmdan nihayetine kadar sarih-i muhterem ve ustid-i ekrem ile
beraber istinsah eden, kitmfr-i Hz. Mevlana ve bende-i hakir, Abdurrahman Adil Dogru.
(Adil Dogru imzasi) 25 rebiu'l-ewel 1357 ve 25 Mayis-i efrenci 1 938 carsanba.
MESNEVf-I SERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
b J S jj *s &*k j*j j ufc£ 4&T0L
Onun beyanindadir ki, kuyumcu olan adami
oldurmek ve zehir vermek i§aret-i ilahi ile idi.
223. O adamin hekimin elinde olmesi, ne timid icin ve ne de korkudan idi.
224. Smir ve ilham-i ilah gelmedik$e, onu sahxn hahn vein oldiirmedi.
jl+ f lp ^U j5 \f\ ^ ^^^j^ \j ^o 01
225. O gocugun /it !7£izir bogazim kesti, onun sirnni avam-t hoik anhyamaz.
226. Vahy ve cevabi Diak'dan hulan kimse, her ne huyurursa, ayn-i savah olur.
227. Can hagislayan kimse, eijer olduriirse caizdir. Dtaibdir ve onun eli, Din-
damn elidir.
lnsan-i kamil, bilciimle esma ve sifat-i ilahiyyenin mazhan oldugundan
halife-i Hak'dir. Nitekim ayet-i kenmede Jj ail £$3 j 'c£, ii '^ u ^ (Enfal,
8/1 7) Ya'ni "Attigm vakit sen atmadin; velakin Allah atti" buyrulur.
228. Jsmdil gibi onun online has koy; onun bi$ajjimn onune sevinerek ve giile-
rek has koyl
Ismail (a.s.), pederi Ibrahim (a.s.)in onune, kissa-i zebhde nasil ba§ ko-
yup teslim oldu ise, sen de insan-i kamilin onunde oylece sevine sevine ve
G cS^
AHMED AVNl KONUK .
gule gule basini koy ve teslim ol! Ibrahim (a.s.) ogullanndan Hz. lsmail'i
mi, yoksa Hz. Ishak'i mi zebha te§ebbiis ettigi hakkinda beyne'l-ulema ih-
tilaf vardir. Her iki taraf da delillerini irad ederler ve kat'i bir netice cika-
maz. Kur'an-i Kerim'de de sarahat yoktur. Hz. §eyh-i Ekber Muhyiddin lb-
mi'l-Arabi Fususu'I-Hikem'de Fass-i tshaki'de kissa-i zebhin, Ishak (a.s.)
hakkinda vaki* oldugunu beyan buyurur. Ashab-i kiramdan Hz. Omer ve
Hz. tmam-i Ali ve Ibni Mes'ud ve Ibni Abbas ve Ikrime ve Said ibnii Cii-
beyr (ndvanullahi aleyhim ecmain) ve tabiinden Imam-i Ca'fer-i Sadik ve
Imam-i Ebu Hanlfe hazerati zebihin Ishak (a.s.) oldugunu beyan buyur-
mu§lardir. Fakat kavl-i meshur Ismail (a.s.) hakkindadir. Cenab-i Pir-i
destgir, kavl-i me§hura binaen Mesnevi-i £enflerinde Hz. Ismail'e i§aret
buyururlar. Zira Mesnevi-i §eiif den avam ve havassin nasibi oldugu icin,
kavl-i me§hura muhalefeti caiz gormemi§lerdir; fakat Divan-i Kebirleiin-
de, atideki beyitlerde zebihin Ishak (a.s.) olduguna isaret buyururlar. Zira
Divan-i KeMierinden yalniz havassin nasibi vardir. Ve muhakkikin-i ki-
ram hazarati indinde zebihin Ishak (a.s.) oldugu ke§fen sabittii.Divan-i Ke^
bk'den:
"Benim hak-i derim ixzerinde kurban olmu§ Ishak nebi olmak gerekdir.
Sen benim Ishak'imsm ve ben senin pederinim. Eygevherim, ben seni na-
si! kiranmi"
229. *Ta hi J/lhmed'in, S^had'la olan can-i yahi $oi, senin canm ebede kadar
handan kalsm.
Sen insan-i kamile teslim oldugun vakit, Ahmed (aleyhissalatii ve's-se-
lam) Efendimiz'in ruh-i paki nasil bahr-i ahadiyyetde mustagrak olmu§ ise,
senin canm da ebede kadar baka ile handan kalir.
230. ^Asthlar siirur kadehini, onlarin masuhlarim kendi elteriyle oldiirdukleri
vakit cekerler.
^g^tf
MESNEVl-I SERIF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
231. t$ah o kani sehvei vein etmedi; sen su'-i zanni ve miinazaayi buak!
232. 6en zanneime ki, miilevveslik etti; siizulmusluk, berraklik icinde ne vakit
bulaniklik hirakir?
233. H&u riyazet ve bu cefa, putenin giimiisten ciirufu $ikarmasi i$indir .
Kuyumcular giimusu puteye koyup ate§te eritirler ve bu suretle giimuse
kansmis, olan curufu ve tortuyu tefrik ederler.
"Suluk" puteye ve "riyazet" ve mihnet-i suluk ate§e te§bih buyrulmu§-
tur.Ya'ni siilukteki riyazetler ve muhabbetler, gumus, gibi sifat-i insaniyyeye
kansmis. olan sifat-i hayvaniyye tortulannin tefriki icindir,
J^j j\ 2j\ j** j Xtijp^j \j A; j lLxJ 0U»«^»t C. .'i j^j
234. Dyinin ve kotiiniin imtihani, alhn kaynaytp, kbp&gii iistiine cikmak icindir.
235. Sger onun isi ilham-i ilahi olmasa idi, o sah elegit, yirtvci bir kopek olurdu.
236. <$ehvet ve Kirs ve hevadan -pah idi; iyi yaph velakin koiu goriinen, iyi idi.
237. G^er Diizir denizde gemiyi deldi ise, Dtxzir'in delmesinde yiiz saglamlik
vardir.
j? A <J J ^y^^ d\j\ Ai j* j jy w> I ^^ ^j
238. u/Vtiisa'niTi ueKmi bu /u«W nur ve hiiner ile ondan mahcub oldu; sen ka~
natsiz ucma.
Musa (a.s.) §eriat sahibi bir nebiyy-i zisan idi; ve §eriat, vucud-i izarl ale-
mine mahsusdur. Vucudat-i izafiyye ise, vucudat-i mevhumedir; ve bu vu-
cud-i izarl aleminde mlitekevvin olan insandaki kuvanin sultani vehimdir. Bu
AHMED AVNl KONUK
sebeble Musa (a.s.)in nazan, keserat-i mevhume alemine mahsus olan stri-
ata idi. Binaenaleyh nur ve hiiner-i nubiivvete malikiyyetle beraber Hizir'in
efal-i zahiresine i'tiraz etti; gunku o ef alin batimndan ve esranndan bu nur
ve hiiner ile mahcub idi. Ciinkii niibiivvet zahire taalluk eder. Ey salik, sen-
de ise bu nur ve hiiner kanadi da yoktur; §u halde insan-i kamilin ef aline i'ti-
raz sana hig de caiz degildir.
239. O kirmizi guldiir; sen ona kan deme! O akhn sarhosudur, sen ona deli
demel
Ya'ni o kuyumcunun dokiiien kani kirmizi guldiir; ona kan deme! Hekim-i
ilahi akl-i kiilden sarhos, olmustar; sen ona deli deme!
240. Gger onun muradi miislumamn kani olaydi. eger onun adini anar idiysem
kafir olaytm.
241. Sirs sakinin medhinden titrer; muttaki onun medhinden su-i zanna diiser.
"Ar§"dan maksad, mu'min-i muttakinin gonludiir; ve "mii'min-i mutta-
kfden murad insan-i kamildir. Hadls-i kudside; j*~* j& j ui~ ^ j ^>} j~~i ^
jd\ jd\ j>p jlp ^Js Ya'ni "Ben yerime ve gogiime sigmadim; velakin naki ve ta-
ki ve mii'min olan kulumun kalbine sigdim" buyrulur. Ve J£*\ j^>\ J* 'JJ^ji
(Taha, 20/5) ya'ni "Rahman ars, uzerine miistevi oldu" ayet-i kenmesinde bu
ma'naya i§aret buyrulur. Imdi §aki ve zalim olan kimse medh olundugu va-
kit, insan-i kamilin kalbi titrer ve §akiyi medh edenin hiisn-i halinden subhe-
ye du§er. Nitekim had!s-i §erifde j^Ji JUiJ j»i _, ^}\ <_~& j-uji ^ bi ya'ni
"Fasik medh olundugu vakit Rab gazab eder ve bundan dolayi ar§ titrer"
buyruimu§tur.
242. <$ah idi ve $ok uyanik sah idi. Dias idi ve JMlah'tn hassi idi.
x ^' c5*^" cs-tV- j •—•**< ^r* ^-^ ls*^ &^ ^ h <s~^ ^
243. O himseyi hi, hoyle hir sah oldiire, haht ve manstb-i a'la tarafina $eker.
ff ^S^ )
MESNEVl-I SERIF SERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
244. 6jer onun kahrinda onun faidesini gormeseydi, o luif-i mu&ak kahir isie-
yici olur muydu?
245. Qocuk hacamai^inin o ijjnesinden Hirer; §efkaUi olan annesi o anda mes-
rurdur.
246. ^anm can alir ve yiiz can verir; senin vehmine gelmeyen §eyi verir.
247. <Sen kendinden kiyas ediyorsun; vefakat iyi hah uzaijjin uzagina diismiissiin.
Ya'ni insan-i kamilin ef alini, kendi ef aline kiyas ediyorsun; fakat onun
ef alinin ma' nasi ba§ka, senin ef alinin ma'nasi ba§ka oldugu igin kiyasinda
pek uzaklara diismus, oluyorsun.
JlL OlTi ji J»jk u^ij cfJJ J J"^* J J^ ^ ^ w^>-
Bakkal adami ve tuti ku§u ve bakkal diikkaninda
tuti kusunun yagi dokmesi hikayesidir
248. ^Bir hakkal ve onun hir tuiisi vox idi; fliizel sesli, yesd renhli, soyleyici hir
tuti idi.
d\^ \iy+ <*» \j jxf *&> OlTi 0L$& ijzjt &&* j>
249. ^Buhkanda, dukkdnin hehcisi idi. ISutun iacirlere nukie soyler idi.
<_£JU JSU- OUsjl* (^IjJ ji t5^i (jJ^t; ^yol c->Ust>- ji
250. tSademe maksus olan hitabda soyUuici idi. ^Tutilerin terennumiinde iisiad idi.
[249]
G ^£ I>
AHMED AVNI KONUK
2j£ ^L^j J"-^ ti\S~z ji ijj ax»j 4jU- ^^-x c£jjj *^r^
251. n^ir cjiin efendi evine aitmi$ idi; diikkanda iixti hekcilik eiti.
252. I^xr stcan icin, ansizm hir kedi diikkan icine sxcradx; tuiicik de can kor-
kusundan stcradi.
{ ^**ij. \J^ CfJJ <^U-^ ^^i^ (jdj* - OlS*.S <Jj^ j' C~~*r
253. ^Diihkanin hir tarafindan, hir tarafvna kactx; giil yagi §i§elerini dokiii.
J" J ^j*- 9\fi C~—^ OiS'i j J^\ *>~\j>- ^Lj ^5l>- <Sy> jl
254. Sfendisi, ev tarafindan addi; efendi a'xhi farijj olarak diikkana oiurdu.
255. ^iikkani yag icinde ve elbisesini yaglanmx§ gordii; ha$ina vurdu; iutT darh-
dan kel oldu.
"Kel", ba§indan sagi dokulmu§ olana dedikleri gibi, dili tutulmu§ olana da
derler. Binaenaleyh eser-i darbdan tutiye bu iki halin dahi ariz oldugu anla-
§ilmaktadir.
*f ol C-*U j\ JU iyi >/ otijf J*** ^JJ^ fj'jjj
256. nZirkat auncegiz sozii kesti; hakkal da -pi§manlxktan ah etii.
257. Sakalxni yolitp diyordit ki: iSdh yazik ki ni'metimin giine§i hulut altxna
gttti.
258. HSen o ho§-zehanin ha§xna nicin vurdum? O zaman henim dim kxrxlmi§
olaydx.
] j J^jr is &" ^ ^ ,J lt*jj> j* ^ i/" ^^
259. ZKii$unun nutku fldmesi vein, her dervi§e hediyeler veriyor idi.
MESNEVl-I §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Bu beyt-i §erifde ^J\ v-^ y^ ^^ "Sadaka Rabb'in gazabmi sondiirur"
ve ft%Ji a j yjwJi "Sadaka belayi def eder" hadislerine i§aret buyrulur.
260. r lic giin, tic geceden soma dukkanmda iimitsizce hayran ve zar olarak
oturmus idi.
261. iS^tcaba bn kus ne vakit soze gelecekiir diye gam ve gussaya dalmis idi.
262. O husa, soze gelsin diye, her turlii aab seyler gosteriyor idi.
C-ii? _j ^U* <^*ij>r y ,j s* b <lJ^jSL» ai*j j** >jAyr
263. Tas ve lejjen sirfi jjtK kilsiz ka§ ile bir cavlaki bas a$ik ge$iyor idi.
"CavlakT, kendilerini halkin nazar-i i'tibanndan lskat icjn, sacmi sakalla-
nni tira§ eden dervi§lerin bir taifesidir. Nitekim zamanimizda sagini, sakahni
ve biyiklanni tira§ edenlere "cascavlak kaldi" derler.
264. Slnsizin iuii soze geldi; dervvse bagirtp dedi hi: *&y filan!
lt^-j o*jj ^^ $ £* y j^J ^ys' b ^f l$\ ^ j\
265. By kel, neden kellere kartstin? fialiba sen de siseden yag daktvlti?"
266. Onun hiyastndan halka giilme geldi. 2<ira libas-i hohne sahibini, hendi gi-
bi zannetti.
267. O^ak olanlann isini kendinden hiyas eime; vahtd yazmah hususunda sir
sire bervzer.
Ey nakis olan insan, insan-i kamilin ef alini ve halini kendine kiyas et-
me. Vakia surette kamil ile nakis arasinda fark yoktur; fakat ma'nalannda
AHMED AVNI KONUK
kulli fark vardir. Mesela "§ir" kelimesi sut ma'nasina geldigi gibi, arslan
ma'nasina da gelir. Binaenaleyh siit ile arslani ifham eden kelimeler bir su-
rette yazildigi halde, ma'nalan bambaskadir. Iste kamil ile nakis da boyle-
dir. Suretlerin bir oldugunu goriip, ma'nalann da bir olduguna hukmeden-
ler aldanirlar.
268. nZiitiin diem, bu sebebden yolunu $a§irdi; az kimse abdal-i Uiak'dan daak
oldu.
Ya'ni herkes suret miimaseletinden dolayi §a§irdi; az kimselerin Hakk'in
sifat-i be§eriyyelerini tebdil etmis, oldugu insanlardan agah oldu.
269. U^eygamberler ile beraberlik da'vasina kalkttlar; evliyayi kendileri atbi
zannettiler.
^tt ■*, * i » **s t *
\±A J ^ y i\^>\ o\ ijJtf (Ibrahim, 14/10) "Siz de ancakbizim gibi be§ersiniz de-
diler"'ayet-i kerimesine isaret buyrulur.
jj>- j *-*>\j>- f,4Z~+j OLioi j b j-io 0L*^ji r*ij U lU*i' *cj&
270. D§ie biz de be$er, onlar da be§erdir. HZizler ve onlar uykuya ve taama baij-
lanmi^iz, demi$lerdir.
jf^l/vi j ^ii j ' f uSaJi JTL jJJj\ ijl^j u iju (Furkan, 25/7) Ya'ni "Bu resule
ne oldu ki,' ta'am yer ve sokaklarda gezer dediler" ayet-i kerimesine i§aret
buyrulur.
271. Onlar kbrlukten buna bilmediler; arada nihdyetsiz bir fark vardir.
j/Z-Jt ^ Ji LijSii ^ : 'j<J j jC-Tvi ^ : Sf $ (Hac, 22/46) Ya'ni "Onlann
zahir gozleri kor degildir; ve fakat sadiriannda olan kalbleri kordik" ayet-i ke-
rimesine i§aret buyrulur.
272. !7ier ifci nevi' an bir yer den yediler; fakat birinden ifine, diijerinden bal
oldu.
< ^p 3
MESNEVl-t §ERlF §ERHf / I. ClLT • MESNEVt-1 •
^U ijXz~* d\j j -A-i tjS J** ^>o ^jjjj ^>\ j Sjj*- \S jfi>\ b$> ji jA
273. Dier iki nevi' ahu oi yediler, su ictiler. ^irinden gubre ve digerinden ka-
lis misk oldu.
j^ 1 J 1 a rfj J\* ^ ^J j>^^ j^^jr- J j* j*
27 A, Dier iki kamis hir menba'dan su ictiler; bu bin bos ve o biri sekerden iolu.
275. H^oyle yiizbinlerce emsali gor; farkhmnt yeimis ytllik yol gor!
|JL>- jy <UJb SSjf ijj>- Oij iJ^- jj iS^4i, **£ ^JJ^ <j^
276. HSU yer, ondan murdarlik aynlir; ve o yer, hep nur-i Diudd olur.
Birisi yer iger, ondan halkan ve hulkan murdarlik zuhur eder; ve enbiya
ve evliyanin yedigi ictigi ise, nur-i Huda olup, herkese ifaza ederler.
J&-\ jjj <ujh Jjlj 5jj>- Olj X^>- j J^«j <u*fc ^^y ^jy^ (ji^
277. niu yer, biitiin bukul ve based olur; ve o yer, biitiin nur-i Stfhad dogar.
278. IZu, temiz yerdir; o, corak vefenadir. HZu, temiz melek ve o, seyian ve yu-
ixcv hayvandir.
279. Dier iki suretin birbxrxne benzemesi caizdir; act suyun ve tatli suyun ber-
rakluji vardir.
280. Sahib-i zevkden baska, lezzetini kim ianir? ^Tatlt suyu, act sudan o tanxr.
[276]
281. tSihri, mucizeye kvyas etmis; her ikisinin esastnt mekr u hile iizerine zan-
neder.
282. <!7\iusanin sihirbazlan miicadeleden dolayi, onun asasi gxbi asd tutmuslardi.
c ap?
AHMED AVNt KONUK
<_i^Sw a\j J*P d\ \J J**P jtj dfjj C-^ij UaP Oil; UaP jij
283. I^a asddan o asaya kadar hiiyuk hir fark vardtr. H^n amelden, o amele
kadar da uzun yol vardtr.
l*J ji \j Jm^P l)1 *li.i h^~j li> ji lj J^P jjpI 4JL5I 4^J
284. ^u amelin arkasinda JTlllah'in la'neti vardtr; hn amel i$in de vefada
JPlllah'tn rahmeti vardtr.
Enbiya ve evliyaya kar§i yapilan isjerin arkasinda neticeye muvaffakry-
yetten Allah 'in tardi ve teb'idi vardir. Enbiya ve evliyanin amellerini hiisn-i
neticeye iktiran hususunda, Allah'in rahmeti ve muaveneti vardir. Nitekim
ayet-i kerimede Li »j*h ^J ajw w j*- ^ oUaJt *+„>*> iui u\j~£ ^u^i \ J jS' ^JS^
(Nur, 24/39) Ya'ni "Kiifr edenlerin amelleri, susami§ olan kimselerin su zan-
nettikleri serab gibidir; susuz ona gittigi vakit, onu bombos. bulur" buyrulur.
Enbiya ve eyliya taifesi hakkinda da bu ayet-i kerimede buyrulur: £• iili ai
jjLUi ^ '^ilij »>£i '^ai (Nahl, 16/128) "Allah Teala ittika edenler ve muh-
sinler ile beraberdir."
285. Dtafirler kadr ve r if aide musavctta gabalamakta maymun tabiatltdtr.
^Zah'-t he§er derun-i stnede hir hiiyuk afettir.
"Kufur" dort nevi'dir: Birincisi kiifr-i inkarldir. Allah ve peygamberi inkar
etmek gibi. Ikincisi kiifr-i cehudidir ki, kalbiyle bilir, lisamyla inkar eder, Ib-
lis'in kufru gibi. Ucunciisii kiifr-i inadidir ki, kalbi ile bilir, lisamyla da tasdik
eder; fakad inad ve ar sebebiyle mii'minler dairesine girmez. Ebu Cehil ve
emsali gibi. Dordiinciisii kiifr-i nifakidir; lisamyla ikrar edip mii'minlerin da-
iresine girer; ve fakat kalbi ile inkar eder, miinafiklar gibi.
Imdi kafirler enbiya ve evliyanin, kendileri gibi cisim sahibi oldugunu ve
yiyip igtiklerini ve uyuduklanm ve hasta olduklanm ve evlenip, oldiiklerini
gorduklerinden "Mademki onlar da bizim gibi insandir, biz de onlann yaptik-
lanm yapabiliriz. Onlar cem'iyyet-i be§eriyyenin muamelati hakkinda kanun
vaz' ettiler, biz de vaz' ederiz" derler; ve bu hususta insamn efalini taklid
eden maymuna benzerler. Bu taklid be§erin tabiati iktizasindan olup, batimn-
da miindemic bir biiyiik beladir. Zira be§er bu tabiat-i taklid sebebiyle ali§tigi
fena §eylerden vaz gecemez.
c^^a
MESNEVt-t §ERlF §ERHi / I. ClLT ♦ MESNEVl-1 • "^©
"Kufr"un diger bir ma'nasi da brtmektir. Kavilleri ve fiilleriyle hakikati
ortmege cabaladiklan icin, zikr olunan dort taifenin kiifrunde bu ma'na da
mundemicdir. Fakat hadd-i zatinda kendisi mu'min olup da, heniiz evliyanin
halleriyle hallenmemis. iken, onlarin kelamlanni taklid ederek, halkin hurme-
tini kazanmak ve refah-i diinyeviyyeye nail olmak emeliyle halki irsad
da'vasina kalkanlar dahi, bu fiilleriyle hakikati setr ettiklerinden, onlar dahi
kiifriin bu ma'nasi tahtinda cem' olmus, olurlar.
286. Dnsan her ne yayarsa, maymun dahi, vakii vakit adamdan gordiigunu yapar.
287. O, hen de ormn gibi yaphm zanneder; o inad yiizlii fafkini hilir mi?
Ya'ni taklid emrinde cinsinin tabiatine ittiba'da muannid olan o mukallid,
her iki flilin arasindaki farki bilemez.
JO ^ ^JJ *jf^\ r" J Js^ j& J* J y* J* ^ C^
288. ^u., emirden ve o muhalefet icin yayar; muhalif yuzlulerin ha§ina toprak
sac!
Enbiya ve evliyanin ef aiinin saiki vahy ve ilham-i ilahidir, emr-i Hak'dir;
ve o mukallidin fiilinin saiki ise, muhalefet ve inaddir. Bu muhalifleri ve inad-
gilan sen nice say!
289. 'Du miinafik, muvafikla heraber namaza, niyaz icin degil, muhalefet ve
taklid icin gelir.
290. O^famazda ve orucda ve hacda ve zekatda mii'minler munafiklar ile hiird
ii mat icindedirler.
"Biird" satranc oyunu istilahinda galibe ve "mat" magluba derler. Ya'ni bu
zikr olunan ibadetlerde mii'min ile miinafik kar§ilikh oyun oynarlar; neticede
mii'minler galib ve munafiklar maglub olur. Zira emr-i ilahi olan efali,
mii'minler niyyet-i halisa ile istediklerinden, diinya ve ahiret selametini elde
G ^^ >
AHMED AVNl KONUK
ederler. Mimafiklar ise bu ef ali niyyet-i faside ile yaptiklanndan, dunya ve
ahiret afetlerine ma'ruz kahrlar.
C^j>-\ jJlii Ol« J*L« j> C-JIp -Lib Sjt \J\zaja
291. LMii'minlerin akibeti biird ya'ni galebe olur; miinafiklara ise ahireide mat
ya'ni maijlubiyel vardir.
Mu'minlerin evamir-i ilahiyyeye ittibaan yaptiklan fiillerin sonu selamet ve
munafiklann fiillerinin ahireti, ya'ni sonu dunyada ve ahirette maglubiyettir.
292. Uakia her ihisi hir oyunun hast iistiindedir; her ihisi birbiriyle <!Merv'li
ve ZHey'lidir.
Ya'ni mu'min ile mimafik suret i'tibariyle amelde muttehiddir. Ikisi de kar-
§1 kargiya gecjp ayni oyunu oynarlar; fakat bunlann ikisi de bir §ehirden de-
gildirler. Birisi "Merv" §ehrine ve digeri "Rey" §ehrine mensubdur; hemsehrl
degildirler. Birisi "ism-i Hadi"nin ve digeri "ism-i Mudill"in mazhandir; haki-
katleri ba§ka ba§kadir ve yekdigerine ziddir,
"Merv" §ehrinin ism-i mensubu mustesna olarak "Mervezi" ve "Rey"
§ehrinin ism-i mensubu da "Razi" gelir; nitekim "Fahreddin-i Razi" derler.
>jj *r~ ft &J j c5^- j* ' *JJ *jt C^ &*" <J* j*
♦
293. Dier hirisi hendi makami tarafina aider; her hiri kendi namina uygun
olarak yiirur.
Ya'ni, her birisi ilm-i ilahide sabit olan haklkati canibine gider ve her biri
mazhar oldugu ism-i ilahinin muktezasina muvafik olarak bu alemde i§ isjer.
Eger ezelde §ekaveti sabit olmus. ise, bu alemde icra-yi §ekavet; ve saadeti sa-
bit olmus. ise, emr-i ilahiye mutavaat eder.
^ u^ 1 j, <j.£ &^ j j *j^ J'jr J^^ ^y* J^r
294. Onu mii'min diye $ajjmrlar; cam mesrur olur ve eger munafih dersen, aies
kesilir.
295. Onun naminm mahhub olmasi, onun zatindandir; htinun naminin mebguz
olmasi da, onun afederindendir.
ff ^p B
MESNEVl-1 SERfF §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 •
Mii'min admin sevimli olmasi, onun ma'nasindandir; zira bu lafzin
ma'nasi sevimlidir. Munafik adinm igrenc. olmasi da, o lafzin ma'nasinda
miindemic olan afetlerden ve fenahklardandir.
296. "c/Him" ve Vav" ve *mim" ve "ram" tesrif degildir; mii'min Xafzx tart-
fin gayri degildir.
"Mii'min" kelimesini terkib eden harflerin kendisinde bir §eref yoktur. Bu
lafiz, bir ma'nayi anlatmak igindir. Eger bu lafizda bir §erafet varsa, ma'na-
sindan nasMir.
297. Onu munafik diye $agirdigin vakit, hu asagi lafiz onun i$ini akrev gihi
sokar.
298. Gger hu ismin cehennemden istikahx yok ise, o halde, onda mezak-t cehen-
nem olmasi nicindir?
Bu munafik adi cehennemden i§tikak etmistir. Cehennem nasil insam ya-
karsa, onun ma'nasi da insam oylece yakar. Zira birine munafik desen kizar
ve ate§-i gazab kalbinde alevlenir. Binaenaleyh bu kelimenin ma'nasinda ce-
hennem ge§nisi vardir.
299. HSU kotu namm cirkinligi harfien degildir; o deniz suyunun aahgi zarf-
dan degildir.
Bu fena adin cirkinligi harflerden degil ma'nadandir. Nitekim deniz suyu-
nu bir bardak icjne koydugumuz vakit, ondaki acilik ve tuzluluk bardaktan
degildir, asltndandir.
300. Onda narf, zarf ve ma'na da su gitbi geldi. <7\ha'na denizi onun indinde
ummul-kiiabdir,
Ya'ni kelime, ma'nanin bardagina ve ma'na dahi bardagin icmdeki suya
benzer; ve ma'na denizi de Allah Teala'nin indindeki "ummu'l-kitab" dir;
G^QytSkC**
AHMED AVNl KONUK
ya'ni ma'namn menba'i ve mensddir. Malum olsun ki, efrad-i be§erden
her biri bir "kelime"dir ve bu kelimeler bardaga benzer. Her birinin icinde
"ummu'l-kitab"dan, ya'ni ma'na bahrinden birer cuz vardir. Ma'na bahri
ise ilm-i ilahi mertebesidir ki, bu mertebede her bir ism-i ilahinin suret-i il-
miyyesi sabittir; ve bu suver-i ilmiyyeden her biri bu alem-i kesafette ve
dunyada, efrad-i insaniyyenin igidir ve batimdir. Binaenaleyh saadet ve
§ekavet kelimeden ibaret olan suret-i unsuriyyeden degil, batindan ve ruh-
dan inbias eder.
Bu beyt-i serifde §u ayet-i kerimeye i§aret buyrulur: il 'Ji 01 Jjlj bir u>
v i^ii ' r t «lup j *cS. ] '*&* (* '& j»i v^ >t J& Jji o )\i V\ (Ra'd, 'l 3/38, 39) Ya'ni
"Allah' in izni olmaksizin resul bir ayet getiremez. Her bir zaman icin bir emr-i
mektub ve mukadder vardir; Allah Teala istedigini mahv eder ve istedigini is-
bat eder. Ve umur-i mektube ve mukadderenin men§e'-i umumisi O'nun in-
dindedir."
301. Cihanda aci derya ve taili derya vardir; aralannda hir herzah vardir ki
hirhirine iecaviiz etmezler.
Bu beyt-i §enf d(jZ ^ £j>' \*+Z duZ J^>3\ '£J* (Rahman, 55/19,20) [Ya'ni
iki denizi birbirine kavusmak uz'ere sahvermi§tir. Aralannda bir engel var-
dir, birbirine gecjp kan§miyorlar"] ayet-i kerimesine miisteniddir. Bu ayet-i
kerimenin tefstri a§agida gelecektir.
"Aci deniz"den murad ism-i Mudill'in sahasi ve hayyizidir; ve tatli der-
yadan murad dahi, ism-i Hadi'nin sahasi ve hayyizidir. Her ikisinin mu-
semmasi Hak oldugu ve her ikisine de imdad Zat-i Hak'dan geldigi halde,
aralannda bir perde-i isti'dad vardir; bu isti'dad perdesi birbirlerine tecavii-
zu men' eder. Zira kalb-i hakayik mumkin degildir. Binaenaleyh ezelde ka-
fir ve mimafik olanlar "aci deniz"e; ve mii'min olanlar "tatli deniz"e men-
sub olmu§lardir.
302. n^il ki, hunun her ikisi, hir asildan akar; hu her ikiden gee de, onun ash-
na kadar git!
Ya'ni aci ve tatli denizler bir hakikatten zuhur etmi§lerdir. Sen onlarin iki-
liginden geg de, bir olan asillanna nazar et!
MESNEVf-1 SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
J 1 ^ J <J^ j?j* ^* ij. J^ j* _f* JJ J V^ 5 jJ
303. ZKalp altini ve halis alhnv ayarda asla miheksiz, i'tihar cihetinden hile-
mezsin.
Kalp ile halisi ayar edeyim dersen mutlaka mihek lazimdir. 1'tibari olarak
bu kalpdir ve bu halisdir diye miheksiz hukmedemezsin.
tJli j j\ Jjb j[> \j ,jvL j* d)o-o* jl^jj Ijl>- Jb»- ji \£ J*
304. Diuda-yi mv&eal her kimin canina mihek koydu ise, her yaktni sekden
acik hir suretde hilir.
"Mihek"den murad, ilim ve irfandir; "yakinMen murad hak ve "§ek"den
murad batildir. Ya'ni Hak Teala kimin canina ilim ve irfan mihekkini koymus.
ise, kimse hakki batildan tefrik eder.
305. ^irinin agztna hir cop girse, onu cikarduji vakit what eder.
306. ^inlerce lokmanin icinde hir kuciik cop zuhur ettvgi vakit, dirinin hissi id-
rak eder.
Cahil olii ve arif diri mesabesindedir. Mademki aci ve tatli denize mensub
olan insanlar yekdigeriyle mumtezic bir halde ya§ryorlar, mu'minler, kafirle-
rin ve munafiklarm ilkaatindaki fesadi tefrik etmek icab eder. Bunun icin de
ilim ve irfan mihekki lazimdir. Bir munafikin ruy-i Hak'dan goriinerek bir
mii 1 mine nasihati vaki* olunca, mu'min bu nasayih arasindaki fesadi, mi-
hekk-i irfan ile temyiz edebilir.
307. ^Biinya hissi, hu cihanin merdivenidir; hiss-i dim ise flogiin merdivenidir.
Diinya havass-i hamse-i zahire ve batine-i be§er ile ma'mur olur. Dine
mensub olan his ise, asuman-i ruhun merdivenidir.
"Hiss-i diniMen murad idrakat-i irfaniyyedir. Binaenaleyh kiiffar ve mii-
nafikin havass-i hamse-i zahiriyye ve batiniyye sahibi olduklanndan, diin-
yayi ma'mur edebilirler; fakat onlarda asuman-i ma'naya aid idrakat bulun-
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
madigindan, ahvai-i uhreviyyeleri harabdir. Mu'minler ise, hiss-i dunyeviy-
yeleriyle dunyayi ve hiss-i diniyyeleriyle uhrayi ma'mur edebilirler.
308. 'TJu hissin sihhatini tabibden isteyiniz; o hissin sihkatini habUbden iste-
yiniz.
Hiss-i dunyev! olan havass-i hamseden birisine maraz ariz olursa hekime
miiracaat ediniz; fakat hiss-i dinide bir bozukluk goriirseniz, her zamanda
mevcud olup, naib-i ilahl olan evliya ve asfiyaya miiracaat ediniz.
309. ^Du hissin sihhati tenin ma'murlucjundandir; o hissin sthhaii, bedenin iah-
ribindendir.
Ya'ni yiyip icjp hayat-i hayvaniyye kuvvet buldukga, havass-i hamse-i
zahire sihhat iginde olur; fakat ezvak-i ruhaniyyeden bi-behre olur. Bilakis si-
yam ve riyazet sebebiyle hayat-i hayvaniyye zayif diverse de hayat ve ez-
vak-i ruhaniyye kiisayis, bulur,
310. Camn ttolu, cismi viran eder; o viranlikian sonra ma'mur eder.
[306] °
Can yolu, nefsi huzuzatindan men* etmek yolu oldugundan, elbette nef-
sin setaret-i hayvaniyyesini izale eder. Fakat bu sifat-i nefsaniyye zevalinden
sonra cismi zevk-i irfan ile ihya eder.
311. Diey,.. ash-i mealde hdnumanim ve mulh ii mahni bezl eden ne saadetli
bir candir.
Blitun taayyiinatm merci'i olan viicud-i hakiki a§kmda, vucud-i izafl sa-
hibi olan hanumanini ve mahni ve mulkiinu feda eden can, ne saadetli bir
candir. Ya'ni bakiye faniyi feda eden can demek olur.
312. SUhn hazinesi icin evini yikh ve yine hemdn o defineden daha ma'mur
yaph.
<^^
MESNEVf-1 §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
A§k-i Huda icin her §eyini feda eden, evinin altindaki defineyi bulmak igin
evini yikan kimseye benzer.
313. Suyu kesti ve irmajji iemizledi; ondan soma irmaga i$ilecek suyu akiiti.
Ya'ni a§k-i Huda icjn mahni mulkiinu feda edenin bir misali de budur.
314. ^eriyi yardx ve okun iemrenini $tkardt; ondan soma onun yerine iaze de-
ri bitti.
Bu da a§k-i Hakk'a mahni ve mulkiinu feda eden kimsenin misalidir.
315. \Kal ayx yikh ve kafirden aldi; ondan sonra onun iizerine yuz burc ve sed
yaptu
316. ^i-g.Hnnn i§ine kim keyjiyyet vereb'ilirl Du, henim soyledigim zaruret verir.
Yukandan beri soyledigim Hakk'a vusul kaidelerini mutlak zannetmeyin;
zira bi-gun ve bi-keyfiyyet ve niteliksiz olan Hak Subhanehu ve Teala Haz-
retleri'nin inayetini bir keyfiyyete ve bir hususa hasretmek asla caiz degildir.
Eger Hakk'a vusul, bu benim soyledigim kaidelerden ibaret olsa, bu mes'ele-
de zaruret ve caresizlik hasil olur; ve bu kavaidi icraya muvaffak olamayan-
lann, inayet-i Hak'dan umidlerini kesmeleri lazim gelir. Halbuki Hak Teala
Hazretleri ayet-i kerimede: «I)i i^-'j ^ ijLS Si (Zumer, 39/53) Ya'ni "Allah'in
rahmetinden umidinizi kesrheyiniz" Ve Oj>isd* ^i Sli «ii A'j 'j* '^X V 2i (Yu-
suf, 12/87) ya'ni "Allah'in revhmden me'yus olanla'r^ ancak kafirlerdif" bu-
yurur. Binaenaleyh Hak dilerse bir kulunu bu kavaide riayet etmemis, olsa
dahi inayetine mazhar kilar.
317. fifth oyle ve gah boyle goriiniir. ^Dinin isi hayranhkdan haska bir sey de-
gildir.
Hak Teala'nin kullanm gah riyazet ve mucahede ile ve gah riyazetsiz ve
miicahedesiz kendisine cezb ettigi vaki'dir ve bunun menakib-i evliyada na-
°$2^
AHMED AVNl KONUK
"ziri coktur. Hak Teala *&, u jii (Hac, 22/18) 1J u ^ (Maide, 5/1) ya'ni
"Diledigini i§ler" ve "Diledigi §eye hiikmeder" ayet-i kerimesiyle bu hakikati
bize bildiriyor. Binaenaleyh bu mesele sirr-i kadere aiddir ve sirr-i kadere na-
zaran dinin isj hayranhktan ba§ka bir §ey degildir.
318. ^Arkasx Diak iarafina olan byle hayran deflil; helki dosiun garki ve sar-
hosu olan hoyle hayrandu.
"Hayran" lugatte sasmis, ve ne yapacagini bilememis, kalmis, olana derler.
Bu beyt-i §erifde hayrani iki kisma tefrik buyurdular. Biri: Yuztinii Hakk'in
hiikm-i ezelisi olan sirr-i kadere cevirmi§ ve fakat ibadullahdan mestur olan
bu sirr-i kaderin zuhur-i ahkamindan hayrete diismus. olandir. Bu kisim,
mahbub-i hakM olan Hak' da mustagrak ve onun tecelliyatindan sarhos. ol-
mu§tur. Digeri, arkasini Hakk'a ve yuziinu nefsine gevirmis. ve hazz-i nefsa-
nide mustagrak ve mest olmustar. Ewelkisi "hayret-i mahmude, ikincisi
"hayret-i mezmume"dir.
319. O hirinin ynzn dosi iarafina ve hu hirinin yiizii, nefsin yiiziinedir.
^Li jj c-*^- j y <S>/ & ji ^ jb ^ p^ ^ dkj* iSjj
320. Dier hirinin uuziine hak da, dikkat et! Caiz hi sen huzwdan viiz tanvui-
[315] i °
ci olursun.
Seni Hakk'a da'vet eden bir kimseye mulaki olursan, sen onun teveccuh
ettigi tarafa bak; belki onun huzurunda ve hizmetinde bulundugun vakit, so-
ziinden ve fiilinden, teveccuh etmi§ oldugu tarafi anlayabilirsin.
32 1 . Qiinkii cok adam kilikh Dhlis vardir; hinaenaleyh her ele el vermek caiz
degildir.
Zahiri adem ve batini Iblis olan muddeiler coktur; binaenaleyh Hakk'a vu-
sul igin her online gelene tebaiyyet caiz degildir.
jS" <?ja d\ \J>j* -*-jy Ij j*-^ ^$\>. ^jjl *\*+& 4xilj
322. 2m a o hx§ tuiaai avci, kustt aldaimak vein islik calar.
*#$??
MESNEVt-t §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
323. O ku$ kendi cinsinin sesini isitir, havadan flelir; iuzagi ve itjneyi hulur.
324. S^lcak olan adam, bir selim iizerine o ejsvLndan cikwnak vein, dervislerin
kelamim calar.
Yalanci muddeiler, ku§lan lshk ile aldatan avcilar gibi, istilahat-i sufiyye-
yi ogrenip saf dillere bahs etmege ba§lar. Agzindan bal ve kalbinden zehir
akar. Saf olan kimseler, onlan ehl-i hal ve Hakk'a vusul igin rehber zannedip
ona tebaiyyet ederler. Ku§cagizlar gibi dam-i belaya giriftar olurlar.
325. uMerdlerin isi nmaniyyei ve hamiyyettir; alcaklarin i$i hile ve hayasizlihtu.
326. *\Dilenmek vein, yiinden arslan yapar; Shu uMiiseylem e de J^hmed laka-
b
tnt veru.
Zaman-i Pir'de yiinden arslan §ekli yapip, degnek ucuna bagliyarak dile-
nen dilenciler var imi§. Cenab-i Pir, istilahat-i sufiyyeyi galan yalanci miidde-
lleri bu dilencilere te§bih buyururlar; ve niibuwet da'vasina kalkmis. olan
Museylemetu'l-Kezzab'a Ahmed lakabini verenlere benzetirler.
Jul* *— >w i\ J «l !j JUh>t> jA jjU <_-»1JlS <^JtJ \j /JL-*v* j>
327. Shu ufyliiseylem'in lakabi "yalanci" kaldi; <jMuhammed'in lakabi ise
Hr LLlii'l-elbab" kaldi.
Ebu Museylem'e "el-Kezzab" lakabi taktiiar da "Ebu Museylemetil-Kez-
zab" dediier. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz*e ise "Ulii'l-elbab" ya'ni "Akilla-
nn sahibleri" olan enbiya (aleyhimu's-selam) hazaratina verilen lakab veril-
di; ya'ni "Akillarm sahlbi" denildi.
328. sarcUb-i Uiak'du, onun hatimesi halis miskdir; badenin haimi ise kok-
mus azabdir.
c $» >
AHMED AVNl KONUK
Bu beyt-i §erifde enbiya ve evliyanin ruyuzat-i batiniyyesi §araba ve agiz-
lanndan sadir olan kelam ise, §arab sjsderinin agzina vaz' edilen halis misk-
den ma'mul muhurlu tipaya; ve bu zevat-i kiramin mukallidlerinin ahval-i
batiniyyeleri diinya igkisine ve kelamlan da, igki §i§elerinin agzindaki kok-
mu§ ve me§ammi ta'zib eden muhurlu tipaya tesblh buyrulmu§tur. Ya'ni en-
biya ve evliyanin vucud-i §erifleri ask-i ilahi §arabiyla doludur. Kelamlan
dahi me§amm-i cam ta'tir eder. Yalanci muddeilerin viicudu ise, diinya icki-
leri gibi muteaffin sifat-i nefsaniyye ile doludur. Kelamlan dahi me§amm-i ea-
rn fena kokusuyla ta'zib eder. Nitekim Cenab-i Pir efendimiz, yalanci miidde-
Tlerin halini tafsil igin atideki hikayeyi beyan buyururlar.
€*
Kendi milletinin taassubu yiizunden
hiristiyanlan oldiiren yahudi padi§ahimn hikayesidir
Hiristiyanhgin ilk mahall-i inti§an olan Filistin tarafi, eskiden beri yahudi-
lerin memaliki ve Kudiis-i §enf dahi dince onlann kibleleri oldugu ma'lum-
dur. Burasi birgok inkilablar gegirdi. Milad-i Isevi'den mukaddem 722-727
senelerinde Asur kirali olan Salmanasar ve Buhtu'n-Nasr ve Acem impara-
torlugunun muessisi olan Sims, Makedonya imparatoru Iskender-i Kebir; ve
milad-i fsevi'den mukaddem 283-323 senelerinde Misir kirali Birinci Batlam-
yus ve Suriye kirali Selukus Nikator tarafindan zabt edildi. Ve nihayet Selu-
sidler altinda kaldigi bir sirada, yahudiler bu mustevlilerin mezalimine takat
getiremeyip, Makabe ismindeki bir musevi hanedaninin riyaseti altinda umu-
men isyan ettiler ve birgok hun-nzane muharebeler ile milad-i Isa'dan 1 69
sene mukaddem istiklallerini kazandilar. Fakat karanhk bir surette idare-i
umur eden bu hanedana tefrika ve ihtilal geldi ve oralari zabt etmek isteyen
Roma devletinin mudahalesi ile, milad-i tsevi'den kirk sene ewel Makabeler-
den Herod yahudilerin kirali oldu. l§te Isa (a,s.) bu Buyuk Herod zamaninda
dunyaya geldi ki,bu zamanda me§hur Neron Roma imparatoru idi. Herod §e-
riat-i museviyyeden ziyade, gok korktugu Neron'un emirlerine tabi' olurdu.
Ggwg>
MESNEVl-t SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Herod'un vefatindan sonra Filistin dort kisma aynldi; ve Herod'un "Yu-
da", "CelTl", "Banane" ve "Ebtore" isimlerinde dort evladindan herbiri hu-
kiimdar oldu. Bu taksim mes'elesinde, Romahlar'in parmagi vardi. Hatta bir-
kag sene sonra, Roma imparatorlugu tarafindan Kudus-i §enf e gonderilen
bir vali, Filistin' i dogrudan dogruya Roma namina idare etmege ba§ladi. 1§-
te Hiristiyanligin ilk intisannda Filistin'in ahval-i siyasiyyesi bu merkezde
idi.
Musevi padisahlar idaresinde olan bir yerde, yeni bir din olan Iseviyyet'in
serbestge intisar edemiyecegi pek tabudir. Mesnevt-i §etffde beyan buyrulan
padi§ah, Herod'un ogullanndan Celil; ve "muzewir yahudi veziri" dahi, onun
veziri olmak lazim gelir. Fakat bu gibi vukuat, teferruat kabilinden oldugun-
dan, vukuat-i umumiyyeyi zabt eden tarih tarafindan bu gibi hadisat-i miite-
ferria zabt edilmis. degildir.
Bu zamanlarda Filistin taraflarmda felsefe ve hikemiyyat pek ziyade revac
bulmu§ idi ki, Hiristiyanligin bidayet-i inti§annda tarih, buralarda basjica ye-
di mezheb-i felsefe mevcud oldugunu kayd eder. Onlar da sunlardir: "Harisi-
ler, Sadukiler, Eseniyen, Yahudai, Terapotlar, Refabit, Herodetiler." Bunlar-
dan "Eseniyenler" izdivacdan istikrah eder; sulhu sever, muharebeden nefret
eder; a§k-i ilahiyi tavsiye eder ve ruhun bakasim kabul eder olduklanndan,
manastir gibi uzlet-gaha gekilmi§ler ve oralarda ahlaka ve vahdaniyyata da-
ir dersler vermekle i§tigal etmekte bulunmu§lar idi. Avrupa hiikemasindan
ba'zilan, Hz. Isa'nin bu mezhebden olduguna kaildirler. Hatta miladin ilk as-
nnda §ohret almis. olan Romah putperest hiikemadan Pelin besjnci kitabmm
27. babinda, bu mezheb icm "Bir ebedi familya, amma iginde kimse dogmaz"
demi§tir.
l§te bu yahudi veziri, Hiristiyanhgi "Eseniyen" mezhebine mii§abih bul-
dugu igin, hilesini ve tezviratini bu vadide icraya ba§lami§ ve o zamanlar hu-
kumetler derebeylik usulii ile idare olundugundan ba'zan bu, yukanda say-
digimiz yedi mezheb ahkamim da birbirine kan§tirarak, on iki derebeyine to-
marlar yazip, her birisini kendisine Hiristiyanlikta veliahd yapmistir.
Vezirin oliimunden sonra bu on iki veliahdm her biri, yekdigerine kar§i ki-
hg ile kiyam etmi§ ve miinazaat basjamisur.
Ilk asr-i miladide tseviler, yahudiler ile beraber gegindikleri miiddetge, on-
lann ibadethanelerinde icra-yi ayln eyledikleri gibi, yahudiler ile bozusup ay-
nldiktan sonra, onlann §erri ile bir belaya ugramamak igin sirlanni gayet sak-
larlar idi. Ba'zi yer altinda kain mahzenlerde ve ba'zi kimselerin evlerinde
G ^^ J
AHMED AVNI KONUK
toplamp, dinlerini miizakere ve akidelerinin hiilasalarim -o zamana kadar
mezahib-i felsefiyyenin cumlesinde ve hatta Eflatuniler'de olan adet-i vechi-
le- ketm ederlerdi. Fakat zahirde agyara karsj kendileri sakladiklan halde,
kendi aralannda boyle birtakim munazaalar gikardilar ve bu miinazaat (ize-
rinde uzun muddet inad ederek, nihayet Hiristiyanligi her biri belli ba§h birer
mezheb olmak iizere: "Nasrani, Karpokratiyen, Bazilidiyen, Valantiniyen,
Marsiyonist, Sabelliyanizm, Montanist" vesair mezhebleri gibi elli dort mez-
hebe ayinp bunlann her birini birtakim su'belere taksim derecesine vardilar.
Binaenaleyh bu yahudi memleketinde bir §uri§ ba§lami§ ve nihayet Roma
hukumeti yahudilerin iltimasi uzerine, mahza memlekette asayi§in te'mini
igin hiristiyanlann kahnna te§ebbiis etmi§tir.
Bu inkisam-i mezahibin ve vezir-i muzewirin tezvMyle yazilan tomarlar-
daki ahkam-i felsefiyye uzerine ba§ladigi anla§ilir. Munderecat, metin ve
ma'na i'tibariyle yekdi|erine ziyadesiyle mii§abih bulunan "Matta, Mark ve
Luka" iig tncil'i bir kiill gibi addedildiginden, bu iigune birden "Sinoptin" na-
mi verilmi§tir. t§te bu Incil'in rivayetine gore, Hz. Isa yalniz bir sene niibuv-
vet etti; ya'ni vaftizinden sonra "Celil" kit'asina gekilip, oralarda melekutul-
lahi teb§ire gah§makta iken, "Id-i nush" munasebetiyle Ur§elim'e, ya'ni Ku-
diis-i §enfe gelerek, orada derdest edildi."
Pavlos Fars §ehrinde dogmu§tur; ve o zaman yahudilerin en buyuk ule-
masindan ma'dud olan Cemalin'den §eriat-i Museviyye ahkamini 6grenmi§-
tir. Lakin kendisi hocasimn kizini almak sevdasjna dii§mu§ ise de, kendisi
koca ba§h, kel ve gatik ve dii§uk ka§li ve karga burunlu, kisa boylu ve gayet
§i§man ve egri bacakli bir adam oldugundan, kiz kendisini begenememi§; ho-
casi da miimanaat etmi§ bulundugundan, o zamana kadar Savol isminde
olan bu adam, ismini Pavlos koymus. ve dinini degi§tirip, hocasindan intikam
almak igin, cem'iyyet-i mesihiyyeye dehalet etmi§tir. Pavlos'un bu hali tari-
hen miisbetdir.
Pavlos hiristiyan olduktan sonra, Yunanistan'i ve ba'zi mahalleri dola§mi§
ve oralarda hakaret gbrmii§; Kudiis'e gelmi§ ve ba'zi yabancilan yahudilerin
ma'bedine sokmu§ ve onlar ile beraber miistehziyane hareketlerde bulundu-
gu igin, yahudiler ayaklanarak kendisini hukumete teslim etmi§ler; ve Pavlos
hukumetin tazyikatini goriince, bu istihzalan inkar etmi§ ise de, Roma mu-
hafizi kendisi tahte'1-hifz Roma'ya sevk etmi§ ve orada goz hapsine ahnmi§-
tir. Risalelerin hemen hepsini bu esnalarda yazmi§tir. (Midhat Efendi merhu-
mun Mudafaa namindaki eserinden.)
GN29CS^>
MESNEVM §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
jUT ^J\j^ j ^^s- j*-io jLvJk Ob^p- ji <y>^ *y,
329. Dsanin du$mani ve nasraniyi helak eden zakm bir yahudi -padi$ahi var
Mi.
330. S^lhd-i Dsa Mi ve novbei onun ant Mi. dMusamn cam o ve onun cant
da uMusd idi.
isa (a.s.)in zamani idi ve novbet onun cemal-i nubiivvetine gelmi§ idi.
Gergi zuhurda ve taayyiinde tsa ba§ka ve Musa ba§ka idi; fakat hakikat-i nu-
biiwetde birbirinin cam olup, yekdigerinden kabil-i tefrik degil idi. Nitekim
ayet-i kerimede *l*j *& ^ '<>' o>' Sf (Bakara, 2/285) Ya.'ni "Biz peygamber-
lerden higbirisini'ri arasifn ayirmayiz" buyrulur.
33 1 . <$ok, !71a/i yolunda §a§i idi; o ihi ilahi arkada§i ayirdi.
332. HJsstad, hir §a$vya dedi hi: Dceriye gel; haydi o $i§eyi evden dt§an cikar!
ftf ^^ <j^> f jl / J^ f US' <y 4-5-A ji Olj J^-l C-if
333. t$a?i *k<fo O ifci §i§eden hanaisini online getireyim, izah ell
334. ^Tlsiad dedi: O ?i?e iki deijildir; haydi fa§d\^i hirah ve cok fl'orucii olmal
J>J* ji \j jX ji <l>lj liw«l tl^' Oj^ oJ» l^» U~-l t^l cJS'
335. 6u asfa.' HSana danlma, dedi. r LLsta dahi, o ikiden birini ktr, dedi.
336. Uakiaki birini kirdi, fl'oziinden her ikisi fliitL S^dam, §ehvet ve gazabdan
§a§i olur.
Cisim goziinun §a§ihgi, boyle bir suretin iki gorulmesine sebeb olur; fakat
gazab ve §ehvet sebebiyle kalb gozu §a§i olan kimse, hakikat-i vahideden
ibaret buiunan niibuweti, yahudi padi§ahi gibi iki gorur. Bir sureti iki goren
eg^
AHMED AVNI KONUK
§a§inin oniinden suret gaib olunca, iki dahi nasil zail olursa; bir hakikati iki
goren kalb gozii §a§isinin oniinden, o bir hakikat nefy edilince, o ikiden nig
birisi kalmaz.
337. <$i$e bir idi, onun goziine iki floriindii. O $i$eyi kinnca, dijjeri de mevcud
olmadu
338. £jazab ve $ehvet ademi §a$i eder; ademi doqrvluktan $evirir.
339. Qaraz gelince, hiiner mestur kaltr; goniilden goz tarafina yiiz -perde olur.
340. Uiakim gonliinde rii$vete karar verdiiji vakit, mazlum-t zatfden, zalimi
taniyabilir mi?
341. £a/i toi/Ie fi/iffa dan kininclen §a$t oldu, ki, arhk d-aman ya Ulab d-aman!
342. ^erv din-i uMusantn melcei ve mmniyim diye, yuz hinlerce mii'min ve
mazlumu bldiirdil.
(?*
Hiristiyanlari [ortadan] kaldirmak igin vezirin padi§aha hile ogretmesi
a^ (jS—J j> j>v» jl *_jI j> jS' O °J- 4 " ,P ^>*J C-5»b iSjijJ j\
343. Oram yol kesici, kdekar bir vezui vox idi ki, ktieden suyu bile diigiimler idi.
c 2^>
MESNEVM §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
X& d\^J uJl* jWj $j>- ^i JjLiS 01^- abj jLL-y CsJo
344. ^Dedi ki: Dtiristiyanlar canlarim muhafaza ederler, padisahdan dinlerini
saklarlar.
345. Onlan oldurme; zira bldiirmenin jautesi yohtur; dmin hokusu yohiur; mish
ve bd agaci degildir.
346. ^uz tali/ ifiruk ^izli sir^ir; onun zahiri seninledir, batvnx hilaf iizeredir.
347. <5a/i ona dedi: Oyle olunca, soyle tedbir nedir? Ue bu mekrin ve bu tezvi-
rin piresi nedir?
348. ia Ki cihanda ne aciK ve ne de gizli dinli hir hiristiyan kalmasin.
349. ^eit: 61/ $a/if kulagimi ve elimi kes; hurnumu yar; dudaijimi yiri, huk-
miinii vera etl
Vezir-i mekkar: "Ey §ah! Kulagimi ve elimi kesmek ve burnumu yarmak
ve dudagimi yirtmak suretiyle i'damima hiikmet!" dedi. "Mur" aci ma'nasina
geldigine gore, "aci gekmek" demek olur.
350. Ondan sonra beni dar agacinin alhna gotiir; nihdyet heni hir §efaai$i isiesin.
351. Sen bu isi mundMerin bajjirdigi mahalde, $arsi olan bir yol basinda yap 1 .
352. Ondan sonra beni, kendinden uzak sehre siir, ta ki onlarin i$ine fitne ve
fesad birahayim.
^^
AHMED AVNl KONUK
pJb ^ Ob jlj <^Lbt t^l p^^r-^ ,r~* Cr* (*J^* <_r^
353. Dmdi hen diyeyim ki: By gizliyi hilen Diudal Sen heni hilirsin hi, hen
gizli hiristiyanim.
d*^ J*f J 01jL»jJ -Uai C~f*- i^fr jdjj *l)l u ~~ti
Hiristiyanlara kasd igin, o yahudi vezirin telbisi ve
onlarin halini §ahin huzuruna arz etmesi
354. U^adisah henim imanimdan agah oldu ve iaassubdan camma kasd etti.
355. Dsiedim hi, onun dtnini izhar edeyim ve kendi dinimi sahlaytm.
356. tjah, henim esrarvmAan hir koku aldi; henim soziim onun indinde gepnez
oldu.
357. *IWt /ti: Senin soziin igne icinde ehmek gibidir; senin gonliinden, henim
gonlume pencere vardir.
358. HSen o pencereden senin halini gordum; senin halini gordiim, lafim yui-
mam.
359. Bger Dsanin dini, henim $arem olmasaydi, o $ifit$a heni varalardi.
6 ^^>
KK®" MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. CiLT • MESNEVl-1 •
360, J7sa icin can ieslim eder ve has veririm; onun yiiz hinlerce minnetini nef-
[355] . , P J
sime koyarvm.
Hz. Isa igin can ve ba§ vermeyi, kemaliyle camma minnet bilirim.
361. Dsadan cammi esir^emem; ve fakat onun dminin ilmine iyiden iyiye va-
kifim.
362. Cahiller arasinda o din-i pakin mahv olmasi hence yazikhr.
363. S^llah'a ve Dsaya sukur olsun ki hiz, hu din-i Diahk'a rehnuma olmusuz.
364. Qifittan ve cifiilihian kurtulmusuz. V^ihayei helimizi hir zilnnar ile haij-
lamisiz.
"Zunnar", uglan dizlerine dogru sarkan bir ku§aktir. Alamet-i nasraniyyet
olmak uzere bellerine baglarlar. elyevm bu ku§aklan rahibler kullamrlar. Ya-
hudi vezir, kisvesini de hiristiyanlarin kisvesine uydurdugunu beyan ediyor.
<1)L>*j j\ (_£-£" j\j*\ >ky£>J di*2j* ij\ C-— -P j_ji jj2
365. By insanlarl ^Devr, devr-i Dsadtr, onun dminin esranni can ile dinleyiniz!
366. Uahtaki vezir o hileyi sana saydi; onun gonliinden hamilen dusiinceyi kal-
dirdi.
c-ixJi aJJU (jj jlS~ j Jul jL>- cj£ & <Jj^ oT*Li (jjl ij?
367. <$ah ona soyledigi isi ya-ph; halk onun §aninda iaaccuhde kalmis idi.
Ya'ni vezir §aha ne demi§ ise, §ah tamamiyle o siyaseti icra etti; halk §a-
hin yaninda pek muhterem ve makbul bildikleri vezire boyle yaptigini gorun-
ce hayrette kaldilar.
^^s^
(jgpr^ AHMED AVNl KONUK
368. Onu hiristiyanlar tarafina surdu; ondan sonra o, da'vete hasladi.
Padi§ah onu daragacina astiracagi sirada, bir §efaatcinin §efaatini kabul
etti ve "Gozum gormesin" diyerek onu hiristiyanlann sakin oldugu mahalle
stirdu. Hiristiyanlar o vezirin gayet dindar bir hiristiyan olduguna i'tikad et-
tikleri kanaati hasil olunca, vezir o hiristiyanlan da'vet edip, din-i tseviyi te§-
vi§ igin tezvirata ve ilkaat-i fasideye ba§ladi.
<_i*-> j Jr**$> j' 'j ^ ^W^r 4 ^ &>£" JjJ
Hiristiyanlann onu telbisden ve za'f-i idrakden dolayi
kabul etmeleri beyanindadir
369. ~$iiz hinlerce hiristiyan adamlar onun mahallesinde, onun online azar azar
to-plandilar.
370. O, onlara qizlice, Dncil'in ve ziinnann ve namazm sirnni heuan ederdi.
[364] U °
*y- f ^ j j^ 9 <iM* j* 5 % -^ *y f ^^^ -t^ij y^Uaj _ji
371. O zahirde ahkamin vdizi idi; fakat hatinda tsltk ve tuzak idi.
Ya'ni vezir-i hilekar yukanda gegen 322,323,324,325 numarah ebyat-i
§erifeye masadak idi,
JjP- { _ r A> £*> JJ^jJ u ~+&» Jj*"J j^ ^^>W? ( JaM Jj\ jit
372. ^Biumn i$in ashabm ha'zisi resulden, aul gihi olan nefsin hilesini iltimas
ederler idi.
"Gal" sahralarda gece vakti yolu §a§irtan bir hayaldir.; buna lisan-i avam-
da "gulyaban!" dahi derler. Nefs-i beser gazab ve §ehvet yuzunden, Hak yo-
c ^^ >
MESNEVl-t §ERfF §ERHt / I. CtLT • MESNEVM •
luna siiluk edenlerin yollanni §a§irttigi igin, "gul"e te§bih buyrulmu§tur. Bi-
naenaleyh zulmet-i tabiat iginde nefsin mekr ix hilesini bilip, yollanni §a§ir-
mamak icjn Risalet-penah (s.a.v.) Efendimiz'den ashab-i kiram istifsaratda
bulunurlar idi.
373. Dhadeilerde ve ihlils-i canda gizli garazlardan ne karistiru; soyle!
Ya'ni ashab-i kiram derlerdi ki: Ya Resulullah! ibadetlerimizde ve canimi-
zin Hakk'a kar§i olan hulusunda nefsimiz ne gibi gizli garazlar kanstor; lut-
fen bize bunlari izah buyur!
374. Ondan taahn fazlini aramazlardi; ayb-i zahirin dahi hangisi oldugunu
sormazlar idi.
Ashab-i kiram Resul-i Ekrem Efendimiz'den taatin fazileti olup olmadigi-
m sormazlar idi; zira emr-i ilahiye itaatla yapilan ibadetin elbette fazilet-bah§
olacagini bilirler idi. Ve zahiri kabahatlerin dahi ne gibi §eyler oldugunu sor-
mazlar idi; giinku bu kabahatlerin bir kismi Kur'an ve hadis ile birer birer gos-
terilmis. idi; ve edeb-i zahiriyi de Resul-i Ekrem'in efalinden ogrenirler idi.
Ancak ibadetde gizlenmis. olan nefsin kabahatlerini ve kemalat-i zahiriyye
nikabi altina saklanmis. olan nefsin noksanlanm anlamak isterlerdi.
375. Dnceden inceye ve zerre zerre nefsin hilesini, herevizden giilii ayirdiklari
gibi ianiyorlar idi.
d\s*J (JJczZf dj?- DLioi JaPj d\j* *-* AjUw? OU15wj^
376. Sahabenin kill kirk yaranlan da, o vazda canlari ile hayran kalirlar idi.
Resul-i Ekrem Efendimiz, kisjnin yaptigi taata nefsinin ne gibi hileleri ka-
risUrdigini ve izhar-i kemal hususunda, nefsin ne gibi gizli tezvirati bulundu-
gunu izah buyurdukca, ashab-i kiramm ince diisunenleri hayrette kalirlar idi.
Zira bunu dinleyen ashab-i kiram dahi sahib-i nefis olduklanndan, Resul-i
Ekrem'in bu izahatim kendi nefislerine tatbik edip, nefislerinin yaptigi tezvi-
rata zevkan vakif oldukca bu hayretleri artar idi.
<^^>
AHMED AVNt KONUK
(^
Akil gozuniin za'findan dolayi hiristiyanlarin cumlesinin
vezire tebaiyyet etmeleri beyamndadir.
*lp jJUj OjS JLilj 4^. i_^ ^ li OljL-y Jlob jJu Jj
377. Uiiristiyanlar iamamiyle ona gbnul verdiler; KaJbuki avamin taklidinin ne
kuweti olur?
Avam, i'tikad hususunda mukalliddir. Kendileri kuwe-i akliyyelerini kul-
lamp iyiyi kotiiyu tefrik edemezler ve her bir i§in ruhuna nazar edemezler.
Hiristiyanlar da bu kabil insaniar idiler; vezirin ilkaatini anhyamadilar.
Hikaye: Bir vakitte iki cocuk bir karga tutmu§lar; senindir, benimdir diye
niza'a tutu§mu§lar. Birisi hayvanin basmdan ve digeri ayagindan gekerken,
hayvanin ba§ini koparmi§lar; aglamaya ba§lami§lar. sirada evliyaullahdan
birisi gecjyor imi§. (Jocuklarin safiyane aglamalarina acimi§ ve karganin ba-
sini govdesine bitistirip sivayarak nefh etmi§; karga dirilmis; ve cocuklar da
sevinmi§; ve onlara nasihat etmi§. Bunu gorenler hazretin etrafma toplanmi§
ve bu zatin ismini "Karga Baba" koymu§lar. Bu zat-i muhterem halkm ken-
di etrafinda tehacumimu goriince, bir gun namazda iken sadah bir surette
yellenmi§. Bunu isjtenler "Oh ne a'la §eyhlik!" diye dagilmi§lar. Hazret:
"Hamdolsun bir yel ile topladik; ve bir yel ile dagittik" der imi§. l§te avamin
i'tikadinin kuweti ve hali budur.
378. Sinelerinin icine onun muhahbetini ekdiler; onu Dsanin nmJbi zannet-
tiler. -
j*l\ ft ^j iLiy U^ ij\ o^ j»-^r <J* JWo j~*> jl
379. O sirren hir gdzlii deecal-i lain idi; ey Utuda feryada yetis; sen ne gilzel
yardimcism!
cr^^
MESNEVf-1 SERTF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Hilekar vezir zahirde din-i Isa'nin vaizi idi; fakat batinda, yalniz zahir go-
zu agik ve batin gozii kor, huzur-i ilahiden matrud bir yalanci idi. Bu gibi dec-
caller higbir asirda eksik degildir. Nitekim (s.a.v.) Efendimiz buyurur: J dj&
r&jxk y j ^>>. "Ahir zamanda, birtakim deccaller ve yalancilar peyda olur;
size sizin ve babalarimzin isjtmedigi sozlerden bahsederler. imdi onlardan sa-
kinin ki, sizi sa§irtmasinlar ve fitneye du§urmesinler."
380. ^a !7^aM ^Dunyada yiiz hinlerce hxzak ve yem vardir; hizler ise ac clan
harts kuslar gtbiyiz.
38 1 . 6^er her hirimiz, dogan husu, ve simurg olsak dahi, hiz her hir demde yeni
hir tuzaga tuiulmusuzdur.
Cenab-i Pir, bu iki beyt-i §erifde "murg" ve "baz" ve "simurg" kelimeleriy-
le saliklerin tig mertebesine isaret buyururlar. "Ku§lar"dan murad alelumum
mubted! saliklerdir ki, heniiz sifat-i nefsaniyyede miistagrakdirlar ve bunla-
nn tuzaga tutulmasi pek kolaydir. Ve "dogan"dan murad, mutavassit salik-
lerdir ki, bunlar dahi sifat-i nefsartiyyeierinin kuwetini miicahede ile za'fa
diisurmusjerdir. "Simurg"dan murad dahi muntehi olan saliklerdir ki, bunlar-
da heniiz sifat-i nefsaniyyelerinin heniiz bakiyyesi kalmisur; ve fena-ender-
fenaya miistagrak olmamisterdir. Binaenaleyh bu iic, sifat igin de tuzak kor-
kusu vardir.
382. By hi-niyaz, sen bizi her an huriarirsm ve hiz yine hir hxzak iarafina
aider iz.
<r& <s ^ oX *\ c**- ^ ?& <j? ^ j^ 1 ou* ^
383. nZiz hu anharda hugday yapariz; io-planmis hugdayi zdyi' ederiz.
384. ^uijdaydaki hu ziyaxn sxcamn hilesinden oldugunu nihdyet ahlimiz ile
dusunmeyiz.
AHMED AVNl KONUK ~^®
385. Si$an bizim anbanmiza delik delmi$tir. Onun zararindan bizim anban-
miz harab olmu$dur.
C? Jjf ^ £** j> ^ \j J' J>y > g* dW l$\ Jjl
386. By can, evvelen st$amn $errini def et; ondan sonra bugdayi cem' etmeije
cali§.
387. xx< J^amaz ancak katbin huzuruyla tamam olur"; o sadirlann sadrinm ha-
dislerindendir; i$itl
388. 6jjer kizim anbarimizda bir hirsiz si^an yok ise, kirk yillik ameller bucjda-
yi nerededir?
^ j^ ct->* -^ <y £?* W °jjj j* ^^ *jo °jo
389. Uier giinun azar azar olan sidki, nicin bizim anbarimizda terakiim etmez?
Bu ebyat-i §erifede kalb-i be§er anbara ve sidk ve ihlas bugdaya ve Ib-
lis sigana tesbih buyrulmustar. Sidik ve ihlas kalbde kuvvet buldukga, kalb
gdzii agilir; bu bir kaide-i ilahiyyedir. Saliklerin az cok kalbinde olan sidik
ve ihlasin kuvvet bulamamasi ve kalb gozumin alem-i melekuta acilama-
masi, her gun kalb anbanna vaz' edilen sidk ve ihlasin, vesavis-i §eytaniy-
ye ile haleldar olmasindandir. Binaenaleyh salike lazim olan ewela kalbin-
den havatir-i faside ve vesavis-i §eytaniyyeyi def edip, onlann hiikmune
tabi* olmamaktir. Nitekim hadis-i §erifde: "Namaz ancak kalbin huzuruyla
tamam olur" buyrulmustar; ve havatir-i faside ile kilinan namaz, her ne
kadar emr-i ilahiye ittibaan icra edilmis. bir ibadet sayilir ve abd, serkesjik
ile muatebe olunmaz ise de, tamam ve ref -i derecata vesile olan namaz de-
gildir.
JL-isTj C-*j-^, t-hjj** <-)■> Olj ^-&r J*\ jl (jtjl ojU- ^-j
390. ^Demirden atesin cok hwdami sicradi; ve onu vanmi§ qoniil kabul etti ve
s 3^ >
MESNEVt-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-i •
Bu beyt-i serffde "viicud" cakmak tasina; ve "a'mal-i saliha" cakmak de-
mirine ve "gonul" fitile ve "kivilcim" a'mal-i salihanm nuraniyyetine tesbih
buyrulmu§tur. Ya'ni viicudumuzdan zahir olan a'mal-i salihanm birgok nu-
raniyetleri kalbimize aks etti.
391. jfakat karanhkta hu hirsiz gizlice kwtkimlar ilzerine parmak hasar.
Ya'ni kalbimize mim'akis olan a'mal-i salihanm nuraniyyetine gizli bir
hirsiz olan lblis, zulmet-i tabiat icmde, bir insan-i kamil daha peyda olmamak
icin, nefsimizin riya ve ucub gibi parmaklanni basarak sondurur. Zira lblis
hasuddur ve beni Adem'in en buyiik diismamdir.
^* J 1 <J-^ ^jjj^ ^ ^ d^t^k \)€ j\^\ jl^t ^
392. Jelekien bir cerag parlamamak icin, kwilcimlan hirer hirer sondiirur,
393. (Dlahi) eger adim basmda hinlerce tuzak olsa, sen hizim ile oldukca hie
gam yoktur.
*_jd jji Jljl ^^j ijj ^ . -JL* U L }j) cJIjUp d-f?
394. Senin indyetlerin hizim ile kaim oldukca, o aleak hirsizdan bir korku olur
mu?
\j c ljJl j^» J\*j ^ ' \j c \jj\ j; r b jl ^ jM
395. Uier bir gece, ten tuzagmdan ruhlari kurianrsm ve elvahi koyartrsm.
Ilahi, her bir gece tenimizin tuzagma tutulmus. olan ruh-i temyizimizi, uy-
kuyu musallat edip kurtanrsin ve havass-i hamsemizin levhalanni kopanr-
sin; onlara o hal icmde higbir §ey miintakis. olmaz.
396. Dier gece ruhlar hu ten kafesinden kurtulurlar. UCimsenin ne hakimi ve
ne de mahkumu ohnayvp fdrigdirler.
Uyuyan kimsenin damarlannda deveran eden kan vasitasiyla kaim olan
ruh-i hayvani baki kalir; ruh-i izafi ve temyiz kendi alemine tevecciih eder ve
s^&a
AHMED AVNl KONUK
ruh-i temyiz vucuddan alakasim kesince, uyuyan kimse artik umur-i dunye-
viyyeden bi-haber ve farig olup kimseye hukm edemez ve kimsenin de mah-
kumu olamaz.
397. Uia-pisie olanlar, gece olunca hapisten bi-haberdir; sultana mensub olan er-
hab-i hukumet de gece devleUen bi-haberdir.
398. We kar Ju$ttTicesi ve ne de ziyan garni; ve ne debu filanin ve o filamn
hayali vardir.
399. HJiyhusuz dahi arifin hali budur. Utah, Teala "Onlar uykudadirlar" bu-
yurur; bundan iirkmel
Bu beyt-i §erif Ashab-i Kehf hakkindaki su ayet-i kenmeye isarettir:
JUjJi oil j ^>Ji ofi j^ji* j IjSj jjh j kuji j^li j (Kehf, 18/18) Ya'ni "Sen on-
lari uyanik za'nnedersin; halbuki onlar uykudadirlar; ve biz onlari sagina ve so-
luna dondururiiz," Ya'ni avam nasil ki uykuda taallukat-i diinyeviyyeden kur-
tulmus, bulunurlarsa, arifler dahi uyaniklik iginde bu taallukatdan oylece kur-
tulmu§lardir. Bu nasil olur diye, bu sozun sidkindan iirkup inkar etme; zira uy-
ku haliyle taallukat-i diinyeviyyeden kurtulus. hali herkesin zevkan basindadir.
400. (iSdrif) gece gundiiz ahval-i dunyadan uyumustur; Diakk'in taklibi pen-
cesinde kalem gibidir.
401. OCitabeide eli gormeyen her bit kimse, hareketde fiili kalemden zanneder.
Yazi yazarken kalemi oynatan eli gormeyen kimse, hareketin kalemden
vaki' oldugunu zanneder.
402. JArifin bu halinden bir semme gosterdi; halkt dahi hab-i hissT kafU.
*$%&>
MESNEVl-1 SERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Halkin havass-i hamsesinin uyku sebebiyle vaki' olan feragatini, HakTe-
ala arifin uyanikliktaki hal-i feragatine bir numune gostermistir.
403. Canlan sahra-yi btcuna aitmi§tir, ruhlan ve bedenleri rahat olmu§tur.
Halkin ruh-i temyizleri, uyku halinde, ta'rife sigmayan bir aleme gidip,
kar ve zarar fikir ve gamindan ve bedenleri hareket-i muhtelife yorgunlugun-
dan kurtulmu§tur.
404. ^ir sadddan tekrar tuzaija cehersen, cumleui ddda ve davere $ekersin.
"SafVden murad, tecelli-i Hak'dir; "tuzak"tan murad, bedendir; "dad"
dan murad ata-yi Hak'dir; "daver"den murad hukumet-i esmadir. Ya'ni uy-
kuda olanlann ruh-i temyizlerini bir tecelli ile yeniden tuzagina gekersin; ve
mezahir-i esmaiyye olan ebdani, bu suretle ataya-yi esmaiyyene ve esmanin
hukm-i hiikumetine gekersin.
405. Sabah deminin nuru zuhur ettijji vahit, jeleijin zerrin ahhabasi kanat ^arpar.
Giine§, zerrin akbaba ku§una tesbih buyrulmustar.
406. Sabahlan izhar eden Dtak, ciimleyi Dsrafil gibi o diuardan surete cjdirir.
-UT JL^>\ jl \j ^ jib A& J! \j Ja««^ (S^Jj
407. dTHunbasit olan ruhlan ten yapar; ve her teni tekrar gebe eder.
Alem-i latife yayilmis. olan ruhlan kesif ten yapar; ve her kesif tene tekrar
ruhlan cenin gibi tahmil edip, gebe gibi yapar.
408. Canlarin ahni euerden art hilar; bu, en-nevmu ahu l-mevt 'in sirridir.
"Canlarin atfindan murad, beden-i kesif; "ever" den murad dahi havass-i
hamsedir. Zira uyuyan kimsenin havassi kismen muattaldir; yanindaki mu-
<^g>
m^ AHMED AVNl KONUK
kalemeyi i§itmez ve e§yayi gormez ve kokuyu duymaz. l§te bu, "Uyku olu-
mun karde§idir" hadis-i §enfinin sirn ve ma'nasidir; zira oliim dahi havassin
muattal ve cismin muncemid bir hale gelmesidir.
409. Jakal gunduz yine gelmeleri icin, ayaklanna uzun bag koyar.
Uyku halinde bedenden busbutiin alakalanru kesip, alem-i ervahin vasi'
sahalanna dalmamak ve gunduz tekrar beden tarafina gelebilmek icin, er-
vah-i izafiyyenin ayaklanna uzun baglar koyar.
j^ j.j j j J^/^U- jj j^r ^J ^ ( j J*jjj *£ ^
410. va ki aundiiz onu o merg-zdrdan eehe ve onu oUaktan yiik alivna qetire.
[402] U °
411. Dieske bu ruhu, <5%shah-i Diehf gtbi veyakut V^uh'un gemisi gibi hifz eie
idi de,
412. ^u uyaniklik ve akil tufanindan, bu katb ve goz ve kulak kurtula idi.
413. 61/ (musiemi J, bu zamanda da, cihanda cok J^lsKab-i *3Cehf senin yanvn-
da ve senin karsinda vardtr.
414. ^ar onun tie re i/or ormn ile ieganni vcindedir] ne faide! Senin goziinun
ve kulagtntn uzerinde miihiir vardtr.
"Gar" dan murad Cenab-i Hak'dir; zira herkesin melce'i ve siginacak yeri-
dir; ve "yar"dan maksad yine Hak'dir. Cunkii mahbub-i haktki O'dur; ve "te-
ganni" den murad dahi muhataba-i ilahiyyedir. Ya'ni Ashab-i Kehf gibi uya-
niklik hali iginde, uykuda olan evliyaullah bu zamanda dahi mevcuddur ve
yaninda ve kar§inda oldugu halde, gbziin ve kulagin perdeli oldufu igin onu
gbremez ve i§itemezsin; binaenaleyh onlann viicudundan sana ne faide var-
*$%&>
MESNEVt-t §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
dir. Zira sen onlann cisimlerini goriirsun, ma'nalanndan bi-habersin. Nitekim
Mdeki ebyat-i §erife bu ma'nayi tavzih buyurur.
<uLt>- Jlj~* jt !j ^J4 **Wa* ^j^' 6 jsiaJ
Halifenin sudlinden dolayi Leyla kissasimn misalen zikri.
(£y> j OUojj Xi dy*** y j\ ^y d\? 4juW- \j (JLJ <L~&
415. Uialije JZeyla'ya dedi: O sen misin hi, LAtecnun senden dolayi verisan
ve azgin oldu.
,J>~~~i dy>** y dy>- l J~*\>- C-iS" ( _ s =«-h Ojjil y 0\jj>- £ * j\
416. Sen basha giizellerden ziyade degilsin. (£eyla): uAiademki sen <J\iecnun
deijilsin. Sus! dedi.
417. Uier him ki uyanikhr, o ziyade uyhudadtr; onun uyamhltgi uykusundan
heierdir.
Dunya isjerinde uyamk olan, haMkatte cok dalgin bir uyku igindedir.
Onun boyle uyanikhgi, hiss! olan uykusundan berbaddir; zira uykusunda
hem fikri ve hem cismi rahat eder, hem de maasiden vareste kalir.
u o^ ^ ji y~ ijj\jui c ■>...& u ou- •Sj^j j'^-rf j*^ ^y?
418. Cammiz Diakk'a uyamk olmadvji vakit, uyamklik bizim ammiza der-
bend aibidir.
Cammiz Hakk'a kar§i uykuda ve bilakis umur-i diinyeviyyeye kar§i uya-
nik olursa, bu uyaniklik bizim animiza, ya'ni canimizin giizelligine bir der-
bend ve akabe gibi olur. Zira akabelerde yolcu igin e§kiya taarruzu tehlikesi
oldugu gibi, derbende mu§abih olan bu uyamkhk icmde de mehasin-i insa-
niyyemize nefis ve §eytamn taarruzu tehlikesi vardir.
<*$%&>
AHMED AVNl KONUK "®^®
Jljj t3j>- ji j $y*t j otj jj JW*" vj^"^ j^ jjj <UJi ^W
419. Canin, butiin giin hayalin iepmesinden ve zarar ve kardan ve havf-i ze-
valden
420. CWe safasi ve ne letafet ve Kuweit ve ne He alem-i melekui iarafina sefer
yohi halir.
JUL* j\ I juS" j jl*1 jjb JL>- y* jl j\ *£ JLi L jl oL>-
421. niyiimu? olan o kimsedir ki, her haydlden iimid bekler ve onunla konu$ur.
^ y~> J J l ^JiJ °_^ J cr°, V^ J* ^ jj^ tiy? \jji*
422. O $eytam ruydstnda hurt cjibi floriir; binaenaleyh §ehvetien dolayi §eyiana
suyu doker.
Ya'ni rii'yasmda hayal-i §eytaniyi hurt gibi gorup, ona mukarenetle inzal olur.
423. O^fesil tohwnunu $orak yere doktiigii vakit, o kimse kendine geldi, hayal de
ondan ka$h.
§eytan gorunmez bir mahluktur ve onun gosterdigi hayal ise, alem-i ha-
yalde goruniir bir mahluktur. Imdi alem-i hay aide, ihtilam olan kimse zurriy-
yet tohumunu, hurt gibi gdriinen hayal-i §eytanl rahmine ddkmedi; belki ha-
rice ve gorak bir yere dokmiis, oidu. Bundan o kimse hayalden kendine gelin-
ce bittabi' hayal na-bedid oldu ve inzali higbir i§e yaramadi.
424. Ondan ba§inin za'fini ve ieninin -pisliijini fjoriir. JAh.J. Otfa-pedidin pe-
did olan nak$indan.
Hayal-i §eytaniden ihtilam olan kimse, bu ihtilamdan ba§imn agndigini ve
teninin dahi nutfe ile miilewes oldugunu goriir. Ah..! Bu gorunmeyen §ey-
tamn, alem-i hayalde gorunen nuku§-i hayaliyyesinden... el-aman!
425. ^ukanda u$an hu$un golgesi, yerde hu§ gibi u$arak ho§ar.
*<&$&>
MESNEVl-t §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
426. SUimajjtn hiri, gotyenin avcisi olur; kuvveti kalmayincaya kadar kosar.
C^-ls^S" 4jL- «l)l J«^»l AS" j»>- ^ C-w-IjA Py (1)1 (j-^ j' ./^ ^
427. Uieva kusunun ahsinden haheri yoktur. O golgenin ash neredendir, habe-
ri yoktur.
428. O ^ol^e tarafina ok atar; ok makfazasi dahi, ciist u cudan hosalir.
Bu beyitlerde "havada ucan ku§"tan murad, ilm-i ilahide sabit olan haka-
yik-i e§ya; ve "gdlge"den murad dahi, bu hakayikin golgeleri olan suver-i diin-
yeviyyedir. "Ahmak avcrdan murad dahi, hakayik-i e§yadan bi-haber olarak
suver-i kevniyye arkasmda ko§an ehl-i dunyadir. "Ok"tan murad dahi enfas-i
hayatiyyedir. "Terke§" ya'ni ok mahfazasmdan maksad dahi omr-i be§eridir.
429. Oram omr&niin terkesl hosaldv, golcje avinda hararetle kosmaktan omrii gitti.
. 430. Onun miirebhisi, JMlatim sayesi oldugu vakit, onu hayalden ve golgeden
kurianr.
Golge arkasmda ko§an ahmagin miirebbisi, bilfiii cemi'-i esma ve sifat-i ila-
hiyyenin mazhan bir insan-i kamil oldugu vakit, onu esma-i muhtelifenin gol-
gelerinden ve hayalden ibaret olan suver-i kevniyye alakalanndan kurtanr.
431. Diudanxn hendesi, iS%llah'in sayesi olur; hu aiemin olmusii ve Diudanin
dirisidir.
tnsan-i kamil Allah' in kuludur. Nakis insanlann her birisi ise, muhab-
bet ettikleri §eylerin kullandir. Kimi nefsin, kimi kadinin, kimi paramn ku-
ludur. Binaenaleyh insan-i kamil abd-i mahz oiup, bilfiii cemi'-i esma ve
sifat-i ilahiyyenin mazhan bulundugundan, Allah' in zillidir ve bu aiemin
alakat ve muhabbetinden 6imu§tur; ancak muhabbet-i ilahiyyeye kar§i
agah ve diridir.
6 $P*
AHMED AVNt KONUK
432. Qabuk onun eiegini tut; id hi §ubhesiz ahir zamanin etejjinden hurtiilasin.
lnsan-i kamilin terbiyesi altina gir ki, ahir zamanda, ya'ni son nefesinde-
ki fitne ve mihnetlerden yakani kurtarasm.
*U>- J-^jj>- jy JJi jf C~*Ujt JJC> JJaJl Jut tJuT
433. JJaJl .u JtS evliifdnin nak$idir; zxxd o §ems-i Uiuda nurunun delilidir.
Alemin hey'et-i mecmuasi, bilciimle esma ve sifat-i ilahiyyenin mazhar-
lan olup, Allah'in zillidir; ve insan-i kamil ise alemin zubdesi ve ruhudur. Bi-
naenaleyh alemin nukus, ve taayyiinati tafsil ve insan-i kamilin nak§i ve ta-
ayyiinii icmaldir. Bu i'tibar ile insan-i kamilin nak§i Allah'in zilli olur; ve
ayet-i kerimedeki JJ&Ji j- <jS den murad dahi nak§-i evliya olmug bulunur.
Bu ayet-i kerime sure-i Furkan'da bu vech iledir: ') j jkJi x. 'Js 'd»'j J\ j JJ
\JJi ££ tJi \\L& 'fj *£ <£ 'JL& uw ^ ur C i£i ;& (Furkan, 25/44,45) Ya'ni
"Rabbine nazar etmez misin? Zilli nasil' uzatti. Halbuki istese idi, onu sakin
kilardi. Ba'dehu biz ona giinesj delil kildik; sonra onu bir kolayca kabz ile
kabz ettik."
Bu Izahata gore ayet-i kenmenin tefsiri boyle olur: "Ey Peygamber'im!
Rabb'in olan Aliah'a nazar etmez misin, esmasimn ve sifatinin zillerini
alem-i kevnde tafsilen ve icmalen nasil ne§r etti? Istese idi, o zilleri sakin ki-
lar ve ne§r etmezdi. Fakat bu ne§irden sonra zatimizin gune§ini o ziller uze-
rine delil yaptik; ya'ni tecelli-i Zat'imiz o zillerin online dii§up rehber oldu;
sonra da o golgeleri kendi canibimize kolayca bir kabz ile kabz ettik."
Imdi giine§, sudan ibaret olan buzu nasil eritip derya canibine cekerse,
§ems-i zatin tecellisi dahi buz gibi muncemid olan taayyiinaM kevniyye zille-
rini oylece eritip derya-yi zat tarafina $eker; ve bu zillerin zi-zill tarafma ru-
cu'una delil olur. Iste insan-i kamil dahi, nakis insanlan zulumat-i tabiiyye-
den, §ems-i zatin nuru ve aydinhklan tarafina gekmek igin boylece delil olur.
J^ {is? / cx&H v^ y J^ j*' at js is>h otj* v
434. IBu va&ide deMsiz aitmel Dialil gibi nr Ben zail olan §eyleri sevmem" de!
Bu vadi-i tabiatte sakm delilsiz ve rehbersiz gitme! Yukanda zikr olunan
vasifta bir insan-i kamil bul ve Ibrahim Halilullah (a.s.) gibi, zail ve fan! olan
§eyleri goriip ^^i v^ 1 ^ de! Bu beyt-i §erffde, sure-i En'am'da olan su ayet-i
c ^s^>
jpK^" MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
kerimeye isaret buyrulur: 'jjfii <_^' V Jii jii uS ^ ui ju ix/' ^ij jii *> ^ u£
(En' am, 6/76) "Vaktaki Hzribrahim Haltlullah iizerine gece mustevli oldu, bir
parlak yildiz gordii. I§te bu benim Rabb'imdir dedi; vaktaki zail oldu; ben za-
il olanlan sevmem, dedi."
435. £;tf sayeden hir aiine§i hull vehrizli §ah <$ems'in etegini hull
Zill-i ilahi olan insan-i kamil delaletiyle Zat-i ahadi glinesmi bul! Eger bu
zamanda insan-i kamil kimdir diyecek olursan; §ah §emseddin-i Tebrizi haz-
retlerinin etegine sikica yapi§; o seni Zat-i ahadiyyete goturmege delil olur.
(123 numarah beyt-i §erife miiracaat.)
lTj* ct^ c 1 -^ ^ *W> j' wj* j jf <y^ s-^ (J^ *j
436. HZu diijjiin ve gelin tarapna yolu hilemezsen, ziyau'l-Utak Uiiisamed'
din den sor!
Eger Hz. §ems'in diigiinu ve gelini tarafina cikan yolu bilemezsen, o yo-
lu Hiisameddtn £elebi hazretlerinden sor! Bu diigiinun ve gelinin yolunu o da
bilir; zira o da asnn insan-i kamilidir.
"DugurTden murad, Hakk'a vuslat deminin meserretidir; ve "gelin" den
murad dahi, mahbub-i hakiki olan Hak'dir. (125 numarah beyt-i §erife de
miiracaat.)
437. Ue eger yolda senin hogazini hosed iutarsa, hasedde Dblisin tugydm vardir.
Eger tarik-i Hakk'a salik olmak isteyip de, Hak Teala'nin inayet-i husu-
siyyesine nail kildigi bir insanda gordugiin irfana ve kemalata hased eder ve
ben ondan daha hayirhyim diyerek yiiz gevirir isen, i§in berbattir, Zira Iblis'in
azginligi ve serkesjigi hased duygusundan ileri gelmi§tir.
438. 2%xa o, hasedden dolayi ademden arlamr; hasedden dolayi saadeile nlza
eder.
lblis, surette kendisini Adem'den daha yiiksek gorerek, ona ba§ egmekten
arlamr; halbuki hakikatte ve ma'nada saadete kar§i muhasama eder.
AHMED AVNl KONUK
c..--y olj^jfc j**^- ,j«>j^ l1aa>- c£^ •J-*"-**^ °\j j* /*?*** jiij ^4-is-
439. ^fiolda, hundan daha fl&$ hir ge$it yoktur; ne muilu o kimseye hi, hasede
yoldas degildir.
Tartk-i Hak'da bu hased duygusundan daha giig bir gegit yoktur. Kendi-
sinde hased duygusu olmayan kimse ne mubarektir!
OlJUU- JLil eijJl Jl«^- jl OlJb Jul JL-^>- f,4jl>- JL*^- jjl
440. ^u cesei, hasedin hdnesi qeldi hil! Diasedden hdnedan hulastk olur.
[432] d
lUJ <dJI $£ .ill lj JL- j»- d\ lJIJ j JUil* J — ?- *.<0l>- Ju-^ jT
441. Qerci cesed, hasedin evi olur; velakin Slllah-i mvkaddes o cesedi iemizler.
Vakia cesed, anasir-i muhtelifeden terekkub ettigi cihetle, onda her bir
unsurun ahkami zahir olmak iktiza eder ve bu sebeble o cesed, hasedin dahi
evi olur; fakat Allah-i mukaddes hazretleri ilim ve ma'rifet suyu ile o cesedi
temizler.
442. nr Benim evimi iemizleyiniz!" tahareti heyandir; her ne kadar tdsimi top-
raga mensub ise de, nurun hazinesidir.
Bu beyt-i §erif, sure-i Bakara'da vaki' olan §u ayet-i kerimeye i§arettir:
>J>L}\ g)\ j '^irUij 'uytfiWJ J> \]i* bi JspCi 'j '^Qi J\ uj^j (Bakara, 2/125)
Ya'ni "Biz IbrahTm'e ve Ismail' e benim evimi tavaf edenler icm ve mukim
olanlar icm ve ruku' ve siicud edenler icjn temizleyin diye emr ettik."
"Beyfden murad mu'minin kalbidir; binaenaleyh Hak Teala'nin bu ayet-
deki beyan-i alisi kalbin temizlenmesine i§aret olur. Zira her ne kadar kalb
unsuri ise de, nazargah-i ilahi oldugundan, nurun hazinesidir.
443. Gijer sen hasedsize Kile ve hased eder sen, o hasedden kalbe siyahliklar
erisir.
Hased duygusunu kalbden gikanp atmis. olan insan-i kamile hased ve ona
kar§i hileye kiyam, ya'ni halka onun aleyhinde soz soyleyerek tebride sa'y
edersen, o hasedden kalbin karanr ve nur-i iiahiye yabanci kalir.
Cs^
MESNEVl-I §ERfF §ERHt / I. CiLT • MESNEVt-1 •
U y>*** \j s~»*- ^ j** j> Jl>- L ^j j \j j*. &\}j* j£> Jl>-
444. tSftllah adaminm ayaiji alhnda to-prak ol; hasedin basma bizim aibi toprak
sac!
Insan-i kamile kar§i mutevazi' olup, tabiat-i be§eriyye icabi olan hased
duygusunun ba§ina bizim gibi toprak sag! "Bizim gibi" ta'biriyle cenab-i Pir,
nefs-i §eriflerine i§aret buyururlar; zira cenab-i §ems-i Tebrizi ma'§uk~i ilahi
olan bir insan-i kamil oldugu halde ummi idi. Cenab-i Fir ise, asr-i §erifinde
parmakla gosterilen ulemadan ve urefadan idi. Cenab-i §ems'e miilaki olduk-
lan vakit, asla onun kemal-i ma'nevisine hased ve kendi ilim ve irfanlanna
nazar edip de, ben onlardan daha efdalim demedi. Sohbetlerini can-i azizleri-
ne minnet bildi. l§te kendilerinin yaptigi bu hali, Hak yolunun saliklerine tav-
siye buyururlar.
(^
Vezirin hasedinin beyamndadir
445. O vezircik hi, onun ash, hasedden idi, nihdyet kufajjini ve burnunu batd
sebebiyle hevaya verdi.
446. O timid iizerine ki, hased ijjnesinden, onun zehrinden miskinlerin camna
erise.
O demu't-tab* olan vezir, kendi canini sokan hased ignesi ve bu ignenin
zehri, idrak-i hakayiktan aciz olan kimselerin canlarim da sokmak ve zehir-
lemek umidiyie burnunu ve kulagini feda etti.
447. Diasedden burnunu koparan her bir himse, kendisini kulaksiz ve burun-
suz eder.
(^eg>
AHMED AVNl KONUK
Hased yiizunden, dogruyu i§itmez ve hakikat kokusunu alamaz.
448. ^urun odur ki, o hir koku ala; koku onu hir mahalle canibine gotiire.
Burun, hakikat kokusunu alandir; ve aldigi koku da onu mahall-i maksu-
da goturmek lazimdir.
449. ZKokusu olmayan her hir kimse, hurunsuz olur. O dim olan koku, ko-
kudur.
Zahiren burnu olup da koku almayan kimse, hakikatte burunsuzdur; fa-
kat asil koku, din! olan kokudur. Dim kokuyu almayan kimse ise, zahiren
burnu olsa ve zahiri kokulan alsa bile, batmen burunsuzdur.
450. Uaktaki hir koku aldi ve onun $ukriinu etmedi, nimetin kiifrii qeldi ve
[442] ii. . j a
burnunu yedx.
Maahaza bir kimse dinden bir koku almak ni'metine mazhar olup da,
onun §iikrunu Ifa etmezse; onun bu §ukursuzlugu, o ni'metin kiifrii, ya'ni
setri hali ta'kib etti demek olur; ve artik o kimse ma'nevi burnunu yemi§,
ya'ni mahv etmis. ve isti'dadini zayi' etmi§tir.
45 1 . <$iikr ei ve muhakkak $ukr edenhre hende ol; onlarin huzurunda bl, haki oil
j^ J 1 jjW* j. y b jA?t jL~4 4jU Jj*j jl jijj df?
452. 1/ezir aibi yol vuruculukian sermaye yapma; halki namazdan ah-koyma!
Ya'ni, vezir gibi, dogru yolda giden halkin yolunu kesmeyi kendine i§
yapma ve halki Hakk'a tevecciihden alikoyma!
j~* ojjJ j* £*» jl j\ eSj^ J.JJ j& d\ vJS j>} £w?li
453. O kafir olan vezir, dinin nasihi olmu$; o hileden, helva ig,ine sarmisak kai-
mis idi.
^^
MESNEVt-t SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
L> J-J3 £** b^ OlSiU- dsj? j^i
Hiristiyanlarin mahirlerinin vezirin hUesini anlamalari
454. !7ier lum kt sdhib-i zevk idi, onun soziinden acddda iev'em Ur lezzet aordu.
455. O kanstk nukieler soyliiyor idi; §eker serhetinin i$ine hir zehir dokmiis idi.
456. jLahirinde, yolda $evik ol diyordu; ve arkasxndan cana, tenbel ol diyordu.
Vezirin zahiren soziinden, tarik-i Hak'da gabuk yurti ma'nasi anla§iliyordu;
fakat batmindan cana, tarik-i Hak'da tenbellik tavsiyesi oldugu goriiluyordu.
457. Qumusun zahiri, vakui heyaz ve yenidir; velakin el ve elbise ondan siyah-
lanir.
458. SAies vakui alev cihetinden kirmizi yiizliidiir; sen onun fiili ciheiinden si-
yeh-harligina hakl
Vakia ate§, alevi ile parlak bir kirmizidir; fakat sen onun yakiciligina bak
ki, e§yayi yaktiktan sonra, simsiyah bir hale koyar. Bu da vezirin sozierine
ikinci bir misaldir.
459. Uakta, simsek nazara hir nur gosterir, fakat gbzii calmasi hasstyyetindendir.
§im§ek her ne kadar zahiren bir nur ve aydinhk halde goruniir ise de, ne-
ticede gozii kama§tinr ve gozun ru'yet hassasini bozar.
G cSp*?
AHMED AVNl KONUK
460. Dier kim ki, agah ve sahtb-i zevkm gayri idx, onan sozii, omxn hoynunda
gerdanhk gibi oldu.
Hiristiyanlar icmde, akil ve zekaya ve zevk-i irfana sahib olmayanlar, hi-
lekar vezirin bu sozlerini kiymetli goriip boyunlanna gerdanlik gibi taktilar.
o\jj )j < ^~^£' f'lyl jijj *^ *^** C)\j>*J» j2 <JL*> L r^ t CjJL»
461. $ahm hkranwda alh sene muddet, vezir Dsaya tabi' olanlara melee' oldu.
Hilekar vezir, sahdan aynldigi alti sene muddet zarfinda Isa (a.s.)in iim-
metine bir muracaat-gah oldu.
J^ V ^ J 1 (^ j-* 1 lH o^- ^jt^. ^ Jf b J* J J**
462. Uialk kamilen dinini ve gonlunii ona ieslim etti; onun emrinin ve hukmu-
niin onunde halk oluyordu.
§ahin vezire gizli haber gondermesi
463. <$dh lie vezirin arasinda muhabereler var idi. <$ahin ona gizli aramlan,
vadleri vardu
464. £ah, et/ muhhulum, vakit geldi, cabuk benim gonlumu farig kil, diye ona
mekiub yazdv.
465. 61/ $a/i, ^inwli iw-i Dsaya fitneler ilka eimek isi icindeyim, diye cevab
verdi.
MESNEVl-t §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Hiristiyan kavminden on iki kabilenin beyamndadir
466. ,2akf ue hukiimeide havm-i Dsanin hahimi on iki bey idi.
467. Uier bbluk bir beye iabi' olup, tama cihetinden kendi beyine kvl olmu$ idi.
468. ^Bu on ihi bey ve onlann kavmi, o bed-ni$an olan vezire kul olmu$ idiler.
469. Uiepsinin i'timadi onun soziine, hepsinin iktiddsv onun reftanna idi.
470. 6fler o ot dese u£i, her fceu onun huzumnda derhal can verirdi.
[462] 3 *
(?*
Vezirin hiristiyan kavmine kar§i,
Incil'in ahkaminda kansiklik yapmasi
471 . Dier birinin namina bir risale yaph; her risalenin munderecdh ba§ka bir
meslek idi.
G 3^>
AHMED AVNl KONUK
472. Uier hirinin hiihumleri ha$ha iiirlu idi; nihdyetinden hiddyetine hadar hu,
onun hilafi idi.
473. HSirisinde riyazeti ve aclvgv ve iovheyi ve iovhe §arhm esas yapmi§.
474. ^Birisinde riyazet faideli degildir; hu yolda sehavetden ha§ha mahall-i ne-
cat yoktur demi§.
475. 'TZirisinde demi$ hi, senin acligm ve sehdvetin, senden ma huduna har§i
§irh olur.
476. ^Tevehhulden ve teslim-i tamamdan gayrisi, gam ve rahatta hep mehr ve
tuzakhr.
C~ «^*^j JS"jj j-4-ioJJl aj jj c~~i*^ s-^r^j ^j ^*j <_5>^ j- 5
477. ^irisinde demi$ hi, vacib olan $ali§mahtir; yohsa ievehhul dii§uncesi haba-
haihr.
478. HZirisinde de demi§ hi, varid olan emir ve nehyler, i§lemeh vein deijildir,
aczimizin §erhidir.
OUj oTj^JlJU \j j\ OjJtS OljAJl ~~«j Zj>- y^fi & L"
479. Ta ki onlarda hendi aczimizi gbrelim; o zaman onun hudretini hilelim.
jjjjb y>*fi> Jl c- ■■-,'> .s^S" c~**J jiS' <j&~« ^j>- js**p *&" <&o l J>^ ji
480. Ilirisinde demi$ hi, hendi aczini oorme, aaah ol hi o acz, hiifran-i ni'metdir.
[472]
481. Diendinde olan hudreie hah hi, hu hudret ondandir. Diudretini, hiiviyyet-i
e$ya olan Onun hudreti hill
C ^£ I>
MESNEVf-t SERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
482. IZirisinde de demi$ hi, bu ikisinden de gee! V^fazara sigar her $ey put olur.
Kendini aciz gormekten ve kendinde kudret gormekten geg! Bunlann iki-
si de viicud-i hakiki muvacehesinde gayriyyet isbati demek oldugundan, na-
zarda put olurlar.
483. ^irisinde demi§: ^u i§igi sondurme; zira nazar cem icin i§ih gibi geldi.
484. O^azardan ve haydlden gectigin vahit, vuslat isigrnt gece yansi sondurmiis
oh
ursun.
Keserata nazar, bunlari vahdette toplamak igin bir i§ik gibidir. Bu nazan
ve hayali terk ettigin vakit, tabfatin karanligi icjnde bu cem* ve vuslat i§igini
sondiirmiis olursun ve zulmet iginde kahrsin.
j\y> X^ \j J* ^ J*y> I" . jU. J'Xt jS, *sif JL j>
485. ^irisinde demis: Sondiir; horhma, id hi nazann yuz bin bedelini goresin.
486. 2trd sondurmehten canin xsvgx ziydde olur; senin jZeyld'n, sabnndan
CNiecnun olur.
cht j ^ y tfat jJj^ J^r- ^j j* >/ ^ y ^ ^J
487. Dier him zuhdunden dolayt diinyayi terk ederse, onun onune diinya ziyd-
de yahlasir.
Keserata nazar i$igini sondiir ki, bu sondurdiigiin i§igin yiiz bin bedeline
nail olursun; zira bu i§ik soniince canin nuru ziyadelesjr. Senin agyara nazar
etmen hususundaki sabnndan, Leyla'n olan mahbub-i hakiki senin a§ikin
olur; ve nazarimn i§igini sondiirmenin kiymetli bir bedeli olmak iizere vazi-
yetin degi§ir; bu def a sen Leyla ve mahbub-i hakiki senin Mecnun'un olur.
giinkii agyar olan diinyayi kim ziihdiinden dolayi terk ederse, diinya onun
oniine pek cok yaklastf.
c ^^ 3
AHMED AVNl KONUK
488. IZirisinde demis ki, ZH,ak sana verdigi seyi, hahk-i icadda sana tath ya-ph.
489. tStma ko/at/ yaph, omt Jio$ fuf; kendini yiirek agnsina birakma!
Hakk'in sana verdigi §eyler, senin isti'dadina muvafik §eyler oldugundan,
onlar sana tath ve lezzetli gelir; ve onlari kiilfetle degil, kolayca icra edersin.
Binaenaleyh o atayayi gonul hosjuguyla kabul edip, sana kulfetli gelen §eyle-
ri yapamadim diye kalbini sikintisi iginde birakma! Zira hadis-i §erifde j~~* JT
<J jJt^ d Ya'ni "Her bir kimse ne igin yaratilmi§ ise, o, ona kolay gelir" buyrulur.
JO j i*L~Oj y ^> JjJ JlS" *y>- d\ jU>u *f «iS~ ^i j*
490. IZirisinde de demis ki, kendi muktezani hirak; zira o senin tab mm kabu-
lii merdud ve fenadir.
C-— Jui- OW- <^y\ ifb \j jjSvj j*> c-*--Li OL*l i^jj^xj* iS^^j
49 1 . c/Hu/ifelif yollar, kolay olmustur; her hirine hir millet can gibi olmustur.
492. Bger UiaMi'm kolay yapmasi, yol olaydi, her yahudi ve mecusi ondan
agah olurdu
Kendi tab'inin muktezasim terk et; cunku senin tab'ina ho§ gelen §eyler
indallah merduddur ve fenadir. Alemde bu kadar muhtelif tank ve mezhebler
vardir; bu mezheblerin her biri erbabma kolay ve sevimli gelmis. ve her biri-
nin mensub oldugu millet kendilerine can gibi olmustar. Eger Hakk'in her bir
meslek ve mezheb erbabina mensub oldugu meslegi kolay gostermesi bir ta-
rik-i vuslat olsa idi, Cenab-i Isa'yi miinkir olan yahudiler ile mecusilerin dahi
hakikate vasil olmalan lazim gelirdi.
jjj jl>- <_£Up Ji oL> aS" *y d\ j~~* Axi^ ^j ji
493. ^irisinde dahi demis ki, miiyesser olan o olur ki, gonlun hayah canvn g\-
dasi ola.
C— So ajj djy5* y^-*-* ^jW ji C— iJo Oj^- J-iij aJ^ ijji a^- y>
494. Tafr'w zevki olan her sey, ge$tigi vakit, corak yer gibi ekinin hasagini ci-
karmaz.
*&$&>
MESNEVl-t SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Kolay gelen hizmetlerin iyisi, gonul istegi ile olandir. Zira gonliin diriligi
camn gidasi olur ve ruhu takviye eder. Tab'-i be§erin zevki, ef alinde mues-
sirdir; o zevk gecince, efalinin tadi kalmaz; corak yere bir tohum ekmek gi-
bi olur ki, hasilat vermez.
495. Onun hasili ancak pi§manlik olur; onun bey'i de ziyandan baska bir sey
getirmez.
496. O aktbetinde muyesser olmaz; onun adi akibet mnasser olur.
497. Sen muasseri, muyesser den acik bill JAkibet bunun ve onun cemdline
bak!
Gonul hosjugu ile yapilmayan amelin, hasilat-i ma'neviyyesi olmaz; neti-
cede onun hasili pismanhk olur. Oyle bir ameli Allah' a satmak dahi ziyandan
ba§ka bir §ey hasil etmez; zira Allah Teala: J^M ) '^'Jm 'u^jit '& J/&\ '<ii ji
£jr'\ ^ oi (Tovbe, 9/111) Ya'ni "Allah Teala mu'minlerden nefislerini cihada
ve mallafini sadaka ve infaka sarf edenlere bilmukabele cennet i'tasryla mus-
ter! oldu" ayet-i kerimesinde beyan buyurdugu uzere, mu'minlerin amelleri-
ne mu§tendir; ve mu'minler dahi amellerinin bayi'idir. Imdi ameli istikrah-i
tab' ile yapan kimse, kendisine taat kolay gelen kimselerden degildir. Onun
adi muasser olur, ya'ni taatda giicliik geken kisimdan olur. Zira §aki olanla-
ra a'mal-i kabiha kolay gelir; ve said olanlara da a'mal-i hayriyye kolay ge-
lir. Binaenaleyh sen, a'mal-i hayriyye kendisine kolay gelen ile giic. geleni
acikga gor ve bil! Neticede de bunun ve onun haline dikkatle bakl
498. Hlirinde demis hi, bir iisiad ialeb eil JAkibet goriiculugu hasebde bula-
mazsm.
499. Dier iiirlu millet akdbeii hasebde gordiiler; subhesiz dalaletin esiri oldu-
lar.
*&$&>
AHMED AVNt KONUK
c3t>ta»M L^jjJj i£$y. ^ *j jj <~^ c~o JL^LJ OJLo C~3U
500. iS^ktbeti gormek, el orgusu degildir; yoksa dinlerde ihiilaf olur mu idi?
Ya'ni zahirde haseb ve nesebi alt olan kimse akibet-i emri miidrikdir zan-
netme! Muhtelif milletler ^^ &* J* ^ui Ya'ni "nas, hukumdarlarimn dini
uzeredir" hukmiine tebaan, akibet-i emri hasebde gorerek, kendi uzerlerinde
hukumran olanlann dinine ve ahlakina tabi* oldular. Binaenaleyh subhesiz
dalalet ve kabahatin esiri oldular. Akibet-i emr, el orgtisii gibi, iyiligi ve ko-
tuliigu his gozuyle goriilur bir §ey degildir. Eger gozle goriilur bir §ey olsa idi;
dinlerde bu kadar ihtilaf zuhur eder mi idi.
501. ^irisinde de demi$ ki, iistad dahi sensin; zird iistadi taniyan dahi sensin.
502. iS^ldam ol, adamlarin maskarasi olma; gii kendi hasini tut; hayrdn olma!
Ustadi ve muallimi taniyan sen oldugun igin, hakikatte muallim dahi sen-
sin. Binaenaleyh adam oldugunu bilmek suretiyle adam ol; ve muallim bula-
cagim diye suna buna muracaatla adamlarin eglencesi olma! Git, kendi ba§i-
na ve dimagina sahib ol; §a§km §a§kin dola§ma!
503. ^Birisinde de demis hi, hunlarin cilmlesi hirliktir; her kim onu iki goriirse,
sasi hir adamcikhr.
Muhtelif mesleklerin hepsi hakikatte birdir; bu biri iki goren kimse, batin
gozu §a§i olan bir adamciktir.
504. ^irisinde de demi$ ki, yiiz nasil hir olur? HSunu du§iinen ancak mecnun olur.
Bu keserat-i alemin hepsine birdir demek nasil olur; bu ancak deli du§iin-
cesi olabilir. Hie bir, cok ve cok, bir olur mu?
pj* j y>J ^j J^l ^j &y* £ X+Jb Xjs> C— Jj* ^i j*
505. Uier hirisi yekdigerinin ziddi olan hir sbzdiir; nasil hir olur? Hliri zehir,
hiri seker.
MESNEVt-t SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
506. Sen zehirden ve $ekerden ge$medik$e, ne vakit fliilzar-i vahdetten kokit
alirsin.
j^p \j ^^ ji> d\ c-ijJ j> j*j jU_^ ^ {j> ^i j Jar ^l
507. O din-i usamn du§mani, hu iislvb ve hn nevi' iizere on iki risale yazdi.
Yukandan beri "Der yeki giifte" ile bashyan beyitlerin adedi, on alti oldugu-
na gore, vezirin bu kadar risale yazmis. oldugu anla§ilmasm. Vezir on iki risa-
le yazdigi halde, bu on alti beyitteki ma'nalan, bu on iki risaleye derc etmistir;
ve bu ma'nalann ciimlesi de dogrudur; fakat her birerleri mukteza-yi hale ve
meratibe ve isti'dadata gore dogrudur. Alehtlak alinirsa dogru degildir. Mesela
birisine, senin tab'inin kabulii merduddur ve fenadir diyor; fakat bu nefs-i em-
mare mertebesinde olanlara goredir; "nefs-i lewame"ye ve ondan yukansina
gore degildir. Zira "nefs-i lewame"de bulunan salikin tab'mda hatasindan do-
layi nedamet zahir olur; nedamet-i tab' ise merdud degil, makbuldiir. Birisin-
de de bunun aksi olarak, tab'inin zevkine gore hareket et! diyor. "Nefs-i em-
mare"de tab'in zevki fesad ve maaside olup asla nedamet etmemekte oldu-
gundan, bu soz "nefs-i emmare" mertebesinde bulunanlar igin dogru bir tav-
siye degildir; fakat "levvame"de ve"mulhime"de olanlar igin dogru olabilir.
Vezir bunlari mutlak olarak yazip, meratibi yekdigerine tahlit etmekle, her iki
mertebe ehlini ldlal etmis. oluyor. Sair vesayasi da buna kiyas olunsun.
Bu ihtilafatin, yolun hakikatinde degil,
surette zahir oldugu beyamndadir.
- m
-^ j^ur-^ r^ %}y jj c-5.U y. (jr ~? ^Ssjj dkjj
508. O, Dsanin hir renklicjinden kohu almadi; ve Dsanm mizacimn hu-pun-
den huy tutmadi.
"^^
AHMED AVNl KONUK
L-^? t)j2*- (jS^io Jjjj <jJL> ■ j t^L lis*? j^- O'jt >-^j «JU^ f-^**st-
509. ^#2 renkli elbise o sofa hiipiinden, saba gibi sade ve bir renk olurdu.
hilekar vezir, tsa (a.s.)in vahdet-i nubiivvetinden koku almadi ve ce-
nab-i Isa'nin taayyun-i surisi kupiinde meknuz olan mizac-i nebevisinden
huy tutmadi. Zira o kiipun iginde saf ve berrak olan bir nur-i nubiivvet var
idi ki, yuz renkli elbise gibi olan akaid ve mezahib-i muhtelife erbabi o safa
kiipunden, nesim-i saba gibi latif ve sade ve bir renkli olur; ve akaid-i muh-
telife-i batileden kurtulur idi.
Ba'zi nushalarda "cun ziya" vaki' olmustar. "Ziya" dahi bir renk olmak
i'tibariyle ma'na degi§mez.
JVj J\j ^U Jbu J, J>U *>* jjT J*/* c~J
510. ZKendisinden usan$ hasd olan bir renklik degildir; belki balik ve berrak
iatli su misalidir.
Cenab-i Isa'nin mizacimn kiipiinden hasil olan bir renklik, insam biktiran
ve usandiran bir renklik degildir; belki o bir renklik berrak tath suya ve onda
miistagrak olanlar da baliklara benzerler. Bahklann hayati sudan olup, ondan
bikmadiklan gibi, o bir renklige dalanlar da, oylece ondan hayat bulurlar ve
asla usanmazlar, "Ab-i ziilaT'den murad viicud-i mutlak ve "bahkiar"dan
murad dahi "fam-fillah" olan evliyaullahdir.
C^j»\^j^- C-~*j-j \i iyLftU C— *»l$5oj OtjljA ^SsJi*>- ji 4^- Ji
51 1. ^Vakta karada binlerce renkler vardir; baUdartn kuruluk ile niza'lan vardir.
Karada agaglar, daglar, gigekler ve cayirlar gibi binlerce suver-i muhtelife
vardir; deniz ise bir renkte olan sudan ibarettir. Fakat bahklar karaya gikinca
girpinir ve oliirler. Binaenaleyh onlann kuruluk ile basjari ho§ degildir. Evli-
yaullah dahi bahr-i vahdetten kesret alemine gikinca, onlann bu keserat ile
ba§lan ho§ olmaz.
Jss- j jp JUL* xU OU l; Ji* ji Lji c— ^ ^U c~~S
512. uMeselde balik kimdir ve deniz nedir? Ta ki <J\ielik-i (<5%zze ve Celle)ye
h
>enzesm.
Biz viicud-i mutlak ile, insan-i kamili deiva" ile bahga te§bih ettik; fakat
derya ile viicud-i abd, melik-i mutlak olan Hak Celle ve Ala Hazretleri'ne nis-
MESNEVf-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
beten birer higten ibarettir; velakin Hak Teala Hazretleri Kur'an-i Kerim'de
ja'/fij oi^llji j J^Vt j3l! ii j (Rum, 30/27) Ya'ni "Goklerde ve yerde Allah
igin yiiksek mesel vardir" buyruldugu icjn, zihinlere takriben bu ma'nayi bi-
rer mesel ile tavzih etmek istedik.
513. Uiicudda yiiz hinlerce deniz ve halik, o ikram ve cudun oniinde secde
ederler.
Halbuki bu vucud-i izafi aleminde yuz binlerce deniz ve balik o Melik
(Azze ve Cell) Hazretleri' nin ikrami ve cud ve sehasi huzurunda ba§ egmi§-
lerdir.
oJL5> OLiil ji j>l> 01 OUj \j dJj* Oljb U»p d\j\j Jc^-
514. Office ata yagmuru yagici olmu$tur; id hi onunla o deniz, inei sacici ol-
mu$Uir.
Vucud-i izafi aleminin denizi, inciler peyda edebilmek igin, pek gok ata ve
ihsan-i ilahi yagmurlan yagmi§tir.
42>-ja\ iy>- j>*j jy\ & \> 42^-jyi * j* XJ#jj>- JLi^-
515. niulut ve deniz, comerilik ogrenmek icin, ne kadar her em giine$i parla-
mi$hr.
Jy>j oAJ^jJj Alb JJ» aS" \j {j\s> j <-^\ j **j J^>\} yj,
516. Dlim -pertevi suya ve toprajja car-pti da, arz ddneyi kabul edki oldu.
Allah Teala' run her §eyi kaplami§ olan ilminin aydinhgi, cemadatdan olan
suya ve topraga aks etti de, arz tohumu kabul etti ve onu terbiye ederek fi-
lizlendirdi.
517. Toproit emindir ve ona her ne ektin he, hiyanetsiz onun cinsini haldudin.
518. I^u eminligi, adl giine$i onun iizerine dogdugu icin, o emdnetien hulmu§-
iur.
Gg%3£>
AHMED AVNt KONUK "^®
Adl, esma-i ilahiyyedendir ve ma'na i'tibariyle zulmun ziddidir; ve zu-
lum, bir §eyi kendi yerine koymamaktir. Binaenaleyh eminlik adl ve hryanet
zulumdur. Alemin hey'et-i mecmuasi kavaid-i mevzu'a-i ilahiyye dairesinde
donerek, bu kaideye tevfikan cemi'-i zerrat-i kainatin vazifelerini yerli yerin-
de yapmalan, Hak Teala Hazretleri'nin giines. gibi olan Adl ism-i ilahisi ikti-
zasmdandir. Bunun neticesi olmak iizere toprak, ekilen tohumu kemal-i ema-
netle kabul ve terbiye eder.
519. Uiakk'in ni$ant, ilkhahan getirmedik$e, toprak strlan a$ikar etmedi.
Isim, musemmadan haber verdigi cihetle, ism-i Adl dahi, musemma olan
Hak'dan haber veren bir ni§andir. Binaenaleyh Hakk'in ni§am olan ism-i
Adl, ilkbahan getirmedikge, toprak yed-i emanetinde gizledigi tohumlan ve
nebatati meydana gikarmadi.
520. ^u haherleri ve hu eminlijji ve hu dojjrulujju hir cemada veren O hir Ce~
vad'dir.
Cemaddan ibaret olan topraga ekilen tohumu saklamasim ve ekilen tohu-
mu bahar mevsiminde cinsi cinsine vermesini bildiren ve ogreten o yekta
olan Cevad-i mutlak Hazretleri'dir.
521. Onun fazli, hir cemadi habir kilar; kahn da akilleri kor eder.
Hakk'in fazl u inayeti cemadata akilleri hayrette birakacak §eyler yaptinr;
fakat kahir ve celali de akillerin basar-i basiretlerini kor eder. Mesela bu ka-
dar sanayi'-i bediayi muhtevi olan alemin sani'i olmadigma, kill kirk yaran
akiliere hukm ettirir.
522. Camn ve gonliin o cu$a iakah uoktur; kime souliueyim? Cihanda hir ku-
lak tfoktnr.
Hakk'in esma-i cemaliyye ve celaliyyesi asannin feyezamm idrake ca-
nin ve gonliin takati yoktur. Cihanda bu feyezamn esranni dinleyecek bir
c a^>
MESNEVl-1 §ERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
kulak bulamiyorum. Kime soyliyeyim? Zira asar-i feyezan sirr-i kadere ta-
alluk eder ve sirr-i kadere vukuf ehassu'l-havassin zubdesinin isti'dadi da-
iresindedir. Her canda ve her gonulde bu esrara vukafa takat ve isti'dad
yoktur.
523. Dier nerede hir kulak var idiyse ondan goz oldu; her nerede hir ia§ vat
idiyse ondan yesim oldu.
Bu esrar-i esmayi dinlemege ve anlamaga mustaid olan kulaklar, Hakk'in
fazl u inayetinden, o esran mu§ahede mertebesine vasil oldu; ve adi tasjar
dahi o fazl u inayetden ye§im denilen kiymetli tas. oldu.
"Yesjm" yahud "ye§b" denilen ta§, Qin taraflannda bulunur ve beyaz ve
siyah renkte o)ur; ondan yuzuk ve kiymetli fincaniar yaparlar.
524. Diimya yapiadw; kimya ne olur? [Niucize baijislayicidir; simya ne
olur?
Bu beyt-i §erifde zikr olunan kimya, elyevm mekteblerde tedris olunan
kimya degildir. Esasen ulum iki kisimdir; birisi ulum-i celiyye, digeri ulum-i
hafiyyedir. "Ulum-i celiyye" mekteblerde tahsil olunan ulum-i miitedaviledir;
"ulum-i hafiyye" erbabi indindc gizli tutulan ilimlerdir. Bunlar da bes, nevi'
olup, "hamse-i muhtefiye" derler. Onlar da sunlardir: Kimya, limya, himya,
simya ve rimya isimleriyle mevsumdur. Bu beyt-i §enfde bunlardan kimya ile
simya zikr olunmustar. Bunlann her birerlerinin ayri ayn taWati vardir, bu-
rada zikri saded haricidir. "Kimya" ecza-yi unsuriyyeaen miirekkeb olan "ik-
sir"dir ki, bilenler ender olup, saklarlar. Bu iksir bakira ve kalaya kangtirilsa
altin olur. Ehl-i garb yakm vakte kadar, altm tabiatte basit olarak bulunur ve
zerrati diger basit ma'denlere inkilab etmez iddiasinda bulunur ve iksir ile ug-
ra§anlarla istihza ederler idi. Vaktaki son zamanlarda elektron nazariyyesi
neticesinde basit ma'denler zerratinin yekdigerine inkilab edebilecegi anlasri-
di; istihzalannin cehle mustenid oldugu zahir oldu.
"Simya", hakikati olmayan birtakim hayalattir ki, erbabi, huzzar nazann-
da bu hayalati bu ilim vasitasiyla icad eder ve tema§a edenleri hayrette bira-
kir. Imdi ma'na-yi beyt boyle demek olur: Kimya nedir ki, Cevad-i mutlak
Hazretleri'ni kimya ta'biriyle medh edelim? kimyanin halikidir. Simyanm
cse^j
AHMED AVNI KONUK
ne krymeti vardir ki, O'nu simya diye medh edelim. simyanin fevkinde
olan harikulade mu'cizeler bans, eder.
525. ^u senayi soylemek henden terk-i senddvr; zira varlik deMidir ve varlik
ise haiddir.
Benim HakTeala Hazretleri'ni medh icin soyledigim sozler, benim mer-
tebeme nazaran medhi terk etmek demektir; zira O'nun varligi muvacehe-
sinde ba§ka varliklar da isbat etmi§ olurum; ve baska varhklar isbati ise
hatadir.
526. O'nun varligi onHnde yok olmak lazimdir; varlik nedir? O'nun huzurun-
da fend hir haldir.
"Kur u kebud" ta'biri Bahar-i Acem namindaki liigatte kara giin ve fe-
na hal ve gam ve enduh ma'nalanndan kinaye olarak gosterilmistir. Zira
bu kelime "kur" ile "kebud" kelimelerinden murekkebdir. "Kur" [kor]
Turkcede dahi aynen musta'mel olup, gozu gormeyen kimseye ltlak olu-
nur. "Kebud" mai renk olup, diyar-i Acemde matem alametidir; bunlann
ikisi de fena bir hali miis/irdir. Ya'ni vucud-i hakiki-i Hak muvacehesinde
bu vucud-i izafi nedir? Onun huzurunda fena bir hal olan kordilr ve ma-
tem alametidir.
527. Sger kor olmasa idi ondan erir idi; giinesin kardretini anlar idi.
Eger viicud-i izafi kor olmasa idi, vticud-i hakikiyi miisahede eder ve
O'nun istiklali kar§isinda kendisinin higligini anlayip erir idi; ve o vakit gii-
ne§ gibi olan Zat-i Hakk'in tecellisindeki harareti hisseder idi.
528. Bjjer o ta'ziyeiden mat olmasa idi, hu nakiye hnz gibi donar mi idi?
Esfel-i safilin olan o viicud-i izafi alemi, eger latif olan vucud-i hakiki-i
Hak* dan aynldigindan dolayi reng-i mateme burunmemis. olsa idi, bu nahi-
ye-i tabiat buz gibi donup, kesif olur mu idi?
^^P?
MESNEVl-1 SERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 ♦
£* CtJ* J-JJ ^J^ 1 ^Lj jJ
Bu mekrde vezirin hasareti beyamndadir
529. <§ah daki vezir afoi cahil ve gafil idi. ZKadim ve mvihiacMi-ileyh ile pen-
$elestiler,
§ah ile vezir, kemal-i hamakatlarmdan din-i fsa'ya muhalefet ederek ka-
dim ve muhtacun-iieyh olan Hak Teala Hazretleri'yle pengele§mi§ oldular.
530. Ovle bir Diadir Diuaa ile ki, ademden alemin yiiz mislini bir demde Tcdd
™ 2,
531. Senin aozunu, kendine goruciL ettigi vakit, bu alemin yiiz mislini nazarin-
da -peyda eder.
Ey salik, Hak Teala senin gozunu kendi viicud-i hakikisi tarafina actigi
vakit, bu viicud-i izafi aieminin yiiz mislini bir baki§ta lead edecek kadar kud-
reti bulundugunu gorurstin.
532. Silem senin indinde her ne kadar biiyiik ve nihayetsiz ise He, kudrei in-
dinde yok olan bir zerre bill
Bu viicud-i izafi alemini te§kil eden manzume-i §emsiyyemiz ve feza-yi
bi-nihayedeki ecramin hey'et-i mecmuasi, ey salik, her ne kadar senin indin-
de hayret verecek derecede biiyiik ve nihayetsiz ise de, buniann cumlesini,
vucud-i mutlak-i Hakk'in ayni olan o nihayetsiz feza icinde bir zerre bil ve o
zerreyi de, bu viicud-i Hakiki'nin kudreti muvacehesinde sabun kopiigii gibi
yok say!
c £p x >
AHMED AVNl KONUK
C-*L-i i£\j>**p <0 y* (1)1 »Ajjj ifck (JUvU-i i£\-$j\?r t/~?- Sy* O^r- cj}
533. uviuhahkak hu, cihan, sizin canlarimzin habsidir. Piemen sizin sahraniz
olan o tarafa aidinizl
Diinya dediginiz bu cihan her ne kadar daglari, dereleri, cimenleri, bahge-
leri ve enva'-i huzuzati i'tibariyle sizce bir teferriic-gah sayilmakta ise de,
alem-i ma'naya ve sahra-yi ervaha nisbeten gayet dar ve sikintih olmak i'ti-
bariyle ruhlarmizin mahbesidir; cabuk o alem-i ma'na ve sahra-yi ervah ta-
rafina gidiniz.
534. ^u cihan mahduddur; O ise hadsizdir. C7Va/ti^ ve suret o ma'nanm onun-
de seddir.
Bu alem-i suretin hududu vardir, binaenaleyh dardir; ve o ma'na ve ruh
aleminin hududu yoktur, binaenaleyh genistir. Zira o alem, nakis. ve suret
aleminin men§e'idir; ve nakis. ve suret alemi ise, suretsiz olan ma'na alemi-
nin onunde bir mania ve hail te§kil eder.
535. Jir'avnin yiiz hinlerce mizraklarim, hir utyliisa dan hir asa ile kirdi.
Allah'in kudreti, Fir'avn'in mizraklar ile musellah yiiz binlerce askerini, o
ma'na aleminden gikardigi bir Musa ve bir asa ile berbad ve perisan etti. Bir
asasiyla tek basma bir Musa'nin, koca bir hukumdarm ordusuna galebesi ta-
rih ile de sabit iken, bundan ibret almayan mtinkirlere ne demeli!
536. Calinos'un yiiz hinlerce itbhi var idi; Dsanin ve onun nejesinin bniinde
hie oldu.
Calinos, etibba-yi yunaniyyeden birinin ismidir. Alem-i suretde tabib-i yu-
nani olan Calinos'un birgok usul-i tedavisi var idi. Alem-i ma'nadan bir Isa
geldi; tibb-i Calinos'un kulfetle tedavi edemedigi hastalan messetti ve onlara
ufurdii, §ifa-yab oldular. messin ve ufurugun yaninda tibb-i Calinos bir co-
cuk oyuncagi gibi kaldi.
°#2$&>
MESNEVl-1 $ERIF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVt-1 •
*Ji J* ^ U* 1 ^f J^ f* J 1 ^ 1 >"> ^J l J* -^
537. "%iiz hinlerce $iir mecmualari vox idi; O nan bir iimmisinin sozii oniinde
ar olda.
Arablar belagatda yekta olup, §iir soylerler ve birbirleriyle belagat yan§i
ederler idi. Sonra alem-i ma'nadan Hak Teala'nin kudreti bir ummi olan Ha-
tem-i enbiya ve Server-i alem (s.a.v.) Efendimiz hazretlerini cjkardi; onun
vectz olan sozieri ontinde, o sairlerin hepsi hayrette kalip belagatteki tefahur-
lerinden utandilar. En belig olarak yazip Ka'be duvanna astiklan sjirlerini,
utandiklanndan kendi elleriyle gizlice indirdiler.
538. ^oyle galih bir Sjendi'nin karststnda bir kimse etjer bed-hynet degil ise,
nasil olmez?
Yukandan beri kudret-i celilesini tasvir ettigimiz galib bir Efendi'nin kar-
§isinda akh ve dirayeti olan bir kimse, kendi varhgini ve enaniyyetini nasil
terk etmez? Bunlan duyduktan sonra, kendisinde kudret ve varlik goren, an-
cak tiyneti ve cibilliyyeti fena olan bir kimsedir.
539. O, dag gibi olan $cik ka$>i hopardi; o, zehi husu ihi ayagi ile ash,
Hakk'in kudreti, kendisine kar§i, iktidar ve enaniyet duygulannda mus-
tagrak bulunan Fir'avn ve emsali hukumdarlann daglar gibi metin olan kalb-
lerini kopardi; ve ilim ve fetanetlerine guvenen ve kurnaz ku§lar gibi tuzaga
tutulmaktan miictenib olan ulema ve hukemayi iki ayagindan mekr-i ilahisi-
nin daragacina asti.
540. S%nlayi$i ve fihri keskin etmek yol degildir; sahmfazli, miinkesirden bas-
kasini kabul eimez.
Anlayi§in kuvvetli ve fikrin ince ve keskin olmasi, Hak yolunda faide ver-
mez. Padi§ahlar padi§ahi olan Hak Teala'nin fazl u inayeti, ancak kendi mu-
vacehesinde acizden boynu bukulmiis, ve kendisinin higligini ve mufiisligini
bilerek dilenciler gibi ah ve emnler ile tese'ul yolunu tutmus. olan kimseleri
kabul eder.
*$%&
AHMED AVNl KONUK
541. I/iei/ ^wJi hey!... Qok kose ve bucak kazvp hazine doldnranlar; o hayal dii-
siinen kimseye maskara oldu.
"Hazine doldurarTdan murad, nas arasinda parmakla gosterilecek bir
mertebe-i enaniyyete vusul igin ulum-i dunyeviyye tahsll edenlerdir. "Hayal
du§unen" kimselerden murad, anlayisjannm ve fikirlerinin inceligine i'tima-
den, ilmi enaniyyetlerinde mustagrak hiikema ve feylesoflardir ki, bunlar as-
la hakayik-i ahvali idrak edememisjerdir; ve bunlann ilmini ogrenmek igin
bunlara bende olanlar ise, bunlardan daha dun mertebede birer maskaradir.
"Ri§ gav" inek sakah demek olup, bu ta'bir ile kuyrugu murad olunur. Li-
san-i Fariside ahmak ve maskaradan kinaye olur.
542. Dnek kim oluyor ki, sen onun sakah olasin; to-prak ne oluyor ki sen onun
otu olasin?
"Inek'ten murad, bilgilerine magrur olan hiikema ve ulema ve feylesoflar-
dir. "Toprak"tan murad mertebe-i cemadiyyetdir.
Ya'ni, ey salik, mertebe-i ruhaniyyete terfi' etmek senin §an-i insaniyye-
tinden iken, nigin esfel-i safilin olan mertebe-i cemadiyyetde saplanip kala-
sin; ve cemad suretine mesh olunasin.
>/ °yjj ^ W *J" £~* *jj l$jj -^ ^ j^ J 1 J j ^yr
543. Uaktaki hir kadinm yiizu fena fiilden saxaxli, Diak Teala onu mesh ei-
ti de 2,vkre yapti.
Bu beyt-i §erif meshur olan bir kissaya i§arettir. Kissanin hulasasi §udur:
Iki melek, Hak Subhanehu ve Teala Hazretleri'ne insanlann §enaatinden
bahs ederler. Hak Teala dahi "Ben insanlara nefis verdim; onlar bu sifat-i nef-
saniyye saikasiyla hareket ederler. Eger sizlere de bu sirati vermis, olsa idim,
siz de onlarin yaptiklarim yapardiniz" buyurur. Melekler, bbyle bir sifat igin-
de de Zat-i Hazrefe mutf olacaklarmi va'd ederler. Hak Teala Hazretleri bun-
Ian, o vakit ma'mur olan Babil §ehrine suret-i be§eriyyede inzal eder. Nas
bunlann fazlim gorup, hakim yaparlar. sirada Zuhre isminde gayet giizel
bir kadin gelip, bunlann huzurunda zevcini da'va eder. Bunlar kadinin hiis-
niine meftun olup kendisini halvet-hanelerine da'vet ederler, kadin da muva-
e 8BP
MESNEVM SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
fakat eder, Aralannda zina vuku'undan sonra Hak Subhanehu ve Teala ka-
dim bu §enaatinden dolayi mesh edip Zlihre yapar; melekler de nedamet edip,
kendilerini ta'zib ederler.
Ma'lumdur ki: Ziihre yildizi, giine§ten aynlan yedi seyyareden birisidir ve
hie subhe yok ki, Babil §ehrinin ma'mur oldugu zamanda da bu Ziihre yil-
dizi yine giine§ etrafinda devr edip durur idi. Ve ilm-i hey'ete de vakif olan
Mevlana hazretlerinin indinde bu da ma'lum idi. Mesnevl-i §erifde adet-i se-
niyyeleri beyne'n-nas me§hur olan kissalardan hisse gikarmak oldugundan,
Zlihre kissasim mahza mesh mes'elesini beyan icm zikr etmi§lerdir; yoksa
Ziihre yildizi Ziihre ismindeki bir zaniye kadinin meshi ile peyda olmus. ol-
dugunu beyan etmek degildir. Maahaza bu kadinin ruhunun Zuhre seyya-
resi uzerindeki mahlukattan birinin suretine mesh buyrulmus. olmasi da va-
rid olabilir.
544. ^ir kadini 2,uhre ya-pmak mesh olwr da, ey inad$i, su ve $amw olmak
mesh degil midir?
Fi'l-i §eni' icra eden bir kadinin ruhunun semadaki Ziihre olmasi veya
Ziihre uzerindeki mahlukattan birine intikali mesh olur ve sen bu kissaya
inanirsin da, kendinin oldiikten sonra ruhunun alem-i illiyyme cikamayip,
alem-i siccine miilhak olan su ve toprak siiretinde mahbus kalmasi mesh
sayilmaz mi? Nitekim Hak Teala Kur'an-i Kerim'de buyurur: j/A '*->& *o\
^ j& (Mutaffirln, 83/18) ["Andolsun iyilerin kitabi illiyyirVdedir"]' ve
'c£~ J> jt2i '^ oi (Mutaffirln, 83/7) ["Kotiiliik edenlerin kitabi siccin-
dendir."]'
545. ZRuh sent yuksek olan feleh iarafina gbtiirur. Sen ise esfeller icinde su ve
to-prah iarafina gUtin.
Ruhani sifatlar seni alt olan ervah tarafina gotiiriir; velakin sen sudan ve
topraktan miirekkeb olan kahbimn icabatina tabi' olup esfel-i safilin-i tabiat
tarafina gittin.
546. Ulesh-i ukul olan o viicuddan, hu algakliktan dolayi hendini mesh ettin.
'^P
AHMED AVNl KONUK
Senin bir haklkat-i insaniyyen vardir ve bu hakikat-i insaniyyenin viicu-
dunu akillar kiskanir idi. Hatta Iblis onun §erafetini kiskanip, cekemedigi igin,
o hakikate diisman oldu. Sen bu viicud-i gerifi terk edip, sufli olan sifaM hay-
vaniyyeye ragbet ettin. Binaenaleyh kendini su ve toprak suretine mesh ettin.
547. Dmdi bah hi, bu mesh etmeh nasil oldu? meshin bniinde bu son derece
asagi olur.
Ya'ni senin bu suretle meshin, Zuhre namindaki kadinin meshinden daha
asagi degildir.
548. Uiimmei ahni ahir tarafina siirdiin; mescud olan ijAdemi tanimadm.
Himmetinin atini yemek ve icmek ve uyumak gibi sifat-i hayvaniyye ta-
rafina siirdiin ve tabiat ahinna sevk ettin. Melaikenin ya'ni bilciimle kuva-yi
unsuriyye aleminin mescudu olan hakikat-i insaniyyeyi tanimak tarafina git-
medin.
549. By hayirstz olan! O^ihayei JAdem ojjlusun. Sen ne vahie hadar alcahlwi
seref zannedersin?
550. CNe vahie hadar hen alemi tuianm, bu cthdni kendimden doldururum de-
[542] -to
t/ip durursunc
Esfel-i safilin olan alem-i tabiatta kalmayi seref zannediyorsun. Ne zama-
na kadar ben, devletimle ve nail oldugum mansib-i all ile alemde tasarruf
ederim ve bu cihani siyt u §6hretimden doldururum deyip durursun.
55 1 . 6ger rihan baston basa har ile dolu olsa, gunesin hardreti onu bir nazar ile
eriiir.
Devlet ve rif at-i diinyeviyye kara ve tecelii-i kahri, gune§in hararetine
tesbih buyrulmu§tur. Ya'ni cihanda Fir'avnlar ve Daralar ve Iskenderler gibi
G ^tf>
MESNEVt-I §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
ne kadar kuwetli devlet-i suriyye sahibi olursan ol, onu bir tecelli-i kahri-i
ilahi cargabuk mahv eder.
552. Onun aunahini ve yiiz veziri ve yiiz hint, Dtak ^Teala bir kwilcim ile yok
eder.
Maahaza Hak Teala Hazretleri oyle bir lutufkardir ki; o hilekar vezirin gii-
nahini ve oyle yiiz veziri ve hatta yiiz binini rahmetinden sigrattigi bir kivil-
cim ile mahv ediverir. Binaenaleyh rahmet-i Hak'dan iimid kesilmez.
553. iahyilin aymm hihmei yapar; o zehirli suyun aymm da $erbet yapar.
O vezir ve emsalinin tahayyiilat-i fasidesini aynen hikmete tebdil eder; ve
zehirli su gibi oian vasaya-yi batilesini aynen faide-bah§ olan §erbete cevirir.
554. giiman-enaizi yakin ya-par; esbab-i kinden dahi muhtbler bitirir.
Vezirin §ekleri havi olan sozlerini yakin mertebesine isal eder; o vakit §ek-
ler zaii olur ve yahudi vezirin din-i Isa'ya olan kini ve garazi sebebiyle yap-
tigi bu rasid vasayadan muhabbet-i ilahiyye fidanlan bitirir.
\j ^ *jL- CJJ >jX\ \j ^aI^I jJ\j> ijJj4
555. Dbrahimi ate$ i$inde besler; korhiyu ruha korkusuzluk yapar.
Ibrahim (a.s.)i Nemrud'un ate§i iginde yakmayip ya§atir. Ve ate§, uzaktan
goriilen kirmizi rengiyle, korkulacak bir §ey iken, onu bir emriyle giilistana
gevirir; ruhu, onun yakmasi korkusundan emin eder.
556. HSen O'nun sebebi yakicilijjindan hayranvm; ve onun hayalahnda da so-
fisiailer gtbiyim.
Hak Teala zahiren iyi bir sebebin neticesinden fenahk ve fena bir sebebin
neticesinden de iyiiik cikardigi cihetle ben Hakk'in sebeblerin hukmunu ibta-
linde hayrette kalrm§imdir ve esbabin tahayyulatinda da: Var midir yok mu-
dur diyerek soflstai gibiyim.
AHMED AVNl KONUK
Soflstai, hiikema-i yunaniyyeden tig taifeye ltlak olunur. Birincisi "tna-
diyye"dir. Bunlar hakayik-i e§yanin subutunu inkar ederler. ikincisi "Indiy-
ye"dir. Bunlar da derler ki, hakayik-i e§ya vardir velakin akhn i'tibariyledir;
eger bir §eyi akil, cevher i'tibar ederse cevherdir ve araz i'tibar ederse, araz-
dir. Ucuncusu "La-edriyye"dir. Bunlar da derler ki, e§yanin subut ve adem-i
siibutunda §ekkederiz ve bu §ekkimizde de §ekkederiz.
Cenab-i Pir esbabin viicudu ve sixbutu hakkinda sofistailere benzedikleri-
ne i§aret buyururlar; zira esbab var dersen vardir ve eger yok dersen yoktur.
(Jiinku esbabdan maksud olan neticedir; netice ise mechuldur.
<?*
Hiristiyan kavminin ldlalinde vezirin
bir ba§ka hile icadi
557. O vezir kendisinden hit ha$ha hide lead etti; va'zi hirahh da, KalveUe
oturdu.
Ya'ni vezir yaptigi hileleri tetmimen bir ba§ka hile icad etti; artik va'zi ve
nasihati birakti da, nas arasinda ihtifa edip tenha bir mahalde oturdu.
558. L7\iiir idler e $evkden harard birakti; kirk elli gun halvette oldu.
559. Dialk onun i$tiydkindan; onun hat ve kalinin ve zevkinin firakmdan de-
li oldular.
560. Ona ualvarmakta ve figan etmekie idiler; riyazetden halvetie iki kat olmu§
[552] ^
MESNEVf-i §ERfF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 • "^®
56 1 . Onlar dedi: Sensiz hize nur yoktur. ^Degnek ilc yeddmeyen horiin ahvali
nasil olur?
562. O^eremen ve iSflllah i$in, bundan ziydde- hizi kendinden ayn iutmai
563. HZiz $ocuklar gibiyiz ve sen hize daye <pbisin; hizim basimizm iizerine o
sayeyi dose!
564. (Cevaben) dedi ki: ^enim canim dostlardan uzak deijildir; lakin halvet-
ten disanya fikmaga izin yokiur.
565. O fcei/Ier sefaaie geldiler; o muridler de senaate geldiler.
Kendilerine risale yazmi§ oldugu beyler, halvetten gikmasmi ricaya ve bu
beylerin tevabi'i olan muridler de kendi nefislerini ta'n ve te§nia geldiler.
566. t5oi//e fci: 6t/ kerim, hize bu ne hedhahtlihttr; hiz sensiz goniilden ve din-
den yetim kaldik.
V <J^ J-> jj- j* (i^j 1.5* ^ j ^* J c5^* ^ /
567. 6en iaalliil ediyorsun; hatbuki biz Qamdan ve cj'oniil yamkliflindan soguk
nefesler alvyomz.
f\ o$jj>- y C~»5s^- j~* jL* f\ 62y)j>- C^Jjt y>- jlliSo U
568. ^iz senin latif soziine alismisiz; biz senin hikmetinin siitunden icmisiz.
cf* b > b JJS l cf j^ jSC U'li Lb- j,! aii -dJt
569. <S%Uah askina, bize bu cefayi eime; luif et, bu gunii yanna birakma!
*-$$&>
AHMED AVNl KONUK
0!A**U- ^ jl j^Xif y ^ J^/i ^ ojT \J y, Ji AAV
570. ^/oratl sana rxza verir mi ki bu asiklar, nihdyei sensiz bi-hasil kalsmlar?
571. Die-psi karada bahh g&i firpwu/orW; irmaktan, bendi kaldvr da, suyu a$!
572. By (jlat-i serif) ki zamanede senin g&i kimse yokttir; JMlah i$in halkm
feryadina yetis!
Vezirin muridleri def etmesi
573. (Uezir) dedi ki: By qu.fi ii gunun maglubu oluy dil ve kulak soziiniin na-
sikatini isieyerder, kendinize gelin!
X^ djjt> $y>- *-i^- jl { j^- -^ - ±~£ dj* { j*9~ <J*y j^>\ *~±
57 A. Sfyak olan his kulagina -pamuk hkayimz; gozlerinizden kis bagmi g,ika-
riniz!
Esfel-i safilin olan alem-i anasinn eczasindan bulunan his kulaguu, me§-
gQliyet-i zahiriyyesinden alikoyunuz! Kalb gozuniizden, hiss-i zahiri baglari-
ni coziip atiniz!
575. O sir kulaginin pamugu, has kulagtd.tr. ^u sagtr olmadik$a, o bahn sa-
girdir.
Ya'ni run kulagini tikayan pamuk, ba§ kulaginin faaliyetidir. Bu zahir ku-
lagi me§agil-i dunyeviyyeden sagir olmadikga, o batin ve run kulagi sagirdir.
Cs^O
MESNEVl-1 §ERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
576. *Drcu!" hitabini isitmeniz vein, hissiz ve hulaksiz ve fihirsiz ohirmzl
Bu beyitte 31^ 5l>0 J?j Ji ^j\ 2ilUi '^i i*S C (Fecr, 89/28) Ya'ni "Ey
nefs-i mutmainhe, ra'zi ve marai oldugun halde Rabb'ine riicu' et!" ayet-i ke-
rimesine isaret buyrulur. Ya'ni bu ayet-i kerimedeki hitab-i ilahiye nail olmak
igin, nefsin butiin hevesat-i nefsaniyyesine rucu'dan mutmain olmasi ve nef-
sin boyle bir itmi'nan kesb etmesi dahi havass-i hamse-i zahirenin ve fikr-i
masivanin maglubu ve esiri olmamasiyla olur. Vezirin soyledigi sozler haki-
kattir ve kiymetlidir; fakat bu hakikati hile ve desaisde kullandigi ve niyyeti
fasid oldugu igin, ne kendisine ve ne de dinleyenlere faidesi yoktur. Vezirin
sozleri hakikat olmak i'tibariyle Cenab-i Pir salikleri terbiye igin vezirin agzm-
dan birgok hakayik beyan buyururlar.
577. Sen uyamkligin giift n gusunda oldukca, mjku soziinden hir koku alabilir
misin?
Sen uyaniksin ve bu uyanikhk iginde muhatablann ile konu§maktasin;
sen bu hal iginde iken rii'ya goriip, alem-i ru'yadaki muhatablannla konu§a-
bilir misin? Hayir. Zira sen heniiz bir mevtinin imkamnda miistagraksin;
rii'ya mevtimna girmek igin uyamklik halini terk etmelisin.
578. ^izim soziimiiz ve fiilimiz disannin seyridir; vein seyri ise, semanin fev-
- hidir.
Bulundugumuz mertebe-i §ehadet, alem-i zahir oldugundan bu alemdeki
sozlerimiz ve isjerimiz de yine bu aleme mensub, disan ve zahire aid bir se-
yirdir. Bu alemin ig yuzunun seyri ise, yedi kat unsuri semanin fevkindedir;
gunkii bu semavat da alem-i zahirdendir.
579. !71is karadan dogduau vein, karayi gordii; can Dsasi ise, ayagvnx denize
hoydu.
Hiss-i zahiri karadan, ya'ni unsuriyattan tekewun ettigi igin, suret-i un-
suriyyeyi goriir; fakat ruh-i insani ise fsa (a.s.) gibi menfuh-i ilahi oldugu
igin, alem-i ma'na deryasina ayagim koydu.
AHMED AVNI KONUK
580. Cism-i unsunnin seyri Kara iizerinde vaki' oldu; canin seyri ise, ayaaxnx
denizin oriasina hoydu.
581. Omiir, gah dagda ve yah denizde ve gah galde, unsuriyat yolunda ge$ince,
582. Sen ab-i hay ah nerede bulacaksin, denizin dalgasim nerede yaracaksin?
583. ^loyratja mensuh olan dalga hizim vehmimiz, anlayisimiz ve diisiincemiz-
dir. Suya mensub olan dalcja ise, mahv ve sekir ve fenadir.
Alem-i keslf-i miilk ile, alem-i latif-i melekut, viicud-i Hakk'in mertebe-
lerinden birer mertebedir; ve Hakk'in tecelliyati her bir alemin muktezasina
goredir. Zira tecelli, mahallin isti'dadina tabi'dir. Insan ise, viicud-i cismani-
si ile alem-i miilkii ve viicud-i ruhanisi ile alem-i melekutu cami'dir. tmdi in-
sanin vehim ve fehmi ve fikri, viicud-i kesifmin faaliyyet-i dimagiyyesinden
miitevellid oldugundan, topraga ve cismaniyyete aid birer tecelli dalgalandir;
ve bu dalgalar insanin viicud-i ruhaniyyesine olan tecelliyatin perdeleridir.
Binaenaleyh salik bu alem-i kesif-i miilke olan alakasim kesince, kar§isina
viicud-i ruhariisine aid tecelli dalgalan cikar; bunlar da mahv ve sekir ve fe-
na dalgalandir.
"Mahv-i ruhani" budur ki, salik kendi vucudunu miidrik oldugu halde,
kendisini viicud-i Hak'da mahv olmus. goriir; halbuki bu gorii§de ikilik ve
§irk-i hafi vardir.
"Sekr-i ruhani" budur ki, salik kendinin kendiligini miidrik oldugu halde,
ruhun lezzetleri ve zevkleri ile sarhos. olur. Kendi vucudunu idraken isbat et-
tigi icin, bunda da ikilik ve §irk-i hafi vardir.
"Fena-i ruhani" budur ki, salik kendi varligini miidrik oldugu halde, vii-
cud-i Hakk'in muvacehesinde, kendisini cismen ve ruhen fani goriir; fakat
mademki kendi varligini miidrikdir, bunda da ikilik vardir; ve bu meratib-i ru-
haniyye "mahv-i hakM" ve "sekr-i hakiki" ve "fena-i haMki" ya'ni "fena-
ender-fena" ve "fena-yi kiilli-i mahz" mertebelerinin hicabidir.
MESNEVt-t SERtF SERHt / I. CiLT • MESNEVl-1 •
jj^ y ij^ ^ ur~" oo* ^ j ^ y L$^~* oiji lsJ^ aij> Ij
584. Sen sarhoslukta olduh^a, o sarhosluktan uzaksm. sen bundan mest olduk-
$a, o kadehten korsiin.
Ya'ni sen cismaniyet aleminin vehminden ve fehminden ve fikrinden sar-
ho§ oldukca, sekr-i ruhaniden uzaksin. Nitekim Hak Teala ehl-i diinya hak-
kinda "dj^i r££- J^ r^' 1 K^' (Hicr, 15/72) Ya'ni "Ya Habibim! senin 6m-
rune yemin ederim ki, onlar sekirleri iginde mustagraktirlar" buyurur. Ve sen
zevk-i ruhaniden mest oldukca, sekr-i hakiki kadehinden korsiin.
j^ c/y cf y~ J'y^ J^ ^ ^yr ^y^ &^ _> oif
585. 3,ahirin kvyl u kali toz aibi cjelmistir, bir miiddet susmaija ahs; akla ma-
lik oil
Cismaniyet aleminin vehmine ve fehmine ve flkrine mustenid olan sozler,
toz gibi dagilip gider ve kondugu yerlerde de paslar peyda eder. Bir miiddet
bu zahiri dedikodudan vazgec de, aklina sahib ol. Zira akil, vucud-i insanide,
halife-i ilahi olan ruhun veziridir.
jS^j \j OjJL>- aS' d\^iy> d*^ jjs*
Halveti birak! diye muridanin tekrar muracaati
586. Uiensi dediler ki: By rahne isteyen hakim, bu aldaimayi ve bu cefayi bi-
ze soyleme!
Mliridan hep bir agizdan dediler ki: Ey bizim zevkimize rahne acmak is-
teyen hakim-i ilahi, bizi bu sozler ile aldatma ve iizme!
5S7. Dtayvana, kudreti kadar yiik koy; zayiflara iakah kadar is buyur!
C <£P?
AHMED AVNl KONUK
588. Dier kusun yemi, onun olcusiulur; her kusun yiyecegi hir incir olur mu?
jS" 6Sy> OU Oljl \j ajSL*v« JaU jJ^ (j\af j ^z OU £. \j Uls>
589. 6c}er cocuga siit yerine ekmek verirsen, zavalli poctuju o ekmekten olmiis tail
0\J <j\ij>r jd* ȣ ^j>*j ^* Oljl a#w ijT^ l^jLua ^j^-
590. Uaktaki dislerini cihanr, ondan soma da gbnlu kendiliginden ekmek iste-
[582] . , 1
ytci olur.
*j£ OljJ s-^.y y> fr'uiJ i_^ Oljj Oj^- <u^jU ^j £^«
59 1 . DCanadi ctkmamis olan kits ucucu oldugu vakit, her yirtici kedimn lokma-
si olur.
Ya'ni heniiz kemale gelmemis. olan salik, kendisinin kemale geldigini zan-
nederek alem-i ma'nada ugmaga kalkarsa, yirtici kedi gibi olan nefis ve §ey-
tanin elinde zebun olur. Hele kendi nakis iken, sair nakislan ir§ada da kiyam
ederse, hem kendi ve hem de muridi berbad olur.
592. Uaktaki kanadi ctkar; kulfetsiz iyinin ve kotuniin sesi olmaksiztn kendi-
liginden yukseklere ucar.
Ku§ gibi olan salikin kemalat kanatlan gikinca, o kulfetsiz alem-i maam-
de ugar; ya'ni kalbinden hikmet irmaklari kaynar. Artik onun ugmasinda iyi-
nin te§v!kine ve kotuniin teb'idine hacet kalmaz. kamil, mukteza-yi hale
gore alem-i maanlde ugar ve kendisine istedigi istikameti verir.
593. Senin naikun seytani susturur. Senin kelamin hizim kulagimizi akil yapar.
Ey mursjd, senin nutkun mutemadiyen kalbimize ilka olunan havatir-i
§eytaniyyeyi keser ve kelamini isittigimiz vakit kulagimizdan dimagimiza
akil girer.
<>/ ^ d f? ^—^ u ^+ ij-y ^/ ^ ^~-^y L- J>/
594. Sen sbyleyici oldugun vakit, hizim kulagimiz akildir. Sen deniz olduijun
vein hizim karamiz denizdir.
°$2$&>
MESNEVt-t §ER?F §ERHl7 I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ey iistad-i kamil, sen soylemege ba§ladigm vakit, bizim kulagimizin i§it-
mek hassasi akla tahavviil eder; sen ma'na denizi oldugun igin, bizim toprak
olan cismimiz dahi, o ma'na deryasma kan§ir da cismimizdeki kesafet, leta-
fet-i ruhaniyyeye tebeddiil eder.
eLX*-v- b* jyA jj jl diU— tj\ tiJA* jl j^t t\\>- ljU y L
595. Seninle beraber bize yer, gokten daha iyidir; Simakii' r-ramih nammdaki
-pariah yddizlardan, arzin iistunde durdugu zannolunan baliga kadar sen-
den nurXanmxshr,
Ey miirsjd, sen o kadar nuranisin ki, seninle beraber oldugumuz vakit,
arz-i muzlim bize, sema-yi munevverden daha hayirli olur; a'la-yi illiyyin-
den, esfel-i saflline kadar olan sahasindan nurlanmi§tir.
596. Sensiz bize feleh iistiinde karanhh vardtr: Ey ay, bn yeryiizii seninle bize
karanlik olur mu?
\j iit &\jj c*~*ij [j*^ \j ^^\ }j> c-*ij Cjjj*p
597. Ulij'atin sureti eflak icin, rifatin ma' nasi pah olan ruh vein olur.
598. Surei yiihsehlicji cisimler icindir; ma'na oniinde cisimlerin isimleri vardtr.
Yiiksekligin suretini gostermek igin, meydanda bir cisim olmak icab eder;
zira yukseklik arazdir, kendi kendine kaim olmadigi igin, cisim cevheri ol-
maksizin nazar-i hiss! ile goriilmez; fakat ma'na yuksekligine gelince, bura-
da cisimlerin i'tiban kalmiyacagindan, onu hissen gortermek kabil degildir.
Vezirin, halveti bozamam diye cevab vermesi
599. (Ueztr) dedi: Sohbetlerinizi kisa kesiniz; nasihaia can ve dilde yol aciniz!
C ^P?
(gp^* AHMED AVNt KONUK
ay j Cr* ^^— ^ £jN j^ Co^ *j? (H^ pV^ j^
600. Baer emxn isem, hen ueryiizune qok desem hile, emin multehem olmaz.
[592]
Eger bana emniyyetiniz varsa, ben size kar§i bilfarz yere gok demi§ olsam
bile, tasdik etmeniz ve beni hata ile ittiham etmemeniz lazim gelir.
c^r j\j\j c^j ^ ^ j j c~** jl£l JUT t ^JUT /
601. Bger hen kemdl isem, kemale inkdr nedir; eger degil isem, hu zahmet ve
incinme nedir?
Eger ben ayn-i kemal isem, kemalin ayni olan kimsenin ef alini neden in-
kar ediyorsunuz; ve eger degil isem, nicjn benim ba§ima toplanip bana zah-
met verir ve beni uzersiniz?
602. HZen ahval-i kaVb ile mesaul oluijumdan, hu halvetden disan cikamvyacajjtm.
<?*
Vezirin halvetine muridlerin i'tirazi
603. (LMiiridlerin) hepsi dediler: By vezir, inkdr yoktur; hizim soziimiiz, agyd-
nn sozii gibi degildir.
d\jj 0U- JL* j\ c~-j*>t ol * OfjJ J» <jf!y ji c~*-Ao fcjJLS* 1
604. Senin firakmdan gaglayan goz yasi vardir; ruh-i revan i$inde ah, ah vardir.
dJLi -0 Jjb X <U A^-jS ji -b^ cJU j Jj«*-i 4J <obl Jit
605. Qocuk miirehht ile niza etmez; velakin o her ne kadar iyiyi ve hotiiyu hil-
mezse de aglar.
Muridlerin vezire kar§i olan sozleri burada biter. Bundan a§agisi Cenab-i
Pir'in Hakk'a hitaben olan munacatidir. Zira Cenab-i Fir muridlerin mur§idle-
G ^^
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
rine kar§i olan makam-i zilletdeki hitablanndan, kendi nefs-i nefislerinde ha-
sil olan zevk-i abdani sevkiyle Halik-i mutlak Hazretleri'ne miinacata ba§lar-
lav, Mesnevi-i §eriFde bu usluba birgok mahallerde tesaduf olunacaktir.
trV^J/J^j'^j Jjz* A -^- j y r^r y? ^
606. Hliz ceng gihiyiz ve Sen mtzrab vurursun. Wale hizden degildir, Sen wi-
le ettirirsin.
Bu hitab Hak Teala'yadir. Viicud-i mahlukat "geng" denilen galgiya ve es-
ma ve sifat-i ilahiyye de mizraba ve mahlukatta zahir olan akval ve efal da-
hi naleye te§bih buyrulmu§tur.
607. ^Biz ney gihiyiz ve hizden olan neva Sendendir; biz dag gihiyiz ve bizde-
ki soda Sendendir.
608. Hiiz "btird" ve "mat" da §atranc gihiyiz; ey sifailari guzel olan, bizim burd
ve mahmvz Sendendir.
§atranc, malum olan bir oyunun adidir. "Burd" galib ve "mat" maglub
ma'nasina olarak bu oyunun istilahindandir.
Ya'ni, ey sifatlan giizel olan Allah'imiz! Hey'et-i mecmuasi bir §atranc
tahtasi gibi olan bu alemin ustiindeki biz insanlann arasinda galibiyet ve
maglubiyet nisbetleri, hep Sen'in esmanin ve sifatimn a^saridir.
609. By Sen ki, bizim canimizm cdnisin; biz kim oluyoruz ki, ortada Sen'in
ile biz olalvm.
Ey Zat-i azimu'§-§an bizim canimizm diriligi Sen'dendir; bir avug toprak-
tan ibaret olan bizler, varhk nokta-i nazanndan kim oluyoruz ki, Sen'in var-
hgina kar§i f bizligimizi ortaya koyup, vucudda Sana ortak olalim?
610. HZiz yoklanz ve bizim varlihlarimiz da yoktur; Sen fani gosierici bir vii-
cud-i mutlaksm.
<^cg>
AHMED AVNI KONUK
Cenab-i Mevlana, Hak Teala Hazretleri'nin Zat-i azimu'§-sanina "vu-
cud-i mutlak" demek hususunda §eyh-i Ekber Muhyiddin Ibn Arab! haz-
retleriyle miittehiddir. Esasen viicud, ya'ni varhk hususunda tig i'tibar var-
dir. Birincisi fan! olan "vucud-i mukayyed"dir ki, bu viicud, e§ya-yi kev-
niyyenin viicududur. Bunun istilah-i ilmisi "Bi-§arti §ey"dir. lkincisi keza
rani olan "viicud-i camkTdir ki, bu da viicudat-i kevniyyenin men§e'i olup,
bir suretle mukayyed olmayan vucuddur. Alem-i siratin latif olan viicudu
ve varhgi bu kabildendir. Bunun istilah-i ilmisi de "bi-§arti la-§ey"dir.
Ugiinciisii, sifatin sahibi olup baka-yi ezeli ve ebedi ile baki olan bir varhk-
tir ki, "eltaf-i latif oldugundan kiinhii ne ma'nen, ne de maddeten idrak
olunamaz; bu hususta akillar ve zekalar hayrettedir. Iste buna "vucud-i
mutlak" demi§lerdir; istilah-i ilmisi "la-bi-§arti-§ey"dir. Bu viicud Zat-i
Hakk'in kiinhii olup, ta'rif ve tavsife sigmaz. Imdi viicud- 1 ammin men-
§e'i, kiinh-i Zat'dir; ve keza rani olan viicudat-i mukayyedenin men§e'i de
vucud-i ammdir ve alem-i sifatdir. Ve viicud-i amm ve mukayyed bu vu-
cud-i mutlakin izafatindandir. Hak Teala Hazretleri'ne "viicud-i mutlak"
deniimesinden dolayi, birtakim zevatin i'tirazati vardir; fakat bunlarm i'ti-
razati viicud-i mutlaki, viicud-i amm anlamalanndan nes/et eder. Binaena-
leyh i'tirazat anlayisa aiddir; yoksa hakikat, Hz. Ptr'in ve Cenab-i §eyh-i
Ekber' in buyurduklan gibidir.
"Vucud-i mutlak" ta'biri hakkinda Fiituhat-i Mekkiyye 'nin ikinci ve altin-
ci bablannda §eyh-i Ekber hazretleri izahat i'ta buyururlar.
611. ^iz hep arslanlanz; fakat bayrak ar slant! Onlann hamleleri vakit vakit
riizaardan olur.
Biz, bayraklann bezlerine yapilmis, olan arslan resimlerine benzeriz. Bu re-
simlerin hamleleri ve hareketleri, ara sira riizgar estikge vaki' olur. Ilahi, bizim
hareket ve sekenatirmz dahi Sen'in esma ve sifat riizgarlarimn te'siri iledir.
612. Onlann hamleleri zahir dir ve riizgar zahir defiildir; o zahir olmayan asla
eksik olmasin.
riizgar ile hareket eden arslan resimlerinin hamleleri his goztiyle gorii-
niir; fakat riizgar kesif bir madde olmadigindan zahir gozuyle goriinmez. Bu-
c $^# >
MESNEVl-I SERfF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
nu gibi llahi, bizim kesif olan cisimlerimiz goriinur; fakat Sen'in latif olan es-
ma ve sifatin zahir gpziiyle gorunmez. hissen goriilmeyen sifat ve esma-i
ilahiyyenin tecelliyati bizim uzerimizden asla munkati' olmasin.
613. nZizim riizganmiz ve viicudumuz Sen'in ihsanindir; varlijjimiz /tep
Sen'in icadindir.
\j C~~»J (Jlji **_f )j>- J-iU \j C~~J (J*j£ J^* OJJ
614. ^oka varhk lezzetini gosterdin; yoku kendinin astkt etmis idin.
llahi, biz Sen'in ilminde sabit kildigin esma ve sifat-i ilahiyyenin suretleri
idik ve heniiz bu suretleri temsil etmekte olan bu viicud-i kesif alemine gel-
memis. idik; ve bunlann ctimlesi suunat-i zatiyyen olmak i'tibariyle, viicud-i
mustakil sahibi olmadiklanndan, Sen'in Zatinin varligi oniinde yok idiler. 1§-
te Sen, bu yoklara varhk lezzetini gosterdin ve onlan kendi zatina a§ik etmis.
idin. Zira suunat-i zatiyyen, Zat'indan miinfekk degildir. l§te bu a§k-i ezelidir
ki, bu alem-i kesifde suver-i ilmiyyemizi temsil eden vucudat-i unsuriyyemiz-
de zahir oldu.
jS^ lj \j Zj>- ^W- J «^ J J^J J?sj> \j \j Sj>- fUil OJJ
615. Dn'aminin lezzetini dirig etme; mezeni ve ickini ve kadehini esirgeme!
llahi, bu vucud-i kesif aleminde de bizden ihsanini kesme; o ask-i ezeli-
nin mezesini ve §arabim ve kadehini bizden esirgeme!
*US jj*j dy? ^/"^ ^ (j^J -ki y>r j C-*~*- C - >».p iSjS^j jj
616. Sfier esirger isen, kim oust ii cu edehilir; nakts nahkasa nastl mukabele
edehilir?
llahi, Sen ask ve muhabbet-i iiahiyyeyi bizden dirig edersen, onu tahsil
edebilmek kimin haddidir? Sen, suver-i mahlukati nak§ etmekte bir nakka§-i
hakimsin. Kudretsiz olan naksm, kudret sahibi olan nakkasa mukabele imka-
ni var midir?
617. Hiize bakmu; hize nazar etme! Sen kendi ikram ve sehavetine hak!
AHMED AVNl KONUK
618. ^iz i/ofc uli/t ve tahazamiz da yok idi. Sen in lutftin bizim soylenmemi-
§imizi i§iiir idi.
Biz, cesed-i unsurimiz ile taayyun etmis. degil idik ve lisan-i zahir ile taleb-
lerimiz de vaki' degil idi; fakat Sen'in esma-i ilahiyyene olan lutfun ve rah-
metin, bizim a'yan-i sabitemizin lisan-i zahir ile s6ylenmemi§ olan lisan-i is-
tf dadlanyla vaki' taleblerini isjtir idi. Ya'ni ezelde bizim suver-i ilmiyyemiz,
mazhar olduklan ismin muktezasi ne ise, hal ve isti'dad ve kabiliyyet diliyle
onlan Sen'den taleb etmis. ve Sen de onlan i§itmi§ idin.
f^j^ ^^ j*r *^ j y^- ^ J JM* J^ -^ J^
619. ^Nakx§, ana harmnda cocuh gibi, nakka$in ve kalemin oniinde adz ve mu-
kayyeddir.
620. nZarigahin biitun halki, kudretin oniinde, 'ignenin bniindeki gergef a&i
acizdirler.
Barigah-i alem gergef gibi ve iizerindeki halkin cumlesi, gergef uzerinde-
ki nakisjar gibi; ve kudret-i ilahiyye dahi, gergef iizerindeki nakis, isteyen ig-
ne gibidir; ve nakkas. Hak Teala Hazretleri'dir.
JL^ +s> *£" j t5iLi JiJjJaJ o\5 JUS' (ol a5 j jp ^r-^ ^
621. ba'zan §eytan ve ba'zan adem nak$ eder; ba'zan siimr ve ba'zan gam
nah$ eder.
622. 61 yoktur ki el, defe kimddasin; nutuk yoktur ki zarar ve faide hakktn-
da soylesin.
Hakk'in kudretinin tasarrufuna muhalif bir el yoktur ki, o tasarruru def
etmek igin hareket edebilsin; ve soz soyleyecek bir agiz yoktur ki, kudret-i
Hakk'in tasarrufatimn zaran ve faidesi hakkinda soz sbyliyebilsin.
623. Sen beyiin tefsirini Diur' an dan apik oku ki, Uiuda "uWa remeyie iz re-
meyte" buyurdn.
MESNEVf-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni yukanki bir beyitte, biz riizgarlardan hareket eden bayraklar uzerin-
deki arslan resimleriyiz, demi§ ve onu ta'kib eden beyitlerde bunu misaller ile
izah etmis. idik. Bu ma'na Kur'an-i Kerim'de sure-i Enfal'de mezkur olan §u
J.j ii *^3 j '^Z'j \\ 'Jl*'j u 'j (Enfal, 8/1 7) Ya'ni "Ey peygamberim, attigin va-
kit, sen'atmadin, velakin Allah atti" ayet-i celilesinde agik bir surette beyan
buyrulmaktadir. Bu beyan-i alide Hak Teala senin attigm oku sen atmadin,
Allah Teala atti demekle, efali kullanndan nefy ediyor ve suret-i be§eriyye-
yi Hak Teala Hazretleri kendi ef alinin aleti olarak gosteriyor.
C—*"'-^ ^jlJJl j3 « OUT L» C— ^U J *J (1)1 j-J *-Jl fJ js
624. Bger biz oklan atar isek, bizden degildir; biz ynyiz ve onun oh aiicisi Diu-
Aaclir.
^-— O l J <j\j. tijW J"* ^~* ij^r y*+ o* 1 J^ * Oi l
625. ^Bu, cebir deijilclir; bu, ma na-yt cebbariyyettir. Cebbarhgin zikri tazarm
i$indir.
Bu beyt-i gerif yukandaki beyitlere kar§i vaki' olacak bir sual-i mukadde-
rin cevabidir. Ya'ni birisi gikip diyebilir ki, mademki bizim ef al ve akvalimiz
Hakk'indir ve bizler Hakk'in aleti mesabesindeyiz; §u halde biz akvalimizde
ve ef alimizde mecburuz ve bizim irademizin ve ihtiyanmizin hie. hiikmu yok-
tur. Bu sualin cevabini tavzih icjn bir mukaddimeye ihtiyac vardir.
Malum olsun ki, varlik diinyada ve ahirette hep Hakk'in varligidir. Bu vu-
cud-i hakikinin sifati ve esmasi vardir, zuhur isterler. Zuhur icjn de mutlaka
keserat aleminin viicudu lazimdir. Halbuki namutenaht olan vucud-i vahid-i
Hakk'in muvacehesinde, vucudat-i kesirenin bi'Hstiklal isbati kabil degildir.
Binaenaleyh bu vucud-i vahid-i hakiki, mertebe-i letafetden meratib-i kesa-
fete tenezzul etmedikge, alem-i keserat tekewun etmez. Nitekim bu hale i§a-
reten Ebu'l-Hasan Gun hazretleri Ui>. e u-j <^ ^ j \h- 8 u^i a~Jl, j^ ^ oW-
Ya'ni "Tenzih ederim o Zat-i Ecell ve A'layi ki, Zat'ini latif kildi, ona Hak tes-
miye etti; ve nefsini ve Zat'ini kesif kildi, ona da halk dedi" buyurur. Ve Ce-
nab-i §eyh-i Ekber U~* y _> Ar^ 1 ^ cs ^^ Ya ' n i "Tenzih ederim o Zat-i
ecell ve a'layi ki, e§yayi izhar etti; halbuki o Zat-i Ecell, esjanin "ayn"idir"
buyurur.
Imdi, viicud-i vahid-i hakiki evvelen suver-i ilmiyyesinin mertebesine te-
nezzul etti ve bu mertebede sifat ve esmasinin suretleri sabit oldu. Esm£L-i ila-
hiyye ise, Had! ve Mudill ve Darr ve Nafi' gibi miitekabiidir; ve Had! isminin
c £»
AHMED AVNl KONUK
iktizasi hidayet olup, bu ismin mezahiri mu'minlerdir. Mudill isminin iktizasi
da dalalet olup, onun mezahiri de kafirler, fasiklardir.
Bu suver-i ilmiyyeye "a'yan-i sabite" derler. Bunlann bu mertebede vii-
cud-i kesif-i haricileri olmadigindan Zat-i Hak'dan ayn olarak bir zuhurlan
yoktur. Bundan sonra o vucud-i hakiki, bu "a'yan-i sabite" hasebiyle gayriy-
yet libasina buriinerek, mertebe-i ervaha tenezziil etti. Ondan sonra yine bu
suver-i ilmiyye hasebiyle "mertebe-i misal"e ve ondan sonra da "esfel-i safi-
lin" olan "alem-i §ehadet"e tenezziil eyledi; ve "alem-i §ehadet"de zahir olan
her bir vticud-i kesif bir ism-i ilahinin iktizasina tabi' olup, onlardan bu ismin
ahkam ve asan galiben zuhur etti; ve insan ise suret-i ilahiyye uzerine mah-
luk oldugundan cuz'i ve kulli bilciimle esmanin mazhan oldu. Fakat mazhar
oldugu esma-i kiilliyyeden birisi onun "Rabb-i hass"idir ve onu terbiye eder.
Mesela "Rabb-i hass"i "Mudill" ismi ise, ciimle mevatinda onda galiben bu
ismin ahkami zahir olur ve "Rabb-i hass"i "Had!" ismi ise, kezalik onda ga-
liben, bu ismin ahkam ve asan zuhur eder.
Imdi Tekvin Kelam'a ve Kelam Kudrefe ve Kudret trade 'ye ve trade tlm'e
ve llim, ma'luma ta'bidir ve malum "a'yan-i sabite"dir. Ya'ni Hak ilm-i ilahi-
sinde sabit olmayan "§ey"in zuhurunu irade etmez ve irade etmedigi "§ey"e de
kudreti taalluk etmez; ve kudreti taalluk etmeyen "§ey" dahi mevcud olmaz.
Vaktaki efrad-i insaniyye bu alem-i kesifde tekevviin etti, suretleri i'tiba-
riyle hepsi insan oldugundan, meydanda bir mlzan olmadikga hakikatlerini
ve ma'nalanni yekdlgerinden ayirmak miimkin olmadi, Bu maksadin husu-
lii icin peygamberleri vasitasiyla Hak Teala "emr-i teklifi"sini teblig etti. Bi-
naenaleyh emir iki nevi* oldu. Birisi "emr-i kadi" ve digeri "emr-i tekli-
rT'dir. "Emr-i iradT", Hakk'in ilmine miisteniden vaki' olan iradesi, ya'ni su-
ver-i ilmiyye mertebesinde Hak'dan lisan-i isti'dad ile, kendilerinin "Had!"
veya "Mudill" isimlerinden birisine mazhariyyetini taleb edenler hakkinda,
o suretle siibutuna Hakk'in iradesinin taallukudur. Digeri de "emr-i tekli-
rT'dir ki, bu alem-i kesifde her ferdin isti'dad ve kabiliyyeti temeyyttz etmek
icin, peygamberler vasitasiyla vaki' olan teklirat-i §er'iyyedir. Bu hakayika
nazaran kul, ezelde lisan-i isti'dad ile ne taleb etmis. ise, Hak onu vermis, ve
bu alem-i kesifte de keza kul, irade ve ihtiyann, bu isti'dadinin sevki ile fi-
ilen isti'mal edip, yine onu taleb etmi§ ve Hak dahi kezalik onu vermi§tir.
Binaenaleyh Hak tarafindan cebir yoktur. Cebir ancak her mazhann kendi
hakikatinden kendisine vaki* olur. Bunlann hey'et-i mecmuasim Hakk'in
cebbariyyeti ihata etmi§tir; zira vucud-i hakiki Hakk'indir ve kulun vucu-
G £P?
MESNEVt-t §ER?F §ERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
du bu vucuda muzaf olan bir vucuddur. halde daima Hakk'in cebbariy-
yeti altinda zebundur; ve mahlukatin Hakk'in cebbariyyeti altinda zebun ol-
masmin hikmeti de, gayriyyet libasiyla zahir olan insanlann mevhum olan
varhklanni, yticud-i hakiki muvacehesinde ifna igin, kemal-i zilletle tazar-
ru' ve niyazlan lazim gelmis, olmasindandir.
626. Tazarru'amuz iztirann deMi oldu; uianmamiz da ihtiyarm delili oldu,
Ya'ni aczimiz ve tazarru'umuz, ihtiyanmiz olmadigina alamettir; ve bir
kotuliigu yaptiktan sonra utanmamiz ve vicdanimizda azab duyarak pi§man
olmamiz, irade ve ihtiyanmiz olduguna alamettir. Binaenaleyh hakikatimiz
nokta-i nazanndan Hakk'in cebbariyyeti altindayiz ve isti'dadimizin mecbu-
ruyuz; fakat §eriat ve zahirimiz nokta-i nazanndan fiilimizde muhtanz. Biz,
tavla oyunculan gibiyiz. Hakikatte zara tabiyiz; fakat oyunculuktaki maha-
retimiz ve ihtiyanmiz da inkar olunamaz.
c~~~*- pljTj cJ^- j gjs jjj c~~^- ^ ji\ jL^l t^jj f
627. Sger ihtiyanmiz olmasa idi, hu utanma nedir ve hu teessiif ve hacalet ve
ieeddiib nedir?
628. r LLstadlann ciraklan men eimesi ne icindir? Diahri, tedbirlerden gevir-
mek nicindir?
Ya'ni insanin ihtiyar sahibi oldugunun alametlerinden birisi iistadlarm ci-
raklanm ve muallimlerin talebeyi ve mursjdlerin miiridleri fena hareketlerin-
den men' etmesidir. Diger bir alamet dahi budur ki, mesela insanin hatinna
bir is. hakkinda bir tarz-i hareket varid olur; fakat du§uniir, muhakeme eder,
bu tedbiri fena bulup icradan vazgecer. Insanda ihtiyar ve irade olmasa, bun-
lar olmazdi,
629. 6ger sen, o cehirden gafildir; Uiahk'in ayi, onun htdutunda gizlenmi§tir
dersen;
Ya'ni eger sen, kendisinde zahiren ihtiyar ve irade goren o kimse, cebr-i
hakikiden gafildir; cunku Hakk'in ay gibi apacik olan sifat-i cebbariyyetini,
GgWg>
AHMED AVNI KONUK
onun bulut gibi olan viicud-i kesif-i zahirisi ortmustiir dersen; atldeki cevabi
veririm.
630. ^Buna giizel cevab vardir; eger dinlersen, kiifurden gecersin ve dine i'timad
edersin.
625 numaradaki beytin §erhini zevkan anladin ise, Hz. Pir'in atideki ce-
vablanni da zevkan anlarsin ve o vakit, irade-i cuz'iyyeyi inkardan vazge-
gersin; ve evamir ve nevahiden ibaret olan dinin liizumunu tasdik edersin. T\-
ra din, irade-i cuz'iyyeyi isbat ediyor.
631. Diastalih icinde olan, nedamet ve tazarrudur; vahi-i mar ax biitiin uya-
mklikhr.
Ya'ni irade-i cuz'iyyenin delili, hastalik icmdeki nedamet ve tazarru'dur;
zira hastalik vakti insana uyanikhk hali verir.
632. Sen hasta oldujjun zaman, giinahtan isiijjjar ediyor sun.
633. Sana annahin cirkinligi cforuniir; yola riicu edeyim diye niyet edersin.
634. S%hd ii -peyman edersin ki, bundan sonra taaidan baska is ihtiydr etrniyeyim.
635. Dmdi bu mukarrer oldu ki, hastalik sana akil ve inttbah bahs ediyor,
Ya'ni, ey cebir mezhebine salik olan kimse, sen, bende bir §ey yoktur; her
neyi Hak murad ederse, o olur; binaenaleyh ben ef al ve harekatimda ma'zu-
rum dersin. Fakat bilfarz ickinin veya diger bir fiil-i na-me§ru'un te'siriyle
hasta oldugun vakit, aklin ba§ma gelir de cebrini unutur; ve eger iyi olursam
bir daha bu fiili yapmryacagim diye nedamet ve hasret izhar edersin. Bu ne-
damet ve hasret bir meyl-i tabiidir ki, mezhebine muhalif olarak sana, sende
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / 1. CtLT • MESNEVl-1 •
bir irade bulundugunu ihtar eder; ve bu meyl-i tabu senin mezhebini tekzib
eder.
636. ^inaenaleyh, ey ash arayan, bu ash bit ki, her kimin derdi varsa, o koku
almishr.
Ya'ni, ey asl olan sirr-i kaderi nazar-i i'tibara alan ve bu suretde kendisini
ef alinde mecbur addeden kimse, su ash dahi nazar-i i'tibare al ki, Allah Teala
kaza ve kader hukmunii kullanndan gizlemistir. Bu gizlilik insanda bir derd ve
elem peyda eder. Binaenaleyh her kimin derdi varsa, o kimse cebr-i hakikiden
koku almis. olur. Nitekim (S.a.v.) Efendimiz <u\ ^ ^\j^\ Ui 5 <dJ i p£j*\ ui Ya'ni
"Ben sizin en ziyade Allah*! bileninizim ve ben sizin en ziyade Allah 'dan kor-
kanmiziirT buyurdu.
637. Dier kim ziyade uyanik ise, ziyade dertlidir. Dier kim ziyade vakif ise,
yuzu ziyade saridir.
638. Gger onun cebrinden agah isen, hani senin iazarru'un? Diani [sana] ceb-
bariyet zincirinin goriisu?
Sirr-i kaderin vticudundan agah isen, "Aman Allah'im" diye yalvarman
nerede? Boynunda cebbariyet zinciri takili oldugunu, eger nazar-i hakikatle
goriiyor isen, kendini aciz gorursiin, Muamelatinda "Ben boyle yapiyorum;
boyle yapanm; §oyle yapanm" diyemezsin, insaf et ey cebri, sen boyle misin?
Resul-i Ekrem Efendimiz ekseri zamanda J* ^ c^ jUiNi j v yai u^ i
<d)i i jLp Ya'ni "Ey kalbleri ve basarlan dondtiren Allah'im, bizim kalblerimi-
zi dinin iizerinde tesbit et!" diye yalvanrdi. Hz. Enes dedi ki:" Ey Allah 'in
Peygamber'i, biz sana ve senin getirdigin §eye inandik. Sen bundan sonra da
bizim iizerimize korkar misin?" Resul-i Ekrem Efendimiz buyurdular: "Evet,
muhakkaktir ki kalbler Rahman'in parmaklanndan iki parmak arasindadir;
onlan istedigi gibi gevirir."
639. Jiincirde bagh olan nasil sadi eder; habsin esiri olan ne vakit hiirliik eder?
c £p3
AHMED AVNl KONUK
Sen mecburiyyet da'vasinda bulundugun halde, hayat-i diinyeviyyende
keyifli bir halde imrar-i evkat ediyorsun; ve muamelatinda tasarrufa kiyam
ediyorsun. Mademki cebr-i hakiki altmda bulundugunu iddia ediyorsun, ni-
gin hurce hareket ediyorsun? Fiilin kavlini tekzib etmiyor mu?
640. Cger sen ayagxnx hagladiklarim, senin uzerine padi§ahin cavuslari oturduk-
[632] j
lanni goruyor isen;
641. O halde sen acizlere $avusluk etme; zira o, acizin lab'i ve huyu degildir.
"Ayak bagfndan murad, ilm-i ilahide abdin lisan-i isti'dad ile talebi uze-
rine vaki' olan hiikm-i ilahidir ki bu, kazadir. "Padisah"dan murad, Hak Te-
ala Hazretleri; "cavu§lar"dan murad gerek suretde ve gerek ma'nada kaza-yi
ilahiyi infaza me'mur olanlardir ki, Kur'an-i Kerim'de bunlara YJ\ oi^uiii (Na-
ziat, 79/5) [*' Bir i§ cevirenler"] ayet-i kerimesinde isaret buyrulur. Ya'ni, ey
cebri! Bu esasata hakikaten lmamn var ise, hem kendinin ve hem de ba§ka-
larimn aciz oldugunu bilirsin ve herkesin iizerinde acizlerin §amndan olma-
yan tasarrufa kiyam edemezsin; zira sen aciz isen, ba§kalanmn iizerinde hii-
kum ve tasarruf etmek, bir acizin tab'i ve huyu degildir.
642. ^Mademki sen onun cehrini gormiiyorsun; soyleme! ^Ue eger gorily or isen,
hani gormenin aldmeU?
Ya'ni sen Hakk'm cebrini zevkan ve halen gormixyor isen, artik mecbur
oldugundan bahs etme; ve eger goriiyor isen, gormenin alameti kendini ve
ba§kalanm aciz bilmektir; hani sende gormenin alameti var mi?
l)Lp ^~j ^oJt> \j $y>- OjJi Ol-Aj C-I— JL* AXijlS" Ol jA ji
643. tMeylin olan her hir isde, kendi kudretini acik goriirsiin.
C— »U>- jl CJ^ (J-^ i£j?r JljAJl C— \j>- C— J cJL* *£ (Jj^ d\ j* ji
644. LMeylinin matlubu, olmayan her hir isde, W Utah'dandvr diye cebri olursun.
Ya'ni, nefsine ho§ gelen menhiyati icraya kosar ve kudretini sarf edersin;
fakat nefsine ho§ gelmeyen evamir-i ilahiyyeyi terk edip, "Ne yapayim, bu be-
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / 1. CtLT • MESNEVl-1 •
nim igin mukadderdir" dersin. §u hale nazaran senin bir ihtiyann oldugu ve
senin bu ihtiyann, senin iizerine kaza-yi ilahiyi celb eyledigi meydandadir.
645. ZPeygamherler diinya i$inde cebrulirler; kafirler de akiret isinde cehrtdirler .
jL^I Li* jlT \jy*\*r jLs*l Lip jlT ij Ul
646. ( iPeyaamberler vein akiret i§i iktiyaridir; cahiller icin diinya isi iktiyaridir.
Peygamberler ve peygamberlere tabi' olanlar diinya isjerini zor ile ve iste-
miyerek yaparlar; gtinku yemede ve icmede ve nikahta mevtin-i diinya ah-
kamina tebaiyyet zaruridir; ve ahiret isterini seve seve yaparlar. Kafirler ise
hayati, ancak hayat-i diinyadan ibaret bildiklerinden, diinya isterini seve se-
ve icra ederler ve ahiret isterine asla yana§mazlar; din ve ahiret sozlerini hu-
rafat addedip asla dinlemek istemezler. Binaenaleyh ahiret i§i peygamberler
ve onlara tabi' olan mii'minler igin ihtiyaridir; ve kafirler ve onlarin isrine ta-
bi' olan cahiller igin diinya i§leri ihtiyar! olmus, olur.
647. 2Xra her hir kus, kendi cinsi tarafindadir; o aeriye ve can ileri ileri near.
Ya'ni her bir ku§ kendi cinsi tarafina ugtugu gibi, ten-i kesif ahkamina ta-
bi' olan kiiffar ve ciihela, Zat-i Hak'dan uzak ve geri olan alem-i kesif-i diin-
ya tarafina ugar. Ve ruh-i latif ahkamina tabi* olan enbiya ve mii'minler ise,
Zat-i Hakk'a karib ve mertebe-i §ehadet ve misal alemlerinden ileri olan,
alem-i latif-i ruhaniyyet tarafina ugar.
JjJ«*\ jy} iSy* \J^* Cf^** JJ-ul apf* ij-^r Oj^- OlylS"
648. Oiafirler siccin cinsi geldiklerinden, diinya zindani vein de hos-ayin geldiler.
"Siccin", tabiat ve kesafet-i unsuriyye alemidir; kafirlerdeki run dahi, hay-
vaniyyet mertebesinden ileri gegemedigi ve binaenaleyh alem-i kesafet cinsin-
den bulundugu cihetle, zulmani bir zindan olan diinya igin giizel riisum ve
adet olarak geldiler. Kafirlerin diinyaya giizel riisum ve adet olmalan, diinya-
yi i'mar ile me§guliyetleri, diinyanin her bir hazzini ve zevkini yerine getirme-
leri hasebiyledir. Diinyanin ma'muriyyeti ise, diinya igin bir ho§-ayindir. 1m-
di kiiffar Hak'dan ve alem-i illiyyinden gafil olarak diinyayi §enlendirdiler.
AHMED AVNl KONUK
JJJ»i Ji J (1)W- (j[ulp {£ y* JJJj Uht^ (T-^ ^J 1 ?' W^
649. U^eygamberler illiyyin rinsi olduklarindan, illiyyin iarafinin cam ve katbi
oldular.
Ya'ni peygamberler ve onlarin tabi'leri, alem-i kesafet ahkammda mus-
tagrak olmayip, alem-i latif-i ervah ile mimasebetdar olduklarindan, bu ruha-
niyet aleminin cam ve kalbi oldular ve bu alemi §enlendirdiler.
650. , HZu soziin nihayeti yoktur; fokat hiz yine o hissamn tamamini soyliyelim.
[642]
Ya'ni "a'yan-i sabite" aleminden i'tibaren, her ferdin dunyadaki ve ber-
zahdaki ve cennet ve cehennem-i cismanideki ahvalini beyan etmege ba§lar-
sak, bunun nihayeti gelmez; zira bunu soylemek, tecelliyat-i esmaiyye-i ila-
hiyyeyi soylemektir; ve tecelliyat-i esmaiyyenin nihayeti yoktur; binaena-
ieyh kissaya rticu' edip, itmam edelim.
Vezirin halveti terk etmekten miiridleri nevmid etmesi
651. O vezir icerinden hagudi ki: By miiridleri ^enden hu malum olsunl
652. *Jti Dsa hana hbyle i'lam etti ki, biitiin ehibha ve akrahadan infirad eyle!
653. ^iizu duvara cevir, yalniz otur ve kendi viicudundan dahi halvei eyle!
654. ^undan sonra soze izin yoktur; hundan soma henim giift u gu ile isim
yoktur.
c £^
MESNEVl-1 §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
655. Bl-veAa ey dostlar, ben olmu§Um. ^iikii dordiincii felek uzerine gotiirmiisiim.
Ya'ni bir kimse oldugu vakit, nasil huzuzat-i nefsaniyyeden bi-haber ka-
hrsa, ben de bugtin oylece huzuzat-i nefsaniyyeye bi-gane kaldim. Binaena-
leyh mevt-i tabu ve lztirariden ewel, mevt-i ihtiyari ile oldum; ve hayat-i su-
rinin esbab ye levazimini nefsin yedi mertebesinden, dorduncu mertebesine
Isal ettim. Nefsin dorduncu mertebesi "nefs-i mutmainne"dir ki, abd o merte-
bede ircii!" hitab-i ilahisine mazhar olur. Nitekim bu babdaki izah 576 nu-
marah beyitte gecti.
656. Ta ki atese mensub olan jelejjin alhnda odtin gibi, renc ii mesekkat i$inde
yanmayayim.
Ya'ni insan "nefs-i mutmainne" makamma gelmedikce, nefsin arzulann-
dan mutevellid olan elem ve mesakkatler iginde yanar tutusur. Zira "nefs-i
mutmainne" feleginin altinda "nefs-i mulhime" felegi vardir. Bu mertebede
salikin nefsi bir taraftan hazz-i ruhani ve diger taraftan hazz-i cismani mah-
rumiyetlerinden miiteessir olur. Bu felegin altinda "nefs-i lewame" vardir.
Salik bu mertebede hazz-i nefsani saikasiyla mesaviye ve maasiye miAbtela
olur; sonra da nar-i nedamet duygulan iginde yanar. Bunun altinda "felek-i
esfel" olan "nefs-i emmare" vardir. Insan bu mertebede hayvandan daha sa§-
kin olup, nefis ve §eytan elinde esir ve enva'-i alam ve ekdara mubteladir. Bi-
naenaleyh salik "nefs-i mutmainne" mertebesine gelmedikce, azab-i nefsani-
den kurtulamaz; cunkii nefis cehennem tabiathdir; kendi huzuzatina asla
doymak ve dolmak bilmez ve her an j*y ^ ji (Kaf, 50/30) Ya'ni "Daha var
mi?" na'rasmi vurur.
u^J^r C)i^>\ j\j j (jjj Jju p~J*j ^~p- iSj^
657. nZundan sonra dordiincu fl'ogiin iistiinde, Dsanin yaninda oinrurum.
Enbiya aleyhimu's-selamin sulukleri "nefs-i mutmainne" mertebesinden
basjar; ve bu mertebe nefsin yedi kat gogiinden dorduncu gok ve felektir. Zi-
ra enbiya ma'sumdurlar ve maasiden ismet ise ancak "nefs-i mutmainne"
mertebesinde hasil olur.
Cenab-i Pir, vezirin lisamndan bu haklkate isaret buyururlar.
c^p^,
AHMED AVNI KONUK
Vezirin her bir beyi ayn ayri veliahd yapmasi
JJlj i-Jj- CX j& {$£ jXj CJj Jj\y^t \j d\j**\ d\ (JU& b
658. Ondan soma o heyleri ^agirdi, her hirinegizlice hirer hirer soz soyledi.
659. Dier Urine dedi ki: ^Dvn-i Dsevxde Dtahk'in nmbi ve henim halifem
sensm.
660. Ue o diger heyler senin tahi'lerindir. Dsa, hepsini senin taraftann yapti.
661. Dsyan eden her hir heyi tut; ya oldtir, yahut onu esir ell
y^ \j c~- b j jA fjJ \: p^ \j jA f I oJJj ^ \j ^U
662. fjahal hen diri olduhca hunu soyleme; hen olmedihce hu riyaseti isteme!
663. Hen olmedihce hunu fas etme; sahlih ve istila da'vasint eimel
664. 3sie hu risayet ve uWesih'in ahkamim, timmeie hirer hirer actk olarah oku!
^ oi* j- 5 y &■ v^ ^— ^ '^ _>' ^-^* (j&^r 'j <-?^ 1 j*
665. O tar tet/e ayrica boyle dedi: ^in-i Diak'da senden haska naib yoktm.
jJ Cjf \j jA tUf \y\*Sf j* j*;* Jj Ji jl Sj'^^fij*
666. O tar Willi Wer fcirer izzetledi; ona her ne sbyledi ise, huna da soyledi.
^^
SK^ MESNEVl-t SERlF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
667. O her hirine hir risale verdi; mazmunca her hiri, digerinin ziddi idi.
^jS\ \j \j V$*j>- -p*-* y?«* Jt ' iJ»x&xA Jj IftjUji* Ol <jfa
668. O risalelerin metni "ya'dan "dif'e kadar olan harflerin sehli cjibi muh-
ielif idi.
Hilekar vezirin yazdigi risalelerin munderecati, meratib-i siiluk nokta-i na-
zanndan muhtelif olmakla beraber dogru idi; fakat bu ihtilaf, "elif 'den "ya"
harfine kadar sirasiyla gelen ihtilaf-i §ekl-i huruf gibi degil, belki "ya" harfin-
den ba§layip "elif'e kadar tersine giden sekl-i hururun ihtilafi gibi idi. Bina-
enaieyh bu vasaya da tersine idi.
669. IJu risalenin huhmu, onun hukmiinun ziddi idi; hundan evvd o ziddi he-
yan ettik.
On iki beye, on iki risale yazip, her birine nasil yekdigerine zid olan ma'na-
lan derc etmis. oldugunu ewelce beyan ettik. (471 numarah beyitten i'tibaren
bu ihtilaf izah edilmistir.)
Halvette vezirin kendisini oldurmesi
670. Ondan soma diijer kirk gun kayiyi kiliOedi; kendini bldurdii ve kendi vii-
cudundan hurtuldu.
671. ^Vahiaki halk, onun olumunden agah oldu, onun mezannin hasi hiyamet
yen oldu.
AHMED AVNI KONUK
j\ jj$> j* Olji <L*W- OUT y j\ jjT J Jl£> *^>r OlJu^- ji>.
672. !7lalk onun turunda sa$lanni yolarak, etbiselerini yuiarak, onun mezart
iisiunde,
673. fcwlar toplandi ki, JTlrahdan ve Tiirkden ve ZRumdan ve Oiurdden o
adedin sayisim da Uiak hvlir.
674. Onun topragmi haslanna sacitlar, onun derdini, canlarinin dermanv gor-
duler.
Bu beyt Ankaravi niishasina gore boyledir ve kafiyesi dogru degildir. Hind
nushalannda ikinci misra' j*y- ls i*u,j jujuj> y * jA Ya'ni "Onun derdini, ken-
di dermanlan gorduler" suretindedir, Bir niishaya gore de j*^ ^W ou jJ Ya'ni
"derman mahalli gorduler" vaki'dir.
675. O halaytk onun kabrinin hasi iizerinde hir ay, iki gbziinden kana hir yol
acmis idi.
Ya'ni Iseviler ona kemai-i muhabbetleri sebebiyle onun mezari iizerinde
bir ay aghyarak, kanh ya§lar doktiiler.
c— v«UT Li jl jl^p
"Isa (a.s.) ummetinin, sizden hangisi veliahddir?"
diye iimeradan sual etmesi
676. ^Bir ay dan soma halk dediler ki: By hiiyiikler, emtrlerden onun makami
iizerinde ni§an kimdir?
<rgX2g>
MESNEVf-1 SERfF §ERHI / I. ClLT • MESNEVl-1 ♦
677. Ta /u omm yerine onu imam iantyalim; eli ve etejji onun eline verelim.
678. ,Zira ^tme? giiii ve bize yarn agii. Onun makamina $eragdan basha gare
olmaz.
Ya'ni, giines, gibi olan vezir gitti ve bize firah ile yara agti; karanlikta kal-
dik; artik onun yerine bir gerag ve i§ik gibi olan halifesini tanimaktan ba§ka
gare yoktur.
679. Uahtaki yarin visali goz oniinden gitti; hize ondan yadigar olarak bir na-
ib lazimdir.
680. Uahtaki gill gecti ve giilsen harab oldu, auliin kokusunu kimden buluruz?
Qui suyundan.
<L)lj-*Jw /jl Jui^- i_-?U OLf- ji JjU j>&\ \J&- Oj^-.
681. <J\lademki Diudd tyane gelmez; bu -peygamberler Diahk'in naibidirler.
Ya' ni Hak Teala Hazretleri' nin Zat'ini zahir goziiyle gormek mumkin olma-
digmdan, O'nu ve O'nun sozlerini, kendisinin mezahir-i esma ve sifati olan ve
bu i'tibar ile kendisinin naibi bulunan peygamberlerden goriir ve isjtiriz.
682. Diayir, yanlis soyledim. 3m a menub ile naibi eger iki zannedersen, giizel
degiX, cirkin olur.
Ya'ni nazar-i hakikatte e§ya Hakk'in vucud-i latifinin tenezzulunden ve
bi-hasebi'1-esma taayyimunden husule gelmis. oldugundan, menub olan Hak
ile, nalb olan peygamberleri birbirinden ayn ve iki gormek, ayn-i cehildir; ve
cehil ise bittabi' giizel degil, girkin bir §eydir.
683. Uiayxr, sen suret-verest oldukgu, iki olur; suretien hurtulan kimsenin
oniinde bir olur.
*im?
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni naib ile menub, hakikatte birdir; fakat eger senin nazannda suret-i
kesirenin viicudu ve kiymeti var ise, bunlar ayn ayn olup ikidir. Fakat ba-
sar-i basiretinden §a§ilik kalkmis, ve hakikat-i viicudu mii§ahede etmis. isen,
elbette o ikiyi bir gortirsun.
^—J f^ jf J^ J* iSJyi y C-*-_ji y f£a~ (jj^i ^jy^i ^y?
684. Sen surete haktujm vahit, goziin ikidir; sen gozden cikan onixn nuruna
hak!
Ya'ni senin suret i'tibariyle iki tane goziin vardir; fakat oniardaki nur-i
rii'yet birdir; gormek hususunda iki goz birle§ir, biri ba§ka biri ba§ka gormez.
$j* C-^Ltfl JaJ Oli jy j-5 t&yt *£ o} OiyJ *-^- ^ y> jy
685. HZir adam, onun nuruna nazar atiiiji vakit, her iki goziin nurunu.fark
edemez.
Ya'ni bir kimse bir adamm zahirdeki iki goziine bakip da, nur-i rii'yetin
sag veya sol gozle mi, veya her ikisi ile mi vaki' oldugunu fark edemez; gun-
ku gozler surette iki ve fakat ma'nada muttehiddir.
£jl . . . 4JUj tf j^\ oh <i> Y (Bakara, 2/285) Ya'ni "Biz onun
peygamberlerinin arasini tefrik etmeyiz ilh..."
ayet-i kerimesinin beyamndadir
686. Bger hir mahalde on mum hazir olsa, her hirisi surette o hirinin gauri olur.
c/- 5, <J &J<sjj J'jy*. ^yr <£ij*jy *f ^y> <$}
687. Nuruna tevecdih eitigin vakii, subhesiz her hirinin nurunu tefrik etmek
mumhin degildir.
MESNEVt-1 SERIF SERHf / I. CiLT • MESNEVf-1 •
688. Bger sen yiiz elmayi ve yiiz ayvayi sayarsan, sikfajin vakit hir olur; yiiz
kalmaz.
689. tManalarda iaksim eimek ve saymak yoktur; ma'nalarda -par$alamak ve
aytrmak yokiur.
690. "Marm, varan ile ittihadi hoslur) ma'na auaaini tail Suret serkesiir.
[682]
"Yar"dan maksud Hak'dir; "yaran"dan murad tarik-i Hakk'in salikleridir,
"Ma'na"dan murad mertebe-i vahdetdir. "Ma'na ayagThdan murad ruhdur;
zira mertebe-i vahdetde istigrak, idrak-i ruhiden dahi kurtulduktan sonra
olur. "Surefden murad taayyunat-i mulkiyye ve melekutiyyedir.
691. Serkes olan sureti rene ile eritici et; ta hi onun alhnda hazine gibi olan
vahdeti goresin.
Alem-i suret, alem-i ma'naya galebe edip onu orttiigu ve kendi hukmunu
izhar ettigi cihetle serke§tir; binaenaleyh alem-i ma'nayi idrak kasdiyla ilim
ve ma'rifet tahsili ve ibadet ve riyazet ve mticahede zahmetlerine katlanarak,
o serkes. olan sureti basar-i basiret onunde eritip zebun bir hale koymali ki, o
basar-i basiret ile suret binasinin altinda medfun olan hazine-i vahdeti gore-
sin. Iste bu yol, kesb yoludur.
692. Bger sen eritemezsen; muhakkak O'nun indyetleri eritir. By (salik) henim
gonlum onun mevldsidtr.
Ey salik, eger sen, o serkes. olan sureti nazanndan eritmek ve izale etmek
esbabina te§ebbiis hususunda aciz kalirsan, sakin Hak'dan limidini kesme,
kerim olan Hakk'in inayetleri muhakkak bir cezbe ile eritiverir. Bu tank dahi
cezbe ve vehb-i ilahi yoludur. Benim gonlum onun inayetinin bendesidir. Bu
beyt-i §enfde ji <sVy (J-> c?' ibaresindeki "mevla" kelimesi, bende ma'nasina
olduguna gore izah edildi. "Efendi" ma'nasina olduguna gore "o" zamiri, su-
ret-i serke§e rati' olup, ma'na boyle olur:
c ^ >
AHMED AVNI KONUK
Ey muridim, sen sureti eritemezsen, Hakk'm inayetleri eritir; benim gon-
liim suret-i serkesm bendesi degil, efendisidir. Bu ma'naya gore Cenab-i Fir,
kutbiyyetlerine isaret buyururlar; zira kutb-i alem suretde mutasarnftir.
Alem-i surete nazil olan fuyuzat-i ilahiyye ve inayat-i rabbaniyye, kutb-i za-
manin kalb-i §erifinden tevzi' olunur. Nitekim bu ma'nayi te'yiden Cenab-i
Pir Divan-i Kebir'mde buyururlar:
^jb j jjJaL f jUxJ \J ja *£ jr^iaJL- ^Jca\ j ^ .ill £s\X>
"Ey salik, senin emrinden fang degilim; daima fa'alim; zira seni lahza lahza
yukseltirim. Zat-i pakimin ve saltanatim giinesinin hakki igin seni birakmam;
lutfile kaldmnm. $uaatimla senin yuztinu nurlandmrwi; basini magfiret par-
maginm onuyla kasmm. "
693. 0'6nullere kendisini cjosteren de O'dur; dervi$in hirhasim diken de O'dur.
Gerek kesbi ve gerek vehbi olan tariklerde saliklerin kalb gozlerine vech-i
vahdeti gosteren Hak'dir ve sifat-i nefsaniyve dikenlerine takilarak dervisjn
yirtilrms, olan hirka-i tekrimini dikip 'fij* £f j2 _, (tsra, 1 7/70) [ "Biz haki-
katen insan oglunu §an ve §eref sahibi kildik"] makamina oturtan da O'dur.
694. c/Hun&astf ufofe. i>e hep 2>ir cevher idik. O ha§ta hep, ba§stz ve ayaksiz idik.
695. 0une§ gibi bir gevher idik. Su gxbi dugiimsuz ve soft idik.
Feza-yi bi-nihayede Hak Teala nefes-i rahmamsini tenfis buyurdugu va-
kit, hepimiz inbisat halinde bulunan bu nefesde bir cevher idik. Ehl-i hey'et
bu nefese "sehab-i muzi" derler; ve bu alemin mebdei olan bu nefesin iginde
hepimiz elsiz ve ayaksiz, ya'ni suretsiz idik. Hepimiz gunes. gibi ziyadar olan
bir gevher idik. Dugiimler gibi olan bu taayyiinlerimiz ve suretlerimiz yok idi
ve bu giiherde miistagrak olup su gibi saf ve §effaf bir halde idik. Nitekim Fu-
°$2P?
MESNEVt-t §ERlF §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 •
susu'l-Hikem'de "Fass-i tsevi"de Cenab-i §eyh-i Ekber hazretleri bu hale bu
beyit ile isaret buyururlar:
"Nefes-i Rahmani'nin "ayn"mda olan her§ey; gece karanhgm ahirindeki ziya
gibidir. "
Bu beyt hakkinda fakirin Fusiisu'l-Hikem'e yazdigi §erhde izahat-i lazime
arz edilmis. oldugundan, tatvilden ictinaben, burada o izahatdan sarf-i nazar
olundu.
696. O kalis nur, voktaki siireie flelcli, kubbenin golgeleri gibi iaaMud etti.
Ya'ni, vaktaki vucud-i mutlak dahi dedigimiz o nur-i halis ve Zat-i baht
sifat ve esmasi hasebiyle mertebe-i letafetden mertebe-i kesafete bi't-tenez-
zul alem-i surete geldi; kubbenin golgeleri gibi muhtelif vaz'iyyet ve §ekiller-
de goriinup, sayildi ve kubbeden ayn §eyler gibi zahir oldu.
Bu beyt-i §enfde esma ve sifat alemi "kubbe"ye ve oniann taalluk ettikle-
ri mezahir, ya'ni suver-i kesife-i alem "golge"lere tesbih buyrulmu§tur. Bu
babdaki tafsilat 610 ve 625 numarah beyitlerin izahinda gegti.
697. H^u fertk arasmdan farh giimeh i$in, mancimhtan kubheyi yikiniz!
Ya'ni vucudun mebdei ile bu tayyunat ve suver-i alem arasindaki aynlik
zail olmak igin ilim ve ma'rifet mancinikindan attiginiz nazar-i zeka mermi-
leriyle, esma ve sifat kubbesini yikiniz ki, basar-i basiretinizin oniinde mu-
semma ve mevsuf olan o nur-i halis ve ZaM baht ve vucud-i mutlak kalsin.
Zira alem-i keserat ancak esma ve sifat-i ilahiyye icabatindandir ve esma ve
sifat-i ilahiyye olmasa, asla alem-i keserat zuhura gelmez idi.
698. n^en cidd ve cehd cihetinden hunun serhini soyler idim; fakat korkartm ki
hir hatir kaymasm.
Ya'ni vucud-i mutlakm tenezzulatim ve esranm ve vahdet-i vucudu ke-
mal-i cidd ve cehd ile agik bir suretde §erh ederdim; fakat okuyacak olanla-
G ^p a
AHMED AVNl KONUK
rin kuwet-i zekalan bir degildir. Korkanm ki iyi anliyamazlar. Kimi, biz ar-
tik i§in hakikatim anladik, binaenaleyh her §ey Hak olunca kim kime ibadet
edecek; namaza, oruca ne luzum var? Bunlar bu hakayiki anlamayanlara
mahsusdur, diyerek seriati ta'til ederler ve yanh§ hiikumler ile Hakk'a iftira
ederler. vakit CSf -oji ji J}\ '£ JjLi ^ j (En'am, 6/2 1 ) ["Kim Allah'a kar-
§i yalan sozlerl'e iftira edenlerden daha zalimdir?"] ayet-i kerimesine
masadak olur; ve kimi hubb-i dimya igin da'va-yi ir§ada kiyam eyler;
velhasil birgok fenahklar ve dalaletler zuhura gelir.
699. y^iikieler keskin $elik kilic gibidir; eger svperin yoksa fieri kacl
Ya'ni vahdet-i viicud niikteleri keskin gelik kilica benzer; eger senin bu ki-
lica kar§i siper gibi olan kuvvet ve zekan ve isti'dadin yoksa, ya'ni bunlan
dinledigin vakit, havsalan almiyor ve zihnin kan§iyor ve ne yapacagini bil-
mez bir hale geliyor isen, kag, dinleme!
700. ^u elmas kilicin oniine sipersiz ve kalkansvz gelme; zira kilictn kesmek-
ien hayasi olmaz.
701. ^u sebebden ben kiltci, kin icine koydum; ta ki egri okuyan, hilaj iizere
okumastn.
Ya'ni vahdet-i viicud esrannda zihinler kayip dalalete du§memek igin bu
kihg gibi olan o esran bu Mesnev! 'de hikayat kiliflan igine koydum; ta ki yan-
lis, okumaga miistaid olanlar, benim muradima muhalif olarak okumasin.
OL-lj x^j»- '<jj\s\*j j\ 0U*«b ^li jX\ £-ul
Xs~>\s*~* ^\j J^** j Jjuu-U- j ij-ljj jA ^ jT
702-703. 2tra bu muktedadan sonra kiyam edip, onun makamina hir naib isie-
yen dogrular cem'inin vejadarlujindan dolayi hikayenin tamamliijina geldik.
Isevilere mukteda ve imam olan bu yahudi vezirin veratindan sonra hep
birden ayaga kaikip, onun yerine bir naib ve halife isteyen, hulus sahibi ve
C $P^
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
kalbleri dogru olan limmet-i fsa (a.s.) kitlesinin vefadarligi sebebiyle artik biz
bu hikayeyi bitirmege muteveccih olduk.
(?*
Veliahdhk hususunda umeranin miinazaa etmesi
ve yekdigerine kilig gekmesi
704. O beylerden bir bey one ge$ti; o vefa dusunen kavmin oniine gecti.
Cs*j j^ p** <_r*^ V - ^ cf ^J* <^ v^ ^^ cJ^"
705. *~Dedi ki: By isie ben o adamtn naibiyim; zamanda Dsamn naibi benvm.
C... >.■■■>* d)l jj U*j C-jU uP c-**^« <1)U^ j^j^ (jjl »_iJLL» 1
706. Dsie bu risale, ondan soma bu niydbet benim zamantmm olduguna bur-
handir.
Ya'ni vezirin vefatindan sonra, din-i tsevi'nin reis-i ruhanisi ben olacagi-
ma dair §u elimde bulunan risale bir huccettir.
707. U^usudan, baska bir bey de pkh; hilafeide onun da vast da ancak bu idi.
708. O da koltujjundan bir risale gbsierdi; nihayet her ikisinin cifii b'fkesi za-
hir oldu.
709. O Ji^er beyler de bir ex birer kaiar olwp, keskin kiliclari cehnis idiler.
C—~* d%$ dy? Xil»l p* ji C— Jo t^jUjk ji^lj tf ^ i y*
710. !7ier birinin elinde kili$ ve bir risale, kudurmus fiUer aibi birbirine dusiulex.
G 3^>
AHMED AVNI KONUK
711. Diesilmis haslardan iepe oluncaya kadar, uuz hinlerce Dsevi adam olmus
oldu.
712. tSolian sagdan sel ^ibi kan akfi; hundan havaya dag dag ioz halhti.
Ya'ni muharibler ellerindeki kiliclar ile saglanna sollanna tesadiif edeni
kestiler bigtiler; seller gibi kan akti ve bu izdihamdan havaya yigin yigin dag-
lar gibi tozlar kalkti.
713. Onun ekmis oldugu fitnelerin tohumlan, onlarin haslannin afeti oldu.
Ya'ni yahudi vezirin hilesi ve tezvirati semeredaroldu ve millet-i tsevi'nin
ba§larinm belasi oldu.
714. Cevizler kmldi ve i\x olan, oldukten soma temiz ve laiif ruha malik oldu.
Ya'ni bu harb esnasinda Isevilerin, cevizin kabugu gibi olan cesetleri ki-
nldi, kesildi, bicUdi. Bunlardan ici, din ve iman ve ihlas ile dolu olanlar, ol-
diikten sonra, temiz ve latif ruha malik olup, alem-i berzahda zahir oldu-
lar.
715. Ten naksma oldiirulmek ve olmek, narin ve elmantn yanlmast gihidir.
Ya'ni cesed-i insaninin olduriilmesi veyahut bir maraz neticesinde olmesi,
narin ve elmanin yanlip, iginin gikmasi gibidir.
716. Onun tatli olani, nardenh serbeti olur; onun $uriimus olanx ancak sadil
oh
ur.
71 7. uMa'ndlx olan, giizel zahir olur; $iiriimus olan zeltl ve hakxr olur.
C £P?
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni cesed, dlum ile harab olunca, icinde iman ve irfan ve ikan ma'nala-
n olanin ruhu, alem-i berzahda giizel zahir olur; bu ma'nalardan hali olan da
hayat-i berzahiyyede girkin suretle zahir olup, muflis ve zelil ye haklr olur.
718. By siirete tapan, git ma'naya calt§; zira ma'nd svlret ha§i iizerinde kanaddir.
Ey suret-i zahiresi guzel ve tenasub-i endama ve fesahat-i kelama malik
olanlara ve temiz giyinip kusananlara meclub olan ve onlara hurmet edip ta-
pan kimse; bu suretler oliim ile mahv olur. Ma'naya calls, ve ma'na erbabi-
na meftun ol! Zira iman, irfan ve ikan, suret basmdaki dimag icmde alem-i
letafete ucmak icjn kanaddir. Nitekim ayet-i kerimede Hak Teala buyurur:
sjjl^ ^-^ ^is* ^ijH £*~j \jjju d\ j (HpUst-t wii^o- p&\j \>\j (Miinafikun, 63/4)
Ya'ni "Ey Peygamberim, sen o munafiklan gdrdiigiin vakit, cisimlerini bege-
nirsin; ve eger soylerlerse, fesahatlanndan dolayi sozlerini dinlersin; onlar
guya duvara dayanmis. odun gibidir."
^ ^ ?* J es& ^ f* b ^ cr^ J*l o^^a
719. Diem aid bulmak ve hem j eta, ya'ni delihanli olmak vein ma'na ehlinin
masahibi ol!
Ya'ni ata-yi ilahiye nail olmak ve alem-i ma'nada gocukluktan kurtulup, ba-
lig bir delikanh olmak istersen; ya'ni ehli olan insan-i kamile mulaki olup,
onunla otur kalk! Nitekim ayet-i kerimede de os^UJi '^ \y/ 3 J)i ijli \p\' Cf .^\(^\ £
(Tevbe, 9/119) Ya'ni "Ey mu'minler, Allah'dan korkun ve sadiklar ile beraber
olunuz!" buyrulur.
720. uWa'nasiz can, bu cisim icinde $ubhesiz, kin icinde tahia Kihc aihidir.
[712] V
72 1 . Dim icinde hulunduhca kiymetlidir; di§arvya cikinca, yakmak vein alettir.
722. Bwelen bak, i§in efgan olmamak vein, cenae tahia kilici gotiirme!
Ya'ni bu diinya aleminde canini ilim ve irran-i ilahi ile, celik ve keskin bir
kilig haline koyl Ten kilifi iginde boyle bir kihg hasil edip, kiyamet ma'reke-
°$2g&>
AHMED AVNl KONUK
sine git! Eger canin irfan-sera olursa, vakia cesedin sag oldukga, kiymetli gi-
bi goruntir; fakat boyle bir can tahta kihg mesabesindedir. Boyle tahta bir ki-
lig ile ma'reke-i kiyamete gidenin hali berbaddir.
723. 6ger tahta ise, git ha§kasim taleb et; ve eger elmas ise, sevinc ile ileriye gel!
Ya'ni eger cismindeki run, tahta kihg mesabesinde ise, kiyametin muha-
rebe meydani igin bir ba§ka kihg tedarik et; ve eger ruhun maarif-i rabbaniy-
ye ile elmas gibi parlak ise, sevinerek meydana 51k!
-Lo-S ijL*-i OLiol O-^P C~**lJjt $.<Gl>- >\jj ji A-j
724. ZKdit, evliydntn silahhdnelerindedir; ordari gormek sizin i$in hvmyddir.
Ya'ni ma'reke-i kiyamet igin tedarik olunacak elmas kihg, evliyamn silah-
hane mesabesinde olan kalblerindedir. Ya'ni evliyamn kalbi, bu parlak kilicin
deposudur. Bu parlak ruhu, onlarm kulub-i nuramlerinden tedarik edebilirsi-
niz. Binaenaleyh zevat-i kirami inayet-i Hak'la goriip tammak, ey salikler
sizin igin kimyadir. Iksir nasil maadin-i nakisayi altina kalb ederse, onlar da
sizin tahta kihg gibi olan ruhlannizi, parlak elmas kihca kalb ederler.
(^dUJU l*s~j lib C— J» {jy>J> AXiS^ fjyjb Oltlib 4JU^-
725. r ULlemanin hepsi ancak ve ancah hunu demisleriir hx, aiirn, alemlere rah-
mettir.
"Ulema"dan murad ulum-i lediinniyyeye vakif olan zevat-i kiramdir.
Bunlar bu ulumda peygamberlerin varisidir. Hatem-i enbiya hakkmda Allah
Teala Hazretleri c^uij X^-'j Vi JuL^i u ' 5 (Enbiya, 21/107) Ya'ni "Biz seni
alemlere rahmet olmak iizere gonderdik" buyurmus. oldugundan, onun varis-
leri de bu hukm-i ilahi tahtina dahil olur.
726. Sger hir nar satin alu isen, anliidi olani at', ta hi giilus onun danesinaen
hah
>er versin.
Ya'ni nann olmus, ve gatlamis. olanini al ki, igindeki daneler kugiik mil, bii-
yuk mii, olmus, mu, ham mi, guriik mu, saglam mi? Goresin ve aldanmaya-
sin.
cse^p
MESNEVt-1 §ERtF §ERHt / 1. CtLT • MESNEVt-1 •
"Nar"dan murad, ulum-i lediinniyye sahibi olan mur§id-i kamildir. "Da-
ne" den murad, ulum-i zahiriyye ve batiniyyesidir. "Hande"sinden ve "gatia-
ma"sindan murad, onun Kur'an'a ve ehadis-i nebeviyeye mutabik olan ke-
lami ve efalidir. Miirid onun kelamindan ve ef alinden ahval ve akaid-i ba-
tiniyyesini anlar.
727. By kimse, onun mubdrek handesidir hi, can cehmecesinden, inci gibi olan
dili agizdan goriiniir.
Ya'ni, miirsjd-i kamilin agzindan sadir olan kelami, canin gekmecesine
saklanmis. inci gibi olan gonliiniin ve iginin mahiyyetini gbsterir. Nitekim
"Kelamindan olur malum kisjnin kendi mikdan" demisterdir.
728. CMubdrek olmayan hande, o lalenin handesidir ki, onun agzx goniil karan-
ligini gosterdi.
Ya'ni, miirsjdlik da'vasinda bulunan natamam kimsenin agzindan sadir
olan sakim ve yanlis. kelam da, onun gonliiniin ve iginin karanhgim gosterir.
Binaenaleyh ey salik, oyle bir kimsenin seni Hakk'a isal edemiyecegini anlar
ve ona musahib olmazsin.
729. fjiiliiai olan nar, bahi da qiiliidi eder. cMerdlerin sohbdi, seni merdlerden
172,1 eder.
Kelami, hikemiyyat-i ilahiyyeden ibaret olan insan-i kamil, insanlik bah-
gesini hikmetlere miistagrak eder. Hak adamlannin sohbeti, seni gocukluk
mertebesinden gikanp, insan-i kamil ziimresine ilhak eder.
U; ji d}y JL» JU» j\ ji# U»- Oby: &zj> ^s ^Jj
730. Hiir dem merdan-i Diuda ile heraher olmak, yiiz yil takvada hulunmak-
tan daha a'ladtr.
Bu bey it Ankaravi niishasinda yoktur; Hind niishalarinda mevcud oldugu
gibi, miiteaddid asar-i evliyada da beyt-i Mesnevi olarak gosterilmis. bulun-
dugu igin buraya yazdim.
c £p a
AHMED AVNl KONUK
731. Bcjer sen kail ias ve mermer olsan hile, gdnul sdhtbine eristiijin vakii gev-
her olursun.
Ey salik, bende Hakk'a vusule isti'dad yoktur deme; belki hakiki bir sa-
hib-dile vasil olamami§sindir da onun icin, sende asar-i feyz meshud olmu-
yor. Eger hakiki bir gdnul sahibine miilaki olursan, kati bir tas. ve mermer gi-
bi ne kadar "vurdum duymaz" ta'birine masadak olsan bile, mutlaka nefsin-
de asar-i feyzi mu§ahede edersin.
OL^y^J ^fC VI ox* Ji OUJ OUs- OL* ji OlTt j$*
732. ^aklerin muhabhetini can vcxne dih; ancak gbnlii hos olanlann muhabbe-
tine goniil ver.
Ey Allah'i anlamak isteyen salik, nefsani sifatlardan temizlenmis, olan evli-
yanin muhabbetini caninin icjne dik, yerlestir! ^^> j& _> uu- V j ^j\ iJ ^ i y
^\ ^\ ^jU <^xp ^J5 Ya'ni "Ben yerime ve gogiime sigmadim, velakin taki
ve naki olan mii'min kulumun kalbine sigdim" hadis-i kudsisi mucibince
kalbierinde Hak oldugu igin, kalbleri giizellesmis. olan kamillerin muhabbeti-
ne gonlunii teslim et(
733. lilmitsizlih mahallesine gitme; Umitler vardir. ZKaranlik tarafina gitme,
giinesler vardir.
Ey salik, ben Hakk'a vasil olamadim diye umitsizlik semtine gitme; Allah
Teala'dan iimid kesilmez. Artik benden hayir yoktur diye alem-i tabiaun ka-
ranhklanna teslim- i nefs etme; Allah Teala'mn giines, gibi olan velileri ve ka-
milleri eksik degildir.
xz£ Jf j v^lt^ j j s J J -^ ^ J* 1 &£ j> *y J*
734. 0onul seni ehl-i dil mahallesine ceher; ten seni su ve camur habsine ce-
her.
Ya'ni ruhun tecelligahi olan gdnul seni, kamillerin ve ehl-i dillerin mahal-
lesine ceker. Nefsin tecelligahi olan ten ise, seni anasir-i kesifeye gekip, on-
Iann icjnde habs etmek ister.
*$$&>
MESNEVl-1 §ERlF SERHt / I. CtLT • MESNEVf-1 •
iJJL* j\ \j JlJI j>*j jj J*^ j\ iJj . J- 5 (j\J& a>*
735. njLyan, hir hem-dilden gonfil gidasim ver; git, ikhali hir mukhilden iste!
Ya'ni, kemal-i teyakkuz ile bir hem-dilden, ya'ni gonlu senin gonluniin
me§rebine muvafik olan bir kamilden gonul gidasim al da gonlune ver! Git,
bir ikbal-i ma'nevi sahibinden, devlet ve ikbal-i ma'neviyi iste!
"Hem-dil" ta'biriyle Cenab-i PTr, salikin mesjebine muvafik bir insan-i ka-
mile intisabina i§aret buyururlar. Zira salik mesreben halim ve cemali ise,
mesrebi gazub ve celali olan bir veliyy-i kamilden layikiyla feyz alamaz. £iin-
ku kendi mesrebi i'tiraza sevk eder ve i'tiraz ise, mecra-yi feyzi kapar; ve ke-
za kemal-i muhabbetle ona teslim olamaz.
(^
tncil'de mezkur olan Mustafa (aleyhi's-selam)in
na'tine ta'zim beyamndadir
736. uWustaja nm o hahr-i safa olan peygamherlerin serverinin adi Dncil'de
var
idi.
737. Onun iarz-i telebhiisu ve $ekli mezkur idi. Qazasmm ve orucunun ve ye-
me ve iemesinin zikri var idi.
Server-i enbiya (s.a.v.) Efendimiz'in bi'set-i seniyyeleri ve evsaf-i celile-
leri Tevrat ve Incil'de mezkur bulundugunu HakTeala Hazretleri Kur'an-i Ke-
rim'de sure-i A'raf da haber veriyon £J& *?•*** <jtjJi ^vi ^Ji J^i dy^Z ^ifi
j^Sli j hjj&\ j "^jIp (A'raf, 7/157) Ya'ni "6 kimseler ki, resul-i nebiyy-i
u'mmiye tabi' olurlar, onlar onu, indlerinde olan Tevrat ve Incil'de bulurlar."
c 3^ a
AHMED AVNI KONUK
Ve keza sure-i Sat? da Hak Teala Hazretleri J*-/, .ji JjC,i J> i Vj- '^ ^~* J^
x^\ <u~-i ls -^> cf J^- ^jt Lr~* j h -j^ <y is-*i uv U bJ^ ^ ^Ji (Saff, 61/6)
Ya'ni "fsa bin Meryem dedi ki, benden ewel nazil olan Tevrat'i musaddik ve
benden sonra Ahmed isminde gelecek peygamberi miibe§§ir oldugum halde
size Allah'in resuluyum" buyurur.
Elyevm ehl-i kitabin eilerinde bulunan Tevratu'l-Mesna' nm on sekizinci
fashnda "Ve Rab bana dedi ki, soyledikleri ma'kaldur. Onlara kardesterinin
arasindan senin gibi bir peygamberi kaldirayim ve sozlerimi agzina koyayim
ve ona her emr edeceklerimi onlara soyliyeyim ilh..." denilmi§tir.
Tarihce ma'lumdur ki, Beni israil'in kardesteri Bern Ismail' dir.Onlann
arasindan gikan Musa (a.s.) gibi sahib-i §enat bir peygamber-i zisan Ha-
tem-i enbiya oldugu zahirdir. Ve keza Yuhanna'nin Incil'inde "Ben size bu
§eyleri soyledim yaninizda iken, amma mezkur muazzi ki babam onu be-
nim ismim ile gonderecektir; o size her §eyi ogrete ve soyledigim §eyleri ha-
tinnizagetire."
Yunani Incil'de "Paraklitos" yazilip, buna muazzi ve tesellici ma'nalan
verilmistir. Halbuki bunun "Periklitus" kelimesinden muharref oldugu zahir-
dir ve "Periklitus" tamami tamamina "Ahmed" ma'nasina gelir. Ve yine Yu-
hanna Incil'inde "Ben artik sizinle cok soylesmem, zira bu dtinyanin sultani
geliyor; amma bende onun hig alakasi yoktur" cumlesi miindericdir. Diinya-
nin sultani, Sultan-i enbiya (s.a.v.) Efendimiz oldugu meydandadir ve onun
kabilece Hz. fsa ile alakasi yoktur; gunku Beni Israil'den degildir; Arab! ve
Kureyst'dir.
Velhasil elyevm elde kalabilen Tevrat ve Incil'de daha bu cumlelere mii-
masil ibareler de vardir. Burada tafsili uzun olur.
738-739. Dseviler'in bir idifesi o nam ve hitaba eristikleri vakit, sevab i$in o
nam-i serifi operler ve o vasf-i laiife yiiz siirerler uli.
740. O soyledigim guruh bu fitne i$inde, fitneden ve mehabet-i katilden imin ol-
[7il] dular.
SJ^gS
MESNEVt-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
^-« -u^l f U *b ji yjj j Olj-*! ^ jl ^yrj
741. ^eylerin ve vezirin §errinden, nam-i S^hmed'in -penahinda imin ve mah-
fuz oldular.
JLi j\j Jl«l -v?u -L*?-i jji X** jLw *Jb jJ Outjl A—J
742. Onlartn nesli de cogaldi; nur-i JAhmed yardimci geldi, yar oldu.
o* cj^ j ^b f-^ 1 ->*J-J J* ^ J* a^^t jij>- j oi^*v«
743-744. 'I/e Dseviler'den nam-i SQhmed'i hor tuian diger taife, fiinelerden ve
re'yi uijursuz ve jenni uijursuz olan vezirden hor ve zelil oldular.
745. Onlann dini de ve hukmii de, egri heyanh olan risalelerden dolayi musev-
ves oldu.
J^S" (jj\J^J dy? J*jy *& ^ Xii" iSj^i u&r &\ -Up-1 ^lj
746. Dtz. JTUimed'in nami iste hbyle muavenei eder; ya onun nuru nasil mu-
hafizlih eder?
Ahmed (aleyhi's-salatu ve's-selam)in ism-i §erifi boyle muavenet ederse,
ya onun nuru, kalblerde nasil muhafizlik edecegini teemmul et!
747. I7£z. <S%hmed'in adi muhkem ve kavi hir kal'a olunca, o ruh-i eminin za-
ix acaba ne olur?
jijj 01 (j*%, jl ^l»l j-^1 jij> lj OUji jijy^ uij^i
748. ^Bundan soma o vezirin heldsmdan dolayi, (fire Kabul etmeyen kan doku-
cii zuhur etti.
Ya'ni Mlekar yahudi vezirin ektigi fitne tohumu sebebiyle zuhur eden
muharebeden sonra, yine o fitnenin maba'di olarak def i mumkin olmayan
hun-riz bir yahudi padi§ahi daha gikti; nitekim atide kissasi beyan buyru-
lur.
C £P?
AHMED AVNl KONUK
fsa (a.s.)in dinini helake sa'y eden
ba§ka bir yahudi padi§ahinin hikayesidir
749. pi/ibfi neslinden diger bir $ah, Dsa (a.s.)in kavmini helake teveceiih etti.
750. 6aer bu. ftojer hurucdan haber istersen rj^ oli *L-JI- • suresirii okti'
[741] a U ^
Ya'ni bu beyan ettigimiz kissayi anlamak istersen, sure-i Biiruc'u oku. Hak
Teala bu sure-i §erifede buyurur: M >^* j j^u j j^i r ^if, rJ j\ ^\l *lLji \
i^fi ju^jilj ^y*i U Js> ^A j jjjJ I^Jp pjbSI JjijJI ol; jLJl jjJ^-Vl ^.Uc-^l (BUfUC, 81/1-
7) Ya'ni "Burclar sahibi olan semaya ve kiyame't guniine ve esyada Zat-i
Hakk'i mu§ahede eden insan-i kamile ve suret-i e§yada meshud olan vucud-i
mutlaka kasem ederim ki, alevli ate§ gukurlan sahibleri maktul oldu. Onlar ate-
- §in kenannda oturup mu'minlere yaptiklanni tema§a ederler idi." Bu kissanin
tafsili tefsirlerde mundericdir. Cenab-i Pir atide dekayiki ile beyan buyururlar.
75.1. Svvelki $ahdan dojjan koiii adet iizerine, bu dicjer $ah dahi kadem vaz etti.
752. Dier kim bir firkin adet vaz ederse, her bir saatte onun tarafina la' net
aider.
Nitekim Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyururlar: «!• «-*- ^ ^ ^
^J^j^^j u ib*- ^^^ct-^j^J^u^j^'j u ^* Ya'ni "Kim ki bir gii-
zel adet vaz' ederse, o kimseye onun ecri vardir; ve onunla amel edene de
ecir vardir; ve kirn ki fena bir adet vaz' ederse, ona onun cezasi vardir ve
onunla amel edene de ceza vardir."
°m^
MESNEVl-1 §ERlF SERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
753. Dyiler flittiler ve iyi adeiler kaldi; ve al$aklardan da zuliim ve la'netler
kaldi.
754. Oiiyamete kadar o kotulerin cinsi olan kimse vucuda aelse, onun teveccii-
hii onlara olur,
Ya'ni kryamete kadar o kotulerin cinsi olmak uzere, dunyaya gelen kim-
selerin meyli, kotulerin vaz' ettikleri tank ve adet tarafina olur; giinkii haba-
set-i tab'lan hasebiyle onu begenirler.
755. ^Bn ta&i su ve act su, damar damardir. Dtalaik i$inde kiyamete kadar ca-
ridir.
*->\&\ \£jj\ c~J\jf a^jT v li^ j\ &\j~> c~~* \j>\£j
756. Dyiler e tatli sudan miras vardir; miras olan sey v^ 1 ^jj 1 dxr.
Bu beyt-i §erifde sure-i Fatir'da olan su ayet-i kerimeye isaret buyrulur:
tir, 35/32) Ya'ni "Ondan sonra kullanmizdan ihtiyar ettigimiz kimselere
Kur'an'i verdik ki, bunlardan bir kismi nefsine zalim olan mukallidlerdir;
ve bir kismi da, iyilik ve kotuliik arasinda mutavassit olan muktesiddir; ve
bir kismi dahi hayrat ile ileriye giden vasillardir." Risalet-penah Efendimiz
bu sunuf hakkinda U-» J ^ Ya'ni "Hepsi cennettedir" buyurmu§lardir.
tste iyilere miras bu ayet-i kerimede mezkur olan ug sinifm ahval ve ahla-
kidir.
757. %~aer bakarsan tdWblerin niyazi, -pey^amberlik aevherinden su'leler oldu.
Ya'ni eger dikkatle bakarsan, talib-i Hak olanlann insan-i kamil arkasin-
da kosup, onlara kar§i niyaz ve tazarru' etmesi ve ihtiyac arz etmesi, pey-
gamberlik gevherinden cikan su'lelerdir. Zira insan-i kamil varis-i ulum ve
ahval-i nebevidir ve onlar Lbrfi w/y (Fatir, 35/32) ["Kitabi miras verdik"]
ayet-i kerimesi mucibince, Kur'an'i miras yemisterdir.
C^g^
AHMED AVNl KONUK
Beyt-i §erifde "peygamberlik gevheri"nden murad, insan-i kamildir. Talib-
lerin zuhur-i niyazina sebeb o gevherlerdir. Binaenaleyh §u'leler bu gevher-
den cikar.
758. <$u'leler, gevherler ile donucu olur; §u'le o cdnxbe gider de menha-i cjevher
olur,
Ya'ni mesela pirlanta karanlikta panldamaz; fakat bir su'leye ma'ruz ka-
hnca, her tarafi pinl pinl yanar. Binaenaleyh su'leler bu gevher ile doner;
ya'ni taliblerin niyaz §u'leleri, insan-i kamil gevheriyle devr eder ve taliblerin
bu su'le-i niyazlan, kendi kulleri ve imamlan olan insan-i kamiller vasitasiy-
la kullu'1-kull olanlar, "hakikat-i muhammediyye"ye gider ki, bu hakikat o
kiill ve imam olan her bir insan-i kamilin men§e'i ve menbaidir.
759. U^encerenin aydinligi odanin eirafina ko$ar; zira gune§ bir hurcdan bir
burca gider.
Bu beyt-i §erifde "alem-i taayyunat" pencereye, "aydinhk" nur-i nebevi-
ye, "odanin etrafi" insan-i kamillerin kalbine ve keza "nur-i nebevi" giine§e
ve "esma ve sifat-i ilahiyye" burclara tesbih buyrulmu§tur. Ya'ni alem-i ta-
ayyunat ahkam ve asan zahir olmak iktiza eden esma ve sifat-i ilahiyyenin
icabatina gore, nur-i nebevi insan-i kamillerin kalbine aks eder.
760. Dier himin yildizlar ile iitisali varsa, o himsenin muhakhak kendi yiUi-
zi ile ko§masi vardu.
llm-i nucuma nazaran her ferdin seyyarat-i seb'adan birisinin ruhaniyye-
tine ittisali vardir. Binaenaleyh o kimsede o yildizin ruhaniyyetinin hassiyye-
ti ve te'siri de vardir; ve 6 kimse mutlaka hayat-i diinyeviyyesinde o yildizin
havas ve te'sirati aitinda yasar. Bu babdaki tafsilat ilm-i niicum kitablannda-
dir. Ve Cenab-i Pir atideki beyitlerde biraz tzah buyururlar. lste bunun gibi bir
kimse hakikat-i muhammediyye gunesjnden mustenir olan insan-i kamil yil-
dizlanndan birisine mensub olursa, onun mesreb ve hassiyyeti aitinda terbi-
ye gonir.
*m?
gpP*" MESNEVl-1 SERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
761. Onun ialii Jliihre olursa, tar aha ve ask ve talebe meyl-i kiillisi vardir.
Zuhre yildizimn hassa-i ruhanisi surur ve ask ve talebdir. Bu yildizlara
mensub olan kimsede bu eserler zahir olur. Bunun gibi, bir kimsenin mensub
oldugu insan-i kamil cemali ise, onda da tecelliyat-i cemaliyye asan zuhur
eder ve musahabe-i maarifde ve muamelat-i nasda mulayim olur.
762. Ue eger uWirrih'e mensub \mn-r\z huylu olursa, o nxza ve biihtan ve hu-
snmet isier.
Ya'ni Merih yildizimn hassa-i ruhanisi husunetdir; buna mensub olanlar
da kavgaci ve mu'teriz ve muhasim olurlar. Bunun gibi bir kimsenin mensub
oldugu insan-i kamil celali ise, onda da tecelliyat-i celaliyye asan zuhur eder
ve musahabe-i hakayikda ve muamelat-i nasda hasjn olur ve muhatabmin
inkisar-i kalbini nazar-i i'tibare almaz.
763. ^ildizlarin arkasinda yildizlar vardir ki, onlarda ihtirak ve nahs olmaz.
764. 'TZu mesh&r olan yedi semamn gayri olarak, haska semalarda seyr ederler.
Bu beyt-i §erifler Cenab-i Pir-i destgirin hey'et-i felekiyyedeki ke§f-i azim-
leridir ki, asr-i hazir hey'et-sjnaslannin eide edebildikleri ma'lumat da budur.
Buyururlar ki: llm-i nucumun bahs ettigi yildizlar, meshur olan Utarid, Ziih-
re, Merih ilh... namlanndaki yildizlardir ki, bunlann ugurlu ve ugursuz olan
hassiyyet-i ruhaniyyeleri taayyun etmistir; fakat bu feza-yi bi-nihayede, bu
yiidizlann arkasinda mesafaM baidede nice yildizlar vardir ki, hassiyetleri
mazbut degildir; oniar ba§ka semalarda, ba§ka manzume-i §emsiyyelerde
devr eder. Onlann muharrikleri, bu bildigimiz yedi semamn haricindedir. Bu
ma'na i4-i^i^i»j ^jNi j-otj— ~i\ j j>j*h. ^iip j J^tf ,jdi uJi sL ji>- jw $\ b\
ju; hUi Vi jpuai j u ji^i ^ V _, ji^Ij Ji^i j ^r jUi, Ya'ni "Allah Teala, mil-
yonlarca kandil halk edip, onlari ars4 viicuda ta'lik buyurdu; ve semavat ve
arz ve onlarda olan §eyler, hatta cennet ve cehennem kaffesi bir kandil igin-
dedir. Kandillerde olan §eyi Allah Teala'dan gayri bir kimse bilmez" hadis-i §e~
AHMED AVNl KONUK
rifine mutabikdir. Ayet-i kerimede de giine§e ^u'j ^V- (Nebe', 78/13) ["Par-
lak kandil..."] buyrulmus. oldugundan, hadis-i §erifdeki milyonlarca kandiller
bi-nihaye manzume-i §emsiyyelerden ibaret olmus. olur.
Bunun gibi, halk nazannda meshur ve ma'lum olan insan-i kamillerden
gayri, birtakim kamiller daha vardir; onlann me§arib-i aliyyeleri ve mazhar
olduklan esma-i ilahiyye herkes indinde ma'lum degildir.
u*- *a ji ^ '^jz ?-& {J '*^ jL^ v^ j- 3 ^^>«*-^j
765. Bnvar-i Uiuda'nin harareti ieinde sabiUirler; hirhirhrine muitasil degildir-
ler; ayn da degildirler.
Hz. Fir' in bu beyt-i §enfdeki ke§f-i alileri hayret-efzadir. Tamamiyle feza-
daki manzume-i §emsiyyeleri tasvir buyuruyorlar. "Envar-i Huda" kavliyle
§emslere; ve "hararet" kavliyle onlann da bizim gimesjmiz gibi menba'-i ha-
raret olduguna i§aret ve bu yildizlann bu gtine§in etrafmda hem sair ve hem
de cazibe kanunu ile rasih ve sabit oldugunu; ve birbirlerine muttasil olma-
yip mahrekleri ayn buiundugunu ve yekdigerinden ayn olmakla beraber, ca-
zibe kanun-i ilahisiyle kendi manzumelerinden ayn olmadiklanni vazih bir
surgtde beyan buyururlar.
l§te bunlar gibi, o insan-i kamiller de, Hakk'in envar-i tecelliyatinin hara-
retinde sabittirier; mazhar olduklan ism-i galibleri ve mesteblerinin ihtilafi ha-
sebiyle yekdigerine muttasil degildirler; fakat hakikatleri bir oldugu cihetle,
yekdigerinden ayn da degildirler.
766. Uier kimin iali'i o yildizlardan olursa, onun nefesi kufjari recmde yakar.
Ya'ni ilm-i nucum erbabi indinde ma'lum olan ancak yedi yildizin hassiy-
yet-i riihanisidir. Bunlann arkasinda sair ve manzumelerinde sabit olan yil-
dizlann havass-i ruhaniieri onlarca mechuldur. Bunu da bu beyt-i §erifde Hz.
Pir beyan buyururlar. yildizlann ruhaniyyetine mensub olanlann nefesi,
kuffan recm ve tard emrinde yakar; ya'ni gayet miiessirdir. Hz. Pir'in bu be-
yan-i alisi ilm-i niicum erbabina yeni bir saha-i ma'lumat agiyor.
767. Onun gazabi ^Mirnh'e mensub olan gazab degildir. uMiinkalib gidici ve
galib ve maglub huyludur.
c 3^>
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVI-1 •
Ya'ni bu yildizlara mensub olanlarda da gazab vardir; fakat Mirrih yildizi-
na mensub olan gazab gibi degildir. Zira Mirrih yildizinin ruhaniyyeti eseri
olan gazab sabit degildir; ara sira inkilab eder ve gah galib ve gah maglub
olur. Mesela Zuhre yildizinin ruhaniyyeti sa'di iktiza eder. Biri Mirrih! ve di-
geri Zuhrevi olan iki kimse mukabil olunca, ba'zan Zuhrevi, Mirrihi'ye galib
olur; fakat bu havassi mechul olan yildizlara mensub olanlann gazabi, Mirri-
hi olanlann gazabi gibi nefsani degil, gazab-i Hakkani oldugundan, maglubi-
yet ve inkilab onlann §anindan degildir. Zira bunlar seyyarat-i seb'anin has-
siyyet ve te'sirat-i ruhaniyyesinden kurtulmus, olan evliya-yi Hak'dir.
768. QaVh olan nur, naksdan ve karanhhdan salimdir; Dtakk'm nuru iki -par-
mak arastndadir.
Enbiya ve evliyamn iiur-i ruhaniyetleri, sair ruhaniyyetlere galibdir; o nu-
ra noksanhk gelmez ve karanhk anz olmaz. Zira o nur Zat-i Hakk'in nuru
olup, O'nun sifat-i CemaTi ve Celal'i arasmdadir. E§ya-yi sairede olan
Hakk'in nuru ise esma perdeleri arkasindan ve alem-i kesafetten gelir; bina-
enaleyh onlann nuru, envar-i saire uzerine galibdir. Qlinku o nur, perde ar-
kasindan ve alem-i kesafetten gelmez.
769. O nuru canlara Diak sa$ar; muhhiller de etek a$ar,
4^»\J j> IJb^ j£> j\ ijjj <U»Ij j\ \j jjj jlii i)\j
770. Ue o sagdan nuru hulan, Uiakh'in aaurisinden yiiz gevirdi.
[761]
Ya'ni galib ve naksdan ve karanliktan salim olan nur-i hidayeti ezelde
Hak sa^ti ve ism-i Hadi'ye mazhar olan mukbiller de isti'dad eteklerini agti-
lar. Isti'dadlarimn eteginde bu nuru bulan mukbiller, bu alem-i kesafetde
cism-i unsuri ile zahir olduklan vakit, yuzlerini Hakk'in gayrisinden gevirdi-
ler. Ya'ni esjadan herhangi bir §eye tevecctih ederlerse, Hak icin teveccuh et-
tiler; o §eyin ayni ve zati igin teveccuh etmediler. (625 numarah beyitteki iza-
hata muracaat)
aJLi tj^i ^ jy j\£ d\j aJu U (J*-^ OUb \J>" j*
771. £%ska mensub etegi olmauan her hir kimse, o sa$ilan nur dan nasibsiz oldu.
G£^>
AHMED AVNl KONUK '^^1
Isti'dad-i ezelisi etegine ask isabet etmemis. olan her bir kimse bu alem-i
suretde de o ask nurundan nasibsiz kaldi; hayat-i dunyeviyyesini, tatsiz tuz-
suz gecirdi.
772. Ciizlerin yiizleri, kiilleri iarafinadir; hufbullerin ask-hazltgt giil iledir.
"Cuz'lerden murad havas ve avamm-i mu'minmdir; "kul'lerden murad
enbiya (aleyhimu's-selam)dir. Nitekim 758 numarali beytin izahinda beyan
olundu. "Bulbuller"den murad mu'minlerdir; ve "gul"den murad enbiya ve
onlann varisleri olan evliyadir.
773. Dnegin rengini disaridan ve insanin kizd ve sari rengini igeriden hil!
Inegin tuylerindeki kirmizi ve sari renk te'sirat-i hariciyyedendir; fakat in-
sanin yuzundeki kirmizilik ve sarilik, te'sirat-i dahiliyyedendir. Mesela insan-
daki korku yuzunii sarartir ve utanma kizartir. Korku ile utanma, batindaki
hallerdir. Ve bunun gibi iman ve ikrar ve kiifur ve inkar insanin batinindan,
ya'ni isti'dadimn etegine dokulmus. olan Hakk'in tecelliyat-i esmaiyyesidir.
774. Dyi renkler safa hiipiindendir; firkin renkler, hokums hulanik sndandir.
4, Safa kiipu"nden murad, latif olan alem-i ruhaniyyettir ve "kokmus, bula-
nik su"dan murad dahi, kesafet alemidir. Binaenaleyh iyi akval ve ef alin
menba'i ruhaniyyet; ve fena akval ve ef alin menba'i da cismaniyettir. Me-
sela §er'an memnu' olan zina ve katil ve sirkat ve kiifur, hep cismaniyet ale-
mine raci'dir; bunlann asla ruhaniyet alemiyle munasebeti yoktur.
775. O latif rengin adi, <S%Uah'in hoyasidir; hu kesif rengin kokusu JAllah'm
la'netidu.
Ya'ni latif olan akval ve ef alin adi Allah' in boyasidir; zira giizeldir. Nite-
kim ayet-i kerimede Hak Teala iu^ <i)i ^ Cr !^\ '^ ] ill %* (Bakara, 2/138)
Ya'ni "Allah'in boyasi vardir ve Allah tarafindan olan boyadan daha guzel
nedir?" buyrulur. Ve fena akval ve ef alin kokusu ve asan ise Allah'in la'neti
<^9g>
MESNEVt-t §ERtF §ERHt / I. CtLT • MESNEVf-1 •
ve esfel-i safilin-i tabiata reddidir. Nitekim ayet-i kerimede '^ £-*- '^ 'SiJ\ u
jlI* 'jJasL'j* 'JxJ\ u j -oji (Nisa, 4/79) Ya'ni "Sana bir iyi'lik* isabet ederse,
Allah 'dandir; ve kotuiiik isabet ederse, nefs-i kesifindendir" buyrulur.
776. ^Denizden olan sey, yine denize aider; oradan geldi, yine oraya gider.
777. ^Dag hasindan cabuk akux seller ve tenimizden aska karisik uixruyen canl
Denizden peyda olan su, yine denize gider. Nitekim hararet-i §ems vasita-
siyla denizin sulan tebahhur edip, heva-yi nesimiye kan§ir ve sonra teberriid
edip, yagmur taneleri §eklinde arza nazil olur; ve dag tepelerinden, sath-i ma-
iller uzerinde gabuk cabuk akan seller haline gelip, denize dokiilur. Keza ta
alem-iervahdan beri ask-i ilahi ile kan§ik olarak yuruyup, cesed-i unsurimi-
ze taalluk eden canlanmiz, bu cesedlerimizde ebediyyen karar edemez; zira
^jj '^ v cX£ j (Sad, 38/72) Ya'ni "Ona ruhumdan nefh ettim" ayet-i keri-
mesinden beyan buyruldugu iizere, Hak'dan geldigi igin, olum dedigimiz hal
vasitasiyla cesedlerden taalluku kesip yine geldigi tarafa avdet eder.
<?*
aT JxJiJjLq OiLjJ Cj j Sj&r dL5ol> Oi^T jJ\
Yahudi padi§ahin ates, yakip "Her kim bu puta secde ederse atesten
kurtulur" diyerek, ate§in yanina put koymasi beyamndadir
77S, O kopek cvfxhn ne dusundugunu gor; ates yanina uir put ikame etti.
779. ^edi ki: HZu puta secde eden atesten kurtulur; ve eger eimezse aiesin ici-
ne oturur.
C £P?
AHMED AVNl KONUK
Yahudi padisahi, o vaktin musliimanlan olan Iseviler'in vucudunu kaldir-
mak icm, mu'minlere kar§i biri ma'nevi ve digeri maddi, iki turlii ihanet ve
hiyanete te§ebbus etmi§tir. tse viler' in puta taptinlmasi ihanet-i ma'neviyye-
dir; zira onlar ehl-i kitab olup putperest degildirler. Bu ma'nevi hiyanete tes-
lim-i nefs etmeyenler icjn, maddi hiyanet olmak iizere, ate§ icmde olum gos-
terilmi§tir. Binaenaleyh yahudinin, mu'minleri Museviyyet'e da' vet etmeme-
sindeki sebeb, onlara kar§i bu iki hiyanetin icrasidir; bu da sahin denaet-i fit-
nyyesini gosterir.
780. Uaktaki o nefsinin putunun layiktni verdi, onun nefsinin putandan has-
ka hir put dogdu.
Ya'ni o sah nefsini kendisine put yapmis. ve huzuzat-i nefsaniyyesinin
golgesi olmus. idi. Binaenaleyh kolesi oldugu nefsi, ona bir put daha lead et-
ti, o da zikr olunan hazz-i zalimane idi.
c~v-L*iJi c-j jl j jU c-j /jj\ osJlj c-~-u«i i jJl> c-j Lf^ jit*
781. U^utlarin anasi, sizin nefsinizin putudur; zira ki hu put yilan ve o put ey
derhddir.
Ya'ni, nefs-i emmare birgok putlar doguran bir anadir. Bu dogan putlar yi-
landir; fakat nefs-i emmare ejderhadir. Yilanlar gibi nefs-i emmarenin dogur-
dugu huzuzata mukabele etmek ve onlan terk etmek kolay olabilir; fakat ej-
derha mesabesinde olan bu nefs-i emmareyi maglub etmek gayet guctar.
782. ^Nefis, demir ve $akmak tasidir ve put kwdcimidir; o kwilcvm sudan ka-
rar iutar.
783. Qakmak iasi ve demir ne vakit sudan sakin olur; hir adam hu iki ile ne
vakit salim olur?
Nefs-i emmare demir ve onun hazzi gakmak ta§i gibidir. Her an demir gi-
bi olan nefis, cakmak ta§i gibi olan hazlanndan birisine carpar. Hayal-i in-
sanide emr-i ilahiye muhalif ate§in bir suret peyda olur. Fitil gibi olan kalb-i
c ^^ >
MESNEVt-1 SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
insani, bu hayal ile yanmaga basjar ve o hayale tapar. Binaenaleyh bu su-
ret-i hayaliyye kivilami onun putu olur. Demir ve cakmak tasmdan sicrayip
fitili tutu§turan kivilcim, ancak sudan soner. "Su"dan murad, havf-i ilah! ve-
ya ask-i ilahidir. Zira kalbi tutustaran fena hayal, a'za ve cevarihden sadir
olmadikca, bir hiikm-i §er'i terettiib etmez. Eger bir kimsede Allah korkusu
veya Allah muhabbeti varsa, o fena hali isteyemez. Binaenaleyh bu duygu-
lar o fena hayal krvilcimim sondurmiis. olur. Velakin su gibi olan bu duygu-
lar, demir ve cakmak ta§i gibi olan nefsin ve huzuzatmin caresi olamaz. §u
halde bir adam, bu iki belayi hamil iken ne vakit putperestlikten salim ve
emin olabilir?
784. Qakmak ta$i ile demir, ate§i i$inde tutarlar; onlarxn aie§i iizerinde suyun
cje$idi yoktur.
>JJ ^f a** J ^^ ^JJ A J* x ^' b JlJ- J*. J* ^
785. dMademki umapn suyu, harici ate$i sbnduriiyor, ia$m ve demirin i$ine ai-
der mi?
"Irmagin suyu"ndan maksad, vahy-i ilahi tarikiyla gelen ahkam-i §er'iy-
ye ve hudud-i ilahiyyedir. Hudud-i §er'iyye, nefs-i emmare ve onun hazlari
. gakmagmdan sigrayip, yedi a'zadan zuhur eden efal-i memnua ate§ini son-
diirur. Mesela cem'iyyet-i be§eriyye arasindaki ate§, katli men* icin kisas ic-
ra ettirir; velakin ahkam-i §er'iyye, gizli olan havatir-i nefsaniyyeyi sondiire-
mez, izale edemez,
786. r Ca§ ve demir, alexin ve dumamn menba'idir; onlann hatralan nasraninin
ve yahuitnin kiifriidiir.
Nefsin hazlanndan birisi de tekebbiir, tekebbliriin neticesi de Hakk'i kabul
etmemek ve adem-i insafdir. Yahudiler cenab-i isa'nin bu kadar mu'cizatim
gormus. iken, adem-i insaflan sebebiyle, onu inkar ettiler ve salbe tasaddi et-
tiler. Ve Iseviler keza mu§rikler gibi, Hatem-i enbiya Efendimiz'in mu'cizati-
ni gorduler ve elyevm mu'cize-i kaime olan Kur'an'in azamet-i maanisini
gorduler, adem-i insaflan sebebiyle inkar ettiler. Binaenaleyh bu kufur ve in-
kar, ate§ ve duman gesmesinin katralan oldu.
c #^ >
AHMED AVNI KONUK
787. Bjjer kiipiin ve bardacjtn suyu biter se, cesmenin suyu taze ve baki olur.
Ya'ni nefis demirine huzuzat gakmaklan daima gakar ve ondan kivilcim-
lar gikar ve kalb fitilini tutustarup, kurur ve inkar dumanlanni peyda eder. Bu
hal devam ettlkge, kup ve bardak mesabesinde olan kalb-i insanideki korku
ve a§k sularimn bitip, onlan sondurememesi de vaki' olur. Zira nefis ve haz
ge§mesi her an taze ve bakidir.
788, ^ui, bardak i$inde aizli, bulanik sudur; sen nefsi bulanik suyun $esmesi bill
Havatir-i nefsaniyye, bardak gibi olan kalb iginde gizlenmis, bulanik su gi-
bidir. Sen bu izahata gore nefs-i emmareyi, bulanik suyun ge§mesi bil!
789. O yontulmus -put, kara set gihidir; -pui$u olan nefis cadde iizerinde bir $es-
medir.
yahudi §ahin yaptirmis. oldugu put heykeli, bulanik suyun seli gibidir;
daima putlar yapan nefs-i emmare ise, cadde-i hayat iizerinde bu kara selin
bir ge§mesidir.
790. HZir par$a tas, yiiz iestiyi kirar; ve cesmenin suyu bila-tevakkuf kapar.
Ya'ni, ey salik nefis demiri ile haz gakmagmdan sigrayan yiiz hatirayi bir
havf-i ilahi veya hubb-i ilahi ta§i ile kinp def edebilirsin; fakat bu ta§ men-
~ba* ve gesme suyunu tevkif edemez, o ge§menin suyu senin bu ta§im kapar
ve yutar. Ya'ni, bunlann nefs-i emmareye te'siri olmaz. Gormez misin, bir
peygamber-i zl§an olan Yusuf (a.s.) Jj '^j u Sfi tyj\, *ifit'Jjd\ oi (Yusuf,
12/53) ["Rabb'imin aciyip korudugu harig, nefis as, in §ekilde kotiiliigii emre-
dicidir"] buyurmustar.
J^>- c~* J$*- \j ^Jt OJji J^* J^* S^ x*\t Jf** jL-s5Ci c»
791. Hlu -putu hirmak kolay olur; pek kolay! O^fefsi kolay aormek cehildir;
ceful!
cgxep
MESNEVl-1 SERlF SERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
Haricteki bu put heykelini kirmak pek kolaydir; fakat nefsin kinlmasini
kolay gormek pek biiyuk bir cehalettir.
ji C-aa I 01j^«j rjj* i.^ai j*~j <j\ ^ym j\ ,j*^ £*>jy*s>
792. By ogul! eger nefsin suretini isiersen, yedi kapdi cehennemin kissasim oku!
Bir alem sfiretinde, her ma'nayi temsil eden birer suret bulunur; binaena-
leyh ma'nadan ibaret olan nefis ile, onun huzuzatim temsil eden suretler ne-
dir diye sorarsan, ey benim oglum, cevaben derim ki, nefsin suretini gormek
istersen su ayet-i kenmeyi oku: ^ v^ J& vU 1 ^ ^ a*-*- 1 ^-^> ^ oi j
*{j-£> iy>r (Hicr, 15/44) Ya'ni "Ve muhakkak cehennem elbette onlarin he'p-
sinin mev'ididir. Onun yedi kapisi vardir; onlardan her bir kapi, cuzlere tak-
sim olunmu§tur".
Nefis, cehennem tab'inda olup, asla huzuzatina doymak bilmez; o nefsin
suretini yedi a'za temsil eder ki, bunlar da goz, kulak, agiz, el, ayak, kann ve
alet-i tenasuldur. Bu a'zalar hazlanni §er'in nehy ettigi §eylerden alirsa, her
biri cehennemin bir kapisi olur ve menhiyatin enva' ve derecatma gore de,
her bir kapi ciiz'lere taksim olunmustar. Bu ayet-i kenmenin tefsiri atide ge-
lecektir.
793. Uier nefisde hir mehri vardir ve her mekr icinde ondan fir'avniler ile he-
r fiber yixz fir'avn macjrukdur.
Ya'ni, nefs-i emmare oyle bir hilekardir ki, her nefisde bir hile icad eder ve
icad ettigi her bir mekrin icjnde de tevabi'iyle beraber yiiz Fir'avn bogulur. Bi-
naenaleyh nefis Fir'avn'dan beterdir.
794. tAiusanin Diuda'sina ve dMusaya ka$; iman suyunu fir' avnlikdan
dokme!
Bu beyt-i §erifde nefis Fir'avn'a ve run Musa'ya ve nefsin ahkaminda is-
tigrak ise, Fir'avn'in aline tesbih buyrulmustar. §u halde ma'na-yi beyit
boyle olur: Ey salik, Fir'avn gibi olan nefsin ahkami altinda fir'avniler gibi
zebun olma da, Musa gibi olan ruhun ahkamina ve ruhun Rabb'ine iltica et;
ve ab-i hayat gibi olan imam, ahkam-i nefse tebaiyyet sebebiyle terk etme;
zira nefis menba-i kufur ve ruh, menba'-i imandir.
c^e^,
AHMED AVNI KONUK
795. Slini SWiad'a ve S^hmeA'e vur! Gy karde$, ten Sbucehl'inden kurtul!
Ey birader! Eger ben ruhumun ahkamina ve ruhumun Rabb'ine ne suret-
le iltica edeyim dersen, elini halik-i run ve nefs olan Ahad'in gonderdigi
Kur'an'a ve O'nun nebiyy-i zl§ani olan Ahmed (a.s.v.)in §eiiatina koy; o va-
kit Ebucehil gibi anud olan ve nefsin sureti bulunan tenin ahkamindan kur-
tulursun.
{ j*>\ OL* ji JaL» dx*\ ( j^<— *j
Ate§ icinde gocugun soze gelmesi
ve halki ate§e atilmaga te§v!k etmesi
>y ^ j^ J^b ^i^J^ **%* °^j/ J^ ^ Jj^.
796. O ft/if, cocugu, ile berSber bir kadini, o yutun oniine getirdi; ate§ de alev
icinde idi.
jl^j oUJ jl Ji j -*~^yi Oj -J^i j-» u ^Jl ji J£*~> jjt Ul?
797. Qocugu ondan cldi, ate$ icine ath.Diadin korktu ve gbnlii wiandan ko-pardi.
798. U*utun oniinde secde etmek isiedi; o cocuk, ben olmedim diye hagirdi.
Ya'ni gocugun ate§e atildigini goren kadinin korkudan kalbindeki iman
alakasi kesilip, puta secde etmek isteyince, ate§e atilan o cocuk, ben olmedim
diye bagirdi.
799. By anaaijim, i$eriye gel, her ne kadar snretde aie§ i$irule isem de, burada
ben iuhjim.
tyiyt
MESNEVf-1 SERtF SERHl / I. CiLT • MESNEVf-1
800. S%te$, hicabdan dolayi goz bagidir; bu ceyh-i gaybdan, ba§ $ikarmi§ rakmetdir.
Ya'ni ate§in kirmizi rengi, kendi hakikatine perde oldugu igin goz bagidir.
Zira onun hakikati Hak'dir, dilerse o suretden celaliyle zuhur edip azab eder;
ve dilerse cemaliyle zuhur edip o suretden rahmet kilar. Binaenaleyh bu ate§,
alem-i gaybdan basmi gikarip zahir olan bir rahmetdir; zahirini gorenler azab
zanneder, halbuki batini rahmetdir. Nitekim sure-i Hadid'deki ayet-i kerime-
de buyrulur: J\&\ *u ^ »^u» j i^)\ v <d/i V C A jy -i J^L^ (Hadid, 57/13)
Ya'ni "Mii'minler ile kaTirler arasina, ic/tarafi rahmet ve di§ tarafi azab cihe-
tinden bir kapi olmak iizere bir duvar gekilir."
801. S^nacigvm, Dtakk'in kaslanmn i§retini gormek v$in i^eriye gel de
Diahk'm burhanim gor!
Ya'ni Hakk'in has kullannm i§retini ve zevk ve safasim gormek igin ken-
dini ate§e at da, Hakk'in kudretinin burhanim mii§ahede et!
Jli* ^1 C~~ «SJlT J\^r j\ Jli- JLil oh v'j f j^ 1
802. D$eriye gel ve aie$ misali suyu gor! ^ir cikandan ki ate§tir, o su misalidir.
Anacigim, igeriye gel de, ates. suretindeki suyu gor! Ate§ olan bir cihan-
dan gir ki, o cihan ate§i su misalindedir. Ya'ni bu ate§ oyle bir ate§tir ki, ate§
suretinde sudur ve su suretinde atestir.
uy^^i j js* <^-»^i i_r^ j^j^ Cw (*s*U^ jI/**' ^ j^
803. Dgeriye gel, aies icinde servi ve yasemm olan ubrahimin esranm gor!
y j Oil»l *y jtij>- O**- y j Oilj & f Jjp ^ JjjA
804. Senden dogma vaktini olum gordiim; senden dusmege pek korkardim.
Ya'ni senin karnindan dogdugum vakti, olum vakti zannettigim igin, se-
nin rahminden diinyaya gikmaktan pek ziyade korkardim.
^J V/ <j\j* J 1 ^ ^U*r J* w& OUij j\ ^j ^\j> dy?
805. Uaktaki dogdum, giizel havah, giizel renkli diinya icinde, dar zindandan
kurtuldum.
*$%&>
AHMED AVNI KONUK
dj>~> 01 f J*.** JJ\ jjji Oj^ OyT ^ *Xp ^j Oj^- lylf>- jil
806. 'Uen ?im(it diinyayt rahim gibi gordiim; zira bu aie§ i$lnde o sukunu buldum.
Ya'ni, ben §imdi ate§ icjnde diinyayi rahm-i mader gibi pek dar ve karan-
hk gordiim; cunkii bu ate§in iginde "alem-i melekut" ke§f olundu ve bu ale-
min viis'atina nazaran, dunyanin darhgi ve karanhgi zahir oldu da, bu alem-
de siikun buldum.
lT° lS~^ j j xI *y* */* ^ c-^ J^uU^
807. ^u ate$ iginde bir alem gordiim; onun iginde zerre zerre bir Dsa-dem var.
Bu ate§ iginde alem-i hakikati ve hakikat-i viicudu gordiim ki, o alemin
suretlerine ve hayatina, bu alemin her noktasindan imdad olunur. Binaena-
leyh bu alemin her zerresi bir Isa (a.s.) gibi sahib-i nefhadir.
80S. HZu, §eklen yok, zaien var olan bir cihan; ve o cihan $eklen var, sebatsiz.
Ya'ni benim bulundugum bu cihamn bir §ekl-i mahsusu yoktur; fakat onun
varhgi hakiki bir varliktir ve varhgina zeval yoktur. Ve o senin bulundugun
alem, her ne kadar §ekien mevcud ise de, o §eklin sebati yoktur, fanidir.
tjjhTzjx /J j>\ *£ ok i£j*\* j>*> j^U Tjjjl
809. J^nacigim! S%nalik hakki vein, vceriye gel de aor ki, bu alexin aie§ligi
yoktur.
810. JTlnacagtm! Dceriye gel ki, ihbal gelmi$tir. ^Anacigimi Dceriye gel, dev-
leti elden verme!
811. O kopegin kudretini gordiin; vceriye gel ki, Uiuda'ntn kudretini ve luifu-
nu gbresin.
v ^r tfrju* j il?t y-di Ya'ni "Diinya cifedir ve onun talibleri kopeklerdir" ha-
dis-i §er!fl mucibince talib-i diinya olan §ah hakkinda, Cenab-i Pir, cocugun
lisamndan "kopek" ta'birini kullanmi§tir.
G 3^
MESNEVt-I SERIF SERHl / I.ClLT • MESNEVl-1 •
Diinya "alem-i mulk"dur ve "alem-i mulk," ism-i Zahir-i ilahinin mazha-
ndir; ve "alem-i melekut" ise, ism-i Batm'in mazhandir. Her ikisinden zahir
olan kudret-i ilahiyye oldugu halde, sahin kudretini, Hakk'in kudretinden
harig gormek, ancak vucud-i Hakk'in meratibine nazaran vaki' olur. Ve Ce-
nab-i Pir, bu beyt-i §erifde de bu sirra isaret buyururlar. Bu bahsin tafsilini
murad edenler Fususu'l-Hikem'de Fass-i Musevi'de Fir'avn ile sahare-i
Fir'avn arasindaki munazaramn §erhine muracaat etsinler.
812. n^en acimakian dolayi senin ayagini $ekiyorwn; zird siirurumdan sent ka-
yiracak halde dejjilim.
Ben evlatlik hakkina riayeten acidigim igin, senin ayagini kiirurden geri
gekiyorum; yoksa ben o kadar zevk ve ne§ata mustagrakim ki, o alem-i ke-
sife atf-i nazar edip, seni kayirmak benim igin agir bir kiilfettir.
813. D$eriye gel, ha$kalanni da $agir; zird §ah aie§ ieinde sofra kurmu§iw.
Puta secdeden vazgeg de, kendini ate§e at ve ba§kalanni da tesvik et; glin-
ku yahudi padisah atesjn igine mii'minler igin, niam-i ilahiyye sofrasini kur-
mu§tur. Binaenaleyh alem-i dunyada kiiffann viicudu ve mu'minlere eza ve
cefasi, canib-i Hak'dan rahmettir. Bunun igin ekabir-i dinin gogu kuffar elinde
mertebe-i §ehadeti ihraz ettiler. Bizler ise, hayat-i dimyeviyyeye bagh oldugu-
muzdan, onlar hakkindaki eza ve cefayi musibet addedip, matemler tutanz.
814. By mii'minler, he-piniz i^eriye geliniz; din tadmdan ba§kasi, o biHiin azabdu.
j[ty X*a ijb aS' aj$> (jdj^jl J>} ^JA ' u> * ^ "^ J^
815. By mii'minler! Diepiniz -pervdneler gtbi iceriye, yiiz bahan olan bu nasi-
be geliniz!
816. O iaifenin i$inde bajjmyor idi; ahalinin cam, heybeiien dolda.
£ocuk ate§ iginde bagirarak bu sozleri soyliiyordu ve anal! de hep i§itiyor-
du. Akibet ahalinin canlanna bu halin heybet ve azametinden cezbeler geldi.
6 $T&
AHMED AVNl KONUK
l Jij\ j J \j ^/Jijj>- tl)lOy* (j^-lJJt
Adamlann kendilerini ate§e atmalari
817. ^Bundan soma, erheh ve hadm halh bila-ihtiyar, hendilerini, miivekkelsiz,
^jj 1 & j* &*/ uij^ &\j ^""j* J^ J 1 J^ ^ $ ' y l£
818. Qekihneksizin dostun a$kindan ate§e aihlar; zird her aciyi, tath etmeh on-
dandu.
Ya'ni, gocugun ate§ iginde bagirarak halki ate§e gagirmasindan sonra, hal-
ka bir cezbe-i ilahi gelip, kendilerinden gegtiler. §ahin adamlannin cebri ve
sevki olmaksizin, mahza a§k-i ilahi saikasiyla mu'minlerden erkek ve kadin
bila-ihtiyar kendilerini ate§e atmaga ba§ladilar. Zira suretde aci goriinen her
§eyi tath yapmak Hakk'in tecellisidir.
819. O^fihayet oyle oldu hi, $ahin zabiia memurlan ate$e gelmeyin, diye halht
men eimege ba$laddar.
820. O yahudi kara yuzlH ve hacd oldu; -pi§man oldu, hu sebebden cj'onlii hasia
[807] Ma.
821. JZird halh vmana daha ziyade a§ih oldalar; fena-yt cisimde de -peh sddih
oldular.
822. ^u/ttlr ki, §eytanin mehri de ona dola$h; §ukiir hi §eytan da hendisiniha-
ra yiizlii aordii.
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT ♦ MESNEV1-1 •
Bu vak'ada Allah Teala, seytamn hilesini ayagina dola§tirdi; yahudi padi
§ahi gibi, §eytan da kendisini yaptigi hilede maglub olmus, gordu.
823. Utclkm yuziine siirdugii sey, o al$aijin $ehresinde to-plandi.
Mu'minlerin yuziine siirmek istedigi zillet ve hakaret o aleak §ahin ylx-
ziinde toplandi; bu yaptigi i§ten rezilane bir surette pisman oldu.
c— ji OLiol jl'Ol OJL>ji jlA c—cf jU- **W JUji ^. a&T
824. kimse ki halkin libasini hila- teemmul yxriix, ytrhlmak onun layiki oldu
ve onlar durilsi oldu.
Halkin libas-i lrzini ve namusunu yirtan kimsenin, libas-i lrzi ve namusu
yirtilir; zira hadis-i §erifde *-» £j v^ \j> >~ ^ Ya'ni "Kardesmin kuyusunu
kazan kimse, ona du§er" buyrulur.Ve keza libas-i cismi yirtan, ya'ni birisini
olduren kimse de olduruliir. Nitekim hadis-i §enfde JssJIj Jjuii i Jjr so Ya'ni "Kati-
li katl ile mujdeleyin!" buyrulur. Ve bu hakikat, ibret alanlann daima gozii-
niin onunde mutecellidir. Binaenaleyh yahudi §ah, mii'minlere ettigi hakare-
tin daha ziyadesine ma'ruz kaldi; ve mu'minlerin imam ewelkinden daha
kavi olmakla, diirust ve salim oldular.
ijX>\j>- \j^>\ _j J**~z> lj f }LJI <Up ju^* * U *£ if 01 d)Uo d)JuU jS"
Muhammed (a.s.)in nam-i §erifini maskarahkla ve istihza
ile okuyan o kimsenin agzinin egri kalmasi
825. O kimse, <^Muhammed ism-i sertfini maskaraliktan dolayi, aijzini egrilte-
rek telaffuz etti; onun agzi egri hddi,
d)jj ja -ip j cJlUJl \J <j\ jT y& JU>v <jtS" juT jl
826. CRucu' etti de, *Wi ki: 61/ uMuhammed! (sallallahu aleyhi ve sellem) afv
ell By (nehiyy-i zisan) sana mahsus luiuflar ve ilm-i ledun vardir.
G ^&=>
jgK^ AHMED AVNl K0NUK
Maskaralik edip, agzi garpilan adam dedi: Ey Muhammed! (s.a.v.) edep-
sizligimi afv et! Sen oyle bir nebiyy-i zi-§ansin ki, sana Hakk'in eltaf-i mah-
susasi vardir ve sana Zat ve sifat-i Hakk'i tanimak ilmini vermistir.
827. ^Hen cahillikten dolayi seni zevklendim, zevklenmege laytk ve ehil hen
old\
um.
Ben saika-i cehaletle seninle egleneyim derken, bu garpik agzimla, herke-
sin eglencesi olacak bir hale geldim.
828. Diak ^Teala hir kimsenin -perdesini yirimak istedikde, onun meylini, ie-
mizlerin ia'nina goturur.
Ya'ni, Hak Teala bir kimsenin saadet perdesini yirtmak murad ettigi vakit,
o kimsenin meylini has ve temiz kullannin ta'ni ve zemmi tarafina gotiirur;
ve o kimse aklinca o has kulda bir kusur tahayyul edip, onu zemm etmege
ba§lar ve kendisinin ahlak-i zemime menba'i oldugunu unutur.
^jjj d\jj**>* i--^ j^ Jj j *£ (j*^ <—-**■ ^j^ & ^*\y>- l-^ j j
829. Ue eger Diak ^Xeald hir kimsenin ayhini ortmek isierse, ma'yvblann ay-
hma nefes vurmaz.
Ya'ni, bir kimse ayb ve kusur sahiblerinin aybim ortiip, aleyhinde bulun-
mazsa, bilsin ki Hak Teala, onun aybim ortmek murad etmistir. Aksi halde
Hak Teala dahi halk arasinda onun da aybim i§aa ettirir.
830. Diak Teala hize inayet etmek isierse, meylimizi tazarru ve niyaz tarafi-
L J na kdar.
C— j\ d\jj> d\^ Ji djA*J* (j\ c**j\ 01>X ^^ i^^T ^^ ^
831. By, ne saadetli hir gozdiir ki, o goz onun giryamdir! By ne mubdrek gonul-
diir ki o onun hiryamdir!
Hakk'in muhabbeti lie aglayan goz ne saadetlidir ve Hakk'in askiyla ya-
nip biryan oian gbnul ne mtibarektir!
a 85pP
MESNEVf-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
832. Dier aglamanm sonu, akibet gvlmedir; sorni goren adorn mubarek kuldur.
Sji i^^j^j d\jj dX$>\ 1^*5" j* ij-i aj*~* Oljj *_j1 \s*£' j»
833. Uier nerede akan su ohxrsa, yesillik olur; her nerede akan goz ya§\ olur-
sa, rahmet olur.
834. Dnleyen dolav gibi gozii yasli ol; ta hi caninin meydamnda yesillik bitsin.
Bostanlarda gicir gicir inliyerek su gikaran dolaplar gibi, ey salik sen de in-
leyerek gozierinden ya§lar akit! Neticede canimn meydamnda Hakk'm tecel-
liyat-i rahimiyyesi, a§k ve nur-i yakin yesjllikleri bitirsin.
835. 6ger goz yasi istersen, goz yasi dokenlere merhamet et; merhamet istersen,
zayiflara merhamei et.
Eger ben goz ya§i dokemiyorum, ne yapayim dersen, goz ya§i dokenlere
merhamet et; o vakit sende rikkat-i kalb hasil olmaga basjar. Eger Hakk'in
merhametine nail olmak istersen, zayiflara merhamet et ve acizlere yardim et!
Nitekim hadis-i §erifde \j^j i^ji Ya'ni "Merhamet ediniz ki, merhamet olu-
nasiniz" ve keza *uji & ^^j. J>S^ J <y ^j 1 Ya'ni " Yeryuziinde olanlara
merhamet ediniz ki, gokte olanlar da size merhamet etsin" buyrulmu§tur.
zjjp? «liol J\\j J^d^J v^
cifit padi§ahin ate§e itab etmesi
836. <$ah yiiziinii atese $evirdi de dedi ki: By seri huylu ve ey tab' an akan ya-
kici, senin huyun nerede?
w
AHMED AVNl KONUK
837. Wtftn yakmiyorsun? Senin hdssiyyetin ne oldu? ^fiahut hizim taliimiz-
den, senin niyetin haska mi oldu?
838. Sen atesperesie hile lutf etmezsin; o kimse hi sana ta-pmaz, nastl kurtuUu?
839. By atesl Sen asla sabir degilsin; nasil yakmazsm? V^edir, kadir elegit misin?
Ey atesj Sen yakici olan tabiatim asla imsak eder degilsin. Boyle oldugu
halde, nasil olur da yakmazsm? Bu hal nedir? Yoksa yakmaga kudretin mi
yoktur?
840. <S%caha hu, gbz hagi mtdir; yahut akd hagi mulir; hoyle yiiksek alev nasil
yakmaz?
841. ^ir kimse sana sikirhazlik nw yaph? ^ahad simya mulir; yahud senin
hilaf-i tab'in hizim hahtimizdan midir?
"SImya"nin ta'iifi 524 numarali beytin §erhinde gecti.
842. <S%tes dedi: ^Ben ancak o aiesim; i$eriye gel ki, henim hararetimi aoresin.
843. ^enim iahiaiim ve unsurum haskalasmadu hen Jtakk'tn kiliciytm, izin
He keserim.
844. Qaduin kapisinda ^Tnrkmenlerin kef ehleri, misafirin onunde yaliaklanmishr.
845. Ue eger cadira yahanci ynzln gecerse, o ha-peklerden arslanca hamle goriir.
c Ssp J 3
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1
846. ^en JiulluJiia hopehten daka a$agi degdim; Oiak Teala da dirilikie bir
^Tiirkden a$agi degildir.
Kopek, kendisine lutf ve in'am eden kimseyi taniyip, ona kar§i sadikane
hizmet eder. Ben dahi her an bir tecellisi ile, benim varligima imdad eden
Hakk'in bir kuluyum; nasil olur da O'nun emrine itaat etmem. Kopek bir
Turkmen* i karsjsinda diri ve kudret sahibi goriir de, ona kar§i yaltaklamr;
Hak Teala hayatta ve kudrette bu Turkmenden a§agi midir ki, ben O'nun
oniinde tezelliil etmiyeyim?
847. Tab' in ate§i eger seni gamh ederse, yakmayi dinin melikinin emrinden eder.
848. Bger tab' in atesi sana siirur verirse, ona sururu yine dinin meliki vaz eder.
Her insanda bir tabiat ve huy vardir; o tabiat ba'zan yakici bir ates, gibi
seni yakar ve sende gam peyda eder; ve ba'zan da sana ferah ve siirur verir.
Ve bir menba'da boyle iki zid halin zuhuru harikulade bir §eydir. Ya'ni bir
ge§meden hem bal ve hem de zehir akar. Bu iki zid hal malik-i dinin emriy-
le vaki' olur. "Din" adet ma'nasina olduguna gore "malik-i din" adetin ma-
liki ve mutasamfi demek olur; ve adette mutasarnf olan Hak'dir. Binaenaleyh
Hak murad ederse adeti yirtar; ate§i giilzar ve gulzan ates. yapar.
849. Sen gam gordugiin vakil, istigjdr el) gam, is yajjtci olan Uiahk'm emriy-
le geldi.
Tab'indan gam husulunu gordugiin vakit, istigfar et; ya'ni Hak' dan bu
gamin drtulmesini niyaz et! Zira bu gam senin tab'inda muessir-i hakiki olan
Hahk Teala Hazretleri'nin emriyle zahir oldu.
850. Dstedigi vakit gamin ayni sadi olur; ay ok baginin ayni azadlih olur.
Ya'ni, Hak Teala istedigi vakit tab'indan zahir olan gamm kendisini siiru-
ra tebdil eder; ayagini baglayan §ey, senin hiirriyetinin ayni olur. Nitekim
AHMED AVNl KONUK
ayet-i kenmede oiLi- J^jl- Jji JjQ jbJ,i (Furkan, 25/70) Ya'ni "Allah Teala
onlann seyyiatirii hasena'ta tebdil ede'r" buyrulur.
Jj\ «JJj £>~ \i Oyt jJ j /j-* Ij
Si\ oJcj JtuTj c-jTj ^U j il
851. Uiava, io-prah, su ve aies bendedirler. lienim ve senin ile olii, Dtak ile
diridirler.
Ya'ni, vucud-i unsurimizi teskil eden hava, toprak ve su ve hararet Allah
Teala'mn emrine tabi' bendedirler; ve bu unsuri vucudumuzda zahir olan
eser-i hayat dahi cemi'-i zerrata sari olan Hakk'in sifat-i hayatindan bir per-
tevdir. Binaenaleyh bu anasir benim benligim ve senin senligin ile cemad
mertebesindedir ve oludiir. Nitekim Hakk'in sifat-i hayatinin pertevi bizden
zail olunca, o viicud-1 unsuri, miincemid bir hale gelir ve biz oluruz; fakat o
viicudumuzun zerrati muzmahii olduktan sonra da, Hakk'in hayati ile diridir;
onlardan muhtelif tavirlarda asar-i hayatiyye zahir olur.
852. Uiakk'in huzurunda aies daima kiyamdadir; asih, gibi gece ve gunduz da-
ima canstzdir.
Ate§ emre muheyya bir kole gibi Hakk'in huzurunda daima hal-i kiyam-
dadir va ma'sukunun huzurunda kendi iradesini terk edip, olii gibi onun tah-
riki ile hareket eden bir asjka benzer.
853. Qakmak ve last demire vurursun, disanya svcrar; emr-i Dtak ile disanya
ayah hasar.
fakmak ile demirden sigrayan kivilcim dahi Hakk'in emriyle zahir olur.
854. V^fefis demirini ve hevayx virhirine vurma; zxra bu ikisi, erkek ve kadin
gibi dogururlar.
Nefis demire ve heva gakmak ta§ina tesbih buyrulmu§tur. Nefis, heva ile
temas edince, fisk ve maasi kivilcimlan sicrar; ve erkek ile kadinin ictima'in-
dan cocuk dogdugu gibi, bunlardan fasid neticeler ve evlatlar gikar.
Cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin ibn Arab! Futfihit-i MeM/vvelerinde he-
vayi soyle ta'rif buyururlar: if-js* i^b > ^ oi^Ji ^ a lL«j u J\ a Jd\ d%» <j^\
°$^
MESNE Vt-1 SERIF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni "Heva, sebeb-i §er*i olmaksizin nefsin, §ehevat cinsinden hosuna giden
seye meyl etmesidir."
855. Qakmak last ve demir, sebeb geldi veWtin ey iyi adam, sen daha yukan-
ya bah!
Ey himmett all olan salik, sen sebeb-i suriye bakma; o sebebin daha yu-
kansinda olan sebeb-i ma'neviye bak!
856. ,Ztra bu sebebi, o sebebden meydana aeiirdi. Sebeb siz sebeb hi$ hendiligin-
den olur mu?
Bu sun sebebi Hak Teala ondan daha yukan olan sebeb-i ma'neviden ci-
kardi. Sebeb-i ma'nevi olmaksizin, sebeb-i sun hie, kendiliginden olur mu?
Mesela bu kagida nak§ ettigimiz kelimeler, ma'nalan anlamak igin bir se-
beb-i suridir; ya'ni bu sebeb-i suri olan hurufat ve kelimati yazmanin sebe-
bi, onun fevkinde ve ondan ewelki sebeb-i ma'nevidir. Diger esbab-i suriy-
ye de buna kiyas olunsun.
857. De o sebebler hi, peygamberlere rehberdirler; o sebebler, bu sebeblerden da-
ha yuhsehtir.
Ya'ni peygamberlerin getirdikleri birtakim ahkam-i §er'iyye vardir ki,
bunlar amel edenlerce suri sebeblerdir. Peygamberlere bu sebeblerden daha
yuksek olan sebebler rehber olmustar. rehber olan yuksek sebebler de es-
ma ve sifat-i ilahiyye icabatidir, Zira alem-i tahakkuk olan alem-i kevnde,
esma ve sifat-i ilahiyyenin te'sirati ve ahkami yekdigerinden temeyyuz et-
mek ve ism-i Hadi ile ism-i Mudill fi'iliyatina gegmek lazimdir.
^ JW* 3 J- of >tf A ^ ^ Vr* ^J S-r- a*
858. ^Bit sebebi, o sebeb amil eder; ba'zan dahi semeresiz ve aid eder.
Bu sebeb-i suriyi, o sebeb-i ma'nevi amil ve fail kilar. Yine o sebeb-i
ma'nevi ba'zan bu sebeb-i suriyi semeresiz ve te'sirsiz birakir. Mesela ate-
§in sureti, kahr-i suret igin bir sebebdir ve bu sebebin sebebi, sifat-i kahha-
°$^g>
AHMED AVNl KONUK
riyyet-i ilahiyyedir. Fakat ba'zan sifat-i rahmet-i ilahiyye bu atesin kahr-i
surisini semeresiz ve te'sirsiz birakir. Nitekim yahudi sahin ve Nemrud'un
atesjnde yakicilik hassasi zail olmustar.
LJl ?j>** c*-ij Lf»**- d\j IfUp .x*l ^j>** \j I--*- jt\
859. ^Bu sebeb-i suriye akillar mahrem geldi; ve o sebeblere peygamberler mah-
remdir.
Mesela ates, kahr-i esyaya sebebdir; bunu akillar bila-i'tiraz kabul ederler.
Bilakis atesin yakmamasi, akillara yabanci gelir; fakat enbiyaya ve onlann
varisleri olan evliyaya yabanci gelmez. Zira bu zevat-i kiram ate§in yakma-
masinin sebebini goriirler ve bu goriisten dolayi esbab-i ma'neviyyeye vakif
olurlar. Nitekim ahad-i nas mu'cizat-i enbiyaya ve keramat-i evliyaya taac-
ciib ederler ve hatta inkar bile ederler. Zira onun sebebine akillar yabancidir.
Fakat enbiya ve evliya igin sayan-i taacciib degildir.
860. ^u sebeb, £%rab$ada ne olur? Ulesen "vp" del ^Bu kuyuya bu ip, iislub
[847] ilegeldl
Ya'ni Arabga "sebeb" kelimesinin ma'nasi iptir. Ip ile kuyunun suyuna
eristtdigi gibi, birtakim makasida vusul igin kullanilan vasitalara da sebeb de-
mislerdir. Nitekim sure-i Kehf de aye-i kerimede 'C- && lL ^i jr ^ •Cj
(Kehf, 18/84-85) Ya'ni "Biz Iskender-i zi'1-karneyne her seyden bir' sebeb
verdik; binaenaleyh sebebe tabi' oldu..." buyrulur. Imdi bu diinya kuyusuna
suri sebebler ve ipler, Hak Teala'nin fenni ve iislubu ile iner ve gikar. Mese-
la uzaktaki bir adamin sesi, telefon aleti vasitasiyla isitilir; halk sebebi gor-
dukleri igin buna taacciib etmezler; fakat enbiya ve evliya aletsiz olarak,
uzaktaki sadayi isittikleri ve isjttirildikleri halde, halk nazannda sebeb mahfT
oldugu igin taacciib ederler ve hatta inkar ederler.
861. Qiknjjin donmesi, vpin illeiidir; pkrigi fevireni gormemek hatadir.
Kuyudan su gikaran ip, donen giknga sanldigi igin su gikanr. Binaenaleyh
ipin inip gikmasinin sebebi, gikngin donmesidir. Halbuki giknk da kendi ken-
dine donmez, onu dondiiren bir adam vardir. Eger sen yalmz ipi ve gikngi go-
riip, onu dondiireni gormezsen, bittabi' hata etmi§ olursun.
^^P?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
862. ^u cihanin sebeblerinin iplerini, sakin ve sakin fikirsiz felekien hilme!
"Esbab-i ma'neviyye" ipe ve "esbab-i suriyye" kovaya ve "cihan" kuyuya
ve "gerh" cikriga tesbih buyrulmu§tur. Ya'ni cihan kuyusunun, kova gibi
maksadi te'min eden sebeblerinin iplerini, ciknk gibi donen ve asla du§iincesi
olmayan gerh-i felekten bilme; belki onu dondiireni gor! Nitekim Hak Teala
sure-i Ra'd'da buyurur: oC^i jUl 's^ jm J— ji-S/ <_s^ Jf "^ _> '^JL-sJi >1 '_,
(Ra'd, 13/2) Ya'ni " Ve Allah Teala giine§i ve ayi musahhar kildi; hepsi ecel-i
musemmaya kadar doner; kainatin i§ini tedbir eder ve mezahir-i esmaiyyesini
icmalden tafstle cikanr."
863. Ta hi feleh gibi sifir ve ser-gerdan kalmiyasin. Ta hi beyinsizlihten cira
gibi yanmiyasin.
Ya'ni, manzume-i §emsiyyemizin zixbdesi ve hulasasi olan insan &*J" j^'j
'fiji (tsra, 17/70) Ya'ni "Biz beni ademi mukerrem kildik" ayet-i kerimesi
mucibince, Allah'in indinde onun mukerremiyeti, idraki ve irfani sebebiyle-
dir. eger e§yada muessir olan Hakk'i gormez de, esbab-i suriyi goriirse, felek
gibi idraki sifir ve kendisi hayvanlar gibi sersem olur ve bu beyinsizligi sebe-
biyle, gam ve keder ate§i icinde daima cira gibi yanar.
J»- S»*- jl JJ-U.I C-wi^ jJ j» J>- ja\ jl }jt> ^ JJ\ jL
864. Diava, Diakk'm emrinden ates olur; Uiahh'in sarabmdan her ikisi de
sarhos geldiler.
Hava-yi nesimiyi terkib eden anasirdan birisi de muvellidu'l-humuzadir
ve atesj viicuda getiren dahi bu gazdir. Binaenaleyh hava Hakk'in emriyle
ate§e imdad eder ve ate§e munkalib olur ve insanin teneffiis ettigi havanin
muvellidu'l-humuzasryla, vucudunda ihtirak hasil olur ve hararet-i gariziyye
viicud bulur. Binaenaleyh gerek hava ve gerek ate§, her ikisi de Hakk'in §a-
rab-i vficudundan sarhos, olup, cu§ ve huru§a gelir.
865. By ogvX, eger goz a$arsan hilim suyunu da ve gazab diesini de Diak'dan
gorursun.
^^
M
AHMED AVNI KONUK
Ey oglum, tab'indan ba'zan hilim ve ba'zan gazab zuhur eder ve bunla-
nn ahkami ayn ayri temadi eder; ve gonliinde hilimden siirur ve gazabdan
gam peyda olur. Ve ba'zan serin su gibi olan hilmin, ate§ gibi olan gazabini
sondiiriir. Eger dikkat edersen, bu halleri hep Hak' dan goriirsiin. Dikkat ede-
cek cihet budur ki, tab'inda gazab husulii senin elinde degildir; onun muhar-
riki bir sebeb-i suridir ve o sebeb-i suri de bir sebeb-i ma'neviden nes/et eder;
keza hilim de bdyledir.
866. Sijer riizgann cant Utah' clan agah olmasa uli, <jAci kavminin arasini na-
sil iefrik ederfa?
Cemad, tasrif-i ilahi ile takalliib ettigi icm a'ref-i billahdir. Nitekim ce-
nab-i §eyh-i Ekber bu hakikati Fususu'l-Hikem'de Fass-i Ishaki'de beyan
etmistir ve icab eden tafsilat, fakir tarafindan yazilan §erhde mezkurdur.
Imdi, cemi'-i zerrata sifat-i hayat-i ilahiyye saridir. Binaenaleyh cemad
olan riizgar dahi hakikatte zi-ruhdur. Eger riizgann ruhu olmasa idi ve bu run
ile Hak'dan agah bulunmasa idi, Hud (a.s.)in kavmi olan Ad kavminin ara-
smdaki mii'minler ile kafirleri nasil teftik eder idi.
*^~* ii^u i j iU- *ji ^%ji aJIp ijA jt^p ji & jL £.<W2$
Hud (a.s.)in ahdinde Ad kavmini helak eden riizgann kissasi
jl~* j ^ I^IS* il Jii ^ ?j -^A^ J 2 ^ OU«J^ *£ ijA>
867. Diud, muminlerin etrafina hu $izgi $ekti; riizgar oraya eri§irdi, latif olurdu.
TMh-i Enblya'da mezkur oldugu iizere Hud (a.s.) Ad kavmine meb'us ol-
mus. idi. Kavminden pek az kimse iman etti. iman etmeyenler gerek Hud
(a.s.) a ve gerek mii'minlere eza ve cefaya basjadilar. Hak Teala munkirlere
azab edecegini vahiy buyurdu. Hud (a.s.) mii'minlerin etrafina bir cjzgi gek-
ti; Cenab-i Hak §iddetli bir riizgar gonderdi; bu riizgar cjzgi icjndeki mii'min-
lere gayet latif ve hafif olarak isabet ettigi halde, gizgi haricindeki miinkirleri
G ^^>
MESNEVf-I §ER?F §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
havaya kaldinp, yere garpar ve parga parga ederdi. Nitekim ayet-i kerimede
'jj'j^ gj i^uu % ui j (Hakka, 69/6) Ya'ni "Ve Ad kavmine gelince; onlar
§edid ruzgar ile helak olundular" buyrulur.
\y> jJJI C— Xi ^ «jb djl \j <doj>- Ja^- &\j ijj ^Jj-i & j*
868. Dier kim ki o hattan hdric idi, hepsini havada par$a par$a ederdi.
[855J
jU j iiy \£\ ' £f JuL U" jiff cJj oTjli ^ <u^j Jj^-
OUJ Jlj ^^& ^ iJJsA^jf OtjXl ^y ji ^j^ gs*
869,870,871. O^fiiekim <§eyhan-i Zkai, narnaz vakti cemaaia giltigi vakit, kurt ora-
ya tecaviiz etmemek i$m, koyun siiriisuniin etrdfina zahiren hir hat $ekerdi;
hi$bir kurt o kathn i$ine aiimezdiy hir koyun da o nisandan donmezdi.
Evliyaullahdan §eyban hazretleri Imam-i §afii hazretlerinin asrinda Mi-
sir'da gobanhk eden, keramati zahir bir zat-i muhterem imi§. Keramatindan
birisi de t cum'a namazinda cemaate gidecegi vakit, koyun surusiinim etrafi-
na bir gizgi geker ve onlan nezaretsiz birakir gidermi§. Cizginin igine bir kurt
giremedigi gibi, bir koyun da harice gikamaz imi§. Imam-i §afu hazretleri o
zat-i muhteremin ziyaretine gittigi vakit, huzurunda iki diz ustu oturdugun-
dan, ba'zi zevat cenab-i Imam 'a: "Bu zat ummidir, sen ise bir mezheb ima-
misin; bu kadar hiirmetine sebeb nedir?" dediklerinde, cenab-i Imam: "0 Al-
lah 'i benden daha iyi bilir" buyururlar imi§.
872. DCurdun Kirs riizaan ve kouunun hir si, S^llah adaminin dairesine haqlandi.
[860] if if v
C)\ t-i—jj (»-~*J tij 1 ?*** cAj^ J {J Olij^ l> Jst-I ^ Ol^*J*
873. 6cel riizgan da ariflere hbyledir; o nesitn-i ^fiusuf gibi yumusak ve hosiur.
Bad-i Sarsar Ad kavminin mu'minlerine gayet yumusak olarak isabet et-
tigi gibi, oiiim riizgan da ariflere oylece yumu§ak ve latif bir halde eser. Ve
bu ecel riizgan onlara, Yusuf (a.s.)in gomleginin kokusunu riizgar nasil gii-
zel ve latif bir halde getirmis. ise, ariflere de mahbublannin kokusunu, oyle la-
tif ve ho§ bir halde getirir.
<^^,
AHMED AVNl KONUK
874. £%ie§ Dhrahirai di§liyemedi; cunkii Dtakk'in guzidesi ve segmest olursa,
onu nasil isinr?
Ya'ni Nemrud'un atesj Ibrahim (a.s.)i yakamadi; zira Hakk'in peygamber-
lik icin intihab buyurdugu bir kul idi; ate§ onu nasil yaksin?
875. Bhl-i din, sehvet aiesinden yanmaz; bakileri yerin dibine kaclar gotiirmiistur .
Ehl-i din huzuzat ve sehevat-i nefsaniyye atesine yanmaz; cunkii onlar
bu huzuzat-i nefsaniyyede Allah' m peygamberi tarafindan gizilmis. olan hu-
duddan ileriye gecemezler. Hududu tecavuz edenler her ne kadar surette
ehl-i din goriiniir iseler de, hakikatte ehl-i din degildirler; zira dinin bir
ma'nasi da inkiyaddir. Bu hudud-i §er'iyyeyi tecavuz edip, §ehevat-i nefsa-
niyyelerine esir olanlan o §ehvet atesj, zahiren ve batmen yerin dibine ka-
dar gotiirur. Zahiren yerin dibine gdturmesi, §ehevat-i nefsaniyyelerini su-i
isti'mal edenlerin cok muammer olamayip, az bir miiddet zarfmda olmeleri-
dir. Batmen yerin dibine gotiirmesi, ruhunun alem-i tabiatta ve esfel-i safi-
linde mahbus kalip, alem-i ruhaniyyete ve illiyylne uruc edememesidir.
876. < \Denizin daltjasi ^Hakk'in emriyle liostngu vakit, uMusanin ehlini kib-
tulen farh, etii.
Ya'ni Musa (a.s.) mii'minler ile Misir'dan hicrete kasd edip, Bahr-i Ahmer
sahiline geldikde, mu'cize-i nebeviyyesi olmak uzere, denizde kuru bir yol
acildi. Mii'minler deniz icindeki o kuru yoldan karsi yakaya gegtiler. Fir'avn
dahi avanesiyle beraber onlarin gectigi yola girdi; deniz kapandi gark oldular.
Nitekim kissasi Kur'an-i Kertm'de beyan buyrulur. l§te bu def a da deniz dal-
galan Musa (a.s.)a tabi' olan ehl-i iman ile, Fir'avn'a tabi' olan kibtileri, emr-
i Hak'la tanidi ve her iki taifeye layik olduklan muameleyi ayn ayn yapti.
877. jferman eristigi vakit, toprah DCarun'u, alhni ve iahh ile kar'ina gekti.
Karun, Musa (a.s.) in kavmi efradmdan birisi idi. Bidayetde fakir iken,
sonra pek zengin oldu. Musa (a.s.) binde bir zekat ile emr etti. Merkum ser-
MESNEVl-I SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
vetinin binde biri, azim bir yekune balig olacagim hesab etti. Hirsi ve buhlu
galib oldugundan vermek istemedi. Bir fahi§eyi kandirarak halk muvacehe-
sinde Musa (a.s.)a zina isnad etmek istedi. Fahi§e i§in hakikatini enzar-i na-
sa if§a etti. Musa (a.s.) dahi Karun'un mail ile ve mulku ile yere batmasini
Hak'dan niyaz etti. Merkum da, hazinelerinin bulundugu bir sahaya anz olan
bir recfe neticesinde servet ve samaniyla beraber yere gecjp helak oldu.
Bu kissa Kur'an-i Kerim'de sure-i Kasas'in nihayetlerine dogru beyan
buyrulmu§tur.
878. Su ve $amur Dsa (a.s.)tn nefesinden otladijji vakit kanat agii ve kus ol-
du, actu.
Nitekim ayet-i kenmede tsa (a.s.) dan hikaye tarikvyla Hak Teala buyurur:
J]t oil i> i js5 v '&& >Ji '*£ ^ 'cs '<& *JU'\ J\ (Al-i tmran, 3/49) Ya'ni
"Ben size gamurdan ku§ hey'eti gibi yaparim; ona uflerim; imdi o Allah' in iz-
niyle bir ku§ olur."
879. Senin teshihin su ve $amur huhari oldu; goniil sidkimn iifurmesinden cen-
net husu oldu.
Ey salik, senin yedigin ekmek, ictigin su, topraktan hasil olur. Onlar sana
gida oldugu vakit viicudunda hararet-i gariziyye olur. Bu hararetin buhari
ya'ni gazi harice cikardigin nefes olur ki, bu da harruz-i karbondur. Sen bu
nefesi gonial sidki ile, ya'ni gonlunde dogru bir Iman bulundugu halde harice
nefh ederken «.u>« j <0Ji oUw [Siibhanallahi ve bi-hamdihi] gibi bir tarzda tes-
bih edersen, senin bu tesblhe mukarin olan nefesin, alem-i ervahda cennetin
kusu suretine girer.
Atlde bu gibi arazlann, alem-i berzahda suret iktisab edecegi bahsine mii-
tealhk pek cok hakayik gelecektir.
880. Tftr ^Daiji ^Musanm nurundan raksa gitti ve kumil sufi oldu ve nohsan-
dan kuriuldu.
Tur Dagi hakkindaki izahat yukanda 26 numarah beyt-i §erifde gegti.
Ya'ni tecelli-i ilahiden Tur Dagi ehl-i tasawuf gibi cezbeye tutulup, sema'a
<^s^
AHMED AVNI KONUK
kalkti; cemadiyet noksanhgmdan kurtuldu da, kendisinde hakikat-i insaniy-
ye zahir olarak kamil bir sufi oldu.
881. Bjjer dag-t aziz sufi oldu ise, ne acebl uWusanm cismi de bir kerpi$ten idi.
Ey salik, cemaddan olan dag, kamil sufi olur mu diye taacciib etme; esa-
sen Musa (a.s.)in cismi de topraktandir. Kudret-i Hak ile onda eser-i hayat
hasildir. Binaenaleyh kudret-i Hak'la dagda da bir hal zuhur ederse §ayan-i
taacciib degildir.
882. O cifii sah, bu acmbi gordu; ona ancak istihza ve ancak inkar oldu.
§ah ateste bu harikulade hali gordii; fakat bu hal ve bu acibe onu imana
getirecegi yerde, bilakis ancak istihzasina ve inkanna sebeb oldu.
\j (jHf*- 0Utv?U C-^*vaJ d*^
£ifit §ahin istihza ve inkar etmesi ve kendi
nasihatcilannin nasihatmi kabul etmemesi
883. O^asihafytlar dediler ki, hodden iecavuz etme; triad merkebini bu kadar
surmel
§ahin kendi adamlanndan ba'zilan bu harikayi gorunce nasihat vermege kal-
kip dediler ki: Zuliim ve kahnn da bir haddi vardir; o haddi tecaviiz etme. Ustli-
ne binmis. oldugun inad merkebini zuliim ve kahir meydaninda bu kadar surme.
884. O^fasihat edenlerin ellerini bagladi ve ievkif etti; zulmii birbirine bitistirdi.
MESNEVf-f §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
Nasihlerin ellerini bagladigi gibi, kendilerini de bir mahalle baglayip tevkif
etti. Bu suretle yaptigi zulumlere bu zulmii de Have etti.
JL*-j U jp J&" ,^JL- t^ljb ij\j *V*j \**h\ Oj^- j15" Jul »j-£b
885. Ds huraya erisince: "6y kopek ayagini siki has ki, hizim kahnmiz eristi"
diye nidd geldi.
Zulum son dereceye gelince, arkasindan kahr-i ilahi gelmesi, bu alemde
adet-i cariye-i ilahiyyedendir. Tarih-i lslam'da ve Roma ve Fransa vesair mil-
letlerin tarihlerinde emsali pek goktur.
886. Ondan sonra o ate§, kirk arsm alevlendi; halha oldu ve o $.ifitlari yakh.
Ya'ni, mu'minleri attiklan gukur icindeki ate§in alevi ufki bir surette et-
rafa kirk ar§in yayilarak bir halka te§kil etti ve mu'minlerin yanmalanm te-
ma§a icin cukurun etrafinda sandalyelere oturmu§ olan yahudileri yakti,
kavurdu.
887. Onlann ash, ibtidadan aie§ idi; nihdyetde de kendi asillartna gittiler.
888. Uiem o iaife atesten doijmu$ idiler; cuz'lerin yolu, kiill tarajina olur.
Ate§, Kahhar isminin mazhandir. Bunlann a'yan-i sabiteleri de ezelde ve
ibtidada sifat-i kahr-i ilahinin mazhan olmus, idiler. Binaenaleyh hayat-i dim-
yeviyyelerinin sonunda da kendi asillan olan ate§-i kahr tarafina gittiler ve
bu zalimler mademki kiill olan Kahhar ve Mudill isimlerinden dogmus, bir ciiz'
idiler; binaenaleyh onlann sirat-i miistakimi kendi kulleri olan bu isimlerin
muktezasi oldu ve bu sirat-i mustaktmin nihayeti de ate§ oldu.
(j-^ y? ^^ cr 71 b >*r ^-^^ a~* J j j** u*y -^ ^^
889. <jMumin yakici hir ates idiler ve hu kadar! Onlann atesi q,oy gtbi kendi-
lerini yakti.
Ya'ni onlann hayat-i dunyeviyyedeki vazifeleri mu'min yakici bir ates, ol-
mak idi. l§te bu kadar! Binaenaleyh j-*ii ^-^ ^ *i>i Ya'ni "Ceza amel cin-
*m&
AHMED AVNl KONUK
sinden olur" kaidesince, onlann hazirladiklan ate§, corgop gibi kendilerini
yakti ve cezalan, amellerine muvafik oldu.
890. <S%sh haviye olan kimsenin, muhahhah zaviyesi de haviye olur.
"Haviye" derekat-i cehennemden bir derekedir. Nitekim ayet-i kerimede
vu jU vU iiijji u j ^jU oi* oji r cj* j^uij (Karia, 101/8-1 1) Ya'ni "Ve ha-
senatinin vezinleri ha'fif olan kimseye gelince, onun ash haviyedir. nedir bi-
lir misin? yakici ate§tir."
"Haviye" hevadan mu§takdir ve heva 854 numarali beytin izahinda ta'rlf
olundu. lmdi heva-yi nefsani daima alem-i berzahda suver-i kabihaya temes-
siil edecek olan a'mal-i seyyieyi dogurur. Binaenaleyh ash haviye olan kim-
senin, hayat-i diinyeviyyede vazifesi a'mal-i seyyie ve hayat-i uhreviyyede
gidip oturacagi ko§e de yine haviye olur.
891. Qocugun anasi onu arayiculir; asillar fer'lerin izindedir.
Ana asildir, gocuk onun fer'idir. Ana gocugun arkasindan ko§tugu gibi,
asil olan esma-i ilahiyye de, kendilerinin fer'i olan mezahirinin arkasindan
ko§ar ve onlari kendi agu§-i terbiyesinden asla birakmaz.
892. 6cjer$i, sular havuz ieinde mahhustur, hava onu nesf eder, zvra erkanidir.
Asillar fer'in arkasindan gitmesinin bir misali sudur. Sular havuz icjnde
toplanip mahfuz ve mahbus kalmi§tir; fakat hava unsuru suyun ash oldu-
gundan, o mahbus olan suyu ne§f eder. QiinkiX o su erkan-i tabiatden olan
havaya mensubdur.
893. ZKurtanr, azar azar ma denine kadar goturur; haita sen onun goiurmesini
gormezsin.
Hava unsuru suyun azar azar tebahhuru vasitasryia onun zerratini
ma'denine, ya'ni havi oldugu gazlann mecma'ina kadar goturur. Ya'ni mu-
vellidu'l-humuza zerrati mecma'ina ve muvellidu'l-masmi da keza miivelli-
MESNEVM §ERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVT-1
dii'l-ma mecmaina gotiiriir ve sen onun nasil gotiiriildugunu goremezsin.
Yalniz bir miiddet sonra havuz icjnde su kalmadigini goriirsun.
894. Uebu nefes, boylece bizim canlarvmizi azar azar diinya habsinden galar.
Insanin hayati hava-yi hariciden muvellidul-humuzayi cigerlerine almak
ve karbonu ihrac etmek suretiyle devam eder. Binaenaleyh hayat bu nefes ile
kaimdir. Bu viicud makinasi nefes ahp vermek sebebiyle her an eskir ve 6m-
rii de gittikge kisahr. §u halde bu nefes riizgan bizim omriimuzu - havuz icin-
de mahbus olan suyu hava-yi nesiminin emdigi gibi- azar azar habs-i dlin-
yadan galar.
Imdi mademki hayatin zubdesi ancak nefesten ibarettir ve mahsul-i hayat
da bu nefesdir, o halde bu nefesi ma'nasiz bir surette sarf ve israf etmemek
lazim gelir. Eger ma'nasiz olarak gikanhrsa, o nefes, yine esfel-i safilin olan
tabiat aleminde mahbus kalir; ve eger insanin halkindan maksud olan ma'na
ile cikanhrsa, telattuf edip, asl-i hakiki olan Hakk'a uruc eder.
(.ip d-^ J\ b* UpU* pKJl ^Lkl a*-,*. aJIU
895. ZKelimat-i iayytbe O'na kadar suud eder; bizden SUlatiin bildigi mahal-
le kadar gkar.
Nefes, kelimat-i tayyibe olan tesbih ve tehlil ve musahabe-i hakayik ve
maarif ve nasayih-i diniyye ile sarf edilirse, huzur-i ilahiye kadar gikar. Hu-
zur-i ilahi neresidir diyecek olur isen, biz cevaben: "0 bizden kelimat-i tayyi-
be ile cikan nefesin suud ettigi makam, Allah Teala Hazretleri'nin bildigi ma-
haldir" deriz.
Bu beyt-i §erifde sure-i Fatir'da olan su *S^ ^JUJt jUii j Igji *^i\ j^J <ji
(Fatir, 35/10) Ya'ni "Kelimat-i tayyibe Allah'a su'tid eder ve amel-i salih onu
yiikseltir" ayet-i kerimesine isaret buyrulur. Bu ayet-i kerlmeye nazaran, ke-
limat-i tayyibenin sureta telaffuzu kafi degildir, onu is'ad eden amel-i salih-
dir; ve amel-i salih de, hulus-i kalbdir. Binaenaleyh riya ve sum 'a ile telaf-
fuz olunan kelimat-i tayyibeye musarraf olan nefes, huzur-i Hakk'a suud
edemez.
896. nSizim nefeslerimiz, bizden dar-x bakaya iuhfe olarak iaharetle uruc eder.
AHMED AVNI KONUK
897. Orafan sonra makalin mukafati, celal sahibi tarafvndan rahmet olarak, hi-
ze onun iki kah gelir.
Bizim nefeslerimiz taharetle Hakk'a uruc ettikten sonra, bu hulus-i kalb ile
olan zikr-i Hakk'in mukafati celal ve azamet sahibi olan Hak Teala tarafin-
dan bize o hediyemizin iki kati rahmet olarak nazil olur. Bu rahmet ise nza-
yi ilahidir. Nitekim ayet-i kerimede ^sri *ui '# "d\^j 'j (Tevbe, 9/72) Ya'ni "Al-
lah Teala canibinden olan ndvan pek buyuktiir" buyrulur.
898. HZundan sonra ahd, nail oldugu sey cinsinden olan seye nail olmak 'vein,
hizi onun emsaline ilea eyler.
Rahmet-i ilahiyye ve ridvan-i ekber hasil olduktan sonra, abd evvelce na-
il oldugu §eye tekrar nail olmak icjn, bizi yine huzur-i kalb ile, evvelki halin
emsali olan ezkar-i Hakk'a ilea eyler ve kul bu rahmet-i ilahiyye netlcesinde,
artik ba§ka tiirlu hareket edemez. Kendisi igin zikr-i Hak bir zaruret halini ik-
tisab eder; ve mukafati da kat kat olur.
899. Dste hoylece daima cikar ve iner. HSu, onun uzerine kaim olarak asla za-
il dejjildir.
Zikr-i Hak'la sarf olunan nefesler boyle daima Hakk'a uruc eder ve Hak
tarafindan da onun mukafati sana iki kat olarak niizul eder. Bu senin halin
boyle uruc ve niizul iizerinde kaim olur, asla munkatr ve zail olmaz.
900. Jarist soyliyelim; ya'ni hu cekis, o zevkin geldijji tarafdan gelir.
[887]
Cenab-i Pir'in bu Mesnevi-i §enf\ soylemeleri zikr-i Hak'dir; ve nefes-i
alilerini bu zikr-i Hakk'a sarf buyururlar. lmdi ebyat-i arabiyye ile izah bu-
yurduklan hakayikin fiilen bu sadedde vuku'una i§areten derler ki: Bizim bu
hakayiki elfaz-i arabiyye ile soylememiz, nefesimizi Hakk'in bu suretle bir
cezbi ve gekmesidir. Zira biz zikr-i Hak'la me§gul iken, bize Hak canibinden
rahmet olarak nazil olan bir zevk, nefesimizi bu elfaz-i arabiyye ile, yine o
zevkin geldigi tarafa gekti. Artik Farisi soyliyelim.
G c£P> B
MESNEVl-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
901. !7ier kavmin gozii bir iarafta kalmi§hr. 2,\ra o iarafta bir gun bir zevk
siirmiiftur.
Ya'ni her taifenin gozu bir gun zevk ettigi bir mahalde kaldigi icin, ben de
yukandaki hakayiki arabi olarak soyledim; gunkii zevkim L-iji '^kii aiU Ji
(Fatir, 35/10) ["Ona ancak guzel sozler yiikselir"] kelam-i ilahisinde idi; ve ke-
lam-i ilahl olan Kur'an-i azimu'§-§an Arabidir ve kullu'l-kull olan Hatem-i en-
biya (s.a.v.) Efendimiz de Arabidir, Benim gozumde o zevk ettigim kelam-i ila-
hide ve kullu'l-kull olan nebiyy-i zi§animda kaldigi icin, mahza o zevki tahat-
turen ebyati Arabi olarak soyledim.
ex* -^ -^y- (X J* ij*~ &£ <j& ^ J / u**^ J' o^" ^
902. <j\luhakkakhr ki, cinsin zevki, kendi cinsinden olur; ciiziin zevki, kendi
kiilliinden olduijunu gor!
Ya'ni ben velayet-i muhammediyyeye mensubum ve onun cinsindenim,
o benim klillumdur. Benim velayetim onun cuz'iidur. Binaenaleyh benim
zevkim elbette kendi kullumden olur ve o zevkin galebesi ile elbette enfasimi
elfaz-i arabiyye ile sarf ediveririm. Cenab-i Pir cinsiyyet tizerine ba'zi haka-
yik beyanma suru' edip buyururlar ki:
903. fiahut, meger ki o hir cinse hahil ola; ona eri§tigi vakii, onun cinsi olur.
Ya'ni alemde vehle-i nazarda gorulen §ey iki cinsdir. Birisi erbab-i hidayet,
digeri erbab-i dalaletdir. Erbab-i hidayet, kendi kulleri olan enbiyaya ve er-
bab-i dalalet de, kendi kulleri olan Iblis'e tabi'dir. Cenab-i Pir, bu beyitte ugun-
cu sinifa i§areten buyururlar ki, zahiren dalalette olan bir kimse, hakikatte er-
bab-i hidayetten olur; ondaki hal-i dalalet arizidir. kendi cinsine mulaki
olunca, hali tebeddul edip, onun cinsinden olur. Ve keza zahiren ehl-i hidayet
olan kimse, hakikatte erbab-i dalaletten olur; ondaki hal-i hidayet arizidir; o
da kendi cinsine mulaki olunca, o cinse katilir.
904. Su ve ekmek gibi ki, bizim cinsimiz dejjil idi, bizim cinsimiz oldu ve biz-
de $ogaltti.
C $P?
AHMED AVNI KONUK
Su ve ekmek, suret i'tibariyle bizim cinsimiz degildir; fakat unsuriyyet i'ti-
bariyle bizim cinsimizdir; sureta aramizda cinsiyyet yok iken, biz onlan yer
ve igeriz. Bizim vucudumuzun siklet-i cismiyyesini ve kuvvetini gogaltir.
905. Suyun ve ekmegin cinsiyyet naksi yoktur; dijjer i'tibardan onu cins bill
Suyun ve ekmegin sureti, zahirde insanin suretine benzemez. Bu suret ve
naki§ i'tibariyle insanin cinsi degildir; fakat unsuriyyet cihetinden suyu ve
ekmegi bizim cinsimizden bil! Zira insanin cismini te§kil eden muvellidu'l-
ma' muvellidu'l-humuza, azot, karbon ilh... gibi anasir, suyun ve ekmegin
cismiyyetini dahi te§kil eder.
\j l r^>r -^4 J^JU ^pv* <L)i U t3 ji -Lib .j-u^- jJ> j jj
906. Ue ejjer bizim zevkimiz cinsin gayrinden olursa, o ancak cinse mixsabih
olur.
Ba'zan munafik olan bir kimse, suret-i salahda goriinur. Biz de onu bu
halde gordugumiiz igin, sohbet ve huziirundan zevk alinz. Binaenaleyh bi-
zim zevkimiz, cinsimizin gayrinden olur. Bu cinsimizin gayrinden zevk alma-
miz dahi, onun suretteki mus,abehetindendir.
Malum olsun ki cinsiyyet birkag vecih iledir:
1. Suretleri ve ma'nalan bir olur. Alim ve salih olan efrad-i insaniyye gibi.
2. Suretleri bir, ma'nalan ba§ka olur. Insan-i salih ve alim ile, insan-i ca~
hil ve fasik gibi.
3. Suretleri ba§ka ve ma'nalan bir vech ile miittehid olur. Cismiyyet-i in-
saniyye ile, cismiyyet-i gidaiyye arasindaki unsuriyyet ittihadi gibi.
Bu beyt-i §erifde suretleri bir, ma'nalan ba§ka olan kisma isaret buyru-
lur. Binaenaleyh suretleri yekdigerine benzeyen iki §ahis, birbirinin huzu-
runda zevk alir; fakat bilahire ma'nalannin ba§ka oldugu zahir olunca, o
zevk kalmaz.
907. Ona mii$abihdir, ariyet olur; sonunda ariyet baki olmaz. .
Mesela surette salih goriinen bir kimse ile vaki' olan musahabet, bidayet-
te zevk ve in§irah verir; fakat bilahire o kimsenin fisk u fesadi zahir olunca o
zevk ve insjrah zail olur; gunkii mu§abehet-i zahiriyye ariyet bir §eydir.
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
jjii Xi> JjU iyf- ^j^Pr OsJj^- j^*0 ji ^} 3j'^ y \j f' j*
908. Gijer ku§a safirden zevk gelirse, kendi cinsini hulamadtqi vakil miiieneffir olur,
Avci kusu tutmak igin ku§lar gibi islik galarak ses gikanr ve ku§ dahi av-
cinin sesini, kendi cinsinin sesine benzettiginden, zevkan o tarafa gelir. Ora-
da kendi cinsini bulamayinca o zevki, nefrete mubeddel olup, eger tuzaga tu-
tulmus, ise derhal kagar.
909. Sijer susami§a serabdan zevk gelirse, ona eri§tigi vakit, ka$ar su arar.
Ya'ni miisabehet, suret-i ezvakdan goriinen serab gibidir; susayan kimse
o serabi gordugii vakit, aman §uradan su igeyim diye ko§ar. Vaktaki o ma-
halle gelir, o suretin ma' nasi baska oldugunu goriir, kagar; kendine lazim
olan suyu arar.
Bu beyt-i §erifte, "sahte mur§idler" seraba ve "muridler" de susamis. olan
kimselere te§bih buyrulmu§tur.
910. <7\iufii$ler kalp altindan sevinirler; lakin o darhhdnede rezil olur.
[897] J U
Irfan miiflisleri olan miiridler, surette kalp altin gibi parlak ve ma'nada
simsiyah olan ma'rifet-i suriyye sahibi sahte mursjdlere mulakl olduklan va-
kit, sevinirler. Fakat kalp altin gibi olan o sahte mursjdler darbhane-i haki-
katte ve hak meydaninda rezil ve rusvay olurlar.
911. Ha ki altin hoyayicdik seni yoldan alikoymiya; ve id ki egri haydl sent ku-^
yuya du^urmeye.
912. ZKelile'den o kissayi tekrar oku; ve o kissa icinde de hisseyi ialeb ell
Hind hukemasindan birinin, hanlann lisanindan nesayih icrasina dair ter-
tib etmis. oldugu Kettle ve Dimne* namindaki kitabda mimderic olup, atide
"Kettle ve Dimne" ismindeki kitab Hind-i kadim hiikemasindan birisinin hikmet-i ahlaktan
bahisle, Sanskrit Usaruyla yazdtgi bir kitabdir, Hiiseyin Vaiz tarafindan "Envar-i Suheyli" is-
mi ile Farist'ye tercume edilmi? ve Hindistan'da tab' edilmi§tir. Filibeli Alaeddin AH gelebi ta-
c^S^
AHMED AVNi KONUK
nakl edilecek olan hikayeyi tekrar oku ve ondan hisse al ki, kalp altini boya-
yan tavsana miisabih bulunan sahte mursjdler seni dogru yoldan ahkoyma-
sin ve arslani kuyuya dii§uren egri hayale giriftar olmiyasin.
Av hayvanlarimn arslana tevekkulxi ve
terk-i sa'yi soylemesinin hikayesi
913. J^v hayvanlanndan hir taifeye hos vadide daima arslandan izhrab var idi.
914. kadar $ok ki arslan -pusudan kapardi; otlak hepsinin uzerine naho§
olmus idi.
j^ £jb \j U AjLlij £ jJl*> Oti-jt J3X*\ JosjS' <U>-
915. Qare dusiinduler; arslana geldiler; dediler ki: HSiz seni vazifeden tok tu-
tariz.
916. TZu mer'a hize act olmamak i$in, sen vazifeden flayri hir avin ardinca
gelme!
Hayvanlar §u careyi buldular: Arslanm huzuruna gidip dediler ki: Biz se-
nin nafakani ta'yin edelim; sen bizim ta'yin ettigimiz bu nafakadan ba§kaca
apansizin pusudan gikip av arkasinda ko§ma ve bu mer'ayi bize zehir gibi aci
etme!
rafindan da "Humayun-nime" ismiyle Turkge'ye tercume ve tab' edilmi§tir. Ibaresi tarz-i ka-
dim iizeredir. Hilali Efendi de nazmen tercume etmi§tir. Bilahire §erif ibrahim Mahir Efendi
tarafindan sade bir Iisan ile tercume edilmi§tir. Kul Mes'ud naminda birisi tarafindan yapilan
eski bir tercume de Laleli Kutubhanesi'nde mahruzdur. {A.A. Konuk)
MESNEVf-1 §ERlF SERHt / 1. CiLT • MESNEVt-1 <
Arslanin av hayvanlanna cevab vermesi
ve cali§mamn faidesini soylemesi
917. ^Dedi: Diile deijil, vefa goriirsem, pek a'lal ^en JLeyd'den, ^Bekir'den
cok hile flormii§iimdur.
Ya'ni arslan av hayvanlanna cevaben dedi ki: Bu sozunuz hile oimayip da,
hakikat ise ve ahdinizde vefa goriirsem, muvafakat ederim. Fakat ben sundan
bundan cok hileler gordugiim icjn soziinuzun sidkindan subhem vardir.
918. HSen insanlann fiilinin ve hilesinin hurbaniyim. ^Ben ydan ve akrep sok-
masinin isinlmisiyim.
Ya'ni ben yilan ve akreb tabiatinda olan insanlann agtiklan yaralar ile isi-
nlmi§im ve onlann kotii fiillerinin ve hilelerinin helaki ve kurbanryim.
919. Dcimden yusada olan nejis adami, mekr ii kin hus&sunda biitiin adamlar-
dan heterdir.
Bu beyt-i §enfde j}-&- j* jt\ dL* 6^ ^jj>\ Ya'ni "Senin en ziyade du§-
manin iki omuzlannin arasinda nefsindir" hadis-i §erifine isaret buyrulur.
920. HZenim kulagim j*p £*k V i i§itti, U^eygamber'in soziinu can ve dil ile
[907] Kabul etii.
Ya'ni benitn kulagim ,» -^ j^t & &P goL V Ya'ni "Mii'min-i akil bir
delikten iki kere sokulmaz." Ya'ni akilh mii'min zarar gordugii bir mahalle bir
daha gitmez hadis-i §erifini isjtti. Artik bir daha vefasizlann sozune i'timad
edemem.
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
(^
Av hayvanlarimn tevekkulu, sa'y ve iktisaba terclh etmesi
921. Diepsi dediler ki: By haberdar olan hakim; korkuyu hirak ki, kaderden
kurtaramaz.
Av hayvanlarimn hepsi birden arslana dediler ki: Ey gormus. geckmis. olan
hakim! I'timatsizhk korkusunu birak, zira hadis-i serifde ^ V jM jUjiJ-i ^
jj£\ ^ Ya'ni "Korkuyu terk et; zira korku, kaderden igna etmez; ya'ni kade-
re kar§i faide vermez" buyrulmu§tur.
C ~ J> JrM J*V {/ JO iJ £~*j£> j jy$> Jjjj-i ji»- j^
922. UCorkuda wjursuzltujun ve §errin izhrabi vardu; git tevekkul el, tevekhiil
cok iyidir.
yc^» y L; V^ai *Jh ijpsj \j jJ j -Uj t£) Oj^ ^-^ ^** H
923. 6z/ serf ve keskin, kaza tie pen$eh$me! \,a ki kaza da senin ile inad ei-
mesin.
Ey sert ve keskin huylu kimse, kaza-yi ilahi ile pencdesmege kalkma!
Sen tedbirler yaparak kaza ile pengelesmege kalkinca, kaza-yi ilahi de hiik-
munii infaz igin, senin tedbirlerine karsi, turlti tiirlu yollardan dolasip sana
gelir.
924. Oiakk'm hukmiiniin oniinde blmvi§ olmak lazimdir; ia ki Ulabbii'l-jelak-
dan yara gelme&in.
Ya'ni sen Hakk'in hukmii oniinde oluler gibi tedbirsiz ve hareketsiz ol ki,
o hiikm-i ilahi kolayca seni bulup, eserini gostersin ve Rabbii'l-felakdan,
ya'ni perde-i gaybi yaran Rabb-i mutlakdan sana yara gelmesin. Eger boy-
c $^#>
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
le yapmayip, akhnca tedabir ittihazina kalkarsan, o hukm-i ilahi mermisi
senin tedbirlerinin siperini yiktikga, her birinden ayn ayn teessiir yaralanni
yersin.
<?*
Arslanin caligmayi ve kazanmayi tevekkiile
ve teslime tercih etmesi
925. c Z)e<ii: 6uef tevekkiil rehberdir. ^u sebeb de 'iPeyflamber'in siinnetidir.
Ya'ni arslan dedi ki: Evet tevekkiil saliki Hakk'a vasil eden bir rehberdir,
bu redd olunmaz; fakat diinya alem-i esbab oldugu ve esbaba tegebbiis ol-
maksizin bir is. husule gelemedigi icjn, bu sebeb dahi Peygamber'in siinneti
ve adetidir.
926. U^eygamber yiiksek ses ile, ievehkul ile beraber devenin dizini bajjla buyurdu.
Ya'ni bir gun bir kimse Resul-i Ekrem Efendimiz'e gelip: "Ya Resulallah!
devenin dizini baghyayim mi, yoksa tevekkiil edip bagsiz birakayim mi?" di-
ye sordu. Seyyid-i alem Efendimiz: *Ui JLp Jfy ^ ^ J^i Ya'ni "Deveni bag-
la, sonra Allah'a tevekkiil ef buyurdular.
927. "61-kasibu habibullak" remzini isit, ievekkiilden sebebde kahil ve ienbel
olma!
-M ^^ ^\&\ Ya'ni "Kazanan Allah' in sevgilisidir" hadis-i §erifindeki
isareti dinle! Esbaba tevessiil et; fakat bu sebebe tevessiil ederken, Allah'a
tevekkiilden dahi kasir ve gafil olma! Ya'ni bu alemde ister sebebsiz olmaz;
fakat sebeb dahi muhakkak o isjerin husulune mustakil bir aiet degildir; bu-
nu bil!
AHMED AVNl KONUK
Av hayvanlannin tevekkulii galismaya tercih etmesi
928. Utayvanlar ona dediler hi: ZKesh halkm za'pndandir; tezvir lokmasim
hogazm mikdan hill
Ya'ni esbaba te§ebbiis ederek kazanmak halkin, rezzakiyyet-i Hakk'a
olan i'timadinin za'findandir. Ve kesb onlarin bir tezvir lokmasidir; ve bu lok-
ma dahi onlarin bogazlannin hirsi mikdannca olur. Ya'ni hirsi cok olanin
sa'yi de gok olur ve hirsi az olanin, kesbi de az olur.
Sij*^ *j>- (t-i-J j\ C~~~>- jiff- JTjj j\ ^j^S CL--J
929. ^Tevekkiilden daha auzel hir hesh yohlur; teslimden daha mahbub olan nedir?
Nitekim hadis-i §erifde: djj&„ V j dyj^i M v^ j* uii Oj*~- jj>\ ^ a^u j* j* .
ojffi ^jj*j Ya'ni "Benim ummetimden hesapsiz yetmis. bin ki§i cennete
girer ki, onlar sirkat etmezler ve te§e'um etmezler; ve onlar Rab'lerine tevek-
kul ederler" buyrulur. Binaenaleyh tevekkiilden daha guzel bir kesb yoktur;
ve Seyyid-i alem Efendimiz her gece yatarken: (jj*\ c~>> j dJ\ ^ c~ju ^i
jlji ^j^ oLli j jui Ya'ni "Ey benim Allah'im, nefsimi sana teslim ettim ve
emrimi sana tefviz ettim ve arkami sana dayadim" buyururlar idi. Binaena-
leyh Hakk'a teslim-i nefisden daha mahbub olan §ey nedir?
930. ^eladan held tarafina fok ha$arlar; ydandan ejderha tarafina $oh st$rarlar.
(Jok kimseler kaza-yi ilahiden esbab tarafina kacarlar. Kaza-yi ilahi onla-
nn bir ibtilasi ise, kactiklan esbab dahi bir ibtiladir. Binaenaleyh bir beladan,
diger bela tarafina kacmis olurlar. Ve bilfarz su-i kaza onlan cerihadar etmek-
te bir yilan gibi ise, onlarin kacfoklan esbab tarafi da, onlann hayatina kasd
etmekte ejderha gibidir. Mesela fakr iginde suriinmek bir beladir. Bunu izale-
c $p a
MESNEVl-t SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ye tesebbiis igin denizlerde ve havalarda ve enva'-i mehalikde esbaba teseb-
biis ise daha biiyuk beiadir. Zira fakr iginde insan ag kalmaz; az-gok bir na-
faka bulup hayatim idame edebilir. Fakat fakri izale igin zikr olunan esbaba
tesebbiis iginde pek goklan terk-i hayat ederler.
931. Dnsan car cue tevessiil etti ve onun caresi tuzak oUu; can zanneiiigi §ey,
han icici oldu,
932. ^Dii^man evin icinde oldugu halde kaviyi hiliiledi; Jir'avnvn tedbin de ha
efsaneden idi.
Ya'ni insan kaza-yi ilahtye kar§i tedbir ittihaz eder. Halbuki kaza-yi ilahi
evinin igindedir; ya'ni nereye giderse gitsin, onunla beraberdir. Nitekim
Fir'avn'in tedbiri de bu mesel ziimresinden idi. Ya'ni Fir'avn muneccimlerin
ihban iizerine bir Musa gikip tacim tahtini alt-ust ve kendisini helak etmemek
igin Bern Israil'in birgok gocuklanni oldurttu. Halbuki Hz. Musa'yi evinin igin-
de beslemekte idi.
933. kinci, yiiz hinlerce cocugu bidiirdii; halbuki onun aradigi evinin 'icinde idi.
c— >jj Jji j-5 ^j>- -^»i /S ^i jj Li-wxjl ji cuU- (-«-j tiy? ^* #-°^- i
934. ^Hizim goziimiizde cok illet oldugundan, git kendi g'6ru§iinu, dosiun gorii-
§iinde makv ell
Ya'ni bizim zahir goziimiizde pek gok nefsani hastahklar vardir. Bu hasta-
liklar sebebiyle, her §eyin ig yiiziinii goremeyiz. Cenab-i Hak ise zahiri ve bati-
ni goriip, bizim isti'dadimiza miinasib olan seyleri, bizim hakkimizda icra buyu-
rur. Oyle olunca kendi goriisiimuzii, Hakk'in gorusiine terk etmemiz zaruri olur.
Nitekim ayet-i kenmede ft j* yj %$> \JJ- oi ^ j ft jS- j*j 1*2 \y>'j$ bi JLij
(Bakara, 2/216) Ya'ni "Qirkin gordiigiinuz seyler, caiz ki sizin igin hayirh ol-
sun; ve hos. gordiigiiniiz seyler, caiz ki sizin igin ser olsun" buyrulur.
935. Onun gorii$ii, hizim goru§umuze ne giizel bedeldir! Onun goru§unde gara-
zin hepsini hulursun.
*$$&
AHMED AVNl KONUK
Gerek zahire ve gerek batma taalluk eden Hakk'in gondii, bizim yalmz
zahir! goru§umuze mukabil ne giizel bir bedeldir! Onun gorii§u, bizim is-
ti'dadimiza layik oian §eylere taalluk eder ve bize ona gore atasim bah§
eder. Mesela isti'dadimiza miinasib olan fakr ise, fakn ve gina ise ginayi ve-
rir. Binaenaleyh onun gdru§unde, suri ve ma'nevi makasidin kaffesini bul-
mu§ olursun.
936. Diiicuk cocuk tutucu ve ko§ucn oluncaya kadar, onun merkehi, habanin
hoynundan gayrisi olmadi.
Heniiz yurumekten ve tutmaktan aciz olan kuguk bir cocuk, ancak baba-
simn boynuna binip gezebilir. Imdi mertebe-i kemale vasil olan insanlar da
kiicuk cocuk gibidir. Onlar nefislerini, kendi mutasamflari olan Hakk'a teslim
etmisterdir. Bu suretle onlann iizerinde Hakk'in muradi ve tasarrufu, onlar
kendi iradelerini kullanmaksizin cereyan eder. Binaenaleyh terk-i tasarruf in-
sana rahat bans, eder.
937. ^Vakiaki huyudii ve el ve ayah cj'osierdi, mihnete ve izhraba du§iu.
Ya'ni cocuk buyiiyiip, elini ve ayagini kullanmaga ba§layinca, hayatta
mihnete ve lztiraba du§er. Bunun gibi insan kendinde kudret goriir ve Hak
muvacehesinde tasarrufa kryam ederse, kar§isina bu tasarrufatin mihnetleri
ve lztirablan cikar.
938. Dialkm canlan, elden ve ayakian evvel, vefadan safa icinde u$arlar idi.
Ervah-i be§er, alem-i cisme gelip elli ve ayakli olmazdan evvel JJ^ *dJ\
(A'raf, 7/172) Ya'ni "Ben sizin Rabb'iniz degil miyim?" hitabina verd'ikleri
"Bela" ya'ni "evet" cevabina vefakar olmaktan dolayi, kiiduret-i gafletten saf
olan alem-i ervahda ucarlar idi.
939. "Dhhitu" ya'ni "Dniniz!" emriyle mukayyed olduklan vakit, flazaba ve
hirsa ve Kanaaia hobs oldular.
C $P^
MESNEVl-t §ERlF.§ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni, mertebe-i ervahdan, alem-i ecsama "Ininiz" emr-i ilahisi ile mukay-
yed olduklan vakit, her birisi bir cisme taalluk etti ve taalluk ettikleri cisma-
niyyetin icabi olarak gazab ve hirs ve kanaat sifatlan iginde mahbus kaldilar.
AJ^J JLp jUU CJ& t>\j>- jJ^ j *^j^a>- JLp U
940. ^Biz hazretin vyaliyiz ve silt isteyiciyiz. Dia\k, JAllah'm lyalidir huyurdu.
[927]
Biz Hakk'in nzik taleb eden muhtaclanyiz. Zira Seyyid-i alem Efendimiz
Hz. Enes'den rivayet olunan hadis-i §erifde *ui ju jL^i Ya'ni "Mahlukat Al-
lah' in ryalidir" buyurdu.
94 1 . Qokien ya^mur veren o JZat-t ecell ve a la, rahmetinden ekmek vermeae de
kadirdir.
Yerden nzik gikaran yagmurun yagmasinda hicbir kimsenin sa'yi muessir
degildir. Binaenaleyh higbir kimsenin sa'yine mevkuf olmaksizin yagmur ve-
ren Hak Teala kullanna sa'y etmeksizin ekmek de verebilir. Nitekim Tih Sah-
rasi'nda Beni tsrail'e sa'yleri olmaksizin kebab olmus. selva kusjan ve kudret
helvasi indirir idi.
Arslamn cali§mayi tevekkiil uzerine terclh etmesi
lip U (j\i J^ Jliy aUJl ^j Jj {Jj\ j~$ Cj£
942. (S^rslan) dedi: Bvei; faked hullarin ^Rahh'i hizim ayagtmizin oniine hir
merdiven koydu.
Ya'ni arslan cevaben dedi ki: Evet Hak Teala kesb etmeksizin nzik verme-
ge kadirdir; velakin bizim sa'y ayagimizin online esbab-i surf merdivenini
koydu. Biz o sebeb merdivenine basarak sa'yimiz ve kesbimiz ile nzk-i ilahi-
ye nail oluruz.
'^p?
AHMED AVNt KONUK ^®
943. niasamak hasamak dam iarafina giimek lazimdtr; orada cebri olmak \a-
ma'-i hamdu.
Bir sebebden diger sebebe te§ebbus sureti ile maksad tarafina cikmak la-
zimdir. Alem-i esbabda cah§mayi ve iradeyi terk edip, ben efalimde mecbu-
rum diyerek oturmak tama'-i hamdir ve bos, bir hayaldir.
dJL>- jj OI^j ijS* dj^- <jj\s c~*o <^J> L^j^ ^ ^y? (Jj\* iS^i
944. S^yacjin vardir; sen kendini nasil tonal edersin? Glin vardu; sen penceni
nasil saklarsm?
trade ayagin var iken, kendini nasil atil kilarsin; ve sa'y elin vardir, bu
pence-i sa'yini nasil saklarsin?
945. Bjendi, kolesinin eline hir \el verdigi vakU, ona mux ad zebansiz malum oldu.
Bir efendi kolesinin eline bir bahge beli verdigi vakit, "Al bunu da bahce-
yi belle!" diye lafzan emir vermesine hacet kalmaksizin, efendinin muradi ko-
leye malum olur.
946. El, hel gibi O'nun isaretleridir; son diisunuciiluk onun ibareleridir.
Hak Teala'mn insana el ve ayak vermes! "CahsJ" demesine i§arettir. Ve
keza insana uzaklan goren akil ve her i§in sonunu dii§unen fikir vermesi, ha-
Mkatte cah§ ve kazan diye sarih bir ibare ile emir vermesi demektir. Zira bu
akil ve fikirden, senin batininda ale't-teval! konusmalar hasil olur. Ya'ni sen
kendi kendine, aklin ve fikrin vasitasiyla iginden konu§ursun.
947. dMademki O'nun isaretlerini can ustiine koyarsin; o isaretlerinvefasinda
can veresin.
Mademki Hakk'in sana verdigi cah§mak i§aretleri olan el ve ayak ve sair
a'zayi caninin iistiine koymu§ olursun, o halde o i§aretlerin hukmiinu ifada
can vermen, ya'ni son derece gayretle sa'y iktisab etmen lazim gelir.
c^™^
MESNEVM SERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
948. ^inaenaleyh, O'nun isdreileri sana sirlar verir, senden yukii kaldinr; Sa-
na is verir.
Ya'ni Hakk'in sana verdigi cali§ma i§aretleri olan a'za ve cevarih ile amel
edersin, o amelden sana gizli gizli neticeler zuhur eder. Bu gizli neticeler diinyevi
ve uhrevi olur. Nitekim ayet-i kerimede ij^i\ '<~>\j \j. *J* ] Q+ *-ji ijjji L,(y °>J V^ j
i^l* *$ (Al-i Imran, 3/145) Ya'ni "Her kim dunya sevabmi isterse, ona cinsten
veririz; ve kim ki ahiretin sevabmi isterse, ona da cinsten veririz" buyrulur.
Sevab-i diinyevi budur ki, fikrinin gosterdigi tarikda yiiruyup, makasid-i
dunyeviyye icjn gah§irsin; mi'mar isen suretde bina hasil olur ve ressam
isen suretde resim levhalan peyda olur. Uhrevi sevab dahi budur ki, Pey-
gamber'in getirdigi evamir-i ilahiyye dairesinde amel edersin; bundan ha-
yat-i berzahiyyede suver-i hasene peyda olur ve seni bu suretlere bindirir-
ler. Sen hayat-i diinyeviyyede bunlan goremezsin; zira bu suretler enzar-i
hissiyyeden mektumdur. Vaktaki Hak Teala senden bu cisim yiikunii kaldi-
nr ve dium dedigimiz hal zahir olur; alem-i berzaha intikal ettigin vakit
Hakk'in bu yiizden sana verdigi ister zahir olur. Nitekim ayet-i kerimede
jji S j i) 'j> 2 li yjji Jj 'f'Jt (Tank, 86/9-10) Ya'ni "0 giinde ki sirlar a§i-
Kar olur; oniin igin hicbir kuwet ve nasir olmaz" buyrulur.
\J JjbjT" J_^a* <J^ 'y "WbjS Jj-«j^* J-*^
949. ZH,amilsin, seni mahmul eyler; kabilsin, seni makbul euler.
§imdi bu hayat-i diinyeviyyede senin canin gali§ma isareti olan a'zayi
yuklenmi§tir. Bu a'zalar ile a'mal-i hasene istersen, hayat-i berzahiyyede, bu
suretler seni yiiklenirler; ve keza sen camnla cismaniyet yiikunii ve Hakk'in
emirlerini kabul etmi§sin. Hayat-i berzahiyyede de bu suver-i cemilenin mak-
bulii olursun. Ya'ni suretler seni kabul edip yiiklenirler. A'mal-i seyyie da-
hi bunun gibidir.
<^ J^h &j**i ^s* J-*? &*> J* & ^ J< u
950. O'nun emrini habiil edicisin, sovleiiici olur sun; vuslat isiersin, hundan son-
[937] „ , i u
ra vasil olursun.
Sen §imdi hayat-i diinyeviyyede Hakk'in emrini kabul etmis. bir haldesin
ve O'nun emrini ihvan-i dinine soylersin. Bunlan Hakk'a vasil olmak istedi-
AHMED AVNI KONUK
gin icm yaparsm. Bu hayat-i diinyeviyyeden sonra olum vasitasiyla maksu-
duna vasil olursun.
951. O'mw ni'metinin sukriine cali§mak, kuciret olur. Senin cebrin, ni'metin
inkan olur.
Hakk'm sana verdigi a'za ve cevarih ni'mettir. Sen bunlan evamir-i ila-
hiyye dairesinde kullanirsan, ni'metin §ukriinii ira etmis. olursun; sana ver-
digi kudret-i sa'yi nefy edip, cebir tarafina gidersen, bu ni'metleri inkar etmis.
olursun.
XS Ojj-J C-ai jl C~**J j^>- JjS Ojjil CJjJtS OjJi ^jv-S*
952. ZKudretin siikru, senin kudretini ziyadelesiirir. Cebir, ni'meti elinden ex-
kartr.
Hakk'in senin a'za ve cevarihine vermi§ oldugu kudreti, evamir-i ilahiyr
ye dairesinde sarf edersen, bu tarz hareketin senin kudretini cogaltir. Eger,
ben ef alimde Hakk'in cebri altindayim, deyip ameli terk edersen, Allah Teala
ni'met-i kudreti, diinyada ve ahiretde senden nez' eder.
953. Senin cebrin yolda uyumak oldu; uyuma! O kapiyi ve dergahi gormedikce
uyuma!
Ey tarik-i Hakk'in saliki! Senin nazannda heniiz keserat-i alem ve se-
nin kudretin sabitdir; ve sen heniiz yoldasm. Eger sen boyle heniiz yolda
iken, mahza ilim neticesi olarak, benim iradem ve kudretim yoktur; ancak
Hakk'in iradesi ve kudreti vardir, deyip de sa'yi ve ameli terk edersen, se-
nin bu halin bir yolcunun yolda uyumasina benzer. Vakia senin bu dedi-
gin hakikatte dogrudur; fakat heniiz senin halin degildir. Sen heniiz haki-
kat kapisim gormedin ve dergah-i vahdete vasil olmadin. Ya'ni "fena-fil-
lah" ve "baka-billah" mertebelerine vasil olmadin. Bu sozleri ilim kuvve-
tiyle soylersin; binaenaleyh sen bu meratibe Mien" vasil oluncaya kadar,
abdani olan kudretinden uyuma ve gafil ve tenbel olma. Abdin kudreti il-
men degil, halen ancak "baka billah" mertebesinde, kudret-i Hak'da ram
olur. Boyle olan bir kimse oliiye, diril, dese dirilir; diriye 61 dese olur. Sen
boyle misin?
"gaps 3
MESNEVI-t SERfF SERHl / I. CtLT • MESNEVI-1 •
954. €1/ i'tiharsiz cebri, sakm meyveli agactn alhndan ha§ha yerde yatma!
Ey kendi mertebesinden ibret almayan cebri; sakin meyveli agag gibi fey-
yaz olan "baka billah" mertebesinin madunundaki meratibde kendi kudretin-
den gafil olup uyuma ve sa'yi elden birakma.
ilj j LSJ Sjjj) <ui>- j** j it 4JaJ- y> JUS" OLlil ^-L$» 4^ \5
955. ^Tft fci her lakza ruzgar dah sallasin; uyumusun hasma meze ve azih
doksiin.
Ta ki kudret-i ilahiyye riizgan §ecer-i isti'dad dallanni sallasin; kendi kud-
retinden uyumus Ve bi-haber kalmis olan kimsenin iizerine sarab-i a§kin me-
zesini ve azigini doksiin; ve hakayik ve maarif meyvelerini onun ba§imn
iizerindeki dimagina sacsin.
0U1 JjL ^ *\>SA ^ 9j* O^JAj OL* ji JU>- j?*-
956. Cehir, yol kesicilerin oriastnda uyumakhr; vakitsiz his eman hulur mu?
Cebir, tarik-i Hakk'in reh-zenleri olan nefis ve §eytan arasinda uyumaktir. Zi-
ra salik heniiz huzuzat-i nefsaniyyesine ve §eytanin vesvesesine maildir. Kendi
irade ve mucahedesini terk ederse, bunlann elinde hali berbad olur; ve kendi ha-
li olmayan bir mertebenin hukmiinii icraya yeltenmek, heniiz kanadlan cikma-
dan vakitsiz ugan bir kusa benzer. Boyle vakitsiz ugan kus. felah bulur mu?
957. ^Ve eger O'nun isarethrine hurun cekersen, kendini erkek zannedersin; ve
vakiaki goresin, hadmsin.
Ya'ni sen Hakk'in calisma i§aretleri olan verdigi el ve ayaklan, burun ge-
kip, hige sayarsan, kendini guya vasil-i hakikat olmus. kamil bir erkek zan-
nedersin; halbuki ahvaline dikkatle nazar edersen, hakikatte erkek degil, ne-
fis ve §eytan du§ manlanna kar§i cihaddan ve muharebeden aciz bir kadin ol-
dugunu goriirsiin.
958. {Malik oldugun hu kadar akil zayx olur; kendisinden akil ucun has, kuy-
ruk olur.
C £P*
AHMED AVNI KONUK
Eger Hakk'm i§aretlerini anlamazsan, sendeki §erafet-i akil zayi' olur; ve
akildan hall kalan bir ba§ dahi, §erafetini gaib edip, kuyruk mesabesinde olur.
959. JZtra §ukursiizluk uijursuz ve na-mubarek olur. (§ukursiizii cehennemin
dtbine kadar goturiir.
960. Gqer tevehhiil edersen amel i$inde et, ek, badehu Cebbar'a i'timad et!
[947] u
Ya'ni amel ile beraber Hakk'a tevekkul et; sonra da Cebbar olan Allah'in
kudretine dayan, ya'ni sa'y ile tevekkulii cem' et! Zira hadis-i §erifde WaJi
ij^i\ i£.jy ya'ni "Diinya ahiretin tarlasidir" buyrulmu§tur. Binaenaleyh amel
tohumu ekip, ba'dehu onun semere vermesi icin Cenab-i Cebbar'a tazarru' ve
niyaz etmek lazimdir.
(?*
Tekrar av hayvanlannin tevekkulii sa'ye tercih etmeleri
u*j j* -^^ f Jj^ LrT cri &j J >j* J 1 jb* J^ jb* -*"■*
961-962. Utepsi ona ref'-i asvat eitiler de dediler hi: O harisler hi, erkeh ve ha-
dmlarin, bin here yuz bin sebebleri ehdiler de, nicin kader cihetinden mah-
rum haldilar?
Ya'ni arslanin gah§mayi, tevekkiile tercihdeki isranna kar§i av hayvan-
lannin hepsi birden bagirarak dediler ki: Muradlannin husulune haris olan
erkek ve kadinin milyonlarcasi sebeb tohumlanni amel sahalanna ektiler
de, kader-i ilahi onlann muradlanna muvafik suretde tecelli etmedi ve mu-
radlanndan mahrum kaldilar. Bundan, sa'yin faidesiz oldugu anla§ilmaz
mi?
6 ^P^ >
MESNEVf-1 §ERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
OUi JW» oiLl^ Ujijt y**** Otfr jU>lj Oy Otjij* ju*
963. ^unyanin ba§langicindan beri yiiz binlerce asir, ejderha gibi yiiz agxz ac-
mi§hr.
Harts oian taifeler, diinyanin ba§langicindan beri yiiz binlerce asir, kendi
murad ve maksadlan tarafina, ejderhalar gibi yiizylerce hirs ve tama' agizla-
nni acmi§tir.
ojS" p>j> d\j JL5« OwLS" j ^ j *& fi Jj^ ^ <^ •&>J>' U^^L*
964. biZ^ili oian taife mekrler yaptilar ki, o mekrden dag kokiinden kopmu$ oldu.
bilgili oian taifeler muradlanna vasil olmak icjn tiirlu tiirlu mekr ve ted-
birler yaptilar ki, onlarin tedbirlerinden daglar yerinden oynadi ve el-an dahi
daglar gibi gemiler, dehhas, tayyareler ve tanklar ve bogucu gazlar gibi miid-
hi§ alat-i harbiyye lead ettiler; her birerleri daglan tepeleri yikar. Bu tedbirler
hep hirsin netayicidir.
965. Celal sahibi oian iSftllah Teala onlarin mekrlerini *Ondan elbette dagla-
nn tepeleri zail ohir" diye vasf etti.
Bu beyt-i §erifde, sure-i Ibrahim' deki su ayet-i kerimeye isaret buyrulur:
Jul! *L J^ JJ*>S iir oi '_, jj^ <Li j!> '_, JJ^&. i^ jj j (Ibrahim, 14/46) Ya'ni
"Muhakkak kiiffar son derece'mekr ile mekr ettiler; her ne kadar onlarin
mekrlerinden daglar yikihrsa da, Allah'in indinde onlara mekr vardir." Bu
ayet-i kerimeden anlasjlan hulasa-i ma'na sudur: "Kiiffar maksadlanna nail
olmak igin, son derecede galisjp tedbirler ve careler yaptilar. Onlarin bu ted-
birleri daglan yerinden koparacak mahiyette olsa bile, Allah Teala'nin ilm-i
ilahisinde sabit oian hiikmiinii asla tebdil edemez."
J^p jl j j\£L$ jl }j*KJ <Jjj Jjl jJJt OJj 4S" c-*— i d\ *£ jr
966. <$ikar ve amelden ezelde, vaki' oian kismeiden gayrisi yiiz gbstermedi.
Ya'ni ava giksan ve ticarete siiluk etsen, ancak ezelde vaki' ve mukadder
oian taksimden daha fazlasi eline gegmez.
j\fs_^ (^L^io- j JS JUL* jl£" j jjJS jl JJibit *L>j>-
967. Dtepsi teabir ve amelden dii§tiiler; fail-i hakikinin ameli ve hiikumleri kaldi.
AHMED AVNl KONUK
£ali§anlar gorduler ki, netice kendi murad ve maksudlanna muvafik zu-
hur etmedi; binaenaleyh hepsi tedbir ve amelden aciz kaldilar; ve neticede
zuhur eden ahval ise, fail-i hakikinin fiili ve O'nun hukumleri oldugu an-
la§ildi.
968. By ruim-dar, keshi hir isimden gayri iutma! By ayyar, sa'yi hir vehimden
gayri zannetme!
Ey kazanmakda nam alan kimse, kazanci kuru bir addan gayri bir §ey bil-
me! Ey hilekar, gali§mayi da vehimden ba§ka bir §ey gorme!
J^- $.&J5\i cJi j J^>- j> JS^y Oi^fJ F&-J jij% J f %Jl
Azrail'in bir adama bakmasi ve o adamin Suleyman
(a.s.)in sarayma kacmasi ve tevekkiiliin sa'y iizerine
mureccah olmasinm takriri ve faide-i sa'yinin azligi
969. Saf hir adorn, ku$luk vakti eri$ti; Uiazret-i Suleyman in adli sarayina
ko§tu.
970. Onun yiizii gamdan sari, her iki dudagi mavi; hinaenaleyh Zttz. Suley-
man: By efendi, ne oldu? deli.
971. (0 adam) dedi ki: <S%zrail hana gazah ve kin ile dolu, bbylecehir nazar
firlatiu
^ra
<¥%$&>
MESNEVf-1 §ERfF §ERHl / I. CtLT • MESNEVI-1 •
972-973. (Diz. Suleyman) dedi: ZKendini topla; $imdi ne istiyorsan isfef ^De-
di ki: By can saklayici, riizgara emir huyur; id ki heni huradan Utindis-
tana gotursiin.Ola ki, o tarafa giden hende canini kurtursm.
974. J$fe halk fakirlikien kacarlar. Ondan dolayi halk hirs ve emelin lokma-
sidir.
l§te halk dahi, oliimden kacan bu adam gibi, fakirlikten kacarlar ve bu
kacmalanndan dolayidir ki, hirs ve emelin lokmasi ve kurbam olurlar.
975. Jakirlik korkusu, o korkunun misalidir. Utirs ve sa'yi sen Uiindistan
anlal
Bu halkin faklrlik korkusu, o adamm oliimden korkmasimn misalidir. Bu
korku sebebiyle onlar Hindistan mesabesinde olan hirsa ve sa'ye kacarlar.
976. Uluzgdra emr etti. O^fihayet onu acele, Diindistan'in su iizerindeki niha-
yeti tarafina goturdii.
Ya'ni Suleyman (a.s.) o adami Hindistan'a gotiirmesini riizgara emr etti.
Riizgar onu acele Hindistan'in nihayetindeki bir ada tarafina gotiirdii.
Js^JJ^ ^-J^" ^^^ i_ri ^ J ^Ji* ^-*J £i* jjj
977-978. Briesi gun divan ve lika vaktinde Diz. Suleyman JTlzrdil'e dedi ki:
O miisliimana acaha canindan avdre olmasi icin mi hisim ile haktyor-
dun?
Ya'ni ertesi gun meclis ve tebaa ile mulakat vaktinde Hz. Suleyman (a.s.)
cenab-i Azrail'e sordu ki, sen diinku gun o muslumana acaba canini almak
igin mi hi§im ve celal ile bakiyor idin?
cs^a
AHMED AVNl KONUK
979-980. ^DeJi: 'TW ne vakit gazab cihetinden bakhm? ~Y>ol iizerinde onu ta-
acciib edereh gordiim. jiiw Uiak bana, sen onun canini bugiin mutlaka
Uiindisian da al, diue ferman buuurdu.
981. ^Taaccuben fieJim /u: 6^er onun i/uz hanadt olsa, onun Diindisian'a git-
mesi baiddir.
982. Uaktaki emr-i Utah,' la Diindisian'a gittim; onu orada gordiim ve canini
aid,
im.
Bu beyit Ankaravi nushasinda yoktur; Hind niishalannda mevcuddur;
bahse pek munasebeti oldugundan derc ettim.
983. tSen ttiiitn cihanin isini boyle kiyas ei de, gozunu ac ve gorl
984. OCimden hacariz? ZKendimizden mi? ^$a muhaV. UCimden i'raz ederiz?
Diah'dan mi? ^fia vebdll
Ma'lum olsun ki kaza-yi ilahl herkesin "ayn-i sabitesi"nin ilm-i ilahi mer-
tebesinde, lisan-i isti'dad ile Hak'dan kendi lizerine hukm olunmasini taleb
ettigi §eydir. Binaenaleyh Hak, hiikmettigi §eyde evvelen mahkumun -aleyh-
dir, saniyen hakimdir. lmdi bizim isti'dadimiz ve kabiliyyetimiz kendi haki-
katimizden ayn bir §ey olmadigi igin, kaza-yi ilahiden kacmak, kendimizden
kagmak demektir. Bir kimsenin kendinden kacmasi muhal oldugundan, Ce-
nab-i Pir "ya muhal" buyururlar. Ve diger tarafdan bizim "a'yan-i sabite"miz,
Hakk'in sifat ve esmasmin ilm-i ilahisine miin'akis olan zilleridir ve onlann
isti'dadlan esma-i ilahiyyenin hassiyetleri olup, hicbirisi mec'ul degildir; ve
esma-i ilahiyye musemma olan Hakk'in gayri degildir. Binaenaleyh kaza-yi
ilahiden i'raz ve yiiz gevirince, kimden ytiz gevirmi§ oluruz? Elbette Hak'dan
G ^s^
MESNEVt-t SERlF SERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
yuz cevirmis. oluruz. Bir kimse Hak'dan i'raz etse, Hak da ondan i'raz eder.
Nitekim hadis-i §erifde buyrulur ki: j»j\ & j <~& a* <jji jji «j& -oji J* js\ &
*di£ <* -oji j?j*\ .4S&, 4Ji tf. Ya'ni "Kim ki kiilliyyetle Hak Teala'ya tevecciih
ederse, Allah Teala dahi ona kiilliyyetle tevecciih eder; ve kim ki kiilliyyet-
le Allah Teala'dan i'raz ederse, Allah Teala dahi kiilliyyetle ondan i'raz
eder." Imdi Hakk'in i'raz etmesi vebal-i azim oldugundan Cenab-i Fir "ya ve-
baT" buyururlar.
Kaza-yi ilahi bahsi Fususu'l-Hikem'de Fass-i Uzeyri'"de mimderic oldu-
gundan, oraya miiracaat olunsun.
(?*
Tekrar arslanin sa'yi tevekkiile tercth etmesi ve sa'yin
faidelerini beyan eylemesi
985. Slrslan dedi ki: Svet, velakin peygamherin ve mii'minlerin saylerini de gor!
986. Diak Teate onlann sa'ylerini cefadan ve germ ii serdden gordukleri §eyi
rast kildi.
Ya'ni Hak Teala peygamberlerin ve mii'minlerin sa'ylerini bosa gikarma-
di ve gektikleri sikmtilar ve enva'-i miicahede ve riyazati zayi' etmedi ve on-
lann sa'ylerinden maksadlanna muvafik neticeler cikardi.
987. Onlann tedbirleri, ciimle hdl-i latif geldi; zarifden olan $ey, ancak zarifdir.
Peygamberlerin ve onlann varisleri olan evliyamn nasi terbiye hususun-
daki tedbirleri ve kendi nefislerinden sadir olan ahvalin ciimlesi, hep latif ola-
rak zahir oldu. Zira zekavet ve kiyaset sahibi olan kimselerden sadir olan her
sey guzel ve sevimlidir.
<?g9ZS)g>
(g^r AHMED AVNl KONUK
988. Oniarin tuzajjt, gerh-i Jelegin hu§unu yakaladi; onlann noksani Jiep zii/a-
^elife, iuffit.
Ya'ni enbiyamn kurduklan din tuzagi, alem-i sufliye mensub olan ervahi
degil, alem-i ulviye mensub olan ervahi yakaladi; ve onlann hayat-i diinye-
viyyeye kar§i olan lakaydileri ve eksiklikleri, alem-i ma'nada terakkiye ve zi-
yadelige bais oldu.
989. By hiitjuk, cjiieiin yeiiih$e, enhiya ve evliyamn yolunda cah§!
ilgJ i» j LiS *A \j jA <&j\j ilpr i^J d*j ^>^j Ua5 b
990. ZKaza ile pen$ele§mek cihad olmadi; zira hi, hunu dahi kaza hizim iize-
rimize koydu.
Sa'y ve kesb dahi kaza-yi ilahi oldugundan, bu kaza-yi ilahiye kar§i dur-
mak makbul bir miicahede degildir.
(j*ij JJj opU? j obrj oj ji ij-i* c-w-i^ OUj jT ,j^ fails'
991. Bger hxr kimse iman ve taat yohmda, hir nefes ziyan eimi§ ise hen kafirim.
Eger bir kimse enbiya ve evliya tarafinda yuriir ve onlann gosterdikleri
amelleri istemege sa'y ederse, bir nefesi bo§a gitmez. Eger bir nefes ziyan
ederse, ben kendimi kafir addederim; zira Hak Teala Hazretleri 'J^\ ^ ^ 'Jui oi
jc«ii (Tovbe, 9/120) ya'ni "Muhakkak Allah Teala muhsinlerin ecir ve mu-
kafatini zayi' etmez" buyurur.
992. ^a? yanlmi} degildir, hn ha$i haglama! ^ir ihi cjiinluk $ali$, haki cjiil!
Ba§ mahall-i dimag ve dimag mahall-i akildir; ve teklif-i ilahi akla hitaben
gelmistir. Binaenaleyh ey cebri, basm saglam, ya'ni aklin yerinde iken, bu
basmi baglama, ya'ni aklini ta'til etme! Eger maazallah aklin gider ve deli
olursan, ona diyecek yok. Imdi mademki aklin ba§indadir; bir iki gunden iba-
ret olan bu hayat-i dunyeviyyede calls, ve ondan sonra da hayat-i ebediyye-
de giil ve istirahat et!
c ^^
MESNEVl-1 SERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
993. 'Diinyayi isteyen fend bir ukubet ve azab istedi; uhhayi isteyen, iyi bir ha-
ll istedi.
Bu beyt-i §enfde <;$ GjJ\ d*^ ^ oir ^ j ^ j *i 1^ s'^l li,^. 1J 'o\s" V.
v^* : cr* 5 >^' <y ^ j ^ (§ura, 42/20) Ya'ni "Kim ki'ahiret'h'arsini isterse, onun
"harsini cogaltmz; ve kim ki dunya harsini isterse, ona da o cinsten veririz. 1m-
di onun igin ahirette nasib yoktur" ayet-i kerimesine i§aret buyrulur. Diinyayi
isteyene ahirette nasib olmayinca, elbette diinyayi istemek fena bir ukubet ve
azab olur; ve ahireti istemek de iyi bir hal olur. Bu suretde "bed-mihalT"de mi-
hal kelimesi "minY'in kesriyle olmak iktiza eder. Nitekim ayet-i kerimede y> j
jum lul (Ra'd, 13/13) ["Halbuki azabi pek sjddetli olandir"] buyrulur.
o
j' J
LJi iiy jj> U^ c-*-ijt Lo i.^-sS' ji U^^l*
994. ZKesb-i diinyadaki tedbirler soguktur; terk-i dunya hakkindaki tedhirler
variddir.
Bu beyt-i §enfde *&J** J^ j-L> ^ v^ ya'ni "Muhabbet-i dunya her bir
kabahatin ba§idir" ve s^u jr ^ UoJi Aj ya'ni "Terk-i dlinya her bir ibadetin
ba§idir" hadis-i §eriflerine i§aret buyrulmu§tur.
995. CNiekr o olur ki, zindant deldi; o kimse ki deltgi kapadi, o soguk hir mekrdir.
Bir kimse tedbirini ve hilesini zindani delmek hususuna sarf ederse, bu
tedbir iyi bir tedbir olur; fakat delinmis. olan zindanin deligini kapamak husu-
sunda tedbir ittihaz olunursa, bu tedbir soguk ve miinasebetsiz bir tedbir olur.
996. Hiu cihan zindandir ve biz zinddnileriz. JZindani del ve kendini kurtar.
997. ^Diinya nedir? Diudadan gafil olmakhr. [Meta ve giimus ve evldd ve
kadin decjildir.
Bu beyt-i §erif ^y cf ^ u J^ W-^ 1 Ya'ni "Seni Mevla'ndan me§gal ve
gafil Man her bir §ey diinyadir" hadis-i §erlfine i§arettir.
c^^
(g^ AHMED AVNl KONUK
<-b~"j u^Lp- £^ J^ (*~ <Jj^ cr^ J^ ^fi J^ b J^
998. !7ia/i ifin yuklendigin mala resul, iyi mat ne guzeldir, buyurdu.
Bu beyt-i serifde ^M J*-^ ^JUii JtU ^ ya'ni "iyi mal, iyi adam icm ne
guzeldir" hadis-i §ertfine i§aret buyrulur.
999. Cjeminin i$indehi su, geminin helakidir; geminin altindaki su, bir arhadir.
Ya'ni mal, su ve insanin viicudu, gemi gibidir. Geminin icjne su girdigi va-
kit, nasil gemiyi batinrsa, muhabbet-i mal dahi insanin igini doldurdugu vakit,
oylece onu batinr. Fakat malin muhabbeti kalbi istila etmez de, o mal ile Allah
nzasi icm ef al-i hasenede bulunursa, geminin altindaki su nasil gemiyi tastf ve
semt-i maksuda isal ederse, o da insani maksudu olan Hakk'a vasil kilar.
1000. UahMki mail ve miilkii kalbden siirdii, o sebebden Svlevman kendisini
[986] . , A . . . i °
miskmin gayri ^agirmadi.
Suleyman (a.s.) bu kadar saltanat-i azimesiyle beraber mal ve miilk mu-
habbetini kalbden suriip gikardi ve kendisini fakirler silkine koydu. Bu sebeb-
le kesret-i mal ve miilk asla ona zarar vermedi. Nitekim hazretin ahvali tef-
slrlerde miindericdir.
1001. Su veine giren agzi kapali bir sise, i$i hava ile dolu oldugundan suyun
iist&nde gitti.
§eriat tipasi ile agzi kapah ve kalbi Hakk'a karsj fakr u ihtiyac havasi ile
dolu olan bir salikin §i§e-i viicudu, bir ma-i can gibi olan diinya suretleri ic>
ne batmaz; belki o suretlerin uzerinde yiizer, ya'ni o suretlerin esiri olmaz-, o
suretlere hakim olur.
1002. jfakirlik havasi batinda olunca, diinya suyunun iistunde sakin olur.
1003. Qerci bu cihan hev onun mulhuctur; miilk. onun kalbinin gbziinde la-seydir.
MESNEVl-t SERtF §ERHi / I. CtLT • MESNEVt-1 •
Vakia bu cihanin hey'et-i mecmuasi, kalbi hubb-i ilahl ile dolu olan kim-
senin miilkudur; vel&kin boyle olan kimsede me§reb-i Suleymani oldugun-
dan, mulk onun kalbinin goziinde hicdir.
^ a* jf & J 1 J^ ' J, cf A* J ■% J* ^ u-4
1004. ^oyle olunca, kalhinin cfozunu kapa ve miihiirle; onu Uiak iarafimn
penceresinden doldur!
Kalbinin agzim muhabbet-i diinyaya kar§i kapa ve muhiirle; onu Hak ta-
rafindan esen hava-yi ma'rifet-i Hak ile doldur!
1005. Say hakdir ve ilac ve maraz da hakdir) onun sayi nefu etmesine hak-
ma, foJi$.'
Ya'ni cali§mak hakdir ve dogrudur ve sabittir. Ve keza maraz vardir ve
marazin defi icin ilag da vardir. Bunlan nefy edenlerin nefyine bakma; zira
bir §eyi nefy edenler, hakikatte onun viicudunu isbat etmi§ olurlar. Qiinkii
mevcud olmayan bir §eyin nefy edilmesine hacet yoktur. Nitekim "la ilahe"
mevhum olan ilahlan nefy etmektir. Halbuki bu mevhum ilahlar vehim ve
hayal aleminde mevcuddurlar. Bu sebeble onlann nefyi lazim gelir. "lllallah"
bunlann nefyinden sonra ilah-i hakikiyi isbattir. Binaenaleyh viicudu sabit
olan §eyi terk etme, gah§!
(^
Sa'yin tevekkiile tercfhi mukarrer olmasi
1006. iS^lrslan hu minvalden cok hurhan soyledi ki, o cevahdan cebrtler doydular.
Ya'ni av hayvanati arslamn bu tarzda beyan ettigi bircok delilleri i§itip,
sa'y hususunda kendilerinde irade ve ihtiyar oldugunu anladilar ve mezheb-i
cebirden vazgegtiler.
C^j^cvb
AHMED AVNl KONUK
1007. TiUu ue a/iu ve tav$an ve $akal, cebri ve kvyl u kali hiraktdar.
1008. ZKukreyen arslanla ahd ettiler ki, bu ahidde ziyana du$meyeler, ya'ni bu
ahdi bozmayalar.
1009. ^ahmetsiz ona her auniin gidasi aele; ba$ka talebe onun ihtiyau olmaya.
1010. Uier kimin uzerine kur'a du§er dese, aiinden aune o -pars aibi arslanm
iarafina ko§ardu
Ya'ni arslan av hayvanlanm ewelen sa'y, ba'dehu tevekkiil lazim oldu-
guna, getirdigi deliller ile ikna' eyiedi, onlar da tevekkul-i sirfdan ibaret olan
cebrilikten vaz gegtiler; ve bu hususta dedi-koduyu terk ettiler. Binaenaleyh
kolayca her gunun nafakasi gelmek ve ba§kaca av arkasinda ko§up, onlara
ziyan olmamak ve bu ahdi bozmamak uzere ahd ettiler. Bu nafakayi tedarik
igin de, av hayvanati kendi aralannda kur'a cektiler; kur'a kime isabet eder-
se, kaza-yi ilahiye razi olup, hemen o arslan tarafina gider ve diger riifekasi-
mn rahati igin kendini feda ederdi.
Tav§anin arslana gitmesinin te'hiri hakkmda
av hayvanlarimn i'tiraz etmesi
1011. AJakiaki kadeh devren iav§ana geldi, iav§an: Wihayet bu zuliim ne za-
mana kadar? diye bagirdi.
c ^p?
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Vaktaki kur'a nevbeti ve kaza-yi ilahi §arabinin kadehini igmek devri tav-
sana geldi, tav§an isyan edip, artik bu zulum ve cevr ne zamana kadar de-
vam edecektir? diye bagirdi.
1012. Cemaat dediler ki: HZiz bu kadar vakittir vefa ve akidde canimizi feda
ettik.
1013. By inadci, bizim bed-namltgimizi isieme; arslan danlmamak i$in yum
yurii, cabuk $abuk!
<?*
Tav§amn onlara cevab vermesi
1014. *Dedi ki: By arkadaslar, benim hilem sebebiyle beladan disanya si$rama-
niz vein bana miihlet veriniz!
OlsiUijji &\js» ^ x ^ JL^L>- ^^^j: JbL 0U1 L"
1015. Ta ki benim tedbirim sebebiyle sizin cantniz eman bulsun; bu sizin ev-
ladiniza miras kalsin.
Benim yapacagim hile ve tedbir sebebiyle sizin caniniz kurtulduktan ba§-
ka, bu mer'a sizin evladiniza da miras kalsm.
1016. Dier peygamber ummetlerini cihdnda boylece bir mahall-i halasa kadar
da vet etti.
1017. jlira felekten disari olmak yolunu gbrmiis idi; nazarda gbzbebegi gibi bu-
ziilmiis idi.
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni enbiya hazarati felek-i tabiatten di§anya gikip yukselmek yolunu
gormu§ idi. Maahaza halkin nazannda onlar gozbebegi gibi biizulmus. kiiciik
ve hakir idi.
1018. iS^damlar omi aozhehegi gibi ku\uk. gordiiler; gozbeheginin hiiuukliigune
kimse yol goturmedi.
Enbiyamn suret-i muteayyinelerini insanlar surette pek kiicuk goriinen
gozbebegi gibi kiicuk ve hakir gorduler; velakin suretde kuguk olan gozbebe-
ginin ma'nadaki azametini teemmul yoluna gitmediler. Zira gozbebegi ru'yet-
de cirm-i be§erin yiizbinlerce misli cesametde bulunan e§yayi ihata eder.
Av hayvanatmin tavsamn sozune i'tiraz etmeleri
1019. Cemaat dediler hi: By e$ek, kulak tut; kendini iav$an mikdari tut!
Ey hamakatde e§ege benzeyen tavsan, sozumuze kulak tut! Kendini bir
tav§anda olabilecek kudretle mukayese et! Nitekim hadis-i §erifde 1^1 *ui ^j
6j > Jvcipi j ojjs J>f ya'ni "Allah Teala kendi kadrini taniyan ve tavnni teca-
vuz etmeyen ademe rahmet etsin" buyrulmu§tur.
Ba'zi nushalarda bu beyt-i §erifin birinci misra'i jij J^/V <s\ & j>^j>f ^
vaki'dir. Bu suretde ma'na "ey zayif ve aciz olan tav§an; tav§anligini ve had-
dini bil!" demek olur.
1020. OCendine gelt ^Bu ne lajhr ki, senden daha all olanlar onu hahra getir-
mediler.
1021. Sen kendini begenmi$sin, yakud kaza hizvm, arkamizdadir; ve yoksa hu
nefes ne vakit senin gtbinin layikidir.
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 • ^S
Ey tav§an, bu soz senin gibi aciz mahlukun agzina yaki§maz. Ya sen ken-
dini begenmi§sin de boyle soyluyorsun, veyahut arkamizda kaza-yi ilahi var-
dir da, bu sdzii sana o soyletiyor.
Tekrar tav§anin hayvanlara cevabi
plsi Jj <jy \j LS ^> j* ^b {\j}\ j»i>- d\j\j (j\ cJS'
1022. By arkada§lar t UiaJk, leala bana ilham verdi; muhakkak hir zaife kavt
bir re'y vaki' oldu.
1023. Uiakk'm arvya ogretttgi $ey, arslanin ve yaban e§eginin olmaz.
.1024. Tiaze fatfi <£oIu olan petekler yapar; Utah ona ilmin kapisint a$h.
Bu beyt-i gerifde ££ jC>Ji '^ <jjjJ;\ di j^Ji Ji j£ '^ji. j (Nahl, 16/68)
ya'ni "Rabb'in bal ansina' [dagla'rdari] han'eler ittihazini vahy etti" ayet-i ke-
rimesine isaret buyrulur.
\j aL>~ OjS d\ -Ub c5 L «** \j <ULj ^^5" cu>-j^i j?- <^Jl
1025. O ?ei/i fci Utah ipek bocegine ogretti, hi$bir fil tiirlii leflbiri hilir mi?
1026. ^Xopraga mensub olan adam, ilmi Uiak'dan ogrendi; onun ilmi yedinci
goge kadar parladi.
Bu beyt-i §erifde sure-i Talak'da vaki' ^i^ ^Sfi '# j of^l '^1 jk ^ui iui
uL ^ j& iui Li '<ii ji j ^i ^ jr ji. '<ii ji IjIlj ^ r v * K (Talak, 65/12)
["Allah yedi kat gogu ve yeraen bir o kadanni yaratan Allah'dir. Allah'in fer-
mani bunlar arasmdan iner ki, boylece Allah 'in her §eye kadir oldugunu ve
1
AHMED AVNl KONUK
her seyi ilmiyle kusattigini bilesiniz"] ayet-i kerimesine isaret buyrulur. Ayet-i
celilenin ma'na-yi isarisi budur ki: "Allah Teala yedi gogu ve arzdan dahi on-
lann mislini yaratti. Allah' in her §eye kadir oldugunu ve muhakkak Allah Te-
ala her bir §eyi ilmi ile ihata ettigini bilmeleri igin, emr ve §e'n-i ilahi onlann
arasina tenezzul etti."
"Yedi gok"ten murad, manzume-i §emsiyyemizi te§kil eden seyyarat-i
seb'adir; arzimiz dahi bu manzumede dahildir. Bunlann hey'et-i mecmuasi su-
unat-i ilahiyyeyi izhar eden bir insan-i kebirdir. Bu hey'et-i mecmua cesed-i
miisewa hiikmunde idi. Bu cesedin ruhu olmak iizere Allah Teala arzdan
bunlann misli olan insan-i sagiri yaratti. Binaenaleyh suunat-i ilahiyye, in-
san-i kebir ile, insan-i sagir arasina tenezzul ve onlann arasinda mutedair ol-
du; ve bunlar sifat ve esma-i ilahiyyenin mezahiri oldular; ve run mesabesin-
de olan insan-i kamil arzda, nisbet-i ilmin kemaliyle de zahir oldu. Allah Te-
ala* nin kudretini ve ilmi ile her §eyi ihatasini bildi.
1027. Dtak hakkinda §ek i$inde olan o kimsenin kbrliiijiine, melecjin nammi ve
namusurm hucli.
"0 kimse"den murad, Mudill isminin mazhar-i etemmi olan Iblis tesmiye
olunan ruhdur. "Melek"den murad dahi, kudret-i ilahiyyenin mezahiri olup,
kesafete taalluk etmeyen ervahdir. Imdi topraktan mahluk olan Adem, ruhu
cihetinden alem-i ervaha aid, esma ve sifat-i ilahiyyeyi ve kesafet cihetinden
dahi alem-i kevne aid olan esma ve sifat-i ilahiyyeyi hamil ve bunlann ah-
kami ve asan kendisinde zevkan hasil oldugundan, bu camiiyyeti i'tibariyle
viicud-i Hakk'in hikmet-i tenezzulatindan §ek ve gaflet icinde bulunan 1b-
lis'in korlugune, melegin namini ve namusunu kirmis. oldu.
Hz. Pir, melaike ve Iblis ve Adem hakkinda atide birgok hakayik ve ma-
arif ibzal buyuracaklanndan, bu babda fazla tafsilata hacet yoktur.
1028. i^Alii yiiz hin ytllik zdhide o koseleyi aijiz haiji t/apfi.
"ZahkTden murad IblTs'dir ki, hilkatte Adem'e tekaddumii zaman-i kevni
ile pek uzundur. "K6sele"den murad, sifat-i enaniyyettir; ve "agiz bagrndan
murad kiyasat-i akliyyedir.
Ya'ni Adem'in halkindan pek cok seneler mukaddem, alem-i ervahda
ubudiyyet-i Hak'da kaim olan iblis, Adem'in hilkatini gdriince, kendi enaniy-
c ^^
Pp 3 " MESNEVl-I SERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 • "^P®
yetine intikal edip bir kryas-i akli yapti ve "Ben ondan daha hayirhyim" de-
di. Kosele gibi olan enaniyetten yaptigi bu kiyas-i akli bagi ile Hak Teala
onun agzini bagladi. Binaenaleyh ulum-i lediinniyye sudiinu igemedi.
Juiv* j*s£ d\ *£ ^p^t \j JlJuT jji JIp jJz> JJlxi \J
1029. To hi din ilminin siitiinu emmeye kudir olmaya; taki o metin ve ali olan
koshun eirafint dolasmaya.
Hak Teala bu agiz bagini Iblis'e, inkiyad ve teslimiyet ilminin siitiinu eme-
memek ve metin ve all kosk gibi olan bu ilm-i lediinnlnin etrafini dola§ama-
mak igin yapti.
JcX> *Xe- Olj jJ* ij-SJ \5 Jjj jjj xt* u ~p- Jl*I (^L^JLp
1030. Ghl-i hissin ilimleri o ilm-i aliden siii almamak kin aqiz hagi oldu.
[1016] U U
Ulum-i zahiriyyede istigrak, ilm-i all olan ilm-i lediinni sutiinu igememek
icin bir agiz bagidir. Nitekim ehl-i his, havass-i hamseleri vasitasiyla aldikla-
n ilimlerden dolayi, gordukleri hadisat-i ruhiyyeyi bile inkarda musirdirlar.
Biz bunlari zamanimizda gozlerimiz ile goriiyoruz.
1031. fjoniil kairesine hir gather dnstii ki, onu denizlere ve eflake vermedi.
Ya'ni suver-i kevniyye arasinda cismiyyeti i'tibariyle denizin bir katresi ka-
dan kiiciik olan kalb-i insamye Cenab-i Hak' dan bir isti'dad gevheri diistii ki,
Hak Teala o isti'dadi denizlere ve manzume-i §emsiyyemizin hey'et-i mecmuasi-
na vermedi; ve bu isti'dad dahi bilciimle esma ve sifat-i ilahiyyenin kabulii igin
bir kabiliyyetten ibarettir. Binaenaleyh insan-i sagir kevn-i cami'dir. Nitekim ha-
dis-i kudside Hak Teala j*jU <j±* U* j*~> cfi _> i*L— ^ j or* J j*~4 ^ y a 'ni " Ve -
rime ve gogiime sigmadim; velakin mu'min kulumun kalbine sigdim" buyurur.
1032. By s&rete tapan, nihdyet ne zamana kadar suret! Senin ma'nasiz olan
camn suretien kuriulmadu
Ey kalbinde suret alakasi bulunan kimse, nihayet ne zamana kadar su-
rete baglamp, ma'nadan gafil olacaksin. Irfan-i Muhammedi'ye yabanci ol-
masi sebebiyle ma'nasiz kalan canm, bir tiirlti bu suver-i kevniyyeden ve bu
*$$&>
AHMED AVNl KONUK
suretlerin senin havassine yalan yanlis. verdigi ilimlerden kurtulmadi gitti.
1033. Qer hir adem suretle insan olaydi, muhahkak Slhmed ve Gbucehil hir olurdu.
Ahmed (s.a.v.) hazretleri, du§man-i din ve insaniyyet olan Ebucehil, el ve
ayak ve agiz ve burun ve cemi'-i a'za i'tibariyle bir idi; aralanndaki fark an-
cak ma'nalannda idi. Birinin ma'nasi munci-i ummet ve digerinin ma'nasi
mufsid-i millet idi. I§te sair insanlar arasindaki olcu ve fark dahi boylece
ma'nalandir.
1034. ^Duvar iistundehi naki§ ademin mislidir. 'Dak ki onun vein suretten ne
§eu nohsanair?
Ya'ni o suretin ma'nadan ibaret olan ruhu olmadigi igin, insandan aynlir.
1035. O yarlak olan suretin cam eksihtir; ait o gevher-i hi-naziri ara.
1036. Uaktaki ashahm kbpecjine el verdiler, hiitiin idem arslanlannin hasi alcaldi.
Ashab-i Kehfin kopegine el verip, onu insanlar arasina kabul ettikleri ve
canina insaniyet ma'nasi koyduklan vakit, diinyada ne kadar arslan varsa,
hepsinden all oldu ve arslanlar onun yaninda algak kaldilar. Nitekim Ashab-i
Kehfin kissasi Kur'an-i Kerim'de sure-i Kehf de mimdericdir.
jjj j>o ji Jii (J^p jj^W ^^y? jj^ (_r^ *-^J^ (A^^^J ^
1037. CMrodemki onun cant nur deryasina garh oldu, o menfur nakisian ona ne
ziuan vardir?
Ashab-i Kehfin kopeginin cam nur-i ilahi deryasina gark olup, hakikat-i
insaniyye mertebesini bulunca, girkin ve menfur olan kopek suretinin ona ne
zaran olur. Zira f&u j f&Ji J\ M J ^UpI Ji V _, <S Jy * J\ Js* V aUi oi ya'ni
"Muhakkak Allah Teala sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz; belki
kalblerinize ve niyetlerinize bakar" hadis-i §erifi mucibince surete i'tibar yok-
tur; i'tibar ancak ma'nayadir.
<^^
MESNEVt-1 SERtF SERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
1038. ZKalemlerde suretin vasfi yoktur; mekiOhlarda alim ve ddil olur.
Ya'ni katibier birine mektub yazarken kalemleriyle "Benim ka§i gozu gii-
zel ve boyu posu duzgun efendim" diyerek muhatabinin suretini vasf etmez-
ler; belki "fazilet-meab, ma'rifet-sinas ve adalet-perver efendim" diye muha-
tabimn ma'nasini ve ruhunu tavsif ederler.
1039. JAlim ve adil hir ma nadir ve kajulir; zira onu ondehi ve arhadaki me-
kdnda hulamazsm.
Alim ve adil sifatlan birer ma'nadan ibarettir ve bu ma'na dahi insana ka-
fidir. Ciinku sen o sifatlan bir mekanda gosteremezsin; zira run ve ma'na me-
kansizdir; asari ancak mevsufii olan suretlerde ve cisimlerde zahir olur.
1040. Ten Hzerine la-mekan tarajindan aks eder; can fliinesi felege sijjmaz.
vasif, la-mekan olan Hak'dan, la-mekan olan ervaha ve.oradan dahi
alem-i mekan olan ecsama aks eder. tmdi bu evsaf ve maani cismin iginde
midir? diye sorulursa; hayir deriz. Zira ma'na olan can giine§i felek-i cisma-
niyyete sigmaz; o ancak la-mekan aleminden ecsami tenvir eder.
jb J^j? jf- *<*<** lSj~* J-j-* jU-iy> ijlJJ 0^ j**** jA
1041. rBu soziin nihayeti yoktur, akillt oil Slklini tav§an kissasina ver!
Tavsamn ilminin zikri, ilmin menafi'inin ve faziletinin beyam
1042. Bsek kulajjini sat ve haska kulak satin al; zira hn sozii esek kulagi an-
hyamaz.
AHMED AVNt KONUK
"E§ek kulagfndan murad, insan ile hayvan arasinda miisterek olan
sem'-i zahirdir. tmdi zahiri kulagin fa'aliyyetini birak, can kulagim a$; zira
zahir kulak bu ince ma'nalan anhyamaz ve sdz anlamak ve soziin oziine
dalmak kolay bir §ey degildir.
1043. 0it iavsanin tilki oyunculugunu gbr; iavsanin arslan atmasimn hilesini gorl
Ya'ni tav§amn, tilkilere mahsus olan kurnazhgim seyr et; ve tavsamn ko-
ca arslam maglub eden hilesini ve tedbirini gor!
1044. Dlim, miilk-i Siileyman'm muhriidiir. nZiitiin diem surettir ve ilim candir.
Siileyman (a.s.) kendisine Hakk'in ihsani olan bir miihur ile miilk-i alemi
nasil teshir etmis. ise, bu alim dahi guruh-i ciihelayi ve suver-i alemi, ilim
kuvveti ile bylece teshir eder. Ve can surette nasil tasarruf ederse t ilim dahi
butiin alemin suretlerinde oyle tasarruf eder.
1045. ^Denizlerin mahlukah ve dag ve sahra halki hem ademe, hu hiiner cihe-
tinden hi-care oldu.
Ben! ademdeki ilim kuvveti ile, denizlerde bahklar ve daglar ve sahralar-
daki ve havalardaki mahlukat munkad oldu ve onun kuwet-i ilmine kar§i
caresiz kaldi.
J, yr j \jL^ jj j>*i CX& jj J*y y^Jt dl*J ^ j JiL jj
1046. Ondan kaplan ve arslan sican gibi korkucudur* Ondan deniz iimsahi
safra ve izhrab icindedir.
Ya'ni insamn cismi ve maddl kuvveti kaplan ve arslan ve timsahtan da-
ha a§agi oldugu halde, bu mudhis, hayvanlar onun kuwe-i ma'neviyyesi
olan ilim ve idrakinden korkup, sican gibi kagarlar ve insam gorunce safrala-
n kabarip, ba§lan doner ve lztirab igine du§erler.
1047. Ondan peri ve ifrii sahilleri tuitu. Dier hirisi gizli hir mahalde yer tuitu.
c 2^>
(jgfc^" MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni taalluk ettikleri cisimleri, cism-i kesif-i insaniye nazaran daha latif
olan ve basar-i hiss! ile goriilmeyen periler ve ifritler, insanlann ya§adiklan
muhitten kagip, issiz mahallere gittiler ve oralarda sakin oldular. Zira insanin
ilim ve idrakinden korktular.
Malum olsun ki, peri ve ifrit taife-i cinnin birer cinsidir. Bu taifenin suret-
leri latif olanlanna "peri" ve habis olanlanna "ifrit" derler; ve cinnin vucudu
§er'an ve kesfen sabittir. Nitekim Kur'an-i Kerim'de sure-i Cin onlann viicu-
dundan haber verir; ve ifrit cinsi hakkinda dahi ayet-i kerimede ^4-i 'j* ^)* Jii
(Neml, 27/39) ["Cinlerden bir ifrit"] buyrulmustar. Ve hadis-i §erifde de ifritin
vucudundan bahs buyrulur. Cism-i be§er ve sair ecsam eksef oldugu igin, ba-
sar-i hissi ile goriinurler; bunlann cisimleri latif oldugu igin, his gozii onlan go-
remez. Nitekim hava-yi nesimi dahi bir cisimdir; fakat letafetinden dolayi his
goztiyle gorulemez. Bu ervahin taalluk ettigi cisimler de boyledir; bunlan inkar
edenler ancak alem-i kesafette miistagrak olduklan igin, inkar ederler.
Cin hakkindaki ma'lumat-i mufassila Akimu'l-Mercan fi Ahkami'1-Can is-
minde Misir'da matbu' arabiyyu'l-ibare bir kitabda mevcuddur.
1048. ^eni ddemin gizli dii$mam $okiur; hazer ile olan adam akil hir kimsedir.
Hak Teala her bir mahlukun hususi varhgina kar§i, bir korku sebebi vaz'
etmi§tir; bu da onlann varhklanndaki aczi sabit olmak igindir. Insanin ma'ne-
vi kuweti hepsinin fevkinde oldugundan, goriinen ve goriinmeyen mah-
lukatin hepsi ondan korkarlar. Ve insan cismaniyyeti cihetinden hepsinden
korkar; fakat ruhaniyyeti cihetinden gayet cesurdur, insi ve cinni teshir eder.
lmdi mademki Hak Teala boyle bir korku sebebleri vaz' etmi§tir, hazer ve
korku sahibi olan adam, elbette akil bir kimse olmus, olur.
1049. Qizli mahluk vardir, onlann $irhinleri ve aiizelleri kalbe vurur; onlann
darheleri her demdedir.
Ya'ni Allah'in goriinmeyen mahluku vardir; bunlann guzelleri ve girkin-
leri olur. Guzelleri melaike ve cinnin mii'min taifesidir; ve girkinleri de ava-
ne-i Iblis olan §eyatindir. Arabda "cin" maddesi setr ma'nasma oldugundan,
bu goriinmeyen mahlukata liigaten alelumum "cin" ltlaki caizdir. Bunlann
enva'imn ayn isimleri vardir. tmdi bu goriinmeyen mahlukatin kalb-i be§e-
G 3^
AHMED AVNl KONUK
re te'sirleri pek goktur; daima melaike tarafindan kalbe ilham ve seyatin ta-
rafindan da vesvese vaki' olur. Melaike tarafindan kalbe gtizel ve §er'a ve
ahlaka muvafik ma'nalar ilham olunur; ve §eyatin tarafindan dahi §er'a mu-
halif ve nefsin hazlanna muvafik ve ahlaka munafi §eyler ilka olunur. Bun-
lara havatir-i meleki ve havatir-i §eytani derler. Nitekim hadis-i §erifde buy-
mlur: JUll Si W j j^\i L-jiSj j ^L iUili d\U~^\ Si L.U <oT jjb Si JJ] j Si Olk-iJU jl
jUayiJi ^ liJU jj^Ji l^^ 1 -^- j t>* J ^ -u?Ui dJi ^ j ^ jj-i jjjua; j ^i iU^u Ya'ni
"Adem ogluna muhakkak §eytanin ilkasi ve melegin ilkasi vardir. Imdi ilka-
yi §eytaniye gelince §erre ve dogruyu tekzibe da'vet eder; ve ilka-yi mele-
ge gelince, hayn ve dogruyu tasdika da'vet eder. Kim ki bunu bulursa, Al-
lah'a hamd etsin; ve kirn ki digerini bulursa, §eytandan Allah'a siginsin."
1050. Sqer sen qnsiil icin irmaqa air sen, su icindeki (liken sana zarar verir.
[1036] V V U U
Ya'ni Allah' in gizli mahlukati olup, sana zarar vermesinin misali budur ki;
sen suyun dibindeki dikeni goremezsin. Yikanmak igin suya girersen ayagi-
na batmak suretiyle o diken sana zarar verir. lste melaike ve §eyat!n ve cin
de, su iginde gormedigin mahlukat gibidir. Bunlann nuri olanlanndan sana
zarar gelmez; fakat nari olanlan dikene benzedigi igin sana zarar verirler. Bi-
naenaleyh bu goriilmemekten sana bir korku vardir.
1051. Uakia diken su iginde asagida ve gizlidir, sana hattiiji vakit viicudunu
bilirsin.
Ya'ni sana zarar veren §eylerin mutlaka gorunmesi lazim gelmez. Nitekim
maddiyat iginde goriinmedigi halde zarar veren §eyler vardir. Mesela suyun
dibinde gizlenmis, olan diken gozune gorunmez; fakat suya girip, ayagina
battigi vakit, diken oldugunu anlarsin.
1052. Dzhrablar ve hileUr ve vesvese, hir kimseden dejjil, binlerce kimseden olur.
Ya'ni senin varhginin iginde her an gonliine lztirab veren ma'nalar ve ted-
birler ve vesveseier gelir; ve bunlar sana riizgar gibi eser, mutevaliyen gelir.
Varhginin uzerinde turlu te'sirler yapan bu varidatin kimi ho§ ve kimi nahostar;
ve kimi faideli ve kimi faidesizdir. Acaba bu muhtelif kiyafetlerdeki varidatin
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVI-1 •
menba'i bir midir, yoksa miiteaddid midir? Hig subhe yok ki bunlar bir saikdan
degil, belki binlerce saikdandir. Ba'zilan ilhamat-i melaikedir ve ba'zilan kuva-
yi nefsaniyyeden inbias eden tedbirlerdir; ve ba'zilan vesavis-i §eytaniyyedir.
Bunun igin ayet-i kerimede u^LsJi oi]li '^ I4 V^\*Jj ji ] (Mu'mimm, 23/97)
ya'ni "De ki, ya Rab §eytanlafin vesveselerinden sana sigimnm" buyrulur.
1053. Sabr et, ta ki senin havassin tebeddiil etsin; ta ki onlan goresin ve miis-
kil hattolsun.
Ya'ni oyle goriinmeyen binlerce melek ve §eyattn ve kuva-yi saire olur
mu? Bu efsanedir, diyecek olursan; ben de sana cevaben derim ki: Sabr et!
bu hayat-i zahiride vucudunda ta§idigm bu havass-i zahire mevt haliyle ru-
haniyyetinin havassine tebeddiil etsin ve alem-i ruhaniyyet, bu ruhani ha-
vassin oniinde zahir olsun. vakit bu inkar ettiklerini aynen goriirsun ve sa-
na mevcudiyetleri mu§kil goriinen melaike kafilesi ve §eyatin suruleri ve cin
alaylan rminke§if olsun; iste o vakit muskilin hallolur.
mj' ^y- jjj~* I j OUT l- m^ }j our (j\^^ \j
1054. Ta ki kimlerin sozlerini reddetmissin; ta ki kimUri kencline rets uav-
misstn.
Ya'ni alem-i melekutun inkisafi ile mu§kilin halloldugu vakit, melaikenin
§er'a ve ahlaka muvafik olan sozlerini reddetmis. ve hayat-i diinyeviyyede
kendine §eyattni rehber yapmis. oldugunu run goziiyle tamamen musahede
eder ve nedamet eylersin.
Tekrar av hayvanlannin tav§andan
onun diisuncesinin sirrini istemeleri
1055. Ondan soma dediler ki, et/ $evik olan tavsan; idrakinde olan seyi ortaya getir!
C S^>
AHMED AVNt KONUK
1056. By sen hi, hit arslana sanlmissin, dusundiiijiin sxrrv acih soyle!
1057. ijMesveret idrak ve akilliltk verir; akillar muhahkak akillara yardtm verir.
1058. U^eygamber huyurdu hi: By re'y vuran, mesverei ell zira miisiesar mii'ie-
mendir.
Av hayvanlan jSy ji^A\ ya'ni "Kendisinden isti§are taleb olunan kim-
se emindir" hadis-i §erifi mucibince, istisare vacib oldugunu beyan ettiler.
Tav§anin onlan sirdan men' etmesi
1059. ^edi ki: Dier bir sirri agk soylemek layik deijildir; zira ha'zan $ifi iek
gelir ve ha'zan da iek cift gelir.
Tasavvur olunan tedbirin netlcesi meghul oldugundan, ifsa etmek caiz de-
gildir. Nitekim tek mi gift mi oyununda, tek desen, ba'zan gift gikar ve gift de-
sen ba'zan tek gikar. Ya'ni senin fikrin gah isabet eder, gah etmez. Binaena-
leyh vuku'undan ewel bir tedbiri ifsa etmek caiz degildir.
1060. Safadan dolam ayineue rictus vnrsan, dyine hemen hize htdanir.
[1046]
Ya'ni ayinenin yiizundeki tozlan silip onu musaffa kilmak igin ayinenin
sathina "hoh" diye nefesi versen, o satih nefesin rutubeti ile bulanir. Ayine-i
tedbirine cila vermek igin if§a nefesini verirsen o tedbir aynasi mevani* zuhu-
ruyla bulanir ve iginde senin muradinin sureti goriinmez olur.
*$%&>
MESNEVM SERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
C-»*X» j _j v--Ai j\ j *_jUi j\ c-J <1)L^>- j»5" <u* jil OL ji
1061. sZehabindan ve zehebinden ve mezhebinden. Hu uc beyamnda dudajjim
az kimddatl
Ya'ni insanin agyardan saklamasi lazim gelen tig §eyi vardir: Onlar da
jJ-ax. j ^Ui j j^aj ju,\ ya'ni "Altimni ve zehabini ve mezhebini sakla!" ha-
dis-i §erifi mucibince "para, fikir ve mezheb"dir. Bu iig §eyin ifsasi insana tur-
lii turlu zararlar verir.
1062. ,Zira fru tife /wtsim ue diisman ^ohiur; onu bildigi vakit, senin -pusunda
dumr.
Du§man ve hasim, sende bunlardan birisine vakif oldugu vakit, husumet
ve adavetini icraya firsat bulmak igin pusuya yatar ve seni gizlice ta'kib eder.
1063. Ue eger hirine soylersen, elveda' del Dkiyi tecdvuz eden her bir sir sayi'
oldu.
Eger sirnni bir kimseye fa§ edersen, artik o sirra elveda* de! Zira iki duda-
gi gegen her bir sir, etrafa yayilir. Imdi birisi cikip diyebilir ki: Ya Hz. Mevla-
na! Yukanda j^ ^u* A\j>\ <^ jy ^ ya'ni "Mesveret idrak ve akillihk verir"
buyurdunuz; bu beyt-i §erifde de "Eger sirnm birine soylersen, o sirra veda'
et!" buyuruyorsunuz. Halbuki sirnni birisiyle isti§are etmek igin, mutlaka o
sirn bir kimseye agmak lazim gelecektir. §u halde bu beyanatin tevfiki nasil
olur? Cenab-i Pir atide beyt-i §erifde bu daklkaya isaret edip buyururlar ki:
1064. Dhi ii$ ugxcuyu birhirine baglarsan, yer iistunde elemden mahbus kaltrlar.
Mahrem olan kimseler ile bir mes'eleyi m\i§avere edip, herkesin re'yi bir-
birine baglanmak, iki ug ugucu kusu birbirine baglamaga benzer. Ya'ni eger
bir kimse fikrini birisine agarsa, birisi kendinin ve digeri mahreminin fikri ol-
mak uzere, iki fikir ortaya konmus. olur. Iki mahrem ile isti§are ederse, ken-
disi ile beraber iki ki§iden her birisi bir re'y beyan eder. Binaenaleyh yapila-
cak is. hakkinda muhtelif fikirler ortaya konur; bunlardan hangisinin icra edi-
lecegi belli olmaz. Bunlardan birisini intihab etmek, i§ sahibinin re'yine kahr;
^cgp?
jgK 3 '" AHMED AVNl KONUK
ve o da if§a edilmemis, bir sir halinde bulunur. tmdi bu tig re'y, ug ugan kusa
benzer. Bagli olan ku§lar, zeminde mahbus kahp ugamadiklan gibi, isbu
muhtelif re'yler dahi, yekdigerine baglamp kaldigi ve hangisinin ihtiyar olu-
nacagi meghul bulundugu igin fas, ve muntesk olamaz.
1065. Qalaia d&siiriku ile kanstk kinaye icinde iyice kapali suretde mesveret
tutanuz!
Ya'ni mesveretin mahrem ve emin kimse ile yapilmasi lazim olmakla be-
raber, zat-i mes'eledeki sirrin mestur ve mahfuz kalmasi igin, o mes'eleyi mu-
hatabi tereddudlere du§urecek sozler ile kan§ik kinayeler iginde, tamamiyle
kapali bir suretde soyleyip mesveret etmelidir. Mesela tav§amn digerleriyle
mesveret etmesi lazim gelse: "Telas. etmeyin, ben arslana gidecegim, sizin
igin cammi feda edecegim; lakin bu arslan bu taifenin ba§inda biiyiik bir be-
ladir; bu belay 1 basmizdan def edebilmek igin ne dusunebilirsiniz?" demesi
lazim gelir; ve bu suretde kendi sirn hin-i isti§arede mestur kalmi§ olur.
1066. U^eygamher kapali mesveret ederdi; onlar ona hahersiz olarak cevab ver-
mis olnrlar idi.
Resul-i Ekrem Efendimiz ashab-i kiramryla mesveret buyuracaklan vakit
zat-i mes'eleyi kapali bir suretde soyler ve onlar da, dti§manlar ve agyar
mes'elenin ruhuna ve kunhune vakif olmaksizin beyan-i miitalaa etmis. olur-
lar idi. Resul-i Ekrem Efendimiz'in murad-i §erifleri, miinafiklar ve mu§rikler-
den mestur kalir idi.
I j (_£L j*» j\ m .&■>■ JjljJ Ij \j (j\j OSJ 4X«J (J^* J -5
1067. Uiasim, bastan ayagi bilmemek icin, reyini misal iginde hajjh soyler di.
Ya'ni Resul-i Ekrem Efendimiz diismanlar mes'elesinin mahiyyetini anla-
mamak igin, emin ve mahrem olan ashab-i kirami ile isti§are buyurduklan
vakit, re'y-i saadetlerini kapali bir misal iginde beyan buyururlar idi. Mesela
bir hadis-i §eriflerinde p£iy \y\i-\ j ^^\ \/j\ j p£J\\j J ~+ ya'ni "Kaplannizin
agzini ortiinuz ve su tulumlannizi baglayiniz ve kapinizi kapayiniz!" buyur-
musjardir. Orada hazir bulunan miinafiklar, edeb ta'lim ediyor deyip,
mes'elenin ruhuna vakif olmamisjardir. Halbuki Risalet-penah Efendimiz'in
6 ^p 3
MESNEVt-i §ERlF §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 •
maksad-i alileri, "kalb'leri kaba ve "su"yu maarif ve hakayik-i ilahiyyeye ve
"tulurrTlan viicud-i be§ere ve "sukuf u baglamaya ve "kapi"yi dudaklara te§-
bih buyurarak "Aranizda yabancilar vardir; kalblerinize varid olan hakayik
ve maarif-i ilahiyyeyi elfaz ile izhar etmeyiniz, agzinizi kapayimz!" demek
idi. Ve bunu urefa-yi ashab anlarlar idi.
jt jS t£ *j* cr 4 u^li** JJ JJ l J*P*- J^y- v'jf ^
1068. O ondan kendi cevabini tuiardi, halbuki onun sualinden ha§kasi kohu
alamazdi,
l§te Resul-i Ekrem Efendimiz ashab-i kirama vaki* olan bu yoldaki sual-
den, kendi istedigi cevabi almi§ oldugu halde miinafiklar ve agyar o cevab-
dan hicbir §ey anliyamazlar idi.
Tavgamn hilesinin kissasi
1069. Qitmehie hir saat teahhur etti; ondan sonra -pen$e vuran arslanin online
aittl
1070. Omin qitmekie qec kalmasi sehebinden arslan yeri kazar ve homurdamr
[,056] . d .
OL-jlj j O—w j *\>- JJm\j *\>- OL«>- <L)i -LgP *£ piiS" -J* C-iS'
1071. ^Der idi hi: ^Ben dedim hi, o al^ahlarin akdi ham olur; ham ve zaytf ve
neiwesiz olur.
1072. Onlann demdemesi heni e§ehten dii§iirdii; hu dehir heni ne zamana ha-
dar aldahr?
*$%&>
AHMED AVNI KONUK
1073. fyevsek kuhkU olan bey pek aciz olur; zira o akmaklikian ne arkasim ve
ne de onnnn goriir.
Ya'ni tedbiri zayif olan bir emir ve hakim, idare-i umurda pek aciz kahr.
Zira o hamakatindan dolayi avakib-i umura nazar edemez.
1074. ^ol diizgiindiir ve onun altinda tuzaklar vardir; namlar icinde ma'na
kahh vardir.
Ya'ni tarik-i kelam diizgun ve muntazamdir; halbuki duzgiin sozlerin al-
tinda gizli igfal tuzaklan vardir. Ve "ahid" ve "mukavele" gibi namlar ve la-
fizlar ho§tur; fakat bunlann icinde maksud olan ma'na yoktur. Bunlar ici kof
ve ciiruk meyvelere benzer.
1075. J2afiz ve namlar mademki iuzaklardir, lath lafiz bizim dmriimiiziin sn-
yunun knmudar.
Bizi aldatan bu gibi lafizlar ve namlar, mademki bizim hayatimizda igfal tu-
zaklandir; binaenaleyh bu ho§ ve tatli sozler, su gibi akip giden omrumuzun ku-
mudur. Ya'ni kum, suyu nasil iger ve nazardan gaib ederse, bizi igfal eden bu
tatli sozler dahi, omrumuzun suyunu iger. bunlann kailleri de menba'-i igfaldir. ,
1076. ZKendisinden su kaynayan kum pek nadir dir; git onu ara!
Kendisinden ilim ve irfan suyu kaynayan kum, nadir olan elfaz-i latifedir
ki, bizim omrumuzun suyunu yutmadiktan ba§ka, verdigi ilim ve irfan suyu
ile, dmrumiize dmur katar ve bunlann kailleri gozumuzii hakikat tarafina agar.
1077. By ogul, o kum, merd-i Diuda'dir; zira o kendisinden ayrilip, Diakk'a
vasil oldu.
Ya'ni bizim omriimuzu yutmayan kum, veliyy-i Hak'dir ki, ondan ilim ve
irfan sozleri nebean eder. Ciinkii o, kendisinden aynlmis, ve onda nefsin si-
c&P?
MESNEVl-1 SERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
rati kalmami§ oldugu igin, halki igfal etmek tuzagi onun latif kelamindan pek
uzaktir. Hakk'a vasil olmak i'tibariyle jki ^ j ya'ni "Benim ile soyler" ha-
dls-i kudsisine mazhar oldugu igin, sozleri ab-i hayattir.
1078. Ondan daima dinin tatli suyu kaynar; ialMere ondan Kay ai ve ne§v u
nema vardu.
jUj jfi> j\ *jj>- \j Cjj+z- ^S" Ob tiiA>- jJjj y>- fj>- }j* j£>
1079. {Merd-i Uiakh'tn gayrini kuru kum bill 2*ira o senin her zaman 6m-
riiniin suyunu ifer.
Merd-i Hakk'in gayri ve nefsinin ahkami altinda zebun olan kimse, kuru
kuma benzer. Zira o nefsani sozleri ile seni igfal edip, dmrunun suyunu iger;
ya'ni omrunu bo§una gecirir.
1080. Diakim olan adamdan ialib-i hikmet ol; id ki sen emrinden abriicu ve hi-
lici olasin.
Evliya-yi Hak hakimdir ve ulum-i lediinniyyeye vakiftir. Sen bu gibi ze-
vati kendine rehber ittihaz edersen, gesm-i basiretin hakayik-i e§yayi goriir
ve gordugiinu bilir.
1081. Diikmei taleb eden, hikmetin menba'i olur; o, seheb tahsilinden fariq
f' 063 ' olur.
Binaenaleyh hikmete talib olan kimse, rehberi olan merd-i Hakk'in ir§a-
diyla hareket eder ve netlcede onun kalbi de, hikmetin menba'i olur. Artik se-
beb-i ilim ve irfan olan kitablan mutalaa ve onlann munderecatmi hifz kiilfe-
tinden vareste kalir. Nitekim hadis-i §erifde buyrulur: ^ i^l^ l^J <u u ^i ^
us j iuJJ~\ ^l Ya'ni "Kim ki kirk sabah Allah Teala'ya karsj ihlas tizere bu-
lunursa, onun kalbinde hikmetin menba'lan zahir olur".
1082. Jlevh-i hafiz bir levh-i makfuz olur; onun akli ruhdan mahfuz olw.
AHMED AVNl KONUK
Hata olsun, savab olsun her isktigini ve okudugunu ve gordugunii hifz et-
tigi cihetle bir levh-i hafiz mahiyyetinde olan kuvve-i hafizasi safsata ve mii-
galatadan mahfuz bir levh olur. Zira artik onun akh ruhundan mahfuz olur;
ya'ni ruhu onun aklmi dalaletten hifz eder. Zira run hakayiki miidrikdir ve
ma'rifet-i ilahiyye sahibidir. Nitekim atide gelecek olan bir beyt-i §erifde Ce-
nab-i Pin o~~; -OJi ^ jj^ j^^ ^ c~~; ^j j ow j ji ^ Ya'ni "Elbise ten-
den nasil agah ve haberdar degilse;' can dahi tenden oylece agah degildir.
Onun dimagmda Allah gamindan ba§kasi yoktur" buyururlar.
Binaenaleyh boyle bir kimseye artik kitablar kan§tirmaga hacet olmaz; o
kimsenin akh maarif-i ilahiyyeyi ruhundan iktibasa bastar.
\jj i£s/\S* Jap Ai jijiAw lj ijA jAl* Sj> ^ dy-r
1083. ^Uahtaki adama onun akh muallim idi, hundan sonra akil onun hir §a-
kirdi oldu.
Merd-i Hakk'a miilaki olan kimsenin evvelce akli, sem'-i surisi ile isjttigi ve
basar-i surisi ile okudugu kitablann ma'nasmi talim ederdi. Maarif-i ilahiyyeyi
ruhundan iktibasa basjadiktan sonra, artik onun akh, ruhunun bir §akirdi olur.
\j* >}y* f& ^ ^i £ l-U^t ^/ J>^ dj>- Jap
1084. JTlkil, Cibril gibi der ki: By J/lnmed! Bijer hir adtm aiarsam heni yakar.
Zu'1-kuwe olan vucud-i hakikinin kuva-yi kulliyyesinden birisi, Hz. Ceb-
rail (a.s.)dir ki, maaniyi suretlere inzale me'murdur. Onun lisan-i §eriatde zikr
olunan kanadlan viicuh-i te'siratidir. Imdi her bir akla, Hz. Cibril'in viicuh-i
te'siratindan biri miiessirdir. "Akl-i kill" sahibi olan Resul-i Ekrem Efendi-
miz'e Cenab-i Cibril bilcumle vucuhu ile mikssir ve miinzeldir. Bu sebeble
hakkinda ^C % J^j Sf j (En'am, 6/59) ["...Ya§ ve kuru ne varsa hepsi..."]
buyrulan Kuf'an'i'inzal eyledi. Ve Cenab-i Cibril'in makami, makam-i akl ol-
dugu icin, aklin verasina gecemez. Nitekim mi'rac gecesinde Cenab-i Cibril
§ecere-i suver ve taayyunatin nihayet buldugu bir had olan "sidretii'l-mun-
teha"dan ileriye gecemedi; oradan ilersini ruh-i kulli-i Muhammedi'ye terk et-
ti ve dedi ki: o»^V i\x\ oy^ J x^\ i Ya'ni "Ya Ahmed, eger bir parmak ka-
dar yakla§irsam, yananm"
iste bu sirra mebni ruh-i salikin mi'racinda Cibril'in viicuh-i te'siratindan
birisinin altinda bulunan ve ta'bir-i digerle Cenab-i Cibril' in bir kanadi olan
onun akh, Cibril gibi der ki: Ey Ahmed! Eger kendi makamimdan ve haddim-
tr £p?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
den bir adim ileriye atarsam, benim sifaM cibriliyyetim yanar, mahv olur.
"Ey Ahmed" hitabinda ruh-i salikin, ruh-i kullf-i Muhammedi'den bir cuz' ol-
duguna i§aret buyrulur. Zira Ahmed'in ciiz'u, yine Ahmed'dir. Nitekim ha-
dis-i §erifde: l*jj & Oy-jU j *Ui ^ w Ya'ni "Ben Allah'damm ve mu'minler de
benim nurumdandir" buyrulmustar.
JW OlkU i£\ Zj jjl tf **■ d\j J~j> ^ jij jl i& \j* y
1085. Sen beni hirak, bundan soma ileriye sur. By canin suliani, benim had-
dim bu idi.
Ya'ni Cibril mi'racda Cenab-i Ahmed (a.s.)a demi§ idi ki: Sen beni maka-
mimda birak, ileriye gee. git, ey canlann kullii ve sultam! Benim haddim ve
makamim buraya kadardir.
1086. Dier kim ki tembellikten siikursiiz ve sabirsxz kaldi, o ancak bunti bilir
ki cebir ayagini tuiar.
Kim ki tembelligi sebebiyle a'za ve cevarihi, Hakk'in emrettigi bir vecri ile
yerli yerinde kulianarak sukr-i fiiliyi Ifa etmez ve hazz-i nefsanisine kar§i
kendini zabt edip sabr eylemez ise o, hakayik-i ilahiyyeden ancak cebr-i ila-
hi mes'elesini ortaya koyup, ayagini cebir ile baglar ve a'mal-i §er'iyyeyi ta'til
eder ve bir tarafdan da bu yolda akil ve ma'rifet satmaga basjar. Halbuki o
bicare, nefsinin zebunu olmu§tur ve onu amelden alikoyan nefsin igvasidir;
bundan haberi yoktur. Eger biraz sihhati muhtel olsa, etibba kapisini galmak-
tan asla u§enmez ve bu hususta kendisini Hakk'in mecburu addedip: Ne ya-
payim, bu bana Hak'dan gelmistir, benim elimde bir §ey yoktur; binaenaleyh
bu alam ve lztiraba sabr etmek lazimdir, demez.
Cebir hakkmda yukanda gegen 616,644,645,943 ve 946 ve 948 numa-
rah ebyat-i §erifeye dahi miiracaat olunmak faidelidir.
1087. Cebri getiren kimse, kendini hasta etti. O^fihayet o hasialik onu mezara
koydu.
Ya'ni Hak Teala'mn cahsma isareti olarak verdigi a'zalanni yerli yerinde
kullanmayan ve ben ef alimde mecburum diyen kimse, el ve ayagi kinlip,
amelden sakit olmus, olan kimseler gibi, kendisini hasta etti ve nihayet bu selb-
*£$*?
AHMED AVNl KONUK
i kudret hastahgi, kendisini dar olan tabayi'-i nefsaniyye mezarma koydu. Zi-
ra hayat-i hayvaniyye gayet dardir; ve hayat-i ruhaniyye ise gayet vasi'dir.
1088. U^eygamber hnynrdu ki: $aka He olan hastalik, maraz getirir. J4/u&ef
$erag gibi sorter.
Bu beyt-i §erifde \y>j»* ^jtf iji ^u r^jtf V Ya'ni "Sahte hastalik gos-
termeyin; zira sahte hastalik gosterdiginiz vakit, hakikaten hastalamrsiniz"
hadis-i §erifine i§aret buyrulur.
1089. Cebir ne olur? DCudmisi haglamak, yahut kopmus daman hitisiirmektir ,
Ya'ni "cebir" ma'na-yi liigavisi i'tibariyle kinlmis, bir §eyi baglamak veya-
hut kopmu§ daman biti§tirmek demektir. Binaenaleyh, ey ameli terk eden
tembel, elin, ayagin tutarken, cebir tarikini ihtiyar edip, kendini nicjn hasta-
lar sirasina koyarsin?
1090. CM>ademki hu yolda ayagin hinlmamisiir , kime guliiyorsun, niye ayagmi
haglamissin?
Maarif-i sufiyyeye dair ba'zi kitablar miitalaa etmi§sin veyahut bir kami-
lin huzurunda bulunup bu hakayik ve maarifi dinlemi§sin. Heniiz senin nef-
sinin ayagi kinlmami§ ve huzuzat-i nefsaniyyen igin binlerce adim atmaktan
u§enmemi§ iken, efal-i ibad, efal-i ilahiyyedir; binaenaleyh kudret ve kuv-
vet Hakk'indir, bizde asla kudret yoktur, diyerek nicjn bu esbab aleminde ta-
rik-i Hak'da gali§anlan "Heniiz zahiddir" diye istihza ederek guliiyorsun, ni-
cjn kinlmamis. ayagini baglami§sin?
1091. Ue o kimsenin ki, ayagi $ahsmak yolunda zedelendi, ona ^urak eristi
ve uzerine hindi.
Ya'ni Resul-i Ekrem Efendimiz b >J~ u£ jl^ 'JtZ ji J-* di S5»u * °L>L& $ "c/j
(Isra, 17/79) ya'ni "Gecenin ba'zi vaktinde uyanarak senin icin ftrsat ve fazl-
letine ziyade olarak namaz kil; ta ki Rabb'in seni makam-i mahmuda getire"
MESNEVM SERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
ayet-i kerimesi nazil olunca, kesret-i kryamdan mtibarek ayaklan sjsmceye ka-
dar tehecciid namazi kildi; ve bu cah§ma neticesinde mi'rac gecesi, kendilerine
Burak ta'bir olunan bir binek hayvani getirildi ki, bu suret Risalet-penah Efen-
dimiz hazretlerinin amel-i §enflerinin suret-i melekutiyyesi idi. Zira zahirde
teklif, batinda tekvin igindir. Binaenaleyh "Biz hakikati idrak ettik, artik ame-
le ihtiyacimiz kalmadi; bu ameli saliklere ve zahidlere biraktik" diyen kimseler,
amelden suver-i melekutiyye peyda olacagini bilmeyen kimselerdir.
1092. O dtnin hamili idi, mahmul oldu. Jermani kabul edici idi, mahbul oldu.
Ya'ni Resul-i Ekrem Efendimiz evvelen dinin yukiinu ve §er'-i mubinin
eskalini yuklenmis. idi. Ba'dehu bu amel-i §erifinden mutekevvin olan suret-i
melekutiyye kendilerini yuklendi. Evvelen kendileri ferman-i ilahiyi kabul et-
ti, ba'dehu makbul-i ilahiyye oldu ve mi'raca da'vet olundu.
1093. <$imdiye kadar sakdan ferman Kabul ederdi; bundan sonra orduya fer-
man eristirdi.
Ya'ni bir zaman sah-i hakiki olan Hak'dan emir kabul ve telakki ederdi.
Bundan sonra da cunud-i ilahiyye olan halk-i cihana emir verdi.
1094. <$imdiye kadar ona yildizlar ie'su ederdi; bundan sonra o yildizlarin emi-
ri oldu.
Ya'ni bir zaman alem-i unsuriden peyda olan taayyun-i §erifi, seyyaratin
te'sir ve terbiyesi altinda nesv u nema buldu. Vaktaki eskal-i niibuvveti ha-
mil olup, a'mal-i §erifeyi icra etmekle makbul-i ilahiyye oldu, bundan sonra
artik o seyyaratin hakimi ve emiri olup, onlara hukm etti.
Yildizlarin te'siri hakkinda yukanda 760-764 numarah ebyat-i §erife geg-
mi§ idi.
j»i j£ Olji (Jj\i *JLi y (j«J JaJ ji JoJ Jl£il \j p
1095. Scjer sana nazarda iskdl gelirse, o halde sakk-i kamerde sen sek tutarsm.
Eger Resul-i Ekrem Efendimiz'in seyyarata emir ve hakim olmasi, nazar-i
fikrin i'tibariyle sana muskil goruniirse, o halde seyyarat uzerinde hakimiyet-
^ft
<^^
AHMED AVNt KONUK
ten ibaret olan Resul-i Ekrem'in "§akk-i kamer" mu'cizesinde senin §ek ve
subhen vardir demek olur.
Malum olsun ki, bu insjkak mu'cizesinin vuku'unu islamdan ba'zilan tas-
dik etmezler de, derler ki: "Eger kamer miinsakk olaydi, aktar-i cihan ahalisin-
den elbette gdrenler olurdu. Halbuki boyle bir rivayet yoktur." Bu mu'cize hak-
kindaki rivayete gore ay, Mekke-i Mukerreme'deki Hira Dagi'nin arkasindan I
heniiz tulu' etmekte idi. Kureys/den ba'zilan Resul-i Ekrem Efendimiz'den
mu'cize istediler. Isimleri tefsirlerde zikr olunan ba'zi kimselerin muvacehesin-
de Risalet-penah Efendimiz parmagiyla aya isaret buyurdular; ay ikiye ayrildi;
birisi Hira Dagi'nin zirvesinin bir tarafinda ve diger parcasi da diger tarafmda
goriindii; ve derhal yine birlesti. Imdi ay, Hira Dagi'nin arkasindan dogarken,
ancak Hind ve Qin taraflanndan goriinebilir idi. Bir bucuk asir evvel Hind'de
hafriyat esnasinda bir heykel bulundugu ve iizerinde "insjkak-i kamer sene-
sinde yapilmisttr" ibaresi oldugu Hoca Ishak Efendi'den nakl ederler.
Fakir dahi, Qin'de eski bir kdsk iizerinde insjkak-i kamer senesinde bina
olundugu muharrer bulundugu, Melamiyye'den Maksud Efendi'den bizzat i§it-
tim. Ve Kur'an-i Kerim'de dahi y— \Jjk j i^yy hi \ 3ji o\ j JJiJi ^\j ^Ui cJ>t
'jl~+ (Kamer, 54/1,2.) ya'ni "Kiyamet yakla§ti ve ay.yanldi ve eger bir'ayet
gorseler i'raz ederler ve sihr-i mustemirdir derler" ayet-i kerimesinde bu
vak'aya i§aret buyrulmustur. Ehl-i Islam'dan bu vak'anin adem-i vuku'unu
iddia edenler, bu ayeti te'vil edip, kiyamet giiniinde ay yanlacak ma'nasim
verirler. Cenab-i Pir te'vil edenlere hitaben atide buyururlar:
1096. By gizlide hevayt tazelemi? kimse, imamni tazele; dil soziinden degil!
Ey hamirinde hayalat-i batileye tebean her an heva-yi nefsariisini taze-
leyen kimse, kalbinden bu hayalat-i batileyi def etmek suretiyle imamni ta-
zele. Kalbin hayalat-i batile ve heva-yi nefsani ile dolu iken, lisanen keli-
me-i tevhidi soylemek, tecdid-i iman etmek degildir. Nitekim ayet-i kerimede
Ij^Ti^T^jji i^\ i (Nisa, 4/136) ya'ni "Ey lisanen kelime-i tevhidi zikr edip, iz-
har-i iman edenler; kalbinizden dahi iman ediniz!" buyrulur.
c—«J °j\jj* &\ A& y>r Ij* ila^* C— *J ojU Olcl c~<*> ojlj \y> lJ
1097. Dieva taze olduk^a iman taze degildir; zird hu heva o kapinin kilidin-
den gayri degildir.
*$%&>
MESNEVl-t §ERlF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1
Ya'ni din yolunda her an senin kalbine yeni yeni hayalat-i batile ve efkar-i
faside ve turlii tiirlii feylesofluklar geldikge imanin tecdidi kabil degildir. Zira
bu heva-yi nefsani, iman-i hakiki kal'asi kapisimn kilidinden ba§ka bir §ey
degildir. Ya'ni bu heva : yi nefsani o iman-i hakiki kapisim kilitler. Nitekim
ayet-i kerimede ^ J* 2)1 '&\ 3 \\^ i^'i 'iji ^ 'J,\J\ (Casiye, 45/23) ya'ni "He-
vasmi ilah ittihaz'eden kimseyi gormedin mi? Halbuki Allah Teala onu ilim
iizerinde §a§irtti" buyrulur.
b J"* * cf Ju& 'j Lhf~ l J A ^jT Jijt ***/■
1098. HZikr olan helimeyi ie'vil etmissin; sen Otur'ani degil, ken&ini te'vil eil
Ya'ni Kur'an'in sana kar§i agilmamis. ve bikr kalmis. olan kelimesini heva-
yi nefsanine gore te'vil etmi§sin. Sen Kur'an'i te'vil etmekten vazgeg de kendi
kalbini te'vil et ve hakikat-i aleme cevir! Nitekim hadis-i §erifde pi^i csy- J
-u cju- U uj oiyb dj£i j^ ya'ni "Hevasi benim getirdigim §eye tabi' olmadikga,
sizden biriniz mu'min olmaz" buyrulmustar. Binaenaleyh Kur'an'in bikr ke-
limelerinin ma'nalanm yine Peygamber ve onun varisleri agabilir.
&~" U** y J* ^ & j c — , J&* ^J Jij^" *y j
1099. OCur'ani heva iizere te'vil ediyorsun; yuhsek ma'na, senden algak ve eg-
ri
[1081] . ,i
Ya'ni Kur'an'i kendi hevana uydurup te'vil ettigin igin, kelimelerin yiik-
sek ve ali olan ma'nalan, senin fikrin gibi algak ve egri oldu. Nitekim ha-
dis-i §erifde jUi & »-ui* i^ 4j. ^ji\ j~* & ya'ni "Kim ki Kur'an'i kendi
re'yiyle tefsir ederse, kendisine nardan oturacak bir yer hazirlasin" buyrulur.
(?*
jt J* divTj j u Sa J^U c-il j
Sinegin teVilinin merdudiyyeti ve onun zanninin za'fi
1 1 00. Senin ahvalin o aab sinejje benzer ki, o kendisini bir kimse zannetiu
^
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni senin Kur'an'i te'vilata kiyamin, kendini miihim bir §ahis addeden
sinege ve onun kissasina benzer.
1101. O, sarapsiz kendisinden sarhos olup, kendi zerresini giines gormiis idi.
"sinek" gibi olan ilm-i zahir sahibi, §arab-i a§k-i ilahiden sarhos. olma-
rm§, belki kendi enaniyyetinden ve kendi varligindan sarho§ olmus, idi. Bu
sarho§lugu sebebiyle kendinin zerre-i viicudunu ve ilmini koskoca bir giines,
gibi gormus. idi.
1102. ^eyanda, dogan hislannm vasfini ifitip, hen §ubhesiz vakiin ankasiyim
dedi.
Allah'in dogan kusten olan evliyaullahin evsafini kitablardan okumu§ ve
agizdan i§itmi§ oldugundan, kendi enaniyyetini ve varligim onlann fevkinde
gorup, onlar dogan ise, ben vaktin ankasiyim demi§tir.
(?*
Sinegin kissasi ve hakikaten deniz icinde oldugunu diisunmesi
1 103. O sinek, saman ^o-pii ve esek sidijji uzerinde gemici gibi has yiikseltir idi.
Bir e§ek yere i§emi§ ve bir cukura sidik birikmi§; o sidigin icine bir saman
gopii du§mu§. Bir sinek, o copiin iizerine konup ve gemici gibi basmi yuka-
nya kaldinp tekebbur ile etrafi tema§aya dalmi§.
1104. ^Dedi ki: ^en deniz ve gemi ittihaz etmisim; hit miiddet onnn fikrinde
kalmisim.
MESNEVl-1 §ERfF §ERHi / 1. ClLT • MESNEVl-1
1105. J$fe kit deniz, hu da gemi; hen de gemici adam ve re'y sdhihiyim.
^j ^Jj* J^ rfj'tj* <y -^ J 1 *^j cr** \ij> r* J.
1106. ^Deniz ustunde o sal surer di; ona o kadri hadden hirun goriindu.
sinek, e§ek sidiginden hasil olma deniz ustunde saman gdpiinden
ma'mul olan sail sevk ederdi. sinege bu e§ek sidiginin sahasi kadar olan
mahal hadden ziyade ve pek btiyuk goriindu,
1 1 07. sifit^ ona nishetle hadsiz idi. Onu dogru goren o nazar nerede?
1108. Onun alemi o kadar olur ki, onun goriisudur. Qoz hu kadar; deniz dahi
ona hu kadar dir.
Ya'ni bir sinegin alemi, ancak kendisinin goriisu kadardir. Mademki gozu,
sinek gozii kadardir; onun denizi dahi e§ek sidiginin sahasi kadar olur.
1 109. ^Bahl te'vilin sahibi sinek gihidir; onun vehmi esek sidigi ve iasviri de sa-
man coviidiir.
Ya'ni kendisini ilimde mutebahhir goriip Kur'an'i re'yiyle suret-i batilede
te'vil eden ulema-yi zahire ve felasife, sinek gibidir; ve onlann evhami ve ha-
yalat-i batilesi e§ek sidigine benzer ve tasvir ettikleri maam de, saman gopii
gibi olup, bu maaniyi o hayalat-i batila icinde yuzduriirler.
1110. Gqer sinek re'yivle ie'vili hirakirsa, o sineqi haki, huma kusu eder.
[1089] o o v
sinek gibi olan ulum-i zahire erbabi ve felasife insaf edip, re'yi ile o ba-
til te'villerden vaz gegerler ise, onlann insaflan kendilerini alem-i hakikate gi-
kanr; ve talihleri sinekliklerini bir huma kushigu derecesine gikanr. Artik on-
lar ulum-i ledunniyye afakinda ucarlar.
CWcp
AHMED AVNl KONUK
1111. O sinek olmaz ki, ona hu aegnek olsun; onun ruku surete layik olmaz.
Ya'ni te'vilat-i batileyi terk eden kimse sinek mesabesinde olmaz ki, ona
e§ek sidigine musabih olan evham sahasindan boyle bir ubur ve gegmek
vaki' olsun. Oyle bir kimsenin ruhu suret aleminde baglanip kalmaya layik
olmaz.
<?*
Tav§anm gee. gelmesinden arslanin haykirmasi
1112. O iavsan aihi ki, ar slant $ar-pti. Onun ruhu kaddine layik mi idi?
Ya'ni ruhu svtret aleminden yiikselmis. olan kimse, arslana mukabele eden
tav§an gibidir. arslan ile pencdesmege kiyam eden tavsamn ruhu, arslana
nazaran pek kiicuk ve hakir olan bu boya, bu surete sigar bir §ey mi idi?
r^ ^-^ j- ^ r^£ °j £ r^ -> ^>" ^ J 1 ^*& ^ *£>
1113. ^Arslan hiddet ve gazab yuziinden derdi ki: ^Busman kulagimin yolun-
dan adz bagladi.
Arslan, tav§anin geg kalmasindan ofkelenip derdi ki: Dusman ma'kul ve
latif gorunen sozleriyle benim kulagimin yolundan basar-i basiretimi bagladi.
1114. Cebrilerin mekri heni bagladi. Onlann aga^tan kilici, tenimi hasta eiti.
Ya'ni cebir ve tevekkiil mekrini ortaya koyan o hayvanlann sozleri, be-
nim sa'y ve ictihad fikrimi bagladi; onlann suslii sozleri kilig kini gibi idi. Ben
kina baktim, igindeki kilici goremedim. Binaenaleyh elimde kini suslii bir tah-
ta kihg kaldi. Bittabi' cidal-i hayatta zarara giriftar oldum.
c 3^>
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVt-1 •
1115. I^u sebebden ben o demdemeyi dinlemem; hepsi $eyianlann ve gulyabani-
lerin sesidir.
sdzierin ma'nasizhklan sabit oldugu igin, ben artik o demdemeyi ve on-
larin soziimi dinlemem; onlann sdzleri igvaat-i seytaniyyedir ve sahralarda
yolculann yollanni §a§irtan gulyabanilerin ilkaatidir.
1116. 61/ ^onui durma onlan yxri; onlann postunu kopar ki, onlar vostian ba$-
ha degildir:
Onlar, ahde vera etmeyen igleri giiriik mahluklardir. Binaenaleyh onlar
ancak ma'nasiz suretlerdir,
1117. O^ost neotr? Turlu tiirlii sozlerotr; su usfunoe Wart olmayan naki$-
lardir.
OUj- y?~» J** j J£ by? o^ 0*' Ob >* ^ j C~-j; Oj^- jsw j*l
1118. ^u sozil kabuk ve ma nayt if kil! ^Bu so2 naki§ gihidir, ma'na dahi can
gibidir.
1119. Qiirixh if vein, habvh ayvp ortum ohir; iyi if ifin, gayreiien gayb orinciidiir.
Mesela cevizin igini kabugu orter. Cevizin ici ya giiriik veya saglam olur.
Eger giiriik olursa kabukta ayip ortiiciiliik ma'nasi olur; ve eger saglam olur-
sa, insana nazaran gayr mesabesinde olan hayvanatin tecaviiziinden masun
kalmasi igin yine o kabuk ayb-pus. olur. Ya'ni gayb mertebesinde olan ve na-
zarlardan gaib bulunan o saglam igi ortmtis. olur.
Bu beytin §erhinde §urrah-i kiram hazarati gok tekelliif buyurmu§lardir;
fakat Cenab-i Pir'in maksad-i alileri kalb-i insaninin kabuk ve ruhun, giiriik
ve saglam aksama miinkasim oldugunu misalen beyandir. Filhakika da in-
sanlann suret nokta-i nazanndan yekdigerine kar§i bir imtiyazi yoktur; fakat
ma'nalan latif ve habis olabilir. Ma'nasi habis olan bir insan, ilim ve irfan-i
surisi ve edeb-i zahirisi ile .bu habasetini muvakkaten ortebilir. Ve keza
s^P?
AHMED AVNl KONUK
ma'nasi latif olan bir insan-i kamil dahi, bu letafet-i batmesini na-ehil olan
kimselerden gayretten, ya'ni kiskandigindan setr edebilir. Bu ma'nayi muey-
yid olarak Cenab-i Pir-i destgir Divan-i /CeMlerinde §6yle buyururlar:
"Bu adamm heykeliyuz ortiicudur; yoksa biz butiin secdelerin kiblesiyiz. "
:o ,
k* ^jH *r j* ^ j j*> M ^ j l ?* t>y?
1120. Uaktaki kalem riizqardan, defter sudan oldu, her ne vazarsan cabuk fa-
[1099] .1 °
n% olur.
1121. tSu nakisdir, eger ondan vefa istersen; ellerini vsirarak geriye doner sin.
1122. S^idemde riizgar heva ve arzudur; hevayi terk ettigin vakit ^ Din" mm
haberi vardir,
Bilcumle e§yanin hiiviyyeti ve hakikati Hak'dir. tnsan dahi e§yadan bir
§eydir; binaenaleyh onun hiiviyyeti dahi Hak'dir. Her insamn kendi huviyye-
tini ve hakikatini orten, viicud-i unsurisidir ve bu viicud-i unsuride kuwe-i
nefsaniyye merkuz ve mahfidir. l§te bu kuvve-i nefsaniyyeden esen heva ve
arzu riizgarlan, kendi hakikatinin ve hiiviyyetinin hicabi ve perdesidir. Bir
adam emr-i ilahi ve sunnet-i peygamberi dairesinden hareketle bu heva ve
arzulann esmesine mani' olursa, kendisinde ancak saf ve pak ve mukaddes
olan kendi hakikatini ve huviyyetini bulur; ve artik ona gelen ilkaat ancak
Hu'nun, ya'ni huviyyet-i ilahiyyenin ilham ve haberleridir.
Cenab-i Fir, bu hususta kendi zevk-i alilerinden ihbaren buyururlar ki:
1123. Jail-i haktkmin haberleri hos olur; zira O, hastan ayaga kadar daima
sahittir.
llhamat-i ilahiyye cok latifdir ve huviyyet-i ilahiyyeden nazil olan maani
asla tebeddiil etmez, daima sabit ve ber-karardir. Kuvve-i nefsaniyyenin ilk-
aati ise daima finldak gibi doner ve biri digerini nakz eder; ve asla sabit de-
gildir. Ve bu tenakuzlan ruhlara ve kalblere kasvet verir.
<^^
MESNEVl-I §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
LJl <ji* 4^aJ- j \S y>- LT C)\j -"^ OULi *.<uja>-
1124. *iPadi§ahlarin huibeleri ve riyasetleri tebeddul eder; enbiyanin riyasetleri
ve huibeleri mustesnadir.
Ya'ni padi§ahlann namina okunan hutbeler ve onlann riyasetleri ve ser-
verlikleri miiddet-i hayatlarryla kaimdir. Biri gider, yerine digeri gelir; kendi-
nin ne hutbesinden ve ne de riyasetinden eser kalir. Fakat enbiya (aleyhi-
mu's-selam)in hutbeleri ve riyasetleri boyle degildir. Biri giderse, yerine ge-
len onun namini ve riyasetini de beraber getirir. Nitekim Kur'an-i Kerim'de
aL-j 'j* o^i '&, j> Sf (Bakara, 2/285) ["Allah'in peygamberlerinden hicbiri
ayirmayiz"] ayet-i kerimesinin tefsiri 330 numarah beyt-i §erifde gecmi§tir.
Bir kimse giden peygamberi tanimazsa, geleni de inkar etmis, olur; ve keza
geleni tanimasa, gideni de inkar etmis, olur. Fakat padi§ahlar boyle degildir;
gelenin devr-i saltanatinda artik gidenin nami zikr olunmaz.
1125. JLira padisahlann hod-niimdligi ve kerr u feri hevddandir; enbiyanin
hasmeti ise Diibriyadandir.
Padi§ahlarm debdebesi ve saltanati heva-yi nefsaniyyeden miinbaisdir.
Zira kendi riyasetlerini ve gururlanni tatmin igin insanlan olduriirler. Bina-
enaleyh onlar su uzerinde nakis, kabilindendir; bu sebebden kendileri gidince
o debdebe ve §evket sdner. Fakat enbiyanin ha§meti ve riyaseti Zat-i Kibri-
ya'dan miinbais oldugundan ve onlann riyaseti mahza Zat-i Kibriya'nin emir
ve nehyini teblig maksadiyla vaki' oldugundan, bu sifat-i ha§met ve riyaset,
mevsufu olan Zat-i Kibriya ile kaimdir, asla tebeddul etmez.
1126. ZPar alar dan -padisahlann adini hahk ederler; nam-i Sfyhmed'i ebede ha-
dar $agirirlar.
Padisahlan tebeddul eden milletler, darb ettikleri sikkelerin uzerinde eski
padi§ahin adini tebdil ederler; fakat hatem-i enbiya Ahmed (aleyhissalatti
vesselam) Efendimiz'in nam-i §erifini ebede kadar milyonlarca efrad mina-
relerde okunan ezanlarda, hutbelerde ve namazlarda ve Kur'an'da ve sala-
vat-i §erifelerde zikr ederler.
JPp^- AHMED AVNt KONUK "^@
1 127. O^fam-i <S%kmed t enbiya cwnlesinin namidir; mademki yiiz geldi, Hoksan
dahi oniimiizdeiir.
Ahmed (a.s.) Efendimiz'in nam-i serifi, butiin enbiya kafilesinin nam-i §e-
rifidir. funkii ahir zaman nebisi ve hatem-i enbiya olup, kendinden ewel ge-
lip gecen enbiyanm hutbelerini ve riyasetlerini cami'dir. Bu ma'na, yiiz ade-
dini zikr ettigimiz vakit, igindeki doksan adedini de zikr etmi§ oldugumuza
benzer. Nitekim ayet-i kerimede bu hakikate isaret buyrulur: (* ^aJi 'j* ^ '(/*
<s~? 3 ur*yj rsf 0' 1 *<£-<» j ^ j '^ &j ] tf-^G ^y *>. J^j (§ura, 42/1 3) Ya'ni "Al-
lah Teala size dinden Nuh'a vasiyyet ettigi §eyi ser' etti; ve sana, Ibrahim ve
Musa ve Isa'ya vasiyyet ettigimiz §eyi vahy ettik." Boyle olunca, nam-i Ah-
med (a.s.) butiin enbiyanm nami olmus. olur.
Tavsamn hilesi beyanindadir
1128. ^Tavsan gitmehte cok ge$ kaldv ve hileleri kendisine takrir etti.
Ya'ni tavsan arslamn online gitmeyi kasden $ok zaman te'hir etmekle be-
raber, yapacagi hile ve tedbiri de kendi kendine kararla§tirdi.
1129. r \Lz\in tehirden sonra arslamn hulagina hir ihi sir soylemeh i$in yola
geldi.
Jap (Skj* <ji* ^~*^ \i *%■ ^ J^ <j\*j*» j- 5 CU^lfllp 4s* \j
1130. JAklm $ahsinda ne acib alemler vardxri IZu akil deruasi ne acib aeni$-
[U09] Ukiledir!
Beyt-i §erifdeki "sevda" kelimesi, sahis ve karalti ma'nasinadir. Akil her
ne kadar kesafetten an ise de, vucud-i latif-i hakiki muvacehesinde kesifdir;
<^>^>
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 • "^®
zira ervah ve misal ve §ehadet alemlerine "suhus-i selase" ta'bir ederler.
Bunlardan ervah, misale nazaran latif ve misal ervaha nazaran kesifdir; ve
keza misal, §ehadete nazaran latif ve §ehadet misale nazaran kesifdir. Bun-
lann ciimlesi de vucud-i hakikiye nisbeten kesifdir. Ve akil alem-i ervaha
miilhakdir. Binaenaleyh alem-i surete nazaran aklin §ahsiyyetinde pek cok
acib ve garib alemler vardir ve cok genis. bir deryadir. Alem-i suretin §ahsi,
akhn §ahsiyyetinden ma'mur olur.
1131. r Bizim suretimiz bu iaili deniz i$indedir. Uidseler gibi suyun yiiziinde
kosarlar.
Ya'ni bizim suver-i kesifemiz bu latif ve tath olan akil denizi icjnde kase-
ler gibi yiiziip dururlar. Kaselerin hareketleri nasil suyun cereyamna tabi*
olursa, bizim viicudlarimiz da akil denizinin hareketine tabi' olur.
1132. ^olmadik^a deniz iizerinde legen gihidir; lejjen doldugu vakit i$ine baiti.
Ya'ni legenler gibi derya-yi akilda yuzen bizim viicudlarimiz, deryanin
suyundan dolmadikca, suyun sathmda yiizer durur; ve suyun sathinda ken-
disi gibi yiizen ba§ka suret legenlerini de mii§ahede eder; ve onlann ahkami
yekdigerine muzahame eder. Velakin legenin igine doldugu vakit nasil gark
olursa, bizim vucudumuz dahi akildan doldugu vakit, derhal deryaya gark
olur; ve artik nazanndan diger legenler gibi olan suver-i alem gaib olur; ve
vakit ruhaniyet aleminin esran kendisine miinkesjf olur.
1133. iSflkil gizlidir ve aleme mensub olan zahirdir; hizim suretimiz ondan bir
dalga veya kairedir.
Akil, hakikat-i vahidedir ve bir kiildiir; ve ruh-i kiilli-i Muhammedi'nin si-
fatidir. Onun icin Resul-i Ekrem Efendimiz'in hakikatine "akl-i ewel" ve
"akl-i kill" de derler. Alem-i suretin intizam-i bedl'i akil vasitasiyla zuhur et-
mi§tir. Imdi alem-i suretin binasinda "akl-i kul" miiessir olmakla beraber,
kendisi bir sifat oldugundan, i§aret-i hissiyye ile "Iste akil budur" diye goste-
rilemez. Binaenaleyh enzar-i hissiyyeden gizlidir; fakat alem-i surete men-
subiyyeti hasebiyle zahirdir. Mesela gayet giizel bir binaya bakihnca, nazar-i
c £p*
AHMED AVNl KONUK
hissiye evvelen bina goriinur; ba'dehu mi'mann aklinin derecesi bu suretde
me§hud olur. §u halde suver-i alemden birer suret olan bizim viicud-i unsu-
rimiz o derya-yi akildan birer dalga veya katre olmus, olur.
l/° J^ Jj* J**. ^-^J <^j J^j^- ci~*j ^ c^jys* *>- y>
1 134. Suret her neyi ona vesile ya-parsa derya onu o vesileden dolayi uzaga alar.
Akl-i kiillT, ruh-i kulli-i Muhammedi mertebesinin sifatidir ve blitun ervah-
i ciiz'iyye ve ukQl-i cuz'iyyenin ash bu ruh-i kulli ve akl-i kiillidir. Ve merte-
be-i §ehadette bizim suretlerimizi tedvir eden ukul-i ciiz'iyyemiz ve ukul-i
cuz'iyyemizi tedvir eden dahi akl-i kiillidir. Derya-yi akl olan akl-i kulli mer-
tebesine suret vasitasiyla vusul imkani yoktur. Binaenaleyh o mertebeye vu-
sul igin sureti degil, yine akh rehber ittihaz etmelidir. Suret, rehber ve delil it-
tihaz olundukga, o suret onu kendi kiillunden uzaklara diisuriir.
1135. V^fihayet goniil sir vericiyi gormez; nihayei uzak aticinm okunu gormez.
Ya'ni suret vasitasina miiracaat eden bir kimsenin kalbi ancak sureti gb-
riir; suret arkasindaki sir vericiyi gormez; ve nihayet o kimse uzak atici olan
akl-i kiilliin attigi tedbir oklarim ve kendi akl-i ciiz'isi de o tedbirler icinde da-
ir oldugunu goremez.
jj oij ji }y£- c-~»i JJljJ ^j* j*u* jj JJb aj\j \j ij>- <*_ M »\
1136. Oiendinin ahni gad) olmus hilir ve inaddan ahni yolda hizli kosiurur.
Ya'ni hakikati suret vasitasiyla idrake cahsan kimse, kendi ruhunun, ruh-i
kuIHnin ciiz'ii ve aklinin dahi, akl-i kullinin ciiz'ii olup daima ona rakib oldu-
gunu bilmez. onu gaib zanneder. Alem-i suret icinde esrar-i ruha ve akla va-
kif olmak igin, inad ile rakib oldugu ruhunu ve aklini yorar durur.
1137. O cevad ahni gad? hilir; kendi ah onu ruzgar gihi gekici etmistir.
Sarf-i mesaide comerd olan o suret-perest, kendi atim gaib olmus. bildigi
halde, kendi ati onu ruzgar gibi daima cekip gotiirmekte oldugunun farkmda
degildir. Ya'ni aradigi ma'na ve hakikat kendi viicudunda oldugu halde, gaf-
letinden dolayi, onu haricde arar.
*$$$&>
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1138. O sersem, figan ve ciist ii cu icinde, kapidan kaptya, her iarafa somen ve
arayici oldujju halde;
1139. ^izim ahmizi calan nerededir ve kimdir? der. By efendi senin uylugn-
nnn alhnda olan nedir?
Ustune bindigi atin farkinda olmayan gafil suret-perest, §una buna "Be-
nim atim nerededir, kim galdi?" dedigi vakit; o gafilin haline agah olan birisi
de; "Atin galindi ise, §u ustune bindigin §ey nedir?" der. l§te kendi ruhu ve
akli ile hareket eden adamin, acaba run ve akil alemi nasildir diye suna bu-
na sormasi, tamamiyle atim arayan adamin hali gibidir.
1140. Bvet hn atdir; lakin at nerede? By ah arayan sehsuvar, kendine gel!
Ya'ni atim arayan kimseye birisi, efendi aradigin at altindadir dese; o kim-
se gafletinden, evet bu atdir, velakin at nerededir? der. Bu misale mutabik
olarak ruhu ve akli anlamak isteyen bir kimseye, bir arif-i hakkan! gikip
"Efendi sen, ruh ve akil alemi igindesin, senin ruhun ve aklin vardir" dese;
kendi vucudundan gafil olan o kimse, evet bende ruh ve akil vardir, amma
ben o ruhu ve akli gormek ve anlamak isterim der. Buna, kendine gel; bu ser-
semlikten vazgeg; ahvalini tedkik et, run ve akil alemini haricde degil, kendi
vucudunda zevkan mu§ahede etl Zira senin kalbin cemaddir, harekatin ru-
hun iledir ve idrakatin dahi akhn iledir; binaenaleyh senin senligin ancak ru-
hun ve aklin iledir, cevabi verilir.
1141. Can zahirlikten ve yakmlikian gatbdir. Zira vex su ile dolu ve dudagi ku-
ru kiip gibidir.
"Can"i anlamak isteyen kimse bilmelidir ki, can vucud-i insanide §iddet-i
zuhurundan ve kemal-i kurbiinden gaib goriinik. Vucudu ruh ile dolu.fakat
dimagi onu anlamaga te§ne olan kimse, igi su ile dolu ve agzi kupkuru olan
kiipe benzer.
c^g^
gg}<^ AHMED AVNt KONUK
s j jy **" oO ] J** ^ ^ \jjS J >* J C-^ ^* <^
1142. OCirmiziui ve yesili ve moru ne vakit gorup hilirsin? HZundan evvel sen
tic nuru gormedikce.
Ya'ni sana renkleri gosteren ve onlan kirmizi ve yesjl ve mor diye tefrik
ettiren uc. nurdur. Sen bunlan uc nur vasitasryla goriirsun. Bu nurlar dahi
sunlardm "Nur-i basar", "nur-i akl" ve giine§ ve lambanin nuru gibi "mad-
di nurdur." Bunlardan birisi olmasa rii'yet kabil degildir. Mesela nur-i akl ol-
masa, hayvanlar gibi, gordugii §eyin ne oldugunu bilemez. Ve eger nur-i akl
olup, nur-i basar olmasa, rii'yet kabil olmaz. Ve keza nur-i akl ve nur-i ba-
sar olup da, nur-i maddi olmasa ve ortahk karanhk olsa yine renkler gorun-
mez. Binaenaleyh insan gozunu agtigi vakit nazari bu uc nurdan evvela
nur-i maddlye vaki' olur; fakat o nurun §iddet-i zuhurundan ve nur-i basa-
ra kemal-i kurbiinden ve ihata-i kamilesinden dolayi, evvelen mii§ahede
olundugu anlasilmaz; bu ise ancak gafletdir.
y J'y JJ W^j ^ jy j A^ y J* j* ^ ^ ^j j> tiyt dl$
1143. Jakat senin akhn renkde gaib oldugundan, o renkler nurdan senin hi-
cahm oldu.
Ya'ni sen gozunu acmca akhn o renklerde mustagrak oldu; ru'yete vasita
olan nur-i maddiden gaflete dii§tiin. Senin o renklere dalman bu nur-i mad-
diyi idrakine hicab oldu.
1 144. Uakiaki gece o renkler mestur oldu, hinaenaleyh rengin gorulmesi nurdan
oldugunu gordun.
Ya'ni gece olup da, vasita-i rii'yet olan nur-i maddi gidince, ortahgi karan-
hk basti, renkler gaib oldu; o vakit anladin ki, renklerden ewel ziya-yi §em-
si goriir imi§sin. l§te suver-i maddiyyeyi miisahedede mustagrak olanlar da
boylece ruhun ve akhn viicudundan ve kendi viicudlanndaki faaliyetlerden
gafildirler,
1145. Diar'vd nursuz rengi gormek yokiur; iste icerideki reng-i naval dahi hoy
ledir.
c c£p?
MESNEVM §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Ya'ni vucudunun haricinde olan nur-i maddi olmaksizin rengi gormek
mumkin degildir. I§te bunun gibi, vucudunun igindeki reng-i hayali gormek
igin de bir nur lazimdir; o da nur-i run ve akildir.
1146. n^u hdrici, aunesden ve Suha'dandir; ve dahili, ulanin nurunun aksin-
dendir.
Ya'ni bu harici ve maddi nur gune§den ve Suha'dandir. "Siiha" kiiciik bir
yildizdir ki, "Benatii'n-na'sji Rubra" denilen yildizlann camiasina yakindir.
Goziin kuwetini, onu gormekle tecriibe ederler. Cenab-i Kr'in giine§ ile Sii-
ha'yi zikr etmeleri, rii'yet-i maddiyyata mutlaka cok ve az nur-i maddi lazim
oldugunu beyandir. Ve dahili nur ise Zat-i Ecell ve A'la'mn nurlannin aksin-
dendir. Ve Hakk'in nurlannin aksi, insanin batinindaki ruh ve akil nurudur.
C~~Lsl>- l^ta jy j\ ^2^ jy C— Ji jy Zy>- ^J^>- jy jy
1147, fjoziin nurunun nuru ise, nur-x dildir. Qozun nuru, aonullerin nurundan
hasildtr.
Yalmz goziin nuru hayvanatta da vardir; ciinkii goziin nuru ruh-i hayva-
niden miinbaisdir; fakat insanin ruh-i hayvaniden miinbais olan goziiniin
nurunun da bir nuru vardir ki, o da gonial nurudur; ve gdnul nuru, ruh-i in-
sanideki bu ruh bir emr ve §e'n-i ilahiden ibaret oldugundan, nur-i Hak'dir.
Binaenaleyh insanin goziiniin nuru, goniillerin nuru olan ruh-i insaniden
miinbaisdir.
*\j&r J ^ fj^- J J^P- jy j £ C~w*U>- jy Ji jy jy j\j
1148. fjoniil nurunun nuru daki Diuda'nm nurudur hi, o akil ve his nurun-
dan mukaddes ve auridir.
Ya'ni kalbin nuru olan ruh-i insani bir nur-i ilahidir. Zira Hak Teala in-
san hakkinda ^jj ^ v ci^ j (Hicr, 15/29) Ya'ni "Ben ona ruhumdan
nefh ettim" buyurdu. l§te bu Hakk'in nuru, akil ve his nurundan mukaddes
ve ayri bir §eydir; zira bu nur mahluk degildir. Akil ve his nuru ise mahluk
oldugundan, mahlukata aid nakayisdan ve bu'diyyetten ari degildir. §u hal-
de insanin maddiyati gormesi, dort nurun ictimaindan hasil olur ki, birisi
"nur-i basar", digeri "nur-i kalb" ve biri "nur-i Hak"dir; ve ddrdunciisii de
"nur-i maddi"dir. Bunlann ciimlesinin mensd hakikatte hep nur-i Hak'dir.
G ^&°
AHMED AVNI KONUK
Velakin birisi teselsulen digerinden nes/et eder. Hayvanattan kism-i a'zami-
mn rii'yeti nur-i basar Lie mir-i maddinin ictimamdan olur. Onlarda nur-i
kalb olmadigmdan, gordukleri §eyin mahiyyetini bilemezler. Yalniz hiss-i ta-
bii ile akl-i kullun idaresi altmda hareket ederler. Onlara akl-i kiilden ne va-
rid olursa ona gore tab'an hareket ederler ve bu te'sir ile kendilerine miila-
yim olani ve olmayani hissederler. Insan ise boyle degildir Onlar tig nurun
ictimai ile goriirler ve bilirler. Bunlardan birisi nur-i basar, birisi nur-i kalb ve
digeri nur-i maddidir. Kuwe-i akile, nur-i kalb olan ruh-i insaninin sifatidir.
Binaenaleyh insan maddiyyati ewela nur-i maddi ve nur-i basar vasitasry-
la goriir; ba'dehu gordugunu nur-i kalbin sifati olan kuvve-i akilesi ile mu-
hakeme eder. Ve bu kuvvet ve nur ile gordugu §eylerin ma'nalanna intikal
eder. Fakat bu kuwe-i akile alem-i hisde ve maddiyyat aleminde mustagrak
oldukga, nur-i kalb olan ruh-i insaninin hicabi olur. Eger bu istigrakdan vaz
gegip, kendi mevsufu olan ruha tevecoih ederse, ba§tan ayaga kadar nur-i
Hak olup hakikat-i vucudu zevkan idrak eder. Bu sebeble Resul-i Ekrem
Efendimiz JUi & j \jj ^s, ^ 3 \jy &,+> J j by ^*^ Jjby^J^ ^
by J J^'j by <J^ j by ^ u 3 by J 1 3 by Jy 3 by Ya'ni "Ey benim. Al-
lah' mi, kalbimde bir nur ve sem'imde bir nur ve basarimda bir nur ve sagim-
da bir nur ve solumda bir nur ve ustumde bir nur ve altimda bir nur ve
dniimde bir nur ve arkamda bir nur ihsan eyle ve bana bir nur bans, eyle!"
buyururlar.
\j j„i lx> jy x^i ^pj U^j LS-^i^ 3 jy -V v** 1
1149. 0ece nur olmculi ve renkleri goremedin; oyle olunca sana nurun ziMi se-
hebiyle zahir oldu.
Gece giinesm nuru olmadigi icin renkleri goremedin; oyle olunca nur ken-
disinin ziddi olan zulmet sebebiyle sana zahir oldu ve rii'yet igin nur lazim
oldugunu anladm.
1150. C/Vuru flormehiir, ondan soma ren§i flormedir; ve hunu nurun ziddi sete-
hiyle hila-teemmul bilirsin.
E§yayi gbrmek keyfiyyetinde ewela nur gbrulur, sonra da renk ve e§ya
gbrulur. Ve bu ru'yeti, nurun ziddi olan zulmet sebebiyle dusunmeye hacet
kalmaksizm bilirsin. Mesela gece odada yanan lamba sbniiverse, higbir §ey
*$$&>
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. CiLT • MESNEVt-1 •
goremezsin; i§te bu zulmet sana rii'yetde evvelen nuru gordugunii asla teem-
mule hacet kalmaksizin bildirir.
1151. Diak ^Teala renc ve garni onun vein yaratti; id ki hu zid ile hos-dillik za-
hir e gele.
Ya'ni Hak Teala elemi ve garni ho§-dillik ve siirur meydana c,ikmak icjn
yaratti. zira e§ya ziddi ile munke§if olur. Mesela nurun vucudu zulmet ile ve
beyazin vucudu, kara ile ve tathnin varhgi aci ile, lezzetin vucudu elem ile
anlasdir. t§te kainatta mevcud olan ezdadin kaffesi bu hikmete mebni yaratil-
mistir. Bu da esma-i ilahiyye ma'nalarina mukabil olmasindan munbaisdir.
Ve esmadan miisemma olan Hakk'in vucudu anla§ihr. Binaenaleyh musem-
ma olan Hak "camiu'l-ezdadMir.
1152. Uarlik, uokluk i$inde goriilehilir; zenginler fakir e cud getirirler.
E§ya ziddi ile mimkesjf oldugundan, varligin ma'nasi, yokluk ma'nasi
icjnde goruliir ve anlasriir. Nitekim sehavet bir sifatdir; mal sahibi olan zen-
ginler, mail olmayan fakirlere ihsan ve atada bulundukca, bu sifat-i sehavet
zahir olur. Binaenaleyh zenginin ziddi olan fakir ve fakirin ziddi olan zengin
bulunmak icab eder.
1153. Dmdi gizli olanlar zid sehebiule zahir olur, uVlademki Diakk'in ziddi
yoktur, gizli olur.
Mademki alem-i suret ve ma'nada gizli olan §eyler zidlan sebebiyle hisde
ve akilda zahir olur; o halde gizli olan Hakk'in zuhuru igin dahi, mertebe-i his
ve akilda bir zid olmasi lazimdir. Halbuki viicud-i vahid-i Hakk'in bir ziddi
yoktur. Boyle olunca o bittabi' his ve akilda gizli kalir.
1154. JZ.ua nazar nur uzerine, ondan soma renge olur. r Beyaz ile zenci gihi,
zid zid ile zahir olur.
Ya'ni nazar evvelen nura, sonra renge vaki' olur. Binaenaleyh renkde
yekdigerinin ziddi olan beyaz adam ile, zenci nasil yekdigerinden tefrik
*$$&>
1
AHMED AVNl KONUK
olunursa, birbirinin ziddi olan nur ve zulmet dahi oylece birbirinden tefrik
olunur.
1 1 55. Dnxdx sen nurun zxddx ile nuru bildin; zid, ztddi zuhura getirdi.
Sen nurun ziddi olan zulmet sebebiyle nuru bildin; i§te boylece zid olan sey-
ler birbirlerini meydan-i zuhurda gosterirler. Nitekim Hz. Lokman'a, "Edebi
kimden ogrendin,?" diye sormusjar "Edebsizden ogrendim" cevabini vermis, tir.
1156. Uucudda nur-i Oiahk'in ziddi yoktur ki, ztddi sebebiyle O'nu asikare
gostermek miimkin olsun.
1157. <$ut/iesiz bizim cjozlerimiz O'nu idrak edemez; haJbuki sen O'nun mud-
rik oldujjunu U^fausadan ve dajjdan aorl
Bu beyt-i §erifde sure-i En'am'da vaki' y> 'j 'j\JH\ Jjx y> j jUuV' <^j^ ^
jJu U^ (En'am, 6/103) Ya'ni "Gozler O'nu idrak edemez, ise gozleri id-
rak eder ve latif ve habirdir" ayet-i kerimesine i§aret buyrulmustar.
Ma'lum olsun ki: Vucud birdir, o da viicud-i mutlakdir. Ve viicud-i mut-
lak hakkmda tzahat 610 numarah beyt-i §erifde gecti. Bu viicud-i mutlak
kendi suunat-i zatiyyesini, kendi nefsinde miisahede etmek icm, mertebe-i
letafetinden, biri digerinden daha kesif olmak iizere, birtakim meratibe te-
nezziil etti. Ve bir alem-i eksef olan alem-i §ehadetde sifat ve esmasi hase-
biyle miiteayyin oldu. Binaenaleyh Zat-i Latif-i Hak, bilciimle meratibi ve
e§yayi Zat'iyla muhittir ve bu e§yanin kaffesi, viicud-i hakikinin izafatin-
dandir. Imdi her bir mazhar, mertebe-i taayyiin ve kesafetde kaldikca, ken-
di hakikati olan viicud-i hakikiyi kuva-yi hissiyyesiyle idrak edemez. Bu-
nunla beraber o mazhann viicudu, viicud-i Hak'dan peyda olmustar ve
O'nda miistagrakdir. Onun vehmi, kendisini Hak'dan ayn goriir. Binaena-
leyh onun gormesi ve bilmesi hep Hakk'indir. Bu i'tibar ile Hak, basarlan id-
rak eder. Zira Zat-i Hak latifdir ve her §eyin huviyyetidir ve habirdir; giinku
her mazhann kendisini bilmesi, onu Hakk'in bilmesidir. Boyle olunca btitun
bilme, gdrme, isttme vesaire gibi bilciimle mezahirin ezvaki, ezvak-i ilahiy-
yedir. Sen bu ma'naya delil istersen, bunu Musa (a.s.)dan ve Tur Dagi'ndan
*$$&>
MESNEVl-t §ERlF SERHt / I. CiLT • MESNEVl-1 •
bilirsin. Zira Cenab-i Musa taayyun-i kesifinin ahkammda miistagrak iken,
Hakk'i gormek istedi. "Goremezsin; daga bak!" hitabini igitti ve Hak zatiyla
daga tecelli buyurmasiyla dag pargalandi ve Cenab-i Musa da, kendi mev-
hum olan varhgindan bi-hu§ oldu ve ona rii'yet ancak bu hal iginde vaki' ol-
du. Bu rii'yet, zevk-i Musevi dairesinde boyle vaki' oldu. Zevk-i Muhamme-
di dairesindeki rii'yeti dahi insaallah sirasi geldikge, bu Mesnevi-i $erff'den
anlayacagiz ve bu ni'met-i rii'yet bir iimmete miiyesser olmamigtir. Ve'I-
hamdii lillahi ala zalik.
1158. Sureti, ma'nadan, meseden arslan Qtbi bil; yahut diisiinceden sada ve soz
gtbi bil!
Ya'ni suret aleminin ma'nadan cikismi, me§elik iginden arslanin gikisj gi-
bi bil; yahut fikirden dogup zahire gikan sada ve soz gibi bil! Zira fikir ma' na-
dir; Iafiz ve savt ile izhar edilince bilinir.
1159. ^Bu soz ve sada endiseden kalkh. Sen fikir deryasinm nerede olduaunu
bilemezsin.
Bu kesif olan soz ve sada, latif olan fikirden sudur eder. Bununla beraber
sen latif olan o fikir deryasinm nerede bulundugunu bilemezsin; ve zahirde
viicudu olmadigi icin goremezsin.
ijtij^i *a Juil) *£ ^b Ot jx> u-fl-W <J-h* u^*" FJ* ^J5 ^ y
1160. jfakat soz datyasimn latif olduijunu gordiiijun vakit, onun denizinin de
serif olduijunu bilirsin,
Ya'ni fikir denizinden kopan soz dalgaiannin letafetini gordiigiin vakit, o
denizin de §erafetini bilir ve anlarsin. Zira o latif olan fikir, kesif olan soz ve
sada libaslanna biiriinup gikmadadir ve dikkatle nazar edersen, lafiz ve sada
bir i'tibar ile fikrin "ayn"idir; ve bir i'tibar ile fikrin gayridir.
1161. ^Vaktaki ilimden fikir dalgast kostu, sozden ve sadadan suret yaph.
*$$#>
AHMED AVNl KONUK
1162. Sozden suret dojjdu ve ba'dehu oldii, kendi datyasini tekrar deryaya go-
tiirdii.
llim denizinden fikir dalgasi koptu. Alem-i kesafet ve suretde sozden ve
sadadan bir suret yapti. Binaenaleyh alem-i surette sozden ma'mul bir suret
dogdu; sonra da o suret oldii ve gaib oldu. Binaenaleyh ma'na denizi suret
baglayan fikir dalgasini yine kendi tarafina gekti.
1163. Suret, suretsizlihten dv§anya geldi; tekrar gitti, zira hiz ona riicu edici-
leriz.
Yukandaki ma'na "b!-sureti"deki "ya" masdariyyet ma'nasina olduguna
gbredir. Vahdet ma'nasina olmak da caizdir. vakit, beyt-i §erifin ma'nasi
"Suret, bir suretsizden disarrya geldi" demek olur. "Bir suretsiz"den murad,
suretden miinezzeh olan viicud-i vahid-i hakMdir ki, butlin bu suver-i e§ya,
O'ndan sudur etmi§tir; ve tekrar bu suret bozulup, yine o suretsiz olan asla
riicu' eder. Nitekim ayet-i kerimede dy*-j ^ j jiii «J h*-j "^ JUii ^La jr (Ka-
sas, 28/88) Ya'ni "Viicud-i hakMnin vechinden ve zatindan maada her §ey
halikdir ve hiikum vucudundur ve O'na riicu' olunur" buyrulur,
1164. Dmdi sana her lahza blum ve rid at vardu. ufylustafa, XK( Diinya bir sa-
aidir "buyurdu.
Ya'ni olmek ve Hakk'a riicu' etmek icin, viicudunun mevt-i tabu ile bus-
biitiin infisahini beklemege hacet yoktur. Zira senin hayat-i tabiiyyen devam
etmekte iken dahi, her an-i gayr-i miinkasimde bu viicud-i izafin ma'dum ve
mevcud olmaktadir; ve bu hal yalniz senin viicuduna mahsus olmayip, ava-
lim-i §ehadiyyenin hey'et-i mecmuasinda bu lead ve i'dam vaki' olmaktadir.
Zira bu avalim-i §ehadiyye, viicud-i mutlak-i Hakk'in meratibinden bir mer-
tebedir ve bunlann ciimlesinin kayyumu Hak'dir. Ya'ni hepsi Hakk'in tecel-
liyat-i vucudiyyesiyle kaimdir. Binaenaleyh her bir suret, siir'at-i berkiyye
ile, her an icjnde, Hakk'in sifat-i kahriyyesiyle ma'dum ve sifat-i lutfiyyesiy-
le mevcud olur. Ehl-i hakikat istilahinda buna "teceddiid-i emsal" derler. Bu
bahsin tafsili Fususu'l-Hikem'de Fass-i §uaybi'dedir. Bu "teceddiid-i emsal"
*$$&>
MESNEVt-i §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 ♦
kemal-i sur'atinden asla fark olunmaz; ve zerrat-i e§yanin bu ihtizazat-i da-
imesi enzar-i hissiyyede me§hud olmayip, e§kal-i e§ya sakin zannolunur. Bu
hakikate binaen a'ref-i enbiya (S.a.v.) Efendimiz, "Diinya bir saatdir" ya'ni
bir andir buyururlar.
Li ji JuU ^ I-Lj jL U *o y> :>jji ^ JU aL^t
1165. Cumle alem her dem fani olur. ^Tekrar baka icinde zahir olur.
1166. Salem daima yiiriimek ve oturmak icindedir. ^ir nefes soyunmaktan ve
giyinmekten hall degildir.
Ijb^ \; Jbi Jblj ^T \y* ji ly> ji y* jl C— *j^ U ^5o
1167. nSizim fikrimiz * Din" ian hava i$inde hir oktur. Diavada ne vakii sa-
hit olur? O^fihayet Diuda'ya gelir.
Cenab-i Fir yukanda 1 156 numarali beyitte "Fikir deryasinin nerede oldu-
gunu bilmezsin" buyurmu§lar idi. Bu beyt-i §er!fde de fikrin menba'ini beyan
edip derler ki: Mademki bu e§yanin hakikati Hak'dir, bizim fikrimiz dahi hu-
viyyet-i Hak'dan, hava mesabesinde olan vucudat-i izafiyye alemine atilmi§
bir oktur. Ve ayet-i kerimede <ii ^ ^ \j) uT5 (Bakara, 2/115) ya'ni "Ne ta-
rafa tevecciih etsen, vech-i ilahi vaki'dir" buyrulduguna nazaran bu atilan
fikrimizin oku havada dola§maz ve sabit kalmaz, mutlaka bir hedefe gelir ve
o hedef dahi yine Hakk'in bir vechidir. Binaenaleyh huviyyet-i ilahiyyeden
gikan bir ok, yine Cenab-i Hakk'a gelir.
li jjjl OJ^ijJ jl jy>- j U j Lo 5jJ* L<*y ,j~At yb
1168. ^Diinya ve biz, baka icinde yeni olmaktan bi-haber olarak, her nefes ye-
ni olurtiz,
1169. Omiir, yeni umak aibi, yeni olarak eri$ir; cesedde daimi gdriiniir,
Ya'ni insan her an cesedinde vaki' olan "teceddiid-i emsaTi fark edeme-
yip bir karar iizere durdugunu zanneder. Bu "teceddiid-i emsaTi ehl-i fen dahi
bir dereceye kadar tasdik ederler. Zira onlar vucud-i beseri te§kil eden zerra-
tin eskileri gidip, yenileri geldigini idrak ederler. Fakat bunun an-i gayr-i
c ^^ >
AHMED AVNl KONUK
munkasimde vaki' oldugunu idrak edemezler ve hele cemadatda vaki' olan
bu hali big idrak edemezler.
1170. cabukluktan miistemirm §-§ehl qelmistir; elde cabuk himildattiqin hv
[1146] 1 -f ■
vilcim gwi. *
Ya'ni nefes-i rahmani ile vaki' olan bu icad ve i'dam keyfiyyeti, siir'at-i
berkiyye ile vaki* oldugundan, herhangi bir §ekli, o §ekil iginde bila-hareket
daim durur zannederiz. Nitekim elimize ma§a ile bir ates, pargasi ahp karan-
hkta bir daire §eklinde gevirsek, veya hatt-i mustakim iizerinde hareket ettir-
sek, o kivilcim bir noktadan ibaret oldugu halde, gorenler onu bir daire veya
hatt-i mustakim zannederler. iste basar-i hissinin daire-i idraki bu kadardir.
Bu hakikati akil gozii goriir. Fakat akil gozunun goriisu de, bu maddi tecrii-
be dairesine mahsur kahr. Akil gozii, vucudumuzda ve e§yada olan bu "te-
ceddiid-i emsal'l idrak edemez; ona run gozii lazimdir. Bu "teceddiid-i em-
sal"e j^i- ju °j> Jl j ^ jj j/s/i jS-t, iL^i (Kaf, 50/15) Ya'ni u Halk-i evvel
ile biz'e bir'yorgunluk mu gefdi; belki on'lar halk-i cedidden lebs igindedirler"
ayet-i kerimesinde i§aret buyrulur.
j\j* ^ JOtf J^\ Joi ji jLw fJ^J \j jtilVli
1171. S%te$ dahni tertib ile tahrik etsen, nazarda aie§ $ok uzun gbruniir.
Ya'ni ucu atesU bir agag dalini yahut mustakim veya daire olarak tertib
ile tahrik etsen, o dalin ucu bir nokta4 ate§in oldugu halde, o nokta, vaz'iy-
yet-i mertebeye gore uzun bir hatt-i munhani veya hatt-i mustakim seklin-
de goruniir. Ates. bir noktadan ibaret iken, o noktanin sur'atle hareketi ve bir
mahalde ma'dum ve diger mahalde mevcud olmasi, onu uzun gbsterir.
1172. HZu muddetin uzunlugu, sunun $abukluijundan, sun'un siir' ai-engizligin-
den gbrunur.
Ya'ni anat-i gayr-i miinkasime ve bu anat iginde mutevaliyen vaki' olan
lead ve i'dam, sur'atle yekdigerine muttasil oldugundan, insan kendi nefsin-
de bile bunun farkina varamaz, omriinu uzun goriir. Halbuki onun omrii ha-
kikatte bir andir. Binaenaleyh onun temadi eden omrii, an-i cedid iginde,
halk-i cedidden terekkiib eder.
C S^
MESNEVf-1 SERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1173. ^Bu sirrw. talibi eger allame olsa... Dsie yy sami" nam olan Diusameddtn.
Ya'ni "teceddiid-i emsal" sirnni anlamak isteyen kimse, eger allame-i asr
biie olsa, akil ve zekasi bunu anlamaga kafi gelemez. Ona bu sirra vakif ve
be§eriyyet iginde vucud-i §erifi all bir kitab olan Husameddin Qelebi hazretle-
rine gosteririm.
Qelebi hazretlerinin menakib-i §erifi, fakir tarafindan mutercem ve matbu'
Menakib-i Sipehsalar'da zikr edilmistir.
<?*
Tav§anin arslana eri§mesi
1 1 74. Slrslan ate§ i$inde, bfke ve tziirab iginde iavsamn uzaktan geldigini gbrdu.
1 1 75. dehseisiz ve kiisiahliksiz, ofkeli ve siddetli ve hiddetli ve ek§i yiizlii ol-
duflti halde kosuyor idi.
Ya'ni tav§an arslana oyle bir vaziyetde ko§up geliyordu ki, bu teahhurun-
den dolayi kendisinde tedehhus, hali yoktu; ve kustahlik ve edebsizlik etme-
mis, vaziyetini gosteriyordu. Fakat pek ofkeli ve sjddetli ve hiddetli ve yuzii-
nii eksjtmis, bir halde idi.
1 1 76. £ira kink ^elmekien tbhmet olur ve ceswluktan her subhenin def'i va-
kx olur.
Ya'ni ekabirin huzuruna siiklum piiklum gitmekten, kabahath oldugu his-
si hasil olur; fakat cesur ve serbest olarak girilirse, kendinde hicbir kusur ol-
madigi ve aim agik oldugunu gostermek demek olur.
c 3^ >
I
AHMED AVNt KONUK
1177. Uaktaki o saffa pek yakin erisdi; arslan "Jlay ey -pi$!" diye hajjirdi.
1178. Hlen ki, okiiz cinsinden olanlari da ytrtmisim; hen ki erkek arslamn kw
lagini hurmusum.
upj jJJl J&\ ljU y\ J&? £ ^ £ ^J '>■ ^
1179. Ilir yanm iavsan kirn oluyor ki, hbyle hizim emrimizi yere atsm.
1180. ^Xavsamn nyknsurm ve cjafletini ierk et; ey esek, hu arslamn sadasim
[1156] dink!
Tavsan gozii agik uyudugu igin, gorenler uyanik zannederler. Binaenaleyh
ulum ve fiinun-i muhtelifede gozii acik olanlar, hakikat-i halden gafll ve uyku-
da olduklan halde, herkes onlan uyanik zannederler. Bu munasebetle Cenab-i
Pir bu gibi gafillere hitaben, bu tavsan uykusunu terk et de, bu Mesnevi-i Se-
rif de birgok hakayiki beyan eden bu ilahi arslamn sesini dinle buyururlar.
(^
Tav§anin oziir dilemesi
;> CjJUjIo>- jap Jlao £ C—Jo f.j-i* OU^l Jf£ j>- CJ&
1181. ^Tavsan dedi ki: Sl-amanl Bger senin efendilipnin afvi el verirse, henim
hir ozriim vardir.
Ya'ni sen efendisin J^ ^ui ^\f x* j^Ji Ya'ni "Oziir, nasin kerimleri in-
dinde makbuldiir" kaidesince, senin efendiligin dahi bu ozrii dinlemege elbet-
te miisaid olur. Binaenaleyh benim gee. gelmek hususunda bir ozriim vardir,
bunu arz edeyim, dinle!
egg^
MESNEVM SERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
1182. ^XWi ki: 6i/ ahmaklarin artuji, oziir ne? $ahlarin huzuruna bu zaman
mi gelirler?
1183. Uakitsiz kussun, senin basini kesmek lazim; ahmajjm ozriinii dinlemek
layik olmaz.
Vakitsiz oten ku§un ve ezciimle horozun basmi keserler. Sen de vakitsiz
oten bir ku§ gibisin, senin de basmi kesmek lazimdir.
1184. ^Tlhmagin ozrii kabahahndan beierdir; cahilin ozrii, her ilmin zehridir.
Turkgede "ozrii kabahatmdan buyiik" darb-i meselinin naziridir. Cahilin
ozriiniin ilmin zehri olmasina gelince; ozur malum olan bir mes'elenin halli-
ne taalluk eden bir §eydir. Ilim ise ma'luma tabi' oldugundan, 6zr-i na-beca
ile ma'lum olan mesele karisUrihnca; o ma'lumdan hasil olacak olan ilim if-
sad edilmis. olur; bu da bittabi' ilmin zehri olur.
• 1 185. Gy iavsan, senin ozriin ilimden halidir; ben iavsan degilim ki, benim kw
laijima koyasm.
1186. iavsan dedi ki: Gy son, nakesi, kes addet! HZir zuliim-didenin ozriine
kulak tuil
Ya'ni zuliim gormus, olan bir adi kimseyi, mu'teber bir kimse farz et de,
dzrunu dinle!
1187. Jiususiyle mansibinin zekah vein, bu yolunu gaib etmis olani, sen kendi
yolundan siirme!
•V iT JJ 3 s" s { J ur-^ j* ^ iS J^ jV J^ £ s^
1188. Dier irmaga su veren deniz, her bir cerco^ubas ve yiiz ustiine koyar.
AHMED AVNt KONUK
Ya'ni denizin suyu tebahhur edip ba'dehu yagmur olarak niizul etmek su-
retiyle butun nehirlere ve irmaklara su verdigi halde, iizerine seller ile akip
gelen gercopu basmin ustiinde ta§ir.
^ j J* ^fi \ij> tf J 1 $f uij ^ ^£ -a*i>^ <S
1189. HSU keremden deniz nakis olmayacah.hr; deniz keremden, ziyade ve ek-
sik olmaz.
1 190. (<S%rslan) dedi hi: 'TJen keremi mahallinde tutanm; herhesin lihasmi ho-
[1166] .. j
yuna gore kesenm.
Bu beyitlerde tav§an kemal-i tezelliilde kula; ve arslan, kemal-i kahr u
kuvvetde Hakk'a misalen zikr olunur. Ya'ni kul, Hak Teala Hazretleri'ne mu-
nacat edip der ki: "Ya Rab, ben acizim, zelilim, bana §u ve bu keremini ibzal
eyle! Hak Subhanehu ve Teala tarafmdan tecelliyat-i ef al ile: "Ey kulum, ben
kerimim; fakat keremi mukteza-yi mahalle gore ibzal ederim."
Nitekim Cenab-i Pir-i destgir FihlMa Fih nam eser-i alilerinde: "Terziye dul-
gerin alati ve edevati verilse, ona yuk olur, ihsan olmaz" buyurur. Binaena-
leyh Hak Teala ataya-yi ilahiyyesini mu'ta-lehin isti'dadina gore verir; zira ha-
kimdir, her §eyi yerli yerine vaz' eder. Nitekim ayet-i kerimede a^ju. ^ jr J*>\
(Taha, 20/50) Ya'ni "Her bir §eyin halkini verdi" buyrulur.
iJup ci^j^j' (_r4 f ^ s* l -^ <-£^" p-*^ £ y*^- ^^
1191. \Zavsan) dediki: 'Dinle, eger rnahall-i lutuj olmazsam unf ejderhasimn
oniine has hoydwn.
1192. ^Ben kusluk vakiinde yola aeldim; kendi arkadasunla heraber sahin tara~
fina geldim.
1193. O cemaat senin vein, henim ile heraber haska lavsan cijt ve yoldas ettiler.
i^S" aJLLjt *j*fi> ^i j* -L^> }jZ oJLu X*^H olj jJUl {£ j~»
1194. Ilir arslan yolda hendeye kasd etli; gelen her iki yoldasa hasd etti.
*#%&>
MESNEVM §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
*_jp ji &\ aS" Olilj A^lj>- p*g*iJLftti g.eXj U Jl^+zaS
1195. Ona dedim ki: HZiz hir §ahensahin kuluyuz; o dergahin hakxr kapi yol-
daslanyiz.
jL* -O L -ft ib »j •_* L*) jli f j-> -Liu AJ AJtjLftLSi Q.flS
1196. (<S%rslan) dedi ki: <$ahensah kim oluyor? r ULlan' f henim huzurumda her
adi kimseyi anma!
1 197. 6^er sen ve sa/iirc henim kapimdan riicu edersen, hem seni ve hem sa-
him yirianm.
jr- y J 1 f^ r* ^ <^jj ^ j^ u J 1
1198. Ona ileJim hi: HZirak, hir here daha sahin yuziinii goreyim, senden ha-
her gotureyim.
1199. ^Dedi ki: HZu yoldasini henim indimde renin koy; ve yoksa sen henim
usuliime gore kurhansm.
1200. Ona cok ualvardik; faide etmedi; arkadasimi aldi; heni valniz hirakh.
[1176]
jv pj> ^.y^i (*•* j i-J^L j»-» j* a5" Jj OLu^- a** ^ij jl ^jL
1201. JArkadasim hem leiafetde ve hem giizellikde ve hem de cussede semizlik-
ien henim ileum kadar idi.
1202. HZundan sonra hu yol, o arslandan haglanmis oldu; hizim halimiz, sana
soylenmis olan hu vdi.
1203. nZundan sonra ia'yinden iimuli kes; hen sana hahkx sbyliiyorum ve hak
acidir.
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni s jJ-i ["Hak acidir"] hadis-i §erifi mucibince, ben sana sozun aci
olan dogrusunu soyluyorum.
1204. 6j/er sana ta'yin lazim ise yolu iemizle; agah ol, gel o korkusuzu def et!
Eger karruni doyurmak igin tayin bekler isen, yoldaki maniayi izale et ve
hicbir kimseden korkusu olmayan yol uzerindeki o arslani def et!
lsmail-i Ankaravi (k.s.) hazretleri bu bahisdeki i§arati su vech ile izah bu-
yururlar: "Arslan"dan murad, nefs-i emmaredir. "Tavsan"dan murad, aki-
bet-i umuru mudrik olan akl-i maaddir. "Tavsamn yolda rast geldigi ars-
lan"dan murad nefs-i emmare sifatlannin aksi ve eseridir. "Arkadas. olan
tavsan"dan murad, nefs-i emmarenin zabti altinda kalan ve avakib-i umuru
hazz-i nefsaniye feda eden akl-i maasdir.
Imdi akl-i maad, nefs-i emmare arslanina kar§i hileye te§ebbiis edip onu
kandirarak tarik-i Hakk'a getirir; ve sonra onu bu tarik-i Hak'da fakr u ri-
yazet kuyusuna dusiirup, av hayvanati mesabesinde olan kuva-yi ruha-
niyyeyi ve mudrikat-i zahire ve batineyi, nefs-i emmarenin tasallutundan
kurtanr.
(^
Arslanin tavsana cevab vermesi ve
onunla beraber revan olmasi
L> y <„^jr <_$** r y* y~*£, £~~»\?pS y \j L 4JJI *^-j <lJ^"
1205. (S^rslan) dedi hi: iZismillah, gel hakahm, nerededir; eger doom soylii-
yor isen one ge$t
1206. Ta hi onun ve yiiz onun gibisinin laytkim vereyim. Eger ha senin yala-
ntn ise, senin layihini vereyim.
c 3^>
ggK^ MESNEVI-1 SERtF §ERHi / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1207. Ona lienji fuzajji iarafina cjdiiirmek i$in, bir kdavuz gibi one gegii.
"Kilavuz" kelimesi Farisice "rehber" ma'nasina olarak Tlirkgedir.
1208. CAfisan eimis oldugu bir kuyu iarafina ki, kuyuyu o, onun canimn iuza-
gi yapmis idi.
Tav§an evvelce tasarlamis, oldugu bostan kuyusu tarafina arslani gotiir-
dii. Bu kuyuyu tav§an, arslamn canimn tuzagi olarak tasavvur ve tasmim et-
mi§ idi.
°^ j.j J!* s? jJ \r ^' °^r ^y fc _>■> j* o^ ^^ ls*
1209. ^Bu ikisi kuyunun yakimna kadar gittiler. Dsie saman alhnda su gtbi bir
iavsan!
Avakib-i umuru idrak eden akl-i maad, Hak yolunda kendi tedbirine su gi-
bi cereyan verir; ve saman gibi krymetsiz ve igi bo§ olan nefs-i emmare de,
onun tedbirine tabi' olup akibet kendi enaniyyetinden haberdar eder.
1210. Su, bir saman popunii sahraya goiiiriir; su acaba bir lagx nasil goiiiriir?
Nefs-i emmareye tabi' olanlar saman gopii gibi zayif olan kimselerdir ki,
su gibi akici olan heva-yi nefsani onlan suraya buraya surukleyip goturiir;
nihayet onlan helak kuyusuna atar. Fakat nefs-i emmarenin mekirlerine ve
hilelerine vakif olan ukul-i kamile erbabi, dag gibi yerlerinde sabit durur; on-
lara varid olan heva-yi nefsani iizerlerinden akip gider.
1211. Onun mekri, arslamn iuzaginin kemendi oldu. JTlctb, bir iavsan ki, bir
arslani haotil
Ya'ni bir zayifin bir kaviyi tedabir ve hiyei ile maglub etmesi acib bir §ey-
dir. Bu hal, ma'namn siret iizerindeki te'sir-i azimin numunesidir. Bundaki
taacciib gorunmeyen ma'namn, gorunen suret iizerinde hakim olmasina aid-
dir; ve suretde miistagrak olanlar bu halden gafildirler.
^^
AHMED AVNl KONUK "^S§?
1212. ^ir tTHtisa askeri ile ve cem-i sakil ile Jir'avn't *INil nehrine $ekti.
Ya'ni Musa (a.s.) zahiri kuvvetten ari iken, a'van ve ensan olan koca bir
Fir'avn'i tek ba§ina Hakk'a da'vet etti; ve muhalefeti neticesinde onu ordu-
suyla beraber suya gark etti.
Nitekim Kur*an-i Kerim'de Musa (a.s.) in za'f-i zahiri hakkinda
Fir'avn'dan naklen sure-i Zuhruf da uw ^ ^ ] o^ y> <j& & 'o* *j?~ w °f ' (Zuh-
ruf, 43/52) Ya'ni "Bu hakir ve bi-mikdar ve lisaninda liiknet olmakla fasi-
hu'1-lisan olmayan kimseden ben hayirli degil miyim?" buyrulur.
Fakat, za'f-i zahirin higbir vakitie kuvvet-i batineye mani' olmadigi ve bila-
kis kuvvet-i batinenin kuvvet-i zahireye hakim oldugu bilahire tebeyyun etti,
1213. Ue sivrisinek yarun kanadi ile O^emrud'un hasinin heynini yarar.
Nemrud, Ibrahim (a.s.) zamaninda put-perest bir padisah idi ve Ibrahim
(a.s.)i ate§e am. Kissasi kutub-i tefasirde tafsil olunmu§tur. Merkum bir giin
kemal-i saltanatini gorup magrurane bir suretde, ben gok ilahi. ile muharebe
edebilirim diye askerini topladi ve bir sahraya cikti. Hak Teala onlan orada
tahkir ve terzil igin mahlukatimn pek zayifi olan sivrisinek surulerinin hucu-
muna ma'ruz birakti. Bunlar sjddetle ve cem'iyyetle hucum ettiklerinden, def
etmege cabaladilar ise de, mutevali hucumdan aciz kaldilar. Nihayet firara
basjadilar, o cem'iyyet dagildi. Yanm kanadli bir sivrisinek dahi Nemrud'a
musailat olup burnuna girdi; bi-hikmetillahi Teala beynini didiklemege ba§la-
di ve Nemrud akibet ondan oldii.
1214. ^usmanin sozunii dinleyenin halini, hasudun yari olan himsenin cezci-
smi gor!
1215. Diaman'x dinleyen jfir'avnin halt, seylani dinleyen V^emrud'un kali.
Du§manm sozunu dinleyenin misali, veziri olan Haman'in sozunii dinle-
yip Cenab-i Musa'ya muhalefet eden Fir'avn'm halidir ki, akibeti suda bogul-
mak oldu; ve hasudun yari olan kimsenin cezasimn misali de, Adem'e hase-
MESNEVl-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
dinden dolayi serfiuru etmeyen §eytani dinleyen ve ona uyan Nemrud'un ha-
lidir ki, bir sivrisinekle helak oldu.
OJbjS <Ub j *$y <l>b f b ^^iy <tili~- ji ^ j\ l y*£>$
1216. $er$i diisman sana dos\$a sbyler; eger ki sana ddneden hahs ederse tuzak hill
Jb j£ d\ ^ ^yajaj Jv £ Ob j»j c)T Jji»i (jJci \j ^
1217. €ger sana seker verirse onu zehir hil; eger cisme hir lutuf ederse onu ka-
hu hil!
1218. ZKaza geldigi vakit -postun gayrisini goremezsin; diismanlan dahi dostdan
anhyamazsin.
Ya'ni kaza-yi ilahi geldigi vakit, ancak sureti goriirsun, ma'naya ve bati-
na intikal edemezsin. Du§manlar ile dost arasim tefrik edemezsin. Nitekim
hadis-i §erifde jJJ-i J* j-tfJi J>- bi j ^Ji ^ Ui)i ^ bi ya'ni "Kaza geldigi va-
kit basar kor oiur; ve kader geldigi vakit hazer batil olur" buyrulur. Bu hu-
susta dirayet ve zekavet fayda vermez.
1219. utylademki hoyle oldu, niyaza hasla! O^faleyi ve teshihi ve orucu diizelt!
Mademki kaza-yi ilahi muhatarasi vardir, tazarru' ve tesbih ve oruc. gibi
ibadata geki diizen ver! Eger kaza-yi ilahi miibrem degil ise dua ve niyaz ile
merfu' olur. Nitekim hadis-i §erifde oUi >j *i*jJi Ya'ni "Dua belayi reddeder"
buyrulmu§tur.
1220. O^fale et; sbyle Ki, ey sen ki, gayhian muhalaga ile hilicisin. Jena mekir
tasinin alhnda hizi dogme!
Ey gayblan bilen Zat-i Ecell ve A' la; ta§ gibi kavi olan su-i kaza altinda
bizi ezme!
1221. By arslan yaratan, eger hir kopeklik ettik ise, hizim uzerimize hu -pusu-
dan arslani musallat etmel
G 3^ >
M
AHMED AVNt'KONUK
Biz tab'-i insaniyi birakip ahlaken kopeklik ettik ise, suret pusulannin ar-
kasindan bizim uzerimize, arslan gibi olan kahr-i ilahini musallat etme!
1222. jOattf suya ate§ suretini verme; aiese de suluk suretini hoyma.
Ya'ni bize iyiyi fena ve fenayi da iyi gosterme! Nitekim evamir ve neva-
hi-i ilahiyyeye rtayet, rim igin badi-i safvet oldugu halde, nefsin goziine agir
ve girkin goriinur; ve bilakis kesafet-i ruhiyyeye sebeb olan §ehevat, ho§ ve
latif goriiniir. Bu sebeble hadis-i §erifde ^^ *4-i cj*~ j oi^jJu jUi cj>- Ya'ni
"Ates, §ehvetler ile 6rtulmu§tur; ve cennet mekruhlar ile 6rtulmu§tur" buyru-
lur. Ve yine bu sebeble hadis-i §erifde ^ is ^Vi \ij\ ^i ya'ni "Ey Allah'im,
bize e§yayi hakikati vech ile goster!" buyurulmu§tur.
1223. DCahir sarabindan sarhosluh verdiijin vakit, yoklara varltk suretini verirsin.
Eger sen bir kimseyi su'-i kazan ile kahnna mazhar kilarsan, o kimseye
kendisinin aczini ve higligini gostermezsin; ona bir varhk ve enaniyet ve ken-
disini begenmisUk verirsin. Binaenaleyh o kimseye igirdigin bu kahir §arabi-
nin sarhosjugu, o kimseyi Fir'avn gibi uluhiyet da'vasma kadar gikarir.
1224. Sarhosluk nedir? r Ca§ aevher, yesm yesim cjdriinmeh icin goziin aorme-
sinde goziin hagtdtr.
Kahir §arabindan sarhos. olmasimn ma' nasi nedir bilir misin? Goz her §e-
yi hakikati iizere gbrememek igin, o goze bir bag baglamr. Artik adi bir ta§i
miicevher goriir ve yiinu de "yesim" denilen krymetli bir ta§ goriir. "Yesim"
ye§il ve beyaz renkde ve gayet musaffa olur. Bulundugu mahalle yildirim isa-
bet etmemesi onun havassindandir. Iste boyle bagli olan bir goz vara yok ve
yoka var der. Mesela asar-i riihiyye daima goz oniinde cilvelendigi halde, ru-
hu inkar eder; nura zulmet ve zulmete nur der.
1225. Sarhosluk nedir? Diisler mubeddel olmakhr; nazarda tlgtn agacx, sandal
agacx olmakhr.
C ^^ D
gg^* MESNEVt-1 SERIF SERHl / 1. CtLT • MESNEVl-1 • "^PS
Ya'ni bir kimsenin su'4 kaza nettcesi olarak kahr-i ilahi garabindan sar-
ho§ olmasi, havass-i zahire ve batinesinin dalaleti ve §askinligidir. Boyle bir
kimsenin nazan, sulak mahallerde mebzulen biten llgm agaci He, makbul bir
agac olan sandal agacim fark edemiyecek bir hale gelir. Basar-i hissisi yok-
tur. §askin bir hale gelirse, artik onun nazar-i aklisini kiyas et! Allah'i da
inkar eder. l§te bunun icin Server-i alem Efendimiz ummetine ta'limen bu
duayi ederler idi: fcji ^i «,i^i Ui^ij ^i juji u^i ^i apL-i lsjjI jii>^i uy ^i
jt, ur frLtMi Ya'ni "Ey benim Allah'im, bize hakki hak olarak goster ve ona
tabi' olmakla irzak eyle! Ey benim Allah'im bize batili batil olarak goster ve
ondan ictinab ile bizi irzak eyle! Ey benim Allah'im bize e§yayi bulundugu
hal iizere goster!"
Kaza geldigi vakit, agik gozlerin baglanmasi beyamnda
Siileyman (a.s.)in hudhiid ku§unun kissasi
1226. Uakiaki Siileyman icin sera-perde kurdular, hiiiiin hu§lar ona hizmete
geidiler.
Ya'ni vaktaki Siileyman (a.s.) igin sahrada bir gadir kurup, "tozluk" ta'bir
olunan perdesini astilar, ku§lar onun hizmetine miiheyya olmak iizere huzu-
runa toplandilar.
1227. Oiendilerine hem-zehan ve mahrem huldular, ^irer hirer onun huzuru-
na can ile isii'cal eiiiler.
Ya'ni kusjar Siileyman (a.s.)i kendilerinin lisamni anlar ve hallerine mah-
rem buldular ve onu, cinslerinin muhalifi iken, yabanci gormediler, acele hu-
zurunda cem' oldular.
AHMED AVNl KONUK
iJbM ^ £bsoil *uJuT OUX- \i jX?*- cJ^>r s*£ &y d\fi-y <L*-
1228. n^atun ku$lar cik ciki terk edip Svleymana, senin karde§inden daha J a-
sih olmu$ idiler.
Ku§lann hepsi kendi dillerince cik cik diye bagirmayi birakip Cenab-i Su-
leyman'a kar§i, senin ile bir lisan kullanan karde§inden daha fasih olarak
idare-i kelam ederler idi.
1229. Diem-zebanlik yakinlik ve biti§ihliktir. Sudani, na-mahrem olanlarla
baga mensub gibidir.
Ya'ni bir lisan kullanan kimseler birbirinin fikrini kolayca anladiklan icjn,
birbirlerine pek gabuk yakla§irlar ve mahrem olurlar; ve birbirlerinden aynl-
mak istemezler. Insan lisanen ve fikren yabanci olanlann arasinda, ihtilattan
men' edilmis. mahbuslar gibidir.
Beyt-i §erifde lisanen miittehid olmaktan murad, ittihad-i fikir ve ma' na-
dir; yoksa lafiz ve suretin ittihadi degildir.
1230. By (muhaiabim) cok Uiindu ve ^Tiirk hem-zebandir; cok iki Turk ya-
bancdar gibidir.
Bir Hindli ile bir Turkim lisan-i zahirileri ayn iken, fikren ve ma'nen bir-
birleriyle hem-zebanligi 50k vaki'dir. Ve keza iki Turk bir irka mensub ve li-
sanlan bir iken, fikir ve ma'nalan ayn olmak i'tibariyle birbirine yabancidir.
1231. 'Tloyle olunca, mahremlik lisani muhakkak baskadir. Cjoniil birlijji hem-
zebanhkdan daha iyidir.
Ya'ni mademki iki kimse birbirine mahrem olmak igin lisan-i zahirin itti-
hadi kafi degildir, halde lisan-i mahremiyyet bu zahiri lisandan ba§ka bir li-
san olur. da insanin gonltinun ve icinin kelamidir. Bu dahi ittihad-i fikir ve
ma'nadan ibarettir; ve goniilden soylenen kelam, lisan-i zahirden daha efdal-
dir; cunkii insan, icmden ba§ka turlii diisunur ve tekellum eder; ve lisan-i za-
hirini ba§ka tiirlii kullanir. Nitekim miinafiklar bu ziimredendir.
c ^ s »
MESNEVf-1 §ERtF §ERHl / I. CtLT • MESNEVI-1 •
1232. O^futuksuz ve i§aretsiz ve kiiabstz, aonulden hinlerce ier oilman kalkar.
Insan muhatabina tefhim-i meram igin ug vasita kulianabilir: Birisi lafiz ve
savt ile kelam, digeri a'zasryla i§aret, uguncusii de yazmaktir. tnsanin iginden
soyledigi sozlerde bunlann higbirisi yoktur. Binaenaleyh iki kisj iginden ayni
sozii sdyler ve ayni fikirde bulunur ise, bunlann bu diisunceleri, kendi cisim-
lerinin muharriki oldugu vakit, miittehiden hareket ederler ve binnetice zahir-
de yekdigerinin hilafi bir vazi' hadis olamvyacagindan, aralannda niza'-i sun
dahi vaki' olmaz.
1233. Hiitiin ku$lann her hirisi hiinerinden ve ilminden vefi'ilinden kendi es-
ranni;
$yu* lt 4 ^ ^y*" ^ j* <j\y. j\ Zj*J ^ \j tlJLrf dXi OLJL- L
1234. HZirer hirer Suleymana acik gosterdi; arz i$in kendini ogerdi.
Huzur-i Suleymanide toplanan ku§lann her birisi Cenab-i Suleyman'i ken-
di batinlanna vakif ve mahrem gorduklerinden, her birisi hiinerine ve ilmine
ve fiiline dair kendi sirlanni o hazrete agik bir suretde soylerler ve bunlan arz
ve i'lam igin kendilerini medh ederler idi.
1235. ^Xekehhiirden ve kendi varligmdan degil idi; kendisine huzura yol vermek
vein idi.
Her kusun hiinerini ve ma'rifetini arz edip kendisini medh etmesi, kibir ve
enaniyetinden degil, belki bu hiineri sebebiyle Cenab-i Siileyman ma'rifetine
gore kendisini huzuruna kabul edip bir hizmet tevcih buyurmasi igin idi.
Binaenaleyh kiigiiklerin biiyiiklere bir hizmet tevcih etmesi maksadryla ken-
di hiinerini arz etmesi, ma'kul bir hareketdir. Nitekim Yusuf (a.s.)in Misir hii-
kiimdanna^ !-£■ j\ j>'j& J\y^ 'J* Jw (Yusuf, 12/55) Ya'ni "Beni mem-
leketin hazineleri'iizerine me'mur et; zira gok muhafaza ediciyim ve gok bili-
ciyim" buyurdugu Kur'an-i Kenm'de musarrahdir.
1236. ^tiir hendeye hir efendi lazvm oldugu vakit, hiinerden hir mukaddime arz eder.
c^pa
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni bir kole, kendisinin begendigi bir efendiye satilmasini istedigi vakit, hu-
nerinden ve ma'rifetinden ve ise yararhgindan bahisle bir mukaddime arz eder.
Ll£J j J^ j jf j jL-j -uT jj>- ^Gj J^^Jujp- j\ ijb <t&j^-
1237. Onun mii§teriliginden ar tuttugu vakit, kendisini hasia ve sajjir ve colak
ve (opal yapar.
Ya'ni kole, kendisinin. begenmedigi bir efendiye satilmasini istemedigi
igin, hunerini ve ma'rifetini soylemek soyle dursun, bilakis kendisini kusurlu
gosterir.
Ji>\ <u£oJJl j C*jC~0 OLj Olj J^\ 4-i-j j Ju~-j JiftJLa C^y
1238. ITiuihufitin. hiinerinin ve onun sanahnin ve fikrinin beyani novheti eri§di.
Ya'ni ku§lann her birisi kendi hunerierini beyan ettigi sirada, Cenab-i Su-
leyman'a takarrub igin, hiidhud kusunun da ma'rifetini beyan etmesine nov-
bet geldi.
C— "Ji^J 4jjS £j& ^j^ j\) C~*j^ \S& j*> dk <$> ij\ C~aS"
1239. 1)edi ki: *\Pek kiigik olan bir htineri acik soyleyim; kisa sbz daha iyidir.
1240. (Cenab-i SuUyman) dedi ki: Soyle o hnner hangisidir? (Uiudhiid) de-
di ki: ^en yuksek ucucu oldugum vakit;
1241. ^jiiksekten cesm-i yakin ile hakarim, yer alhndaki suyu goriiriim.
1242. O^feredendir ve derinlicji nedir, rengi nedir, nereden kaynar; topraktan mi,
ydhut ia§ian mx)
1243. 6y Suleiman, ordugah i$in sejerde bu agaht tail
Ya'ni hiidhud ku§u bu yer altindaki suyu havada yiiksekte oldugu halde
gdrdiigunii Suleyman (a.s.)a arz ettikten sonra; ben ordugahin sahralarda su
<I £p*
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
ihtiyacim te'min edebilirim; binaenaleyh orduya lazim olan benim gibi bir hii-
ner sahibini yaninda istihdam et, dedi.
1244. Dmdi Suleyman dedi ki: Susuz, nihayetsiz sahralarda,
1245. iS^skere su bulmak, seferde ashaba saka olmak i$in, ey iyi yoldas!
Ya'ni Suleyman (a.s.), ey hudhud kusu, sen engin ve susuz gollerde
askere su bulmak ve onlara sakalik vazifesi lfa etmek igin iyi yolda§sin,
dedi.
Hudhiidun da'vasina karganm i'tiraz etmesi
1246. DCarga ifittigi vakit, hased cihetinden geldi. Suleyman a dedi hi: O egri
ve fena soyledu
Karga hudhiidun arz-i huner ettigini isjtince, nefsinin hased daman ka-
bardi; ileriye gelip, Hz. Siileyman'a dedi ki: Hudhiidun sozii hem yalan ve
hem de fenadir.
1247. <§ahin huzurunda soz soylemek edebden degildir; hususiyle yalan ve mu-
hal soz.
1248. Bqer onun bu nazan muhahkak daim olaydi, bir avu$ ioprajjm alhndaki
tuzagi nasil gormezdi?
<^P?
AHMED AVNl KONUK
1249. O tuzaija nasil airiftar gelir idi; ni$in kajes i$inde na-kam olur idil
1250. 'TJot/le olunca ^Suleyman dedi ki: 6y hiidhiid caiz midir hi, ewelki ka-
dehie bu tortu kalkti,
Bu beyt-i §erifde "kelam" kadehe ve "kelam igindeki fikir" §araba; ve "fik-
rin yalan olmasi" tortuya te§bih buyrulmu§tur.
Ya'ni ey hiidhud, senden sadir olan ilk soz, yalan ve muhal oian bir fikir-
den ibaret oldu. Huzur-i nubiiwetde bu cur'et reva midir? Demek olur.
1251. By ayran ipni§ olan, rvifin sarho$luk gosterirsin? ^enim huzurumda bgu-
nursiin, soma da yalan!...
Ya'ni nigin zahirini batimna uydurmazsin; benim huzurumda oguniirsun
ve kendini medh edersin ve dgtinmen de yalan olur. "Laf zeden" ogunmek
ma'nasinadir.
\j ?\j s.«U*Js> -UJU JUS" <»_. Ay*-
Kargamn i'tirazina hudhudiin cevab vermesi
1252. (Uiudhud) dedi ki: 6y $ah, ben $vplah ve fakir iizerine JTlllah rizasi i$in
diismamn sbziinii dinleme!
1253. ^enim da'va edi$im ecjer builan ile idiyse, ben basimi koydum, bu boy-
numu kes!
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
"J^ ^jb Jap d\j\j» yf O— y>^ IjUaA *5^*- £ j-lj
1254. Diukm-i kazayi miinkir olan karaa, eger hinlerce akla malik olsa, kdfirdir.
1255. Sende kafirUrdenbir kaf olduk$a, sen baldir yarigi gibi kokmus ve seh-
vet mahallisin.
Ey karga, sende kafirlerin tab'indan bir §emme ve bir yank ve bir rahne
bulundukca, sen ma'na aleminde bevl ve gait mahalli ve §ehvet mevzii hiik-
munde kokmu§ ve miilewes bir halde olursun; ve asla maarif-i ilahiyye ma-
halli olamazsm. "Kaf yank ma'nasinadir.
Uai \j jJUp j*-ijf J-ij-J y? \j* jJUl \j f b pi~> ja
1256. Sger kaza-yi ilaki benim akhmi ortmezse ben havada tnzagi gorurwn.
t_->liil 5jSi> i^jS" <u»- *u ^y**i (j^b $jt> JbTL^aS dy?
1257. Diazd-yi ilaht geldigi vakit dim uykuya gider; ay hararir, giine$ de tuttdur.
Ya'ni, kaza-yi ilah! gelince ilim ve akil hab-i gaflete dalar; giinkii gune§
gibi olan ruha kiisuf ve ay gibi olan havass-i hamseye husuf vaki' olur.
C-~*j&> ijlJa* jS' d)b Ua* jl C»*-jilJ lS' <~*j jjjt Uii jl
1258. 'Uu. ta'biye kazadan nadir midir? *JCazayi miinkir olani da kazadan bill
Kaza-yi ilahi, isti'dad-i ezeliye gore, hlikm-i kulli-i icmaliden ibarettir ve
kader bu kaza-yi ilahinin tafsilinden ibaret olur. Ve kaderin mahall-i zuhuru,
alem-i sehadet olup vakit vakit zuhur eder. Bu bahsi iyi anlamak icjn 625
numarali beyt-i §enfm izahina muracaat olunsun.
Yukanda gegen ebyat-i §enfede "hudhud"den murad ge§m-i zahir ve ba-
tini agik olan urefa-yi ilahiyyedir. Ve "karga"dan murad dahi ge§m-i batini
kor ve a'raz-i nefsaniyye sahibi olan ulum-i zahiriyye erbabi ve felasifedir.
Onlar hasedleri cihetinden daima urefa-yi ilahiyyeye kar§i muhalif bir vazi-
yet alip ukul-i nakisalanyla ahval ve ef al ve akvaline ta'n ederler; fakat her
mubahaselerinde daima maglub olduklan halde, asla mutenebbih oimazlar.
Maahaza urefa-yi ilahiyye onlan daima ma'zur goriip lutf ile muamele eder-
ler. Nitekim bu beyt-i §erifde hudhixd kargayi ma'zur goriip "kazayi miinkir
olan ma'zurdur; giinkii onun inkan da kaza-yi ilahidendir" der. Evliya-yi
'^^
AHMED AVNl KONUK
Hakk'in bu gibi menakibi goktur. Burada niimune olmak iizere Siinbul Sinan
hazretlerinin bir menkabesini zikr etmek hatir-i fakire layih oldu:
Birgiin ulema ve ahaliden birgok kimseler Fatih Cami'-i §erifine toplanmi§-
lar ve Hz. Sunbul'u oraya da'vet etmisjer. Hazret gelip o cemiyet iginden mih-
rab tarafina gegip oturmu§. Iki tarafina bakip tebessiim ederek, "Ne giizel ce-
miyetiniz var" buyurmu§lar. Istanbul kadisi biraz galizii't-tab* imi§; aralann-
da §u miikaleme cereyan etmi§:
Kadi: Senin dervisjerin tevhid ederken, devran ederler, bunun ash ve de-
lili nedir?
Hazret-i Siinbul: Bir kimsenin ihtiyan elinde olmasa, ona §er'an ne hii-
kiim terettiib eder?
Kadi: Bunlann ellerinde ihtiyarlan yok mudur?
Hazret-i Siinbul: Ihtiyarlan olmayanlan da vardir.
Kadi: Akillan ba§larinda durur mu, yoksa mecbur mudurlar?
Hazret-i Siinbiil: Hayir, akillan basjanndadir.
Kadi: Ne acib §ey! Hem ihtiyarlan ellerinde degil; hem de akillan basjann-
da, bu nasil sozdiir?
Hazret-i Siinbiil: Hig seni sitma tuttu mu?
Kadi: Evet, tuttu.
Hazret-i Siinbiil: Ya nigin titreyip hareket ederdin, aklin basmda degil mi
idi? Elinde ihtiyan oimamak, aklm zevalini icab etmez.
Istanbul kadisi kemal-i cesaretle basjadigi miibahasede, herkesin huzu-
runda kemal-i hicabla gekilmistir.
Adem (a.s.)in kissasi ve kaza onun nazanm nehy-i sarihin
riayetinden ve te'vtli terkten baglamasi
1259. M \5Mleme'l~esma 'nm heyi olan he§erin habasinin her hir damannda, yiiz-
hinlerce O'nun Umi vardir.
G $PS 3
MESNEV1-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 • ^Bt
Bu beyt-i §erifde, sure-i Bakara'da olan \fc fr u^V( ^^ 3 (Bakara, 2/31)
Ya'ni "Allah Teala Adem'e esmanin hepsini ta'lim etti" ayet-i kerimesine i§a-
ret buyrulur.
Ma'lumdur ki, hilkat-i Adem'e i'tiraz eden melaikeye kar§i, Hak Teala
Hazretleri '^Ca J^i firC (Bakara, 2/33) Ya'ni "Ey Adem, onlara onlann
isimleri haber ver!" liitabi varid oldu. Zira Adem * jy * J* ^3^ ^ 01 Ya'ni
"Allah Teala Adem'i kendi sifati iizerine halk etti" hadis-i §erifi mucibince,
cami'-i cemf-i esma olan Allah ism-i zatimn mazhandir. Onun icin Hak
Teala Adem'i arzda halife yapti. "tsinf'den murad, sifat-i ilahiyyenin zeva-
hiridir; ve sifat, mevsuf olan Zat-i ilahiyyenin aynidir ve bilciimle e§ya-yi
kevniyye esma-i ilahiyyenin zevahirtdir. Ta'bir-i diger ile "§ey" ismin za-
hiri ve isim §eyin batinidir; ve keza isim sifatm zahiri ve sifat ismin bati-
nidir; ve keza sifat Zat'm zahiri ve Zat sifatin batinidir, Imdi Zat-i Hak eb-
tan-i butun olmus. olur; ve bilciimle e§yada me§hud olan sifat ve esma-i
ilahiyyedir.
C-~0 ib \j jl OUj- JbLj l? C~~ J* j&- OlT 0b>- (Jj&r j* ***\
1260. !7ier hir §eyin ismi, oyle ki §ey sahittir, nikayete kadar onun canina el
[1235] 1.
verdu
Ya'ni Adem hilafeti hasebiyle ism-i Zat'a mazhar oldugundan, ilm-i ilahT
mertebesinde sabit olan her bir ismin suret-i ilmiyyesi, her ne vech ile sabit
olmus. ise, ismin icabati evvelinden ahirine kadar Hz. Adem'in ruhuna
miinkesjf oldu.
1261. Onun verdiiji her lakab deiji§medi. O kimseye ki $arcahuk onu tesmiye
etti, kahil olmadi.
Ya'ni Adem'in, her bir mazhann hakikatine ve suret-i ilmiyyesine nazar
edip, mazhara verdigi lakab asla degi§medi. Zira tebdii-i hakayik miimkin
degildir. Mesela karanin hakikati, karadir ve beyazin hakikati beyazdir. Bina-
enaleyh Adem "ayn-i sabite" ve "suver-i ilmiyye" mertebesine bakti; her bir
mazhann hakikatini gordii ve asla teemmiile muhtac olmaksizin garcabuk
lakabi verdi. Mii'min ise, mii'min dedi; kafir ise, kafir dedi. Ve Adem'in tel-
kib eyledigi kimse, bu lakabm hiikmuriii vermekte asla kahil ve tenbel ol-
madi. Kafir olan, tamami tamamina Ebu Cehil gibi kiifrii hakkiyla icra etti; ve
AHMED AVNt KONUK
mii'min olan da keza Hz. Omer gibi hakkiyla imamm ibka eyledi ve asla va-
zifelerinde tekasul etmediler.
1262. Dier kim ki sonunda mumindir, evvelen $rdu; her kirn soimrwia ka/ir-
dir, ona zahxr oldn.
1263. <Sen fier ^eyin tsmini alimden i?if; iS/Uleme'l-esma'nm remzinin strrira
c/irv/e'
Cenab-i PTr "adem" tabirini bu beyt-i §erifde bilciimle enbiyaya ve onlarin
varisleri olan kummel-i evliyaya ta'mim buyururlar da, derler ki: Sen bu
alem-i kevnde, her bir mazhann ilm-i ilahl mertebesindeki ism-i hassini vak-
tinin kamillerinden ve alimlerinden birisini bulup dinle. iCS/i flTjjkj (Baka-
ra, 2/31) ["Ve Adem'e esmayi ogretti"] ayet-i kerimesinde i§aret buyrulan
sirn onlardan isjt.
1264. Dier hir $euin ismi, hizim indimizde onun zahiridir; her hir §eyin ismi
Dtalik indinde onun sirrtdir.
Ya'ni bir kimseyi zahiren mii'min kiyafetinde ve mii'min amelinde gordii-
giimiiz vakit, ona "mii'min" ismini veririz; fakat onun ilm-i ilahl mertebesinde
mazhar oldugu ism-i hassi ve hakikati ve ayn-i sabitesi, Hak Teala Hazretle-
ri'nin indinde, o kimsenin zahirine nazaran, bizim verdigimiz bu ismin batini-
dir ve sirndir. sirra ve hakikate nazaran, onun mazhar oldugu isim, ihtimal
ki, bizim zahiren verdigimiz ismin ziddidir. Binaenaleyh bizden mestur oldugu
icin, bize gore bir sirdir ve muhakkikin buna "sirr-i kader" tesmiye ederler.
1265. <jMu$a indinde onun deuneflinin adi *asa" oldu; Dtahk'xn indinde onun
adi ejderha idi.
Bu beyt-i §erff, yukanda beyan buyrulan hakikatin bir misalidir.
1266. Omer' in ndm-v eweli putperest idi; fakat ^elest'de onun adi mumin idi.
^ot
MESNEVt-1 SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Bu da diger bir misaldir. Ya'ni Hz. Omer'in zahirine bakihrsa, ewelen
yaptigi amele gore, adi putperest idi; fakat JJ^ cJlS (A'raf, 7/172) Ya'ni
"Ben sizin Rabb'iniz degil miyim?" hitabi vaki* olan alem-i ervahda, mazhar
oldugu ism-i ilahi, ism-i "Had!" oldugundan, onun ismi Halik Teala indinde
mu'min idi; ve akibet bunun eseri alem-i kevnde dahi zahir oldu.
1267. Hizim indimizde adi mem ohm o §ey, Utah indinde henlik ile olan hu
naki$ oldu.
Ya'ni biz insandan §ehvetle nazil olan suya "men!" ismini verdik; ve bu
suya hie. ehemmiyet vermeyip, lezzet-i inzale mecluben me§ru' ve gayr-i
me§ru' olarak israf ettik. Bu fiilimiz ile Hak indinde benligin ve varhgin zub-
desi olan bir nak§i ibtal etmi§ olduk. lmdi biz bu fiile, bizim indimizde sabit
olan "mem" ismine nazaran cur'et ettik ve Hak indindeki isimden gafil olduk.
Binaenaleyh bu izahattan sabit oldu ki, e§yanin iki turlii ismi vardir: Biri-
si Allah' in indindeki ism-i hakikidir ki, bu isim ezelen ve ebeden asla tebed-
diil etmez. Digeri bizim indimizde sabit olan ism-i mecazldir ki, bu daima te-
beddiil eder. Boyle olunca, mahv ve isbata tabi' olan bu mecazi isimlerdir. Ni-
tekim ayet-i kerimede v^' f '■•'-**■ j '^S. 'j *&* ^ 2w r^. (Ra'd, 13/39) Ya'ni
"Allah Teala diledigini mahv ve isbat eder. Halbuki ummii'l-kitab O'nun in-
dindedir." "Ummu'l-kitab"dan murad, suver-i ilmiyye-i ilahiyye mertebesidir.
1268. nZu meni ademde hir s&ret idi; Diahk'vn indinde ne ziyade, ne de eksih
olmiyarak mevcud idi.
Adem iki nevi'dir: Birisi adem-i sirfdir ki, vucudun ziddidir; ve bu suretle
yok olan §ey asla var olmaz. Ya'ni yoktan var gikmaz. Digeri adem-i izafidir
ki, zahirde mevcud olmamakla beraber, hakikatte mevcuddur. Mesela sakit
bir halde bulundugumuz vakit, zahirde bizde kelam yoktur; fakat bizim biz-
ligimizde bu kelam sabit ve mevcuddur. Binaenaleyh biz soyledigimiz vakit,
bu soz yoktan var olmadi, vardan var oldu. Bunun gibi, bu menldeki suret-i
insaniyye, adem-i izafi aleminde ve ilm-i Hak' da ne ziyade ve ne de eksik ol-
mayarak mevcud idi. Ya'ni her menldeki suret-i insaniyyenin boyu bosu, ka-
§i, gozii ve bilciimle a'zasi ve havass-i zahire ve batinesi ve ilmi ve cehli ta-
mamen sabit idi.
AHMED AVNI KONUK
1269. Blhasd hazret indinde hizim akibetimiz olan o hakikat, hizim namvmiz
geldi.
Ya'ni bizim akibetimiz ile alakadar olan, o yukandan beri izah ettigimiz,
ilm-i ilahi mertebesindeki hakikatimiz ve ism-i hassimiz, ind-i ilahide bizim
namimizdir.
1270. OCiqiye akibet uzerine hir ad koyar; ormn iizerine degil ki ariyet hir ad
koya.
Ya'ni "alleme'l-esma"nin beyi olan Adem, bir kisjnin ilm-i ilahi mertebe-
sindeki ismine nazar edip akibetini ona gore ta'yin eder ve ta'yin ettigi aki-
bete gore isim verir. Yoksa bu vucud-i izafi aleminde, birkac giinluk hayat-i
dunyeviyyedeki ahvaline bakip ona gore ariyet bir isim koymaz.
1271. Uakiaki jAdem'in gozii nur-t -pah ile gordii, isimlerin cam ve sirn ona
a$tkar oldu.
Vaktaki Adem'in ve verese-i enbiya olan urefa-yi ilahiyyenin gozii, nur-i
pak-i ilahi ile ilm-i ilahi mertebesini gordii, onlara bu alem-i kevndeki meza-
hirin canlan ve sirlan olan ism-i hasslan ve a'yan-i sabiteleri a§ikar oldu.
1272. dMelek Dtahk'tn nurlanni onda hulunca, secdelere dii§tii ve hizmeie
acei
le eiti.
Melaike-i kiram, Hak Teala Hazretleri'nin envar-i mukaddesesini
Adem'de bulduklan vakit, ona serfuru ettiler ve inkiyad eylediler; ve hemen
onun hizmetine kostalar. Melaike, kudret-i ilahiyyenin mezahiri olan er-
vahdir. Bunlar tabii ve unsuri olurlar. Tabiiler, fezada anasmn bulundugu sa-
halarda, suver-i tabiiyyeden miitekevvin olan ervah-i ulviyyedir. Bunlar
anasirdan murekkeb olan ecram ile miinasebetdar olmadiklanndan, Adem'e
serfurii ile miikellef degildir. Bunlara "melaike-i alin" dahi derler. Unsuri
olanlar anasira mensub olan ervah olduklanndan Adem'e inkiyad ile
me'murdurlar. Nitekim bilcumle kuva-yi unsuriyyenin beni Ademe hizmetle-
ri, bu alem-i kesafetde daima goziimuzun oniindedir.
c £p*
MESNEVf-1 SERIF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1
1273. Jftdmi ztkr ettigim bu J/ldem'in medhini, hiyamete hadar ta'dad etsem,
ka
sirim.
Ya'ni "alleme*l-esma"nin beyi olan bu zikr ettigim Adem'i, kryamete ka-
dar medh etsem, onun evsaf-i celilesi hasr u ta'dada sigmayacagindan, layi-
kiyla medh ve tavsifden aciz kalirim; zira o, hilafet-i ilahiyyeyi haizdir ve ha-
life ise miistahlifin aymdir. imdi mademki onun mustahlifi olan Hakk'in ev-
saf-i celilesi ta'dada sigmaz, bittabi' o halifenin evsafi dahi, hasr u ta'dada
sigmaz.
127 A, ^Bunun hepsini bildi; vakiaki ka2a cjeldi, hir nehyin ilmi ona hata oldu.
Hz. Adem, bu kadar alim oldugu halde, onun cennetden alem-i kesafete
tenezziilune, kaza-yi ilahinin infazi icab ettigi vakit s^«l)i Ju> l>- % (Baka-
ra, 2/35) Ya'ni "Bu agaca yakla§mayin!" diye vaki' olan ne'hy hakkindaki il-
mi, ona hata oldu. Ya'ni Hz. Adem onun nehy-i tahrimi mi, yoksa nehy-i
tenzihi mi oldugundan tereddiide dii§tu.
"Nehy-i tahrimi" odur ki, onun murtekibi itaba mlistahak olur. u jii \y.js ^ 3
(Isra, 17/32) Ya'ni "Zinaya yakla§maym" nehyi gibi. Ve "nehy-i tenzihi"
odur ki, onun murtekibi itaba miistahak olmaz; belki icrasi faideli olan bir §e-
yi terk etmis. olur. ^u^ J*~ ur ^ul j**, ajU ,ju>i ^ i^^i Ya'ni "Sonba-
hann sogugundan kagininiz; zira agaclarimza yaptigi §ey gibi, sizin bedenle-
rinize yapar" hadis-i §erifindeki nehiy gibi.
Hz. Adem' in hatasinda §arihler muhtelif miitalaatda bulunmustar.
Burada hepsinin zikri uzun olur. Maksad kaza-yi ilahinin nufuzunu anla-
maktir.
C^dZi {J^ <Jj~* OjJ- ji A-ia Cib 7*frj> £>j^ JiJ^ J^3 j*
1275. Onun gonliinde ie'vil tercih huldwju vakii, iab't hayret iginde iken, bug-
day iarafina acele etti.
Bu nehiy hakkinda Adem'in gonliinde vesvese-i §eytani ile, nehy-i ten-
zihi ile te'vil ciheti mureccah olunca, o vesvese icinde hayrete dii§erek
sevk-i tabii ile eklinden nehy olundugu bugday tarafina ko§tu. Bu hal zev-
kan her gun bizim ba§imizdadir. Biz buna "dalginlik" ta'bir ederiz; ve bu
c £~£°
AHMED AVNl KONUK
dalginhk iginde bizden asla istemedigimiz ister sadir olur. Qunkii hakim ka-
za-yi ilahidir.
1276. n^ah^wanin ayagina diken hathiji vakil, hirsiz fir sat bulwp alelacele me-
ta'ini goliirdii.
Bahgivan, ayagina batan dikeni gikarmakia me§gul iken, hirsiz onun bu
dalginhgindan istifade ederek, alelacele e§yasini galar. Adem ile §eytan ara-
sindaki miinasebet dahi buna benzer. §eytan insanin fikrine bir vesvese di-
keni batinr; onunla me§gul oldugu sirada meta'-i taatim galar ve neuzii- bil-
lah ba'zan da en kiymetli meta'i olan imanini galar.
1277. Uaktaki hayretien kurtuldu, tekrar yola geldi. Qordu ki hirsiz kargahdan
esydyi $almistir.
Hz. Adem bu dalginliktan kurtulup kendisine geldigi vakit, hirsiz olan
§eytamn kendisinden kiymetli bir meta' olan inkiyad ve teslimiyyetini galmis,
oldugunu gordii.
1278. Uah! U*l^ Ul bj dedi. ^a'ni zulmet geldi ve yol tjaih oldu.
Ya'ni Adem gafletden uyandigi vakit: Eyvah ne yaptim! Ya Rab, biz zul-
mettik, dedi. Ya'ni biz iizerimize zulmeti ve karanligi da'vet ettik; bu karan-
hk iginde de yolumuzu gaib ettik demek idi.
Bu beyt-i §erifde, sure-i A'raf da vaki' C^-'j j u>j Jj oi j ulii ljj» iT, vtS
'^tS-i j> 'Jjfe' (A'raf, 7/23) Ya'ni "Biz Havva ile beraber nefislerimize zul-
mettik ve eger sen bizi magfiret etmez isen ve merhamet eylemez isen, biz i§-
te ziyan edenlerden oluruz dediler" ayet-i kerimesine isaret olunur. Cenab-i
Pir, bu ayet-i kerimedeki "zulum" kelimesini, "zulmet" ile tefsir buyururlar.
Bu tefsire nazaran ayet-i kenmenin ma' nasi, beyt-i §erifdeki isaret vech ile
bdyle olur: "llahi biz nuraniyet aleminde mahfuz iken, kaza-yi ilahin, iizeri-
mize zulmet ve karanhk getirdi ve nefsimizi §ecere-i taayyiine takrib etmek-
le zulmettik. Ve eger sen bizim nefs-i zulmanimizi nurunla ortmez ve merha-
metini bizden dirig edersen, biz elbette husran-i bu'd iginde kalanlardan olu-
ruz." Binaenaleyh u& ui u^ demek, zulmet-i taayytin geldi ve ge§m-i basiret
oniindeki tauk-i melekut gaib oldu demek olur.
c £»
MESNEVt-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ileride gelecek 1514 numarah ve onu ta'kib eden, 1515-1518 numarah
beyitlere miiracaat olunsun.
1279. ^u kaza-yi ilahi, gixnes ortiicu hir huluidur; arslan ve ejderha ondan si-
tan gibi olur.
Ya'ni kaza-yi ilahi giines, gibi olan hakikati orten bir buluttur; o kaza-yi
ilahiden arslan ve ejderha, sican gibi aciz bir mahluk haline gelir.
1280. €ger hen hukiim vaktinde iuzagi gbrmezsem, hiikiim yolunda yalniz hen
cahil degilim.
Ya'ni kaza, Hakk'in e§ya hakkinda hukm-i kulli-i icmalisinden ibaret ol-
dugundan, bu hukm-i ilahinin zuhuru vaktinde eger tuzagi ben gormez isem,
bu kaza-yi ilahi yolunda cahil olan yalniz ben olmam; belki amme-i alem bu
vakitte, bu cehil ve gaflet icjne ducar olur.
Cenab-i Pir-i destgir, buraya kadar olan maaniyi hudhudiin lisanindan be-
yan buyurmus. oluyor.
1281. Gy (sami') saadetli o kimsedir ki, iyi isleyicilik tutiu; zorii terk etii, ia-
zarru iuttu.
Saadetli o kimsedir ki ism en iyisine te§ebbtis etti ve kaza-yi ilahiye kar§i
kuvveti ve mukavemeti birakti da yalvarmak yolunu tuttu.
C-JiVp 5j£o C-2*0 L^i *-fc C~J* Oj^jfc 4-~- J&jj 1*2* jS"
1282. Gger kaza gece gihi sana kara brier se, akibetde de senin dini kaza hilar.
Eger kaza-yi ilahi gece gibi senin iizerine gaflet karanhgi orterse, yine se-
nin elini, nur-i inayet ve hidayetle tutacak olan kaza-yi ilahidir; binaenaleyh
me'yus olmamak icab eder.
JUS* cjUji JUO CJW- L^S *J* JjS' OU- JL^aS jL JUo L^S £
1283. Gger kaza yiiz kere tana kasd ederse, yine kaza sana can verir ve Her-
man eder.
C £P?
AHMED AVNt KONUK
1284. I^u fcaza yti2 kere senin yohinu vursa, senin $ad\nni $erhin ilstiine kurar.
OJULioj ^J JULc l; OJJL-y t/ 4 ^ 0^* ^ f X J 1
1285. ^Bu sent korkuttuijunu keremden hill Wihayet seni eyminlik miilkiine
ottirtur.
Ya'ni Hak Teala'mn sana mechul biraktigi sirr-i kader sebebiyle seni kor-
kutmasim, O'nun kereminden bil; zira bu korku seni Mate ve niyaza ve te-
zelliile sevk eder ve bu fiilin sebebiyle dahi seni gayet emniyet iizere bulunan
bir mulk iizerine oturtur. Nitekim ayet-i kerimede jji- JUL. Lu* jl* S*L j
(Kamer, 54/55) ["Dogruluk makamindadirlar, kudretli b'ir padi§ahm yanm-
dadirlar"] buyrulur.
1286. ^u sbziin nihayeti yoktur; ge$ oldu; sen iavsan ve arslan kissasma ku-
lak iuil
Ya'ni bu kaza-yi ilahiye aid hakayikin nihayeti yoktur. Beyan ettigimiz
kissanin nihayetine gee, kaldik; binaenaleyh sen tavsan ve arslan kissasina
kulak tut!
Kuyunun yakinma eri§tigi vakit tav§anin
arslandan ayagini geriye cekmesi
JuisS" Ij j JUU ,j>£ j>- OT 9j -ji JLp jj* Jj*\ 0I5- zy &y?
1287. Uakidki arslan kuyunun yantna geldi, gordii ki o iavsan yoldan kaldt ve
ayagini $ekti.
Ya'ni kuyunun yanina yakla§tiklan vakit, tavsamn ayaklan geri geri git-
mege basjadi.
c 3^£ 3
MESNEVl-t §ERfF §ERHt / 1. CtLT • MESNEVf-1 • ~®^$Sl
1288. (JArslan) dedi hi: CA/tfin ayahlarini geriye cehiyorsun; ayagini geriye
cehme, one gel!
1289. (Taiwan) dedi: JAyagvm nerede hi, el ve ayah gitti; canim titredi ve yii-
rek yerinden gitti.
Ya'ni bende korkudan el ve ayak kalmadi; canim titredi ve yiiregim yerin-
den koptu.
1290. ^iiziimiin rengini gormiiyor mnsun? S^lltin gibi. ZHengim icimden haber
verir.
Ya'ni korkumdan benzim sapsan oldu; eger igimdeki korkuya inanmaz-
san, yuzumun rengine bak!
1291. Utah, mademki simaya muarrif ia'bir etmisiir; arifin gozii simd tarafm-
da halmishr.
Bu beyt-i §erifde '^u^ <V>' ^'A (Rahman, 55/41) Ya'ni "mucrimler si-
malanndan taninir" ayet-i kerimesine isaret buyrulur. insanin ahval-i batine-
sini simasindan tanimak usuliine "firaset-i hikemiyye" derler. Bu firaset-i hi-
kemiyyenin tafsili Cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin Ibn Arab! hazretlerinin
fakir tarafindan terciime ve §erh edilen Et-tedbimtix'1-Mhiyye fi Islihi Mem-
leketi'l-lnsiniyye namindaki eser-i §ertfinde mezkurdur.
Mesela rengin, anzl olarak sararmasi, ya havf veya maraza delalet ettigi
cihetle, boyle bir te'sir olmaksizin hilki olarak san olmasi hubs-i batina dela-
let eder.
u*j l^L jS 45l \f} j\ ^yr by? J*\ jU> jj j J&j
1292. Uienh ve koku cingirah gibi gammaz geldi; onun sesi atdan agah eder.
1293. Diex hit §eyin sesi ondan haber eri§tirir; nihayet e§egin sesini, hayimn
sesinden hilirsin.
cvggee^
AHMED AVNt KONUK
Her bir §eyin yekdigerine benzemeyen ayn sadalan vardir. Mesela e§egin
anirmasi ile, kapinin gicirtisi arasindaki farki anlarsin.
ST V * <" ' <* ******
jLJUl J& (^jJ (<a?^« s,j* &\~£' j-**^ j**a-j izJiZ'
1294. ^Lpeygamber herkesin iemyizi husiisunda buywdu ki: ZKi^i lisanim tayy
eylemeh indinde mahjidir.
Ya'ni "Ki§i lisanim dondurmesi indinde gizlidir." Bu beyt-i §erifde j&* t}\
ajlj cJ- Ya'ni "Ki§i lisanimn altinda gizlenmi§tir" hadis-i §eriflnin ma'nasi be-
yan buyrulmustar. Zira bir kimsenin tab'i ve fikri ve ahlaki urefa indinde ke-
lamindan anla§ihr. Nitekim "Kelamindan olur ma'lum ki§inin kendi mikdari"
derler.
1295. ^ixziin rengi, goniil halinden niacin tuiar; bana merhamet et, benim mu-
habbetimi gonliine dih!
Ya'ni insanin icjnin hali yiizuniin renginden anla§ihr. Ey arslan bana mer-
hamet et de, bu korkudan beni vikaye eyle; ve benim muhabbetimi kalbine
nasb et, ya'ni beni sev!
^>J j j**? ijl ijj (jjj (J-wIj y^ CJJ^i ijb £j** ijjj d)jj
1296. Dtirmizi yiiziin rengi, fiikiir sadasi tuiar; san yiiziin rengi sabir ve nukr
tuiar.
Bir kimsenin yiizuniin rengi kirmizi olursa, oriun gonliinde istirahat ve
kendisi ni'met-i rahat icinde olup, bu ni'mete kar§i sukr etmekde oldugunu
gosterir; ve yiizuniin rengi san olursa, gonliinde iiziintii ve lztirab bulundu-
gunu ve kendisi sabir ve habs-i nefs hali iginde oldugunu ve iiziintii ve lzti-
rabin da nukr ve kiifiirden ileri geldigini gosterir.
1297. nSana eli ve ayagx kai' eden, yiiziin r engird ve kuvveti ve simayi gotiiren
sey geldi.
Ya'ni bana kahir ve oliim korkusu geldi ki, o dliim elimin ve ayagimin ha-
rekatini kat* eder; yiiziin rengini ve viiciidun kuwetini ve simanin hiisn ii
anini izale eder.
m&
/l
MESNEVt-t SERfF §ERHt / I. CtLT • MESNEVI-1 •
1298. Uier neye gelirse kiran, her agaci kokiinden ve H&inden kovaran sey.
Bu beyit, evvelki beytin maba'di olan bir ciimledir. Ya'ni bana o §ey gel-
di ki, o §ey her neye gelirse kirar, her agaci kokunden ve dibinden kopanr.
Ya'ni bana suver-i mixteayyineyi bozan olum geldi demek olur.
oL -i»l?r jjjW- j ,j*s\ oU c~ii" (j j j\ *xil -I*! ^ j^
1299. n^iina o sey geldi hi, ondan adem ve zi-ruh ve cemad ve nehai maglub
oldu.
"Mat" satranc oyununda maglub ma'nasina musta'mel olan bir ta'btrdir.
"Maglubiyerden murad, hal-i mevtdir; ve hal-i mevtden maksud olan ma'na
da, taayyiin-i surinin mahv ve fenasi oldugundan, bu hal ademe ve cemi-i
zi-ruha ve nebatata §amildir. Beyt-i §er!fte bu ma'na sebebiyle cemad dahi
zikr olunmu§tur.
ji os£ JUli _j ll£j ozj' ijj jjl OUT JLJl ljas-1 Zy- jA
1300. niunlar ise eczadirlar; halbuki ondan kulliyat r engird sari etmis ve ko-
kusunu hozmusiur.
Ya'ni arz iizerindeki adem ve zi-ruh ve cemad ve nebat, arzin ciiz'iyya-
tmdandir; ve arz dahi manzume-i §emsiyyemizin cuz'iyyatindandir. Taay-
yiin-i surinin mahv ve fenasi yalniz bunlara anz olmaz; belki kulliyat olan
feza-yi bi-nihayedeki manzume-i §emsiyyelerin her birine anz olur. Binaena-
leyh o kulliyat tecelliyat-i kahriyye-i ilahiyyeden rengini ve suretini degi§ti-
rir ve kokusunu bozar.
1301. V^fihayet cihan gah sabirdir ve gah §ekiirdur; hosian gah hulle giyer, gah
soyunur.
Cihanin hey'et-i mecmuasi tecelli-i Celal-i ilahiye gah sabirdir, ya'ni ke-
mal-i teslimiyet ve inkryad icmde, manzarasi elem verecek bir surete inki-
lab eder; ve gah tecelli-i Cemal-i ilahiye sakirdir; ya'ni manzarasi siirur ve-
recek bir hey'ete inkilab eder. Nitekim bostan gah bahar mevsiminde zum-
rud gibi ye§illenip gonullere siirur verecek bir suret iktisab eder ve gah ki§
c $» >
AHMED AVNI KONUK "^^
mevsiminde o letafetden soyunup, goniillere gam verecek bir hey'ete inki-
lab eder.
1302. <JAte§ renginde dojjan giine§, diger bir saaide o ha$ a§agi gider,
Ya'ni giine§in tulu'u ve gurubu, hey'et-i alemin her dakikada inkilab igin-
de olduguna bir numunedir.
1303. Qar-iah iizerinde parlami§ olan yddizlar, lahza lahza ihtirakin mubie-
lasidir.
"Car-tak" gadir ma'nasinadir; burada kubbe-i sema murad olunur. "Ihti-
rak" dan maksud, yildizlann ziyasi, ziya-yi §emsin galebesi sebebiyle nazar-
dan gaib olmasidir, Ya'ni geceleri kubbe-i semada parlayan yildizlann ziyasi,
giines, lahza lahza yiikselmege basjadigi vakit, ziya-yi §emsin te'siri altinda
zebun ve miibtela-yi ihtirak oiurlar. Bu da, hey'et-i alemin anen-fe- anen de-
vir ve inkilab iginde olduguna diger bir numunedir.
1304. £%y ki cemalde yildizdan ziyade oldu, o dikk hastaligtndan hayal gibi
oldu.
"Dikk" vucudu pek ziyade zayiflatan bir hastahgin adidir. "Humma-yi
dikk" derler. Ya'ni yildizlardan daha parlak ve cemale malik olan ay, arz ta-
rafindan menzillerinde devr etmek sebebiyle guya dikk hastahgina tutulmus,
gibi incele incele bir hayale benzedi. Nitekim ayet-i kerimede J jl. iiT,J ^jjTj
^oili o^^Iir /ip J>. (Yasin, 36/39) Ya'ni "Ve kamerin seyrine'de menziller
takdi'r ve ta'yin ettik ki, nihayet eskimi§ yay §eklindeki bir hurma dah gibi
olarak avdet eder" buyrulur.
1305. Sukunlu ve edebli olan ha yeri, zelzele i$inde svimaya ve lerzeye geii-
rtr.
Ya'ni sath-i arz sakin ve kaide-i siikuna tabi' iken, tecelll-i kahr-i ilahi ile
zelzele vaki* oldugu vakit, sitmaya tutulmus. bir kimse gibi titrer.
c ^ps !>
MESNEVl-I §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
cSij j sj>- j\ d\~^r jJJ\ C~-l Alii' v^Lj o$j* {£*%. jjj aS" L-o ijS
1306. Diey aidi hey... Qok daft, bu bela-yi mevrusdan cihanda kiig.uk ve him
olmustur.
"Miirde-rig" Farisi'de miras ma'nasinadir. Kahir ve Celal-i ilahinin, bozu-
Ian bir suretden, yeni tekewiin eden bir surete miras kaldigi ma'nasi murad
olunur. Ya'ni nice dag gibi olan suver-i miiteayyine, cihanda kahir ve Celal-i
ilahi ile un ufak olmu§tur.
1307. HSu hevd ruha mukierin geldi; kaza geldijji vakii veba ve miiteaffin olur.
Bu heva-yi nesimi, tenefftis-i insamye hadim olmak i'tibariyle, viicud-i be-
§ere revh ve rahat verdigi halde, kahir ve Celal-i ilahinin tecellisine hiikum ve
kaza sadir oldugu vakit, onun zerrati arasinda veba, ya'ni sari hastaliklar mik-
roplan peyda olur ve miiteaffin bir hale gelip, insanlan hak-i helake serer.
1308. Jlaiif olan su ki, ruhun hemsiresidir, bir got icinde sari ve act ve bula-
mk oldu.
Bu beyt-i §erifde ^ ^ jr P i!\^ uw ] (Enbiya, 21/30) Ya'ni "Biz her §e-
yi sudan diri kildik" ayet-i kerimesine isaret buyrulur.
"Hemsire" lugatte, bir memeden sut emene derler. Gerek run vegerek her
§eyin diriligine sebeb olan su, Hakk'in sifat-i Hayat'indan munte§i oldukla-
nndan, ruhun hemsfresi mesabesinde olur. Imdi hadd-i zatinda su hayata se-
beb oldugu halde, eger bir gol icinde birikip durursa, sureti ve vazifesi degi-
§ip, maraza ve mevte sebeb olur.
1309. HiZir aies ki, biyikda yel iuiar, onun iizerine de bir yel ^yemut" okur.
Lisan-i Fariside cj 3J , j> ^b & "Biyikda yel tutmak" demek olup, tekeb-
burden kinaye olur. Ya'ni biitiin e§yayi yakmak ve mahv etmek hususunda
tekebbiir ve isti'la gosteren bir atesjn iizerine bir yel "yemut=61ur" okur.
Ya'ni yanan bir lamba veya mum veya bir kibrit iizerine nefes sahverilip ufu-
riilse soner. Fariside "sondiirmek" yerinde "oldiirmek" ta'biri kullanildigi icin,
^mp
AHMED AVNl KONUK
Cenab-i Pir burada "yemut" kelimesini isti'mal buyurmu§tur. Nitekim Farisi-
de "murau sondur" denecegi yerde j>& \j ^ ya'ni "§em'i oldiir" derler.
1310. ^Deryanin hali ve onun prpinmasindan ve kaynamasmdan, onun akhnin
tehdillerini aula!
Alem-i kevn deryasinin yukandan beri izah ettigimiz onun girpinmasi ve
her dakikada kaynamasi halinden, onun akhnin, ya'ni ahval-i batinesinin de-
gi§melerini anla! Zira insanin suretinde batini muessir oldugu gibi, hey'et-i
alemin suretinde dahi, onun batini, ya'ni melekutu muessirdir. Suretdeki lzti-
rab ve kayna§ma, batindaki tebeddiillerin alametidir.
1311. Ciisi ii cu icinde olan cerh-i ser-gerdanin Kali, onun evladlannin hali gi-
hidir.
Alem-i kesafet iginde hayran ve ser-gerdan bir halde donen cerh-i felek,
kendi ash olan vucud-i mutlak-i latifi arayip taramakta, onun dogurdugu ev-
latlann ya'ni insanlann hali gibidir. Insanlar hayata kadem bastiklanndan
i'tibaren, kendilerini avutacak bir zevk ararlar ve o zevki elde ettikleri vakit,
ondan bikarlar ve yenisini ararlar; ve bulduklan halde, ondan da bikarlar. Bu
aramak ve bulmak ve bikmak hali hep, kendi ashni aramaktan miinbaisdir;
fakat kemal-i gafletden, aradiklan §eyin ne oldugunu ve lztirablanmn ne ile
sakin olacagini bilemezler.
Imdi vikud-i mutlakin mertebe-i vitriyyet ve mertebe-i §ef iyyetine nuzul
eden her §ey igin bu ciist ii cu hali asla munkatT olmaz.
§urrah-i kiramin ba'zisi "evlad" ta'birini "mevalid-i selase" ma'nasina al-
mi§lardir. Fakat Hz. §eyh-i Ekber Muhyiddin Arab! Futuhat-i Mekkiyye' le-
rinde diinyaya "Ummu rekub" ta'bir buyurduklanndan, fakir ziibde-i kainat
olan insan ma'nasini aldim.
1312. ZKdh haziz ve geh vasat ve gah evcdxr. Onda fevc fevc sad ve nahsdan
vardvr.
Manzume-i §emsiyyeyi teskll eden seyyaratin devr-i surilerinde arza nazaran
gah algakhk ve gah vasathk ve gah yukseklik oldugu gibi; ruhaniyetlerinde dahi
MESNEVl-1 SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
fevc fevc ugur ve ugursuzluk vardir. Bu beyt-i §er!fdeki "haziz, vasat, eve, sa'd
ve nahs kelimeleri ilm-i niicum istilahatindandir. Burada ilm-i niicuma aid ba'zi
ma'lumat i'tasi, tatvil-i mucib ve zaiddir. Maksad kaza-yt ilahi te'siri ile, alem-i
suretin inkilab ve istihalat-i daime iginde bulundugunu anlatmakdir.
1313. 61/ kiillerden mukieht olan dix 1; /ier rminbasihn halini kendinden jehm etl
"Kiiirierden murad erkan-i erbaadir ki, bunlar ecsamin sulb, mayi' ve gaz
halleriyle, hararettir. "Cuz ,M den murad, vucud-i insanidir ki, bu viicud-i insani,
birer kiill olan bu dort riiknun ihtilatindan miitekevvindir. "Miinbasifdan mu-
rad anasir-i basitadir ki, bunlar da kimyada isimleri zikr olunan muvellidu'1-ma',
muvellidii'l-humuza, azot ve karbon ve emsalidir. Erkan-i erbaa, anasir-i basi-
tadan miirekkebdir ve insan bu erkandan muhtelit olan arzin bir cuz'iidur. Insan
kendi viicudunun tagayyuratim ve tebeddiilatim bizzat zevkan idrak eder.
Binaenaleyh, ey ciiz'i olan insan, her munbasitin halini kendinden kiyas
edip, fehm et! Ya'ni anasir-i basita dahi inkilab igindedir; yakin vakitlere ka-
dar anasir-i basitanin yekdtgerine inkilabi erbab-i fen tarafindan kabul edil-
memekde idi. Elektron nazariyyesi zuhur edince besaitin yekdigerine inkila-
bi dahi sabit oldu. Cenab-i Pfr bu hakikate yedi asir ewel bu beyt-i §erifde
isaret buyurmu§tur.
>jj (jjj J-i»LJ dj^- OLiol e-jpr iji j c— ^-j 'yW^" *&y?
1314. CMademki kiiUiyat igin renc ve derd vardir, onlann ciiz'ii nicin sari yuz-
lii olmasin?
1315. UiusHsan bir diz ki zidlardan cemi'dir; sudan ve ioprakian ve atesten
ve havadan cemi'dir.
Kiillerin ciiz'ii olan insanin viicudu, birbirlerine zid olan erkanin ictima'in-
dan hasil olmustar. Onlar da su "mayi' ", toprak "sulb" ve hava "gaz" ve ates.
"hararet-i gariziyye"dir.
1316. ^u actb olmadi hi, koyun kuridan sicradi; halbuki bu acibdir hi kouun
kurda aonvl hajjladi.
G c£^ )
AHMED AVNl KONUK
Koyunun kurtdan kacmasina taaccub olunmaz; fakat koyunun kurda go-
nul baglayip birle§mesi, §ayan-i taaccubdiir. Ya'ni viicud-i be§erde bu zid
olan erkanin birle§mesine taaccub olunur.
1317. n^irilik hu zutlartn sulhundan&ir, onlarin arasinda ceng kalktigini oliim hill
Viicud-i be§erin hayati, bu zidlann sulh icinde bulunmasindandir; eger on-
larin arasinda niza' ve muhalefet zuhur ederse, bu hal mizaci ifsad ve olumu
tevlid eder.
1318. Diakk'in lutfu hu arslana ve yaban esegine, hu iki uzak ztdda iilfet ver-
mistir.
Viicud-i insanideki zid olan erkanin iilfeti, arslan ile yaban e§eginin iilfe-
tine benzer. Zira arslan, yaban e§egini parcalamak lazim gelirken, Hakk'in
lutfuyla tinsiyyet ve iilfet etmi§tir.
1319. Cihan hasta ve zinddni olunca, eger hasta fani olursa ne acihdir!
Mademki alemde kulliyyat ve ciizlyyat boyle tecellt-i kahri ile hasta ve
inkiiab dairesi icjnde mahbusdur; eger hasta olan §ey bilkulliyye fani ve
mahv olursa, taacclibe sayan olur mu?
Tavsanin ayagini geriye gekmesi
sebebinden arslanin suali
1320. O arslana hu yuzden mevaiz okadu, de&i ki: ^en hu haglardan ilolayi
geri kalmisim.
G £p*
MESNEVf-1 SERIF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Tavsan arslana yukandan beri zikr olunan birtakim mevaizi ve hikmetle-
ri soyledi; ve nihayetde dedi ki: Iste ben bu su'-i kaza korkusundan dolayi
ayagimi geriye gektim.
Burada "tav§an"dan murad akl-i maad; ve "arslarTdan murad nefs-i em-
maredir. Akl-i maad, nefs-i emmareye, yukanda gegen nasayihi icra eder.
Eger bu nasayihi kabul etmez de, yine kendi daire-i hayvaniyyesinde yurii-
mekde inad ederse, onu aldatip insan-i kamilin halvet-gahina gotiiriir.
1321. iSftrslan ona dedi ki: Sen esbab-i marazdan bu sebebi soyle ki, kdssaten
bana garaz budur,
Arslan tavsana dedi ki: Alem-i kevnin tebeddiilati ma'lumdur ve herkesin
goziinun onundedir; bunu kimse inkar edemez. Bu kuyuya yaklastigimiz va-
kit, neden korkup geriye kaldin; asil benim maksadim, bunu anlamaktir.
1322. *T)edi ki: O arslan bu kuyu i$inde sakindir; bu kal'a i$inde afetlerden
imindir.
"Kuyu"dan murad, insan-i kamilin halvet-gahidir; ve kuyu igindeki ars-
landan murad, insan-i kamildir; ve harigdeki arslandan murad, nefs-i emraa-
re sahibi olan insandir ki, insan-i kamilin ziddi ve dusmanidir. Ve insan-i ka-
milin halvet-gahi.halkin kesafet-i tabiiyye ve hayvaniyyesinin te'sirat-i zul-
maniyyesinden imin ve mahfuzdur.
1323. tS^kil olan kimse kuyunun dibini iktiydr eyledi; zira ki kalvetde aonul
saj atari vardir,
1324. ^Kuyunun karanluji iyidir; zira halkm zulmetleri vardir; halkin ayagini
tutan o kimse, basini kuriaramadi.
Kuyu gibi olan halvet-gahin zulmeti, zulmet-i hissiyye oldugu igin, hal-
km ma'nevi olan zulmetlerinden daha iyidir. Kesafet-i tabiiyye ve hayvaniy-
ye igine miistagrak olan halkin ayagini tutanlar, ya'ni onlara tabi* olanlar,
AHMED AVNl KONUK
alem-i ma'nada basjanm beladan kurtaramadilar. Nitekim hadis-i §erifde
*i«jLJi <j\^ ii j ^\ t£.\ j aUi j"a Vi ^^j\ ji^h^s f\yr\ i^ liWi Ya'ni "Afi-
yet on cuz'dur, onlardan dokuzu sukut igindedir; zikrullah mustesnadir. Ve
diger cuz'u sufehamn mucalesetini terkdir" buyrulur.
C — «j*j>\s>- 4^- ji j£> OIj (jw y C~~«^aIS ij j\ *-*^-j 1 4 j~j C~aS"
1325. (Sirslan) dedi: One gel, henim zahmim onu kahirdir. Sen gor ki o ars-
lan kuyu icinde hazir midir?
Arslan tav§ana dedi ki: Sen one gee, korkma benim darbem onu kahr
eder. Bak bakahm o arslan kuyu icmde midir; yoksa bir tarafa mi gitmi§tir.
1326. ^Dedi ki: H^en o atesiden yanmisim; meger ki sen heni kendine $ekesin.
Tavsan, oracikta bir hile daha icad edip dedi ki: Ben o ate§e mensub ve
gazub olan arslandan yandim; pek korkuyorum, eger sen beni kendine cekip,
ayaklannin arasina alirsan, kuyuya bakabilirim.
1327. By kerem ma'deni, nikayet hen senin miizaheretinle gbz a$abilirim; ku-
yuya bakabilirim.
Arslanin kuyuya bakmasi ve kendisinin
ve o tav§amn aksini gormesi
1328. Uakiaki arslan onu kendisine cekti, arslanin -penahinda, kuyuya kadar
kostu.
Ya'ni vaktaki arslan tavsani ayaklan arasina alip sadnna cekti; tavsan
arslanin muhafazasi altinda kuyunun kenanna kadar kosta.
c £p?
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1
1329. Uaktaki kuyu i$indeki suya hakhlar, su iginde arslandan akis ve ondan
zfihir oldu.
1330. iSftrslan kendi aksini qordii; sudan bir arslan onun indinde de semiz
[1306] . a
tavsan.
1331. Uaktaki kendi hasmim su iginde qordii; onu hirakdi ve kuyuya sxgradi.
Ya'ni arslan kendi aksini su iginde gdrunce, tav§ani kuyu kenannda bira-
kip, hemen hasim addettigi o akse kar§i kuyuya atladi.
Malum olsun ki insan-i kamil bi-renkdir, ashab-i nefisden birisi onun hu-
zuruna gittigi vakit, o kamili kendi renginde goriir. Bu goriisu ancak su gibi saf
ve berrak olan insan-i kamildeki kendi aksidir. Binaenaleyh bir kimse insan-i
kamilde bir kusur goriirse, bilsin ki o kendi ahlak ve kusurunun aksidir. Bina-
enaleyh bu sebeble insan-i kamile vaki' olan i'tiraz, ancak kendisine i'tiraz
olur; ve onunla miinazaa ve husumet, kendi aksi ile miinazaa ve husumetdir.
Bu Mesnevi-i §erff de bu ma'naya dair atide birgok hakayik ve Izahat ge-
lecektir. Ve Hz. Misri-i Niyazi dahi bu ma'naya binaen §6yle buyurur:
Halk igre bir aymeyim her kim bakar bir an goriir
Her ne goriir kendi yiiziin, ger yah§i geryaman goriir
1332. (JArslan) kendisinin kazdijji kuyuya dusiu; zira ki onun zulmu, onun
bastna gelici oldu.
Yaptigi gaddarliklann cezasini buidu.
Bu beyt-i §erif *-» gj -xa ^V \j> >~ ^ ya'ni "Kardesj igin bir kuyu kazan
kimse, onun icine dii§er" hadis-i §erifine isaretdir.
ou.u <w jl^ (j&&\ oviiy» J& c-t»f j^ o\^
1333. Jlalimlerin zulmu, karanlik kuyu oldu; alimlerin hepsi boyle soylediler.
Bu beyt-i §erif **uji ^ ^Ui* ,JUaJi ya'ni "Zuliim, yevm-i kiyametin karan-
liklandir" hadis-i §erifine isaretdir.
<>$$&
AHMED AVNl KONUK
Jj \j jiA> C~o^y Jap yJy> I J^p? ylUi *£ j»
1334. Dier kim ziyade zalimdir; onun kuyusu -pek korkun$dur. Sldl, heiere he-
ter, buyurmustur.
Pek zalim olanlann cezasi da pek §iddetlidir. Zira Hak Teala Hazretleri'nin
"Adl" ism-i §erifinin muktezasi, cok fenaya, cok fena mukabele buyurmak-
dir. Nitekim ayet-i kerimede i^ ^ K* ^ j (§ura, 42/40) Ya'ni "Ve fena-
ligin cezasi, onun misli fenaliktir" buyrulur.
J^ J^ J^s*- ^j J 1 J^* c^ °^~ J 1 y ^ ^
1335. By kimse ki, sen mansibian dolayt zulm edersin, kendin i$in bir kuyu ka~
zarsm.
Ya'ni sen mansibinin sana verdigi bir kuwet sebebiyle halka zulm ettigin
vakit, kendin igin bir kuyu kazmis, olursun.
cf *j^ ij^ **r >r- Ai ^ j *k t/ d y? >y^ */
1336. ZKendi etrafini ipek bocegi ^Ubx orme; kendin i$in kuyu kazarsan, b%ulu
kazl
lpek bocegi yaptigi kozayi kendi etrafina orer ve bu suretle koza iginde
kendisini habseder. Senin amelin dahi ipek bbceginin orgusiine benzer. Nite-
kim ayet-i kerimede 4*'j cii' u Ji> JT (Miiddessir, 74/38) ya'ni "Her bir
nefis, kazandigi §ey sebebiyle refiinedir" buyrulur. Binaenaleyh eger kuyu
kazar isen, bilahare icine kendin dii§ecegini dii§unerek olgii ile kaz!
1337. Uier zayif olanlan sen hisimsiz hilme; UCur'dn'dan «1JI j^> &W lit (Dza
cae nasrullahX oka.
Ey kuvvet-i zahire sahibi olan kimse; sen zayif olanlan hisimsiz ve mum-
rz bilerek ezme! Onlann muini ve yardimcisi Allah Teala Hazretleri' dir. Eger
delilin nedir diyecek olursan Kur'an-i Kerimde *ui ^ *i- \l'\ (Nasr, 110/1)
["Allah'm yardimi gelince"] sure-i §erifesini oku'derim. Zira bu sure-i serife
bir emr-i vaki'den haber veriyor; da budur ki Resul-i Ekrem Efendimiz Ku-
rey§ arasmda suret-i zahirede bir yetim oldugu halde, zahiren kudret sahibi
olan Kureys, ekabirini din-i Hakk'a da'vet etti. Muhalefet ettiler ve zahirde
muini olmayan Resul-i Ekrem'i hisimsiz ve muinsiz bildiler de t zat-i hazreti-
c 3» a
MESNEVt-1 SERlF §ERHf / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ne enva'-i mezalimi ve hakareti reva gorduler. Ondan sonra onun muini Hak
Teala Hazretleri oldugu fiilen zahir oldu ve muavenet-i ilahiyye ile Kureys/e
galebe buyurdu; ve nas fevc fevc din-i Hakk'a kostalar.
1338. 6ger sen fit olup da, hasmin senden iirktii ise, isle sana J*W \j^> (tayran
ehabil) cezasi eristi.
Ya'ni sen Mekke-i Miikerremeyi ve Ka'be'yi tahribe gelen Necasi'nin Ye-
men valisi Ebrehe'nin fill gibi kavi olup, hasmina kar§i zulme kiyam etsen ve
mazlum olan hasmin da, senden urkiip kagsa; bil ki sana da Ebrehe'nin or-
dusuna musallat olan Ebabil ku§lan gibi bir ceza eri§ir. Nitekim tefsir kitabla-
nnda bu Fil vak'asi "Elem tera keyfe" sure-i §enfesinde mufassalan beyan
olunmu§tur.
1339. Gger bir zayif, yeryiiziinde eman isterse, aokyiiziinun asherine gulgule
diiser.
Ya'ni yeryiiziinde bir zayif bir zalimin zulmiinden halasim Hak'dan niyaz
ederse, alem-i melekut ehli arasinda bir gulgule peyda olur. Ya'ni onlar da
mazlumun tarafini iltizamen Hak Teala'ya tazarru' ve niyazda bulunur.
241 numarah beyt-i §enfde bu ma'na gecti.
J? by? >j& CJU: >j> j£ dj+ £ isf JJ\XJj f
1340. Ecjer disin ile onu, isirtp kanahr isen, seni dis ajjnsi tutarsa, ne yaparsin?
Ya'ni bir mazluma kar§i zulum aleti olarak kullandigm a'zana teveccuh
eden eleme ve ibtilaya kar§i ne yaparsin; onu def e glicun yeter mi?
jjlp j\ ^jjI c->-U-iJ tj Jriy*' j^~ jj **? j* -^ b-^p" jv*
1341. iS^rslan kuyuda kendisini cjordii; o anda taskinlihian kendisini diisman-
dan tammadi.
Arslan kuyuda kendinin aksini goriir gdrmez, kendisine bir gazab ve ta§-
kinlik geldi ve bu ta§kinliktaki istigrak sebebiyle gordugu §ey kendisinin ak-
si midir, yoksa hakikaten dii§man midir, farkina varamadi. Binaenaleyh yap-
tigi hucum, hakikatte ancak kendisine karsj vaki' oldu.
G £P?
AHMED AVNl KONUK
1342. hendi aksini, kendi du§mani gordii. <$ubhesiz kendi iizerine hir kihc
cekii.
1343. ITiei/ ^wii hey...By falan, nasda gordiigiin cok zuliimler, onlarda senin hu-
yan olnr.
Ya'ni ey falan kimse! Eger sen, sana ba§kasindan zuliim geldigini goriir-
sen, bil ki bu zuliim senin ba§kalanna yaptigin zulmiin aksidir. Binaenaleyh
ba§kalannda gordiigiin zalimlik huyu, senin huyundur. Nitekim. Cenab-i Fir
bu hakikate 216 numaradaki: \x* tjUU ju/u <jy* u u j*i o—ajT oi^ ^i
beytinde i§aret buyurmus, idi.
1344. O^ijakindan ve zulmiinden ve fena sarhoslujjundan senin varltgm onlar-
da parlamishr.
Ya'ni varhgmda ve viicudunda olan nifak ve zuliim ve su'-i ahlak sarho§-
lugu onlarda parlayip zahir olmu§tur. .
1345. sensin ve o zahmi kendine vurursun; o dem.de kendi iizerine la' net ip-
licjini orersin.
Ya'ni kar§inda zalim olarak gordiigiin sensin ve ona vurdugun darbe-i i'ti-
raz, kendine vurdugun darbedir. Sen ona i'tiraz ettigin an icjnde, tard ve
la' net ipligini kendi iizerine orersin.
Tar-i la' net teniden" ta'birinin mukabili Tiirkgede "corap ormek" ta'blriy-
le eda olunabilir. Zira birisi digerine kar§i bir hile ve tedbire kiyam ederse
"ona bir gorap ordti" derier.
1346. fenayi kendinde asikar cjbremiyorsun; yoksa kendine can lie dusman
olurdun.
Ya'ni ba§kasinda gordiigiin fenahgi, kendi nefsinde agik bir suretde gore-
miyorsun. Eger kendinde gormus, oisa idin, nefsine can ile du§man olurdun.
MESNEVl-1 SERlF SERHl / 1. CtLT • MESNEVf-1
i
1347. By saf adam, kendine hiicum eden arslan gibi, sen de kendine hiicum
ediyorsun.
1348. Uakiaki kendi htiyunun ka'nna erisesin, halde hilirsin ki, nakeslik
senden idi.
Ya'ni nazar-i dikkat ile kendi nefsini ve ahlakim munsifane teemmul eder
ve karpidaki adamdan sana isabet eden fena fiilin men§e'ini diisuniirsen, bu
&diligin senden gikip, yine sana avdet ettigini anlarsin. Mesela sen birisine
sovsen, o da sana sovse; belki ondan sana gelen sovmek, senin sovmenin
aksidir.
>s* iT u^ f* J&S $ J-* >s. ^ ^ ^ s* J*- l J J^
1349. £%rslana kuyu d&inde zahir oldu ki, onun naksx idi ki, ona haska kim-
se aoriindii.
Karsmdaki adamda gordugiin fenahgi, onun mustakil bir fenahgi zanne-
dersin. Arslan gibi ona takarrub edip esasina vasil oldugun vakit, onu ken-
dinden ibaret bulursun.
-L>-rf (^jy JaJP jJ* tl)l j\S 'k&~* iJ^**^ O^Ab aS" jA
1350. Dier kim ki hir zayifin disini kopanr, galat cjorucii olan arslanm isi-
ni yapar.
Ya'ni bir kimse bir acizi zulum ile renclde ederse, o kimse yanhs. goren ars-
lanm fiil ve hareketini yapmi§ olur. Zira o fiilinin mutlaka bir aksi olacaktir.
Binaenaleyh bir acizin dismi koparmak, kendi di§ini koparmak demek olur.
Nitekim arslan ba§kasina kasdettigini zanneyledigi halde, hakikatte kendi
nefsine kasd etti.
1351. By amcasmin y&zii azerinde hir fend hen aormiis olan kimse, senin he-
ninin aksidir, amcandan iirkme!
"Amca"dan murad, kendisinin karini ve yakini olan kimselerdir; ve "fena
ben"den murad, fena sifatlardir ki, yukanda gecen ma'nalan te'yid eder.
AHMED AVNt KONUK
1352. uMii'minler hirhirinin aynastdu; hu haheri U^eyflamher' den getirirler.
Ya'ni ^p ol> &p Ya'ni "Mu'min, mii'minin ayinesidir" kelam-i miinifi,
Cenab-i Peygamber'den rivayet oilman hadislerdendir. Bu hadis-i §erife mu-
hakkikin derece derece ma'nalar vermiglerdir. Cenab-i Fir efendimizin burada
murad buyurduklan ma'na sudur ki: Bir kimse muhatabinda bir kusur ve a-
yip gorse, vehle-i ulada o gordugii kusur, kendinde olan kusurdur. Mesela si-
fat-i kibir nazarma mun'akis olsa, o sifat kendisinde mevcuddur ki, derhal ona
asma cikmisttr; ve keza birisinden gazubane muamele gorse ondaki sifat-i ga-
zabin aksidir. Bu bir hakikattir; fakat ehl-i gaflet kendi nefislerini insaf edip
ta'yib etmezler ve kendiierini begenip, muhatablarim ta'yib ederler.
3j£ ^ Oij-S' /JU- v**" Olj ^y^ s-**-*^ {Jr*^ c-*-i^- Ju%
1353. Sen flozuniin oniinde mavi cam fufiun; o sehehden alem sana mavi goruTiiti.
Mesela sen goziine mavi camh gozliik taktin; bittabi* her taraf goziine ma-
vi goriiniir. Bunun gibi mesela sen sifat-i kibir ve gazab gozliigtinii goziine
taktin; artik herkeste o sifatlan goriirsiin.
1354. Gger kor degil isen, hu maviligi kendinden hil; kendine fena de, kimseye
fazla soyleme!
Ya'ni sen sifat-i nefsaniyyenden henuz kurtulmamis. oldugundan, goziin-
de bu sifatlann giizellikleri vardir. Eger akil goziin kor degil ise, alemin fena-
iiklanni kendinden bil; bu fenahklan kendi iizerine al, kimseyi ayiph ve ku-
surlu gorme; ve onlar hakkinda ruzult sozler soyleyip giybet etme!
Bu beyt-i §erifde bu hadis-i §erife i§aret buyrulur^UJi Vj5 *> ^ k& -dii J, ^
*Jj» ^ J-^iJi j-v*ij <JU ^ j^aiJi jZ\ j Ya'ni "Ne mutlu o kimseye ki, nasin ayip-
lanni birakip, kendi aybina me§gul ola ve malinin fazlasini infak ede; ve za-
id sozlerini zabt ve imsak ede."
1355. Sger mu'min <S%Uatim nwru ile nazar eder olmasa idi, mii'minin gayhi-
th ciplafc olarah nasd gorur idi?
Ya'ni ey sifat-i nefsaniyyeden kurtulmamis, olan kimse, sende halkin gu-
yub ve esranna muttali' olacak cesm-i basiret olmadigi igin, halkin uyubu
PpT^ MESNEVl-I SERtF §ERHl / I. CiLT • MESNEVt-1 •
ile me§gul olma ve bu halde halki terbiyeye kiyam etme; fakat Hakk'in
iman-i hakikl ile muttasif kullan vardir ki onlann basiret gozleri aciktir ve
onlar *13» j>* J& -ou jAp *^\j \ys\ Ya'ni "Mu'minin firasetinden hazer ediniz;
zira Allah' in nuruyla nazar eder" hadis-i §enfi mucibince, halka nur-i ilahi
ile nazar edip, sifat-i nefsaniyye ile muttasif olan mii'minlerin batinim gir-
ciplak bir halde gorurler. Iste halkin uyubunu yiizlerine vurmaksizin, mu-
nasib bir suretde, onlan terbiye salahiyyetini haiz olan zevat-i kiram ancak
bunlardir.
1356. Uaktaki sen JMlah'in nan ile nazar eder oldun, iyiligi fenahktan ayk
aoremeHin.
"Allah 'in nan"ndan murad, Allah'dan uzakliga ve aynliga sebeb olan ve
senin enaniyyetinden ibaret bulunan sifat-i nefsaniyyedir. Ya'ni sen Allah'in
nan olan enaniyyetin ve sifat-i nefsaniyyen ile etrafina nazar ettigin icjn, hal-
kin iyiligini ve fenahgini agik bir suretde goremedin; iyiyi fena ve fenayi iyi
zannettin.
1357. Gy huziin sahtbi, azar azar nuru nara vur; id ki narin nut olsun.
Ey sifat-i nefsaniyye atesj iginde kavrulup, omrii hiiziin ve gamlar ile ge-
gen kimse! Allah'in nuru ile nazar eden bir kamilin terbiyesi altina gir de
onun sana verdigi yokluk nurunu gunden giine sendeki enaniyyet ve benlik
ate§i iizerine dok[ Ta ki sendeki bu enaniyyet ve sifat-i nefsaniyye atesj, si-
fat-i hakkaniyye nuruna tebeddiil etsin.
1358. y>a Ulah, sen dahi o iemiz sudan vur; ta ki bu alemin nan, ciimleten nur
olsun.
"Temiz su"dan murad, Hakk'in rahmet ve hidayetidir. Ya'ni ya Rab, sen
dahi rahmetini ve hidayetini amme-i mu'minine ihsan eyle; ta ki mii'minlik ale-
minin bu bu'd-i enaniyyet nan kaffeten sifat-i ilahiyyenin nuruna inkilab etsin.
Cenab-i Pir, rahmeten li'1-alemin olan Hatem-i enbiya (s.a.v.) Efendimiz'in
varisi olmak ve bu sebeble himmetleri ali bulunmak hasebiyle amme-i mii'mi-
nin hakkinda bu duada bulunurlar.
G $ps=
AHMED AVNl KONUK
1359. ^Deryamn suyu cumleien senin fermaninclacUr . By Dtu&avend, su ve dies
senin dnxnhx.
"Su"dan murad Hakk'in cemali ve "ate§"den murad Hakk'in celalidir. Ce-
mal ve celal ise yekdigerine zid olan iki §e'n-i ilahidir. Hakk'in ab-i cemali, ha-
yat ve hosjuk bahs. eder; ve ate$-i celali ise kahir ve elem Ms eyler. Cenab-i
Pir bu munacatlannda bu ma'naya isareten buyururlar ki: Ya Rab, derya-yi
rahmetin senin fermanina tabi'dir; ^* Jip j^j cu~- ya'ni "Benim rah-
metim, gazabimi gegmistir" buyurdugun vech ile, cemalin, celalini kaplami§-
tir. Binaenaleyh mu'minlik alemine lutfen ve inayeten cemalin ile tecelli bu-
yur. Ey hakim-i mutlak, senin fevkinde bir mutasarnf yoktur. Ab-i lutf ile
ate§-i kahr ise, senin yekdigerine zid olan iki §e'n-i ilahinden ibaretdir. Bina-
enaleyh sen, istedigin §e'n ile tecelli buyurursun; biz senden lutfunu dileniriz.
1360. Gcjer sen istersen dies latif su, olur; ve ecjer isiemezsen, su dahi dies olur.
[1336]
1361. HZizdehi hu ialeh dahi senin icadindir; yd Ulah zuliimden kurtulmak se-
nin ihsanindir.
Ya'ni bizim alem-i taayyiinde lafz u savt ile olan bu talebimiz ve rmina-
catimiz senin icadindir. Zira bu taleb-i surimizi icra icjn lisammizdaki ve ne-
fesimizdeki kuvveti lead eden sensin; ve kainattaki butun havl u kuvvet an-
cak senindir. Ve ruhumuzun, rahmet-i ilahiyyen ile, sifat-i nefsaniyyelerin
zulum ve tahakkumiinden kurtulmasi da ancak senin ihsamn olan rahmet-i
rahimiyyen iledir. Zira senin bu ihsamn olmasa, biz bu alem-i cismaniyyetin
iktizasi olan hayvaniyyet mertebesinde baglamp kalinz.
1362. ^ize ialehsiz olarak, hu ialebi sen vermissin ve ihsan hazinesini ciimle
iizerine acmissm.
Ya'ni bizim bu alem-i suretdeki talebimizi, senin ilm-i ilahin mertebesinde
sabit olan hakikatlerimize, asla lafz u savt ile talebleri vaki' olmaksizin, sen
vermis, idin; ve o mertebede bilcumle e§yanin hakayiki iizerine rahmet-i am-
G ^e >
MESNEVt-t §ER?F §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
me-i zatiyyen ile ihsan haztnesini agim§ idin, Binaenaleyh cumlesi bu rah-
metin ile merhum oldular.
Bu beyt-i §enfin ma'nasi layikiyla anla§ilmak igin 618 ve 625 numarah
beyitlerdeki izahatm dikkatle mutalaasi icab eder.
Tav$anm, av hayvanlan tarafina, arslan
kuyuya du§tii diye miijde goturmesi
1363. Uaktaki tav§an kurtulmaktan sevindi, av hayvanlan tarafina sahraya
kadar ko§arak aitti.
1364. \Kuyu i$inde arslani aciz olmu$ oordu; mer'aya kadar oynayarak raks
ederdi.
jj^j £ti dy>? \j* ji OLaij J j~* £jA C**i jl Ju*j df^ ij** C— O
1365. Oliimun elinden kurttddticju i$in, havadaki dal ve yaprak aibi sebz it rak-
san olarak el $irpar idi.
Latif ruzgarlar esdikge, agaclann dallan ye§illik icinde nasil hareket eder-
lerse, tav§an dahi olumden kurtuldugu icin, el cirpip oynar idi.
1366. ^Dal ve yaprak, toprak kabsinden azad olda; ha$ kaldirdi, mzaann mah-
remi olda.
1367. Uaktaki yapraklar dah yardilar, agacm tepesine kadar isti'cal eitiler.
AHMED AVNl KONUK
iJL>- ( -S j j j> j* ^}j^> <j* \"te~ j>-^ oUa-w O^j Ij
1368. Onun iizerinde herbir ya-prak ye$il dal zebam lie ayn §ukr-i Diudayi
sbyler.
1369. ^er ki: Hlizim gbnlumiizu aid sakibi oyle hesledi ki, agac kahnla$h da
dosdogru oldu.
Ya'ni gekirdek icjnde bulunan dal ve agag, toprak iginde mahbus iken,
Hakk'in rahmet-i sifatiyyesiyle oradan azad olup bas. kaldirdi ve riizgar ile te-
mas edip kemal-i letafetinden raks etmege basjadi. Agacin tepesinde peyda
olan ye§il dallann lisan-i halini kullanarak, her bir yaprak ayn ayri Hakk'a
hamd u sena ettiler de dediler ki: Ataya-yi esmaiyye sahibi olan Hak Teala
Hazretleri bizim kokumiizu oyle besledi ki, merbut oldugumuz agacin saki
kahnlasti ve dosdogru oldu.
Bu ebyat-i serifede sure-i Fetih'de vaki' §u ayet4 kerimeye i§aret buyrulur:
g-ljjJI i^au a5j^ J* (jj^U JiU^-U ajjli olia-i- ^j>-\ pjf J-^l J ^ j hj^\ J ^^b.
jUkiV^ JaJO (Fetih, 48/29) Ya'ni "Muhammedilerin vasiflarimn meseli Tev-
rat'da ve Incii'de vardir. Bir ekin gibidir ki; ibtida bir flliz gikarir. Sonra o dal
kuwetlenir; sonra kaknla§ip saki iizere dogrulur, ekincileri taacciib ettirir. Al-
lah Teala bu temsili kuffan igzab igin bast etti." Ya'ni ummet-i Muhammed
(a.s.) bidayet-i zuhurda gayet zayif idi; ba'dehu kokii kuvvetlendi; sarka ve
garba dal ve budak saliverdi demek olur.
Cenab-i Fir, bu ayet-i kerimenin ma'na-yi i§arisini atideki ebyatda izah
buyururlar.
1370. Su ve ^amur iginde haglanmi§ olan canlar vaktaki su ve ^amurlardan gb-
nulleri mesrur olarak kurtulurlar;
JJj-it OUaij ^ jJj ,_y>j5 y^^ -^j-i OU^Sj dy>- £2*5' d>\j* ji
1371. Dteva-yi a§k i$inde raksdn oUuhlan vakit, kursi helix gibi noksansiz
olurlar.
Bu beyitlerde "canlar", toprak icjne gomulmus. olan tohumdaki nebata-
ta;"kalb-i insani" suya ve gamura tesbih buyrulur. Ruhlar insan-i kamilin ter-
&^ MESNEVl-1 §ERtF §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 • "^®
biyesi altmda mucahede ve riyazet sebebiyle bu cism-i kesifin ahkamindan
kurtulduklan vakit, gonulleri mesrur olarak heva-yi a§k-i ilahi icinde raks ve
sema' ederler. Ve i§te o vakit bu canlar ayin on dordii gibi tastamam ve par-
lak olurlar; ve kendilerinden ahkam-i ruhiyye zahir olur.
u*j$* *j>- Wj\ ^^" *j£ *^h u*j$* ^f*- V>^~ J a&j j^ ^ (^-ss-
1372. Cisimleri raks icinde ve canlanni ise sorma! Ue o himse ki, can ola, on-
lardan sual eimel
Heva-yi ask-i ilahi icinde raks edenlerin cisimleri sureta sema'da gorunur;
velakin canlanmn halini hie. sorma; onlann zevk-i ruhanilerini ta'rif etmek
mumkin degildir. Ve cismiyyet mertebesinden cikip ruhiyyet mertebesine te-
rakki edenlerin halini sorma; elfaz ve ibare ile anlayamazsin.
1373. vavsan, ar slam zindanda oturtiu. 'Dir arslana ayibhr ki, hir tavsandan
aeri kaldu
"Arslan"dan murad, suret-i zahirede halkin hurmetini kazanmi§ ve fakat si-
fat-i nefsaniyye ile muttasif ulema-yi zahiredir. "Tavsan"dan murad, suret-i
zahirede miskin ve bi-revnak goriinen evliya-yi Hak'dir ki, batinlan ilim ve ir-
fan ile doludur.
Garibdir ki tav§an gibi suret-i zahiresi zayif olan bir veliyy-i kamil, bir ars-
lan gibi mehabet ve ihtisam-i zahir sahibi bir alim uzerinde tasarruf eder, Bu
alime bu kadar ihtisam ile beraber ayip degil midir ki, bir dervi§-i dil-ri§e mag-
lub olsun?
1374. Oyle hir ar icindedir; ve soma hu adodir ki, ona Jahreddm lakahim soy-
lemelerini isier.
Ewelki ve bu beyitlerde umum-i ulema-yi zahire murad olundugu gibi,
bahis ve cidalin imami ulema-yi meshureden Fahreddin-i Razi hazretlerine de
ta'riz vardir. Fahreddin-i Razi hazretleri Muhammed Harezmsah'in hocasi idi.
Cenab-i Pir'in peder-i alileri olup, ulum-i zahire ve batinede iktisab-i §6hret
etmis. bulunan Sultanu'l-Ulema Bahaeddin Veled (k.s.) hazretlerini saika-i
nefsaniyyet ile gekemeyip, Harezm'den hicretlerine sebeb olmu§ idi. Sulta-
AHMED AVNl KONUK
nu'1-Ulema efendimiz Necmeddin-i Kubra (k.s.) hazretlerinin hulefasindan-
dir. Fahreddin-i Razi bir vakitte Necmeddin-i Kubra hazretlerinin bulundugu
sehre gelir; butun ulema-yi memleket ziyaretlerine giderler; Cenab-i Necmed-
din gitmez. Hz. Necmeddin'e, Fahr-i Razi'nin ziyaretine gitmek munasib ol-
dugunu soylerler; Hz. Necmeddin, Fahreddin-i Razi'nin kirn oldugunu sorar.
Bu oyle bir zattir ki Cenab-i Hakk'm vahdaniyyetini bin bir delil ile isbat et-
mistir, derler. Hz. Necmeddin, demek ki vahdaniyyet-i Hak'da bin bir §iibhe-
si varmi§ ki, delil aramis/, buyururlar.
Fahreddin-i Razi bunu i§itince, kendisi Hz. Necmeddin'in ziyaretine gider.
Tefsir-i Kebirve bir cok asar-i aliyye sahibi bulunan Cenab-i Fahreddin, onun
ilim ve irfani kar§isinda kendisini pek ktiguk gorur ve Cenab-i Necmeddin'in
tarikatine intisab arzusunu izhar eder. Hazret dahi muvafakat edip, onu hal-
vete koyar. Fahreddin halvete girince, sinesinde §iddetli sikinti hissedip Hz.
Necmeddin'e halini anlatir. Evet o sikinti, sadnndaki ulum-i resmiyyenin ver-
digi bir sikintidir; onlann hepsini kusmak lazimdir, buyururlar. Bu soz Fah-
reddin-i Razi'ye agir gelir ve halveti terk eder. Cenab-i Pir'in bu ta'rizi sifaM
nefsaniyye cihetinden degildir. Arifin ir§adi ve ulema-yi zahireyi hakayik ta-
rafina tesvik igindir; ve bu ta'rizm naziri atide^V. cildde gelecektir.
zjJT J ^MJ ^J^ J'Ss^ ^JK lT^ V °W" ui ( ^ j> <^j^ jzr ^
1375. 6y kimse sen hu kuyunun dibinde ifalniz arslan gibisin. O^efis iavsan gi-
bi senin hamm dokiu ve icti.
Sen bu zulmani olan tabiat kuyusunun dibinde yalniz basma kalmis. kuv-
vetli bir arslan gibisin. Tav§an gibi hilekar olan nefsin sana turlu turlu hazlar
gosterip, seni bu tabiat kuyusuna diisurerek kanmi dokmiis. ve icmi§tir.
1376. Senin iavsan nefsin, sahrdda oilakiadu; sen ise hu pirn u cira kuyusunun
dibindesin.
Ey kimse, senin tavsan gibi hilekar olan nefsin, bu alem-i fani cinsinden
oldugu icin, huzuzat-i hayvaniyye sahrasinda otiamaktadir; ve ruhun
alem-i baka cinsinden oldugu cihetle kavi bir arslan gibi iken, sen o alemi
biraktin, nefsine uyup gun iX gira ve bahs iX cidal alemi olan tabiat kuyusu-
nun dibinde ikameti ihtiyar eyledin. Bu bahs ve cidal ile makbul-i halk ol-
mayi bir devlet bildin,
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVf-1 •
1377. O arslan tutucu olan iav§an: By kavim, miijdeci (jeldigi vakit, miijdele-
yin, diye av hayvanlan iarafina ko§tu.
1378. cA/liijde, miijdel By iy§ ivlzuai iaife ki, o cehennemin kopegi, yine cehen-
neme gittu
"Iys-saz" vasf-i terkibidir; "hayati tanzim eden" demek olur.
l^jiXi jtiJi>- jp Jcf ifiW <jj^ d\? o^y 9*y
1379. dMiijde, miijde ki, o canlann du$mam yok mu, onun Dialik'vnxn kahn
di$lerini kopardu
1380. O kim.se ki, perupden birgok ha$\axi ezdi, oliim siiptir^esi orat da fop gihi
[1356] .. „ i„
supurdu.
1381. O zarnan vuhu$un ciimlesi, zevk ve cu§ i$inde tarabdan sdcl u handan
olarak toplanddar.
<?*
Av hayvanlannin tav§amn etrafinda
toplanmalan ve ona sena etmeleri
1382. Uialka yaphlar, o orta*ta ?em/ gi&i. <Secie getirdiler ve ona dediler ki:
itfgah ol.
AHMED AVNl KONUK
Av hayvanlan tav§anin etrafina toplamp bir halka te§kil ettiler. Tav§an
ortada yanan bir mum gibi kaldi; ve hepsi ona bas. egip ta'zim ettiler de, de-
diler ki: Agah ol!
1383. Sen asumani hit meleksin, yahut yerisin; hayir, sen erkek arslanin az-
railisin.
1384. I7ier ne isen, Inzim cantmtz senin kurbamndir. Cjalib geldin; elin ve ko-
lun sag olsun.
y <^jj^ ji j. ^— * ji jo*' / <^j*- j^ b h^ 1 oi 1 &- x b
1385. I7ia?t tu. suyu, senin irmajjinda akiih; senin eline ve koluna aferinl
Hak Teala bu kuwet ve galebe suyunu senin vucudunun irmagindan
akitti. Senin elinin ve kolunun.kuvvetine aferin!
£s t c^jlJU dy? \j\j? d\ jSo: <jXl>€^ dy>- \s £ jl
1386. S%$ik soyle, acaba hileyi nasd diistinclun; o zalimi Kile ile nastl maglvb
eitin?
ij-i \^j\sr p^j* ^ y j\>. ZyS' W^j- 5 ^^ ^ j^ j^i
1387. <S%$ik soyle, id ki kissa dermanlar olsun; apik soyle, ta ki canlann mer-
hemi olsun.
Ya'ni yaptigin hilenin mahiyyetini bize izah et ki, bu kissa bize bir ders-i
ibret olsun. Bir daha ba§imiza boyle bir bela gelirse, bu tedbir ile def edelim
ve acik bir suretde bu kissamn dakayikini soyle de, emsali belalardan cani-
mizi kurtarahm.
U OW- Ajb *>-j OIjIja x& U *sm.I oT JU» jS* £ jb
1388. S^cik soyle ki, o zuliim gbstericinin zulmunden hizim cammizin yiiz hin-
lerce yarasi vardir.
Bu kissayi bize agik olarak izah et ki ( lezzet-i intikam ile miitelezziz ola-
hm; zira biz ondan gok zuliim gordiik; yureklerimiz hiss-i intikam ile dolu idi.
6 i®l& i
MESNEVf-1 SERfF SERHl / I. CtLT • MESNEVI-1
1389. ^e^i /u: 61/ hiiyukler; Diakk'm te'yidi idi; yoksa cihanda hir tav§an
kim oluyor?
Tav§an onlara cevaben dedi ki: Ey batinlan hakayiki anlamak luzumunu
hisseden buyiik isti'dad sahibleri; bu kissarurt hakikati ancak Hakk'in te'yidi
idi. Yoksa benim gibi aciz bir tav§an, koca bir arslana kar§i ne yapabilir idi?
.ab jjj \j\j j C*»i/ J^ jy :>b jjj \Js j ■^A^ tJ . fj*
1390. ^ana kuvvet bagi§ladi ve gonlume nur verdi; gonliimiin nuru elime ve
ayacjima kuvvei verdi.
"Nur-i dil"den murad ilimdir; zira nur kendi zahir ve esyayi muzhirdir.
tlim dahi asanyla zahir ve hakayik-i e§yayi muzhirdir. Hak Teala bir kimse-
nin kalbine Alim ism-i §enfiyle tecelli ederse, efal ve harekati ilim dairesinde
olur; ve a'za ve cevarihi ilim ile muteharrik oldugu cihetle, cahilane hareket
eden kavlleri maglub eder.
1391. Tafziller Diak canibinden eri§ir; tebdiller de yine Diak'dan eri§ir.
. Ya'ni bu galebe bana firaset ve akil cihetiyle Hak'dan bir ihsan idi. Ve
kuvveti ile hayvanat iizerine galebesi mu'tad olan arslamn sifat-i galibiyye-
tini maglubiyyete tebdil etmek dahi yine Hak canibinden zahir oldu. Binaena-
leyh alemde meshud oian bilciimle fazail ve fazailin rezaile tebdili hep bir hik-
mete miistenid olarak Hak canibinden vaki' olur.
1392. Utah, devir ve nevhet ile hu te'yidi ehl-i zan ve mii§ahedeye gosterir.
Hak Teala galibin maglubiyyetini ve maglubun da galibiyyetini alemde
devir ve nevbet ile hem ehl-i zanna ve hem de ehl-i musahede ve hakikate
gosterir.
Tarih kitablan akvamin galebe ve maglubiyyeti devirlerini ve nevbetlerini
tafsilatiyla nakleder. Fakat ehl-i zan bu galibiyyet ve maglubiyyeti esbabdan
ve tesadiiften bilirler. Qiinku onlar Hakk'in kudretinde §ek ve zan icjndedir-
ler; ve fevkalade bir hale "tesadiif ' derler. Velakin ehl-i mu§ahede ve hakikat
©^ AHMED AVNt KONUK
ve batm gozii agik olanlar bu husustaki miiessirati Hak'dan goriip, alemde
zevk ederler.
Bu beyt-i §enfde sure-i Al-i imran'da vaki' *iL ^) '{J£\ *J+ jus ^) JX-1 i 01
y-ui cw V/^' fC^i ^ j (Al-i Imran, 3/140) ya'ni'"Eger size Uhud muharebe-
sinde cerh ve elem isabet ettiyse, onlara da Bedir muharebesinde onun gibi
cerh ve elem isabet etti. Bu eyyam-i diinyeviyyede olan ferahi ve garni devr
ettiririz" ayet-i kenmesine isaret buyrulur.
Tav§anin, av hayvanlanna: Bununla mesrur
olmayiniz, diye nasihat vermesi
1393. Sacjdh ol, nevbeie mensub olan miilk sebebiyle sevinme; ey nevbeie bag-
lanmi§ hiirluk etme!
Mulk-i diinya gah gelir, gah gider. Binaenaleyh gelme nevbeti oldugu gi-
bi, gitme nevbeti de vardir. Eger miilk-i diinya sana teveccuh ederse sevinme,
zira gitmesi de vardir. Nitekim ayet-i kerimede \^ja '"i [> *^Jii u 'J* f^-E S&
jJrl-TG: (Hadid, 57/23) Ya'ni "Fevt olan §eye me'yus olmayiniz ve gelen §eye
de ferahlanmayiniz!" buyrulur.
Mademki mulkiin gelmesinde ve gitmesinde senin sun'un ve tasarrufun
yoktur, o halde sen, nevbetle mukayyed ve hiikm-i ilahinin esirisin. Bina-
enaleyh bu kadar kayit ve bag icinde hiirluk da'vasim etme!
Jjjj c-jjj /T v *^'' ( ^~a* j' y y. -^ < ^ j .y j' y y. (j*^^ 4 *^'
1394. O kimse ki, onun mulkiinii nevbetden pek yukseK hind ederler; onun nev-
betini yedi yildizdan daha yukseh izhar ederler,
"Teniden" burada peyda ve izhar etmek ma'nasmadir. Devlet ve saltanat-i
ma'neviyye sahibi olan enbiya ve onlann varisleri olan kiimmelin-i evliya-
nin mulkii nevbetle gelip gitmeye tabi' degildir; onlann mulkunii nevbetle ge-
MESNEVl-t §ERfF §ERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
lip gitme kaidesinin haricinde kurarlar. Selatinin saraylan oniinde galdiklan
nevbet muzikasim, manzume-i §emsiyyemizi te§kil eden seb'a-i seyyareden
daha yiiksek bir makamda galarlar. Ya'ni onlarm saltanat-i ma'neviyyeleri
alem-i suretin fevkindedir. Nitekim Cenab-i Mevlana efendimiz bir gazellerin-
de §6yle buyururlar:
(>j Jlj jM\ jb d;% j **->■ <oj ^LkU ^£ cjy> *€j> y. J> 3 >
"Dun gece sultanhk davulunu dergah-i izzet uzerinde galdim. Qadm daru'l-
mulk-i Rabbani'nin fevkine kurdum. "
*uJL« \j L^>-_jj (»jb jji *^h -^jJ-* >^-~>y J' J>y.
1395. O^fevbetden all olanlar, baki j)adi§ahlardir; daima ruhlarin sahileridir.
Mulku ve saltanati nevbet kaidesine tabi* olmayanlar, baki olan padi§ah-
lardir ki, onlar daima ruhlara §arab-i a§k-i ilahiyi igiren sakilerdir.
jy.
•^ vLr 5, j x ' J^ j> > JiJ p ^i ij-y^ j* vr ui l &j
1396. Gijer bir ihi gun bu $iirbiin terhine hail olursan, aijzini $arab-i ebedi i$in-
de islahrsin.
Eger hayat-i diinyeviyyede birkag gun nefsin ekl ve §urb gibi huzuzatini
terke kail olur isen, ruhunun agzini §arab-i ebedi ile lslatirsin. Nitekim Hak
Teala Kur'an-i Kenm'de onlar hakkinda Gj> u^ °^j j^X. ' 5 (insan, 76/21)
ya'ni "Onlarin Rab'leri onlara §arab-i tahuru igirdi" buyurur.
Ehl-i a§k ve hakikatin, gazellerinde bahis buyurduklan §arab, i§te bu §a-
rabdir.; ehl-i inkarin zahib olduklan gibi sarho§lann igtikleri kokmu§ uziim
suyu degildir ve onlarin sekirleri sekr-i ma'nevidir.
1397. By §ahlar, biz di§artdaki dii$mani oldiirduk; i^eride ondan heter bir day-
man
kaldi.
Ey miilk-i zahirin padi§ahlan biz alat-i harb ile vucudlann haricindeki
du§manlan oldiirduk. §imdi vucudumuzun iginde bir dii§man olan nefsimiz
kaldi ki, onun katline alat-i harbiyyenin te'siri olmadigindan harici du§man-
dan daha beterdir. Her gun sirtimizda ta§inz, besleriz; fakat o bizi mahv et-
mek igin daima firsat gozetir.
*&$&>
AHMED AVNl KONUK
"Kiicuk harbden, buyiik harbe dondtik"
hadis-i §erifinin tefsiri
Resul-i Ekrem Efendimiz bir gazadan avdet ettikleri vakit, bu hadis-i §e-
lifi buyururlar idi.
"Cihad-i ekber"den murad nefis dugmani ile mucahededir. Nitekim Re-
sul-i Ekrem Efendimiz diger bir hadislerinde *\y> j *~» ^J\ Jt*is« oi jI^i j-iii
ya'ni "Cihadin efdali kismin nefsine ve nefsinin hevasina kar§i olan cihadi-
dir" buyururlar.
1398. ^unu. dldiirmek aklin ve zekanin i§i degildir; hahn arslam iav$amn
maskarasi degildir.
Bu igerideki hasim olan nefsi oldurmek akil ve zeka kuweti ile mumkin
degildir; zira batin arslam olan bu nefs-i emmare, tav§an gibi olan akl-i ma-
a§in zebunu olamaz,
1399. ^u ne/is cehennemdir ve cehennem ejderhadir hi o denizler ile ehstlmez.
Nefs-i emmare kalbi yakmakta ve azab etmekte cehennemdir; ve cehen-
nem ise doymak bilmeyen ejderhadir. Denizleri doksen, onun hararetinin Rid-
ded azalmaz.
1400. Cehennem uedi deryam icer; o halk uakianin karareti eksilmez.
[1376] ^ ^ ^ "
Hind §arihlerinden §eyh Veil Muhammed Ekberabadi buyurur ki: "Ehl-i
tahkik indinde cehennem, nefsin suretidir ve onun derekati sifat-i zemime-i
nefsin suretleridir ki, alem-i misalde §ahsin bu sifat-i zemimesi ve ef al-i kabl-
hasi azab suretiyle miitecessid olurlar; ve sifat-i run ve a'mal-i hasene ayn-i
cennetdir ki o alemde naim suretleriyle mute§ekkil olurlar."
C £P?
MESNEVf-1 §ERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin ibn Arab! hazretleri Futuhat-i Mekkiy-
yelerinde cismani cehennemin hava-yi hardan ibaret bulundugunu yazarlar.
Bu hava-yi harrin naziri, fezada buhar-i nari halinde bulunan kiire-i §emsdir.
Binaenaleyh cehennem-i cismaninin harareti son derece §edid olup, buna ye-
di derya dokulse, onu bir suretde tebahhur edip, hava-yi harra inkilab eder
ve o hararet eksilmez.
1401. Taslar ve ias gonullii kajirler, aglvyarak ve uianarak onun i$ine girerler.
Bu beyt-i §erife SjiiJ-ij ^ui lily ' 3 i> : Jjcui '_, Jjd ! i ij i^T'^JJi Q C (Tah-
nm, 66/6) Ya'ni "Ey mu'minler nefislerinizi've ehillerinizi odunu nas ve ta§
olan atesten vikaye ediniz!" ayet-i kerimesine i§aret buyrulur. Ve diger ayet-
de dahi JyiSi o^i s'jUJ-f, '^ui u^j ^i jUi i^l-u (Bakara, 2/24) ya'ni "Saki-
niniz o ate§ten ki, onun odunu nas ve tasur; kafirler igin hazirlanmi§tir" buy-
rulur. Zira kryamet-i kiibrada taayyunat-i unsuriyye atese inkilab edecektir
ve bu da fennen miisteb'ad bir §ey degildir. Zira §iddetli musadematin neti-
cesi hararet-i §edldedir. Binaenaleyh ruhunu iman ile alem-i tabiattan kurta-
ramayip unsuriyyat icinde mahbus kalan kiiffann bu unsuriyyata tebean ate-
§e duhulleri zaruri bir hal olur.
1402. Du kadar gidadan dahi sakin olmaz; nihdyei ona Diak'dan hu nida gelir.
Jj~* C-^t ,_^ju C~^i ^jSJl C-^ji jy* lJ ^iy jr* ij?~£ j~*
1403. ^Boydnn ma, doydun mu? ^Der ki: Dieniiz hayir; ist" sana aiesl Dsie
sana hararet, isle sana yakma.
Bu beyitler ^y ^ > J> : j oVCi y '*£. J^ '^ (Kaf, 50/30) ya'ni
"Yevm-i kiyametde biz cehenneme doldun mu? deriz. O, daha ziyade var
mi? der" ayet-i kerimesine i§aret buyrulur,
1404. ^ir alemi lohma eiti ve $ekti; mi'desi Joy j* J» "^aha var nw?" na'ra-
sim vtxrdu.
Alem-i diinyayi ve kure-i arzi yevm-i kiyametde buhar-i nan halinde ku-
re-i cehennem cezb ederek yuttu; ve daire-i viis'ati, daha var mi? na'rasim
CNfi5Qsy3
AHMED AVNl KONUK
vurur. Bu kure-i nari-i cehennem o kadar buyuktur ki, fezada dair olan ec~
ram-i mutesallibeyi lokma gibi cezb edip yutar.
1405. Diak la-mekandan onun iizerine kademini koyar; o vakit o kiin-fekan-
dan sakin olur.
Bu beyt-i §erifde, su hadis-i §enfe i§aret buyrulur: ^y & J* Jy; ^ jijj V
U Jai J^ oJi i^» jUUi ^ ^ Ya'ni "Cehennem daima daha var mi? der. Ni-
hayet Cebbar ona ayagim vaz' eder; binaenaleyh elverir, elverir der."
"Cebbar'in ayagr hakkinda muhakkikin hazerati muteaddid vecihler be-
yan buyurmu§lardir. Burada hepsinin zikri uzun olur. Fakirin hatinna layih
olan budur ki: Kure-i cehennem buhar-i nari halinde bulundukga, onun yak-
mak ve kullunii yakmaktan doymamak istfdadi, daima yakacak maddeler is-
ter. Ve ecram-i kesifeden hangisi cazibesine tutulsa, derhal onu buhar-i nan
haline ifrag eder. Ondaki bu isti'dad ancak fezada teberriid ve tasallub ile zail
olur. A'za-yi insanin en nihayeti ayak oldugu gibi, vticud-i vahid-i hakikinin
en son mertebe-i tenezziilii de, kesafet-i unsuriyye halidir. Binaenaleyh la-me-
kan olan viicud-i hakiki-i Hak tarafindan vaki' olan tecelli-i Rahman! iizerine,
buhar-i nari halinden, teberriid ve tasallub haline geger. §u hale nazaran ka-
dem-i Cebbar'in vaz'i, "Klin!" emriyle teberriid ve tasallub etmesi olur. Nite-
kim bu ma'nayi te'yiden hadis-i §erifde, cehennemde §ecere-i circir bitecegi be-
yan buyrulmustar. Ve "circir", gayet sulak mahalde biten maydanos dedigimiz
nebattir. bu teberriid ve tasallub dahi ayet-i kerimede tiii (& 'c&V (Nebe\
78/23) Ya'ni "Orada hukublarca kahrlar" buyrulduguna nazaran, ahkabin in-
kizasindan sonra vaki* olur. "Hukub" seksen yil ma'nasmadir. Ahkab, huku-
bun cem'i olup, bircok seksen yillar demektir. Ve ind-i ilahide bir gun, diinya-
nin bin senesine muadil bir derecede oldugundan, bir hukub diinyanin seksen-
bin yihna muadil olur. Bunun kag hukubdan sonra vaki* olacagi Kur'an-i Ke-
rim'de musarrah olmadigindan, bu ciheti ancak Allah Teala bilir. Ihtimal ki, bu
teberriid ve tasallub keyfiyyeti, diinyanin milyonlarca senelerine balig olur.
"Neuzubillah".
1406. cMademki hu hizim nefsimiz cehennemin ciiz'iidiir, easier daima kullun
iabiahni tutar.
CSgj^O
MESNEVl-I SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Cehennem kendi hazzina doymadigi gibi, bizim nefs-i emmaremiz dahi,
kendi huzuzat-i hayvaniyyesine doymaz ve asla kanaat etmez.
jljlT j\ OUT ^ iyt. <j>- jJ- xiS IjjT iji \j j>- fJS ^l
1407. ISu kadem Diakk'a mahsusdur ki, O sonduriir; muhahkak onun yayini
Utah' dan gayri kim ceker?
Kiire-i nan halindeki cehennemin ate§ini, kadem-i Cebbar'ini vaz' etmek
suretiyle ancak Hak sondurebilir. cehennemin kuwetli olan yayini
Hak'dan ba§kasi gekemez.
"Onun yayini gekmek" ta'biri, giic, olan bir §eye giicu yetmek ma'nasi-
nadir, Beyt-i §erifde "o ra kii§ed= onu olduriir" ta'birinin isti'mal buyrulma-
si da,' ate§-i cehennemin bilahire sonecegine i§aretdir. Qunkii lisan-i fariside
"mumu sondurmek" yerine "oldurmek" ta'biri kullanilir. imdi cehennemin
ate§ini Cebbar'in kademi sondurdugii gibi; cehennemin cuz'u olan bizim
nefs-i emmaremizin vucudumuzdaki hararetini dahi, yine O'nun kadem-i
Cebbar'i sonduriir; ve kadem-i Cebbar'in vaz'i da rahmet-i rahmaniyyeden
inbias eder. Nitekim Cenab-i Mevlana efendimiz bir gazellerinde soyle bu-
yururlar:
"Eyyub (a.s.) m mihnetine ve Ya'knb (a.s.) fakasma baska bir gare olmadi,
rahmet-i rahmaniyye yetisti. "
1408. y>aya ancak dogru oku koyarlar; hu kemanm ma'kus egri oklan vardir.
"Yay"dan murad, cism-i insanidir. "Dogru ok"dan murad, ervah-i tayyibe
ve "egri ok"dan murad dahi ervah-i habisedir. Ya'ni insanlann bu cisimleri-
ne tayyib ve habis ruhlar vaz' ederler. Hedefe ve asl-i hakikiye vasil olacak
olan ruhlar, dogru ok gibi olan ancak ervah-i tayyibedir, Ma'kus ve egri ok-
lar, asl-i hakikiye vasil olmayip, yan yol olan alem-i kesafetde mahbus kala-
cak ervah-i habisedir.
1409. Ok gibi dogru ol ve y ay dan kurtul! xXra suhhesiz y ay dan dogrunun gay-
ri fimamaz.
c ^ 3
AHMED AVNl KONUK
Ey salik; ervah-i tayyibenin sam, enbiyaya tabi' olup amel-i salih i§le-
mektir. Binaenaleyh tarik-i enbiyada mustakim ol ve yay gibi olan bu vii-
cud-i kesifinin hukiim ve te'slrinden kurtul; zira bu vucud-i kestfin ahkamin-
dan egri ok gibi olan ervah-i habise kurtulamaz.
1410. Uaktaki harici harbden avdet ettvm, harb-i dahiliye ieveccuh ettim.
[1386]
1411. HZiz ku$iik harbten donduk; tyeygamber ile beraber buyiik harb i$in-
deyiz.
1412. Dgne ile bu Oiaf dafim ko-parmak i$in, DiaVfam kuwei ve tevfik ve
laf isierim.
Muhakkiklerin bahs ettikleri "Kaf dagi" alem-i suret ve taayyiindur. Ben
bu cism-i kesifimin ahkammi miicahede ve riyazet ignesi ile koparabilmek
igin, Hak Teala Hazretleri'nden kuwet ve muvafFakiyyet isterim; ve netice-
de de It/j^i l4j <1*j u j (Duha, 93/1 1) Ya'ni "Rabb'in ni'metini ihbar et!"
ayet-i kerimesindeki emir mucibince, Hakk'in bu ihsanindan dolayi ogune-
rek ihvanima ni'met-i Hakk'i haber vermek ve onlan da bu tarlka tesvlk et-
mek isterim.
JL^-io \j Zyt- A^Jl C— Jl jJi> Jj£j*> Ifistf 4&b (JjiA J^*"
1413. Saflari yaran bir at slant ehemmiyetsiz bill S^lrslan o kimseclir ki, ken-
Hisini kuar.
Muharebede saflari yaran kimsenin arslanhgi ve §ecaati ehemmiyetsizdir;
asil arslan olan o kimsedir ki, nefsinin enaniyyetini ve sifat-i zemimesini ki-
np maglub eder.
1414. nZenim sozttmun sirnndan bir hisse almak i$in f bunun beyarwula bir his-
sa dinle!
C $P> 3
MESNEVl-I SERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Rum elgisinin Emiru'l-Mu'minin Omer (r.a.)a
kadar gelmesi ve onun 6mer (r.a.)in keramatini gormesi
1415. DCayser'den uMedtne'de Omer'e kadar uzak beyabandan bir elci geldi.
1416. ^IWi fci: By ahali, halifenin kosku nerededir; la ki ben atimi ve esyami
oraya cekeyim.
1417. JAhdli ona dediler hi: Onun hfisku yoktur; Omer' in bir -pariah can kos-
ku vardir.
1418. !71er ne Junior fcetjtik dhetinden onun sxytx var ise de, omm fakirler gihi
kucucvk bir evi vardir.
r
~^J C-Si '(i-t^- ji *&j^ j\ ^ ^ df? j>\j <j\
1419. 61/ harden sen onun kaskunii nasvl gorursun? 2,ira senin kalb gozunde
hil biimistir.
"Kil"dan murad, kibir ve enaniyettir. Ya'ni senin basar-i basiretin oniinde
kibir ve enaniyet killari bitmis. ve hassa-i riVyeti izale etmistir; binaenaleyh
sen onun kasr-i canini nasil gorebilirsin?
1420. Diatb aoziinu kvldan ve illetien temizle de, ondan sonra onun koskuniin
[13951 ~t. •• 1 if
cemaline goz tut:
c c^?
AHMED AVNl KONUK
Kalb goziin kibir ve enaniyet killanyla ve heva ve hevesat-i nefsaniyye il-
letleriyle ma'luldur. Ce§m-i basiretin bu Metier ile ma'lul iken, alem-i ruha-
niyyeti mu§ahede etmek mumkin degildir.
1421 . Dier kimin cant heveslerden -pah ise, $abuh hazreii ve eyvan-i -paki gjo-
riir.
"Hazref'den murad, Hakk'in huzuru ve §uhududur. Lugaten yuksek bi-
na ve padi§ahlann divan salonu ma'nasina olan "eyvan"dan murad dahi,
viicud-i vahid-i Hakk'in zuhur ettigi meratibdir. Ya'ni kalb gozunun perdele-
ri olan hevesat-i nefsaniyyeyi kaldiran kimseler, bilcumle e§yada vech-i
Hakk'i ve her mertebede Hakk'in §e'nini gorurler demek olur.
Cenab-i Fir bu beyitten i'tibaren Hakk'in lisamndan atideki hakayiki be-
yan buyururlar.
1422. (JVluhammed gibi hu aiesien ve dumandan pah oldu; her nereye tevecciih
ederse, Sftlah'tn vechi oldu.
Ya'ni hevesat-i nefsaniyyeden kalbini temizleyen kimse, musaffa-yi ezeli
olan Muhammed (a.s.v.) Efendimiz gibi gazab ve §ehvet atesjnden ve kesa-
fet-i beseriyye dumanindan pak oldu; ve basar-i basireti oniinden bu ates, ve
duman zail olunca, saha-i mu§ahedesi berrak olup, her nereye tevecciih eder-
se, o kimse Allah'in vechini gdrdu ve kendisine «ui 4'j p£ i/y C2J& (Bakara,
2/115) Ya'ni ".Nereye tevecciih edersen, Allah' in vechi vaki'dir" ayet-i keri-
mesinin ma'na-yi munirl halen ve zevkan mimkestf oldu.
1423. dMademki sen fend isteyenin vesvesesine refiksin, *semme vechullah"i
ne vakit hilirsin?
Ya'ni senin kalbin daima senin fenaligim murad edeii §eytamn vesvesesi-
ne tabi' oldukga, her tarafta vaki' olanin ancak Zat-i Hak oldugunu ne vakit
bilirsin? Zira bir §eyde istigrak, diger §eyin biiinmesine ve gorulmesine ma-
ni'dir. Vesvese-i §eytani iginde miistagrak olan afakda ve enrusde zahir olan
Hakk'i bittabi' musahede edemez.
.^p^
V*^
MESNEVt-I SERIF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1424. !7{er kime Ju sineden feth-i bob ola, o her zerreden gune^i goriir.
Ya'ni vesvese-i §eytam neticesi olarak kalbe mustevli olan hevesat-i nef-
saniyye perdelerini kaldiran kimseye sadnndan bir kapi agildigi vakit, o her
bir zerreden giines, gibi Zat-i Hakk'i gormege ba§lar.
1425. t^jyar arasinda Diak, yildizlar arasindaki ay gibi zahirdir.
"Agyar"dan murad, mezahir-i esma-yi ilahiyye olan suver ve taayyunat-i
kevniyyedir. Esma-yi ilahiyye yildizlara ve musemma olan Hak dahi aya te§-
bih buyrulmustar. Ya'ni mezahir-i esmaiyye olan taayyunat-i alem arasinda,
musemma olan Hak zahirdir demek olur.
1426. Dki -parmagin uainu iki goz iizerine koy; insaf et, cihandan higbir sey
goriir musiin?
1427. Bger gormuyorsan, bu cihan ma'dum degildir; husur o ugursuz nefsin par-
magindan gayri degildir.
Parmaklanmn ucunu gozlerine koydugun vakit, suver-i e§yayi goremez-
sin. Halbuki senin gormemen ile o suretlerin yok olmasi lazim gelmez. Bu-
nun gibi, sen kalb gozuniin iizerine, ugursuz nefsin parmaklan olan hevesa-
ti koymus. ve onun rii'yet kuwetini ibtal etmi§sin. Bu sebeble e§yada vech-i
Hakk'i goremiyecek bir hale gelmi§sin. Senin basar-i basiretin vech-i Hakk'i
gdremedigi igin, onun ma'dum olmasi lazim gelmez. Kusur, senin me§'um
olan nefsindedir.
1428. J/lgah ol, sen parmcuji gozunden kaldur; ondan sonra her neyi istersen gbr!
1429. O^fuh'a iimtneti: Diani o sevab? dediler: O iarafiandir, dedi. Dialhuki
onlar etbiselerine biirunduler.
Gj£3C£g3
(jjgK^ AHMED AVNl KONUK
Ya'ni Nuh (a.s.)a ummeti dediler ki: Senin bize va'd ettigin sevab ve mii-
kafat nerededir? Hz. Nuh onlara: taraftandir; ya'ni canib-i Hak'dandir diye
cevab verdi. Halbuki onlar bu sozii dinlememek igin bastenm elbiseleriyle ort-
tiiler ve parmaklanyla da kulaklanm tikadilar.
Bu beyt-i §erifde, su ayet-i kerimeye isaret buyrulur: p >si '^y>'> w^ j\ j
\j&L\ \)%L\ 5 \jJJ\'j '^'0 lytiLf, 'rftij 'r+v(J i>i- (Nuh, 71/5-7) Ya'ni "Ya
Rab ben onlan senin magfiret etmen icm, her ne vakit da'vet ettim ise, par-
maklanni kulaklanna tikadilar ve elbiselerine biirunduler ve musirr oldular ve
son derece kibir ile miitekebbir oldular." Ya'ni Nuh (a.s.)in da'veti vaki' iken,
onlarin nefislerinin ahkaminda miistagrak olup, kuvve-i samialarim bu
da'veti i§itmekten ibtal ettiler.
1430. "^iiziiniizii ve ba§imzi eVbiselerinize sarmi§siniz; §vbhesiz adz ilesiniz ve
[1405]
gormemi$siniz.
Yuzunuz ve basmiz elbiseleriniz ile sank oldugu icm, ba§imzin iistiinde
gozuniiz bulundugu halde onun hal-i rii'yetini ta'til edip maksudu gdrmez bir
hale gelmissiniz. Ya'ni, cism-i kesifinizin ahkami, kalb gozuniizu drtmu§ t
hakayiki goremez bir hale gelmissiniz. Nitekim ayet-i kerimede buyrulur:
*jjZd\ J J\ l^jlii JJj 'ji ) jCaTvi '^i Sf L$ (Hac, 22/46) Ya'ni "Onlann ba§
gozti kor degildir; velakin sadirlarmdaki kalblerinin gozii kordiir."
1431. Dnsan qozciiir ve baki kabuktur. O §ey ki dostu gormektir, gormek odur.
Ya'ni insanin kiymeti gormesinde oldugu icin, o insan, alemde ancak bir
goz mesabesindedir, Binaenaleyh onun goru§u ic ve baki kuvasi ve a'zasi ka-
buk menzilesindedir; ve onun goru§uniin kiymeti dahi, asl-i hakiki olan
Hakk'i gormesindedir; ve gormek dahi ancak bundan ibarettir.
1432. ^Dosfim g'6rii§ii olmayinca kor olmah evladir. ^Baki olmaifan doshin uzak
olmasi mureccahdir.
Goziin gorusu, mahbub-i hakiki olan Hak olmayinca, o goziin kor olma-
si evladir. Ey salik, senin nefsinin gozii baki olmayan dostlan gormektedir,
cg^
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
bu dostlann senden uzak olmasi evladir; zira onlar masiva-yi Hak olup, se-
nin nazanni Hak' dan hicaba du§urur.
1433. Uahtaki ^Rum elcisini hu taze elfaz sema'a getirdi, -pek mustak oldu.
Rum elcjsi, ashab-i kiram hazaratindan boyle hig i§itmedigi taze sozleri
dinleyince vecde geldi ve Omer (r.a.) hazretlerini gormege pek ziyade mus-
tak oldu.
1434. Qozunu Omer'i aramajja nash etti; yiikunu ve ahni zayi' htrakti.
1435. O is adamxnxn izinde o, deli gtbi her iarafa somen olurdu.
OlgJ X$t[> OUr -UiL* OLfsf jj d\&r jJJl i^j L^^^r* Cfi-^ U^"
1436. Cihdnda hoyle hir adam olsun da, cihandan can gx%i gizli olsun?
Rum elgisi kendi kendine boyle diyordu: Acaib! Diinyada boyle bir adam
bulunsun da, tenlerdeki can gibi, cism-i cihandan gizli kalsin, bu nasil §eydir?
1437. Ona hende aibi olmak vein, onu aradi; subhesiz arayan hulucu olur.
JJ^J d\jiy. dW j** cJ? J^i \j j\ Jj ^IjpI-^
1438. ^ir koulii Sir ah kadint onu ecnebi gordu, dedi ki: D$ie Omer, o hurma
agacinin alhndadir.
1439. ZHalktan ayn olarak o hurma alhndadir; Dtuda'mn zillini, aotye alhn-
da uyumus aorl
Ya'ni Arab kadini elcmin etvanndan yabanci bir adam oldugunu ve Hz.
Omer efendimizi aradigini anladi. Onun yeryuzunde zill-i ilahi olan bir in-
san-i kamil olup, hurma agacinin altinda halktan tecerrud ederek yatmi§ ol-
dugunu anlatti.
*$%&>
AHMED AVNl KONUK
<&- C^ji jdj <UP Alii ^j
Rum elcjsinin EmirM-Mu'minin Omer (r.a.)
efendimizi agac altinda uyumu§ olarak bulmasi
1440. O, oraya geldi ve uzaktan durdu; Omer'i gordu ve titremege du§iii.
1441. 6l$iye o uyumu§tan hir heyhet geldi; latifhir hat onun uzerine niizul etti.
Elgiye, uykuda olan Hz. Omer (r.a.)in heybetinden bir heybet geldi ve kal-
bine feyz-i ilahi niizul etmege basjadi ve latif bir cezbe geiip a'za-yi hariciy-
yesini de titretti.
1442. <j\iuhahhet ve heyhet, hirhirinin ztddidir; hu iki ztddi cigerinde cem' ol-
mu§ gordu.
Elgi Hz. Omer'in medhini i§itmi§ ve agac altindaki hey'etini, i§ittigi medih-
lere muvafik bulmu§ oldugundan, kalbinde son derece bir muhabbet duymus.
idi. Fakat bu muhabbetle beraber onun hey'etini mu§ahededen dolayi, ayni
zamanda kalbini bir heybet dahi istila etti. Binaenaleyh cigerinde ya'ni bati-
mnda bu zid olan iki duygunun cem' olmus. oldugunu gordu. Bu bir zevM
haldir ki, bir insan-i kamilin huzurunda bulunan her bir salik bu iki ziddi ay-
ni zamanda kalbinde hisseder.
1443. ZKendi kendine dedi: HZen jjadi$ahlar gormufum, huyuk suUdnlarin hu-
zurunda mahhul olmu§um.
6 £P?
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
1444. U^adisahlardan bana bir keybei ve horhu olmadv, bit adamtn heybeti ah-
limt hafh.
1445. <S%rslan ve kaplan olan ormana gitmisim; onlardan benim yiiziimiin ren-
gi ddnmedi.
1446. f ok cenhde ve harzarda, is feryad oldugu anda arslan gibi olmus idim.
"MesaP harb ve cenk, "kar" i§, "zar" mekan-i kesret ma'nalannadir. §u
halde birinci misra'daki "karzar" cok i§ olan mahal demektir. Nitekim lalesi
eok olan mahalie "lale-zar" ve gulii cok olan mahalle de "gul-zar" derler. Ve
ikinci misra'daki "zar" Fans! olarak "feryad" ma'nasinadir. Ya'ni ben birgok
cenklerde ve i§i cok olan mahallerde bulundum; herkesin i§i feryad oldugu bir
zamanda ben arslan gibi yilmak bilmedim, demek olur.
1447. Qoh agir yara yedim, coh vurdum; bashalanndan daha gonlii havi olmus
idim.
jA c~~ &■ d\jj f\x\ c*i# j» o^j ji *&*■ -V u^ C^ ^
1448. ^Bix adam, yer ustiinde silahsiz uyumustur; ben yedi endamim ile titreyi-
ciyim, bu nedir?
1449. ^Du ^Hakh'm keybetidir, mahlvktan degildir. H^u eski piishii esvabh
adamm heybeti degildir.
Buraya kadar olan ebyat-i §ertfenin ma'nalan, elcmin soyledigi sozlerdir;
ve kendi halini tedkik ve muhakeme etmesidir. Atideki beyitte Cenab-i Pir bu
heybetin sebeb ve mensdni beyan buyururlar.
1450. Dier him ki Utah' dan korktu ve takvayi ihtiyar eyledi; cin ve ins her
L J him gorwr, ondan horhar.
G^Qygtfd
AHMED AVNt KONUK
Bu beyt-i §erifde §u hadis-i §erife isaret buyrulur: ^ ^ ^ jr 4U 4M ^#u &
y^ jr jp aUi Ai^ *ui ^ cJu Ya'ni "Kim ki Allah Teala'dan korkarsa, her §ey
ondan korkar; ve Allah'in gayrinden korkarsa, Allah Teala onu her §eyden
korkutur."
Takvamn iic. mertebesi vardir. Birisi §irk-i hafi ve celiden perhizdir, Bu en
asagi mertebesidir. Ikincisi bilcumle haramlardan ve §ehevat-i nefsaniyyeden
perhizdir. Bu da vasat bir mertebedir. Ucuncusii Allah Teala'nin gayrine iltifat
ve nazardan kalbin perhizidir. Bu en a'la bir mertebedir. Bu uc, mertebeyi cem'
edenlerden cin ve ins, ya'ni gdriinen ve gorimmeyen mahlukat korkar,
1451. ^Bu fikir iginde hiirmeile el hagladi; hir miiddet sonra Omer uykudan
svgradt.
Ya'ni elgi bu fikir ile Hz. Omer (r.a.)in ruh-i pur-futuhunu giciklamaga ba§-
lamis. ve bu tefekkurati kendisine hiirmet hissini ilka etmekle, kar§isinda el bag-
layip kemal-i ta'zim ile durmakta bulunmus. idi. Hz. Omer efendimizin ruh-i §e-
rifi, bu misafirden haberdar olmakla ciiz'i bir miiddet sonra uykudan uyandi.
Rum elgisinin Emiru'l-Mii'minin Omer
(r.a.) efendimize selam vermesi
1452. Omer'e hizmet ve selam eiti. U^eygamber v Selam, ondan sonra kelam"
bayurdu.
Elgi, Hz. Omer efendimize hizmet-i ta'zimi Ira ve vazife-i selami icra etti.
Zira Peygamber aleyhissalatii ve's-selam Efendimiz ?y&\ JJ f %J\ Ya'ni "Mii-
kalemeden ewel selam vermek vardir" buyurdular. Bu selam bilcumle insan-
lar arasinda bila-tefrik-i cins ve mezheb, nezaket-i be§eriyye icabidir ve rabi-
ta-i iilfet ve muhabbetdir.
c ^g^
MESNEVl-I SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1453. Dmdi ona H <S%leyke" dedi, onu huzuruna sajtrdi. Onuwiin etti ve onli-
ne oturttu.
Ya'ni Hz. Omer efendimiz <+>} >J\j fj& r :>U! Ya'ni "Selam vermek neva-
fildendir; ve selami reddetmek farizadir" hadis-i §erifi mucibince, elginin ver-
digi selami "Ve aleyke's-selam" diyerek reddetti. Titremekte olan elgiyi huzu-
runa gagirdi ve ona cemal ile nazar edip kalbindeki heybeti, iinse tahvil bu-
yurdu ve kendisine takrib-edip online oturttu ve atideki sozleri soyledi:
1454. ZKorkanhmn iaamrx hazirt * £<i iehafu'dur; o korkaniar i$in laytkhr.
Bu beyt-i serffde i/> V 'j i>uJ V bi &Sdi ^ j^L : i^uLi ^ iii £j \Ji ^ jJi bi
(Fussilet, 41/30) ya'ni "0 kimseler ki, Allah bizim Rabb'imizdir dediler, son-
ra da miistakim oldular; onlara korkmayin ve mahzun olmayin diyerek me-
laike tenezziil eder" ayet-i kerimesine i§aret buyrulur. Azamet-i ilahiyyeden
korkup onun emir ve nehyinde istikamet uzere bulunanlara Allah Teala Haz-
retleri emniyyet ve selamet mujdesini verir. Ve bu "Korkmayin!" miijdesi kor-
kan kimselere layik bir taam-i ma'nevidir.
1455. Dier him korkarsa, onu imin ederler; yonlii korkan adami sahin kdarlar,
1456. Oiorkusu olmayan kimseye, nasil korkma dersin? O^fiye ders verirsin; o
(terse muhidc degildir.
Ya'ni bir §eyi nery etmek igin, o §eyin mevcud olmasi lazimdir. Binaena-
leyh bir kimsede korku mevcud ise "korkma" diye korkuyu ondan nery eder-
sin. Korkmayan kimsede, korku mevcud olmadigi igin, ondan korkunun nef-
yine kalkmak abes olur ve bu hal, derse muhtac olmayan bir kimseye ders
vermek kabilinden olur. Bundan su netice gikar ki, bir kimse bir §eyi nefy et-
se, ewela onun viicudunu isbat etmi§ bulunur.
1457. O, gonlii yerinden gitmisi dil$a(l eyledi; onun hahr-i harabini ma mm
eyledi.
*$$&>
AHMED AVNi KONUK
Hz. Omer efendimiz, o heybetten gonlii yerinden gitmi§ olan elgiyi tatyib
etti ve gonlune siirur ilka etti ve onun yikilmi§ olan gbnlunii ta'mir eyledi.
jjj\ **j <_$>- JiL £j\}up jj jjJb (j\^j^^ Jr~& &\j\ >**>
1458. Ondan soma ona iyice sozler ve ne giizel refik olan Diakk'tn sifat-i pa-
kinden soyledi.
Hz. Omer efendimiz zeki bir adam olan elcjye hakayik ve maarif-i ilahiy-
yeye dair ince sozler soyledi ve onu Hakk'in sifat-i mukaddesesinde tefekkti-
re sevk etti. Nitekim hadis-i §enfde 4D1 ^J \jJJs ya'ni "Allah Teala'nin ala-
sinda, ya'ni sifat ve esmasinda tefekkiir ediniz!" buyrulmu§tur. Hak Teala
hakkinda ^)\ ^ [ya'ni "Ne giizel refik!"] buyrulmasi, her hallerinde ve i§-
lerinde Hakk'in, kullanyla beraber olup onlara nfk ile muamele buyurdugu-
na i§arettir. Nitekim hadis-i §erifde ji^Ji ^^ j**j ^ oi ya'ni "Allah Teala pek
ziyade reflkdir, ya'ni yumu§ak huyludur ve yumu§ak huyu sever" buyrulur.
1459. O makami ve kali hilmek vein, Diak Teala' nm abdala olan nevazisle-
rinden soyledi.
Ya'ni elgiye vaki' olan cezbe ve lerzenin ne oldugunu anlatmak ve bina-
enaleyh ona makam ne demektir ve hal ne demektir, bunlari bilmek icm, ne
giizel refik olan Allah Teala'nin "abdaT'a, ya'ni nefsinin sifatim tebdil etmis.
olan evliyaya olan ihsanlanni soyledi.
l/J^ ^ ^ °^ ^ (\** M tSJj* Wj ^*j ^~- «jJ^- {if? J^
1460. Dial, yakisikli olan o gelinden cilve gibidir; ve hu makam gelin ile hal-
vet geldi.
Ehl-i tarik indinde hal, giizel bir gelinin giizeliigini gostermesi gibidir ki,
kendisini, istedigi vakit ve istedigi kadar, istedigi kimselere gosterir. Bu hu-
susda onu gorenlerin sun'u ve muradi mevzu'-i bahs olmaz. Bu misale mu-
tabik olarak butiin giizelliklerin menba'i olan Hak Teala'nin saliklere, istedi-
gi vakit, istedigi kadar kendi giizelliklerinden ve hosjuklanndan birisini gos-
termesi, haldir. Salikin bunda asla amelinin ve muradimn te'siri olmaz.
Makama gelince, bu makam hal gibi degildir. Gelinin damadi kendi oda-
sina kabul etmesi gibidir ki; bu halvetde gelinin cemali damadin nazanndan
c^s^
gKK®" MESNEVt-t §ERlF §ERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
asla gaib olmaz ve bu mu§ahedede, ba§kalannin i§tiraki bulunmaz. Hak Te-
ala dahi bir kuluna makam ihsan edince, her ne tarafa baksa Hakk'in giizel-
liklerini ve ho§luklarini goriir.
1401. Cilveyi $ah ve $ahin gayri dahi goriir; halvei vakti §ah-t azizin gayri
yokiar.
Padi§ahin haremi olmak tizere gelin olan bir kadim, merasim esnasinda
hem §ah ve hem de §ahdan ba§kalan da goriir; fakat onun halvet-gahi olan
odasinda ancak aziz ve biiyuk olan padi§ah vardir. Onu gorenlerin hepsi ora-
ya giremez. I§te hal ve makam bunun gibidir.
1462. Qelin hassa ve amma gorunmu§tiir. Dialveiie gelin ile beraber ancak §ah
oh
ur.
Cenab-i Fir efendimiz salikleri tesvik icm te'kiden, hal ve makami temsi-
len beyan buyuruyorlar.
0L* jJUl ^UU J^i c— jiU 0L»jv» j\ JU- J* I jL~o c..., M .ft
1463. Sufilerden ehl-i hal yoktur; iclerinde ehl-i makam nadir dir.
1464. Ona canin menzillerinden yad verdi ve ona ruhun seferlerinden yad
verdi.
Ya'ni Hz. Omer efendimiz elciye, canin kayd-i anasira giriftar oluncaya
kadar, niizul ettigi menzillerden ve ruh-i revanin ya'ni ruh-i sultaninin ken-
di ashndan aynlarak ne vech ile sefer ettiginden bahs etti.
1465. Ue hir zamandan hi, zebandan halx olmu§tur; ve makam-i kudsden hi,
iclale mensub olmu§tur.
Ya'ni lisan-i surinin mevcud olmadigi bir zamandan ve iclal ve i'zam sa-
mndan bulunan makam-i kudsden bahs etti. Ya'ni viicud-i vahid-i hakikinin
taayyiinat-i ilmiyyeye ve suver-i misaliyye ve unsuriyyeye tenezzuliinden
G 3^ >
AHMED AVNI KONUK
mukaddemki ahadiyyet makamindan ve henuz lisan-i sun ile mutekellim bu-
lunan a'yan-i sabitenin isti'dadindan ve o mertebede zaman ve mekan olma-
digindan bahs etti.
CJ* ->1>J* C— Jp jij\ J~* £jj fj^i j jX,\^ J\y> jj
1466. X'e hir havadan ki, onun iginde simurg-i ruh hundan ewel pervaz-i fii-
iuh g'6rmii$ idi.
Ya'ni bir feza-yi la-yetenahiden dahi bahs etti ki, o feza-yi la-yetenahi
iginde anka ku§u gibi olan ruh, bu alem-i unsuriyyata baglanmazdan ewel
futuhat ve fuyuzat-i ilahiyye deryasinda ugar idi.
Bu ebyat-i §erifenin zevkine vusul igin biraz daha izahat vermek lazimdir;
§oyle ki: Feza-yi bi-nihaye, ayn-i vucuddur; ve orada bittabi' zaman ve me-
kan i'tibarati yoktur. Ervah, bu vucud-i la-yetenahide taayyiin-i unsuriyye-
den mucerred ve nuriyyetle muttasif ve gayriyyet libasiyla miitelebbis olarak,
zaman ve mekan kaydi olmaksizin seyr icindedirler. Bu ayn-i viicud olan fe-
za-yi namiitenahi nefes-i rahmaninin tekasufuyle miitekewin olan ecram-i
unsuriyye bu ervahin tuzaklandir. Bu seyr-i la-yetenahi-i nurani iginde gii-
zergahma miisadif olan ecram-i unsuriyyeden hangisine tutulmasi kaza-yi
ilahi ile mukadder ise, ona tutulup murad-i ilahi olan miiddet kadar, kayd-i
cisme giriftar oluriar. Ve bu ervahin kayd-i unsuriyyata baglanmasi, sifat ve
esma-yi ilahiyye asar ve ahkamimn, alem-i ef al olan mertebe-i kesife-i §e-
hadetde tahakkuku igindir. Ervah, ayn-i viicud olan bu feza-yi namutenahi-
de daima futuhat ve fuyuzat-i ilahiyye iginde, zaman ve mekan kaydi olmak-
sizin pervaz ederler idi.
Beyt-i §erifde "hava" kelimesinin isti'mal buyrulmasi, hava-yi nesimi de-
mek degildir; feza makaminda isti'mal buyrulmu§tur. Zira ehl-i arz, feza ye-
rine "hava" kelimesini de kullanirlar ve havaya gikmak ve havadan inmek
derler. Imdi fezada seyr eden ervah, unsuriyyata taallukdan sonra, eger nef-
sin ahkaminda bi'1-kiilliyye miistagrak olmu§ ise, mevt haliyle bedenden ay-
rildiktan sonra ewelki vatanina uruc edemez; unsuriyyat-i kesife iginde
mahbus kalir; ve eger nur-i iman ile beraber sifat-i nefsaniyyeden kurtulama-
mi§ ise, unsuriyyatin latifi olan hava-yi nesimi sahasinda mahbus kalir.
Velhasil ala-derecatihim ervahin saha-i terakkisi bu vech ile olur; ve ancak
ervah-i aliye-i kiimmelin, manzume-i §emsiyyenin saha-i afakim tecaviiz ile
feza-yi la-yetenahiye uruc ve alem-i ltlaka avdet eder.
c 3^ s
MESNEVt-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
J~» Jt^ c-^f» j a-* I jj j~, JU1 j! J'^jj, ^ j*
1467. Uier birinin ucu$u ajakaan ziyaae ve mii§takin iimidinden ve husmdan
ziyade idi.
feza-yi namiitenahide anka-yi ruhun ucusu, manzume-i §emsiyyemizin
saha-i afakindan ziyade ve ileri idi. ruhlar habs-i bedende bulunup, aslina
vusuie mu§tak olan ehl-i a§kin kendi hayallerinde besledikleri iimidden ve
hirsdan daha all bir makama ucarlar idi. Nitekim Hz. Misri-i Niyazi kendi ru-
huna hitaben §6yle buyurur:
Gohte ugarken seni indirdiler,
Qar~unsur bendlerine vurdular;
Nur iken adm Niyazi verdiler,
§ol ezel ki i'tibann nerdedir.
vliU jl^l c-JU? \jj\ OW- C-ilj j\j \jjj JJ>\ j+£> dj?r
1468. Uakiaki Omer, agyar yuzliitfii yar btxldn, onun canini ialib-i esrar buldu.
Ya'ni vaktaki Hz. Omer efendimiz yabancilar kihginda olan Rum elgisini
yar ve mahrem buldu ve onun canini esrar-i ilahiyyeyi anlamaga talib ve na-
ns gordii.
1469. <$eyh kamil ve talib miistehi; adem $evik ve merkeb deryaha mensub idi.
Hz. Omer (r.a.) kamil bir §eyh ve miirsjd idi; ve Rum elgisi dahi esrar ve
hakayiki ogrenmege harts idi. Ve keza Hz. Omer efendimiz, binicilikte cevik ve
mahir bir adam idi; ve rum elgisi dahi yabani ve harun bir merkeb olmayip,
dergaha mensub, ya'ni hazirlanmis, bir merkeb gibi idi. Fariside "merkeb-i der-
gehi" egerlenip binilmege hazir olarak kapida duran ata derler.
1470. O miirsid qordu ki o irsad iuitu; temiz iohumu temiz t/ere ekti.
[1445] J
Miirsjd-i kamil olan Hz. Omer efendimiz, elcjnin miistaid bir murid olup
irsMi kabul ettigini gordii. Temiz tohum mesabesinde olan hakayik ve ma-
arif-i ilahiyyeyi, onun munbit ve mahsuldar bir toprak mesabesinde olan
kalb-i safina ekti.
^ot
°$$??
AHMED AVNl KONUK
Rum elgisinin Emiru'l-mu'minm
Omer (r.a.)dan sual etmesi
1471. Sudani ona dedi: By Smiri'l-muminin, can yukaridan zemine nasil geldi?
O adamcagiz Hz. Omer'e dedi ki: Ey mii'minlerin beyi! Ruh feza-yi bi-ni-
hayede ve ayn-i viicud-i Hak' da zevk ile pervaz ederken, nasil olup da ze-
min-i kesife nuzul etti?
1472. Olgxsuz ku§ kafese nasd yitti? (Diz. Omer) dedi ki: Diak ruka efsun
ve kissalar okudu.
Ya'ni, o mikdar ve tahdid kabul etmeyen ve ta'rif ve tavsife sigmayan
murg-i ruh, nasil oldu da bu kesif olan ve mikdara ve evsaf ve ta'rife sigan ci-
sim kafesine girdi? Hz. Omer (r.a.) buyurdu ki: Hak Teala Hazretleri o ruha
bir efsun gibi olan a§k duygusunu ve esma-i ilahiyyesi asar ve ahkaminin
mertebe-i ef ali olan alem-i kesafetde tahakkukuna dair olan kissalan okudu.
1473. fjozii ve kula^i olmayan ademler iizerine jusun okudugu vakii, cusa gel-
mektedirler.
Ya'ni nitekim kendi zatinda mahfl olan a'yan-i sabite-i ma'dume iizerine
rusun okudugu vakit, onlar kayna§ip ikilik alemi olan ervah-i mticerrede ale-
mine nuzul etmektedirler. A'yan-i sabite hakkindaki izahat 625 numarah
beyt-i §erifin izahindan tafsil olunmu§tur.
Burada "efswTdan murad, Hak Subhanehu ve Teala Hazretleri' nin zatin-
da mundemic olan sifat ve esmasi suretlerinin ilm-i ilahisi mertebesinde su-
butuna tevecciihdur.
^ra
<^^»
MESNEVl-I §ERfF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
1474. Onun fiisunundan ademler, cabnk cabnk viicud iarafina hos muallak vurur.
ma'dum ve Zat-i vacibinde mahfi olan sifat ve esma suretleri, Hakk'in
tusun-i tevecciihunden, viicud-i ilmi tarafina cabuk cabuk ve seve seve taal-
luk ederier. Nitekim ayet-i kerimede o>5 'j? <J J> : bi Alji fci [^J uf^s tfi (Nahl,
16/40) Ya'ni "Bizim irade ettigimiz bir seye kavlimiz ona "01" deme'mizdir,
derhal olur" buyrulur.
1475. ^Jine mevcnd iizerine, vakidki bir efsnn okudn, mevcnd sur'atle ademe at
siirdii.
"Mevcud"dan murad viicud-i izafi aleminde miitaayyen olan suverdir.
"Efsun"dan murad, onlann hakikatlerinin iktizasi olan tecelli-i kahridir.
"AdenTden murad, adem-i izafidir; zira adem-i hakiki asla sabit degildir, Bi-
naenaleyh "ademe at surdii" demek, viicud-i izafi aleminde gaib oldu demek-
tir. QiXnkix var olan yok olmaz ve yok olan dahi var olmaz.
1476. Qulun kulagina soyledi ve onn handdn eiti; tasa soyledi ve onn akikin
menba'i yavh.
Ya'ni Hak Teala gulun kulagina onun sun ve hakikati olan ayn-i sabite-
sinin iktizasmi soyledi; o giil giildu ve agildi. Ve keza ta§m bir nev'ine de
onun sirnm ve haklkatini kulagina soyledi, kiymetli olan akik tasmin men-
ba'i yapti.
1477. Cisme bir ayet soyledi, nihayet o can olan. Qiinese soyledi, nihayet o par-
lak oldn.
Hak Teala hazretleri cemad olan kure-i arzin cismine kendi varhgimn aye-
ti ve alameti olan "Hay" ism-i §erifini soyledi ve bu ism-i §erif ile tecelli ey-
ledi. Akibet ondan canlar fi§kirdi ve onda eser-i hayat zahir oldu ve kure-i
§emse "Nur" ism-i §erifiyle tecelli buyurdu; akibet o parlak olup aleme ne§r-i
envar eyledi; ve Hak Teala onun hakkinda i-u, wC- ui j (Nebe\ 78/13)
ya'ni "Biz yanar bir kandil yaptik" buyurdu.
*»*?
AHMED AVNl KONUK
1478. ^Tekrar onun kulagina makuf nakie okudu; gune§in yiiziine yuz kiisuf
dii§iii.
Ya'ni Hak Teala giine§in kulagina esma-i celaliyyesinden birinin sirnm
feth etti ve ona Mani' ism-i §erifiyle tecelli buyurdu; online kurs-i kameri ha-
il yapip arzin ba'zi nukatina nesj-i envar etmekten men' etti. Ve bu sebeble
onun parlak yiiziine bircok kereler kiisuf vaki' oldu.
JUlj ijJLM Sj>- #.«Jui jl ,JLS** y* jS" Jjlj>- Aj>- bjS Ol j>\ J^yv ^
1479. Jftcaba huluiun kulagina o soyhyici ne okudu ki, kirha gibi gozunden yas
akitti?
Ya'ni buluta esma-i ilahiyyesinden hangisinin muktezasini soyledi de o
bulut, su kirbasina benzedi ve yagmur danelerini goz ya§t gibi akitti.
1480. S^caba topragm kulagina Diak ne okumustur ki o murakib oldu ve sa-
kit olmu§tur?
1481. S^§iifte olan ker hir kimse tereddiid i$indedir; L/tak onun kulagina mu-
amma soylemistir.
Perisan fikrini toparlayip bir mes'elenin iginden gikamayan bir kimse te-
reddiid igindedir. Buna da sebeb, Hak onun kulagina bir muamma ya'ni
ma'nasi vazih olmayan bir sir soylemi§tir.
"Muamma" istilahda, matluba delaleti hafi olan kelamdir. Bu muamma
dahi ism-i Mudill hazretinden vaki' olur. Binaenaleyh boyle bir kimse, akaid
ve efkannda te§ewii§ ve tereddiid iginde buiunur.
1482. %a ki onu, onun dedigini mi yapayim, yahud onun ziddini mi diye iki
sek icinde mahhus eder.
Ya'ni Hak Teala muamma soyledigi kimseyi, iki yol arasinda zan ve te-
reddiid iginde mahbus eder. kimse der ki: §eriatm dedigini mi yapayim;
c^^
MESNEVl-1 SERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
yoksa nefsimin hazzina mi tabi* olayim? Ve keza ma'rifet-i ilahiyye husu-
sunda akiimi ve ilmimi terk edip verese-i enbiya olan evliyamn sbzlerini bi-
la-i'tiraz aynen mi kabul edeyim; yoksa benim de akhm ve ilmim ve zeka-
vetim vardir, onlan bir tarafa birakip kendi aklima ve zekavetime mi tabi'
olayim?
Bu beyt-i §ertf sure-i Nisa'da olan *V> j\ V 5 fr V> ji V juy ^ ^JoJU (Ni-
sa, 4/143) ["Bunlann arasmda bocalayip durmaktalar. Ne onlara (baglani-
yorlar) ne bunlara"] ayet-i kerimesine isaret buyrulur.
*J»£ d\j ^ip J. \j ilk J- 3 &\j iJ>Ja dk -XjVj T^fry J^ j *■*
1483. ^ine Diak'dan hir taraf terdh hulur; o ihinden hirini o iarafdan ihtiyar
eyler.
Suret-i umumiyyede Hakk'in iki sirat-i mustakfmi vardir. Birisi Had!
ism-i §erifinin yolu ve digeri Mudill ism-i §erifinin yoludur. Bu isimler birer
Rabb-i hasdir ki, kendilerine mensub olanlan, kendi yollan iizerinde terbi-
ye eder. Ve her birisi kendi yolunun yolculannin nasiyesinden tutup kendi
muntehalarma kadar ceker goturur. Her birisi kendi yolculanndan razidir;
fakat bunlann musemmalan ve Rabbii'l-erbab olan Allah Teala Hazretleri
ism-i Hadi'nin yolculanndan razidir ve ism-i Mudill'in yolculanndan razi
degildir; onlara gazab eder, Nitekim Fatiha-i §erifede bu yollara i§aret buy-
rulur: j^ vj-^i J> 'r*& <~*^ c/^ J>(r* 'fj*~ti ii^i iu*i (Fatiha, 1/6-7)
Ya'ni "ya Allah, bizi sirat-i mustakime hidayet et! Oyle sirat ki, sen onlar-
dan razi olup in'am eyledin. yol, iizerlerine gazab ettigin yolun gayridir."
Imdi alem-i cismaniyyette abd, bu iki tarikden hangisine suluk edecegin-
de mutereddid olur. Qunku ism-i Mudill'in sirat-i mustakimi iizerinde lezzat
ve huzuzat-i acile te§hir olunmustar. Abd bunlara imrenir. Ism-i Hadi'nin si-
rat-i miistakimi iizerindeki lezzat-i acile, bu lezzat-i acile ile ortulmustar. Eger
bir kulun destgiri lutf-i Hak olursa, marzi olan ism-i Had! tarikini; ve eger
destgiri kahr-i ilahi olursa, ism-i Mudil tarikini ihtiyar eyler. Binaenaleyh bu
iki yoldan birini Hak tarafindan vaki' olan bir daiye ile tercih eder. Bu ma'na
<Li xp 'j* jr ji (Nisa, 4/78) ya'ni "Ya habibim de ki, hepsi Allah Teala indin-
dendir" ayet-i kerimesinin ma'na-yi nriinifidir.
1484. Bger canin aklini terecUwl i$irule istemezsen, hu pamuijti can kulagma az hh!
*<£»>
AHMED AVNt KONUK
Eger canin akhni, zikr olunan iki tarik icjnde tereddudden kurtarmak ister-
sen, lezzat ve huzuzaM acile pamugunu camnin kulagina az tik ve hazz-i cis-
mani ile az me§gul ol ki, enbiyamn ve onlann varisleri olan evliyamn tarik-i
hidayete da'vetlerini i§itesin ve neticede tereddudden kurtulasm.
1485. O^ihdyet onun o muammalarini anlayasm; nihayei remzi ve fa§i anlt-
yasin.
Mesela " Abd hem mecburdur ve hem muhtardir" sozu bir muammadir. Ve
keza " Rab Hak'dir ve abd dahi Hak'dir" sozii dahi bir muammadir; ve daha
bunun gibi Kur'an-i Kerim'de ve ehadis-i §erifede bircok muammalar vardir
ki, ulema-yi zahire onlara Kur'an-i Kerim'in ta'biri vech ile "miitesabihat" de-
yip ilmini Allah Teala'ya havale ederler; ve "muhkemaT ta'bir buyrulan za-
hiru'1-mana elfaz ile me§gul olurlar.
Iste ey salik, eger sen can kulagindan pamugu ctanrsan, hem bu gibi
muammalari ve rumuzu ve hem de fa§, ya'ni acik olan muhkemati anlarsin
ve miitesabihat ile muhkematdaki esrara vakif olursun.
^ u~^j\ J^ *y. <*r J^3 °^ J 1 / **f <jTJ J^ lt°,
1486. Dmdi can kulagi mahall-i vahy olur. Uahy nedir? Jtisden gizli ke-
lamdir.
"Vahy", liigatte i§aret ve kelam-i haflye derler. Vahy aslinda hassa-i en-
biya olup iki nevi'dir: Birisi kelam-i ilahi ve digeri hadis-i nebevidir. Zira
akval-i enbiya (aleyhimu's-selam) ^^ ^j Vi y. oi iS^cf J^* u j (Necm,
53/3) ["0 hevasmdan soz soylemez. (Sozii) ancak vahy olunan vahyden
ba§ka degildir"] ayet-i kerimesi mucibince vahydir. Verese-i enbiya olan
ulema-yi billahin kalblerine canib-i Hak'dan niizul eden ma'nalara dahi
"vahy" ta'bir olunur; ve fakat "ilham" murad olunur. Ve ism-i Mudill haz-
retinden vaki' olan ilkaata dahi Kur'an'da "vahy" ta'bir olunur. Nitekim
'^Uji J\ 'dj^jl 'o^L^Ji oi (En'am, 6/121) ["Gergekten §eytanlar dostlanna
vahy ederler"] buyrulmii§tur.
Ya'ni, can kulagindan, nefsin sifatindan ibaret olan kibir ve enaniyyet pa-
muklanm gikanrsan, artik o can kulagi vahy-i ilahiyi kabule miistaid olur.
Cenab-i Pir efendimiz vahyin ma'nasim umumlasUrip, evliyaya vaki' olan
ilhama da §amil kilarlar.
*$%&>
JlL.
MESNEVl-1 §ERlF §ERHI / I. ClLT • MESNEVt-1 •
1487. Camn kvdajji ve camn go2& hu hisden ha§ka<Lvr; akhn kulagi ve hissin
kvdajjt hundan miijlisdir.
Ya'ni cismin kulagi ve gozii oldugu gibi, camn dahi kulagi ve gozii vardir.
Can isjtmek ve gormek vaktinde her tarafindan isjtir ve goriir. Cismin kulagi
ve gozii ise, boyle degildir. Boyle her taraftan i§iten ve goren camn kulagini
ve gdzumi, cism-i kesif kapatmi§tir ve tikamisttr. Ve keza cisme mensub olan
akl-i dimaginin kulagi bu vahyi i§itmekten muflistir. Zira bu akl-i dimagl
ya'ni akl-i maa§ kendi mantigi ve muhakemesi ile me§guldur. Mesela ilm-i il-
hamdan olan "Abd hem mecburdur ve hem de muhtardir" ve keza "Rab
Hak'dir ve abd dahi Hak'dir" soziinu isjttigi vakit, bu ne demek? iki zid bir
yerde muctemi' olur mu? Mecburiyyet baska, muhtariyyet ba§ka. Ve keza
Rab ba§ka, abd baskadir. Binaenaleyh abd nasil Hak olur? der ve birtakim ki-
yasat-i mantikiyye ile me§gul olur; ve neticede, boyle §ey olmaz der. Ve eger
biraz insaf ederse, te'vile kryam eder. Iste akl-i maa§ ilm-i vahy ve ilhamdan
bu kadar muflisdir.
i^T j^r Lr ^- C-~J J^U- aT j* i^ jr* ^j \j { j^s- fj^r JiiJ
1488. jCaf z-i cebir heni a§ka sabusvz etti; her kirn ki a$ik Itipllir, habs-i cehr
etii.
Bu beyt-i §erif, biraz yukanda 1483 numarah ^Ji . . . ^>> dk *k ^frj j^ j (*-*
beyt-i §erifden gikacak sual-i mukadderin cevabidir.. Ya'ni birisi gikip diyebi-
lir ki: "Siz miitereddidin bir tarafi tercihi dahi Hak tarafindan vaki' olur bu-
yurdunuz. Miitereddid Hakk'in sevk-i lutfuyla hidayet ve sevk-i kahnyla da
dalalet canibine gtderse, bu cebir olmaz mi?" Cenab-i Pir buna cevaben bu-
yururlar ki: "Sen cebir dedin, ben de cebir lafzindan ma'sukumun cebbariy-
yetine intikal ettim. Izhar-i askda sabirsizhgim artti ve beni cebir ve ihtiyar
hayalinden gegirdi. Mademki her hal u kanmda benim nasiyem ma'sukumun
yedindedir, su halde ben daima ma'§ukumla beraberim demek olur. A§ika
bundan biiyiik zevk ve devlet mi olur? Hem, kim a§ik degil ise, aklinda ve
fikrinde ma'na-yi cebri habs edip onunla me§gol olur; Hakk'in kendisiyle be-
raber oldugundan gafildir. V. cildin 2728 numarah olan §u:
joi \; AAiy^ (jiijTjiU- ost- j ijb ^J» ^iijTeJcj beyt-i §erifi, bu beyt-i §erifin il-
letidir; oradaki izahata miiracaat lazimdir.
6 £P?
AHMED AVNI KONUK
1489. nZu, Utah, ile beraberliktir, cebir degildir; hu, ayin iecellisidir, bu. hului de-
gildir.
Ey hakikatten gafil olan sail! Bu benim dedigim ma'na, bilciimle ef al ve
harekatta kulun Hak'la beraberligidir. Sen ayn ve Hak ayn olup, Hak bir
mustebid hiikiimdar gibi, kahren ve cebren seni kendi arzusuna tabi' kilmi§
degildir. Belki Hak seni istedigin yolda yuriitur. Bu benim soyledigim ma'na,
parlak olan mah-i hakikatin tecellisidir ve vahdet nurudur; yoksa keserat bu-
lutu degildir.
625 numarali beyt-i §erifin izahina da muracaat olunursa, zevk-i ma'na
daha ziyade tevessii' eder.
C*v«J 4j»IS" $y>- s-ojL*l {)\ j^- C— «J a^Ip j^r ^pr ^1 ijj jj
1490. Bqer bu cebir olur ise de, ammenin cebri deqildir; o emmare-i hod-hame-
[1465] r , . , _. u .
nin cebri degildir.
Ey sail, benim soyledigim ma'nada cebir var ise de, bu cebir hakikat-i
vahdetden gafil olan avamin cebri degildir. Zira onlar Hakk'i ayn ve musta-
kil ve kendilerini dahi ayn ve mustakil goriirler. Binaenaleyh Hakk'in irade-
sini, kendi iradelerine muariz goriirler. Bu sebeble onlara cebir denildigi va-
kit, hod-kam olan nefs-i emmarenin anladigi cebir ma'nasim anlarlar. Bu ce-
» tit , ,•- g t, , , * ,
bir f£ u*i pSU* y> j (Hadid, 57/4) ya'ni "Nerede olursamz olun, sizinle be-
raberdir" ayet-i kerimesinde gosterilen maiyyet-i Hak'dir.
1491. 6y ogul, cebri onlar ianir hi, Uiudd onlann gonliinde goz ach.
Ey heniiz batin gozii kapah olan oglum, ya'ni salikim! Vakia ortada bir ce-
bir meselesi vardir; fakat bu cebrin mahiyyetini ve hakikatini, ancak Hak Te-
ala Hazretleri'nin basiret goziinii actigi kimseler bilir ve tanir.
1492. Onlara gayb ve istihhal fa§ oldu; mazinin zikri onlann on&nde la-§eydir.
Ya'ni kalb gozii agihp cebri goren ve tanryan kimselere, mertebe-i gayb-
de olan hakayik-i e§ya ve a'yan-i sabite alemi ve o alemden bu alem-i ke-
C 3^ I>
MESNEVM §ERlF §ERHl / 1. ClLT ♦ MESNEVl-1 •
safete gelecek olanlar fa§ ve zahir oldu. Onlarin muvacehelerinde mazinin
zikri la-§eydir
Beyt-i §erifdeki "la§" kelimesi, "la-§ey"in muhaffefidir. Nitekim "eyyii
§ey'in" yerine "ey§" ve "ma fihi §ey'un" yerine "mafi§" derler. Ya'ni onlarin
oniinde gayb ve §ehadet, mazi ve istikbal ve hal kalmamisftr. Zira onlarin za-
ti ve sifati, Hakk'in zatinda ve sifatinda fan! olmu§tur. Onlarin nazannda ce-
bir, cebbariyyet-i Hak'dir; ve onlarm ihtiyan, ihtiyar-i Hak'dir.
1493. Onlarin ihtiyan ve cebri ha^kadir; katreler saciefler iginae gevherHir.
Ya'ni kendi zatini ve sifatini, Hakk'in zatinda ve sifatinda fan! kiian kim-
senin cebri ve ihtiyan ba§ka, kendi zatini ve sifatini Hakk'in zatinin ve si-
fatinin gayri goren kimsenin cebri ve ihtiyan bagkadir. Zira fani olanlann
cebri, sadeflerin igine du§en katre gibi gevher ve incidir. Binaenaleyh cebr-i
mahmuddur. Ve kendilerini Hakk'in gayri goren kimselerin cebri ise, nefs-i
emmare yilaninin agzina du§en katre olup zehirdir; binaenaleyh o cebr-i
mezmumdur. Ve Hak'da fan! olanlar, Hakk'in cemi'-i meratibinin hukmiine
hakkiyla ve tamamiyle tabi' olurlar. Binaenaleyh bu alem-i taayyiinun
hukmii olan ahkam-i §er'iyyeden higbirisini asla fevt etmezler; fakat ehl-i
oefs olup kuru laf ile kendisini Hakk'in gayri gormedigini iddia eden kimse-
ler, kannlan aciktigi vakit taama ve kaza-yi hacet vaktinde helaya ko§up
alem-i taayyuniin hiikmunu ira ettikleri halde, namaz ve oruc gibi nefse
agir gelen ibadatda ziihde ihtiyacimiz kalmadi diye musamaha ederler. Se-
riyy-i Sakati hazretlerine birisi gelip dedi ki: "Falan kimse, biz bir kapi gibi-
yiz, harekat ve sekenatimiz bizden degildir, diyor." Hz. Seriyy buyurdular
ki: "Bu sozii ya bir gayet arif ve muvahhid soyler, veyahut bir cebri bir zin-
dik soyler; eger bunu soyleyen kimse ahkam-i §er'iyyeye tamamiyle riayet-
kar ise muvahhid ve kamildir; ve eger teklifat-i ger'iyy.eyi iskat etmis, ise,
dinsizlerden biridir."
^jju* j c—*>^j>- iS^j^ c- *x^ ji *^jy. j ^j*~ $■*_)£ tijjsi c-****^ 1
1494. Uiaricde kug.uk ve buyuk katre vardir ; sadef i$inde kiigik ve huyuk in-
cidirler.
Cebir ve ihtiyar, nisan yagmuru katrelerine ve "haric" ehl-i gafletin kalbi-
ne ve "sadef ehl-i hakikatin kalbine te§b!h buyrulmu§tur.
G ^^ )
AHMED AVNI KONUK
1495. O kavim icin ahunun gobeginin iab'i vardxr; dxsarxdan kan ve icerileri
misklerdir.
Ahunun kani disanya akmca bayagi kan ve necis olur; fakat gdbeginde
terakiim ederse "misk gobegi" dedikleri latif kokulu bir madde olur. Binaena-
leyh kan gibi olan cebri, mahmud ve latif yapmak hususunda, kendisinden
fan! olan evliya taifesinin kalbinde ahu gobeginin tabiati vardir. Gobegin ha-
rici mesabesinde olan ehl-i nefsin kalbinde ise o cebr, mezmum ve necis olur.
s^S* £>js»- ^^^N-iv* <Jf\j j$ Sjj dy? ijj dy*- &jjs> ^t» fj^" y^* y
1496. Sen deme ki, bu maye dxsarxda kan idi; gobege giltxgi vakit na&xl misk olur.
Ya'ni ey mu'teriz, sen deme ki cebir, nasi! olur da bir taifenin kalbinde iyi
ve bir taifenin kalbinde fena olur? Allah Teala Hazretleri bunun nazirini mad-
diyyat aleminde de gdstermistir. Bir aslin bir yerde fena ve bir yerde iyi oldu-
gu ahunun kaninda goruliiyor; bu inkar olunamaz.
1497. Sen deme ki, hakir dxsarxda muhtekar idi; xksxrin ieinde nasxl alhn oldu?
Bu misal dahi ayni §eyin bir yerde adi ve bir yerde bil-istihale krymetdar
olmasimn delilidir.
J^- jy ^ *^»j OLi^l j3 Oj^- JW*" -^ y j- 5 j?r j jW^
1498. Dhtiyar ve cebir sende hayal oldu; vaktdki onlara gitii, nur-i Celdl oldu.
Ey hakayik-i ilahiyyeye vakif olmayan kimse, senin bildigin ihtiyar ve ce-
bir, ancak senin hayalinde lead ettigin §eylerdir; fakat hakayika vakif olan
evliya-yi kiramin bildikleri ihtiyar ve cebir mu§ahede ettikleri nur-i CelaP dir.
(625 numarali beyt-i §erifin izahina muracaat.)
^Li» T'Jj y Sy* f*j* ^ ji il*^- y X$>\j C-w-Oji-x ji y*- Oli
1499. Bkmek sofrada olduhp, o cemad olur. Sddemin ienine aider, o sad olan
ruh olur.
Bu da bir misal-i haricidir. Ya'ni cebir, kelam sofrasinda duran ekmek gi-
bidir ve ruhsuzdur; fakat insan-i kamilin kalbine gidince §en ve sad bir ruh
ve ma'na ve bir hakikat olur.
g|[Xf MESNEVt-t §ERfF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1500. Sofranin icinde musiahil olmaz; onu can selsebilden mustahil eder.
[1475]
Ya'ni ekmek soframn iginde iken tebeddiil etmez; onu can ab-i latif cihe-
tinden istihale ettirir. Ya'ni ekmek yenir; ruh-i hayvaninin ifrazati olan ab-i
latif mi'dede hazm ettirir; ondan sonra vucudda nutfe olup ruh-i hayvanlye
inkilab eder ve bedende ruh-i hayvaninin kuweti olur.
0U- 0W- 01 ti>j* -ti<^ <^- ^ d\j>- C-vij (j\ j/\ c— jW oy
1501. By dogru okuyan, hu camn kuwetidir; acaba o camn camnin kuweti ne
olur?
Ey kitab-i tabiati dogru okuyan kimse! Bu soyledigimiz ekmegin istihale-
sini, vucud-i be§erdeki ruh-i hayvani yapiyor. Cemadi ruha tebdil ediyor. Ya
o ruh-i hayvaninin cam olan ruh-i izafimn kuweti ne kadar olur, var hyas
et. Zira o ruh hakkmda Hak Teala ^/j ^ *i cHi j (Hicr, 15/29) Ya'ni "Ben
Adem'e kendi ruhumdan nefh ettim" buyuruyor.
1502. iSddemin hir et parcasi, can kuwetinden, deniz ve ma' den tie heraber da-
gi yarar.
Ya'ni sen su ruh-i hayvaninin kuwetine bak ki, insanin bir et pargasi
olan eli daglari yarryor, denizlerin dibini kaziyor; topraklan yanp ma'den gi-
kanyor.
j*3$\ j-i J\j* 0W- OW jjj j>*^ ji {^jf 0W- jjj
1503. ^a^ kaztcinm caninin kuweti tas yarmaktir, onda camn canxmnkuv
veii ayi yarmaktir.
Ya'ni dag kazici olan adamin ruh-i hayvanisinin kuweti ta§i yarmaktir;
fakat yine o cins-i Adem'de ruh-i hayvaninin ruhunun kuweti ayi yarmak-
tir. Nitekim cins-i beni Adem'den bulunan Hatem-i enbiya (s.a.v.) Efendi-
miz'in §akk-i kamer mu'cizesi meshurdur.
1504. Gger goniil sir dagarci^inin hasini acarsa, can ars tarafina uruc eder.
c 3^ >
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni eger hakayik ve maarif-i ilahiyye ile dolu olan gonliim, hakkinda
ls^jj L* v '^-^ j ( Hicr > 15/29) ["Ben adem'e kendi ruhumdan ufledim"]
buyrulan canin caninin simni beyana kiyam ederse, mustemi'lerin canlann-
da kendi nafihleri tarafina dyle bir §evk ve incizab hasil olur ki, artik bu habs-
i bedende kalamazlar; ar§-i Rahman tarafina uruc ederler ve istiva-yi Rah-
man'da mustagrak olurlar; ve hikmet-i ilahiyye dairesinde miiretteb olan vii-
cud-i izafi alemi haleldar olur. Binaenaleyh canin caninin kuwetini bu kadar
bir isaretle soyleyerek iktifa ederim.
Adem (a.s.)in o zelleyi £& Cj (A'raf, 7/23) "Ey bizim
Rabb'imiz biz zulmettik" diye kendisine izafe etmesi
ve iblis'in kendi gunahim ^>i k (Hicr, 15/39)
"Senin beni azdirman hakki icin" diye Hakk'a izafe etmesi
ji\ c~~-Uj Ob c~~* ijU J*i jut ji j» U J*i j j*- J*i
1505. Uiakk'in jiili vardir, hizim de julimiz vardir; her ikisini gorl ^izimfi-
ilimiz vardir; hundan peydadir, hd!
Bu viicud-i izafi aleminde hem Hakk'in ve hem de kulun fiili sabitdir. Sen
bu siibutun her ikisini dahi basar-i basiretin ile gdr. Eger sende boyle bir
ce§m-i basiret varsa, bizim sabit olan fiilimizin, Hakk'in fiilinden sudur etti-
gini goriirslin. Ya'ni hulasasi, biz yapanz, Hak yaratir.
Ob- &>£ \j* <j ^ f^ wi OU jX\ jU J*i J^U f
1506. Bjjer oriada haJkmfuli yok ise, o halde kimseye H( INi$in hoyle yaphn?"
deme!
Ey gaflet-i nefsaniyye ile beraber kendisini mecbur addeden kimse! Ma-
demki halkin ihtiyanni nefy ediyorsun, o halde kimseye fiilinden dolayi i'ti-
raz edip "Nicjn bunu boyle yaptin?" deme!
*$%&>
MESNEVM SERtF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
2jA jJL>- jUI L- J*i C^^^ry ljU JUil J>- <jU-
1507. Diakk'xn yaraimasi, bizim efdlimizin mucididir; bizim fiilimiz JTMah
^eala'nin halkintn eserleridir.
Hak Teala her an-i gayr-i munkasimda sifat-i hahkiyyetle mutecellidir,
Butiin kevn u mekan O'nun hahkiyyeti altindadir. Binaenaleyh efalimiz dahi
O'nun halkiyyetinin eserleridir. Ya'ni Hak bizde, fiilimiz igin kuwet halk
eder. Nitekim ayeti kerimede ijui; u j 'fiL ill j (Saffat, 37/96) ya'ni "Allah
Teala sizi ve istedikleriniz §eyi yaratti" buyrulur.
1508. 'i&r soyleyici ya kelami, ya garazi goriir; iki araz bir anda ne vakit mu-
hit olur?
Ya'ni soz soyleyen kimse, ewela soyleyecegi ma'nayi du§untir ve dii§u-
niirken soyleyemez; rlkrini hazirladiktan sonra soylemege ba§lar. Binaena-
leyh bir an icmde hem lafzi ve hem de maksud olan ma'na iie me§gftl olamaz
ve bu iki arazi ihata edemez. lnsan bu hali kendisinde daima zevkan musa-
hede eder.
Beyt-i §erifde kelam ile fikrin her ikisine de "araz" ta'bir buyrulmustar; ve
araz, iki zamanda baki olmayan §eye derler ki, fikir ile de kelam dahi boyledir.
1509. Bger ma'naya gitti ise, keldmdan gafil oldu. Diichir bakis, bir demde onii
ve arax goremez.
Ya'ni insan diisuniirken soyleyemez ve soylerken de miitehazzir olan ma'na-
yi eda edip, baska fikirler ile me§gul olamaz. Ve keza gdz, bir anda hem onii ve
hem de arkasini goremez. Onii gormesi bittikten sonra arkasmi gorebilir.
^ ct ] ^ \/ ^ uri J ^j ^ \j* lH ^ &\*j ^
1510. O zamanda ki, onunu goriir sun, yine o zamanda sen kendi arkanx nasil
gorebilirsin? ^unu bill
1511. uMademki can, kelami ve ma'nayi muhii degildir, can bu, her iki anvn
haitki nasil olur?
^^^
MESNEVl-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1514. Jddem xxr Biz nefsimize zulm ettik" diye soyledi. O hizim gtbi Diakk'in
fiilinden gUjil olmadi.
Ya'ni Adem, saadet ve §ekavetin, herkesin kendi hakikatinin isti'dadm-
dan ne§'et ettigini bildi; ve Hakk'in ancak ifaza-i vucudda cebbariyyetini ba-
sar-i basiretle gordii. Binaenaleyh iizerlerine gaflet-i §eytaniyye galib kimse-
ler gibi Hakk'in fiilinden gafil olmadi. Bu sebeble hatayi nefsine izafe etti.
Beyt-i §erifde "bizim gibi" buyrulmasi, iislub-i hakimane ile isaret-i halk
igindir. Nitekim bu ma'na hakkinda yukanda 1278 numarali beyt-i §erifde de
izahat gecti.
1515. O, gunah icinde edebden onu gizledi. O giinahi kendi iizerine vurducjun-
dan, o meyveyi yedi.
Ya'ni Hz. Adem, §ecere-i menhiye takarriibiinden miitevellid, zellesini ve
hatisini, o yaptigi giinah icinde, edeb gozeterek Hakki gizledi ve o giinahi
kendi taayyiin-i ademisi iizerine aldi. Binaenaleyh Hz. Adem bu edebinin se-
meresini yedi; ve bu edebin semeresi de bu'd-i taayyiin icmde kurb-i ilahi idi.
Malum olsun ki, gerek Adem' in ve gerek Iblis'in ve bilciimle mahlukatin
hakikatleri Hak'dir ve onlann suretleriyle muteayyin olan dahi vticud-i mut-
lak-i Hak'dir. Fakat vucud-i mutlakin her bir mertebe-i tenezziiluniin bir hiik-
mii vardir ve her bir mertebe, birbirinden ayn olan hiikiimlerine nazaran y.ek-
digerinin gayridir; ve vlicud-i mutlak mertebesi ise bu meratibin cumlesinin
gayridir. Binaenaleyh ma'siyet, taayyiin-i ademinin iktizasi oldugundan, bu
giinahin Hakk'a izafesi, o mertebenin hiikmiinii ibtal ve kaide-i hikmet hari-
cine hurucdur. Ve edeb, liigaten kaide ma'nasina da geldiginden, giinahin
Hakk'a istinadi edebsizliktir. Adem bu hakikate vakif oldugundan, kendi mer-
tebesinin hiikmiine riayet ve edebi muhafaza etti ve makbul-i ilahi oldu. Ah-
mak-i ezeli olan Iblis ise vucud-i Hakk'in tenezziilatina vakif olmakla beraber,
kendi mertebesinin hiikmiinden gafil oldugundan, edebsizlige ciir'et etti ve
matrud-i ilahi oldu. Mesela buz, sudur; fakat buzun mertebesinin bir hiikmii
ve suyun mertebesinin dahi bir hiikmii vardir. Bu, sudur diyerek buz merte-
besinin hiikmii ibtal olunup su ile yapilacak isteri buz ile yapmaga kalkmak
ayn-i hamakatdir. Iste Kur'an-i Kerim'de JL-2 '&S *tl. '& 'd&*\ C j (Nisa, 4/79)
ya'ni "Sana bir fenalik isabet ederse, nefsiridendir" buyrulmasi ile fenahklann
'iSp*
AHMED AVNt KONUK
Ya'ni mademki can, bir an iginde ma'na ile ve diger an iginde de o ma'na-
ya kelami giydirmek ile me§gul oluyor ve bu iki i§i yapmak igin ayn ayn an
ve zamana tabi' bulunuyor, o halde bu her iki am ve zamam nasil yaratabi-
lir? Ve kendisi zamana tabi' iken, nasil zamanin metbu'u olur? Binaenaleyh
anla§ihyor ki, can olan ma'nayi tasarlamak ve sonra da onu elfaz ile ifade et-
mek igin ayn ayn iki ana ve zamana muhtagtir; ve bu iki §e'ni bir anda iha-
ta edemez ve bu halde ihata ve tasarruf edemedigi bu iki amn ve zamanin
dahi haliki ve mutasarnfi olamaz.
1512. By oglum! Diak dimleyi muhit gddi; onu bir fiil, diger fiilden fieri tuimaz.
Ya'ni Hak Tealai^^ J^'^j (Nisa, 4/126) "Allah Teala her §eyi kap-
lamisttr" ayet-i kerimesi mucibince bilcumle e§yayi ihata-i zatiyyesiyle muhitdir.
Onu bir §e'n, diger bir §e'nden me§gul etmez. Nitekim ayet-i kerimede Sfi VJ\ U j
j^Ji ^jr sjb-ij (Rahman, 55/50) ya'ni "Bizim emrimiz ancak goziin sur'atle bir
baki§i gibi, bir an-i gayr-i miinkasim iginde vaki' olur" buyrulur. Zira suret-i alem
bir an-i gayr-i miinkasim iginde sur'atle mevcud olur ki, ehl-i hakikat buna "te-
ceddiid-i emsaT derler. Ve kemal-i siir'atinden alem sabit goriiniir. Nitekim za-
mammizda elektrik kuwetiyle dakikada 5200 devir yapan bir garkin dondiigii-
nii bildigimiz halde basar-i hiss! ile baktigimiz vakit onu sabit goriiyoruz. Halbu-
ki bu devrin dakikada yedi binden daha fazla olabilecegi de bi'1-hesab ehl-i fen
indinde sabitdir. lead ve i'dam-i alem ise hesab olunamiyacak kadar seri'dir.
1513. <$eytan "Senin beni azdirman hakki i$in" diye soyledi. S^ak §eytan
kendisinin fiilini gizledi.
Bu beyt-i §erif, sure-i A'rafda olan pX-ii di^ ^ oluiSf JZ)>\ ui jis
(A'raf, 7/16) ya'ni "Senin beni azdirman hakki igin, ben onlar igin 'senin ism-i
Mudil hazretinin sirat-i mustakiminde oturayim dedi" ayet-i kerimesine i§aret
buyrulur. 625 numarah beytin izahinda tafsil olundugu iizere Hak Teala her
§eye onun kendi hakikatinin taleb ettigi §eyi verdi. Binaenaleyh kimseye kuf-
rii ve imam hakkinda cebr etmedi; belki cebir, herkesin kendi hakikatinden yi-
ne kendisine vaki' oldu. Binaenaleyh Hak her §eye ifaza-i viicud etti; bu ifa-
za-i viicud Hakk'in cebbariyyetidir ve iyi ve kotii fiillerdeki mecburiyet herke-
se yine kendinden vaki' olur. Iblis bu hakikatden gafil oldugu igin edebsizlik
etti ve cebbariyyet-i Hakk'i kendi kabahatinin men§ei bildi.
AHMED AVNl KONUK
taayyiin-i be§eri mertebesinin iktizasi olduguna ve 4Jt jup ^ jr (Nisa, 4/78)
Ya'ni "Her §ey Allah Teala indindendir" buyrulmasryla 'da,' ciimle meratibin
vucud-i Hak'dan zahir olduguna isaret buyrulur.
1516. ^Tovheden sonra ona dedi ki: €y JAdem, sende giinahi ve mihnetleri hen
yaratmadtm mi?
1517. O henim takdir ve kazam degil midir? Oziir vaktinde ni$in onu gizledin?
Ma'lum olsun ki: Bilclimle e§yanin suver-i muteayyineleri a'yan-i sabite-
lerinin aksidir; ve a'yan-i sabite, esma-i ilahiyyenin suver-i ilmiyyeleridir; ve
bu a'yan-i sabitenin isti'dadlan, mensub olduklan ismin iktizasidir. Binaena-
leyh isti'dad-i gayr-i mec'uldur; ya'ni mahiuk degildir, tmdi herbir "ayn", bu
isti'dad-i gayr-i mec'ulu ile, Hak'dan kendi iizerine layik oldugu bir hiikmu
ister; Hak dahi hiikmeder. tste bu kaza-yi ilahidir; ve bu kaza-yi ilahinin taf-
silati, kader ve kaderin mahall-i zuhuru zaman ve mekana tabi* bulunan
alem-i taayyunatdir. Bu hakikate binaen, Hak Teala tdvbesinden sonra
Adem'e dedi ki: Ey Adem, senin taayyiiminde ve kalib-i be§eriyyetinde gii-
nahi ve mihnetleri ben yaratmadim mi ve senin vucud-i muteayyenin, benim
viicud-i mutlakimin tenezziilunden mutekevvin degil midir; ve o gtinah be-
nim kaza-yi ilahim ve takdirim ile senden zahir olmadi mi? Ve benim kaza-
yi ilahim, senin isti'dad-i ezelinin talebi iizerine vaki' olmadi mi; ve senin is-
ti'dadin, benim ismimim muktezasi degil mi; ve benim ismim, musemma olan
zatimin "ayn"i degil mi? Sen nicm bunlan beyan ederek, bana kar§i bu gii-
nahi yapmaktaki ma'zeretini soylemedin?
1518. (JTldem) dedi ki: ZKorkium, edehi terk eimedim. (Diak) dedi ki: ^en
de senin o edehini htfz ettim.
Ya'ni Adem Hakk'in bu suali iizerine dedi ki: Ya Rab, bu hakayiki bilir
idim; fakat senin viicud-i mutlakimn meratibine tenezzul, benim taayyiinu-
me bir gayriyyet libasi giydirdi ve bende bir benlik husule getirdi; ve benim
taayyunume ve benligime aid birtakim hukumler vaz' etti ve benden ma'si-
yet suduru, benim bu benligimin iktizasi idi. Binaenaleyh mertebenin hiik-
MESNEVl-1 §ERfF SERHt / I. CtLT • MESNEVl-1 •
miinu ibtal ve kendi nefsimin mesavisini zatina isnad etmekten korktum; ve
kaide-i hikmeti tecaviiz ederek edebi terk etmedim.
Hak Teala buna cevaben dedi ki: Ya Adem, ben de senin o kaide-i hikme-
ti tecaviiz etmemeni makbul addettim; ve ben de senin mertebenin iktizasi
olarak sana Gaffar ismim ile tecelli ettim ve seni magfiret eyledim.
Malum olsun ki, vucud-i mutlak-i Hakk'in mertebe-i §ehadete tenezziiliin-
de birgok hikmetler vardir; ve bilhassa be§eriyyete tenezziilu birgok esma-i
ilahiyye ahkam ve asannin zuhuru igindir. Nitekim Hz. Eba Eyyube'l-Ensari
(r.a.) efendimizden mervi olan hadis-i §enfde ^ j ^ 4Ji ^JJ j^jJu- ^i V J
^ >a <ui djjte~j jjjJb {j* Ya'ni "Eger siz giinah etmeseniz, Allah Teala si-
zi giderir ve giinah yapan bir kavim getirir. Onlar istigfar ederler, Allah Teala
da onlari magfiret eyler" buyrulur. Ve §eyh Nazif Mevlevi (rahimehullah) bu
hadis-i §erffin mealini atideki bir beyitte beyan eder:
Ayine-i magfiret suret-i isyanadir.
Halk giinah etmese halk eder ahar Mh
Ve Cenab-i Saib dahi bu bir beyitte bu hakikate i§aret eder:
"Saib, insanm mertebesini melaikeden arama! Zira sirsiz bir aynada ne suret
gorunur?"
1519. Uier him hiirmet getirir ise o hiirmet gotiiriir; her him §eher getirir ise o
hadem helvasi yer.
Bu beyt-i §erifde i$Jii*i ^ & *^A ^W ^ (En'am, 6/160) ya'ni "Kim ki bir
iyilik ile gelirse, onun igin o iyiligin on misli vardir" ve jiL^t Sfi olJ-^i *G*-. J*
(Rahman, 55/60) ya'ni "Ihsanin cezasi, ancak ihsandir" ayet-i kerfmelerine
i§aret buyrulur.
1 520. Tayytbler himin igindir; tayytbler igindir. ^dn ho$ et, incitme ve gor.
Ya'ni, yar-i hakiki olan Hakk'in meratibine riayetle O'nun riza-yi §erifini
tahsil et! Zira mertebe-i insaniyyenin muktezasi olarak riayet edilmesi icab
eden ahkami Kitab-i kerimi ile beyan etmi§tir. "Cemi'-i meratib mademki
Hakk'indir; o halde tekallf-i ilahiyye kimedir ve ben fiilimde mecburum" di-
AHMED AVNI KONUK
yerek mertebenin ahkamini ta'til ederek ve ma'siyet sudurunda Hak boyle
murad etti deyip, istigfan ve tazarru' ve niyazi terk ederek Hakk'i igzab et-
me! Ve mertebe-i be§eriyyete riayetin netice-i hasenesi olan miikafat-i ilahiy-
yeyi gor! Zira tayyib olan mukafat-i ilahiyye, tayyib olan ism-i Hadi'nin me-
zahiri icindir. Ve fena olan miicazat-i ilahiyye dahi ism-i Mudill'in fena olan
mezahiri icindir. Nitekim ayet-i kerimede oujaJi j oIl^J] ojJ-\ j o&j*& oitJ-ij
oL-UJ i^-Wij 'u^ (Nur, 24/26) ["Kotii murdar §eyler ve sozler, kotiilere ve
murdarlara; kotii ve murdariar da, kotii ve murdar §eyler ve sozlere yaki§ir]
buyrulmustar.
1521. By goniil, iefrik i$in bir misal getir; id ki cebri, ihtiydrdan bilesin,
Ey maarif-i ilahiyyenin muhiti olan gonliim! Cebir ile ihtiyar arasmi tefrik
igin bir misal-i hiss! getir ki, bu misal sebebiyle bu ma'kal olan cebir ve ihti-
yar ma'naiari mahsiis olsun.
1522. El varhx ki o irtidsdan titrek olnr. Ue ol hir eli ki sen yerinden tiiretirsin.
Mesela bir el vardir ki, o el ra'§e denilen hastaliktan titrer. El sahibinin
bunda higbir iradesi ve arzusu olmaz; belki istemedigi halde hastahk sebebiy-
le titrer. Ve yine bir el vardir ki, o eli sen isteyerek titretirsin.
1523. Dier iki hareketi Dtakk'in yaratdmisi iani; fakai bu, ona kiyds edilemez.
1524. nZundan -pismansm ki, sen onu titrettin; m&rtaisi sen ne vakit -pisman
gordiin?
Elini ihtiyariyle tahrik eden kimsenin bu hareketinden bir zarar vaki' ol-
dugu vakit, o kimse bundan pi§man oiur; fakat miirtais, ya'ni ra'§e hastahgi-
na miibtela olan kimse ma'zur oldugundan, elinin hareketinden dolayi ken-
disini levm etmez. I§te zati ve sifati ve ef* ali Hak'da fan! olan evliyaullah
murtais. gibidir. Kendi nefsinin sifatinda ve ef alinde miistagrak olan ehl-i gaf-
let ise ihtiyanyla ellerini titretenler gibidir.
G ^^ )
MESNEVM SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 • *^®
1525. ^Bu, akil haksidir, ha hxUk&r ne akddir; id ki hir zaytf mdjer ki oraya
yol aotiire.
Bu bizim cebir ve ihtiyar misalimiz, akil ve mantik bahsidir. Halbuki hile-
kar ya'ni mantik dairesinde turlii tlirlii kiyaslar yapan o akil, akil midir?
Onun tarik-i hakikatte ne kiymeti vardir? Biz bu akil bahsini belki bir zaiful-
akl olan kimsenin cebir ve ihtiyar meselesi tarafina yolu gikabilir mutalaasiy-
la beyan ettik; ta ki zahir-i §er'de boyle bir kimse tereddiide ve hayrete du-
§up vadi-i helake diismesin.
1526. Bger hahs-i ahli inci ve mercan olsa, o can hahsi haska olur.
Ya'ni mutekelliminin cebir ve ihtiyar bahsinde akil ve mantik dairesinde
irad ettikleri deliller, inci ve mercan gibi tavr-i akl muvacehesinde kiymetli ol-
sa bile, mes'ele can bahsine intikal edince, o mes'ele aklin muhakeme ettigi
mes'eleden bambaska olur.
t-L— 'j-sp t^*^j* lyW- s-9^\j c—^^pvj^ is*^* j*^ <^W- iL~p*j
1527. Can haksi haska hir makumdadir; can hddesinin has_ka hir kivami vardir.
Can bahsi, akil bahsinin fevkinde bir makam sahibidir. Akil sarabindan sar-
hos, olanlann hali ba§kadir ve can sarabindan sarhos, olanlann hali ba§kadir.
1528. O zamanda ki, hahs-i akli nazim idi, hu Omer, Shul-Uiikem ile hem-
raz idi.
Zaman-i cahiliyette bahs-i akil nazim-i umur oldugu zaman, Kureys/in
idare-i umurunda akil ve dirayet gosteren, bu kissada bahs ettigimiz Hz.
Omer efendimiz ile, o vakit Ebu'l-Hikem lakabiyla mukalleb olan Ebiicehil
birlikte hareket eder idi. Asia aralannda muhalefet yok idi.
1529. Uaktaki Omer akildan can Uirafina geldi, ^ii'l-Diikem onun hahsinde
Shucehil oldu.
AHMED AVNl KONUK
Bu beyt-i §erifde akil ve mantik kuwetine istinaden evliyaullahin ilm-i
ke§filerine i'tiraz eden ve kendi akil ye zekalanni begenen ulema-yi zahireye
tenbih ve tahzir-i §edid vardir.
1530. Uakia tana nisheile o cdhil ise de, o his tarafinda ve akil tdmJoinde ka-
[1505] .,,.
1531. JAkil ve his hahsini eser, ydhud seheh; tana mensvb olan hahsi de yd
aceb, yd hul-aceb hil!
Ya'ni aklin ve hissin bahs ettigi §ey, eserden muessire veya sebebden mu-
sebbibe intikaldir. Binaenaleyh onun nazannda kesret-i vucud ve Hak ile e§~
ya arasinda gayriyyet-i liigaviyye sabitdir; ve onlar Halik ile mahluk arasin-
da nisbet-i halikiyyetten ba§ka bir rabita bilmezler; fakat cana mensub olan
bahse gelince, bu bahis viicudda zevkan kesreti ref eder. Bu ise ehl-i akil ve
his nazannda bir bahs-i acibdir. Veyahud vahdette kesreti bil-musahede ca-
miu'l-ezdad olan viicud-i Hakk'm tenezzulatindan bahs eder ki, bu da bii'l-
acebdir; ya'ni acibin ash ve menbaidir. Nitekim sure-i Sad'daki ayet-i kerime-
de uui J^iJ ui d\ &*-\j WJi 'ipi\ jii-t (Sad, 38/5) Ya'ni ["Bu adam butun ilah-
lan bir tek ilah mi yapti; ne kadar tuhaf §ey! dediler"] buyrulmu§tur.
1532. By ziyd ialeh eden, damn ziydsi aeldv, laztm ve melzum ve ndfi ve muk-
tezi halmadi.
Ey delil-i akli ve mantikiden ziya isteyen kimse, artik camn ziyasi geldi.
Lazim ve melzum ve nafi ve muktezl ve cebir ve ihtiyar gibi akil ve his da-
iresinde baglamp kalan mutekellimmin dedikodulanna hacet kalmadi. Zira
bunlann hepsi isbat-i keseratdir. Bu camn ziyasi gelince meydanda viicud-i
Hak'dan ba§ka bir §ey kalmadigi goruldii.
1533. 2m a num tali' olan hit aoriicii, deMden ve asd-kesden fdrijjdir.
Ya'ni gozii goren kimsenin gozumin nuru tali' olup parladigindan, korler
gibi asa-ke§e ve rehbere muhtac degildir. Bu beyt-i §erifde, cadde-i haktkat-
MESNEVl-I §ERtF SERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
de can goziinun nuruyla yuriiyen evliyaullah "bina"ya ve delil-i akli ve man-
tiki ile idrak-i hakayika cahsanlar "a'ma"ya ve deltl-i akli ve mantiki dahi
"korun rehberine ve degnegi"ne tesbth buyrulmu§tur.
pir u*i ^ yb j (Hadid, 57/4) Ya'ni "Nerede olsamz
sizinle beraberdir" ayet-i kerimesinin tefsiri
1534. Hiiz yine kissaya geldik; biz o kissadan ne zaman disanya gittik?
Cenab-i Pir, ukul-i zaife erbabi icjn cebir ve ihtiyara bir misal-i akli getir-
dikten sonra, bahs-i ruhu "ya aceb" veyahud "bii'1-aceb" diye tavsif buyur-
mu§ idi. Ve yukanda 1489 numarah beyt-i §erifde ehl-i hakikatin cebri hak-
kinda da c— j ^ ^ ^—^ ^ ^^ ^ Ya'ni "Bu Hak'la beraberliktir, cebir de-
gildir" demister idi. Burada da Hakk'in beraberligi hakkindaki ayet-i kerime-
yi izah buyururlar da derler ki: "Biz asil maksudumuz olan maiyyet-i Hak
kissasina gelelim. Halbuki biz higbir vakit bu kissadan di§anya gikmadik;
ya'ni her ne soyledik ise, Hak bizimle beraber idi."
1535. Bger hiz cehle gelirsek; o onun zindanidir; ve eger biz ilme gelir isek, o
onun bina-i ilmisidir.
Cehil ve ilim mertebeleri dahi viicud-i mutlak-i Hakk'in meratibinden bir mer-
tebedir. Birisi safil ve digeri alidir. Mertebe-i safile olan cehl-i zulmani oldugun-
dan, Hakk'in zindanidir; ve mertebe-i aliye olan ilim, a'la-yi meratibdir. Nitekim
^sj\ JpI jjuii Vj [Ittm rutbesi, riitbelerin en ustuniidur] buyrulmu§tur. Her ikisi
de Hakk'a nisbeten hikmettir, bize nisbeten cehil mezmum ve ilim memduhdur.
1536. X'e eger biz uykuya gelir sek, onun sarhoslanyiz; ve eger uyanikltga gelir
isek, O'nun hikdyesi icindeyiz.
AHMED AVNt KONUK
Ya'ni ruhun hab-i eafleti Hakk'm mertebe-i kesafetinden ne§'et eden bir
sarhosjuktur. Nitekim Hak Teala ehl-i gaflet hakkinda 0^-4 p+>-* J& ^ ^^
(Hicr, 15/72) Ya'ni "Senin omriine kasem ederim ki, muhakkak onlar kendi
sarho§luklan icmde mustagraktirlar" buyurur. Ve ruhun teyakkuzu halinde
dahi onun hikayesini okutup dururuz. Bu Mesnevi-i $enf dahi teyakkuz
sebebiyle okunan, onun destani ve hikayesidir.
1537. Ue eger ajjlarsak O'nun nzik dolii hulutuyuz; ve ejjer auler isek za-
man O nun simsegiyiz.
Bu beyt-i §ertfe \j£ \£2' 3 *sui \/^& (Tevbe, 9/82) ya'ni "Az giilsiinler
ve gok aglasinlar" ay'et-i kerimesine de i§arettir. Ya'ni bizdeki aglamalar ve
giilmeler taayyiinat-i be§eriyyemizde Hakk'm suunatidir. Aglamak inkisar-i
kalbden geldigi ve Hakk'm nazar-i rahmeti kulub-i munkesireye mun'atif bu-
Iundugu icjn, agladigi vakit viicudumuz nzk-i ma'nevi dolu bir bulut mesa-
besindedir. Ve kesret-i dihk katbi oldurdiigu icm, giildugumuz vakit viicudu-
muz Celal-i Hakk'm mahall-i tecellisi olur ve eser-i Celal-i ilaht olan §im§ek
gibi olur.
1538. Ue ejjer gazab ve cenge gelir Isek Din nun kahnmn aksidir. Ue eger
sulha ve ozre gelir isek, Onun kahnmn aksidir.
Bizlerde zahir olan gazab ve kavga, Hakk'm Kahhar ism-i §erifinin aksi-
dir. Ve eger sulh ve hilim ve oziir ve miidara zahir olursa, Hakk'm Vedud
ism-i §erifinin iktizasi olan mihrinin ve muhabbetinin aksidir,
1539. Hiu dujum diicjum olan cihdnda hiz kimiz? O elif albi nakikaite hi$, hi$-
bir sey tuimaz.
Ya'ni Hakk'in bizim ile beraber olmasi demek, biz vanz da Hak bizim ile itti-
had etmi§ veyahud bizim viicudumuza hulul etmis, demek degildir. Viicud
alehtlak ancak Hakk'indir. Biz ise bu vucud-i mutlak-i Hak'da zahir olan vucu-
dat-i mukayyededen ibaretiz. Mesela diimduz bir ip alsak, iizerine bircok du-
giimler yapsak, kuyuddan mutiak olan ip bu diigiimlerden dolayi ziyade olmaz
ve bu dugiimler dahi asla birer viicud-i miistakil sahibi olmazlar. Imdi bu dii-
GsgpgZ
MESNEVl-t SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
gumler ne vaziyyette olurlar ise olsunlar, ip onlar ile beraberdir ve dugumlerin
hepsi bu iptendir. Bu "Heme ez ost ["Hepsi O'ndandir"] ma'nasidir; ve ta'bir-i
diger ile hepsi ipin kendisidir; bu da "Heme ost" ["Hepsi O'dur"] ma'nasidir.
ip, mertebe-i itlakda kivnmi ve noktasi olmayan elif harfi gibi, dugumden
aridir. tste bu misale mutabik olarak vucud-i mutlak-i Hak dahi, mertebe-i aha-
diyyetde bilcumle niseb ve izafatdan aridir. oiiUVi J*u~,i x^ji\ Ya'ni "Tevhid
izafatin lskatidir" sozii, bu mertebeye nazaran soylenmistir. Biz o viicud-i va-
hid-i Hakk'in mertebe-i sehadete tenezziilunde O'nun esmasi hasebiyle zuhu-
ra gelmis birtakim diigumleriz; ve her ne mertebede olursak olalim, *Xi 'L ,
f& u^i (Hadid, 57/4) ["Her nerede olursaniz, sizinle beraberdir"] ayet-i ke-
rimesi mucibince 0, bizimle beraberdir. Binaenaleyh bu keserat-i mukayyede
ile beraber oir ur ctfi _, ^ *** cfr ^ J ^ ^ ya'ni "Allah Teala var idi, O'nun-
la beraber bir sey yok idi; el-an dahi oyledir" haklkati de meydandadir.
1540. Uakiaki o elci Omer'den hunu i§itti, onun kalbinde hir ay&mltk zahir oldu.
Zira vahdet-i viicud mes'elesi talib-i hakikat olanlann kalbini tenvir ve da-
ire-i irfamni tevsi* eder ve talib-i akil ve mantik olanlann kalblerini de bilakis
bulandmr. Onun icin ehl-i hakikat bu bahsi alelekser imsak ederler.
i^>\j^ j\ j Ua>- j\ 9j\& C«io t- Ayr *jfc j JlJ**> <j~A4 -^ j Shu *
1541. Onun onande hem sual ve hem cevab mahv oldu; hatadan ve savabdan
farig oldu.
Elci haklkaM viicudu anlayinca, artik suallerini ve cevablanni esasindan
halletmis oldu ve akil ve mantikin icadi olan hata ve savab dedikodulanni
ortadan kaldirdi. Zira viicud-i mutlakin ahkam-i meratibini bilmek sartvyla
vahdet-i viicud kiyl u kali kokiinden koparir. Nitekim bir zata sormuskr ki
"Hakk'i zulumden nasil ben kildin?" Cevab vermis ki: "Miilkunde kendisin-
den ba§kasini birakmadim; zulum kime olur?"
Viicud-i mutlak ta'biri hakkindaki i'tirazatin cevabi 610 numarah beyt-i
serifin serhinde miirur etti.
U ^Jli jjdk* Syr j y I* ^Igx-jb *-jLf«JLp U
["Biz yoklanz ve bizim varkklanmiz da yoktur; Sen fan! gostenci bir viicud-i
mutlaksin. "]
*$?!&>
AHMED AVNI KONUK
1542. J^sli anladi vefuruian gecti; hikmet vein suale siiru eiti.
Ya'ni viicudun aslini anlayinca sual ve cevabdan ve aslin fiiru'u olan vu-
cudat-i mukayyedeye aid suallerden gecmekle beraber, tavzih-i hikmet ve
devam-i zevk ve sohbet icjn suale ba§ladi.
<UP aUI ^>j j*& jl fjj J^i OijT Jtj-*
Rum el^isinin Omer (r.a.)dan bu ecsamin suyuna ve
camuruna ervahin ibtilasi sebebinden sual etmesi.
jjS" t^W ^jij^ l^U* (1)1 cT-r*" j*" ^Ji C~*>^- 4^- ^*P b C-iS
1543. (Bl$i) ded.i ki: ^Vja Omer, o safinin bu buiantk yerde habsi ne hikmet, ne
[1515] .,. ?
sir tdu
Ya'ni o latif olan ruhun, bu kesif bedende habsi ne hikmete ve ne sirra
miisteniden vaki' oldu?
oJli i)\Jv\ *«-u ,yU* d)W «J-£ OLg^j Js ji ^/U^ <— >1
1544. nZerrak olan su bir camurun icinde gizlenmis; safi olan can ebddna bajj-
lanmis?
Sualinde misaline nazaran elgi, latif olan ruhun bedene taallukunu, saf
bir suyun, kesif bir gamur icjnde gizlenmis, olmasina benzetmistir. Halbuki
bu misalden, iki ayn olan seyin, yekdigerine hululii anla§ilu\ Ruh-i latifm
beden-i kesife taalluku ve bu alaka sebebiyie vaki' olan mahbusiyyeti, hu-
lul ve ittihad suretiyle degildir; bu hal ta'rlfe sigmaz. Bu keyfiyet zevki ve
vicdanidir. Maahaza Hz. Omer (r.a.) efendimizin nefy-i hulul ve ittihad eden
cevabi sayan-i dikkattir.
<^pg>
MESNEVt-1 §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1545. iUiz. Omer) dedi: Sen biiyuk bir bahis ediyorsun; bir ma nay % bir kela-
ma baglvyorsun.
1546. Uinr olan ma'nayi hobs ettin; sen riizgan bir kelimeye baglamissin.
"gigerP* biiyiik, iyi, muhte§em, kavi, yaki§ikli, kahn ve heybetli ma'nala-
nna gelir. Burada biiyiik ma'nasi verilmistir. Ya'ni Hz. Omer (r.a.) efendimiz
elcjnin sualine cevaben buyurdular ki: Sen biiyiik bir bahsin kapisini agtin.
Run gibi latif olan ma'nayi, kesif bir suret mesabesinde olan kelama bagla-
dm. Kendi aleminde hiir olan ma'nayi, kelimeye baglamak suretiyle habs et-
mis. oldun. ma'nayi sen riizgar gibi nefesine ta'lik ettin ve nefesini dahi bir
kelimeye bagladin. Ya'ni ruh alem-i letafetde hiir ve azad ugup dururken vii-
cud-i be§erde riizgar ve hava mesabesinde olan ruh-i hayvanfye taalluk etti;
ve ruh-i hay van! dahi beden-i kesife baglandi. Maahaza ma'na, berrak su-
yun gamur arasina girmesi gibi, kelimeye hulul etmedi; belki o yine kendi ale-
minde kaldi. Mesela "insan" bir kelimedir. Bunun ma'nasi, bu kelimenin da-
hilinde degildir; haricinde de degildir. Ma'namn bu surete dyle bir ittisali var-
dir ki ta'rife sigmaz.
$.0^ jJ> dOJU jl *j>- *£ y mj? jtS aJj\i ^j jl
1547. Sen bunn faide i$in yapmissm; sen ise ki, faideden hicab icindesin.
Sen bu hatinna layih olan ma'na-yi bl-sureti, suret sahibi olan kelimeye
rabt etmek hususunu faide husulii maksadiyla yapiyorsun. Bununla beraber
sen, yaptigin i§in faidesinde gafilsin; zira ruhun bedene rabti, senin yaptigin
isjn ayni oldugu halde, bunun farkinda degilsin.
JLi. oJbi \jl» 4>jl JL«J dy$ JLi oJLwjIj <>Jj\s ijj jl 4&T
1548. Diendisinden faide miitevellul olan zat, bize goriilmus olan seyi nasil
gormez?
Ya'ni biz Hakk'm mahlukuyuz. Ma'nayi kelimeye rabt etmenin faidesi de
bittabi' bize Hak'dan dogmu§tur. Biz mahluklar bu faideyi goriip yaptigimiz
haide, bizi yaratan Zat-i Ecell ve A'la latifi, kesife ve ma'nayi surete rabt et-
menin faidesini nigin gormesin?
AHMED AVNl KONUK
1549. ^tiz hinlerce faide vardir; yiiz binlercenin her hirisi, o hirin indinde azdir.
Ruhun cisme baglanmasinda yiiz binlerce faide vardir. yiiz binlerce fa-
idenin her birisi, o vahid-i zu'1-Celal olan Hakk'm indinde azdir. Misra'-i sa-
nideki "An yek= o bir" §erh-i AnkaravTde faideye rati' tutulmus. ve "Her
yiiz binlerce kadar aded o bir faide indinde ekail-i kalildir" ma' nasi verilmi§-
tir. Hind §arihleri "An yeki" ta'birini viicud-i vahid-i Hakk'a raci' tutarlar ve
bu suretde ma'na daha zevk-aver olur. Zira efal-i Hak'daki fevaidi ta'dad et-
mek kabii degildir; ve tecelliyat-i Hak namutenahidir. Binaenaleyh ruhun be-
dene taallukundaki yuz binlerce faide, namiitenahi tecelli sahibi olan Hakk'in
indinde azdir ve belki la-§eydir.
^— ^ J U y y -^ ^ ^-* U JJ^ & ^ °^ {* Ui 1
1550. Hiu senin nutkunun nefesi hi, ciizlerin cuziidiir, kulli faide oldu; kull
nicin naltdir?
Ya'ni nefs-i alem, nefs-i kiilliin ciiz'iidiir ve senin vucudun ecza-yi alemden
bir ciizdiir; ve senin soz soylerken sarf ettigin nefes, ciizlerin ciiz'iidiir. Iste ciiz-
lerin ciiz'ii olan senin nefesine ma'namn rabti halinde o ma'na kelam oiup
alem-i suretde zahir oldugu vakit kiilli ve azim bir faide hasil oluyor. Kull olan
nefh-i ilahiden hasil olan ruhun bedene taalluku nigin faideden hall olsun?
1551. Sen hi ciizsun, isin faide iledir; oyle ohinca nig-in kiilliin ia'nina el aeii-
rirsin?
Yukanda izah olundugu iizere, sen kiilden cuz' oldugun halde, bu alem-i
taayyiinde faidesiz bir i§ yapmazsin. Oyie olunca bu kevn u fesadin ve bu ya-
pip yikmamn faidesi nedir? Diye, bir viicud-i kiil olan Hakk'in ef aline ta'n
ve i'tiraz edersin.
yr ^ j j»\j&\ y^yjj £* *# *>*\a f \j ^J>f
1552. Baer soziin faidesi olmazsa soyleme; ve eifrer olursa i'tirazi Urak, sukru isiel
Ya'ni ruhun bedene rabtmdaki faideden birisi kelamdir. Eger bunda bir fa-
ide gormiiyor isen, soyleme bakahm! Mademki soyliiyorsun, elbet faidesini
goriiyorsun. halde sual ve i'tirazi birak da, Hakk'in bu ni'metine sukr et!
*$%&>
MESNEVf-t §ERfF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVt-1 •
*Ji tef J* J Jj J J 1 -^ J >ji b*f j* J> dbji ^
1553. Utakk'tn suhru her hoynun gerdanltgtdir; cidal etmek ve yiiz eksitmek
degildir.
Cenab-i Mun'im-i hakiki ahsen-i takvim uzere yarattigi insana jiO* £Jj
5ii j IJ& Z^i (Lokman, 31/20) ya'ni "Hak Teala sizin iizerinizde zahiri ve
batini olan ni'metlerini itmam etti" ayet-i kerimesinde beyan buyruldugu
uzere, sun ve ma'nevi olarak vermedigi bir ni'met birakmadi. Binaenaleyh
buna §iikr etmek her insanin boynunun borcudur. Yoksa birtakim miinkirle-
rin yaptigi gibi Hahk'a, hilkate kar§i cidal ve i'tiraz ve yuzunii eksftmek, kuf-
ran-i ni'metdir, sukiir degildir.
ijS C~-J ^jT JiZ A^j** y? ^ ^ j £j^ X*\ dlji jj J*j f
1554. Bger eksi yiizlii olmak sukur ve kafi geUiyse, o halde sirke gibi sukur
soyleyici hir himse yoktur.
Eger Hahk'a karsj abusu'l-vech olmak §iikr etmek igin kafi ise, o halde
mahlukat-i ilahiyye icjnde sirkeden daha ziyade Hakk'a §akir olan kimse ol-
mamak lazim gelir.
1555. Bger sirke vein cigere yol lazim ise, sen ona seherden sirkengehin ol del
Ya'ni sirkenin §erbet gibi ictfmesi tabiata pek agir geldigi igin, bal veya §e-
ker tie kan§ttnhp def-i safraya hadim, "sirkengebin" ta'bir olunan bir §erbet
haline ifragi lazim gelir ki, igilip viicudda kana istihale ederek cigere dahil ola-
bilsin. Bunun gibi her kim vucud-i Hakk'in ism-i Zahirinden, ism-i batimna in-
tikal etmek isterse cidali ve i'tirazi ve ek§i yuzluliigu biraksm. ju JT J* *u juJ-i
"el-Hamdulillahi ala kulli hal" ["Her bir durumda hamd Allah Teala icmdir"]
diyerek ef al-i Hakk'a razi olsun.
1556. uHa'nd siirde habtlinin gayri degildir; vefelaseng gvbidir; zabt icinde de-
gildir.
"Habt" kelimesinin miiteaddid ma'nalan vardir. Burada sehv ve hata
ma'nasini vermek mimasib olur. "Felaseng" sapan ma'nasmadir, buna "fe-
<^g>
AHMED AVNl KONUK
lahsen" dahi derler. Uzak bir mahalle ta§ atacaklan vakit, o ta§i bunun igine
koyarlar ve sallayip sallayip atarlar. Icmdeki ta§ firlayip siir'atle uzak yerlere
gider; buna sapan ta§i derler. Fakat bu sapan ile bir hedefe ni§an almak
mumkin degildir.
Cenab-i Fir ma'nayi atilacak ta§a; ve maksadi hedefe ve §iiri de sapana
tesbih buyurup derler ki: Vezin ve kafiye kayitlanyla bagh olan §iirin iginde
maani-i dakika ancak hatali olabilir. Zira §iir icinde ma'na sapan ta§i gibidir;
sahverince artik yed-i zabta girmez, istenilen noktaya ni§an ahnamaz. Nite-
kim ruhun bedene rabtindaki faideyi beyanen §ekere intikal ettik ve §ekerin
fevaid-i dakikasini anlatacagimiz sirada, eksjlikten sirkeye ve §eker iafzindan
dahi §iikre gectik. Hedefimiz hatali oldu, halbuki hedefimiz daha dakik
ma'nalar idi.
<?*
j, $ „ , , , . » „ ,
"Allah ile beraber oturmak isteyen kimse,
ehl-i tasawuf ile beraber otursun" ma'nasimn beyanmdadir
1557. V^um elcisi hu hir iki kadehten kendinden gitii; onun hahnnda ne ri-
salet kaldi, ne de haber!
Hz. Omer efendimizin icirdigi bir iki kadehlik §arab-i ma'rifetden elginin
ruh-i miistaiddi sarhos. oldu, kendisinden gecti; artik hatinnda ne sahimn ri-
saleti ve ne de getirdigi haber kalmadi.
JLi oli j X^j \J$ J_>~*j d\ JL5. aXJI CjjJS jJUl J!j
1558. J/lllah ^Teala'mn kudretinde hayran oldu. e\$i huraya eri$H, §ah oldu,
1559. Daktaki set denize geldi, deniz oldu. Uakiaki dane tarlaya geldi ekin oldu.
*&$&>
MESNEVl-t §ERtF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Elginin akil ve zekasi bir sel gibi idi; ve Hz. 6mer efendimizin akil ve ze-
kasi dahi derya-yi maam idi. Vaktaki elcj Hz. Omer'in huzuruna geldi, o
ma'na deryasina kan§ti. Ve keza elgi heniiz ekilmemis. bir dane gibi idi; vak-
taki ilahi bir tarla olan Hz. Omer'in huzuruna geldi, orada ye§illenmi§ bir ekin
oldu.
Ehl-i tasavvurun sohbeti de, ehl-i gafleti boyle Ikaz eder.
1560. Uaktaki ehmeh be§erin hahasina taalluk buldu, olii ekmek diri ve hahir
115321 olia.
Beyt-i §erifdeki "bii'l-be§er" Hz. Adem (a.s.) ma'nasina olmayip, her bir
ferd-i insaninin babasina isarettir. Zira bir baba yer ve iger ve vucudunda
ruh-i hayvanisi kuwetlenir ve nutfe peyda olur ve bu nutfe vasitasiyla ha-
yat-i be§er teselsul eder; ve bu suretle camid olan ekmek insanin vlicuduna
kanginca ruh-i hayvaniye inkilab eder ve idrak sahibi olur. Bunun gibi
ma'nen olii olan ehl-i gaflet dahi ehl-i tasavvuf ile ihtilat ve sohbet edince,
ruh-i hayvanisi ruh-i izafl mertebesine terakki eder.
1561. c/Hwn ve odun aie$e feda oldugu vakil, onun zulmani olan zah envar
oldu.
Mum ve odun gibi kesif ve nursuz olan ehl-i cehl ve gaflet, ate§-i ask-i
ilahi ile yanan ehl-i tasavvurun onunde, kendi ilmini ve enaniyyetini feda et-
tigi vakit, onun kesif ve zulmani olan ruh-i hayvanisi, nur-i miicerred olan
ruh-i izarl mertebesine terakki eder.
1562. Siirme ia§i gozlere aittuji vakit gdrUciiluk oldu; orada dide-ban oldu.
"Dide-ban" yiiksek bir mahalde durup uzaklan tarassud eden kimseye
derler ki, Tiirkgede "gozcii" denir. "Siirme", malum olan dogulmiis, siyah bir
ta§tir; gozlerdeki rutubeti izalede miiessirdir ve hiss-i basan takviye eder. En
iyisi "ismid" denilen siirmedir.
Ya'ni siirme camid bir madde iken, gozlere siiriildiigu vakit, goruciiliige
sebeb olur ve goziin terkibine kan§ip "dide-ban" olur. "Dide-ban" ta'birinin
AHMED AVNl KONUK
isti'mali zikr-i kull irade-i ciiz* kabilinden mecazdir. Zira "dide-ban" olmak
igin goziin iyi gormesi lazimdir ve goz "dide-ban"in ciiz'udur..
Burada da ehl-i gaflet camid surmeye ve ehl-i tasavvuf dide-bana te§bih
buyrulmu§tur.
1563. By saadetli, o olii ki, kerulisinden kurtulmu§ oldu, bir dirinin viicuduna
muitasil oldu.
Olii hiikmiinde olan ehl-i gaflet ve enaniyyetin saadetlisi o kimsedir ki,
kendi gaflet ve enaniyyetinin farkina vardi da, kendi nefsini Hak'la baki ve
diri olan bir mur§id-i kamilin terbiyesine teslim etti.
1564. ^Uay o diriye hi, olu ile oturdu, olii oldu ve ondan dirilik si$radi.
"DirT'den maksud, ilim ve ma'rifet kesb edip heniiz nefsinin sifatindan
kurtulmami§ olan salikdir; ve "61u"den murad dahi ehl-i diinyadir. Nitekim
(s.a.v.) Efendimiz jp i-Ji~ _> ^y ya'ni "Oliiler ile oturmaktan sakimmz!"
buyurdular. Ve "Oliiler kimdir ya Resulallah" diye soruldugu vakit: ljjiH J*i
Ya'ni "Ehl-i diinyadir" buyurdular. Ya'ni oldukge ma'rifet sahibi olup, kalbi
bu ma'rifet ile dirilmi§ olan salikler, ehl-i diinya ve gaflet ile ihtilat ederse, ya-
va§ yava§ kalbin nur-i ma'rifeti sonmege ba§lar. Zira sohbet ve ihtilatin tabi-
ata pek biiyiik te'siri vardir; ve tabiat sarikdir, her §eyi calabilir. Binaenaleyh
salike lazim olan daima ehl-i gafletden ictinab ve ehl-i tasawuf ile miicale-
setdir; ve eger ehl-i tasavvufu bulamaz ise, Kur'an ve ahadisin tefsirinden
ibaret olan ehl-i tasavvufun asar-i aliyyesini miitalaadir. Nitekim Cenab-i Pir
: jl£L. ^i, isy^ Uji ju* ya'ni "Bizden sonra Mesnevi §eyhlik eder" buyurmu§-
lardir. Ve salik, bu sayede esrar-i Kur'an ve ahadise muttali' olmu§ olur.
1565. Uaktdki sen Uiakk'in iKur'an'tna kagarsin, enbiyamn rukuyla ihtilat
edersin.
1566. ZKur'an, derya-yi pah-i Diibriyanin bahklan olan enbiyamn ahvdlidir.
MESNEVl-t SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
jS aJip \j LJji j LjI jjJb C)\Ji *4J j ^jij>*j jj
1567. Ue eger okursan ve OCur'ant Kabul edici olmazsan, enbiya ve evliyayi
gormiis tut!
Kur'an'i okuyup da ahkamim icra etmezsen ne faide hasil olur? Farz et ki
enbiya ve evliyayi da gordiin; onlan taklid edip yollanna gitmedikten sonra,
sana onlan gormekten ne faide vardir?
Insanda alelumum iki tiirlu meyil vardir. Birisi anlamak ve digeri olmak
ve bulmak meylidir. Bu meylin birisi nefse, digeri ruha taalluk eder, Nefse ta-
alluk eden meyil, nefis gibi fanidir; ve ruha taalluk eden meyil ise, run gibi
bakidir. Zira yalniz anlamak meyli akran ve emsali arasinda tefewuk ve ena-
niyet daiyesinden tevelliid eder. Ve olmak ve bulmak meyli ise feda-yi gurur
ve enaniyet He tev'emdir. Birisi amelde lakaydiyi ve digeri amelde ihtimami
iktiza eder.
1568. Sjjer kahul edict isen, kissalan okudugun vakit, canimn kusu kafes icin-
de lav gelir,
Eger Kur'an'i ve asar-i evliyayi yalniz anlamak ve herkese ilim ve ma'ri-
fet satmak igin degil, olmak ve bulmak igin okursan, ibret-amiz olarak oku-
dugun vakit, canina ten kafesi dar gelir; alem-i illiyyine ugmak ister.
1569. HZir kus ki kafes tcinde mahbustur, kurtulmak isiemezse cahilliainden-
dir.
Ya'ni ten kafesi iginde mahbus olan ruh kusu, eger o kafesten bir an ev-
vel kurtulmak istemezse, bu kafesin haricinde daha latif ve daha genis ba§-
ka bir alem oldugunu biimedigindendir.
1570. O ruhlar ki kafesten kurtulmuslardir, rehber-i sayeste olan enbiyddir.
Ya'ni ten kafesinden kurtulan ruhlar hangi ruhlardir diyecek olursan, biz
cevaben deriz ki: Onlar alem-i illiyytnin hakkiyla rehberi olan enbiya (aley-
himu's-selam)dir.
G 3^
AHMED AVNI KONUK
1571. Onlann sadasi, senin i$in kurttdmak uolu hudur, hu! diye di§aridan, din
tarafindan cjelir.
Alem-i diinya ism-i Zahir'in ve alem-i ervah ism-i Batin'in mazhandir.
Enbiya, ism-i Zahir'in mazhan olan dunyada, insanlan yine ism-i Zahir'in
mazhan olan §eriat-i zahire ile da'vet ettiler de, dediler ki: " Ey ehl-i diinya,
bu kesafet aleminden ba§ka bir de letaTet alemi vardir. Buradan kurtulup ora-
ya gitmenin usulu budur." Binaenaleyh enbiya aleyhimu's-seiamin sadasi,
ism-i Zahir tarafindan vaki' oldu; ya'ni di§andan geldi. Ve di§andan igeriye,
ya'ni ism-i Batimn mazhan olan alem-i ervaha da'vet etmis. oldular.
1572. IZiz hu dar hafesten hununla hurtulduk; hn hafesin tfiresi hu yolun gau-
ri dejjildir.
Ya'ni enbiya aleyhimii's-selam dediler ki: Biz dar olan bu ten kafesinden
ve kesafet aleminden su sebebler ile kurtulduk. Bu kafesten kurtulmanin ca-
resi, bizim gosterdigimiz yoldan gayri degildir.
1573. Seni i§tihardan hark etmeUri i&n, kendini zauifm zayifi ve ma'lul ya-
-pasin.
Ya'ni ey salik, kayid ve bedenden kurtulmanin yegane tariki budur ki, sen
kendini halka karsj zayifin zayifi ve miskin ve ma'lul bir halde gdster ki, sa-
na kiymetsiz bir adam nazanyla bakip, i§tihar belasindan kurtulasin.
1574. 2Xra i§iihar-i halk muhkem haijdir; hu yolda demir hajjdan ne vakit a§a-
jjidir?
Halk nazannda §6hret sahibi olmak sana pek kavi bir bagdir. Tank-i
Hak'da sana bu i§tihar bagi zincir baglardan a§agi degildir. Zira halk etrafi-
na toplanip seni medh etmekle sana gurur ve enaniyet verirler ve seni bu
gurik ve enaniyet iginde habs ederler. Nitekim "bulbuliin gektigi dili belasi-
dir" darb-i meseli dahi bu hikmete musteniddir. Ve tuti ku§unu soz soyledigi
c c£p a
MESNEVU §ERtF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
igin kafese habs etmi§lerdir. Ve bir kiymet ve §ohreti olmayan kargalar ise
serbest birakilmi§dir.
Bir tacirin kissasidir ki t ticaret sebebiyle
gittigi vakit, onun mahbusu olan tutisi,
ona Hindistan tutilerine haber tevdt' etti
£» Wj a**™ o*** J* 'J 9 J* W J ^ J'P. >y.
1575. ^ir tacir var idi ve onuti bir tuiisi var idi; kafesde makbns yaki$ikh bir
lull idi.
1576. ^Vakiaki tacir seferi teriib etti, Diindistan tarafina gitmeije mubd^eret etti.
1577. Dier koleye ve her cdriyeye sehasindan dolayi, senin icin ne getireyim,
cabuh soyle! dedi.
1578. Dier hirisi ondan bir murad taleb etti. iyi adam cumlesine vade verdi.
1579. Ttifu/e dedi: Uiediye olarak ne istersin ki, sana Uiindistan serhaMin-
den getireyim?
OL y* JU j jS" { j^. dy>r OLUjk U^-TaT Jejb d\ Jisif
1580. O iuft ona boyle dedi hi: Orada tutileri gordugiin vakit henim halimden
beyan etl
^^
AHMED AVNt KONUK
1581. <$'6yle ki, sizin mustakimz olan tuti, kaza-yi asumandan bizim habsimiz-
dedir.
1582. O size selam etti ve nasib istedi; ve sizden care ve irsad yolunu ialeb etti.
tj\J ji *jj; t \s*cj\ ^i <1>W- J tail j^^aT JULi ^ c-i^
1583. ^Bedi: Jlayxk midir ki ben derd ve istiyak icinde can vereyim ve burada
derd-i firak icinde oleyim?
1584. ^u. reua olur mu ki, ben kavi bag icinde olayim? Siz ise gah yesillik
iizerinde, gah agac iizerinde olasiniz?
1585. ^osfiarin uefasi toi/Ie mi olur? ^en bu habs icinde, siz giilistan icinde.
1586. 6u biiyukler, merg-zar icinde bir sabah sarabi, bu zayxj kusu hahrlayiniz!
tkinci misra'daki "merg-zar" bahtiyar vezninde yesjlligi 90k olan mahalle
ve cok ku§u olan araziye derler. Birinci misra'daki "murg-i zar" terkib-i tav-
sifidir. "Murg" isim "zar" sifatdir; zayif ku§ demektir.
Ya'ni, ey hurriyetlerine malik olan buyiik kusjar, yesjliik iginde, giines.
alemi tenvir etmege ba§ladigi zamanda, zevk ve §evk sarabim igerken, bu za-
yif kusu da hatirlayiniz!
"Biiyukler" ta'biriyle ervah-i enbiya ve evliyaya ve "sabah §arabi" ile on-
lara olan tecelliyat-i zatiyyeye i§aret buyrulur. Ya'ni "Ey ervah-i mukaddese,
tecelliyat-i ilahiyye ile mustagrak-i zevk oldugunuz zamanda, habs-i beden-
de kalan bizleri de hatirlayiniz ki, tecellinin aksi berekatiyla biz de kuyud-
1 nefsaniyyeden kurtulahm" demek olur.
1587. ^ostlann dostlan anmasi mubdrek olur. Diususiyle hi, Jleyla ve bu
da iIAiecnun ola.
<™^
MESNEVl-t §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
"Leyla"dan murad, ma'§ukan-i ilahi olan ervah-i mukaddesedir; ve "Mec-
nun"dan murad dahi, kuyud-i nefsaniyye ile bagh olup enbiya ve evliyanin
a§iklan olan kimselerdir.
1588. By kendi mevzun -putlarinin hanfleri; hen kendimin kan dolu mey ka-
dehlerini i$iyomm.
"Kendi mevzun putlar"indan murad, ilm-i ilahide kabiliyyet ve isti'dad-i
tarn ile sabit olan enbiya ve kummelin-i evliya hazaratinin kendi hakayikidir
ki, onlar hicabat-i nefsaniyyeyi yirtip kendi hakikatlerine mahrem ve musa-
hib olmu§lardir; ve kendi hakikatleri dahi "Allah" ism-i cami'inin mazhandir.
Ve muhakkikinin "Insan-i kamilin zahiri batimna tapar" dedikleri dahi bu
ma'nadandir.
Ya'ni ey hicabat-i nefsaniyyelerini yirtip kendi hakikatleri olan Hakk'a
mahrem ve musahib olan ervah-i aliye, ben kayd-i ten icinde kendi enaniy-
yet-i nefsaniyyemin kan dolu olan mey kadehlerini igiyorum. "Kan dolu olan
kadeh"ten murad, gazab ve §ehvet gibi sifat-inefsaniyyedir.
& ib ^m £ j^y*** f <y ^~ J cf J*y <j* c** ^-
1589. 6cjer isier isen ki henim nasibimi veresin, henim yadxma hir kadeh mey if.'
Ya'ni eger benim nasibimi ve hissemi vermek istiyor isen, beni anarken
§arab-i tahur-i visalden ve musahede meyinden bir kadeh icj
jij iil>- ji t-A&fr iS^jy- ^y? jd ^^ °- 3 ^* (ji^ ^ ^
1590. ^fiahut hu toprak eleyici olan diiskiiniLn yadxna ietiijin vakit, artujini top-
rak iizerine dok!
"Hak-biz" vasf-i terkibidir. "Biz" "bihten" masdanndan emr-i hazir olup,
masdan "elemek" ma'nasinadir. "Toprak eleyici" ta'birinde vucud-i be§er
kalbura ve ekl u §urb topraga tesbih buyrulmustar. Zira insan topraktan gi-
kan mevaddi yiyip igerek onlan suret ve ma'na alemlerine istihale ettirerek
elemis, olur. Ya'ni alem-i nefsaniyetde himmeti ekl ii §iirbe masruf olan me-
ratib-i aliye du§kuniinun hatirasina §arab-i tahuru ictigin vakit, o §arabin ar-
tigini alem-i esfelde toprak hiikmunde kalan benim iizerime dok! Beyit:
Sakahiim Rabb 'uhurn hamnn igen apklar ey Nak§i
Erer ma'§ukuna onlar, mekandan la-mekan soyler.
AHMED AVNl KONUK
1591. 61/ acefc, a/ii ue i/emtn hani? $eker gibi olan dudagin va'dleri ha-
ni?
Salikin terakkisi ug mertebe uzerinedir: Birincisi "fena-fi'§-§eyh"dir.
Ya'ni salik §eyhinin muhabbetinde fan! olur. Bu muhabbet kendi nefsine
olan muhabbetin hicabidir. tkincisi "fena-rTr-resul"dur. Salik §eyhinin mu-
habbetinden terakki ederek bu mertebeye gelir ve bu mertebenin hiikmu,
muhabbet-i peygamberide fan! olmaktir. Bu muhabbet dahi, §eyhine olan
muhabbetin hicabidir. Ucuncusii "fena-rTllah''dir. Bu da muhabbet-i Hak'da
fan! olmaktir. Bu muhabbet dahi, muhabbet-i peygambennin hicabidir.
Nitekim Sultan Mahmud-i Gaznevi, Hz. Ebu'l-Hasan Harakani (k.s.) haz-
retlerini huzuruna da'vet i9in birisini gonderir ve ona, eger da'vete icabet et-
mezse: Jj£* pi\ jj\ 'j Jjl/ji 1^1 '_, in^i (Nisa, 4/59) Ya'ni "Allah'a itaat
edin ve Resul'e ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin" ayet-i kerimesini
okumasini emr eder; ve gonderdigi adam dahi oyle yapar. Hz. Ebu'l-Hasan
Harakani (kaddesallahu sirrahu) buyururlar ki "Atiullah"da ["Allah'a itaat
ediniz!"] de kadar mustagrakim ki "atiu'r-resul" ["resule itaat ediniz!"]de
hacaletlerim vardir; bak tasavvur et ki "ulu'1-emr" ["Emir sahibi olanla-
ra... "] a ne kalir?
l§te bu hakikate mebni ask-i Hak'da miistagrak olan Cenab-i Pir-i destgir,
bu t>eyt-i §erifde ervah-i mukaddese-i enbiyaya karsi olan munacatdan bi't-
terakki, kalb-i §eriflerine mustevli olan a§k-i ilah! sevkiyle Cenab-i Vahibu'l-
ataya Hazretleri'ne miinacata baslarlar da derler ki: Ey aceb biz esfel-i safi-
linde bulunan kullara kar§i sen " ^j ^>jj y-Ui* *ui d\ (Hac, 22/65) ["pinkii
Allah insanlara cok §efkatli ve gok merhametlidir"] ve J* i^r^in ^/u i
*fj)\ jjiii y> in u**^ Ljjjji >J 2ji ji -Jbi C^j '^ i>2 V J^-i)i (Ziimer, 39/53)' ["
De ki, ey kendi dz canlanna kar§i haddi a§arak hareket eden kullanm! Al-
lah'in rahmetinden iimid kesmeyin. Hak Teala biitiin kusurlan bagi§lar. pin-
ku yarhgayicidir, bagi§layicidir."] va'dlerinde bulunmus, ve te'kidler eyle-
mi§ idin. Ey kerim olan Allahim! Hani senin va'dlerin ve ahdin ve te'kidin ve
senin §eker gibi olan dudagimn va'dleri. "Dudak" ta'biri, zikr-i mahal irade r i
hall kabilinden mecaz olup, §eker gibi tath ve latif olan kelam-i Hakk'a i§a-
retdir; ve leb-i latif-i peygamberiye i§aret olmak dahi caizdir. Zira Hak Sub-
hanehu ve Teala Hazretleri Peygamber'in dudagindan soylemi§tir. Nitekim
atide bir beyt-i §erifde §6yle buyrulur:
MESNEVt-1 SERfF SERHl / I. CiLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni "Vakm Kur'an Peygamber'in dudagindandir; herkim Haksoyleme-
di derse o kafirdir" Zira insan-i kamil, alem-i ef all olan mertebe-i §ehadetde
Hakk'in aletidir; ve i§te bu ma'naya mebnidir ki, kamillerden birisi Hakk'a
kar§i vaki' olan munacatina, yine kendisi cevab verirmi§. Birisi demis. ki:
"Munacatina yine sen cevab veriyorsun, bu nasil olur?" hazret dahi ceva-
ben: "Ikimiz bir agiz kullaninz" demistir.
^""rr &j u~i ^ -^ ^ y ^s? ^^ -^ ^ j' oJ -4 Jly £
1592. Gger kulun jiraki kullujjttn kobahaiinden ise, sen fenaya fena ettiain va-
kit fark nedir?
Eger kulun senden ayrihgi ve uzakhgi kullugun icabi olup fena olan si-
fat-i nefsaniyyede istigraki ise, sen bu fenaya kar§i aynlik ve uzaklik fena-
ligini idame edersen, ya'ni viicud-i hakkanin ile onun viicud-i abdanisini
setr ve gafr etmezsen, o halde kulun fiili ile senin fiilinin ne farki olur?
Bu beyt-i §erifde kullugun kabahat ve zenbinden murad ^\lS ^ ^ dyr3
^T^ji Up Ya'ni "Senin viicudun bir giinahdir ki, baska giinaha kiyas olun-
maz" mucibince kulun mevhum olan varliginda ve enanivyetinde istigraki-
dir. Bu abd tarafindan bir seyyiedir. Ayet-i kerimede $* W- 4- jG*- j (§ura,
42/40) ya'ni "Seyyienin cezasi, onun gibi bir seyyiedir" buyurduguna gore;
abdin bu seyyiesine kar§i, Hak'dan aynlik ve uzaklik halinin devami da bir
seyyiedir. Halbuki Hak Subhanehu ve Teala Hazretleri'nin abdin fenahgina
kar§i verdigi seyyie dahi hikmet ve rahmetden hali degildir. Zahiri azab ve
batini rahmetdir. Mesela atlde izah buyrulacagi iizere validesi gocugu haca-
mat ettirir. Bu hal sureta cocugu ta'zibdir; fakat valide-i miisfika bu suretle
gocugun sihhati te'min olundugu igin mesrurdur. Binaenaleyh gocuk aglar,
valide guler. Cenab-i Omer Hayyam dahi bu mazmun-i dakiki atideki su ru-
baisinde beyan eden
"Cihinda gtinah etmemis olan kimdir soylet
O kimse ki gtinah etmemistir, nasil ya§ar bbyle?
Ben fena yapanm ve sen de fena mukafat verirsin,
O halde benim ile senin aramizdaki fark nedir? soyle!"*
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni azab-i ilahide rahmet vardir. Bu suretle kulun fenaligi ile Hakk'in
fenaligi arasinda azim fark vardir. Bu ma'nayi Hak Siibhanehu ve Teala
Hazretleri *J± jr cl,j JJ>-'j '_, *ut ^ * L-^i JS* (A'raf, 7/156) ya'ni "Be-
nim azabim diledigim kimseye isabet eder; ve benim rahmetin her §eye va-
si'dir" buyurur. Binaenaleyh her §eyi ihata etmis. olan rahmet-i Hak'da ken-
disine azab isabet etmi§ olan kimseler de dahildir; ve cunkii muazzeb olan
kimse de e§ya-yi Hak'dan bir §eydir. Ve Cenab-i Pir ebyat-i atiyede bu
ma'nayi izah buyururlar.
1593. O fenaligi ki, sen gazah ve cenk icinde ya-parsin, semadan ve $engin sa~
dasindan daha tarahlidu.
Ey hakim-i mutlak hazretleri, o abdin fenaligina kar§i gazab ve intikamin
iginde yaptigm fenahgin yok mu? lste.o fenahk galgilardan ve geng denilen
alet-i musikinin sesinden daha tarabli ve ferahhdir. QMkiX onun zimnmda,
rahmet-i azime-i ilahiyyen vardir.
1594. By (kerim olan ifAllah'im) senin cefan devletden daha giizeldir; ve senin
intikamin candan daha sevgilidir!
2y dy~ £sjy *& 5j>- \j jjpI ^rl* 2y dy? C^jy C— ~>1 y j\j
1595. Senin norm hudur; nurun nasil olur? CMaiemin hudur) ya senin surun
nasn
I olur?
Ey ma'suk-i hakiki-i nazenin, senin nar-i gazab ve intikamin boyle rah-
met-i rahmaniyyenle doludur. Senin rahmet-i rahimiyyenin icabi olan nurun
nasil olur? Matem-i kahnn boyle olunca, ya senin lutfunun suru ve bayrami
nasil olur?
y jj£> JjL {J S ciUal jj y jyr ijb *£ LgJj!^- jl
1596. Uialavetlerden hi, senin cevrin tutar ve letafetden kimse senin nihayeii-
ni hulamaz.
Ey viicud-i mutlak, senin mertebe-i kesafetine ve keseratina taalluk eden
cevrinin gok tatli tecellileri vardir. Halbuki senin mertebe-i itlakinin vahdeti-
G ^P?
P^" MESNEVt-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
run kemal-i letafetinden kimse senin nihayetini bulamaz; ve kimse senin
kunhunii idrak edemez. Zira hadis-i kesif, kadim-i latif mertebesine asla adim
atamaz.
1597. H^en nale ederim ve korkanm ki, o i'timad eder de kereminden o cevri
azalhr.
A§ikin nalesi sjkayet suretinde sukurdiir. Korkanm ki, benim bu §ukrumu
kabul edip kemal-i kereminden ni'met-i Iutfu ile tecelli eder ve tecelliyat-i
kahriyyesini azaltir. Halbuki benim naiem ma'§ukumun endam-i tammiyla
tecellisine nail olmak igindir. Zira yalniz tecelliyat-i latifesine nailiyyet, tecel-
liyat-i kahriyyesinden cehli ve bu tecelliye kar§i yabanciligi iktiza eder. Be-
nim buna tahammulum yoktur.
Malum olsun ki, bu taleb ziibde-i ehassu'l-havassin zevkidir. Saiik bu ze-
vat-i saadet-simatin ahvalini i§itmekten kendisinde hasil olan muvakkat bir
§evk ve mubaseta halinde boyle taleblerden kat'iyyen ictinab etmek lazimdir.
Zira Hak'dan bela ve cefa talebine kendisi ehliyet kesb etmemi§tir. Bu muba-
seta halindeki talebi iizerine tecelli-i kahri vukn'unda tahammul edemez,
sonra sjkayete ba§lar. Bu ise salik hakkinda be-gayet muzirdir. Nitekim Siim-
nun-i Muhib hazretlerine bu hal vaki' olmustar. Mu§arunileyh boyle bir mu-
baseta halinde: "Ya Rab, ben senin belana da raziyim; beni her ne suretle im-
tihan edersen et!" demis, ve akabinde habs-i bevl illetine miibtela olmus, ve fer-
yada ba§lami§tir. Ertesi gun sibyan mektebine giderek cocuklara para dagitip
v ij&i pXwJ \j*>\ ya'ni "Yalanci amcaniz igin dua ediniz!" demege basjamisnr.
Bu zevk-i azim Hz. Fir efendimize vaki* olmustar. Nitekim buyururlar:
x ^ > j- 5 j* <y\ cP^ <>* v^°^' y. -^ J**^ y. j j& j> p-*-*^
1598. IZen onun kahnna ve lutfuna cidd ile a§iktm; -pek acib bir haldir ki, hen
her iki ziddin afikiyim.
Allah' in a§iklan iki tiirliidur: Birisi a§ik-i Zat, digeri a§ik-i sifatdir. Zat,
camiu'l-ezdad oldugundan a§ik-i Zat olanlann askinda da ezdad cem' olur.
Ve onlann indinde ma'sukun kahir ve lutru musavidir. Ve bu a§k, akhn
ou^_ V oij^ji ["Iki zid ictima* etmez"] kaidesine tevaruk etmedigi icin akil
indinde acib bir §eydir. Fakat a§ik-i sifat olanlann nazannda kahir, lutuf gi-
bi degildir; zira onlann a§kinda ezdad miictemi' olmaz.
c ^^°
AHMED AVNI KONUK
1599. ^Vallahi, eger ben hu dikenden hostana gidersem, bu sebehden biilbiil gibi
nalan olurum.
Vallahi eger ben alem-i taayyiinde, diken gibi tecelliyat-i kahriyyeden,
bostan gibi olan tecelliyat-i lutfiyye tarafina gidersem, bu tecelli-i kahriden
ayrildigim igin biilbiil gibi giryan olurum.
1600. ^u acifr bulbiildiir ki, o giilistanla beraber dikeni yemek igin agiz agar.
Ya'ni ben ve benim zevkime vasil olan evliya-yi Hak bu viicud-i mutlak-i
Hakk'in giilistani iginde ne acib bulbulleriz ki, tecelli-i kahri ile tecelli-i lutfiyi
birlestirip yemek igin pek genis. olan isti'dad-i asjkanemizin agzim actik.
~^y- £ J^* J UAy- ^ A**- c— w-sjT j£$j j>\ JX ^ ^l
1601. IZu ne bulbiildiir! ^u ate§e mensub olan timsahhr. ^iitiin nahoslar,
onun ashmdan hosluktur.
Biz bu nale-kara biilbiil dedik amma, bu biilbiil degildir; ve belki bu nale-
kar ate§-i a§ka mensub olan deh§etli bir timsahtir. Bostan-i Huda olan bu ta-
ayyiinat-i alem iginde ne kadar naho§lar varsa hepsini ma'sukun tecellisinden
ibaret gordugiinden, o ma'sukun §iddet-i a§kindan dolayi onlann ciimlesini
ho§luk goriip tath tath yutar. belki tecelli-i kahrfyi ma'sukun bir imtiyaz-i
mahsusu biiir. Nitekim Kemal-i Hocendi bu hale isareten buyurur:
JUT ^f Ojjil ^ j-b c^S^i cJs ^
"Eger bir cefisiyla senin gonliinu kirarsa, ey Kemal, sarho§lugu artir; zira Mec-
nun'un kasesini kirmasmda Leyla'nm ba§ka kasdi vardir. "
1602. ZKiilliin dstktdir, muhakkak o kuldiir. ZKendinin asikidir ve kendinin
askmi isieuicidir.
Cenab-i Pir-i destgir baladaki ebyat-i §erifede alem-i farki beyan buyurmu§-
lar idi. Bu beyt-i serifde de makam-i cem'i beyan buyururlar. Ya'ni a§ik varlik-
< ^^ )
MESNEVl-t SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ta kiill olan Hakk'in a§ikidir. Ve kendisi viicud-i mutlakin meratibinden bir
mertebe olan vucudat-i kevniyyenin bir ciiz'iidiir ki, Hak bir ism-i hassi ile
onun taayyiiniinde zahir olmustar. Imdi herhangi ism-i ilahi alinsa, o isimde
cemi'-i esma miindemicdir. Mesela "Hayy" ismi alinsa, onun mazhan olan Se-
mi* ve Basir ve Kadir ve Alim ilh...isimlerini dahi haiz olmakicab eder. Sair es-
ma dahi boyledir. Bu i'tibar ile "Allah" bir hakikat-i camia oldugundan kuldiir;
ve insan-i kamil dahi mazhar-i ism-i Zat oldugundan cemi'-i esmayi haizdir;
bu i'tibar ile mazhar~i kulldur. Binaenaleyh Allah'a asik olan o insan-i kamil
kulliin a§ikidir ve kendisi dahi kuldiir. Binaenaleyh o kendisinin a§iki olmus
olur; ve kendisinin a§kini isteyici ve arayicidir. Bu izahatdan anla§ildigi iizere,
beyt-i §erifdeki "kiill" ta'biri, ciizlerden miirekkeb olan kiill ma'nasma degildir.
(?*
Mhi olan ukul ku§lannin kanadlannin sifati.
Ma'lum olsun ki akil, ruhun sifatidir. Ve ruhun be§ mertebesi vardir ki, her
bir mertebesine bir sifat-i akliyye terettub eder: Birincisi, "ruh-i hassasi"dir ki,
bu ruh havass-i hamse-i zahireden varid olan §eyleri kabul eder. Mesela bir
ses olursa duyar; nazanna bir cisim isabet ederse goriir; bu ruh, sut emen bir
cocugun vticudunda da vardir.
Ikincisi, ruh-i hayalidir ki, havass-i hamse-i zahireden varid olan seyleri
hifz eder ve icab ettigi vakit bu ruh o varidati akla arz eder. Bu ruhun merte-
besi evvelki mertebeden yiiksektir. Qocugun bidayet-i ne§v ii nemasinda bu
ruh yoktur. fiinkii gocuk hissettigi §eyleri unutur; fakat ruhun bu mertebesi
ba'zi hayvanlarda bulunur; zira hayvanatin bir kismi zarar gordiigu yerden
kagar.
Ugiincusu ruh-i aklidir ki, bu mertebede ruh kendinin sifati olan akla bii-
runiir. Bu ruh his ve hayal haricinde olan ma'nalan idrak eder. Bu hal gocuk-
larda ve hayvanlarda bulunmaz.
Dordiinciisii ruh-i fikridir ki, bu ruh, ilm-i kelam ve ilm-i mantik ve ulum-
i riyaziyye ve emsali ulum-i akliyyeyi kabiile miistaid olup, okudugu ve i§it-
tigi bu ulum-i akliyyeyi kendi ma'lumati arasina derc eder ve bunlar ile
cs^a
AHMED AVNt KONUK
ma'lumatini tevsi* eder. Ulema-i zahirenin akli bu mertebededir. Bu zikr olu-
nan dort mertebedeki ukule, ukul-i be§eriyye denir; bu ukul ulum-i lediinniy-
yeyi idrakden acizdir. Onun igin bu mertebedeki ukal ulum-i evliyaya muha-
lefet eder; giinku kendi tavnndan harictir.
Be§incisi ruh-i kudsidir ki, enbiya ve onlann varisleri olan kummelin-i ev-
liya hazaratina mahsustur. Bu ruhun sifati akl-i kul olup, Hz. Cibril (a.s.)
onun mazhandir. Bu ruh-i kudsiden envar-i gaybiyye ve esrar-i ilahiyye fe-
yezan eder. Ukul-i ilahi, bu ruh-i kudsi mertebesinde olan riihlardan ibaret-
tir. Bu ruhlar ukulun ceml'-i meratibini muhit olup alem-i maanide ve bilcum-
le meratib-i ilahiyyede bila-kayd ucan ku§lar gibidir; ve bunlann kanadlan,
kuvve-i ilmiyye ve ameliyyeleri ve §evk ve muhabbetleri gibi sifatlardir. (An-
kara vf den tevsian ahnmi§tir.)
1603. Can tutisinin hissasi hu meselden olur. Uiani hir kimse ki, o kimse kus-
lann mahremi olur?
Ya'ni bu can tutisinin kissasi, tacirin tutisine benzer; her an bu ten kafe-
sinden kurtulmak igin ervah-i aliyeye selam gondermek ister. ervah-i mu-
kaddeseye mahrem olan insan-i kamil nerededir ki, onun vasitasina muraca-
atla, onlardan istimdad olunabilinsin?
1604. Diani hir kus, cjiinahsiz hir zayif, halhuki onun i$inde askerleriyle herd-
her Siileymdn vardir?
Ya'ni icinde askeriyle beraber bir Siileyman bulundugu halde, gunahsiz ve
zayif olan bir ruh-i mukaddes nerededir?
"Ku§"tan murad insan-i kamilin ruhu; "gunahsiz"dan murad viicudunun
zenbinden kurtulmus. ve "fena-fillah" makamma gelmi§ olan zat-i §erif; "za-
yif'tan murad himmetlerinden tecerriid etmi§ olan arif-i billah; "Siiley-
man"dan murad, ism-i cami'-i ilahi ve "asker"den murad, ism-i cami'-i ilahi-
nin taht-i hitasinda bulunan bilciimle esma kafilesi. Bunlann ciimlesi ervah-i
mukaddeseye mahrem olan insan-i kamilin vasiflandir. Zira insan-i kamil,
nazarlarda Hakk'i ayri ve kendisini ve alemi ayn gormege sebeb olan enani-
yetten kurtulup, gerek kendisinin ve gerek bilciimle e§yanin Hakk'in varhgi
ile kaim oldugunu bilmis. ve gormu§tur. Binaenaleyh himmet ve tasarruftan
*<£P?
MESNEVt-t §ERlF SJERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
keff-i yed edip makam-i za'f ve aczde oturmustar. Zira bilcumle e§ya Hakk'in
vucudu olunca, Hak'da mi tasarruf edecektir? Ve insan-i kamil "Allah" ism-i
cami'inin mazhan oldugundan, onun batinindan, esmasimn ordusuyla mu-
tasamf olan ancak Hak olmus. olur.
1605. O $tikurstiz ve §ikayetsiz zar He nale ettigi vakit, yedi felege gulaule du$er.
tnsan-i kamil, insan-i kebir ta'bir olunan manzume-i §emsiyyemizin
hey'et-i mecmuasimn gozbebegi mesabesindedir; ve insan cirmen alem-i sa-
girdir ve bu hey'etin hulasasi ve ziibdesidir. Bilfarz viicud-i insanideki goz
aglayinca, cemi'-i a'za-yi viicud bu teessiir ve naleden miitezelzil olur. Bu-
nun gibi, bu hey'etin gozbebegi olan insan-i kamil dahi nale edince, yedi fe-
legin miitezelzil olmasi zariiridir.
1606. Dter an ona Uiuda'dan yiiz name, yuz peyk vardir. Ondan hir v '"^a
CRafr.'" Dindadan altmi§ Hebheyk!"
"Name "den murad, kamilin sirnna bila-vasita gelen nida-yi Hak'dir.
"Peyk"den murad, melaike-i kiramdir ki, suver-i hayaliyyede zahir olurlar.
Ya'ni insan-i kamilin sirnna canib-i Hak'dan her an bircok hitab-i ilahi ve-
yahud Hak'dan haber ile birgok melaike-i kiram gelir. Onun bir kere "Ya
Rab!" diye vaki' olan nidasina, canib-i Hak'dan sirnna altmis, kere "Leb-
beyk!" hitabi varid olur. Nitekim Menahb-i Sipehsalar'da mezkurdur ki, bir-
gun Cenab-i Mevlana efendimiz alem-i gaybda bir kutub gordii ki, "ya Rab,
ya Rab!" der idi. Bir hadde kadar ki, yerin ve gogun eczasi ve ervah-i ulviy-
ye ve sufliyye ona muvafakaten "ya Rab" dediler. Ve o sirada nur-i ilahi
§emseddin Tebrizi (kaddesellahu sirrahu) efendimizin sirnna mun'akis olup,
kendileri "lebbeyk, lebbeyk!" demege basjadi. Vaktaki bu in'ikas iig def'a va-
ki' oldu. Cenab-i §emseddin efendimiz: "Ilahi o §eyh ya Rab diyor, ona leb-
beyk de!" buyurdu. Bu sozii muteakib derhal sirnna mutetabi' ve miitevaK
nurlar garpar ve " lebbeyk!" der idi.
1607. Onun hatdsi Utah indinde taatdan evladir; onun hiifriiniin onunde hii-
iun imunlar eskidir.
c^29?&j*>
AHMED AVNI KONUK
Ya'ni insan-i kamilin ef ali, suret-i zahirede enzar-i halkda ve ser'de ha-
ta goriinse de ind-i ilahide Hakk'in taatmdan daha iyidir. Fiilen Hizir (a.s.)
cocugu oldiirdii ve gemiyi deldi; bunlar suret-i zahirede bila-sebeb yapildik-
lan igin hata ve gunah idi; fakat bunlan emr-i ilahi ile yaptigi igin, bu
efalin ig yuzii taat ve hikmete miistenid idi. Ve bu taat ise Hak'dan hicab
icinde bulunan halkin taatmdan elbette daha iyidir. Ve keza insan-i kamil
*U\> [^ jj' j o> tU,y£ o^ (Bakara, 2/256) ["0 halde kirn Tagut'u inkar edip,
Allah' a inamrsa"] ayet-i kerimesi mucibince taayyunat alemini nazanndan
kaldinp viicud-i Hak'la onlan orter ve Hakk'i izhar eder; ve haik ise taay-
yunat-i alemi isbat edip bunlar ile viicud-i Hakk'i setr ederler. Binaenaleyh
insan-i kamil -oj* <^ j*- j ^J ya'ni "Benim cubbemin icjnde Allah'in
gayrisi yoktur." Ve "Enel-Hak" ve "Ben Hakk'im" gibi sozler soyledigi va-
kit, hakikat-i vucudu idrak edememis. olan ukul-i be§eriyye ashabina bu
sozler agir gelir ve kufrune hiikm edip, zindiktir derler. Halbuki onun bu
Tagut'a, ya'ni put mesabesinde olan taayyiinata kar§i olan kufru onunde,
bu ukul-i be§eriyye ashabimn anasmdan, babasmdan mevrus olan
i'tikadlan ve imanlan eski bir iman ve i'tikaddan ibaret kahr.
1608. Onun vein her hir nefesde hir mi'rdc-i has vardir. Onun tacinin hasi iize-
rine yiiz hususi idc koyar.
Ya'ni "Her bir nefesde insan-i kamilin bir mi'rac-i hassi olmasfndan mu-
rad, mazhar oldugu ism-i hassin hazinesinde meknuz olan ahkam ve asa-
nn, insan-i kamile meksuf olarak musahede-i Hak'da bulunmasidir, Zira
meratib-i ilmin nihayeti yoktur. Ve onun "tac"indan murad, baka-billah
mertebesine mahsus olan tac-i izzettir. Ve "bu tac-i izzet uzerine konulan
taclar"dan murad dahi Hakk'in esma-i cemaliyye ve celaliyyesiyle vaki' olan
tecelliyat-i mutenewiasidir.
1609. Onun sureti to-prak uzerinde ve cam la-mekaridadir . ^ir la-mehan hi
salihlerin vehminin fevkindedir.
Ya'ni insan-i kamilin suret-i kesifesi arz uzerinde durur. Halbuki onun
cam eltaf-i latif olan la-mekandadir, Oyle bir la-mekan ki, o aleme vusul
zevkidir. Ta'rif ve tavsife sigmadigi igin anlatmak kabil degildir. Ve salikle-
c ^°
MESNEVl-I SERfF §ERHt / I. CtLT • MESNEVf-1 •
rin vehminin fevkinde, ya'ni la-mekan denildigi vakit, erbab-i ilim ve zeka
ne tasavvur ve ne tahayyiil edebilirse, bu alem onun fevkmdedir. Zira ha-
yal dahi o aleme nazaran kesifdir. Ve akil ve hayalin o aleme uruca takati
yoktur.
1610. Senin fehmine aelen her hir demde, onda sana hir hay at dogan hir la-me-
kan degiMir.
La-mekan dedigimiz vakit, senin fehminde bir mefhum hasil olur ve se-
nin bu fehmin bir la-mekandir ki, o mekanda sana birtakim hayaller dogar;
i§te bu oyle bir la-mekan degildir.
1611. ^elki mekan ve la-mekan, dori irmak cennetine mensub olanin hukmun-
de oldujju gibi, onun hukmiindedir.
Belki mekan, ya'ni alem-i taayyun ve la-mekan, alem-i la-taayyiin, cam
alem-i la-mekanda olan insan-i kamilin hukmiindedir. Bu hal hadis-i §enfde
ihbar buyruldugu iizere cennetde olan doit irmagin, ehl-i cennetin tasarruf ve
hukmu altinda olmasina benzer. Velhasil meratib-i fena ve bakada miisbet ve
menfi olan umur, insan-i kamilin hita-i zabtindadir. Zira muhakkiklar nez-
dinde ervahin tasarrufat-i garibesi vardir. Tavr-i be§eriyette harik-i adet go-
riinen §eyler, tavr-i ruhaniyyette adet olur. Binaenaleyh insan-i kamilin
alem-i ruhaniyetdeki tasarrufunu akil kavrayamryacagi icjn Cenab-i Pir onun
$erhini munasib ve ke§f-i hakikati reva gormediler.
1612. nZmum serhini kisa et ve hundan yiiz gevir, sbyleme! ve S^llah Teate
dogruyu cok bilir.
1613. By dosUar, hir kus ve Uiindistan taciri tarajina riicu edelim.
Ya'ni ukul-i be§eriyyeye yabanci gelecek olan sozlerden vazgegip,
hakayiki onlann tavirlan dairesinde tertib ettigim tuti ve tacir kissasi zimnin-
da beyan eyledigimden, o tarafa riicu* edelim.
AHMED AVNl KONUK
Tacir efendinin Hindistan tutilerini sahrada gormesi
ve o tutiden haber eri§tirmesi
f ^ lSj jl ^r^- tfj- *^j jT ^ L jit cJy>, Olf jjli ^
1614. Tocir olan a Jam fcu TiaWi kabul etti ki, ondan cins tarafina selam entire.
Hindistan'a giden tacir, kendi tutisinin cinsi olan tutiler tarafina, onun se-
lamini eristirmek icjn, tutisinin tevdi' eyledigi haberi kabul etti.
1615. Uaktaki tacir DtinHistan 'in nihayetine erisdi, sahrada birhac tuti aordii.
:>b j\j CJU1 oT j {%* Ol ab jljl ^-j JJU~-1 v^V
1616. utylerkebi dm dm hi; soma bagirdu O selami ve o emaneti acik olarak
verdi.
1617. O tutiler den hirisi coh titredi; dustii ve oldii ve nefesi kesildi.
1618. Sfendi kelam-i haber den pisman oUu, dedi: ^Bir zi-ruhun helakine giUim,
^t £Jj 3 ^Ji (»— ^ J-* j^ 4 Oi' lLU>_j1* 01 \t C^J^jj>- Ji» ji\
1619. HZu aaliba o tnticih ile hisimdir. 'Tin galtba ihi cisim ve bir ruh idi.
fU cjf j>j \j ojUj-rf p^j- fL <ob \j^ {*/ \j$ j>\
1620. Hlunu nicin uavhm, nicin haber verdim? ^Dit ham sb'zden bicarem y'akhm.
[1592] " r
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
C-*~3\ C)y? dlj jl X^j ^>Jlj C~~ vJij j*\ pi j dk~> djz? Olj jA
1 62 1 . IJu dil cahnak last giibi ve agiz demir gtbidir; ve dilden sicrayan §ey de
ales gtbidir.
1622. Qakmak iasim ve demir i gah nahd yuziinden ve gah laf yuziinden bir-
birine vurma!
Ya'ni gerek birinin sozunli digerine nakil cihetiyle ve gerek kendi tarafin-
dan nereye dokunacagini tefekkiir etmeksizin, mahza bir soz olsun diye dili-
ni beyhude yere kullanma! cX-u VI _, J-\ j* Ya'ni "Hayir soyle ve yoksa
sus!" hadis-i §erifiyle amel et!
j\j£ xi»t l)j^>- <«j OL* ji jlj <uo y^ jjb j C— *SojIj aSjIj
1623. 2Xra karanhkhr ve her taraf ■pamukluktur; -pamuk arasinda hwilcim na-
sil olur?
Sozu dinleyenlerin tabiatlan ve isti'dadlan mechuldur ve karanliktir; ve
tabiatlar sdzden miiteessir olmaga mustaid olup sigrayan kivilcimdan mute-
essir olan pamuklara benzer. Pamuklara sigrayan kivilcimdan ne felaket ha-
sil olacagi ma'lumdur.
1624. 2alimdir o iaife ki gozlerini diktiler, o sbzlerden aleme mensubu yaktilar,
Ya'ni halkin tabayi'i ve isti'dadini teemmiil ve tefekkurden, akillannin
gozlerini dikip kapayan kimseler zalimdir. Zira bu teemmul, soyledikleri her
nevi' sozlerden ehl-i alemi yaktilar ve harab ettiler.
1625. liir soz koca alemi viran eder; olmu§ tilkileri arslan ya-par.
1626. Canlar kendi ashnda Dsa-demdirler; bir zamanda zahmdirlar, gah mer-
hemdirler.
Ya'ni ervah kendi asillannda Isa (a.s.) gibi ruhullahdir. Binaenaleyh o
hazretin nefesi oluleri nasil ihya ederse, bunlarda dahi oylece ihya-yi emvat
C »K D
AHMED AVNl KONUK
hassasi vardir. Fakat vaktaki alem-i kesafete taalluk ederler ve beden-i ke-
sife merbut bulunurlar, iste o vakit sifat-i nefsaniyye ile memzuc olduklann-
dan, ba'zan yara ve ba'zan merhem olurlar. Ya'ni sifat-i nefsaniyye saika-
siyla ba'zan birgok fitnelere ve kalb yaralanna sebeb olurlar. Ve ba'zan da
sifat-i nefsaniyyenin hukmiinden muvakkaten olsun taarri edip, o fitnelere
kar§i muslih olurlar.
1627. Sjjer canlardan hkah halhaydi, her hir camn sozii uMesth gibi olurdu.
Eger ruhlardan sifat-i nefsaniyye hicabi kalksa idi, her bir rixhun kelami
Mesih (a.s.) gibi oliileri diriltir ve kalblere miiessir olur idi.
1628. Eger sozii seher gibi sbylemeh isiersen, htrstan sabr et ve bu helvayi yeme!
Eger bu alem-i kesafetde sozii §eker gibi tatli soylemek ve te'sirini ashab-i
nefsin kalblerine ilka etmek istersen, nefsin kendi huzuzatina kar§i olan te-
mayulatina sabr et ve alem-i kesafetin helvasindan ve tatliliklanndan yeme,
perhiz et.
"Helva"dan murad, niam-i acile-i dlinyeviyye ve mahbubat-i nefsaniyye-
dir. Nitekim cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin Ibn Arab! efendimiz et-Tedbira-
tii'l-Mhiyye ft Islahi Memleketi'l-lnsaniyye namindaki eser-i alilerinin mu-
kaddimesinde s^U s>li j llji j*i ±*j j ya'ni "Ehl-i inayet hulve-i hazret
hakkinda perhiz eyledi" buyurur. Zira hazret-i §ehadet, lezaiz-i 'acile-i nefsa-
niyye ile doludur ve nar-i bu'dun iizeri bu lezaiz ile brtulmu§tur.
1629. <S%hilhlartn miistehdsi sabir olur; $ocuklarin arzusu helvadir.
Ehl-i nefis olanlar cocuklara benzer; onlar diinyamn lezaizine kar§i asla
sabr edemezler. Ehl-i ruh olanlar ise akilh olanlardir; onlar her bir lezzetin ar-
kasinda bin bela oldugunu gbriip, sabr ederler.
>JJ S~i h >JJ^ L^ ^ j* >SJ ji &J>f *j/jr* & j*
Uier him sa
geriye gider.
1630. Uier him sabir getirdi ise feleh Hzerine gider; her him helva yedi ise coh
c^^>
MESNEVf-f §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Heniiz nefislerinin sifati ding ve kavi iken, bu alem-i kesafetin lezzetleri-
ne kar§i sabr edip riyazat ve mucahedata kiyam edenlerin ruhu, felek-i er-
vaha uruc eder ve ahkam-i kesafetden kurtulur; ve her kirn riyazat ve mu-
cahedata yan gizer, "Ben anlamam her §ey Hakk'in tecelliyatindan ibarettir;
oyle olunca giizel guzel yerim, igerim; ve tenim bana bir latife-i ilahiyyedir,
mukemmel beslerim" der ve hulviyyat-i diinyeviyyeye dalar ise; felek-i er-
vahdan pek geri kahr ve esfel-i safilin-i tabiatde saplamp kalir. Onun ah-
kam-i nefsaniyyesi baki iken, bu ma'rifeti kendisini kurtaramaz; fakat nef-
sinin hukmunden kurtulanlann hall bamba§kadir ki, atide Cenab-i Pir izah
buyururlar.
*3-jj «dJl ^Ji jlJaP jjJ3\ JUy Jji j)j2j
jy**~* l)j>- £\>- l)L* Jilp l£\ (5*-^J (w-»-U^ y '. C~j
Feridiiddin Attar (kaddesallahu ruhahu) hazretlerinin kavlinin takriri:
Beyit: Ey gafil, sen sahib-i nefissin; toprak arasinda kan ye; zira eger
sahib-i dil bir zehir yese, bal olur.
1631. fybniil sahibine hu ziydn tutmaz, ejjer oldiiriicii zehri dsikare yese.
1632. 2,ira sihhat huldu ve perhizden hurtaldu; talib-i mishin ise heniiz sitma
icindedir.
Goniil sahibi, emraz-i ruhaniyye olan sifat-i nefsaniyyeden kurtulup sih-
hat buldugu igin artik perhizden kurtulmu§tur. Fakat heniiz "fena-fiMh"
mertebesine vasil olmayip sifat-i nefsaniyyesiyle ma'lul olan salik, sitma ve
humma igindedir. Ona huzuzat-i nefsaniyyesiyle telezziiz zarar verir.
AHMED AVNl KONUK
1633. U^eycjamber huyurduki: 6y ciir'etkar olan tatib! Sakin hichir matluba
muariz olma!
Ne Ankarav? de ve ne de Hind §arihlerinin §erhlerinde bu hadis-i §erifin
ash zikr edilmemis, tir. Fakirin dahi ba§ka bir mahalde boyle bir hadis-i §erif
manzurum olmadi, Fakat Cenab-i Pir'in "Giift Peygamber" [Peygamber bu-
yurdu] buyurmasina nazaran boyle bir hadis-i §erif olacagi subhesizdir.
Beyt-i §erifde "talib"den murad, sahib-i nefs olan salik ve "matlub"dan
murad dahi, sahib-i dil olan kamildir ki, Hakk'in matlublan ve makbulleridir.
Ya'ni,* ey sahib-i nefs, kendini kamiller ile beraber tutup onlara muanz olma!
1634. Sende O^femrudluk vardw, atese giime! Qiimek istersen ewela Dhrahun oil
Hadis-i §erifde oi^^i* >!i cJL 3 ^i&i oLi cJU Ya'ni "Cennet mekruhlar
ile 6rtuimu§tur ve nar §ehvetler ile ortulmu§tur" buyrulur.
Ey salik, sen sahib-i nefs oldugun icjn, sende Nemrudluk vardir. §ehevat-i
nefsaniyye ile drtulmus, olan nar tarafina gitrae; eger o ate§ tarafina gitmek
istersen, ewela Ibrahim (a.s.) gibi sifat-i nefsaniyyenden tecerrud et ki, te-
na'um-i diinyevi sana zarar vermesin.
1635. uMademki sen yuziicii degilsin ve denizci deijilsin, serkeslikien dolayi
kendini aima!
Ya'ni mu§teheyat-i cismaniyye gayet derin bir deniz gibidir. Sen bu deniz-
de yiizmesini bilmezsin ve dalgiglar gibi denizci de degilsin, o halde nasihle-
re kar§i serke§lik ederek kendini huzuzat-i nefsaniyye denizine atma ki, bo-
gulmryasin.
1636. O deniz dibinden yevher getirir; zararlardan has nzerinde kar getirir.
dalgic gibi denizci olan insan-i kamil, mu§teheyat-i cismaniyye denizi-
nin dibinden gevher getirir, ya'ni yer, icer. yedigi ve ictigi viicudunda iiim
ve irfana ve efal-i haseneye istihale eder.
MESNEVt-1 SERfF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Yemeden, igmeden hasil olan kuwet-i hayvaniyye zararlanni fevaid-i in-
saniyyeye tebdll eder. Nitekim dalgig denize dalmakta mahir oldugu igin,
dalmakta hastalanmak ve bogulmak gibi mutasawer olan zararlardan ken-
disini vikaye ederek, ba§inin iizerinde o denizin dibinden inciler ve mercan-
lar gikanr.
1637. Bger bir kamil toprajji tutsa alhn olur. Bger nakis altin gbtiirdii ise, kill
ohir.
1638. O dogru adam makhul-i Dtak oldugundan, onun eli, i§lerde Uiakk'in
elidir.
Oziinde ve soziinde ve fiilinde dogru ve sadik olan insan-i kamil Hak
tarafindan hilafete kabul buyrulmu§ bir kul oldugundan, ve kendi enaniyet
ve gayriyyetinden fan! olup alem-i ef aide Hakk'in aleti mesabesinde bu-
lundugundan onun eli ve tasarrufu, Hakk'in eli ve tasarrufu olur. Nitekim
ayet-i kenmede Habib-i muhtereminin eline isareten Hak Teala Hazretleri
'rvM'S} -*!** j* (Fetih, 48/10) ya'ni "Allah'in eli, onlann ellerinin iistunde-
dlr" buyurur. Ve Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz dahi bu ma'naya
i§areten miibarek ellerini gbsterip *1J» jl- \\* ya'ni "Bu Allah'in elidir" buyu-
rurlar. Binaenaleyh bir kamilin elini tutanlar, Hakk'in elini tutmus, olurlar.
jij j C a J &<j f u jJJl oOlj jji j C-wJlia*^ *>1*~0 (t^*" 0**0
1639. Otfakism eli §eytantn ve avenesinin elidir; zira teklifve mekr iuzagi icin-
dedir.
Ya'ni kendi enaniyyet ve gayriyyeti nazannda sabit ve nefsinin kibir ve
ucub gibi eimme-i sifati baki olan nakislann eli, seytanin ve onun avenesinin
elidir. Ciinku §eytan onu nefsi vasitasryla birtakim teklifatimn ve hilelerinin
tuzagi iginde ya§atir.
Malum olsun ki, §eytan, ism-i Mudill'in mazhar-i etemmi oldugundan,
ldlal igin salike her mertebesinde musailat olur. Tarik-i nefisden ldlal edemez-
se, tarik-i Hak' dan ldlale te§ebbiis eder. Binaenaleyh salikin kendi akil ve ze-
kasina i'timaden tarik-i Hakk'a siilukii gok tehlikelidir. Iblis'in tasallutundan
emniyyet husulu igin mutlaka halife-i Hak ve varis-i nebevi olan bir kamilin
G ^p?
AHMED AVNt KONUK
zir-i himayesine iltica etmesi lazimdir. Heniiz nefsinin ahkami baki olan kim-
senin malumat-i tasawufiyye ile ibadullahi ir§ada kryami, halka ihanet olur.
Zira IbKs bu ilm-i tasavvuf ile de erbab-i akil ve mantiki ldlal eder.
1640. Onun oniine cehil qelir, ilim olur. O^faktsa qiden hir ilim, cehil oldu.
[1612] U
Kamilin online gelen cehlin ne suretle ilim oldugunu fakir, ba§ima gelen
bir vak'a ile arz etmeyi faideli goruriim: Bir cuma giinu Fatih Cami-i §erifin-
de Mesnevihan olan mur§idim Mehmed Es'ad Dede efendi (k.s.) hazretle-
riyle namaz vaktine intizaren kutiiphane cihetindeki kahvelerin birisinde
oturmus, idik. Hal-i hazirda o kahvelerin binalan yikilmis, ve orada kahve-
hane kalmami§tir. sirada Kitabgi Mehmed efendi isminde birisi fakire bir-
takim kitablar getirdi. Biz kitablara bakarken ezan-i §erif de okunmaga ba§-
ladi. Kitablan gdrmek ve pazarhk etmek igin vakit kalmadigindan ve daire-
de ogle ta'tili zamanlannda gelen i§lere "taamdan sonra bakanz" demege di-
lim ali§mi§ oldugundan, orada kitabgiya dahi gafletle "taamdan sonra baka-
lim" deyiverdim. Ve Hz. Dede'nin "Bak suna! Akh fikri taamda" diyecegi ha-
tirasi gelmekle, pek ziyade utandim. Hazret derhal bu gafletime ve mukte-
za-yi halden cehlime kar§i "Evet, evet dogru sdyledin; namaz taam-i ma'ne-
vidir, ezan-i §erif bu ziyafet-i ilahiyyeye da'vettir" buyurdular. l§te benim
cehlim, onlann oniinde bu suretle ilim oldu ve ibadetin bir taam-i ma'nevi
ve ezan-i §erifin bir ziyafet-i ma'neviyyeye da'vet oldugunu fakire ta'lim
buyurdular.
Nakisa giden ilmin cehl olmasina gelince; basar-i basireti sifat-i nefsaniy-
ye ile ortiilmus. olan kimselerin ilm-i tasavvufu ne hale getirdikleri ve ne yol-
da telakki eyledikleri meydanda oldugundan muhtac-i izah degildir.
1641. Dlletli olan himse her neyi tuiarsa illei olur. Hiir kamil Jtufrii tutarsa
millet olur.
Bu beyt-i §erifin birinci misra'i ma'na-yi zahirisi ve batinisi i'tibariyle ko-
layca anlasriabilir. Zira illetli olan bir kimse, bir §eye temas ettigi vakit, mik-
rop nazariyyesi i'tibariyle o §eylere de o illeti sirayet ettirir. Ve keza kalbi si-
fat-i nefsaniyye ile me§hun olan bir kimseye musahib olanlara da onun su'-i
ahlaki sirayet eder; zira tablat sankdir. Fakat ikinci misra'daki "kamilin, kiif-
MESNEVl-1 SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
rii tuttugu vakit millet olmasi, " muhtac-i izahdir. Bu hususta §urrah-i kiramin
mutalaasi muhteliftir. §erh-i AnkaravTde izahat-i kafiye yoktur. Hind sarih-
lerinden Muhammed Efdai hazretleri der ki:
"Her kirn kemal ile meshur olsa, eger kiifrii bir tarik-i mahz yapmi§ olsa
da, o yol bir milletin intihab-kerdesi olur. "J^f = kamil!" deki " <j=ya" mas-
dariyyet ma'nasina ahndigina gore "kamillik" ya'ni "kemal" ma'nasma gelir;
ve kiifur kemale gelirse, onun iizerine cemaat muctemi* olup millet olur de-
mektir. Bu ma'na, kamil lafzimn kiifurde kamil olmasina goredir.
Yine Hind §arihlerinden Bahru'1-Ulum hazretleri der ki: "Ashab-i kiram-
dan Ammar b. Yasir (r.a.) hazretleri kalbi imanda mutmain oldugu halde,
ikrah iizerine kelime-i kiifru sbylemek mecburiyyetinde kaldi; ve bu hal
§er*-i §erifde me§ru' oldu. Diinyamn sonuna kadar bu, bir burhan-i kafi ola-
rakkaldi."
Yine Hind §arihlerinden Veil Muhammed Ekberabad! hazretleri der ki:
"Mesela Hakk'in ve halkm ayniyyetini avam, kiifur bilirler. Bunu kamiller ih-
tiyar etmi§ olduklanndan, ayn-i Islam olmu§tur." Bahru'1-Ulum hazretleri bu
miitalaaya i'tiraz edip der ki: "Hakk'in ve halkin ayniyyeti filvaki' amme na-
zannda kiiturdiir; velakin hakikatte Tmandir ve vakia mutibiktir ve Kur'an ve
ahadis ile sabittir. Kamilin onu ihtiyarda dahli yoktur, kamil ister ihtiyar et-
sin, ister etmesin. Ammenin bu i'tikadi batildir."
Yine Hind sarihlerinden Eyyub hazretleri de bu miitalaaya i'tiraz edip der
ki: "Buna bir cevab vardir ki, edna teemmiil ile anlasriabilir. Birgok umur var-
dir ki, zahir-i §er' onunla natikdir. Kamil onu ihtiyar etmedikge, kalb mutma-
in olmaz da der ki: Belki bu hiikiim zahire gore degildir ve Hakk'in muradi
ba§kadir. Binaenaleyh kamilin ihtiyan "millet" olmasinda onun dahl-i tammi
vardir."
Fakirin bu misra'dan anladigi ma'na, kamilin kendisinden kiifur sadir ol-
mak ma'nasina degildir; belki insan-i kamil, taife-i kiiffar arasinda bulundu-
gu vakit, onlann arasindaki kiifriin cereyanma te'sir edip, o cereyani tutar ve
o taife millet-i islamiyyeden olur demektir. Nitekim reisii'l-kamiltn ve'l-mii-
kemmilin (s.a.v.) Efendimiz putperest olan Kureys/in iginde tekba§lanna zu-
hur ettiler; ba'dehii o putperest olan kavim, millet-i islamiyyeden oldu. Ve ke-
za Musa (a.s.) dahi boyledir; ve bu halin tarihde emsali goktur.
Velhasil bu beyt-i §erifin hulasa-i ma' nasi, illetli olan kimse zehir gibidir
ve neyi tutarsa zehirler. Ve kamil panzehir gibidir, zehirli olan §eyleri tutar-
sa, zehrini izale eder, demek olur.
C $P?
AHMED AVNl KONUK
1 642. By rakih ile inad eimis olan piyade; basim fjoiiiremiyeceksin, fimdi ayah, tuil
"Rakib"den murad, kamil, "piy&de"den murad salik ve nakis olan kinase.
Ya'ni, ey tarik-i Hak'da miibtedi olan salik-i nakis, sen kamil ile yan§a cikip
inad etme! Basmi kurtaramiyacaksm; zira bu yolun sakileri goktur. Binaena-
leyh sjmdi suluk igindesin, ayagim siki bas!
Sahirlerin Musa (a.s.)a, "Ne emr edersin, asayi eweien
sen mi atarsin, yahut biz mi?" diyerek ta'zim etmeleri
1643. Sihirbazlar jfir'avn-x lainin ahdinde vaktaki kin sebebiyle dMusaya
harsi inad etiiler.
Jco^b *^a \j jl O^L- J&&\* {XL* \j ^y tiXJ
1644. JZakin OVixisayi mukaddem tutiular; sahirler onu mukerrem tutiular.
c*m ^ii Lap ^y- ij**^ ^^ ^ OUy & { J"^^' *x»lj
1 645. 2,\ra ona dedHer ki ferman senindir; eger istersen asayi eweien sen hirak!
1646. ^edi: Dtayir, ey sihirbazlar, o mekirleri oriaya ewela six ahniz.
Bu ebyat-i §erife, su ayetlere isarettir: J>ii ^ Jji 0j£ oi uf, ^ ji ui ^^ C ijJii
(Taha, 20/65) bj& JJSi u iyji ^y '^ jis (Ytinus, 10/80) Ya'ni "Sahirler dedi-
ler ki, ya Musa, sen mi atarsin yahut ewel atan biz mi olahm? Musa (a.s.)
onlara dedi: Atacaginiz §eyi atin!" Bu ayetlerde sihirbazlann Musa (a.s.) in
MESNEVf-1 SERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVM •
re'yini takdim etmeleri, o hazrete ta'zimierine delalet vardir. Zira eger onlar
Musa (a.s.)i la-§ey mesabesinde gormus. olsa idiler, re'y sormaga luzum gor-
mezler ve derhal kendi ma'rifetlerini gostermege basjarlar idi.
1647. ISu kadar ta'zim onlara dini sahn aldi ki, inaddan o el ve ayaklan kes-
tiler.
Ya'ni sahirlerin Musa (a.s.)a ihtiramen re'yini sormalan,. imanlanna sebeb
oldu; fakat bu hurmetle beraber, mukabeleye cur'etleri de el ve ayaklarinm
Fir'avn tarafindan kesilmesine sebeb oldu.
1648. Sahirler vaktaki onnn hahkini tantdilar, ellerini ve ayaklarini onun ciir-
miinde oynaidilar.
Sahirler Musa (a.s.)in §an-i ruibuvvetinin azametini tanidiklan vakit, ona
karsj yaptiklan kabahate keffaret olmak uzere, ellerini ve ayaklanni feda et-
tiler. Binaenaleyh ey salik, bundan ibret al da, kendini kamiller ile mtisavi tu-
tup, muarazaya kiyam etme!
^ J^ <S js~ ^ **y J^ L> J*** ^- l *& j ^J
1649. *3iamil i$in lokma ve nukte helaUir; sen kamil degilsin yeme, lal oil
Ya'ni kamil ehl-i nefis olmadigi igin, taam yerse, ruhu kuwet bulur ve be-
denini nur-i ma'rifete tahvil eder; ve soyledigi vakit de vakif-i esrar-i ilahiy-
ye oldugu igin, ulum-i ledunniyyeden bahs eder. Ey salik, sen kamil degilsin;
senin nefsinin kuweti ve sifati bakidir; onu kirmak igin yeme, riyazet et! Ve
soyleme, zira vakif-i esrar degilsin; kitabdan okudugunu ve kamillerden i§it-
tigini soylersen, tahmin ve zeka ile soylersin. Agzmdan birtakim ma'nasiz
sozler de gikar; halkin i'tikadmi bozarsin. Binaenaleyh sus!
1650. jixra sen kulahsm, o dil Senin cinsin decjil. Diak kulaklar i$in
[1622]
\j^a}\=€nsiiu" huyurdu.
Ey salik, sen kulak mesabesindesin; binaenaleyh dinle! Fakat kamil, dil
mesabesindedir. Dilin vazifesi ba§ka, kulagin vazifesi ba§ka oldugundan, iki-
AHMED AVNl KONUK
si bir cinsten degildir. Binaenaleyh dil olan kamilin vazifesi soylemektir. Hak
Teala Kur'an-i Kerim'inde sure-i A'raf in sonunda '<! ijLLu ofjb'i \s) bf,
'dy^-'j JJduJ ly^Jij (A'raf, 7/204) ya'ni "Rahmet olunm'amzi umarsaniz,
Kur'an okundugu vakit dinieyin ve susun!" buyurur. Bu ayet-i kerimenin tef-
siri II. cild-i MesnevT nin sonlanna dogru gelecektir. 3448 ve 3681 numara-
h beyitlere muracaat olunsun.
J J ^W j\ If J~*y- JX* Jy jj* Jj\y Oj^ Jjl &*/
1651. Qocuk evvelen doijduiju vakit sut icicidir. O bir miiddet hiitiin kulak oldu-
gu halde sakit olur.
1652. Soz ogreninceye kadar bir miiddei ona sb'zden dudagini dikmek lazimdir,
^£~* ^jS ^SS \j cjtf*ij>- xS' ^ J J J J ijlJJ jj
1653. Ue eger kulak tutmazsa ti ti eder; kendisini cihanin dilsizi yapar.
Ya'ni gocuk etrafi dinlemeyip de, soz soylemege heves ederse, ti ti gibi
ma'nasiz sadalar gikarip bulundugu muhit iginde dilsiz hiikmune girer. Bu-
nun gibi salik dahi ulum-i lediinniyyede gocuk gibidir. Kemale gelmeden ev-
vel beyan-i hakayika heves ederse, kamilierin muhiti iginde soyledigi sozler,
gocugun ti ti yapmasina benzer.
Jyr jk; j> a£ J' xil JV , J J jUAsjj jS J^\ J
1654. Dbtidadan kulagi olmayan ashndan sagir ve dilsiz olur; ne vakit sozde
oils eyler?
Aslinda sagir olarak dogan bir gocuk, soylenen sozleri isjtemedigi igin, soz
ogrenemez; dilsiz olur. Artik onun kelam bahsinde cus, ve hareketi mumkin
olmaz. Bunun gibi, canimn kulagim enaniyet ve ucb perdeleri tikamis, olan
kimse, kamilierin kelamini ya hig dinlemege ragib olup isftmezler; veyahut
dinledikleri vakit, onu aynen kabul etmeyip, kendi enaniyyetleri haddesinden
gegirerek, te'vilata kryam ederler. Bu sebeble ulum-i enbiya ve evliyada ken-
dilerini sagir ve dilsiz yaparlar.
1655. JLira soylemek icin evvelen isitmek lazimdir; soylemek tarafina isitmek
yolundan gel!
C £P?
MESNEVf-I §ERlF §ERHl / I. CtLT ♦ MESNEVl-1 •
1656. Bvlere ka-pdardan airiniz; garazlan da sebebler icinde ialeb ediniz!
Bu beyt-i §erifde 1^1 & o^Ji lyij (Bakara, 2/189) ya'ni "Evlere kapilardan
geliniz!" ayet-i kerime'sine i§aret buyrulur. Zaman-i cahiliyyette evlerinin arka
cihetinden girmeyi hayirli bir i§ addederler imi§. Bu ayet-i kerime ile Hak Te-
ala onlan kavaid-i insaniyye ve akliyye ve medeniyyeye da'vet buyurmu§tur.
Bu, ma'na-yi zahiridir. Ma'na-yi batimsi ve i§arisi, her maksadm bir kapisi
vardir, o kapi maksada vusuliin sebebidir demek olur. Binaenaleyh beyt-i §e-
rifin misra'-i sanisi, bu ayet-i kerimenin ma'na-yi i§arisini izah etmis, olur.
1657. Dsitmek yoluna mevhuf olmayan nutuk, tama'siz olan Uiaiih'in nut-
kundan ba$kasi degildir.
Her kelamin menba'i i§itmek ve dinlemektir. Binaenaleyh ogrenip soyle-
mek isteyenler isjtmege tama' ederler ve buna muhtacdirlar; fakat hazlne-i
kelam olan Hak Teala Hazretleri'nde boyle bir tama' nasil olur ki, Zat- 1 Ecell
ii A'lasi kelamin hahkidir. Binaenaleyh sem'a muhtac olmayan kelam, ancak
Hakk'in kelamidir.
1658. O t!Mvhd\ dir; ustada iabi' degildir. CumUnin mesnedidir; O'mm isna-
dx yoktur.
Ya'ni Hak Teala Hazretleri ornegi ve numunesi olmayan mahlukati halk
etmi§tir; yapacagi i§, kendisine ta'ltm edecek bir ustada tabi' degildir. Mah-
lukat, viicudda ve varlikta O'na istinad ederler; O'nun istinad edecegi bir var-
hk yoktur.
1659. nSakiler hem san'aida ve hem sb'zde muallime ve numuneye muhtacdirlar,
1 660. Gger sen hu soze yahanci dejjilsen, bir harabede eski libas ve gozya§i tut!
[1632]
Ey salik, sen kemaie gelmek istersen, ewela nefsinin sif&tindan kibrini ve
ucbunu kirmak igin bir harabeye cekil; eski pusku libaslara biiriin ve goz ya-
6 c£P?
AHMED AVNl KONUK
§1 dokerek Hakk'a niyaz eyle ki, senin ihtiyar ettigin bu miskinligine kar§i
Hakk'in rahmeti tecelli etsin; zira Hak munkesirleri sever.
1661. ^Zira Sndem o itahdan goz ya$mdan kuriuldu; tbvhe-perest olan kimsenin
nefesi cok goz ya$t ohxr.
Hz. Adem, kendinden sadir olan hataya karsj, itab-i ilahiden aglayarak ve
goz ya§i dokerek kurtuldu. Binaenaleyh gece gunduz i§i Hakk'a muhalefet
olan nefsin isyamndan Hakk'a riicu'u kendisine vazife bilen salikin aldigi ne-
fesler goz ya§i ile tev'em olmahdir.
1662. jAdem yeryiiziine acjlamak i$in geldi; id ki aglaytci ve note edici ve ha-
zin
ola.
1663. <jAdem jirdevsden ve yedi semanin iistiinden, ozriinden dolayi sajf-i ni-
cHe aitti.
"Pay-magan" lugat-i Fariside sarsak sarsak yurumek ma'nasinadir. Son-
ra onu ayakkabi gikarmak mahalline ltlak ettiler ki, "pabugluk" dedigimiz
mahaldir ve buraya "saff-i niaT dahi ta'bir ederler. Zira bir adam ayakkabi-
sini gikanrken ve giyerken sarsak sarsak hareketler yapar. Tartkat-i Mevle-
viyye'de dervt§lerden birisi bir hata ederse, kabahatini i'tiraf edip affettirmek
igin onu pabugluga oturturlar.
Beyt-i §erifin ma 1 nasi budur ki: Hz. Adem, alem-i ervah firdevsinde ta'ri-
fe sigmayan ezvak-i ilahiyye iginde ve ayn-i vticud olan feza-yi bi-nihayede
bila-kayd ve bend ugarken, kaza-yi ilah! ile ervahin tuzagi olan §ecere-i ta-
ayyiine, ya'ni §ecere-i mel'uneye takarrub eyledi ve bu takarrubu miiteakib
i'tizar ederek Gaffar ism-i celili ahkaminin zuhuru igin saff-i nial olan dam-i
kesafete ve esfel-i safiline gitti.
1664. Bger Jndem'in zaknndan ve onun sulbiinden hen, onun ialehinde ve hem
onun bolujjunde oil
C $P 3
MESNEVt-t SERfr SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
j\j C~**J-*2»jj>- jj)\ j\ <L)u~*jj jL« JjiJ oXi t-»l j Ji ( 2*j\ j
1665. Qonul aiesinden ve adz yasvndan meze yap; hosian, hulut ve giinesten ta-
zedir.
Eger ervah bostaninda i§ret etmek istersen, gonulde ate§-i a§kdan ve goz
yasmdan meze yap; zira bostanm taraveti ve tazeligi bulutun yagdirdigi yag-
murdan ve hararet-i §emstendir.
1666. Sen ao'zlerin yasinin zevkmi ne hilirsinl Qormemisler gihi sen ekmegin
dsiktsm.
Sen bi-suret olan a§k-i ilahiden tevelliid eden goz yasmin zevkini ne bilir-
sin! Zira sen ekmegin ya'ni nzk-i surinin asjkisin. Sen dar olan bu suret ale-
minde bulundugun halde bu darliktan bikmami§sin; guya hig gormemis. gibi
birini birakip, digerine a§ik olmaktasin,
1667. Sger sen bu ekmek dagarctcjini kali edersen, iclale mensub olan gevherler-
den doldurursun.
Eger sen suver-i alemin hayalatiyla doldurmus. oldugun kalbini bosaltir-
san, maarif-i ilahiyye ile doldurursun; ve senin suver-i alemden en ziyade
muhabbeti ile me§gul oldugun sey, kendi enaniyetin ve varhgindir.
^ jUI JUL* \» Juiljl Jbu jT jt Olia~£ jgt, jl OW- J^
1668. Can gocujjunu seytamn siitiinden geri §ek; ondan sonra onu melek ile or-
tak yap!
Ya'ni hentiz cocuk gibi olan canini seytan-i vehmin emzirmesinden men'
et; ondan sonra sifat-i nefsaniyyeden saf olsun. Ondan sonra da melek cin-
sinden olup viicudda melaike ile ortak olsun.
1669. Sen karanhk ve melul ve bulanik oldukca, bil ki seyian-i lain ile hemsi-
resin.
Sen zulmet-i cehil icjnde kaldikca ve alem-i suretin meclubu olup, onlann
gamiyla melul oldukca ve sifat-i nefsaniyyen ile bulanik ve kesif bulunduk-
G 3^ >
MESNEVl-1 §ERtF SERHl / I. CiLT • MESNEVl-1 •
"Kurre" at ve esek yavrusuna derler. Ya'ni her seyden kendi cinsi gikar.
Binaenaleyh helal olan lokma latifdir. Semeresi olan akval ve efal dahi r ken-
di cinsinden latif olur. Ve haram lokma habisdir; binaenaleyh onun semeresi
olan akval ve efali dahi habis olur.
1675. JZokma tohumdur ve onun meyvesi fikirlerdir. JZohna denizdir, onun
gevheri fikirlerdir.
1676. Uiizmet meyli, o ahana gtimek azmi, ajpzdan helal lohmadan dogar.
Emr-i ilahiye itaat meyli, alem-i ruhaniyyete intikal azmi hep helal lokma-
dan olur.
Tacirin tutiye, Hindistan tutilerinden
gordiigii §eyi acikca soylemesi
1677. %azir, ticareiini tamam etti; dostlarin muradi iizre hanesi iarafvna geri
geldi.
1678. Dier hir kolesine hediye getirdi; her cariyecvge nasib hagi§ladi.
jS jb ^jjS *^u\j (JX* **»>j\ £ »^ <L)l**jl (Jejb CJ6
1679. Tuti ieii: ^Bendenin hediyesi hani? Qordugii §eyi ve soyledvgin $eyi iek~
rar soylel
AHMED AVNI KONUK
ga, bil ki bab-i sa^detden matrud olan §eytan ile beraber ism-i Mudil hazre-
tinden slit emmektesin.
J*iAp- v— ^ jUijjl ijj 0' JUS" j ijjii jy jS%<uiJ
1670. HZir lokma ki, o nur ve kemal ziwdelestirdi, o kesb-i kelalden qetirilmis
[1642] « u u
olur.
Ya'ni vech-i helalden kazanilmis. olan gida, vucud-i insanide giizel fikir ve
guzel fiil zuhuruna sebeb olur. Zira gida viicud-i be§erde tohum gibidir; ve fi-
kir ve fiil onun meyveleridir. Tohum fena olursa, meyve de fena olur.
1671. ^Bir yog gelip hizvm $eragtmizt sondiiriirse, hir ceragi sondurdugu i$in ona
su iesmiye et!
"Yag"dan murad gida ve "cerag"dan murad nur-i kalbdir. "Su"dan murad
haram olan gida-yi tabiidir ki, ancak ruh-i hayvaninin kuvvetine sebeb olur.
1672. Uielal lokmadan ilim ve hikmet dogar; kelal lokmadan ask ve rikkat
cjeldi.
Bir kimse evliyaullahin meclisinden ve kelamindan miiteessir olup onda
ask ve rikkat-i kalb ve gdz ya§i hasil olmazsa, bilsin ki gidasi haramdir. Zira
helal lokma ile haram lokmanin mizani budur.
f\j?- Ob \J\ Ojij cJip j Jfsr f b j ^ J~^ y 4^iJ j dj*?
1673. Uaktaki lokmadan sen kased ve dam gorursiin, cekil ve gaflet dogar; onu
karam bil!
Sen gidayi aldiktan sonra, kendinde hased ve kibir ve ucub gibi tuzakla-
ra tutuldugunu goriirsen ve senden cehil ve gaflet dogarsa, bil ki yedigin ve
ictigin haramdir.
1674. Sen kic bugday ekersin de arpa verir mi? ^ir ah gormtis miisiin ki esek
yavrusu versin.
C ^P?
AHMED AVNI KONUK
djIjS Ob-l>Ji j Obl>- zyt- c—o <l)ljl ^W^j ^j>- ^y ^ c~aS"
1 680. ^Dedi: Uiayu, hen elimi $igneyici ve parmahlanmi vsxrici oldugum halde
f 16521 i . a
onaan pismamm.
<_>LiJ jl j ^b ^ jl fsj J>\/ jl ^U f U-j i^ ^
1681. ^eu nifin beyhude cehiim ve gafletimle, ham haberi gbtiirdum.
1682. (Tuft) tWi: 61/ efendi pismanhh nedendir? O nedir hi bit gazabi ve ga-
rni muktezidir?
1683. (^Tacir) dedi: Senin mislin tutHer guruhuna, senin $ihayetlerini sbyledim.
1684. O hir tuti senin derdinden hohu gbtiirdii; bdii yirhldi ve titredi ve bldii.
1685. ^en pieman oldum, hunu sbylemeh ne idi; fahat mademhi soyledim, pi$-
manlih ne faide!
OL^ jl jl c ■■>■■■•»■ *&b (^j-j j^-** l)Ijj jl 4S"U c—js- OVS" £<uSsJ
1686. ^ilden ansizin sicrayan hir nukteyi, yaydan sicrayan hir oh gibi bill
_w* j \j (Jl^ i jJ -kV> JJo j**j (_gt jJ C)l fij jl ■^j-**' lj
1687. 6t/ ogtil, oh yolundan geri dbnmez, hir seli hasian baglamah laztmdtr.
cJ&£ ijJ ^ ^jij 0l^=»- jT cJ^S" lj ^l^- j-* jl cutis' Jj^-
1688. ^Basian gectigi vahit cihdm tuttu; eger ciham harab ederse aab olmaz.
Ya'ni selin ba§ini bendler ile kapamak lazimdir. Eger bastan akip gegerse,
online gelen karyeleri ve kasabalan basar. Eger boyle §iddetli akan sel, cihan
halkini harab ederse taacciib olunmaz; cunku tabii bir haldir.
c~~j jU- f£** j>^\j* oij c— jiij uyi ^ j^ b J**
1689. jfiil i$in gayhda eserler dogmahlih vardir; ve onttn mevalidi halhm
huhmiiyle degildir.
^^
MESNEVl-t SERfF SERHl / I. CtLT • MESNEVM •
Ya'ni ef al-i ibadin alem-i gaybda birtakim eserleri dogmak, meratib-i ilahiy-
yenin tertibi iktizasindandir. Bu sebeble Hak Teala Hazretleri ind-i ilahisinde iyi
veya fena olan akval ve ef ali, peygamberlerini gondererek teblig etti. Binaena-
leyh zahirde tekllf, batinda tekvin icjn vaki' oldu. tmdiiman alem-i gaybda cen-
netin arzi; ve giizel sozler ve giizel fuller bu cennetin suver-i latifesidir. Ve ku-
fur cehennemin zenbi; ve fena sozler ve fena fuller bu cehennemin suver-i ka-
bihasidir. §u halde herkes cennetini ve cehennemini alem-i dunyada kendisi
hazirlamis^olur. Nitekim hadis-i §erifde ^ i> ai j >*i i^ ji ^UpI dy,j>^ ^.ui
ya'ni "Nas amelleriyle mucazat olunurlar; eger hayir ise, hayirdir ve §er ise, §er-
dir." Ve keza ayet-i kerimede 9ji ^ h> J^ J*** o* j ^ U* h> J 1 ^ J*~- o** (Zil-
zal, 99/7, 8) ya'ni "Kim ki zerre ag'irliginca hayir isjerse onu gorur; ve kirn ki
zerre agirliginca §er isterse, onu gorur" buyrulur.
l§te muhakkiklerin cennet de burada, cehennem de burada dediklerinin
vechi budur. Ehl-i dalalden bir kismi bunu yanlis. anlayip, berzahdaki cennet
ve cehennem-i ruhaniyi ve ba'de'1-ba's cennet ve cehennem-i cismaniyi in-
kar ederler ve bu alemde huzuzat-i nefsaniyyelerine dalarlar. Halbuki hadls-i
§erifde oijJi ot>- & s>- j\ ^t-i j^j ^ i^ 3J jji\ ya'ni "Kabir ya cennet bah-
gelerinden bir bahcedir; veya cehennem gukurlanndan bir gukurdur" buyrul-
masi, cennet ve cehennem-i ruhaninin viicuduna delildir.
imdi kavil ve fiil bizden sadir olmakla beraber, bizim mahlukumuz degil-
dir; belki bu suretlerin alem-i gaybda tekewunii de Hakk'in yaratmasiyladir;
zira viicudda Hak' dan ba§ka mutasarnf yoktur. Vucud-i ibad, kaza-yi ilahl-
nin mecralandir. Nitekim sulann bir tarafa akmasinda mecralann dahli ol-
makla beraber, sulann tekvininde asla medhalleri yoktur.
1690. O mevdltdin her ne kadar nisheileri hize ise de, hepsi fenksiz mahluk-i
[1662] DLuda'fa.
Ya'ni bizim bu diinyadaki akval ve efalimizin, alem-i gaybda tekevvun
eden suretleri her ne kadar bize mensub ise de, onlann hepsi, yukanda izah
olundugu vech ile, kullann istiraki olmaksizin, Hak Teala Hazretleri' ninmah-
lukudur. giinku vucud Hakk'indir ve onun her bir mertebesinde zahir olan
suver, Hakk'in sifat ve esmasmin ahkam ve asandir.
J. ypsJb J^jJ Cjj^i \j jj^fi- jj** iSy fSj^ *^U -*ij
1691. 2,eyd, S^rnr taraftna hit ok ugirdu. Onun oku kaplan gibi JTlmr'i tuitu.
c 3^>
AHMED AVNl KONUK
SjA aj <J?- Jcjj\ IjUiji iji -Ljlj (^a JL- ^^
1692. ^ir sene miiddet derd dojjurdu; o derdleri adem degil, Diak yarahr.
1693. Saltan JZeyd o demde havfdan oldii; eceline kadar ona yeca'lar dogar.
Oku Amr tarafina atan Zeyd, farz et ki eyvah ne yaptim, diye ya hiiku-
met cezasindan veyahud Hakk'in azabindan korktu ve o demde yiiregine
inip oldii. Halbuki yaralanan Amr'in viicudunda eceline kadar miitevaliyen
evca' peyda olmaktadir.
169 '4. Uaktdki o olse de veca'in mevalidi ondandu. Gwelen sebeb oldugundan
.Zeyd'e katlal del
Zeyd oldiigu halde, aneft-fe-anen Amr'in viicudunda hadis olan veca'la-
nn sebebi ewelen Zeyd oldugu igin, sen Zeyd'e katil de!
1695. !71er ne JuwW onun ciimlesi Qirdigar'in sunn ise de, sen o veca'lari, ona
mens
;0h tui!
Ya'ni Zeyd oldii ve viicudu ortadan kalkti. Amr'in viicudunda oliinceye
kadar anen-fe-anen peyda olan veca'larda artik onun medhali kalmadi; bina-
enaleyh o evca'-i hadise, fail-i hakikinin halkiyla peyderpey zuhura geldi.
Boyle olmakla beraber, bu halk-i ilahinin kapisi olan sebebi ewelen Zeyd ac-
tigi igin, sen o veca'lari da Zeyd'e mensub bill
1696. Skin ve nefes ve tuzak ve dma da hoyledir. O mevaltd Diakk'in mus-
teta'ulir.
Ya'ni kul ekin eker ve nefes almak igin agzini burnunu agar ve hayvan
avlamak igin tuzak kurar ve tevlid-i nesl igin cima' eder. Bunlann hepsi se-
bebdir ve abdin muradinin kapilandir. Halbuki bu esbab tahtindaki zuhurat
ve mevalid-i miitetabia, fail-i hakikinin kaza-yi ilahisine muti' ve miinkaddir;
ve mahluk-i Hak'dir. Boyle olmakla beraber abd tarafina nisbet olunur.
c $^>
MESNEVf-1 §ERlF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1
o I
1697. Gvliyamn S^lllak tarafindan kuctreii vardir; ftrlamv^ okn yolurulan geri
$evirir.
' Bu beyt-i §erifin yukan rabti buduf ki, butiin mevalid Hakk'a muti' ve
iminkad oldugu ve mevalidin kapisi da esbab bulundugu halde, acaba bu
alem-i suretde o mevalidin zuhuru men' edilebilir mi? Mesela Zeyd'in Amr
tarafina attigi ok, Amr' in yaralanmasma sebebdir ve bu sebeb tahtinda
Amr'in viicudunda evca' ve azab tevellud eder. "Acaba alemde bu sebebi
men' edecek bir kuwet var midir?" diye bir sual varid olabilir. Bu beyt-i
§erif bu sual-i mukaddere cevabdir. Cenab-i Ptr buyururlar ki: Evet, Hak
Teala Hazretleri evliyaya, bu mevalidin kapisi olan esbabi men* edecek
kudret vermistir; onlar o kudret ile yaydan firlamis, olan oku geriye cevirir-
ler. Imdi bu mes'eleden kaza-yi ilahinin def i mumkin midir, degil midir su-
ali gikar.
Ma'lum olsun ki 625 numarah beyt-i §erifte izah olundugu iizere, kaza-yi
ilahi hukm-i kiilli-i icmalidir.
Kaza-yi ilahi iki nevi'dir: Birisinin zuhuru sarta muallaktir; buna "kaza-yi
muallak" derier; digerinin zuhuru hicbir §arta muallak olmayip, zuhuru mut-
lakdir. Buna da "kaza-yi miibrem " derier. Evliya her ikisinde de tasarruf ede-
bilir; fakat bunlann her birisinde tasarrufu ba§ka ba§kadir. Kaza-yi muallak-
da evliya kudret-i Hak' la bir kimse hakkinda zuhur edecek bir belanin kapi-
si olan sebebi kapayip, men' eder. Kaza-yi miibremde muteveccih olan bela-
nin ne sebebini ve ne de zuhurunu men' etmek kabil olmadigmdan, o bela-
nin zamanim ve mekanim ve mevtimm, kudret-i Hak'la tebdil eder. Zira za-
man ve mekan ve mevtin hep i'tibari seylerdir. Mesela abdin, sefere gittigi
halde bir cam tarafindan yaralanmasi ve bu sebeble bir ay hastalanmasi sar-
ta muallakan kaza olunmus. ise; bir veliyy-i kamil onu seferden men' eder ve
o bela da ba§ina gelmez. Ve eger abdin bir zamanda sefere gitmesi ve bela-
nin ba§ina gelmesi kaza-yi miibrem ise; veliyy-i kamil, o seferin o zamanda
icrasindan abdi men' eder ve o belayi ru'ya ve hayal mevtinine nakl eder; ve
abd rii'yada o seferi icra ederken, cant tarafindan yaralanir ve alem-i hayal-
de evca' ile bir ay hastalamr; ve uyandigi vakit kendisini tammu's-sihhat bu-
lur. Zira zaman ve mevtin i'tibaridir ve hakikatte hem rii'ya ve hem de uya-
mklik hallerinin her ikisi de hayaidir. Nitekim bu babdaki hakayiki Cenab-i
§eyh-i Ekber Muhyiddin-i Arab! (k.s.) efendimiz Fususu'l-Hikem'de Fass-i
AHMED AVNI KONUK
Yusufl'de Kur'an ve ahadis ile beyan ve isbat buyururlar. Binaenaleyh veli-
nin kaza-yi mubrem hakkindaki bu tasarrufu, vak'ayi bir mevtin-i hayalden,
diger mevtin-i hayale intikal ettirmek suretiyle vaki' olur. Fakat bu tarz ta-
sarruf her bir velinin kudreti dahilinde degildir. Ehassu'l-havasdan ba'zilan-
na vaki' olur. Nitekim Gavs-i A'zam Abdii'l-Kadir Giylani (k.s.) efendimizim
"Ben kaza-yi mubremde de tasarrufa kadirim" buyurmasi, kendilerinde bu
nevi' tasarruf bulundugunu beyandir. Ve menakib-i aliyyelerinde bu nevi' ta-
sarrufatindan bahs olunur. Bu tasarrufatin hakikatte tasarrufat-i ilahiyye ol-
dugunu beyan etmek zaiddir; cunkii insan-i kamil, halife-i Hak'dir ve viicud-
da Hak' dan gayri bir §ey yoktur.
1698. Ueli, o ^Rabb'in dinde pi§man oldugu vakit, mevaltdin kaptlanni sebeb-
den baglami§hr.
"Desfden murad, esma-i ilahiyyedir ve "Rab"den murad, rububiyyet-i.
mutlakadir. "Pi§man olmak"dan murad, veliyy-i kamilin kalbi, Mani' isminin
tecellisi ile bi-huzur olmaktir. Bu i'tibar ile surrah-i kiramin su-i edebden ihti-
razen "Dest-i Rabb"i ba§ka turlii ma'nalar ile te'villerine mahal yoktur; ve bu
bey it, ewelki bey tin tefsiri ve izahidir. Ya'ni evliyada Hakk'in kudretiyle atil-
mi§ oku yolundan geriye.gevirmek kuvveti vardir. veil bunu nicln boyle ya-
par? Cunkii Hak, kendi halifesi olan kamilin kalbine Mani' ism-i §erifiyle tecel-
li eder; ve kamil, dest-i Rab'den, ya'ni bir ism-i ilahinin iktizasi olarak zuhur
edecek olan mevalidden; ya'ni o ismin asar ve ahkamindan pisman ve bi-hu-
zur olur. Bu sebeble o mevalidin, ya'ni o ismin ahkam ve asanmn kapilan olan
sebebi baglar ve atilmis. olan oku, bir eser ve mevlud zuhura getirmemek igin
yolundan geri gevirir. Mesela ate§, yakmak igin bir sebebdir ve bunun yakma-
si kaza-yi ilahidir ve bunun eseri ve mevalldi yakmak ve kahr etmek ve mahv
etmektir. Bir veil bu ates. suretinden, o eser-i ihrak ve kahnn zuhurunu ilka-yi
Hak ile murad etmezse, o sebebi Hakk'in onun eline vermis, oldugu kudret ile
baglar; asan zuhur etmez olur. Ve onun eli, Hakk'in elidir. Zira hadis-i kudside
j^. <j> j J*k ^ j j^hi <j. j £— i <j* u* j ^LJ j \j«ai j U— aj c-^ ixp c~~>~i lit ya'ni "Ben
bir kulumu sevdigim vakit, onun sem'i ve basan ve dili ve eli olurum. Binaena-
leyh benimle isjtir, benimle goriir, benimle soyler ve benimle tutar" buyrulur.
Nitekim Futuhat-i Afe/c/e/yye'lerinde Cenab-i §eyh-i Ekber Muhyiddin ibn
Arab! (k.s.) efendimiz naklederler ki, ki§ giinu bir mecliste nar-i Nemrud'un
Ibrahim (a.s.)i yakmadigi bahsi acihr. Orada bulunan bir feylesof tabiati ya-
c^^
MESNEVt-1 §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
kici olan ate§in yakmamasi miimkin olmadigini beyan eder. Hz. §eyh-i Ek-
ber t kendilerinde zuhur eden gayret-i ilahiyye iizerine, ortada duran mangal
igindeki ate§i o feylesofun elbisesine doker ve elini de ate§e sokar. Miinkir
olan feylesof atesm yakmadigi goriince iman eder. Mu'cizat-i enbiya ve ke-
ramat-i evliyanin riimlesi bu kabildendir.
1699. Jefh-i bob ciheiinden s'6ylenmemi§i, s'6ylenmemi§ yapar ki, ondan ne §if
yanar, ne de kebab.
Ya'ni soylenmis, bir sozden fitne zuhurunu men' igin, soylenmemis, gibi bir
hale getirir; binaenaleyh o soylenen sozden ne soyleyene bir zarar gelir ve ne
de i§itenin teessiiriine meydan kalir. l§te bu da velinin tasarrufatindan birisidir.
1 700. 'TZiitiin gonullerden i§ittiiji o nukieyi, o sozii mahv ve na-bedid etti.
Velinin tasarrufatindan birisi de, goniillerdeki havatin mahv etmek ve
asarinm akval ve efal iie haricde zuhurunu men' etmektir. Mesela birisi hu-
zurunda bir sual sormak veya i'tiraz etmek igin zihninde bir ma'na hazirlar;
o velinin tasarrufuyla o ma'nayi unutur. Birgok diisundiigii halde, asla hati-
nna gelmez. Zira halkin batini evliyanin huzurunda zahirdir; ve herkesin
icjnden soyledigi sozler, onun oniinde lafiz ve suret ile soylenmis, sozler gibi-
dir. Bu hali evliyaya miilaki olanlar, kendi nefislerinde gok def a vaki' oldu-
gu igin zevkan bilirler.
1701. By biiyiik, eger sana burhan ve huccel lazimsa l$~~^ j\ U^ y\ tekrar oka..
Bu beyt-i §erifde sure-i Bakara'da olan (^ J\ ijp j±* ou i^Jj 3 \ Cj'j* ^Uj C
(Bakara, 2/106) ya'ni "Eger biz ayetlerden birini ne'sh edersek veya unuttu-
rursak, ondan hayirlisini veyahut onun mislini getiririz" ayet-i kerimesine
i§aret buyrulur, Ya'ni ey hayalinde fikrini ve aklim biiyuk goren kimse, evli-
yanin soylenmis, sozii, soylenmemis, bir hale getirmesi veyahut havatin
mahv etmesi hakkinda burhan ve hiiccet istersen, bu halin bu alemde miim-
kin oldugunu zikr olunan ayet-i celileyi tekrar dikkatle okudugun vakit an-
larsm. lmdi mademki Hak bir ayeti nesh ediyor ve unutturuyor; O'nun hali-
c^Ses^a
AHMED AVNl KONUK
fesi olan evliyaullah dahi, Hakk'm onlara bans, ettigi kudret ve salahiyyet ha-
sebiyle sozii ve havatin nesh etmeleri ve unutturmalan mumkindir.
1702. "<j/"* f£ y~^' ayetini oka; onlann nisyan koymalannin kudretini hil.
Bu beyt-i serifde dahi "Kad efleha" suresinde vaki' 'oj X <^u °v *&} air *\
(Mu'minu'n, 23/109-110) ya'ni'"Benim kullafimdan bir firka vardir ki, -ey
bizim Rabb'imiz biz inandik, bizi magflret et ve bize rahmet et ve sen rah-
met edenlerin hayirhsisin- derler.Imdi siz onlan maskara ittihaz ettiniz. Ni-
hayet size benim zikrimi unutturdular. Halbuki siz onlara giiler oldunuz." Bu
ayet-i kerime, ashab-i suffa ve fukara-yi ashab hakkinda nazil olmu§tur, Bu
zevat-i kiramin her birisi, nazar-i Peygamberi ile makam-i velayete kadem
basmi§lar idi. Miisnkler kendilerine kar§i ta'riz ve istihza ettikge, onlar bu ter-
biyesizlerin §ekaveti miizdad olmak igin Hak fikrini busbiitun onlara unuttu-
rurlar idi. Iste bu da, evliyamn kalblerdeki tasarrufatina agik bir delildir.
Juy^li JUL>- (jV^z -u> j> Jjji\i <JL~^ j j^^i tiy?
1703. <j)i>ademki iezkire ve nisyana kadirdirler, halaikm hepsinin goniilleri
uzerinde kahir Airier.
Ya'ni mademki evliyaullah bir §eyi insanin hatinna getirmege ve hatinna
gelen bir §eyi de bozmaga ve unutturmaga kadirdir, o halde halaikm goniil-
leri uzerinde kuwet-i kahire ile tasarruf sahibi olmus. olur.
1 704. O nazar yolunu nisyan ile hagladigi vakit, hiineri olsa da is yapamaz.
Ya'ni bir kimse ne kadar ilim ve akil ve hiiner sahibi olursa olsun, veliyy-i
kamil onun nazar-i aklisinin yolunu unutturmak suretiyle baglarsa, hicbir §ey
bilmez ve elinden de hicbir is. gikamaz bir hale gelir.
* A » * ** } * $ , a pi » * t to
1705. Siz ehl-i siimuyu maskara zannettiniz. Dior' an dan * ensevkam" e kadar
okuyunuz.
Ey ilm-i zahirlerine ve zekalanna magrur olan kimselerl Ma'nen yiiksek
mertebe sahiblerini siz, bunlar hurafat ile me§gul birtakim zavalhlardir diye
G ^»
MESNEVt-t SERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
eglendiniz ve onlari maskara zannettiniz. Eger Kur'an-i Kerim'e imamniz
varsa, " ' ( Jr^Ji=ensevkum"e kadar "Kad eflaha" sure-i §erifesindeki ayet-i
kerimeyi Kur'an'dan okuyunuz ve halinizin vahametini anlayiniz! Nitekim
bu ayet-i kerimenin izahl yukanda gegti.
1 706. Oioy sahibi cisimlerin padi^ahidir; gbnul saMbi sizin gbnliinuziin §ahulu.
§ehirlere ve koylere mutasarnf olan padi§ahlar ve hiikumdarlar, ecsam-i
zahirenin padi§ahlandir; onlann tasarruflan kendilerinin hayatina baglidir.
■Oldukten sonra tasarruf namma higbir §eyleri kalmaz; fakat goniil sahibi olan
evliyaullah alem-i ma'nadan olan sizin gonulierinizin iizerinde mutasarnf
olan sahlardir; binaenaleyh bunlann tasarruflan goniilde oldugu igin, tasar-
ruf-i suri sahibi olan padisahlann goniillerinde de tasarruf ederler. Binaena-
leyh tasarruflan hem surete ve hem de alem-i ma'naya aid olur.
1707. S^lmel hi$ §iibhesiz gormenin fer'i geldi; hotjle olunca insan, ancak gbz
hebegtdir.
Ya'ni insanin okumasi, yazmasi san'ati, velhasil bilciimle kemalati gorme-
den husule geldigi igin, bunlann muhassalasi olan amel hie. subhesiz gorme-
nin fer'i olur; ve goren bu fer'lerin ash olur. Boyle olunca insan ancak gozbe-
begi olmu§ olur. Ya'ni insanin insanhgimn hiilasasi ancak gozbebeginden
ibaret bulunur. Nitekim Hz. §eyh-i Ekber Muhyiddin ibn Arab! (kaddesallahu
sinahu) efendimiz Fususu'l-Hikem'de Fass-i Ademi'de soyle buyururlar:
OL-jl aJjajc j»JJ y> j \^S~ jASJ-l ij*fi*- j AjLiJ fj**Ai 4*jLjI Uli 4jL1>- j Ul—Jl jjS'Jill \1b> <e*-~*
*^*^y AJ]L>- jjl J^-l J& Aj «& ULJ {J ^i \X$* j^aX -UP jAS j* j JbA\ O^i *> lS&\ uy^\ j* ,>J1
Ya'ni "Bu zikr olunan mahluka, "insan" ve "halife" tesmiye olundu. Onun in-
saniyyetine gelince onun ne§'etinin umumiliginden ve hakayikin hepsini
hasr ettiginden dolayidir. Ve o, kendisiyie nazar vaki' olan gozden, Hak igin
goz bebegi menzilesindedir. Ve basar ile muabberiin-anh olan odur. l§te bu-
nun igin "insan" tesmiye olundu; zlra Hak onunla halkina nazar eyledi ve
onlara rahmet etti."
Mjfy v^U* j^J^ g* 01 jl cjf fjU jA f\£ ja
1 708. HZen hunun iamammi sbze cjdiremem; zira merkez sahihlerinden men gelir.
<^g>
AHMED AVNl KONUK " t5 ^S
Ya'ni evliyaullahin nasil olup da gozbebegi oldugunu ve kimin gozbebegi
oldugunu, velhasil bu husustaki birgok esran tamamen soylemege kadir de-
gilim; zira merkez sahibleri olan enbiya-yi izam hazaratinin ervah-i aliyele-
rinden men' ediliyorum. Qunku alem-i zahir isneyniyet mertebesidir ve bu
mertebenin ahkamina riayet lazimdir. Halbuki bu esran agik bir suretde be-
yan edersem, birgok zairu'1-akl olan kimseler sirr-i vahdeti yanh§ anlarlar ;
binaenaleyh fazla izahattan feragat ediyorum.
1 709. Uialkin unutkanlijji ve haiirlamalari, onun ile olcLuijundan, onlarin fer-
yaclina da o eri$ir.
Canib-i Hak'dan halka nazil olan ahvalin kaffesi "kutb-i zaman" vasita-
siyla oldugundan, bu veliyy-i kamil, bilciimle halkin feryadlanna yetisjr.; ve
ona "gavs-i a'zam" dahi derler. Nitekim Hz. §eyh-i Ekber efendimiz Et-Ted-
bimtu'l-llahiyye namindaki eser-i alilerinin mukaddimesinde soyle buyurur-
oLw a) j v Juj tf ^Sju j ^ji y> f-j. a, j *d*i j Ya'ni "Kutub, ma'lum-i gayr-i
muayyendir ve o mahall-i nazar ve tecellidir; ve alemin zahirine ve batimna
asar ondan sudur eder ve rahm olunan kimseye onun sebebiyle rahm olu-
nur; ve azab olunan kimseye de, onun sebebiyle azab olunur; ve onun sifat-
lan vardir."
ijf OU l$ta j 4—S. y> ~lT ^ ^ d)l lj Jj j. dlj d\j\j» Av?
1710. O fliizel, yiiz hinlerce iyitfi ve kbtuyu her gece gonullerden ho§altu.
[1682]
giizel olan kutb-i zaman, her gece halkin gonullerinde olan iyi ve kdtu
hayalati bo§altir.
§urrah-i kiramdan ba'zilan, bu beyitlerde mezkur olan tasarrufati dogru-
dan dogruya Hakk'a izafe etmisterdir. Ve hakikatte bilciimle tasarrufat
Hakk'in olduguna subhe yoktur. Fakat tedbirat-i ilahiyye alemde kutbun
vticuduyla vaki' oldugundan, Ankaravi hazretleriyle Hind §arihlerinden im-
dadullah Qi§tT (k.s.) hazretleri kutb-i zamana nisbet etmi§lerdir; ve gerek
yukandaki beyitlerin mufadina ve gerek Hz. §eyh-i Ekber efendimizin yu-
karida gosterilen beyanat-i aliyyeyelerine nazaran, kutb-i zamana aid oldu-
guna subhe yoktur. Zira kutb-i zaman halife-i ilahidir ve halife mustahlifin
aynidir.
c^s^
MESNEVt-t §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
1711. {jiinduz goniilleri ondan doldurur, o sadefleri inciden doldurur.
Gece olunca halk uykuya yatarlar ve goniilleri iyi ve kotii hayallerden ve
fikirlerden bo§ahr. Gixndiiz olunca yine hayalat ve efkar ile kalbleri kutb-i za-
man doldurur. sadef mesabesinde olan kalbleri, inci misali olan efkar ve
hayalat ile doldurur.
1712. O evvelhi fikirlerin hepsi, hiddyetden dolayi cardan tantr,
Ya'ni geceleri uyku ile kalblerden bosalan efkar ve hayalatin hepsi, kutb-i
zamanin ir§ad ve hidayetinden dolayi canlan, ya'ni sahiblerini tanirlar.
1713. Serdn san'ahn ve ma'rijetin, sana eshab kapisini agnak vein, sana gelir.
Ya'ni sen gece, san'at ve ma'rifet sahibi olarak uykuya dalmis. isen, sabah
olunca senin o san'at ve ma'rifetin, sana kar ve nzik kapisim agmak igin, yi-
ne sana geiir.
1714. Otuyumcunun sari ah, demirciye gitmedi; hu giizel huylunun huyu, o
miinkire gitmedi.
Kuyumcu olarak uyuyan kimse, sabahleyin yine kuyumcu olarak uyan-
di; uyandigi vakit kendisini demirci olmu§ bulmadi. Giizel huylunun huyu da,
fena huylu kimseye gitmedi.
jF^J jjj ^} f**>~ <£y* j&r ^j^-^a lfSl>- _J ^A^
1715. Sanatlar ve huylar cihaz gibi, hiyamet giinunde sahibi tarajina gelirler.
"Cehiz" cihaz kelimesinin imale olunmu§ suretidir. "Hasm" burada sahib
ma'nasinadir. Ya'ni olum hali uykunun naziridir. Uyuyan kimsenin san'ati
ve ahlaki uyandigi vakit nasil kendisine taalluk ederse, ba's-i kevnide, her-
kesin iyi ve kotii ahvali, yine kendisine rati' olur. Nitekim hadis-i §enfde
oyy IS djjjJ- jdj£~*s \S oyy ya'ni "Yasadiginiz gibi oliirsiinuz; ve oldii-
giinuz gibi ha§r olunursunuz" buyrulur.
■
AHMED AVNl KONUK
1716. San'atlar ve ahlaklar uykudan sonra, yine siir'aile sdhtbine geri gelir.
1717. San'atlar ve dii§iLnceler, sabah vaktinde yine giizel ve $irkin olan yere
giiti.
1718. ZKasid olan giiver tinier gibi $ehirlerden kendi §ehri iarafina, hisseler ge-
tirir.
"Peyk" kasid ve sal ma'nasinadir, postaci demektir. "Behre-ha" hisseler
ve nasibler ma'nasinadir, miifredi "behre" dir. Guvercin postalan kadimden
beri mevcuddur, elyevm bunlar askeri idareler tarafindan inde'1-icab istifade
olunmak icjn beslenmekte ve postacihga ahsnrilmaktadir.
Beyt-i §erlfde, uyku halinde dagilan efkarin, uyamldigi vakit yine kendi
sahibleri taraftna riicu'lan hali, postaci giiverciniere tesbih buyrulmu§tur.
tutinin, o tutilerin hareketini i§itmesi ve o tutinin
kafes icmde olmesi; ve efendinin onun hakkindaki feryadi
1719. O ku$, o tutinin ne ya-pttgtni x^iiivgi vakit, o da titredi, distil, soguk oldu.
"Ge§t serd" soguk olmak, olmekten kinayedir. Zira ceseddeki hararet-i ga-
riziyyenin sonmesi, olum haliyle vaki' olur.
1 720. Uaktaki efendi onu bovle diismiis qordii, sicradi ve hiilahini yere vurdu.
[1692] j v u
°$^e>
MESNEVf-1 SERfF §ERHt / I. ClLT • MESNEVl-1
1 72 1 . Uaktaki ontin bu rengini ve halini gordii, efendi sigradi ve yakasini yiriii.
u&r ^ \jr <jS <^>ji **r ji l Cx^>- t>j>- _> v/ 'J* J* ^ ^^
1722. ^Dedi: By giizel ve ho§ sesli olan tuti, bu sana ne oldu; ni$in boyle oldun?
a* jlr** J f-*-* ^j^ ^ u> j\J dry- fj* \*ij* <^i
1723. Syvah yazik! ^enim guzel sesli kusum. Byvah yazih! ^enim musahib
ve sir i
dasim!
1724. Byvah yazik! H^enim nagmeleri laiif olan kusum; benim ruhumun ouzel
kokusu ve benim fesleaen bancem!
Cenab-i Pir, bu kissanm zimmnda kendi zevk-i alilerine aid esrara isaret
buyururlar. Kissanm zahirine nazaran bu teessiirler tacir tarafindan gaib etti-
gi tut! hakkindadir; fakat hakikatte Cenab-i Pir'in bu teessiifleri, gaybubet bu-
yuran ma'sukan-i ilahiyyenin ser-firazlanndan §emseddin-i Tebrizi efendi-
miz hakkinda vaki' oldugu hissolunur. Ve bu vak'a, fakir tarafindan terciime
ve tab* ettirilmis. Menakib-i Sipehsalaf 'da tafsil olunmustar. Zira Mesnevi-i
§enf in ibtidasinda 123, 130, 133 ve 142 numarah beyitlerinde goriildugu
vechile, soz bir aralik §emseddin-i Tebrizi efendimiz hazretlerine intikal etmi§
ve Qelebi Hiisameddin efendimiz tarafindan cenab-i §ems ile vaki' olan son-
betden bahs buyrulmasi niyaz olunmus. idi. Hz. Hr-i destgir efendimiz dahi
bunun acikca soylenmesi munasib olmadigini ve hikayenin zimnma kulak
tutmasim tavsiye buyurmu§lar idi. Hikayenin zimnindan maksad yalmz pa-
disah ve cariye hikayesi degildir; belki Mesnevi-i §erif kissalannm hepsi igin,
bu kissa variddir. Binaenaleyh bu tut! ve tacir kissasmda buna isaret buyru-
lur. Nitekim teessiifata aid olan kelimata dikkat olunursa, bu nokta-i nazar
daha ziyade tavazzuh eder; ve atideki beyt-i §erifin Izahi da bu ma'nayi
te'yid eyler.
1725. Bger Suleymdnm boyle bir kusu olsa idi, ne vakit o, bu kuslar ile mes~
gul olurdu.
^^
AHMED AVNt KONUK
§urrah-i kiram hazarati bu beyt-i §erifde birgok mutalaat beyan etmister-
dir; ve nihayet Siileyman (a.s.) gibi sun ve ma'nevi tasarruf ile zahir olan
bir nebiyy-i zisana kar§i soylenen bu soz, her ne kadar edeb dairesinden ha-
ric ise de, tacir bunu ask ve muhabbet saikasiyla soylemis oldugundan
ma'zur bulundugunu ve cunkii lisan-i a§kin edeb ve kaide gibi seylerle mu-
kayyed olmayacagini beyan etmister ve bu miitalaada ittifak eylemisjerdir.
Fakat yukanki beytin izahindan dahi ma'lum oldugu uzere, bu sozler ne
edeb dairesinden haricdir ve ne de lisan-i askdir; belki pek vazih bir hakikat-
tir. §oyle ki: Siileyman (a.s.) bir nebiyy-i zisan olmakla beraber, sahib-i se-
riat degildir; belki Musa (a.s.) in §er!atini te'yid buyururlar idi. Halbuki Mu-
sa (a.s.) o kadar kemal-i azamet ve kurbet ile j-** **\ & ^i ^ui ya'ni "Ey
Allah'im beni ummet-i Muhammed (a.s.) dan yap" buyurmusterdir. Ve
(s.a.v.) Efendimiz dahi ^ui ^ **-*; U u~ ^ r lT ] ^ J va ' ni " E § er karinda-
§im Musa diri olaydi, bana tabi* olmaktan ba§ka takati olmaz idi" buyurur
ve bu ma'nayi izah igin Cenab-i Fir atide II. cild-i Mesnevi-i §epP lerinde
soyle buyururlar: (354-356 nolu beyitler)
JL*JLy. Jbf «^ j jJj\f
ajj y jj* jjjj ^ r ^^
Z*i$j \4\C~*^j j\ LL^jf *y~
ti~^l c—fc^-j jji 4j>- &\ c-'jLp c-aj
j\j JU^-I *9jj2 0L« ji
jl?xj ji \j*j>- {<*»y* oi <u? iP
"Vaktaki Musi senin devnnin parlakligini gordii, zlm onda tecelli-i subhi
esiyor, dedi ki: Ya Rab o ne devr-i rahmetdk; rahmetden de ileridir; orada
rti'yet vardir. Kendi Musa'm deryalara daldir; devre-i Ahmed (a.s.) arasma
gikar. "
tmdi Cenab-i §ems-i Tebrizi efendimiz, haklannda J-ji^-i ^ *W^ j*\ ^u
[Ummetimin alimleri, Beni tsrail'in peygamberleri gibidir] buyrulan urefa-
yi rabbaniyyeden ve ma'sukan-i ilahiyyeden idi ki, hicjbir peygambere bu
payelerde iimmetler nasib olmamisUr; zira o iimmetlerin tabi' olduklan en-
biya-yi izam hazarati bile, ummet-i Muhammed (a.s.) dan olmayi temenni
etmisjerdir. Bu ma'na ise, sair enbiya iizerine fazl ve tekaddum-i Muham-
medTden baska bir sey degildir.; ve Kur'an-i Kerim'de bu fazl ve tekaddiim
j^. 'J* ce-J' J^. &£ ail j (Isra, 1 7/55) [Gergekten biz, peygamberlerin ki-
mini kimiiiden iistiin kildik] ve j& J* *?+■£*, toi jlji jjL- (Bakara, 2/253)
[0 peygamberler ki, biz onlann bir kismini, digerlerinden tistiin kildik]
ayet-i kertmeleriyle sabittir. Bu halde beyt-i §erifin ma'na-yi i§ansi: "Benim
<^g^o
MESNEVt-t SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
musahibim ve sirda§im olan cenab-i §ems gibi, Siileyman (a.s.)in efrad-i
ummeti arasinda bir ferd bulunsa idi, kendi efrad-i ummetinin fazil ve kema-
latini hige sayardi" demek olur ki, bunda da ne su-i edeb ve ne de lisan-i a§k
vardir, ancak vazih bir hakikat mevcuddur. Ve bu fazl, cenab-i §ems'in,
Siileyman (a.s.)m uzerine fazli degil, belki ummet-i Siileyman (a.s.) iizeri-
ne fazhdir. Eger bu mutalaaya i'tirazen: "Beyt-i serifin ma'na-yi isarisi mu-
vafiktir. Ma'na-yi zahirisine nazaran su-i edeb vardir" denecek olursa, ce-
vab veririz ki" MesneviA §enf den maksud olan "tacir ve tuti" masalini an-
latmak degildir; belki bu kissa zimnmdaki ma'nalardir. Nitekim atide gele-
cek olan birgok beyitlerde bu ma'nayi Cenab-i Fir turlii turlli iradat ile izah
buyuracaklardir. Binaenaleyh zahir-i maani hakkinda beyhude yere it'ab-i
zihn etmemek evladir.
1 726. Syvah yazik! HSir kus ki, ucnz buldum, hcdbuki onun yiiziinden yiiz ce-
virdim.
Ya'ni kendime kolayca bulmus. oldugum bir musahib-i zi-irfam, kolayca
elimden kagirdim, Nitekim Menakib-i Sipehsalafm mutalaasindan, Cenab-i
Pir ile Hz. §ems arasindaki miinasebetin boyle oldugu anlasihr.
'j 7 S f-jf ** ^/ uty °J^ \j*s Jk} uh y C)\tj i£\
1727. By dil, sen bana cok ziyansm; mddemki sen soyleyicisin, hen sana ne soy-
liyeyim?
Bu beyt-i serif dahi vaki'a mutabiktir; zira Cenab-i §ems Hz, Ptr'e miilaki
olmazdan mukaddem, pek mestur bir halde idiler; onlann enva'-i kemalatmi
pariak elfaz ve e§'ar ile ifsa buyuran Hz. Pir efendimiz olmusOir. Zira kendi-
leri evliya-yi kiram hazaratimn biilbiillerindendir; nitekim bir beyitlerinde
kendilerini oyle tavsif buyururlar:
"Ben Hakk'in bag-i irfanimn bulbuliiyum; akil nerede, ben nerede!"
1 728. By dil, sen hem aiessin ve hem harmansin; hit harmana nice hir ales vu~
rursun.
G ^^>
AHMED AVNl KONUK
Dilin ate§e tesbihi te'sirinden dolayidir ve harmana tesbihi de, harman gi-
da-yi mahz olan bugday ihzar etmesindendir. Ya'ni dilin hem faidesi vardir
ve hem de zaran vardir. Ey dil, bir taraftan Hz. §ems'in kemalatim izhar eder-
sin; bu faideli bir §ey oldugundan sen harman gibisin; ve fakat bu soylemen
Hz. §ems'i istitara sevk ettigi ve sen onun sohbetinden mahrum kaldigin igin
harmana ate§ vurmus. gibi olursun.
1729. Qizlide can senden efcjan eder. Uakia o, sen her ne sbylersen onu yapar.
Hz. Fir "can" ta'biriyle kendilerinin ruh-i pur-fiituh-i alilerine isaret buyurur-
lar. Ya'ni ey dil, gizlide can senin elinden feryad edip durur; vakia sen her ne
soylersen can onu yapar. Ya'ni herkesin lisani camna tabi' oldugu halde, benim
canim lisanima tabi'dir; zira lisanim lisan-i Hak'dir. Binaenaleyh lisammdan
sevk-i ilahi ile zuhur eden esrari, canim kiskandigi igin feryad eder. Bu i'tibar
ile benim canim dilimin soyledigini yapar; zira soyledigim cammm sirndir.
^y OUji ^ £ j p* dlj ij\ ^y Olb ji gf ^ d\jj l$\
1730. By dil. nihaitetsiz hazine de sensin; eu dil, ila$siz maraz da sensin!
[1702] U U "
1731. DCuslann safiri ve hilesi de sensin; hicran vahsetinin enisi de sensin.
Ey dilim, kusjann sadasini gikanp, onlari taklid suretiyle hile yapan ve tu-
zaga diisuren sensin.
Ya'ni insan-i kamil ervah ku§larimn mertebesine tenezziil edip, onlann
anliyacagi lisan iizere sozler soyler ve nihayet onlan nefis sahralannda hay-
vanlar gibi gezmekten men' edip, riyazet ve miicahede tuzagina dusurur; ve
ervah asillanndan aynlik vah§eti icjnde girpimrken, insan-i kamil guzel ve la-
tif sozler ile onlann enisi olur.
OUT ja J& oi^T oj y fj\ OUI ^ <J\ ^-V* fW *^r
1732. By amansiz, hana ne kadar aman verirsin? By sen ki, henim kinime ya-
yx kirislemissin.
Ya'ni ey dil, bana hig aman vermezsin. Benim aleyhime olarak ok gibi
olan sozleri kiri§e koyup, hemen yayi gekmek tizeresin.
GN£3£6)^t>
MESNEVt-l §ERlF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 •
1733. 3§ie henim ku§umu u$urmu$sun; sitem mer'asmda az oila!
1734. ^a hana cevah ver, ya adalet ver; yahut eshah-i §adiden hahra ver!
Ey dil, ya i'tizanm beyanen cevab ver-, veyahud kusurunu i'tiraf edip in-
safa gel; ve i'tidal dairesine gir! Yahud beni mesrur edecek sebeblerden hati-
ra soyle!
1735. Eyvah yazih! 'TZenim zulmet yakici sahahim. Syvah yaztk! henim saba-
hi -parlatici nurum!
1736. 6i/uaJi yaztkl nSenim latif ucucu hn§um, intihadan, henim ibtidama uc-
mu$tur.
Dikkat olunursa, bu teessiifatin cumlesi Cenab-i Fir tarafindan §ems-i
Tebrlzl efendimizin gaybubiyetlerine hitaben vaki' oldugu anlagihr. Hele :
"Intihadan benim ibtidama ucmu§tur" ta'biri, onlar hakkinda olduguna vu-
zuh derecesinde bir i§arettir. Zira evliya-yi kummelinin ervah-i aliyyeleri, ni-
hayet-i mertebeye vusulden sonra, tekmil-i talibin igin, "seyr-i anillah" ile
meratib-i siilukiin bidayetine niizul ederler; binaenaleyh intihadan ibtidaya
ucmu§ olurlar. Hz. Pir efendimiz, Cenab-i §ems ile miilaki olmadan evvel bir
veliyy-i kamil idiler; fakat Hz. §ems ile vaki' olan sohbetden pek biiyuk isti-
fade buyurduklanni ba'zi ebyat-i §enfelerinde izah buyururlar.
"Benim pirimdir ve miindimdir; benim derdimdir ve benim iliamdir; bu soz
agik soylenmi§tir ki, benim §ems'im, benim hudamdir. "
jS ^j \j d\f>o. *— 51 V £>- jj\ \j OtaU c~w^j j^U
1737. Cohil ehede hadar me$ahkatin a§iktdir; kalk .jlT ls »= (ft hebecl)e kadar
^—51 V = (la uksimu)yu oku!
AHMED AVNl KONUK
Suver-i alemin nereden geldigini ve neden ibaret oldugunu bilmeyen ve i§in
haklkatini anlamayip, sabun kopiigu gibi olan bu suretlere rabt u kalb edenler,
hakikatte renc ve me§akkatin asjkidirlar. Zira fan! olan bu suretlere goniil bag-
layanlar, onlarin gaybubeti ile yanar, tutusur ve feryad ederler. Nitekim tacirin
gonlii, suver-i alemden bir suret olan native baglanmis. ve onun olmesi ile fer-
yada bastemisttr. t§te hakikatten cahil olaniann hali boyledir. Eger sen bu
ma'naya delil istersen kalk p-ii ^ =la uksimu" sure-i §erifesini jS j= f! kebed"
e kadar oku: xf j aiLWi uiu !*2 Jj Uj jf, j jOJij^ j^ cJi 'j jlSui pJi S (Beled,
90/1-4) [Hayir! Bu beldeye, senin bu beldeye giri'sine, babaya ve ondan gelen
gocuga yemln ederim ki biz, insani birtakim zorluklar, zahmetler ve sikintilar
icinde yarattik.] Miifessirin hazarati arasinda ^ =la hakkinda ihtilaf vardir; ki-
mi zaid addetmi§ ve kimi zaid degildir demistir. Tafsili tefsirlerde mevcud oldu-
gundan burada zikri zaiddir. Fakir bahse mutabik olan ma'na-yi i§arisini arz
edecegim, §oyle ki: "La" zaid olmayip (s.a.v.) Efendimiz'in sirren Hak Teala
Hazretieri'yle vaki' olan muhatabasina, canib-i uluhiyyetten bir cevab
makamindadir. muhatabamn mahiyyeti bize meghuldur.
"Beled"den maksud, alem-i suret olan dunyadir. "ValkTden murad, vu-
cud-i hakikinin sifat ve esmasidir. "Veled"den maksud, hazret-i §ehadetde bu
sifat ve esmanin mezahiri olan suver-i kesifedir. §u halde ma'na-yi i§arisi
boyle olur: "Hayir, ya Habibim, mertebe-i §ehadetime kasem ederim ve sen
el-an bu mertebeye niizul edip sakin oldun ve valid olan sifat ve esmama ve
mevlud olan onlarin mezahirine kasem ederim; muhakkak biz insani renc ve
mesakkat iginde yarattik." Imdi insamn renc ve me§akkatte yaratilmasi, ge-
rek kendi viicudunun ve gerek muhitindeki e§yanm libas-i gayriyyet ile za-
hir olmasindan dolayi, insamn bu vucudat-i izafiyyeyi ve suver-i hayaliyye-
yi mlistakil zannetmesindendir.
y ^y*- -p r^ J^ ***-> ->-> y ^u ^ r^ &* ^ ^
1 738. Senin cemalin ile rencden farig oldum; ve senin irmagmda ko-pukten sci-
fi oldum.
1739. ^u teessufler gormenin haualidir; kendi nakH-i vucudundan inhita'dir,
Ya'ni bu teessufler, hep giizel bir surete in'itafindan hasil olan hayalin
te'siriyledir; ve o hayalde istigrak hasebiyle kendi viicud-i hazinndan kat'-i
MESNEVl-t §ERfF §ERHt / I. ClLT • MESNEVf-1 •
nazar etmektir. Ya'ni ey mtiteessif olan kimse, gaib olan gitti ve onun gorul-
mu§ olmasindan mtitevellid bir hayal kaldi. Halbuki o hayalin vucudu hazir
degildir. Senin viicudun ise mevcud ve hazirdir ve nakiddir. Binaenaleyh
kendinin hayalini birak da, nakid olan viicudunun muktezalanyla me§gul ol!
Nitekim §airin:
Gormeyeydim ne olaydi seni ben
Sonmez ateslere yakdm beni sen
Demesi de bu ma'nadandir.
C~~ J djb X*p £>■ p>&- jT Ji jT C— «J ojlf J>- I j >ji J>- u/
1 740. Dtakk'm gayreti idi; Uiakk'a $are yoktur. Diani bir gbniil ki Diakk'in
hukmunden yiiz par$a degildir?
Tutinin elinden gitmesi Hakk'in gayreti idi. Zira Hak Teala Hazretleri gayur-
dur; binaenaleyh gayretle tecellisine kar§i bir miidafaa ve gare ittihazi kabil de-
gildir. Kaza-yi ilahtden parca parca olmayan bir gdmil var midir? Nitekim Ce-
nab-i §eyh-i Ekber efendimiz Fususu'l-Hikem'de Fass-i Muhammedi'de §6yle
buyururlar: •>* id* aji jjbo 01 *^ J* jj* jJ--> 01* Ya'ni "Hak Teala Hazretleri kul-
lan iizerine gayurdur ki, kendisinin gayrisi ile iltizaz eyledigini i'tikad ede."
1741. Qayrei o oltir ki,o ciimlenin gayridir. O zai ki beyandan ve demdemeden
efz&ndur.
Hakk'in gayreti demek, Hak butiin e§ya-yi mevcudenin gayri olmasidir
demektir. Zira Zat-i Hak, higbir kayit ile mukayyed olmayan bir vucud-i mut-
laktir. Ve vlicud, bu mertebesinde bilciimle kuyud ve izafatdan miinezzehdir;
ve o Zat-i mutlak kayit ve beyana ve demdemeye, ya'ni lafiz ve savt ile ta'bir
ve tavsife sigmaz; ve viicud-i mutlak-i Hakk'i, maddeden miicerred olarak
mu§ahede kabil degildir. Nitekim Cenab-i §eyh-i Ekber (r.a.) Fususu'l-Hi-
kem'de Hikmet-i Ferdiyye'de §6yle buyururlar: oi» ui >\^.\ ^ \>j~ jj-i juLl. V
^uji j* j* oiJJb s\ Ya'ni "Hak Teala mevaddan miicerred olarak ebeden mu-
§ahede olunmaz; cunkii Allah Teala zatiyla alemlerden ganidir."
<_$ju Lj j]$ jlii 1; (jjj Uji ^ c!J-M Ujj^ (j\
1742. Byvah yaztk! ^aki§ikli dilbere nisar olmak i$in, benim gozumiin ya$i de-
niz olaydi.
GS^^
AHMED AVNl KONUK
Zira ma'suk suretinde zahir olan Hak oldugu ve Hak bu maddede mu§a-
hede olundugu igin, Cenab-i Pir "yaki§ikh dilber" ta'birini isti'mal buyururlar.
1743. ^enim tutim, jehim ve idrak sahibi husum; benim jikrimin ve esranmm
terciimani!
Ferheng-i CiMngitfde "Zeyrek-sar" "Hudavend-i fehm u idrak" ma'nasi-
na gosterilmi§tir.
1 744. ITler ne hi, yevmi i'tidal ve adem-i i tidal bana aelir idi, o evvelden sby-
lerdi, nihayet hahnma gelir idi.
Bu beyt-i gerifin ma' nasi mevciid serhlerden layikiyla tavazzuh edemiyor.
Fakirin anladigina gore "ruz" gtin ve ahirindcki \>= ya masdariyyet; "dad"
ata, insaf, adl ve i'tidal ma'nalanna gelir. Burada i'tidal ma'nasi munasib go-
riindu ve "na-dad"a, adem-i i'tidal ma'nasi verildi. Ya'ni her gun i'tidal ve
adem-i i'tidalden bana vaki' olacak ahvali, tuti evvelden bana soyler ve ha-
ber verirdi. Bana o soyledigi ahval peyderpey vaki' oldukca tahattur ederdim
demek olur ki, atideki beyt-i §erif dahi bu ma'nayi te'yid eder. Ve ahvali ev-
velden ke§if ve ihbar, insan-i kamilin hali oldugu zahirdir; zira onun nazan
a'yan~i sabite aleminedir.
1745. ^ir tutidir ki, onun avazt vakiyden gelir; onun tbtidasi viicudun tbtida-
smdan evveldir.
Oyle bir insan-i kamildir ki, onun kelami ilkaat-i ilahiyyedir; onun vela-
yetinin ibtidasi, viicud-i izafl aleminin ibtidasmdan eweldir. Ya'ni alem-i ec-
sadin halkindan mukaddem a'yan-i sabite alemindedir. Insan-i kamile olan
ilkaat-i ilahiyyeye "vahy" ta'biri caizdir; zira kamil, varis-i ulum-i nebevidir
ve onlarin kalblerine nazil olan ilkaat-i ilahiyye Kur'an'in gayri degildir; ve
Kur'an-i Kerim kiyamete kadar kamillerin kalblerine miinzeldir.
1746. O tuti senin bahntnda yizlidir; sen bunun ve onun iizerinde, onun aksi-
ni gormiissiin.
^
<^^
MESNEVt-1 SERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1 • ^
Ya'ni o insan-i kamilin tasarrufati senin sinende ve batimnda gizienmi§-
tir. Sen "bunun" ya'ni kalbinin ve "onun" ya'ni ruhunun uzerinde aksini gor-
mu§siin.
§urrah-i kiram "tuti" ta'btrini muhtelif ma'nalar ile gostermistir. Ba'zila-
n murad, vucud-i mutlakdir; ve ba'zilan ruh-i insanidir demisjerdir. Fakat
fakirin miitalaasina gore bu ebyat-i §erife hep yukanda 1697 numarada ge-
gen «ij j m\a/" & *^- j -Oiji Oj-Ai ^ — » \^u 3 \ beyt-i serifinin tefsir ve Izahi
oldugu anla§ihyor. Maahaza evliyaullah "cevamiu*l-kelim"dir; bu ebyatin
surrah-i kiram hazaratinin miitalaalanna gore birer vechi olmasi da caizdir.
1747. Senin siirumnu goturiir, sen ondan mesrursun. Ondan zulmii adalet gihi
Kabul edersin.
lnsan-i kamil senin kalbinde tasarruf edip, nefsindeki surur ve §etareti iza-
le eder ve yerine rikkat ve biika getirir; sen ise bu halden mesrur ve rmitelez-
ziz olursun. Nitekim ehl~i hakikat *uJ sO^Ji iJiyi ya'ni "Biika ile telezziiz, onun
semenidir" derler. Ve onun nefse zulumden ibaret olan killet-i ekl, killet-i
nevm, killet-i kelam ile olan emrini adl gibi kabul edersin.
Misra'-i sanideki "zulum" ta'biriyle aJlJ ^i j^ (Fatir, 35/32) ya'ni "On-
lardan ba'zilan nefsine zalimdir" ayet-i kerimesine isaret buyururlar.
Imdi salik, kesafet-i tenden kurtulmak ve kendisinde asar-i ruhaniyyet za-
hir olmak igin, insan-i kamilin emr ettigi, nefse zulumden ibaret olan riyazat
ve mucahedati ve huzuzat-i nefsaniyyeye kar§i muhalefati adl-i mahsus ola-
rak kabul etmek lazimdir.
1 748. By kimse, canim ten icin yahhn; cam yakhn ve ieni -parlathn!
Ey insan-i kamilin, nefse zulum ile olan emrini kabul etmeyen salik! Te-
nin huzuzatini verdin ve cismin hazzi igin canim yaktin ve harab ettin; cani-
ni yakip muazzeb ettin ve tenini kuvvetlendirip revnakdar bir hale getirdin.
L ^~*- j-&\ JJj J^>\ J>* j t { j~£ JU*\j>- i*>-y* ja f&-y>
1749. H^en yandim; benden cor cove aies vurmak vein, bir kimse cakmak fiiili
ister mi?
*$%&>
MESNEVl-I SERIF SERHt / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Butun gece §em' gibi yamyoruz; ate§e e§ ve baldan mahrumuz. Senin ce-
malinin firakmdan cismimiz harabe ve cammiz da bayku§ oldu. "
1753. himse hi, ayih ihen seri ve serhe§tir, o elinie kadeh tuttuau vakil na~
sil olur?
Ya'ni ayiklik halinde sert ve serkes. huylu olan kimse, bir de bade ile sar-
ho§ olursa ne hale gelir var kiyas et!
1754. JAzcjin hir arslan gibi hi, sifatdan hark ola, merg-zann genisliginden zi-
yade olur.
Zaten mizaci i'tidal dairesinden cikmis. olan bir azgm arslan, bir de ge~
men-zann geni§ligini goriirse, busbutiin i'tidalini gaib eder ve azgmhgi ar-
tar.
"Arslan"dan murad Cehab-i PTr'in zat-i §erifleridir. "Sifatdan haric ol-
mak"dan murad, varidat-i ilahiyye sebebiyle mizac-i §eriflerinin mecra-yi
i'tidalden gikarak sema' buyurmalandir. Nitekim Cenab-i §eyh-i Ekber haz-
retleri Et-TedMmtu'1-Mhiyye namindaki te'lifatlannda §6yle buyururlar:
ju^i l$s>* j* 0\j>^\ ^L-Ji ^ *fj~\ jU juu=pi ^la j i £rjij jJLu^ j* -usi* Ya'ni
"Eger sana bir hal galib olup seni ihsasindan gaib kilar ve sen de kiyam eder-
sen, kiyamin senin degildir; ve seni ancak varidin kaldirmi§tir. Imdi, vakt-i
ihsasina rucu' edersen derhal otur, i'tidalinin hey'etine rucu' et! Zira sema'da
hareket mecra-yi i'tidalden inhirafdir."
"Basit-i merg-zar"dan murad, alem-i ervahin saha-i vesilnin zat-i §erffle-
rine inkisafidir; ve bu mertebeden, viicud-i mutlakin zat-i hazretlerine olan
tecelliyatidir. Nitekim beyt-i atide o hale i§aret buyururlar:
1755. ZKafiye du§iinuriim ve henim dildanm hana henim didanmdan haskasi-
m dii§unme der!
Bu Mesnevf yi soylemek igin bir taraftan kafiye dusunurum; halbuki
ma'suk-i hakiki olan benim dildanm bana der ki: Kafiye dusunmeyi birak,
ancak benim tecelliyat-i cemaliyyem ile me§gal ol!
G $^#>
AHMED AVNI KONUK
Ben ehl-i nefsin aksine olarak nefsimi ate§-i a§k-i ilahide yaktim ve ruhu-
mu parlattim; gor gop gibi olan nefsinin sifatlanni yakmak igin bir kimse gak-
mak fitili ve kav ister mi? Eger isterse bana gelsin.
1 750. <7\<t(idemki hir yakmak fitili ate§i kabul edici olur, gakmak fitilini at ki,
ate§ gekici olur.
Ben, kav gibi oldum; kav gabuk ate§ ahr. Sen gabuk ate§ alan bu gakmak
fitilini al!
Bu beyitlerde Cenab-i Pir nefs-i nefislerinin tecelliyat-i gaybiyye-i ilahiyyeyi
kolayca kabul ve saliklere ifaza buyurduklanni beyan ederler; ve ayni zamanda
kendilerinin kav gibi olup Cenab-i §ems'den ate§-i a§k-i ilahiyi aldiklanna isa-
ret ve onlann gaybubetlerine atideki beyt-i §erifde tekrar teessiif buyururlar.
1751. Eyvah yaztk, eyvah yazik, eyvah yazik ki, byle hir ay hulut alhna aizlendi!
Pek gok teessiif olunur ki oyle bir insan-i kamil, gaybubet etti ve sohbe-
tinden mahrum kaldim.
1752. O^asil soyliyeyim ki, abnlumun ale$i keskin oldu. Diecr arslam azain ve
kan dokiicu oldu.
Gonlumdeki ate§-i i§tiyak §iddetlendi ve hicran ve firkat arslam azgin ve
kan dokiicu bir hale geldigi igin, soz soylemeye mecalim kalmadi.
§ems-i Tebrizi hazretlerinin ilk gaybubetlerinde Cenab-i Pir efendimiz mah-
dum-i allien Sultan Veled (k.s.) hazretleriyle, §am'da oldugunu haber aldigi §ems
hazretlerine manzum olarak gonderdigi bir mektubda §u beyitleri yazmis, idi:
^jOv* LJ\s>t^ ,p?^ C~2-5 (£jLj*> (T^*" ^L*—*-^ j>
"§ems-i Tebnzi'nm tolsimlannda, bir hazine mevcuddur ki, onun acaibi giz-
lidir. Senin sefer ettigin vakitten bed, balmumu gibi tathhktan ayn oiduk.
AHMED AVNl KONUK
1756. By henim kafiye diisuniiciim, hos otur; henim indimde devletin kafiyesi
sensm.
Cenab-i Hak'dan Hz. Pir'in sirr-i alilerine vaki' olan bir hitabdir. "Kafiye"
surde beyitlerin sonlanna gelen, birbirine benzeyen kelimelere dendigi gibi,
"tabi' olan §ey" ma'nasina da gelir. Ya'ni "Ey benim sjirde kafiye dusiinen
abd-i mahzim; seninle benim aramdaki ikilik, senin enaniyetinden fan! ol-
man ile artik kalkmis. ve ben sen olmusumdur. Binaenaleyh viicud-i izafi ve
ruhani alemindeki tasarruf ve devlet-i hilafetin hasebiyle sana tabi'dir.
1757. Uiarf ne olm; fa ki sen ondan endisedesin? Diarf ne olur? Ilafllarin
duvannin dikenidir,
Harfin ve savtin ne ehemmiyeti vardir ki, sen viicud-i hakkanim ile mii-
tehakkik olmus, iken onlar ile me§gul olursun. Harf ve lafiz dedigin §eyler,
ma'na bagina namahrem olanlann a§ip girememeleri igin divar-i efkara vaz'
edilmis. olan dikenlerden ibarettir.
1758. Diarfi ve savh ve kelami hirhirine katanm, id ki hu her iicii olmaksizin
sana sbylerim.
Kelime ve ses ve kelam olmaksizin sana soylemek igin bu tig vasitayi bir-
birine katar ve onlarin taayyunlerini mahv ederim; zira mertebe-i vahdetde
bilciimle taayyiinat mahv ve mustehlektir.
1759. O demv ki, jAdem'den gizledim, ey cihdnm esrdn olan sen, sana soylerim.
Malum olsun ki, Hatem-i enbiya Muhammedu'l- Mustafa (s.a.v.) Efen-
dimiz cemi'-i enbiyamn ezvakini cami'dir ve onlann sair enbiya (aleyhimu's-
selam) iizerine olan fazl u takaddiimleri hakkindaki izahat 1725 numarali
beyitte gegti. Ve ummet-i Muhammed'den makam-i kutbiyyeti haiz olan ve-
liyy-i zi§an, kalb-i Muhammedi iizerine bulunan varis-i nebevidir; ve o da za-
maninin ferdi ve yeganesidir. Onun zamamnda bulunan evliya-yi kiramin
her birisi bir peygamberin kalbi ve zevki iizerine olup ciimlesi kutbun madu-
6 ^^>
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVI-1 •
nundadir; ve ruyuzat-i ilahiyye cumlesine ve bilcumle kainat uzerine kutb-i
zamanin kalbinden tevzi* olunur. Ve kutbu'l-aktab, esrar-i cihani hamil bu-
lunan bir mimune-i ilahidir. Cenab-i Mevlana efendimizin bu beyan-i alilerin-
den zat-i §eriflerinin kutbiyyetle muttasif bulundugu anlasriir.
tmdi kutbu'l-aktaba olan hitabat-i ilahiyye, hakikat-i muhammediyyeyi
hamil olmasindan dolayi dogrudan dogruya Hatem-i enbiya (s.a.v.) Efendi-
miz'e raci' olur. Zira halife, mustahlifin aynidir. Binaenaleyh bu babdaki fazl
u takaddum, ancak Mtem-i enbiyanin fazl u takaddiimu olmus. olur.
§u halde beyt-i §erifin ma'nasi boyle olur: "Ey cihanin esranni hamil olan
abdim, Adem'den gizledigim nefesi ve tecelliyi, iste bi-harf u savt sana soy-
luyorum." Ve Hakk'in bi-harf u savt soylemesi, abd enaniyeti ile Hakk'in su-
unat-i sifatiyye ve esmaiyyesine buriinmesinden ibarettir. Varis-i Muhamme-
di'ye vaki' olan bu biirunmek keyfiyyeti, Hz. Adem'e vaki' olmamisttr. Ve
surrah-i kiramin bu babda muhtelif mutalaati vardir; bu miitalaat arasinda en
muhim olani tsmail-i Ankaravi hazretlerinin mutalaatidir.
1760. O demi hi Uialil'e soylemedim; ve o qami hi. Cebrail hilmez.
[1732] ° V
Bu bey it, ewelki beyite merbuttur. Ya'ni, ey cihanin esran olan abd-i
mahzim ve ey biilbul-i bag-i Muhammedi! Ibrahim Halil (a.s.)a soylemedi-
gim demi, sana soylerim ve Cibril (a.s.)a bildirmedigim garni, sana bildiririm.
Ibrahim (a.s.)a soylenmemis, olan dem ve tecelli, ezvak-i kamile-i mu-
hammediyyedir. Nitekim yukandaki beyitte §erh olundu ve 1725 numarada
vaki' &•*>. J>s a&r lyUeL. f beytinde de bu ma'naya dair izahat gegti.
Cebrail (a.s.)a bildirilmeyen gam ise, ask-i ilahi gamidir. Zira Cebrail (a.s.)
"akl-i kull"un mazhandir; ve tavr-i ask, tavr-i aklin verasindadir. Binaena-
leyh Hz. Cebrail'in bu tavirda zevki yoktur. Nitekim mi'rac'da (s.a.v.) Efen-
dimiz'e, ancak "Sidre-i munteha"ya, ya'ni suver-i taayyiinatin nihayetine
kadar refakat edebildi ve "Benim makamim burasidir, buradan ileriye bir par-
mak yakla§irsam yanarim" dedi ve makaminda kaldi.
*y r* u ut j* ^j^ J &~ . *? <° ^e*^ <-*_> f c/° &
1761. demt hi, <jWesiha ondan dem vurmadi, Uiak flayretinden U (ma) six
dahi dem vurmadu
Bu beyit hakkinda dahi §arihler muteaddid vecihler beyan etmisterdir; fa-
kirin miitalaasi budur ki: Hak Teala Hazretleri bir mazhara iki ayni tecelliyi
AHMED AVNl KONUK
etmedigi gibi, iki mazhara da birbirinin aym olan iki tecelliyi etmemistir. Zira
viicud-i Hak namutenahi oldugu gibi, §uunati dahi namutenahidir. Imdi her
bir nebinin mazhar oldugu bir ism-i galib vardir; onun ezvaki bu ismin ha-
zinesinden zuhur eder; ve ilm-i ilahide sabit olan "ayn'lan ve hakikatleri, bu
ismin zillidir. Nitekim Musa (a.s.)in ism-i galibi ism-i Zahir oldugundan, §e-
riati tenzih uzerine geldi; ve fsa (a.s.)in ism-i galibi ism-i Batin oldugundan,
Incil-i §erif tesbih uzerine nazil oldu; ve besmele-i Incil'in "Bismi'1-eb ve'l-ibn
ve'l-umm" suretinde niizulii bu ma'nadandir, Nitekim Abdu'l-Kerim Cili haz-
retleri El-Insanu'1-Kamil namindaki eserinde izah buyurur. Rahmeten li'l-
alemin olan Hatem-i enbiya (a.s.v.) Efendimiz ise, birisi digerine galib ol-
maksizm, cerm'-i esma-i ilahiyyenin mazhan oldugundan, ona nazil olan
Kur'an, tenzih ve tesbih beynini cem' etti. Binaenaleyh fsa (a.s.) tenzihden
dem vurmadi, daima ummetini tesbihe da'vet etti. Ve ummeti bu da'vetden
dolayidir ki, kendisine uluhiyyet isnad ettiler; fakat ummet-i iseviyyenin ha-
talari Hakk'i suret-i tseviyyeye hasr ettiklerinden dolayi vaki' oldu. Halbuki
Hak gayretinden na§i tenzlhi hem isbat ve hem de nefy icin mevzu' plan U
"ma"siz soylemedi. Nitekim Kur'an-i Kerim'de *^i *lis 'Jl (§ura, 42/1 1) bu-
yurur ve yanm ayette tenzih ve tesbih beynini cem' eder. [^ *iLr 'Jl da "il
"ke" edat-i te§bih olduguna gore "O'nun misli gibi bir §ey yoktur" demek olur
ki J^ &* ^ ^--J demektir. Ya'ni evvelen misl isbat olunur, sonra nefy olunur.
Ve kelime-i tevhtdde dahi kezalik, evvela nefy ve sonra isbat vaki' olur. Zira
Hak Siibhanehu ve Teala Hazretleri kendi varhgi muvacehesinde ba§ka bir
varlik bulunmasini istemez. Nitekim Fir'avn'm ve Nemrud'un enaniyetlerine
kar§i nasil bir gayret izhar buyurdugunu Kur'an-i Kerim'de zikr etmistir. Ve
tenzih-i sirf, Hakk'in viicudundan ba§ka vucud isbatini iktiza eder.
1762. I* (ma) ne olur? Jlugaite isbat ve nefiydir. ^en isbat degilim, zatsizim
ve nefyim.
Ya'ni U (ma) Arabcada hem isbat ve hem de nefy ma'nasina gelir; nite-
kim 'cjij«*£ ]>* "(HjJ ^ '3 (Al-i Imran, 3/22) ya'ni "Onlann yardimcilan yoktur"
cumlesinde nefy ma'nasina gelir. Ve ism-i mevsul oldugu vakit dahi isbat
ma'nasi ifade eder. Nitekim c*~ u Jji "ilk i§ittigim §ey" cumlesinde de, bir
seyin isbati ma'nasinadir. Imdi ewelki beyit ile, bu beyit birlestirilip ma'na
verilirse, daha ziyade vuzuh hasil olur: Isa (a.s.) in dem vurmadigi o zevk-i
tenzihi, Hak Teala gayretinden U (ma) siz, ya'ni nefy ve isbatsiz soylemedi;
C^9£3
MESNEVl-1 SERtF SERHl / I. ClLT- • MESNEVt-1 •
zira U (ma) taayyiinde isbat ve nefy ma'nalanna gelir. Halbuki ben isbat de-
gilim; giinkii viicud-i izafi-i abdanimi, vucud-i hakiki-i Hak'da fan! kildim.
Ben bi-zatim, giinki benim haktkatim ilm-i ilahideki ism-i ilahinin zillidir; ve
ism-i ilahi, musemma olan Zat-i ilahinin aynidir. Binaenaleyh benim zatim-
daki ve hakikatimdeki varhk, Hakk'in varhgidir; su halde ben bi-zatim ve
nefyim.
1763. HSen kesligi, na-keslikte buldum; binaenaleyh kesligi na-keslikie feda eitim.
Ya'ni ben varligi, yoklukta ve rif ati, zillette buldum. Binaenaleyh varligi
yokluga ve rif ati zillete sarf ve feda ettim; ve ta'bir-i digerle, ben bakayi vu-
cud-i Hak'da fan! olmakta buldum. Binaenaleyh enaniyyet-i abdanimi "vti-
cud-i Hak'da zillete feda ettim.
Jj^j>- a>jA fi-tSj* 0L2i>- <*JUj>- jj^j>- oJLj s-ftJLj OULi *»JUj>~
1 764. nSiilun §ahlar kendilerinin hendesinin bendesidir; biitiin halhlar kendile-
rinin miirdesinin m&rdesidir.
Ya'ni abdani olan varhgim ile nakes idim, onu Hakk'in varligi muvace-
hesinde terk ve feda ettim; ve sifat-i nefsaniyyemden tecerrud ettim. Benden
zahir olan Hakk'in sifati oldu. §u halde ben, nakes iken, kes oldum. Zira Hak
zuhurda bize mu§tak idi ve biz de vucudda O'na muhtac idik. Bu halin mi-
sali budur ki: Padisahin debdebesi ve ihti§ami tebaasi ve bendeleri ile hasil-
dir; ve bendeler de padisahin lutfu ve ihsani sayesinde rahat ederler. Bina-
enaleyh padisah debdebe ve ihtisam igin bendelerine muhtacdir; ve bende-
ler de padisaha muhtacdir. Ve ikinci misal de budur ki: Butun halk kendile-
rine fedakarhk edenlere kar§i fedakardirlar; ve kendilerini sevenleri severler.
Ve Hz. §eyh-i Ekber efendimiz bu ma'nayi Fususu'l-Hikem'de Fass-i Ade-
mi'de su beyit ile beyan buyururlar:
"imdi hepsi muftekirdir; hepsi mustagni degildir. Iste bu hakdir ki biz dedik ve
kinaye etmedik. "
Ya'ni gerek Hak ve gerek alem yekdigerine muftekirdir; her birisi yekdi-
gerinden mustagni degildir. Alemin Hakk'a iftikan viicuddadir ve Hakk'in
aleme iftikan ise vucudda olmayip, esma ve sifat-i ilahiyyesinin alemin maz-
Gstwg>
AHMED AVNl KONUK
hannda fiilen zuhurundadir. Hoca Hafiz girazT (k.s.) bu iftikan, bir beytinde
istiyak ile ta'bir buyurmu§tur. Beyit:
"Ma'§ukun sayesi a§ik uzerine du§tii ise ne oldu; biz vucudda O'na muhtac
idik; da zuhurda bize mu§tak idl "
\j jj-*i p" c**«« o.,.*^ OwJ>- aJU^- \j iptjjs*- c-.*«o C-***J Ot&Li aJL*j*-
1765. biitiin sahlar kendi madununan madunadur; hiitiin halklar kendi sar-
hoslanmn sarhosudur.
Ya'ni sahlar, kendilerine miinkad olanlann miinkadidir; ve biitiin halk
kendilerine meclub olanlann meclubudur.
1766. S^insizm onlan sikar eimek icin avcv, kuslara av olur.
Kusjar evvelen avciyi bulunduklan mahalle cezb etmek suretiyle, onu av-
lamis. olurlar; sonra da avci onlan avlar.
1 767. ^Dilberler asikhin can ile aramislardir; biitiin masuklar da asiklann $i-
kdridtr.
Ya'ni dilberlerin suslenineleri ve kendilerine geki diizen vermeleri, hep
kendilerine a§ik aramak igindir. Binaenaleyh a§iklar, ma'suklann sjkandir ve
asjklar dahi ma^uk ararlar; binaenaleyh ma'§uklar dahi a§iklann §ikandir.
1 768. Dier kimi ki, sen ona asik gordiin, ma'snk bid; zira nisbeiie hem budur
ve hem odur,
Ya'ni a§ik, hem a§iktir ve hem de ma'§ukdur; ve keza ma'suk dahi hem
a§iktir ve hem de ma'suktur. Zira ayet-i kerimede Hak Teala Hazretleri bu ha-
kikate ^j^> j J^-^-j (Maide, 5/54) ayet-i kef mesinde i§aret buyurur; cunkii
ma'na-yi mumfi "Allah Teala onlan sever ve onlar da O'nu severler" demek
olup hubb-i ilahi onlarm muhabbetlerine takaddiim etmi§tir. Ve bu ma'nayi,
su beyitte §air giizel tasvlr etmi§tir:
< ^^
J
MESNEVl-1 SERIF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
A§k odu ewel du§er ma '§uka, ondan a§ika
§em 7 got ki yanmadan yandirmadi pervaneyi.
1769. Bijer susamislar cihandan su ararlarsa, su dahi alemde susamislan arar.
J*^- Jfy y ^-^s** c-^jT j^. j\ ^i J^y^ j> «^***j' j-^ ^y?
1 770. ^Mademki asik odur, sen sakit ol; mademki senin kulaaim o cekiyor, sen
[17421 kulak ol!
Ey salik kendini tedkik et; eger sende Hakk'a kar§i bir hiss-i a§k ve mu-
habbet varsa, bil ki Hak senin a§ikindir. Mademki a§ik Hak'dir ve bilcumle
tasarrufat dahi Hakk'indir, o halde sen kendi askini rehber ittihaz et ve sus,
rahatina bak! Ve mademki senin kulagini ceken Hak'dir, ya'ni sende bilcumle
ahvalinde tasarruf eden Hak'dir; o halde kendini O'nun tasarrufuna terk et ve
hasten ayaga kadar kulak ol! Birak ki, seni istedigi kadar ve istedigi yere ka-
.dar geksin.
^ ls*Uj j j^yj * jj ^ jy** j^ ^y? cf ^
1771. Sel, seyelanKk etliiji vakii baijla! Ue yoksa riisvdylik ve viranlik eder.
Bu hitab, Hz. Pir'in kendilerinden, yine kendilerinedir. Buyururlar ki: Li-
sanimdan saika-i a§k ile birtakim dekaik ve hakaik selleri akmaga ba§ladi. Ey
zattm, bu selin menba'im kapa; zira daha fazla ke§f-i esrar, aklin i'tidalini bo-
zar ve §uridelige sebeb olur.
*y. ^UaL- gf d\jij jij >j> j\jij aT ^jb fi> *>. ^
1772. HSen ne gam tutanm ki, viranlik ola! Uiarabenin alhnda hazine-i sul-
tan olur.
Harabliktan bana ne gam vardir! Zira harabelerde gomulmiis, olan sultana
ve hiikumete mensub hazine bulunmak me'muldur.
1773. Uiakk'a aark olan isier ki, daha ziydde gark ola; can denizinin dalaasi
gibi aliusi ola.
AHMED AVNt KONUK
Hakk'in varhginda ve a§kinda mlistagrak olan kimse, seyl-i a§kin istila-
sindan korkar mi? Belki daha ziyade miistagrak olmasmi ister. Bu, alem-i ke-
safet olan cismaniyyet diinyasinda onun istedigi budur. Nitekim alem-i erva-
hin birer dalgalan olan ervah, deniz gibi olan o ruhaniyet aleminde, higbir ka-
yit ile mukayyed olmaksizin altiist bir haldedirler.
1774. ^Denizin alh mi, yahud usiii mil ho§ gelir; onun oku mu, yoksa siperi mi
gbniil cezb edici gelir?
Ma'suk-i hakikinin kahn mi, yoksa lutfu mu hostar; onun cefasi mi, yok-
sa iltifati mi goniil gekicidir?
1 775. Bijer iarahi beladan ayn bilirsen, ey gbniil vesvesenin -paralanmi$i olur-
sun.
Siiruru gamdan ve cefayi safadan tefrik etmek vesvese-i evhamdandir; zi-
ra vucud birdir, tecelliyati da bir hakikattir. Onu tiirlu tiirlu renklere boyayan
bizleriz.
1 776. Bger senin muradvn i$in seher mezaki varsa, murddsizltk, di%erin mura-
dx deijil midir?
Senin muradin sana §eker lezzetinde ise, muradsizligin dahi dilberin mu-
radidir. Binaenaleyh eger sen hakikaten a§ik-i Hak isen, kendine tath ve lez-
zetli gortinen muradindan gegip, ma'§ukunun muradina razi olman icab eder.
1 777. Onun her bir yildizi, yiiz hilalin kaninin bahasidir. <JAlemin kanini dok-
mek ona helaldir.
"HilaT'den murad, salikin riyazet ve miicahede ile incelmi§ ve alem-i ru-
haniyyet tarafma dogmaga ba§lami§ olan sifat-i nefsaniyyesidir. "Sitare"den
murad, Hakk'in tecelliyat-i nuriyyesidir ki, bu incelmis. olan sifat-i nefsaniy-
yenin biisbutun zail olmasiyla dogar. Binaenaleyh Hakk'in her bir tecelli-i
nurisi, bir cok hilalin kan bahasi, ya'ni ma'dumiyyetinin bahasi olmus. olur.
*<&$&>
MESNEVt-1 §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVt-1 •
Ve mademki Hak kesif ve zulmani olan bu alemin i'damini miiteakib onu nu-
ramye tahvil buyuruyor, o halde ona alemin kamm dokmek helal olur. Zira
bu tecelli-i kahrisinde lutuf vardir.
1778. 1$i% bahamizi ve hun-bahartuzt bvdduk; can feda etmek tarafina acele et-
tih.
Ya'ni biz alem-i kesafete taalluk eden sifat-i nefsaniyyemizi feda etmenin
bahasim ve diyetini ve bunu miiteakib vaki* olan tecelli-i nurinin giizelligini
bulduk. Binaenaleyh nurani olan can alemine dahil olduk; fakat viicud-i ha-
kiki muvacehesinde bu nurani olan can dahi gayriyyet libasina burunmu§ ol-
dugundan, busbutun viicud-i mutlak-i Hak' da fan! olmak igin, bu cam dahi
feda etmek tarafina ko§tuk. Zira hadis-i kudside <~o i;i» *to ^ 3 *xB j^\ ^
ya'ni "Ben, beni seveni oldururum ve oldurdugiimun diyeti de ancak benim"
buyrulmu§tur.
l/^j* J* j* ^ y*~ l^ ^ <J *V j- 5 <^*^ ^e- <~$\
1779. By kimse, a$iklann hayatt olmededir; latife-i rabbdniyi goniil gotiirmenin
gayrinde balamazsin.
Ey a§k-i ilahiyi taleb eden salik, a§iklann hayati olumdedir. Batin-i
Hakk'i, ancak Hakk'in senin gonlunu gdturmesinde ve almasinda bulabilir-
sin; ba§ka tiirlii bulamazsm. Ya'ni bir cezb-i ilahi ile nefsinin sifatindan oliip
zevahir-i alemden goziinii kapayabilirsin.
1 780. HZen onun bahnini yiiz naz ve §ive ile istedim; o bana metal cihetinden
bahane etti.
Ben bu alem-i taayyiinde niyazdan gegip, makam-i naza kadem bastim ve
yiiz naz ve §ive ile onun batinini istedim. bana, benim alem-i zahirdeki me-
lal ve ruturumdan bahane eyledi. Ya'ni Hakk'in zahiri olan alem-i suretin
darhgindan biktim ve usandim. Genis. olan alem-i batinini istedim. Benim fxi-
turum sebebinden, bana bahane etti ve manialar gosterdi.
§urrah-i kiram "melal" ta'birini Hakk'a izafe ve te'vil etmi§ler ise de,
alem-i zahirde evvelen Mevlan^ efendimize rati' olmak daha miinasibdir. Ni-
Gg^
AHMED AVNl KONUK
tekim (s.a.v.) Efendimiz ±*** vj |JL *~ j^ ^^^. ya'ni "Ne olaydi, Muham-
med'in Rabb'i Muhammed'i yaratmiya idi" buyurmasi dahi bu ma'nadandir.
Ve Cenab-i Pir efendimiz makam-i nazda bulundugunu Divan-i Kebir' indeki
§u beyitte agikca beyan buyururlar:
"Biz dilencilikten ve niyazdan kurtulduk; ayak vurarak naz tamfma gel-
dik."
1781. ^Dedim: V^ihdyet hu akil ve can senin garkindtr. ^De&i: Qil, git hana hu
efsunu okuma!
Ma'§uk-i hakiklye dedim ki: Ben aklimi ve cammi senin varliginm fikrin-
de mustagrak kildim. Benim fikrimde ve hayalimde, higbir varligim kalmadi.
Binaenaleyh senin batimnda, senin senligin ile olmak isterim. Bana cevaben
dedi ki: Git, git bana efsun okuma! "Efsun" burada tezvir ve hile ma'nasina-
dir. Ya'ni bu sozlerinle bana kar§i hileye ve tezvlre kiyam etme; zira heniiz
nazannda senin senligin ve benim benligim var; ve aklmdan ve canindan
bahs ediyorsun.
1782. ^en senin dusiinmuf oldugun seyi hilmez miyim? By iki gormii$, dostu
nasil gormu§siin?
Bu beyt-i §erif, ma'sukun bahanesinin Tzahidir. Ya'ni ey a§ikim, sen ism-i
Zahir'imin mazhan olan suver-i alemden sana vaki' olan melal ve futur ha-
sebiyle, ism-i Batin'imin dairesini taleb ediyorsun ve benim huviyyetimde is-
tigraki istiyorsun. Ben bir miyim, yoksa iki miyim ki, batimmi ve zahirimi tef-
rik ediyorsun. Ben 'j*Q\ j ^Wt j 'yti j 'S/f\ 'J* (Hadid, 57/3) ["0 evveldir,
ahirdir, zahir ve batindir"] demedim mi? Ve y> (htive) ile hepsini birlestirme-
dim mi? Sonra aklmdan ve canindan bahs ediyorsun. Bunlarm hepsi benim
§uunatimdan birer §e'n degil mi? Ey iki gorusju, sen dostun vahdetini boyle
mi goruyorsun? Binaenaleyh bana bu efsunu okuma ve hile ve tezvirden iba-
ret olan sozleri birak!
Cenab-i Pir ma'suk-i hakiki ile muhataba mertebesinden, makam-i kese-
rat ve irsad mertebesine tenezziil edip atideki beyt-i §erifde buyururlar ki:
G £p^ >
MESNEVf-l §ERtF §ERHl / I. CiLT • MESNEVI-1 • '^^®
1783. 6y cam sakH olan, sen onu hakir gordun; zira onu ziyade ucuz satin aldin.
Ey sakilu'r-ruh olan salik! Sen ma'suk-i hakikiyi nefsini ve hazz-i cisma-
nini feda etmege deger kiymetde gormedin. Belki hakir gdrdiigiin icin, onun
yolunda varhgini feda edemedin. Zira o ma'§uk-i hakikiyi 50k ucuz satm al-
din. Ciinku sen onun hakkindaki i'tikad-i tevhidi babandan anandan miras
olarak buldun.
1784. c \Jlcuz satin alan her bir kimse, ucuz verir. 'Ttir aevheri hir $ocuk bir ek~
mek -parcasma verir.
1 785. Onu miicmel soyledim ve ondan beydn etmedim; ve yoksa hem fehhnler
ve hem de dil yanar.
Bu a§k bahsini miicmel soyledim ve onu tafsil ve §erh etmedim. Eger ede
idim anlamalara durgunluk gelir ve diller tutulur idi.
>jt ^ >\j> f-jf^Jtrcr* >ji tp s-J f./ s- 1 S? o*
1786. Hien leb dedigim vakit, leh dexya olur; ben u Id" dedigim vakit, mm ad ^il-
ia" olur.
Ya'ni ben "leb" deyip kendi dudagima i§aret ettigim vakit, "leb"
Hak'dir. "La" dedigim vakit, mumkinatm nefyini murad ederim. "Ilia" dedi-
gim vakit, hep Hak'dir demeyi murad ederim. (Imdadullah hazretlerinin §er-
hinden.)
Ya'ni ben "leb"den bahs edersem, derya-yi hakikatin sahilini murad ede-
rim; ve nery-i vucud edersem, muradim vucud-i Hakk'in isbatidir.
J^>- fjtig' UJ^i j Cj* J 1 J JJ <^~~^ ijtjst 1 J dr*
1 787. 13en. tathliktan yuzu eksi oturmusum; ben sozumiin coklugundan sakitim.
Ya'ni insan-i kamilin suretde abusu'1-vech bir halde bulunmasi, batininda-
ki ulum-i iediinniyyenin lezzatmdandir.Ve siikutu dahi maarif ve hakayik-i
ilahiyyeye dair olan varidat-i fikriyyesinin coklugundandir.
c $ps a
AHMED AVNl KONUK
1788. Ta /ti Uzinx iathlijtmiz, iki cihandan ek$i yiizltdiik -perciesinde flizli ola.
Bizim batinimizin lezzat-i maarifi, iki cihan ehlinden, ya'ni alem-i miilk ve
alem-i melekut ehlinden yuzumiizun ekgiligi hicab ve perde olarak mestur
kalsin. Zira umumun muvacehesinde ibzal-i hakayika, gayret-i ilahiyye ma-
ni'dir; onun icjn urefa-yi ilahiyye naehil olanlara kar§i, ke§f-i esrar-i ilahiy-
yeden tevakki ederler.
d JJ j** Jw> j ^ ^ jJi J*** JS Jjli J> £ j* ji <& \j
1789. I^u soz her hulaija gelmemek i$in, yiiz strr-t lediinden hirisini sbyliiyorum.
Hakayik-i ilahiyyeye dair olan sozlerim, her bir kulaga aksetmemek igin
esrar-i ledimniyyeden yuzde birini sdyluyorum; ve soyledigim vakit dahi hi-
kayeler ve kissalar altinda sakliyorum.
(^
Hakim Senai (rahmetullahi aleyh)in "Her ne §ey sebebiyle
yoldan kalasin o §ey ister kufiir olsun, ister kelime-i iman
olsun. Her ne §ey sebebiyle dostdan uzak du§esin, o nakis. ister
firkin ve ister yaki§ikh olsun musavidir" sozunun tefsiri,
J* u j i^ j& u Ya'ni "Aleyhi's-selam Efendimiz'in, muhakkak Sa'd
gayretlidir ve ben Sa'd'dan daha gayretliyim; ve Allah Teala benden
daha gayretlidir. Ve O'nun gayretindendir ki fevahi§i ve ondan zahir
ve batin olani haram etti" hadis-i §erifinin ma' nasi beyamndadir
Cenab-i Pir yukanda bizim batinimizin tatlihgi iki cihan ehlinden mestur
kalsin buyurup, esrar-i ilahiyyeyi ammeye ke§iften tevakki etmisjer idi. Ve
bir §eyi agyardan setr etmek, kiskanchktan ve gayretten ne§'et ettigi igin, bu
bahiste gayrete muteallik hakayikin beyanina sum' buyururlar. Ve Hakim
MESNEVM §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Senai hazretlerinin sozunde de bu ma'na mundemicdir; soyle ki: Viicud-i va-
hid-i hakiki-i Hak, kendi meratib-i muhtelifesini, vech-i hakikisine ve Zat'ina
hicab ve nikab yapmis. ve onu kemal-i gayretinden, namahrem olanlardan
setr etmis. ve gizlemi§tir. Binaenaleyh salik seni bu viicud-i haMMnin vechi-
ne vusul yolundan ne §ey alikoyarsa, o §ey ister suver-i taayyunata olan ala-
kan olsun, ister kelime-i iman olsun musavidir. "Kelime-i iman"dan murad,
suver-i. enbiya ve evliyadir. Zira onlann her birisi, birer kelime-i ilahiyyedir.
Nitekim Cenab-i §eyh-i Ekber efendimiz Fususu'l-Hikemlennde her bir pey-
gambere bir "kelime" ta'bir etmis, ve Kur'an-i Kerim'de de HakTeala Hz. tsa
(a.s.) hakkinda "^ J\ uufi *Lk ' 3 (Nisa, 4/171) ["Meryem'e ulastirdigi keli-
mesidir"] buyurmustar. imdi bu zevat-i kiram, Hak yolunun rehberleri oldu-
gu halde, insani Hak yolundan nasil alikoyar.
Ma'lum olsun ki "La ilahe illallah" tevhid ve "Muhammedun Resulullah"
hakikatte §irktir; zira "La ilahe illallah"in ma'na-yi hakikisi "La mevcude
illallah" demektir. Hak' dan ba§ka bir mevcud yok iken, bu viicud muvace-
hesinde, bir de nebinin ve velinin vucudunu isbat etmek bittabi' §irk olur.
Onun icin (s.a.v.) Efendimiz Camiu's-Sagir'de miinderic olan hadis-i §erif-
lerinde u^i J* jdt ^-o ^ j&-\ j>\ j JyJi ya'ni "Benim iimmetimde §irk,
miicella olan bir mahal uzerinde yuruyen kanncanin ayaginin sesinden da-
ha gizlidir" buyururlar. Fakat bu kelime-i §ehadet amme-i mu'minin hak-
kinda ayn-i imandir; ve enbiya ve evliya, insanlan batil olan tarik-i nefis-
den tarik-i Hakk'a cevirirler. Ve tarik-i Hakk'in salikleri, bidayet-i siilukun-
de varis-i nebevi olan mursjdine kemal-i sjddetle merbut olmak lazimdir. Zi-
ra her ne kadar onlar suretde put iseler de, ma'nada bircok putlan kmcidir-
lar. Nitekim Mesnevf-i £enfde, atide Cenab-i Pir buyururlar:
"Vaktaki yarimin hayali araya tahalliil etti; onun sureti puttur ve ma'nasi put
kincidir. "
Ve keza Emir Hiiseyni hazretleri buyurur:
Jjl C— «j jg y *y** uy~\ C— J (*-^>- O iSjj\j
"A§ka milik olan Ilk adim, hep kufur yagdiran bir buluttur. Zira senin gozixn
§a§idir- t ewela ma 'budun pfrindir. "
AHMED AVNl KONUK
Ve keza seni ma'suk-i hakiki yolundan uzak du§iiren §ey, ister ism-i
Mudill'iri mazhan olan girkin naki§ olsun; ve ister ism-i Hadi'nin mazhan
olan giizel nakis olsun, miisavidir. Zira gerek iyi ve gerek kotii naki§lar ve
suretler, vech-i hakikinin perdesi ve hicabidir; nitekim yukanda izah olun-
du. Bu bahsin tafsili uzun ve delail-i kaviyyesi pek goktur; anlayana bu ka-
dar kafldir.
Hadis-i §erife gelince; bu hadisin sebeb-i viirudu budur ki: Ashab-i kiram-
dan Sa'd b. Muaz hazretleri bir gun risalet-penah (s.a.v.) Efendimiz'e sordu-
lar ki: u Ya Resulallah, ben bir kimseyi evimde zevcem ile hal-i zinada buldu-
gum vakit sahid getirmege gitsem, §ahid gelinceye kadar o gebe kahr ve zam-
para da kagar; eger ona zina ettiginden bahs etsem §er'an isbat edemem. Ba-
na kazf-i haddi, ya'ni kamgi vurulur; ve eger susarsam, kiskanclik ve gayret
beni bldurur." Buna cevaben Efendimiz bu hadis-i §erifi buyurdular. Ve Hz.
Fir efendimiz bu sebeble atide, gayrete miiteallik olan hakayikin beyanina
muba§eret buyuru'rlar.
1 790, HZiitiin diem o sebebden gayur geldi ki, Utah, gayreide hu diem iizerine se-
bak goiurdii.
Alemin hey'et-i mecmuasinda gayurluk ve kiskanglik vardir. Bu da, Hak
Teala Hazretleri'nin gayret hususunda, bu alemin hey'et-i mecmuasi iizerine
takaddiimunden ileri gelmektedir.
"Gayur" gayretdendir ve "gayret" izhari munasib olmayan §eyin setrin-
den ibaretdir; ve gayretin ash, §eyi kendine muhtas kilmak ve onu gayrdan
men* etmektir; ve Hak Teala kemal-i gayretinden, miikellef olan kullann an-
cak kendisi ile me§gul olmalan ve gayr ile me§gal olmamalan igin fevahisj
men' etti. Zira fevahi§, kullan Hak' dan uzaklasUnr ve kendisinde mustagrak
kilar. Bu suretde kullar Hakk'a degil, fevahi§e muhtas olurlar. Saliki Hak'dan
alikoyan her bir §ey ise fevahis. hukmiindedir; ve her gayretin ash ister gay-
ret-i mahmude olsun, ister gayret-i mezmume olsun, gayret-i Hak'dir. Bina-
enaleyh o mezahirde ancak Hakk'in gayreti zahir olmus. olur.
1791. O can gibuLir ve cihdn haltb gibidir; kaltb iyiyi ve kotiiyu cdndan kabul
eder.
*$%&>
MESNEVl-I SERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVt-1
125 numarali beyitte izah olundugu uzere cihan-i kesif, latlf olan viicud-i
Hakk'in meratibinden bir mertebedir; ve onda zahir olan suver, sifat ve es-
ma-i ilahiyyenin zilli olan a'yan-i sabitenin akisleri ve zilleridir. §u halde vu-
cud-i latif-i Hak, kesif olan viicud-i alemin Kayyum'u olup ona can gibidir;
ve cihan-i kesif dahi, Kayyum-i alem olan Hakk'in cismi ve kahbi gibidir.
Hadd-i zatinda cemaddan ibaret olan kalibm iyi ve kotu hareketleri nasil ki
kendi hakikati olan candan gelirse, cihanin hey'et-i mecmuasinda zuhur
eden gayret dahi, onun cam gibi olan Hak* dan gelir.
1792. Vier kim ki, onun namazinm mihrabt ayn oldu, onun iman tarafina git-
mesini ayip bill
"Iman" gorulmemis olan §eye inanmaktir. Ve "ayn" gorulen ve zahir olan
seydir. Binaenaleyh iman, nazardan gaib olan seye taalluk eder; zira bir kisi,
gormemis oldugu bir sey hakkinda inandim veya inanmadim demek muva-
fik olur; fakat meshud ve zahir olan sey hakkinda inandim veya inanmadim
demek ma'nasizdir. Ve keza imanin takviyesi igin delil ve hiiccet ikamesi ca-
izdir; fakat meshud ve zahir olan seyin isbatina kiyam etmek gulling olur. 1s-
te bunun gibi ehl-i hakikat nazannda Hak, alemin cam ve alem Hakk'in ka-
hbi mesabesinde oldugu ve hakikatte Hakk'in vucudundan baska bir vucud
olmadigi meshud ve zahirdir. Onlar igin uiema-yi zahirenin ve mutekellimi-
nin ikame ettikleri delail-i akliyyeye luzum yoktur. Ve bu zevat, bu gibi iman
tarafina aid detail ile mesgul olmayi kendilerine ayip ve ar bilirler. Eger bu hu-
susta delil ikame ederlerse, onlar ehl-i imanin taklidi olan lmanlarimn takvi-
yesi igin ikame ederler. Binaenaleyh mukallid olan ehl-i imana dusen vazife,
muhakkikinin sozlerine i'tiraz etmemektir. Zira gorenlerin sozlerini, gorme-
yenlerin inkar etmeleri gulling bir cehaletdir.
1793. Uier kim. pddi§ahm camedari oldu, ona -padi§ah i$in ticarei etmek hiis-
randtr.
Mesela bir kimse padisahin kurenasmdan olup esvabgi basi ta'yin olunsa,
artik o kimsenin padisah hesabina ticarete kiyam etmesi ve seferlere gitmesi
hiisran ve kendisine ziyandir. Zira mertebe-i kurbden, mertebe-i bu'de atilmis
olur.
*$%&>
AHMED AVNt KONUK
1 794. !7ier /uni /u o sultan ile hem-nism ola, onun kapisinin iizerinde oturmak
hayf ve gahndir.
"§isten" §in'in kesriyle oturmak ma'nasina; "hayf zulum ve cevr ve si-
tem ve "gabin" zaifu'r-re'y olan kimse ma'nalannadir. Bu suretde ma'na,
sultamn mukarrebi olup onunla beraber bir mecliste oturmak §erefini ihraz
eden kimsenin, onun kapisinin onunde oturup bekgilik etmesi zuliimdur;
ya'ni mahalline masruf bir hizmet degildir ve gabndir, ya'ni za'f-i fikirdir. Ve
boyle yapan kimse de re'yi zayif olan bir kimsedir.
Ve "susten" §!n'in zammiyla yikamak ma'nasinadir. Bu ma'naya gore,
padisahla beraber oturan kimse, bu mucaleseti birakip onun kapisinin uzeri-
ni yikamaga kalkarsa, mimasebetsiz bir is. yapmis. olur demektir.
1795. Uaktahi padisahda ona el opmek erise, eijer ay ok opmeyi ihtiyar ederse
hata olur.
Ya'ni bir kimseye padi§ah elini opmek igin uzattigi vakit, o, onun isaret
ettigi vech ile elini opmekten vazgegip, ayagini opmege kalkarsa hata eder;
zira yukanyi birakip, a§agiyi ihtiyar etmis. olur.
1796. ^Vakia, hasi ayah iizerine hoymak hizmetdir; o hizmetin onunde. hata ve
zelledir.
Vakia padi§ahin ayagi iizerine ba§ koymak, onun makam-i refi'i onunde
tezellul oldugu igin bir hizmetdir. Fakat mademki ona elini opmek §erefini
vermistir, ki§i kendisini bu §erefden mahrum etmek hata ve kusurdur.
1797. Uier hxr Kimse iizerine padisahm aayreii olur ki, o kimse yiiz gordiikten
sonra kokuyu ihtiyar ede.
Padi§ah bir kimseye, kendi yuzunu gosterip onu musahib ittihaz ettikten
sonra, eger o kimse padisahm kokusunu ihtiyar ederse, onun bu halinden pa-
di§aha gayret gelir. Ve "gayrefin Tiirkgesi kiskangliktir.
c $^ >
MESNEVt-1 §ERfF §ERHl / 1. CiLT • MESNEVl-1 •
1798. Utahk'in gayreti mesel iizerinde hugday gibi olur; insanin gayreti har-
man samani gtbi olur.
Hakk'in ve halkin gayretini ve kiskancligini bir misal ile anlatmak lazim
gelirse, Hakk'in gayretini insanlara nafi* olan bugdaya ve halkin gayretini de
hayvanlara nafi' olan harmanin samamna benzetirim. Ve harmamn samani
bugdayin artigi ve ciirufudur.
1799. Cjayretlerin aslini Slllah'dan hiliniz! Dialaikm $e'ni §iibhesiz
Dtakk'in fer'idir.
Ya'ni gayret-i ilahiyye suunat-i ilahiyyeden bir §e'ndir; ve Hak alemin ea-
rn ve alem Hakk'in kahbi gibidir. Binaenaleyh alemde me§hud olan gayretle-
rin ve sair suunatin ash Hak'dandir, §u halde halaikin §e'ni olan gay ret, §ub-
hesiz Hakk'in fer'i olur.
1 800. niunun $erhini hirakhm; ve o on goniillii olan nigann cefasindan sikayet
tutanm.
Bu gayret mes'elesinin §erhini biraktim; artik on gonullu olan ma'suk-i
hakikinin a§iklanna olan cefasindan sjkayete bashyacagim.
"Deh-dile" on gonullli ta'biriyle Hakk'in ma'§uklan veya a§iklan cok ol-
duguna i§aret buyrulur; ve bu ta'bir dahi asjklik gayretinden nes/et eder.
J,jA> p* j <dU jJU ^ jl J>jo\ J>j>- U aJU 1^1 jJU
1801. Wale ederim; zira naleler O'na ho$ gelir; O'na iki dlemden nale ve gam
gerektir.
Nale ederim, zira viicud-i hakikt ile viicud-i izafT arasinda gayriyyet nis-
beti oldugu igin, bu ikilik nisbeti icinde naleler O'na ho§ gelir. Gerek alem-i
gayb ve melekut ve gerek alem-i §ehadet ve miilk bu gayriyyet libasina bii-
runrmis, olduklan igin, bu iki alemin ehlinden o viicud-i hakiki tarafina nale
ve gam gerektir.
*&$&>
AHMED AVNl KONUK
j\ d\z~**» t,4J&>- j2> *J dy*- j\ d)b*-i j\ ?z)j *JUj dy?
1802. <!Mademki O'nun sarho§larimn halkasmda dejjilim; O'nun desiamnin
aciligindan nasd inlemem?
"O'nun destanindan" murad, Hakk'in hem kamil ve hem de miikemmil
olan zevat hakkmdaki tecellisi ve istitandir. Bu zevat tecelli-i cemalide Ms
igindedirler ve vech-i hakikinin istitanndan ibaret olan tecelli-i celalisinde
dahi heybet igindedirler; ve istitar bunlara aci geldiginden, bu istitan mute-
akib ayn-i vasl iginde nale ederler. Zira ehl-i irsad olan bu zevat-i kiram, Al-
lah 'in sarho§lan olan mecazib-i ilahiyyenin gayridir ve hal-i sahv iginde ve
ayik olduklanndan, sarhosterin halkasindan haricdirler.
j* jjj*' Jjj <^jj J^j<j* ^ Ju (J v- 5, y?-* r^ by?
1803. Onun gundiizii ohnaksizin, onun giindiiz yarlahci yuzunun visali olmak-
sizin nicin gece gtbi olmayayim?
"Gunduz"den murad,tecelliyat-i cemaliyye ve "gece"den murad, istitardan
ibaret olan tecelli-i celalidir.
Ya'ni O'nun cemal-i ba-kemalini acik izhar eden tecelli-i zatisi olmaksizin,
nigin istitardan dolayi karanlik iginde kalmiyayim ve bu karanlik iginde miis-
tagrak olup gece gibi olmayayim?
1804. O'nun na-ho§u, henim canimda ho§ olur; henim gonul inciiici yarime can
fedadir.
Kamil daima tecelli-i Zati'ye muntazirdir; fakat Hakk'in ayniyyetle olan
bu tecellisinde istigrak, irsad-i haika mani' oldugu igin, Hak, halkina rahme-
ten bu tecellisini, tecelli-i gayriyyet ile setr eder; ve ewelki tecelliye nisbeten,
bu tecelli nahos. olur; ve kamilin gonlii heybet iginde kahr ki, bu heybet hali,
mutavassitlann feyz halinin mukabilidir. Ve "gonlun incinmesi"nden murad
budur. Ve mademki Hakk'in bu tecelli ile zuhuru hikmete musteniddir, kami-
lin ruh-i pur-rutuhu bundan dahi hos olur.
J+>j>- >} o\z, ts*y£ei- ji> J*yi- Zj> j J^yi- £j j ^Ip
1805. ^jerd olan §ahvmvn ho$nudlugu vein, hendi me§akkat ve derdimin a?i-
hiyim.
MESNEVf-t SERfF SERHlV I. ClLT • MESNEVt-1
"§ah-i ferd"den murad, viicudda ferd olan Hak'dir. "Ho§nudluk"dan mu-
rad, riza-yi ilahidir. "Rene u me§akkat"den murad, ir§ad-i halk ile me§guli-
yetdir ki, kamilin pek agir olan vazife-i zatiyyesidir. Ve "derd"den murad,
derd-i firak-i Hak'dir.
Ya'ni ben, ferd-i hakiki olan Hakk'in nzasi icin, ma'§ukumun bana bans,
etmis. oldugu mertebenin iktizasi olan ir§ad-i halk me§akkatinin ve bu mer-
tebenin icabi olan gayriyyet-i i'tibariyye miitehassil derd-i firakin asjkiyim.
1806. 0am iopragini goz i$in siirme yapanm; id ki iki goz deryasi gevkerden
dola.
Gam, sifat-i be§eriyyet oldugu ve toprak ile be§eriyyetin miinasebeti bu-
lundugu igin Cenab-i Pir "hak-i gam" buyurmusterdir ki, murad, be§eriyye-
tin garni demek olur. Ve be§eriyyetin garni hadd-i gayeye vasil olunca, ag-
lamak hasil oldugundan, gozii deryaya ve goz ya§lanni da gevhere tesbih
buyurdular. Ya'ni bu taayyun-i be§eri ve bu viicud-i izafi, viicud-i hakiki-
den gayriyyete ve iftiraka sebeb oldugundan, bu gam topragini goziime siir-
me gibi gekerim; iki derya gibi olan gozlerim, gevher gibi goz yaskrindan
dolar.
1807. Dialkm omin i$in yagdirdiklan goz ya§t gevherdir; hatbuki halk goz ya-
§t zannederler.
Ya'ni alem-i §ehadetde Allah igin olan akval ve ef al ve harekatin cumle-
si alem-i melekutda birer suret-i haseneye inkilab ederler. Bu alemde Allah
igin dokiilen goz ya§lan, alem-i melekutda gevherdir. Halbuki halk, alem-i
melekutdan hicabda bulunduklanndan, onlan goz ya§i zannederler.
*^X** C~j\jj ^^ f^ O* (*-^* C-jI>v^ 0U- d\?r j £j»
1808. nSen canin canindan $ikayet mi ediyomm) hen $ikayet edici degilim, ri-
vayei ediyomm.
1809. 0'6nul, hen ondan incihmi§im diyor; hen ise zayif mjakdan giilmu§umdur.
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni goniil daima der ki ben tecelli-i zatlnin istitanndan bl-huzurum. Hal-
buki yine o goniil yukanda mezkur olan "a§ikam ber renc.ilh." beytinde be-
yan oldugu vech ile, ferd olan §ahimin rizasi icjn, me§akkat ve derdin a§iki-
dir; bu ise gonliimun zayif bir nifakidir, ben ise onun bu nifakina giilerim.
1810. ^ogruluk ei, py sen, dojjrularin fahrlsin. By sen, sadirsin ve hen senin
hapinm esiijiyim.
Cenab-i Pir'in bu hitabi, hakikat-i muhammediyyeyi hamil olan kalb-i §e-
riflerinedir. Ey gonliim sen bu zayif nifaki birak da dogruluk et; bir def a n-
za-yi ma'suk icin me§akkat ve derd-i iftiraka a§ikim dedikten sonra, tekrar
doniip, ben dem-i vuslatin istitanndan bi-huzurum ve incinirim deme! Zira ey
gonliim, sen dogrulann fahrisin, ya'ni kalb-i selim sahibi olan birgok urefa-
yi evliya seninle fahr eder. Sen hamil-i esrar-i ilahiyye oldugun igin sadirsin;
ve benim benligimi viicuda getiren taayyun-i be§er!m, senin kapinin e§igidir.
Ya'ni sen, alem-i ulvidensin ve benim suret-i be§eriyyem alem-i suflidendir.
1811. Bsik ve sadir ma'nada nerededir? "%arimizin oldugn o iarafia hiz ve hen
hani?
Ya'ni, yukanki beyitte sen sadirsin ve ben e§igim dedim; bunlar suret ale-
mine aid ta'blrlerdir, Halbuki ma'na aleminde e§ik ve sadir nerededir? Suret-
siz olan ma'suk-i hakikimizin mertebe-i ltlakinda bizligimize ve benligimize
sebeb olan taayyiinat ve suver-i mukayyede hani?
1812. By senin canin hizden ve henden hurtulmustur; ey erhehde ve kadinda
olan latife-i run!
Hz. Pir'in bu hitabi kendi hakikatleri olan vucud-i mutlak-i Hakk'a olan
bir hiribdir. "Can"dan murad hayat-i Hak'dir ki, sifat-i kadime-i ilahiyyedir.
Ve buna can ve run ta'btri muhalif-i §er' ve edeb degildir. Zira Hak Teala
Kur'an-i Kerim'inde ^}j °<y v 'cXi 'j (Hicr, 15/29) ["Ve ona ruhumdan uf-
ledim"] buyurur. Viicud-i Hak, mertebe-i letafetinde higbir kayd ile mukay-
yed olmayip mutlakdir. Binaenaleyh o mertebede biz ve ben ta'biratina sebeb
olan taayyiinatdan miinezzehdir. "Senin sifat-i hayatin ayn-i zatindir ve za-
MESNEVf-i SERfF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
tin, mertebe-i ltlakinda bilcumle kuyud ve taayyiinatdan kurtulmustur, ya'ni
munezzehdir" demek olur.
"Erkek"den murad viicudat-i mukayyede mertebesinde zahir olan suver-i
faile ve "kadin"dan murad dahi, suver-i munfailedir. Ve bunlann fiil ve infi-
allerine sebeb, sifat-i hayatm latife-i ruh olarak onlara taallukudur. Binaena-
leyh latife-i ruh, suunat-i ilahiyyeden bir §e'n-i ilahidir ve se'n olmak i'tiba-
riyle ta'rif olunamaz; ancak kendi eseri zimninda zahir olur. Bu ma'naya meb-
ni Hak Teala Jj p '^ ^J\ J» (Isra, 17/85) ya'ni "Ruh benim Rabb'imin em-
rinden ve se'nindendir, de!" buyurdu. Bunun ne gibi bir §ey oldugunu insan
kendi nefsinden idrak eder. Mesela giilmenin ve aglamanin ne oldugunu bir
kimse muhatabina soz ile anlatmak mumkin degildir. Zira bunlar suunat-i be-
seriyyeden iki se'ndir. Bunlan muhataba anlatmak icjn giileni ve aglayani
gostermek lazimdir.
1813. ^Uakiaki erkek ve kadm bir olur, o bir sensin. ^Vaktaki birler mahv ol-
du, oncafliz sensin.
Bu beyt-i serifde Cenab-i Fir viicudun uc mertebesine isaret buyurur: Birin-
cisi viicud-i mukayyeddir ki, bu mertebede suver-i faile ve munfaile zahir ve
aralanndaki temeyyuz bahirdir. lkincisi viicud-i amdir ki, bu da suver-i faile
ve munfailenin taayyiinleri bozulup birlestikleri mertebedir ki, ona "felek-i
esir" ltlak ederler; ve burada bircok birler hasil olur. Qiinkii feza-yi bi-nihaye-
de miitekevvin ayalim kadar felek-i esirler vardir ve bu felekler kendi man-
zume-i §emsiyyelerinin viicud-i ammidir. Bu iki mertebe hakikat cihetinden
Hak ve taayyiin cihetinden Hakk'in gayridir. Ugunciisu eltaf-i latif olan vii-
cud-i mutlakdir ki, bu mertebede o birlerden ibaret olan viicudat-i amme dahi
mahv olur. Iste ey vacibii'l-vucud, oncagiz sensin ve senin kunhundur.
"Anek" deki kaf-i tasgir, kemal-i miibaseta ve miilatafa hasebiyle getirilmi§-
tir. Bu babda 610 nurnarah beyt-i serifde de izahat vardir.
1814. H&u beni ue bizi bunun i$in yapdin; id ki sen kendin ile hizmet tavlasi-
n\ oynayasm.
Bu beyt-i §enfde viicudun niizulune isaret buyrulur. "Ben ve biz" ta'biriy-
le keserat-i taayyiinata isaret buyrulmustur. "Nerd" tavla oyunu ma'nasina-
Cs^q
AHMED AVNl KONUK
dir. Alem-i keserat tavla oyununa tesbih buyruluyor. Zira tavla ma'lum oldu-
gu uzere bir gekmeceden ibaret olup on, arka, sag ve sol ve yukan ve asagi
cihetleri haizdir; ve karsriikh iki kisj oynadigmdan isneyniyyet ve gayriyyet
zevki uzerine murettebdir; ve oyuncular arasinda fiil ve infial hukum-ferma-
dir. Alem suretinde de bu ma'nalar mundemicdir. Igindeki pullar efrad-i be§e-
rin suretlerine musabihdir; ve pullarm hareketi, yukandan mizul eden zann
hiikmuyledir. Bu da efrad-i be§erin harekati alem-i ulviden nazil olan kaza ve
kader-i ilahi ile olduguna i§aretdir. Ya'ni "Ey sani'-i hakim, sen bu taayyu-
nat-i kesireyi, kendin ile tavla oyunu hizmetini oynamak igin yaptin" demek
olur.
Bu babda 625 numarah bey tin izahinda tafsilat verilmi§tir. Hulasasi bu-
dur ki: Bu taayyiinat, mezahir-i esma-i ilahiyyedir. Hak Teala bu hey'et-i
-mecmuada kendi cemalini, bu mezahirin ayinesinde musahede buyurmak
igin bunlan yapmisnr. Beyit:
"Mahbub-i hakiki kendi suretine cilve vermek istedi; Adem 'in suyu ve gamu-
ru ma 'rekesinde gadir kurdu. Kendisini tema§a igin, topraktan bir ayine yapti;
kendi aksini gordti, gayretinden ciimleyi altust etti. "
1815. Ta hi herder ve senler hep miiitehid ola; akibet canantn miistacjrahi ola.
Bu beyt-i §erifde dahi viicudun niizulunden sonra, urucuna i§aret buy-
rulur. "Benler ve senler "den murad taayyiinat-i kesiredir. Bu taayyunatin
ittihadi, biri enfusi ve digeri afaki olmak iizere iki tiirlu olur. Enfusi olani
stiluk ve mucahedat-i kesireden sonra olur. Miir§id-i kamilin terbiyesiyle
salikin nazarmdan kendisinin mevhum olan benligi ve alemin viicud-i
mevhumu kalkar; ve bilciimle taayyunatin viicudu ittihad edip §ey'-i va-
hid olur ve nazannda ancak Hakk'in viicudu kahr. Buna "mevt-i iradi ve
ihtiyari"derler. iyy d\ Jc* \yy Ya'ni "Olmeden ewel oliiniiz" buyrulmasi bu
ma' nay i bey an eder. Ve bu hal salikin kiyametidir; ve salik bu kiyametten
sonra, artik hayat-i berzahiyye ile yasar. Buna "cennet-i 'aril" derler; ve
onun nazannda mevt-i sun ve tabii havfi kalmaz. Ehl-i gafletin kryamet-i
enfusisi mevt-i sun ile vaki' olur. <x-u c^k .u» ou ^ Ya'ni "Olen kimsenin
c £p?
&^ MESNEVl-I SERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
kiyameti kopar" hadts-i §erifi bu ma'nayi beyan buyurur. Ve bu kimselerin
nazarlannda suver-i berzahiyyenin keserati ve kendilerinin enaniyyet-i
mevhiimesi bakidir. Zira bunlar bu alemde a'ma idi, orada da a' ma olurlar.
Nitekim ayet-i kerimede buyrulur: J^i s^l J '£ '^\ »ju j jir 'J. (Isra,
17/72) Ya'ni "Bu hayat-i dunyeviyyede'a'ma olan kirrise, ahiretde dahi
a'madir."
Bu taayyunatin ittihad-i afakisine gelince, bu da kiyamet-i kiibrada vaki'
olur ki, Kur'an-i Kerim bundan pek ziyade bahs buyurur. Ondan sonra hu-
kum berzaha ya'ni melekuta intikal eder. Ve melekutiyyet ve mhaniyyet ga-
lib olmak iizere cennet ve cehennem-i cismani alemi vaki' olur. Medid tecel-
liyat-i cemaliyye ve celaliyyeden sonra, bunlann suretleri dahi telattuf eder
ve hepsi viicud-i mutlakin kabza-i kudretinde miittehid olur. ^ ujAJi ou^~i
jyvrj «Jt j ijA js~ &pL (Yasfn, 36/83) ["Her §eyin mulkii kendi'elinde olan
Allah^tesb"lh ye^takdis ederim; siz elbette sadece O'na dondiiriileceksiniz"]
ve 'd^r'} <J» j Jiii il ^r'j Vi juu Q> jr (Kasas, 28/88) ["O'nun vechinden
ba§ka her §'ey haliktir; hukumO'hundur ve siz ancak O'na donduriileceksi-
niz"] ve emsali ayet-i kerimede beyan buyruldugu iizere, vucud-i Hak'dan
zahir olan her §ey, yine viicud-i Hak'da miistagrak olur.
Bu ma'na cennet ve cehennemin hulud ve ebediyyeti hakkindaki ihba-
rata miinafi degildir; ciinkii ilm-i ilahide sabit olan hakayik-i e§ya icin,
adem-i sirf mutasavver degildir. Hak siibhanehu ve teala Hazretleri ba'de'l-
uruc yine onian tenfis eder. Feza-yi bi-nihayede bir taraftan tekewun ve te-
fessiid eden avalimde o alemlerin iktizaatma gore yine birer kisve-i taayyiin
ile zahir olurlar; ve cemali olanlar yine cemali ve celali olanlar da yine cela-
li olmak iizere kendi §e'nlerinde kaim olur. Ve bu nuzul ve urucun nihayeti
yoktur. Bu bahiste pek cok esrar ve tafsilat vardir; fakat maksad beyt-i §e-
rifde i§aret buyrulan ittihad-i taayyiinati ve ba'dehu vucud-i Hak'da istigra-
ki beyandir.
1816. TJu Jiep vardir ve gel ey "Oiiin!" emri, ey w gel" den ve sb'zden miihezzeh
olan.
Ya'ni bu benler ve senler dedigimiz taayyiinat vardir ve sabitdir; ve hep-
si "Kun!" emrinden vucud bulmustar; ve hepsi an-i gayr-i munkasimda
Hakk'in kahhariyyeti altmda ma'dum ve tekrar "Kim!" emriyle mevcud olur-
lar. Ve ey "Kun!" emri, bu an icinde de gel bizim bizligimizi icad et; ve ey
c c^?
AHMED AVNl KONUK
"gel" diye kendisine hitab olunmaktan ve harf ve savt ile soz soylemekten,
ya'ni "Kun!" emrini arabiyyti'l-ibare olarak "kaf" ve "nun" harfleriyle terkib
edip, soylemekten munezzeh olan vacibii'l-vucud, gel bizlere tevecciih et;
vucudun ile vucud ver!
Ma'lum olsun ki, "Kiin!" emri bir §eyin husul ve viicuduna Hakk'in tevec-
cuhunden ibarettir; yoksa harf ve savt ile soylemek degildir.
1817. Cisim seni cisimce gbrebilir; senin gamini ve giilmeni hayale geiirir,
Cismin ahkaminda miistagrak olup ma'nadan bihaber olanlar, seni ancak
cisme miinasib olan hal ile gorebilirler; ve senin de cisim sahibi gibi gamlan-
digim ve guldugunii tahayyul ederler; ve seni insan veya diger suretlerde ta-
savvur ederler ve hatta sana ogul ve evlad isnad ederler.
1818. ^ir gonvl ki, o gamin ve gulmenin haglanmisuhr , sen o gormenin layiki-
fax deme!
Suretde ve be§eriyyetin ahkami altinda baglamp kalmis. olan kimseye, o ha-
klkat-i viicudu gormege layiktir deme; zira onun nazannda viicudat-i mevhu-
menin heniiz kiyameti kopmami§tir ki, vahid-i hakikiyi mu§ahede edebilsin.
1819. kimse ki o gama ve giilmeye haglanmis ola, o kimse hu iki ariyetle yasar .
Gam ve §adi ariyet olan bu viicud-i mecazi-i be§erinin iktizasidir. Binaena-
leyh bu viicud-i mecazi evsafinm altinda ya§ayan bu iki ariyet sifatlar ile ya-
sar. Zira insanin suret-i umumiyyede iki hali vardir; ya gam icmdedir ve ya-
hud sadi icindedir. Mai ve sihhat ve saireden amaline muvaffak olanlarda sa-
di hasil olur ve muvaffak olamayanlarda gam husule gelir. Hayat-i be§erin
hiilasasi budur ve bu iki sifat ariyetdir. Hayatta bin gider, bin gelir. Misra'.-
"Gam gelir §adi gider, dil bir misafirhanedir. "
1820. Siskin yesil bagi ki, nihdyeisizdir, gam ve sadiden ha§ka onda $ok mey-
veler vardir.
G a*p D
MESNEVl-1 §ERlF §ERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
"A§k"dan murad, a§k-i ilahidir. "Ye§il" ta'birinden murad bu a§kin hal ve
§anmin adem-i tebeddiiliine i§aretdir. "Nihayetsizlik'ten murad higbir hal ile
siikun bulmamasina i§aretdir.
Ya'ni asla hal ve §ani tebeddul etmeyen ve hicbir sebeble siikun bulma-
yan a§k-i ilahi baginda, gam ve §adi meyvelerinden ba§ka daha cok mey-
veler vardir. A§k-i ilahinin, alem-i taayyiine aid iki semeresi vardir. Birisi
sadidir ki, bu a§kin neticesinde kamillere tecelli-i zati vaki' olur. Bu mii§a-
hededen mesrur olurlar. Ve digeri gamdir ki, o da bu tecellinin istitan iizeri-
ne vaki' olur. Nitekim tafsili yukanda gecti. Ve ondan ba§ka olan meyveler
alem-i suretin haricindeki semeratdir ki, Hak Teala bu semerat hakkinda:
^i ^Jis j* J*± V j o*~~- oil V j otj &. V u ^J-UJi <jii*} o^i Ya'ni "Ben sa-
lih kullanm igin gozler gormedik ve kulaklar isjtmedik ve kalb-i be§ere hu-
tur etmedik §eyler hazirladim" buyurur. Binaenaleyh bu meyveler alem-i
suret haricinde oldugu icjn ta'rifleri kabii degildir.
1821. <S%$iklik hu iki halden -pek yuksektir^aharsiz ve sonbaharsiz ye$il ve
iazedir.
Ya'ni. agiklik yalniz gam ve sad! hallerinden pek yiiksektir; ve onun bagi-
nin ye§illigi ve tazeligi, tecelliyaM sifatiyye olmaksizin devam eder.
1822. Gy giizel yiizlii, giizel yuziiniin zekahni ver! U^are pare olan camn $er-
hini a$ik soyle!
Cenab-i Fir yukanda 1816 numarah beyitte J" j*\ <j\ l j c — » *** j*\ bu-
yurmus. ve ma'nasi da izah olunmus, idi. Bu beyt-i §erif dahi o ma'namn ma-
ba'didir.
"Giizel yuz"den murad Hakk'm esma ve sifatimn vech-i vahdetidir ve
bu vahdete "hakikat-i muhammediyye" denir. Ve cem'iyyet-i esmaiyye
hakkinda Kur'an-i. Kerim'de Jlii iC-Vt i£ (tsra, 17/110) ["giinku en gii-
zel isimler O'na hasdir"] buyrulur. Bu "giizel yiiziin zekatrndan murad,
feyz-i mukaddesdir ki, alem-i taayyiinata her an-i gayr-i miinkasimda tev-
zV buyrulan ataya-yi esmaiyyedir. "Pare pare olan can"dan murad ruh-i
kiilli-i Muhammedi'dir ki, onun ciiz'leri, verese-i kamilinin ervah-i aliyye-
leridir, Ve Mevlana (r.a.) efendimiz dahi onlardan birisidir. Binaenaleyh
^Q
AHMED AVNI KONUK
pare pare olan canin §erhini soylemek, esrar-i muhammediyyeyi ifaza et-
mek ve bu ifaza neticesinde kamil kendi viicudunda o esran zevkan idrak
etmek demek olur. Nitekim Cenab-i Pir Divan-i Kebir' lerinde §6yle buyu-
rurlar:
"^l^i Ul (Fetih, 48/1) ["Biz sana fetih ihsan ettik"] ayet-i kcnmesinin
mahzen-i ma'nasmi ag; Mustafa (a.s.)m canmm sirnni agik soyle!"
Hulasa-i ma'na budur ki: A§iklik ask ve a§ik ve ma'suk nisbetlerinin vii-
cuduna muhtacdir. Binaenaleyh a§ikda bu zevk-i askin devami icin esma ve
sifatinin giizel olan vech-i vahdetinin zekatmi, ya'ni her an-i gayr-i munka-
simda bizim bizligimize vucud veren ataya-yi esmaiyyeni "Kiin!" emrin ile
ibzal buyur da kamillere inkisam eden ruh-i kulll-i Muhammedi'nin §erhini
acik soyle!
toft fb i\^j *Ji J s-ojUp ^yoS- t<>Js£ £
1823. <$'6yle ki, kir-pik kwparak naz ve goz ucu ile giciklauici olan haki$indan
cjonliimiin iizerine taze uara koysun.
"Kiri§me" naz ederek goz ucu ile bakmak; "gamze" goz kirpmak; "gam-
maze" diirtucu ve giciklayici ma'nalannadir.
Ya'ni o §erhi oyle soyle ki, o esrar-i can-i Muhammedi, bir mahbube-i dil-
ara gibi kar§imda tecessum etsin ve kirpik kirparak karsjmda naz ve goz ucu
ile gdnlumii giciklayarak baksin; onun bu bakisj gonlumun iizerine taze bir
yara agsin.
1824. n^ayle derin ma'na ile sureti cem etmek, azim kuvveiin cjaurisiyle miim-
kin degildir.
Biz, ruh-i kulli-i Muhammedi' nin §erhini taleb ettik; o derin ve nihayetsiz
ma'nayi, suretden ibaret olan harf ve savt ile cem' etmek pek buyiik bir kuv-
vet-i isti'dadm gayrisiyle rmimkin degildir.
Ya'ni zaifu'l-isti'dad olanlara bu derin ma'nayi harf ve savt ile ve lafiz ile
ogretmek mumkin degildir. Nitekim biz bu ma'nalan kirisme, gamze ve gam-
maze gibi alem-i surete aid ta'birat ile i§aret ettik.
^^P?
MESNEVI-I SERfF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 • *^PI
1825. tSar/io^u^u ve aytkliiji cem' eimeh lazimdir; id hi fakr yolunda erhek
arslan olasin.
Malum olsun ki salikin umumiyetle iic. hali vardir: Birisi fark, digeri cem'
ve iicunciisu cem'u'l-cem'dir. "Fark hali" ki§i kendisini ve e§yayi ve Hakk'i
ayn ayri birer viicud gormekten ibarettir ki, amme-i mu'minin ve mubtedi sa-
liklerin halidir. Buniann nazannda halkin viicudu Hakk'in hicabidir. Ikincisi
"cem' " halidir ki, siiluk ve mucahedat netlcesinde, kendi viicudunu ve e§ya-
nin viicudunu Hakk'in viicudunda fan! goriir. Bu hal, mutavassit olan salikle-
rin ve bilciimle meczublann halidir ki, buniann nazannda da Hakk'in viicudu,
halka hicab olur; ve buna "sekr" de derler. Ogiinciisu "cem'u'l-cem"' veya
"fark ba'de'1-cem' " halidir ki, nazarda Hakk'in viicudundan ba§ka bir viicud
kalmamakla beraber, halkin viicudunu da viicud-i Hak'da mii§ahede eder. Bi-
naenaleyh bu zevat-i kiram igin halkin viicudu Hakk'a ve Hakk'in viicudu hal-
ka hicab olmaz. Bu nazar kamillerin halidir ve bunlar sarho§luk ile, ayiklik ha-
lini cem' etmis, olurlar; ve "fakr-i etemm" hali budur. Zira ceml'-i hal ve §ania-
nnda kendilerini ve bilciimle e§yayi hakikatde Hakk'a muhtac goriirler. Sekr
hali gaiebe edince, onun hiikmiine gore soz soylerler. Mesela "ene'1-Hak"
["Ben Hakk'im"] ve ji$> ^\ u j^^ (Siibhani ma a'zama §arii) ["Kendimi
tesbih ederim, §amm ne buyiiktiir"] ve *iii ^j^ j^r J ^J (Leyse fi ciibbeti si-
vallah) ["Ciibbemde Allah'dan gayri yoktur"] derler. Bu mertebede bu soz,
ayn-i hakikatdir; cunkii gordiiklerini soylerler. Bunlan inkar edenler ve bu soz-
leri vaki'a mutabik gormeyenler hata ederler. Ve ayiklik ve sahv hali gaiebe et-
tigi vakit, keseratin hiikmiine gore soz soylerler ve halki ir§ad ederler. Onlann
bu sozleri ve muameleleri de dogrudur. Binaenaleyh hakikat-i hale muttali' ol-
mayan kimseler, bu zat bir boyle, bir §oyle soyliiyor; bunun hangisi dogrudur
diyerek kendi akillanyla vezne kalkarlar ve inkar veya te'vil ederler. Halbuki
inkarlanmn sebebi, kendilerinin cehil ve gafleti oldugunu bilmezler.
1826. Bger hanimi doktii ise, hen helal ettim; hen helal diyorum, o kaciyor idi.
"0" zamiri ma'§uk-i hakiki olan Hakk'a raci'dir. "Kan dokmek"den mu-
rad tecelli-i zatidir ki §im§ek gibi cakip istitar eder ve caktigi vakit abd igin fe-
na-ender-fena ve mahv-i kiill! hasil olur. "Helal etmek"den murad, miilk-i
viicudu sahib-i hakikisine birakmaktir.
AHMED AVNl KONUK
Ya'ni ma'§uk-i hakiki tecellt-i zatisi ile benim varhgimi mahv ettiyse, za-
ten mulk-i viicudu ona teslim ettim ve ben <i Jti^ dffi (Hac t 22/56) ya'ni "Bu
giinde mulk Allah'indir" dedikge, o kagiyor idi. Ya'ni benim gayriyyet liba-
siyla bu alem-i taayyiin ve suretde kalmami murad ediyor idi.
1827. (IMddemki topraija mensub olardann ndlesinden ha$iyorsun, cjamnakile-
rin gbnliine garni ni$in dokersin?
Ey ma'suk-i hakiki, mademki topraktan yaratmis. oldugun asjklarm nale-
lerine bakmayip onlari, murad ettigin kadar, alem-i suretde birakiyorsun;
ya'ni zatmi sifatinla setr ediyorsun; o halde senin firakinla gamnak olanlara
mensub bulunan a§iklannin gonliine bu firkat gamini nicjn dokiiyorsun.
1828. By sen ki, masnkdan parlayan her subh, masnk gesmesi gibi seni dis
i$inde buldu.
"Ma§nk"dan murad, alem-i ervah; "subh"dan murad ervahin alem-i taay-
yunde zuhuru; "ce§me-i masnk"dan murad giine§tir.
Ya'ni alem-i ervah ma§nkindan, cism-i hakiye taalluk ederek tulu' eden
her bir run, giines. nasil huzemaM ziyaiyyesini e§ya uzerine sacarsa, seni de
oylece §ems-i zatmdan, sifat ve esmani kendi uzerine fi§kinr bir halde buldu.
Ya'ni run, ataya-yi esmaiyyeni kaynar ve fiskinr bir halde buldu.Bu
beyt-i §erifde 5iC j %/&> ^ '^s$> ^Lf, (Lokman, 31/20) ya'ni "Allah Teaia
zahiri ve batini'ni'me'tlerini'sizin iizerinizde itmam eyledi" ayet-i kerimesine
isaret buyrulur.
1829. Sen bu deline nicin bahane edersin; ey sen ki, senin sekere mensub olan
dudahlanna baha yoktur.
. "DudaklarMan murad, Halik, Ban ve Musavvir ve emsali esma-i iiahiy-
yedir ki, onlardan vucud-i izafl aleminde kelimat-i e§ya sudur eder. Nitekim
ayet-i kerimede Jj cJL*k ojlj d\ jj ^J\ 1«3 ^j oU& bu* j>J\ jir ') j* (Kehf,
18/109) ya'ni "Ya Habibim de ki, Rabb'imin kelimeleri'icm denizler miirek-
keb olsa, Rabb'imin kelimeleri bitmezden ewel, denizler biter idi" buyrulur.
"§ekkerin"den murad, asar-i esmanin letafetidir.
c^^
MESNEVl-1 §ERtF $ERHi / I. ClLT • MESNEVl-1 •
Ya'ni "Ey ma'§ukum, sen bu deli a§ikina nigin bahaneler irad edersin? Se-
nin tatli ve latif olan ataya-yi esmaiyyene bir had ve kiymet ta'yini mumkin
degildir.
1830. Gy sen ki, eski cihana yeni cansm! Cansiz ve goniilsiiz ienden efgam
[1801] dinlel
"Eski ciharTdan murad, Cenab-i Pir efendimizin viicud-i §erif-i unsurileri-
dir ki, suretde alem-i sagir ve ma'nada alem-i kebirdir; ve bilciimle insan-i
kamillerin viicud-i §erifleri de boyledir. "Cansiz ve goniilsiiz ten" ta'biri de
bunu te'yld eder.
Ya'ni "Ey ya§lanmi§ ve eskimis, olan alem-i viicuduma her an-i gayr-i
miinkasimda teceddiid-i emsal ile taze can veren Hahk'im; cam ve gonlii se-
nin sifat-i hayaundan ve tecelliyat-i esmaiyyenden bulan ve hadd-i zatinda
cemaddan ibaret olan bu tenden gikan efgam dinle!"
1831. J/lllah icin gulun §erhini hirak; hiilbulun serhini sbyle ki, gulden ayn
oldu.
"GuT'den murad, viicud-i Hak'dir; "bulbiirden murad a§ik-i Hak olan ka-
mildir. Bu hitabi Cenab-i Fir kendi nefs-i §eriflerine yapryor.
Ya'ni "Hakk'a hitaben soyledigin esran birak da Hak giilunden aynlip,
viicud-i izafi alemine hiibut eden btilbul-i a§iktan bahs et!" demek olur.
U J*y> ijJ pjt>j j <JL>- I U J,^ JJ^lJ (jslS, j p* j\
1832. nZizim kaynamamiz gam ve sadiden olmaz; hizim aklimiz hayal ve ve-
him ile olmaz.
Bizim cu§umuz ve kaynamamiza sebeb, alem-i tabtata aid gam ve §ad!
degildir. Zira gam ve §adinin menba'i, vehim ve hayaldir. Halbuki bizim
aklimiz hayalden ve vehimden kurtulmustar. Aklimiz akl-i kiil mertebesi-
ne irtika etmi§ ve hayal ve vehim a§agilarda kalmistir. Binaenaleyh bizi
cus, u huru§a getiren gam ve §adiden ba§kadir. Nitekim yukanda 1820 nu-
marah c—uju ^ jj-s i$aii 3 ^ yr c— L^ ^ jT j-s^ >- £1* beytinde buna
i§aret ettik.
AHMED AVNl KONUK
1833. ^Dujer hir haldir hi, o nadir dir; sen miinkir olma hi, Diah $oh h&dirdir.
Ya'ni bizi cu§ u huru§a getiren §ey, durgunlugun haricinde olan bir haldir
ki, o hal acib ve nadirdir. Sakin bu hali inkar etme! Hak Teala Hazretleri ook
kadirdir. Ya'ni eger kendi akl-i kasiranen ile vezn edip inkar edersen, Hakk'in
kudretini mahdud olan aklimn dairesinde tahdid etmi§ olursun.
1834. Sen insamn halinden hiyas eime; menzili ceyirdc ve ihsanda yapma!
Ya'ni sen varligim Hakk'in varhginda fan! kilan; ve vehim ve hayalden
kurtulan insan-i kamilin halini, Hakk'in varligim ayn ve kendi varligim da
ayn goren ve kendi vehim ve hayalinin lead ettigi enaniyetde mustagrak olan
insan-i nakism haline kiyas etme! Ve bu kiyas ve istidlalin ile, insan-i kami-
lin menzilini ve makamini, kendi menzil ve makamin gibi cevr ve ihsan,
ya'ni gam ve §adi sahasina hasr etme!
1835. Cevr ve ihsan ve flam ve sadi haAistir; hadisler oliirler ve Utah onlara
vdrisdir.
Zuliim ve adl ve gam ve §adi, hadis olan aleme aid sifatlardir; ve hadis
olan §eylerde baka olmaz; onlar oliirler ve zail olurlar ve bilciimle hadisat vu-
cud-i Hak' da tekevviin ettikleri cihetle, hepsi yine kendi asillan olan Hakk'a
rucu' ederler. Ve sure-i Hadid'de vaki' j»S^5 ^t_r— H ^U* *tt j (Al-i Imran,
3/180) ya'ni "Semavat ve arzm mirasi Allah'mdir" ayet-i kefimesi mucibin-
ce, Hak Teala Hazretleri bunlann cumlesinin varisi olur.
1836. By sahahm zakiri ve mdcei, sahah oldu; mahdumum Dinsdmeddin in oz-
rami
dile!
Nefehatii'I-Uns'de beyan olundugu iizere, bu Mesnevi-i §erif\ Hz. Pir
efendimiz, ara sira gecenin ibtidasindan sabaha kadar soylerler ve Qelebi Hii-
sameddin efendimiz yazarlar idi. Inceligi meydanda olan bu bahsin, boyle bir
geceye musadif oldugu anlasriiyor. Binaenaleyh Cenab-i Pir efendimiz, Qelebi
Husameddin efendimizi, adet-i be§eriyye hilcifinda sabalia kadar i§gal buyur-
*$$&>
MESNEVt-1 §ERfF SERHt / I. ClLT • MESNEVf-1
mu§ olduklanndan dolayi, kendi tarafindan oziir dilemesini, makam-i nazin
icabi olarak Hakk'a havale buyuruyor ve Cenab-i Hakk'in Hz. Qelebi'ye bir te-
celli-i hassim niyaz ediyor. Cenab-i Pir'in Hz. ?elebi hakkinda bu gibi lutuf-
karhklan goktur. Menakib-i Sipehsalaf da mezkur olan birisini nakl edeyim:
Hz. Pir efendimiz bir ki§ gecesi, vakitsiz Qelebi'nin evine gitmis. ve ev hal-
ki uyumus, idi. esnada pek gok kar yagmakta idi. Cenab-i Pir avdet buyur-
madilar ve ashaba zahmet olmasin diye kapiyi da galmadilar; giindiize kadar
ayakta beklediler. Mubarek basterma kar yagdi . Gundiiz kapiyi actiklan va-
kit, Cenab-i Pir'i o halde gordiiler ve Celebi hazretlerine haber verdiler; ve Qe-
lebi gelip, Hz. Pir'in mubarek ayaklanna kapandi ve aglayarak oziir diledi; ve
Hz. Pir iltifat buyurarak alinlarindan optu. Mundana buyurdular ki*. "§eyh,
muridlerden mustagni olmakla beraber, yine onlara bu siyak iizere izzet ve
hurmet eder. Miirid icin §eyh hakkinda bi-tarik-i evladir." l§te bu beyt-i §e-
rifdeki oziir dahi bu kabildendir.
^y 0U~y J*\j j 0U- OW ^y 0U- j JT J^p t\j>- jip
1837. Sikl-i kulliin ve ruh-i kiilliin oziir dileyicisi sensin; cdnm cam ve mer-
camn revnahi sensin.
"Ruh-i kul" den murad, ruh-i kiilli-i Muhammedi'dir; ve "akl-i kul" onun
sifatidir. "Canin cani"ndan murad Hak'dir; zira ruh-i kullinin hakikati ve ca-
nidir. Ve u mercan"dan murad insan-i kamilin taayyiiniidiir ki, onun revnaki
ve parlakligi, Hakk'in tecelll-i hassi ile olur.
Bu bey it, evvelki beyite merbutdur; zira yukanda Hiisameddin felebi'nin
ozrunu sen dile buyurmus. idi; burada, ruh-i kiil ve akl-i kiil tarafindan oziir
dileyici ancak sensin demeWe, kendilerinin hakikat-i muhammediyyeyi ve
onun sifati olan akl-i kiillii hamil olduklanna isaret ederler.
y jy^ ^ uty* j* y jy J 1 u j ?y* jy ^"
1838. Sabdhm nu.ru -parladi ve hiz senin numndan, sabah vaktx icilen bir sa-
rab icinde senin bade~i uWanswun ileyiz.
Alem-i afak, sabalun nuruyla aydinlandi. Biz ise, Qelebi Hiisameddin ile
beraber, alem-i enfusde senin tecelli-i zatinden sabah vakti icdigimiz bir sa-
rab-i vahdet icinde Mansur'un badesi ile me§guliiz.
"Mansur'un badesf'nden murad, Hallac-i Mansur hazretlerine miinkesjf
olan sirr-i vahdetdir ki "ene'1-Hak" na'rasinin zuhurunu icab eder.
Gsgpg>
AHMED AVNl KONUK
\y> ij\ ^Je jS" Zy, & oil \jA }jh ,jrCJ>- dy$ y s-aita
1839. Senin atan, mademki heni boyle tutuyor, hade klm oluyor ki, o hana ia-
rab getirsin.
Senin ataya-yi zatiyyen mademki beni bdyle sarhos. edip mertebe-i itti-
hada getiriyor; maddi §arabin ne hiikmu vardir ki, o bana tarab ve nes/e
verebilsin.
1840. ^ade kaynayista, hizim kaynamamizvn dilencisidir; felek devrinde hizim
aklimizin dilencisidir.
Bu beyt-i §erif, bade-i Mansur'un iktizasi olarak soylenmis. bir sozdtir. Zi-
ra kamilin lisam makam-i vahdetde, lisan-i Hak'dir; binaenaleyh bu sozler,
Cenab-i Mevlana efendimizin suret-i be§eriyyelerine aid degildir. Nitekim de-
mi§lerdir:
Mansur ene'l-Hak soyledi
Hakdir sozti Hak soyledi
Ve Kur'an-i Kerim'de bu makam ^j *ft\ j&j c-*j ii c~>j u _, (Enfal, 8/17)
ya'ni "Attigin vakit sen atmadin; velakin Allah am" ayet-i kenmesinde i§a-
ret buyrulur.
1841. H^dde hizden sarhos oldti, hiz ondan decjil. ZKcdib hizden mevcud oldu; hiz
ondan degil.
U§§ak-i ilahinin sarhosjugu, muhabbet-i ilah! §arabindandir; ve muhab-
bet-i ilahi cemi'-i e§yamn aslidir. Ve sarabin cusu ve kaynamasi ve hatta ce-
mi'-i zerrat-i e§yanin hareketi, hubb-i ilahinin sereyamndandir. Nitekim bas.
tarafda 10 numarali beyitte :>l» ^ jX\^ c — iip jj*yr ■>& j j^ir c — lu- jJ\
buyrulmus. idi. Binaenaleyh vahdet-i Hak' da miistagrak olan kamilin aski, bi-
hasebi'l-ittihad, hubb-i ilahinin aymdir. §u halde §arab elbette kamilin askin-
dan kaynayip sarho§ olmus. olur; ve kamilin sarho§lugu da, badeden degil,
a§k-i ilahidendir. Ve keza kalib-i kamilin kemali, kamilin ma'nasindan ve ru-
hundan mevcud oldu; yoksa kamilin kemali kalibdan ve cesedden mevcud
olmadi. Zira kahb ve cesed onlann hakikatlerinin merkebidir; ve rakib olma-
sa, merkebe luzum kalmaz.
^ot
MESNEVl-t §ERfF SERHi / I. ClLT • MESNEVt-1 •
fr yr b ^ ^J' ^ ^ fr yr W 15 j f-jjij yr \*
1842. ^tz art gihiyiz ve kalMar mum gihidir; kalihi mum ^ihi hane hane et-
mi^dir.
Ya'ni ilm-i ilahide olan bizim hakikatlerimiz, anlar gibidir; alem-i ecsadda-
ki kaliblanmiz ve cesedlerimiz balmumu gibidir. Anlar balmumunu nasil ki
hane hane ve delik delik yapip, icjne bal doldururlarsa, bizim hakayikimiz
dahi unsuriyyatdan birer cesede taalluk ederler; ve her bir cesed birer hane
oiur. Ve onlann igini kendi kemalatryla doldururlar.
Ismail-i Ankaravi (k.s.) hazretleri bu beyitierde ruhun cesedden mukad-
dem olmasi veya cesed ile beraber tekewiin etmesi mes'elesini mevzu'-i
bahs etmis. ve ruhun cesedden mukaddem olmasi mezhebini beyan buyur-
mu§tur.
Bu mes'ele hakkinda biraz izahat i'tasi lazim gelir: Vucud-i hakiki-i Hak
ahadiyyet, vahdet, vahidiyyet mertebelerinde vitriyyet iizere olup libas-i gay-
riyyetle mertebe-i ruhiyyete tenezzulunde §ef iyyetle muttasifdir. Ve Hak Te-
ala Kur'an-i Kerim'de jj(j ^Iji j (Fecr, 89/3) ayet-i kerimesinde bu merte-
belere kasem buyurur.'Ve bu §efiyyet, kullu'l-kul olan ruh-i Muhammedi ile
hasildir. Binaenaleyh bu §ef iyyet ve isneyniyyet bir emr ve §e'n-i ilahiden
ibarettir. Onun icjn Kur'an-i Kerim'de Jj ^'c? c^ 1 J (k^. 17/85) ["De ki
run Rabb'imin emrindendir"] buyrulmustar. Ba'dehukulliil-kul olan bu ruh-
i Muhammedi'den bilciimle enbiya ile, kummel-i evliya hazaratinin ervah-i
kiilliyyeleri muteayyen olmu§ ve onlardan her birine tabi* olan umemin er-
vah-i ciiz'iyyeleri heniiz miiteayyen olmayip kuwede kalmi§tir. Bu hakika-
te binaen hiikema-yi islamiyye mirus-i kulliyyenin kable'l-ecsam ve nufus-i
cuz'iyyenin, ba'de'l-ecsam husuliine kail olmustar ve Imam-i Gazzali hazret-
leri dahi aym mutalaada bulunmu§tur. Sadreddin-i Konevi hazretleri dahi Ce-
nab-i §eyh-i Ekber (r.a.) hazretlerinden naklen bu hususu beyan buyurmu§-
lardir. Nitekim Mevlana Cam! hazretleri Ibn Fariz hazretlerinin Kaside-i Ham-
nyye'sinin ilk beytinde yazdigi §erhde bu babda ba'zi izahat vermi§tir. Bina-
enaieyh bu mes'elede iki mezheb vardir. Bu babdaki tafsilati fakir Fususu'l-
Hikem'e yazdigim §erhde Fass-i Musevi ibtidasinda, o bahse taalluku hase-
biyle zikr ettim. Cenab-i Fir efendimizin bu beyt-i §eriflerinde bu iki mezheb-
den hangisini beyan buyurduklan vazih degiidir. Zira "biz" ta'biriyle kendi
ruh-i kiillilerine i§aret buyurmus. olmalan variddir. Nitekim Divan-i KebifXt-
rindeki bir gazellerinde zat-i §eriflerine i§areten soyle buyururlar:
G ^^
AHMED AVNt KONUK
"Cibanda bag ve mey ve uztimun vucudundan mukaddem canimiz §arab-i la-
yezallden mahmur idi "
Tacir efendinin hikayesine riicu'
1843. ^u. pok uzundur; efendinin haberini soyle; o iyi adamin ahvali acaha ne
oUu?
Bu ruhun ebdana taalluku bahsi uzundur. Tacir efendinin hikayesini soy-
le; tutisinin gaybubetinden sonra acaba o iyi adamin ahvali ne oldu?
1844. Gfendi aie§ ve derd ve nale icinde hoylece yiiz perakende soylemekie idi.
Efendi tutisinin titreyip dusmesi lizerine, ate§-i firkat ve gam ve nale ve
§evk icmde, yukanda izah ettigimiz vech ile, yekdigeriyle tevfiki mu§kil ve
gok peri§an sozler soylemekte idi.
1845. ^a'zan ienakuz, hazan naz ve ha'zan niyaz ve ba'zan da haktkat ve
hazan dahi mecaz sevdasini soyluyordu.
Naz, niyazin ve hakikat, mecazin ziddi oldugundan, gah birini ve gah di-
gerini soylemek bittabi' suret-i zahirede tenakuz olur.
1846. Qark olmu$ adam aab hir suretde can koparir; her hir ota el vumr.
°i&$&>
MESNEVf-1 §ERlF SERHl / I. ClLT • MESNEVf-1 •
"Cam" de 4 ya" taacciib igindir. Bogulmakta olan adam acib bir suretde can
gekisjr. Eline gegen her bir ota ve koke sanlir. Nitekim Turkge'de "Denize dii-
§en, yilana sanlir" darb-i meseli meshurdur.
1847. O^fihdyet tehlike icinde onu hangi el tutarsa, has korkusundan aab bir su-
retde el ve ayah, vurur.
"Pay!" deki "ya" dahi taacciib icjndir. Ya'ni bogulmak iizere bulunan bir
kimseyi hangi el tutarsa, o kimse basmi kurtarmak icin eliyle ve ayagiyla acib
bir suretde girpimr.
1848. ^Dost bu pensanliiji sever; beyhude calismak uyumakdan iyidir.
Ma'suk-i hakiki olan Hak, kendisine a§ik olan kullannin bu perisanligini
ve saika-i a§k ile cirpinmasini sever. Zira bu vucud-i unsun icjnde kaldikca
vuslat miimkin olmadigina nazaran, beyhude olan bu iztirab-1 a§k, herhalde
o ma'§uk-i hakikiye kar§i uyumak ve muncemid bir halde bulunmaktan da-
ha iyidir. Nitekim (s..a.v.) Efendimiz uJM s-*** V *ui d\ ya'ni "Allah Teala ten-
belleri sevmez" buyurur.
1849. O kimse ki sahdtr, o issiz deijildir; ondan note acibdir k\, o hasta deijildir.
Alem-i ma'nada sah olan insan-i kamil, i§siz degildir; onun alem-i suret-
de pek gok tasarrufati ve i§leri vardir. Mesela hayvaniyyet mertebesinde bu-
lunan insanlan terbiye edip makam-i insaniyyete getirir ve emraz-i nefsaniy-
ye ile ma'lul olanlan tedavi eder; fakat kendisi bu gibi ilel ve emraz ile ma'lul
ve hasta olmadigi halde, onun ah u enini sayan-i taaccubdiir.
1850. By ogul, bunun icin Rahman <JLi ,J y> f ji J^ buyurdu ey otjul!
[1821]
Ya'ni, oglum insan-i kamil nasil i§siz oiur la? vticud-i nefsani ile degil,
vticud-i rahmani ile kaimdir ve Rahman-i Azimu'§-§^n ise sure-i Rahman'da
kendi hakkinda ofe J y> ^. JT (Rahman, 55/29) ya'ni "0 her anda bir
§e'ndedir" buyurdu. Ve bu sure-i §erifenin mevzu'u rahmet-i rahmaniyyedir.
c cffi?
ggl^ AHMED AVNl KONUK "^®
Bu beyt-i §er!fde urefa-yi Muhammediyye icin zevk-i azim oldugundan, bu
sure-i §erifenin sirn hakkinda izahat i'tasi faidelidir:
Hak Teala 'd\j&\ "^ *o**-) x (Rahman, 55/1,2) ya'ni "Rahman Kur'an'i
ta'lim etti" buyurdu da f "Allah Kur'an'i ta'lim etti" buyurmadi. Sirn budur ki;
nufus-i kulliyyenin mazharlan olan enbiya ve rusulden her birisi vucud-i un-
suride mazhar olduklan ism-i haslann hukmiinu ve eserini ve haztnesinde
mahfuz olan ilim ve hikmetini ve zevkini ve tecellisini, hakikat-i muhamme-
diyyeden alip izhar eder ve bu izhar §ehevat-i tabiiyye ve ahlak-i rediyyeye
inhimakleri hasebiyle, esma-i celaliyyeden bir ismin intikamina ve terbiye-i
kahnna istihkak kesb eden bir ummete §efaat ederek, onlan o ism-i celalinin
kahir ve azabindan kurtarmak icindir.
Imdi ism-i Muntakim ve Kahhar' in intikam ve kahn hafif oldugu vakit Ra-
uf ve Rahim isimlerinin §efaati ile sakin olur; fakat intikam ve kahir sjddetli
olursa, sair isimlerin §efaati miiessir olmaz. £unki ona mukavemet edemezler.
Binaenaleyh ancak isim-i "Rahman" §efaat edebilir; zira ^ ¥ ^j J^j j
(A'raf, 7/156) ["Rahmetim ise her §eyi kaplamisttr"] mucibince Rahman ism-i
§erifmin rahmeti blittin esmayi ihata etmi§tir. Hicbir ismin ona mukavemeti
yoktur. Adem (a.s.)dan Hatem-i enbiya (s.a.v.) Efendimiz'e gelinceye kadar
meb'us olan enbiya ve rusulden her birisi ummet-i hassayi da'vet edip, ona
§efaat eyledi. Zira onlann mazhar olduklan ism-i haslann her birinde, ism-i
Rahman kadar ihata ve kuwet ve cem'iyyet yoktur; ve ism-i Rahman onla-
nn mazhar olduklan ismin hayyizi ve dairesi kadar rahmet eder. Binaenaleyh
bu adem-i ihata hasebiyle esma-i kahriyyenin rububiyyeti altinda kalmis, olan
muhtelif taifeierin umumuna §efaat edemediler. Vaktaki kullun mebde'i ve asil
ve fer'in cami'i olan Hatem-i enbiya (s.a.v.) Efendirniz'in devr-i devlet ve sal-
tanati geldi, hakk-i saadetlerinde '^ui '^ ViJil/,1 u j (Enbiya, 21/107)
["Biz seni ancak alemlere rahmet 'olarak go'nderdik"] buyruldugu uzere,
cem'iyyet-i kiilliyye ve mazhariyyet-i zatiyye sahibi oldugu icin vucud-i sa-
adetleri ayn-i rahmet-i rahmaniyye ve geriati, bilcumle §erayi'-i sabikayi ca-
mi' oldu. Binaenaleyh rahmet-i rahmaniyye ile cemi'-i avalime ve timeme
kabiliyyetleri mikdannca rahmet olup §efaat etti ve onun ummeti rahmet igin-
de rahmet olan "rahmet-i rahimiyye"ye mustehak oldu. Boyle olunca (s.a.v.)
Efendimiz makam-i hass-i §efaatin seyyMi ve efendisidir. Kur'an-i Kerim ise
bjjuJV^-iJi jri^'j^jJ j fj-sJ ^uu ?i\r Sfi JuLjiu j (Sebe', 34/28) ["Biz se-
ni butun insanlara ancak mdjdeleyici ve uyana olarak gonderdik; fakat in-
sanlann cogu bunu bilmezler"] ayet-i kerimesi mucibince, sakinan-i arzin
c <£p 3
MESNEVt-i §ERlF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVl-1 •
ciimlesini tarik-i hidayete sevk edip, onlan esma-i celaliyyenin yed-i kahnn-
dan kurtararak §efaat igin geldigi cihetle, bu sure-i §erifede ifjb'i '^* *^j\
(Rahman, 55/1-2) ["Rahman Kur'an'i ta'lim etti"] hitabi vaki' oldu. Ism-i
Rahman'in fevkinde §efaat edebilecek diger bir isim olmadigi ve Kur'an'dan
ba§ka bir tarik-i huda bulunmadigi igin nebiyy-i zisan Efendimiz, Hatem-i
enbiya oldu. Bu ismin dairesinden cikilinca, onun ziddi olan Kahhar ve Mun-
takim isimierinin daire-i terbiyesine girilmek pek tabii olur. Binaenaleyh Ha-
tem-i enbiyadan sonra ba§ka bir peygambere ve Kur'an'dan ba§ka bir kitaba
intizar edenler, artik kahir ve intikam bekleyebilirler.
c>W* j\> </»> J^t* t jAjt- ^ J J>\J <S oj JiJ^
.1851. HZu volda yontul ve hrmalan; son nefese kadar hir an fdria olmai
Bu beyt-i §erifde "Benim siilukum nihayet buldu; artik kamil oldum" diye
amelden ve miicahededen farig olan evham ve hayalat sahiblerine tenbih
vardir. Zira viicud-i unusuri mertebesinin iktizasi, bu taayyun zail oluncaya
kadar amel ve mucahededir. Ve ekabir-i tarikat (kaddesallahu esrarahiim)
hazaratinin ef ali, mazbut ve meydandadir.
1852. iSnktbet son nefesin hir am olur ki, senin lie inayel sahib-i sir olur,
Salik "Ben bircok yillar mucahede ettim ve evrad ve ezkar ile me§gal ol-
dum; vech-i hakikat bana nikabini acmadi" diye me'yus olmamahdir; zira
Hak Teala '&-& >-i '^-N '<!)» d\ (Tevbe, 9/120) ya'ni "Muhakkak Allah Te-
ala muhsinlerin ecrini zayi' etmez" buyurdugu cihetle, son nefesde bir an olur
ki, o an iginde Hakk'in inayeti seninle sahib-i sir, ya'ni hem-raz olur ve sa-
na vech-i hakikatten nikabi kaldinverir ve seni hayat-i berzahiyyede korluk-
tenkurtanr.
185.3. Brkekde ve kadtnda olan can her neye cahsirsa cdnin sahmin semi ve
hasan pencere uzerirafaiir.
Erkegin ve kadinin cesedlerini tahrik eden ruhdan kavlen ve fiilen ne gi-
bi asar zahir olursa, ruhun sahi ve mutasarafi olan Hakk'in sem'i ve basan,
bu ecsad pencereleri iizerinde nazirdir. Binaenaleyh ey salik, mucaheden ve
sa'yin Allah Teala indinde mazbutdur.
s m^ >
AHMED AVNl KONUK
Bu beyt-i §enfde "usUsT if L^j fr Cju ^ \yJk\ \t <^~J jii-ju (Nisa, 4/32) ya'ni
"Erkekler icin kazandiklan sey cinsiniden nasib vardir- ve kadinlar igin de ka-
zandiklan §ey cinsinden nasib vardir" ve ^ J*u- J*p ^\ V ji ^j ^ ^i^^u
'jbi ji /"l '^ (Al-i imran, 3/195) ya'ni "Rab'leh onlara isticabet eder; muhak-
kak b'en si'zden, erkekten olsun, kadindan olsun bir amilin amelini zayi' et-
mem" ayet-i kerimelerine isaret buyrulur.
OJbjj j f jOji j\ \j Hy [Jf^* 4*~\j>- &X>S\ djjsi
Efendinin olmu§ tutiyi kafesten di§ariya
birakmasi ve ucmasi
1854. Ondan sonra kafesten disanya hirakh; tuticik yuksek agac duaXx iizerine
*/ >" <jO ^ J 1 ^^ ^ J*Jj4 0b ^ °V 'J^
1855. 01mu$ iiiti oi/Ie ucfu ki, niiekim aiines sarkian hir sur'al ile seyr etti.
? S jLt^ "^ ^"^ J^" l£* t_J* -^ ~>^ c~iJ> d\j~>- **-\j>-
1856. Bfendi kusun isinde hayran oldu; habersiz olarak ansiztn kusun esranni
aordn.
1857. ^tiziiiui yukari kaldxxdx ve dedi: By hitfbvil, kendi Kalinin heyamndan hi-
ze irastfr verl
1858. O, orada ne yaptx ki, sen ogrendin; hir hiie yaptxn ve Uzi yakhn.
Hindistan'daki tuti ne yaprm§ idi ki, sen onu ogrendin de boyle bir hile
yaptin ve bu hiie ile bizi yaktin.
c^s#>
MESNEVt-t §ERtF §ERHt / I. CtLT • MESNEVM
>laf j\jJj >J& jT Uj aT ib jlj jJLaj aT J*> cJf
1859. Dedi: Tiift letafeti ve giizel sesi terk et! diye hana flil ile nasihat verdi.
Kafesten ugan tuti, tacir efendiye cevaben dedi ki: Hindistan'daki tut! le-
tafet gostermeyi ve latif ses cikarmayi terk et ki, kafesten kurtulasm diye ba-
na frill ile nasihat verdi.
>f •H U* 1 ij* **S j J cfcj*- */ ^ J* \j OjIjTa&Ij
1860. JLira senin sesin seni habs eiti (diye) kendisini bit nasihat vein olmiis
yaph.
1861. ^a'ni ey hususa ve umuma mutrib olmus, benim gibi olmiis ol hi, akibet
halas bulasm, (demeh isiedi.)
1862. 'Dane olursan, seni kuscagizlar tovlarlar; gonca olursan seni cocuklar ko-
panrlar.
1863. Daneyi gizle, tamamiyle tuzak ol; goncayi gizle, dam otu ol!
Ya'ni kendi ilim ve irfamni gizle ki, halkin sana teveccuhii ve seni med-
hi ile nefsinde kibir ve ucub illetleri te§eddud etmesin; belki bu ilim ve irfam
nefsini terbiye hususunda isti'mal et ve neticede tecelliyat-i latife-i ilahiyye-
nin tuzagi ol ve gonul baginda biten ma'rifet-i ilahiyye goncasini sakla;
damda biten ve halkin nazannda hakir ve muzir gdrundugii icm sokulup ati-
lan ot ol!
1864. Dter kim ki kendi giizelligini mezada cikardi, yiiz fena kazd onun ta-
rafina yiiz koydn.
Her kim kendi kemalatini izhar edip musabakaya kryam ederse, bu da'va-
yi enaniyyet sebebiyle onun tarafina birgok su'-i kaza-yi ilahi teveccuh eder.
Binaenaleyh heniiz sifat-i nefsaniyyesinin altinda zebun olan kimselere, iz-
har-i kemalat asla munasib degildir. Fakat nazannda halkin zemmi ve med-
G£%3g>
AHMED AVNi KONUK
hi miisavi olan kamiller, irsad-i halka me'mur oldukianndan, onlar bu kaide-
nin istisnasidirlar.
1865. fjozler ve tjazablar ve hasedler, onun ha§i uzerine ktrbalardan su flibi doker.
Ya'ni ehl-i nefs olan halk o kemalati ve giizelligi gordiikleri vakit, bir kis-
mi ona nazar degdirirler; nitekim j*uJi j-4-i _? jJ&\ ^J\ j^^i ^ ot ya'ni "Mu-
hakkak goz adami kabre ve deveyi kazana koyar" buyrulmustar. Ve bir kis-
mi da bu kemalata hased edip diisman olur ve iginden saika-i nefs ile gazab
eder. t§te bunlann hepsi kisjnin mezada gikardigi kemalatindan dolayi, ken-
disine isabet eden su'-i kazalardir.
1866. ^Dii^manlar onu kiskancliklardan yiriarlar; dosllar da onun vaktini gotu-
rurler.
1867. kimse ki, bahann ziraatinden flafil oldu, o hu vaktin kiymetini ne hiliri
Ya'ni mevsim-i baharda ziraatin luzumunu hissetmeyen kimse, bu mev-
simin kiymetini ne bilir! Ve keza s^i '<*jy LuJi "Diinya ahiretin tarlasidir"
buyruldugu cihetle, hayat-i diinya bahara ve diinya tarlaya miisabihdir. Bi-
naenaleyh diinyada 6mr-i azizi a'mal-i saliha tohumlanni ekmege sarf etmek
luzumunu hissetmeyen kimse, bu hayat-i diinyeviyyenin kadr ii kiymetini
ne bilir.
1868. J2uif-i Diakk'm penahma ka$mak lazimdtr; zira o, ervah uzerine bin-
lerce lutuf doktii.
Velhasil dii§manlann ve dostlann zaranndan Hakk'a iltica etmek lazimdir.
Zira Hak Teala ervahin uzerine binlerce ve tiirlii tiirlii lutuflanyla tecelli bu-
yurur; ve sen onu melee' ittihaz ettigin icin, diismanlann ruhuna senin icin
muhabbet ve dostlann ruhuna da §efkat duygularim ihsan eder ve neticede
zararlardan masun kahrsin.
G^QJgXp
MESNEVt-t §ER?F §ERHt / I. CtLT • MESNEVt-1 •
oLw- ^>^y \j j* ijJt j c->1 ob dy»- <>Jl ^Si ^5*^ ^
1869. Ondan soma bir penah hulursun, nasil penah? Su ve ales muhakkak sa-
na asker olur.
Hakk'i kendine melee' ittihaz edersen, bu alem-i surette her §ey sana mel-
ee' olur. Mesela su ve ate§ Hakk'in emriyle senin emrine munkad bir asker
olur.
•^ jU* u&h til$> I-ApI ji *j ^ j^. ^ij* *j tj t^y j ry
1870. V^fuh'a ve uMiisaya deniz dost olmadi mi? Onlunn diismanlari iizeri-
ne kin ile kahhar olmadi mi?
Hak'dan ba§ka hicbir §eyi kendisine melee* ittihaz etmemis. olan Nun
(a.s.)in du§manlarmi tufan ve derya gark etti; ve keza Musa (a.s.)in dusma-
m olan Fir'avn'i deniz bogdu.
1871. SAies Dhrahim e kal a olmadi mi? jAktbet O^femrud'un katbinden du-
man cikardu
Ibrahim (a.s.)i Nemrud'un ate§e attigi me§hurdur. Bu ates. Hz. Ibrahim'e
bir kal'a-i safa oldu ve Nemrud Cenab-i Ibrahim'in o halini gormekle, kalbi
adavet ate§iyle yandi; kin dumamm gikarmaga ba§ladi.
jj^j cx~» &>-y. b (J^-W'ti ^y* J-^y^ <£y* *> ^j ls^ 9 j^
1872. ^Dafy "^anyayi kendi tarafina $aijjirmadi nw? Omm kasidlarmi tas dar-
besiyle siirdii.
Ya'ni yahudiler Yahya (a.s.)a eza ve cefa icjn o hazreti ta'kib ettikleri va-
kit, dag tarafindan, bana kac diye nida i§itti ve o tarafa kagti. Yahudiler de
arkasindan geldiler; onlann uzerine dagin ta§lan kopup feverana basjadi.
habisler bu ta§ darbelerinden dolayi kacnlar.
1873. (SDafl) dedi: 6y ^ahya gel, bana kac; id ki keskin kilictan sana melee'
olayim.
*$$&
AHMED AVNl KONUK
Tutinin efendiye veda*
etmesi ve Hindistan'a gitmesi
1874. Tuft ona -pur-zevk hir iki nasihat verdi; ondan soma ona selam ve el- fi~
rak dedi.
Ya'ni tuti, efendiye "olmeden evvel 61" zemlninde bir iki nasihat verdi ki,
bu nasihatler gok zevk-aver idi. Ondan sonra ona Allah'in ism-i Selam ile te-
cellisi senin uzerine olsun, artik senden aynliyorum dedi.
1875. Bfendi ona dedi: <JAllah'tn emanetinde ol, git! £M,uhakkak simdi hana
yeni yol aosterdin.
1876. Bfendi kendi kendine dedi: H^u, benvm nasthatimdir. Orrnn yolunu tula-
yim, hu yol aydvnltkhr.
1877. ^mk camm ne vakit tutiden asagt olar; can boyle aerekiir ki iyi izli
ola.
Hak Teala beni mahlukatm ekmeli olan insan olarak yaratti; benim camm
bir tutiden daha a§agi midir? Cana layik olan iyi yolu ta'kib etmek ve ef al-i
hasene sahiblerinin izinde gitmektir.
Gn<^>
MESNEVt-t §ERfF §ERHi / I. ClLT • MESNEVf-1 •
(^
iSjJj*" ^ *4*r 0>A-i { y&- i$\X C— iSul j ( JX>- *~)a*J O^
Halkm ta'ziminin ve ba§ olmak icin
halkin parmakla gosterilmi§i olmanm mazarrati
1878. Ten kafes sekildir ve ten girenlerin ve g.ikanlann aldatmasmda canin di-
kenidir.
Ten kafese benzer, can onda mahbusdur ve nezdine gelip gidenlerin
"Aman efendim ne guzel soyluyorsunuz ve ne guzel yaziyorsunuz; sizin ke-
malatinizin meclubu ve ahlak-i hamidenizin meftunuyuz" gibi sozler ile, ken-
disini aldatmalannda canin dikenidir.
Beyt-i §enfde "dahilan"dan murad dostlardir. Zira bunlar kisjye muhib
olup medihleri samimi olur; fakat nefis sahibi olan bir kinase bundan mem-
nun ve magrur olur. "Haricler"den murad miidahinlerdir ki, onlarin medihle-
ri bir menfaat fikrine ve bir hususi maksada miisteniddir. Nefis sahiblerine
bundan da ayni gurur ve ucub peyda olur; ve bu ucub ve gurura sebeb dahi,
tenin icabi olan kuvve-i nefsaniyyedir. Can ise hakikatde Hakk'a a§ik oldu-
gu halde nefse baglanmishr. Binaenaleyh nefsin bu gurur ve ucbu, canin di-
keni olur ve cam sokar.
1879. H^u ona der ki: HZen senin hemrazin olurum. Ue o, ona der ki: Uiayir,
senin serikin henim.
"Dahiller" ya'ni dostlar ve "haricler" ya'ni diismanlar seni kendilerine
hasr ve tahsis icjn miisabakaya kiyam ederler.
}y>. j JL^I j* j J^ai JUT ji >j>-j ji y dy? C~~J ^yf J^j\
1 880. ^u ona der ki: Uiicudda senin gibi yoktur; kemahi fazilda ve ihsan ve
[18511 dila.
CJ^pgS
gDK^ AHMED AVNI KONUK '^^Sjl
1881. O, ona ^r ki: I7i^r i/u alem senw layikindir; hizim canlanmizm hepsi
senin caninin tufeylidir.
Haricler, ya'ni miidahinler, mudahene ve tabasbusta mubalagaya kiyam
ile, efendim siz o derece kemalata sahibsiniz ki, diinya ve ahiret saadeti za-
tiniza Iayiktir, Bizim ruhlanmiz sizin o all ruhunuzdan istifaza eder.
1882. Uaktaki o hulkt kendisinin sermesti gorvir, tekebhiirden kendi elinden cjider.
Ya'ni o kimse dostlann ve du§manlann kendisine kar§i bu kadar meftuni-
yet ve meclubiyet sarhosu oldugunu gordiigu vakit, kibir ve gururu ve ucbu,
derece-i gayeye vasil olur ve o kadar koltuklan kabanr ki, artik nefsinin ha-
basetini muhakeme ve muhasebe edemiyecek derecede inan-i ihtiyan elden
gider; ve yavas, yavas, makam-i Fir'avni'ye terakki eder.
1883. O bilmez ki, onun gibi binlerceyi (lev, irmak suyunan icine hirakmi$hr.
Dostlar ve du§manlar tarafindan medh olunan o kimse bilmez ve muha-
keme etmez ki, div-i nefs, kendisi gibi olan binlerce esjiasi adem irmaginin
suyu icine atip yok etmigtir.
1884. Cihan salusunun lutfu ho$ lokmadir; onu cok az ye ki, o aie§ dolu olan
lokmadir.
"Salus"un miiteaddid ma' nasi vardir. Burada tath dil ile aldatmak ma'na-
sinadir. Ya'ni cihanin tath dil ile aldatmasinin letafeti, begayet nefs-i insani-
nin ho§una giden bir lokmadir. Ey nefsinin sifatindan kurtulmamis. olan kim-
se, dostun ve du§manin verdigi o lokmayi sen cok az ye; zira o lokma, icin-
de ate§ dolu olan bir lokmadir. Eger dostlar ve dusmanlar verirse, hatinna
kendi nefsinin kotuluklerini getir ve onlan kendi nefsine ta'dad et; ey nefis,
sen bu medhin layiki degilsin; sende §u ve su fenaliklar yok mu? Bu beni
medh edenler bu fenahklan bilmiyorlar. §imdi bu zevata kar§i ben onlan iz-
har edip seni rezil edeyim mi, de!
C £P?
MESNEVl-1 §ERfF SERHl / I. CtLT • MESNEVl-1 •
jlT OIL ij-i ^a11s> jtiji j\&A Jiiji JL^jj J~tJ\
1885. Onun aiesi glzli ve zevki asikardvr; onun drnnani isin sonunda zahir olnr.
"Payan-i kar"dan murad, hayat-i diinyeviyyenin nihayet buldugu ve ha-
yat-i berzahiyyenin basjadigi zamandir.
r^ or* <j, J ^/ d* c^ y r^ </ u^ b c^ oir ^ y
1886. Sen deme ki: ^Ben medhi ne vakit satin alinm; o tama'dan sbyler, iz go-
tururiim.
Ben madihin medhini kaga alinm; onun beni medh etmekte bir tama'i ve
bir kasdi vardir. Ben onun maksadimn farkindayim, deme!
1887. 6(jer senin madihin melada hiciv sbyler se, o hararetlerden aiinlerce gbnlu
yakar.
Malumdur ki, her §ey ziddiyla munkesjf olur. Eger seni medh eden kina-
se, ala-melei'n-nas seni zemm etse, o zem ve hicvin hararetleri giinlerce se-
nin gdnliinu yakar. halde mademki zemden bu kadar miiteessir oluyorsun,
elbette onun ziddi olan medhin dahi senin gonlune bir te'siri olacaktir.
1888. Uakia hilirsin ki, o mahrumiyyetten dolayi onu sbyledi; zira onun iuitu-
gu iama' senden ziyade oldu.
Ya'ni sen, seni zemmeden kimsenin, senden umdugu menfaate nail ola-
madigi igin seni hicv ettigini bilirsin.
0_^*jl c— a c-aU- ^J 7h^ j* ^jj- 5 j^ ^^^ (<* J\ 01
1889. eser senin icinde kahr; sana hu hal medihde de vardir; iecrube et!
Sen, seni zemmedenin maksadini bildigin halde, onun zemminden senin
iginde bir eser ve infial kalir. Seni medh eden kimse igin de sende bu te'str ha-
li vardir. Bak, kendini tecriibe et!
^^A 0W- £)■*»• j j£ f- 4 ^ sji ^\> ^jjj p* J\ &\
1890. Diem o eser aiinlerce haki olur; canin kibrinin ve aldanmasmin mmiesi olur.
[1861] u U
<^P^>
AHMED AVNi KONUK
Ya'ni o medhin te'siri senin gonliinde gunlerce devam eder ve senin ca-
ninda kibir ve aldanma mayesi olur.
1891. jCakin goriinmez, ctinku medih iailidir; zem ise fend goriiniir, zird act
vaki' oldu.
Medih, nefse ho§ ve tath geldigi igin, gonlune bir te'sir ilka ettiginin farki-
na varamazsin ve medhe kulak asmadigim zannedersin; fakat zem ve hicve
ma'ruz kahnca o anda muteessir olursun; zira zem nefse gok aci gelir.
1892. ^edigin mafbuk ve hah gtbidir; gee zamdna kadar kansiklik ve zahmet
icindesln.
Zem ve hiciv kaynatilmis, aci ilaca ve mushil hapina benzer ki, o ilaci ic-
tigin ve hapi yuttugun vakit, karnin guruldamaga ve bagirsaklannda evca'
hissetmege ba§larsin ve def -i tabii oluncaya kadar hayli zaman §uri§ ve zah-
met iginde kahrsin.
1893. Ue eger ta&i yersen on&n zevki hir an olur} hu eser onun gihi devam et-
mez.
Ya'ni nefsin hazzettigi tatliyi yedigin vakit, onun lezzetini o anda duyar-
sin; bunun lezzeti ve zevki, aci ilacin eseri gibi saatlerce devam etmez.
OU; OS -Uaj y \j ijXjs> y> Olfi JJU ( ^+A -^Ji^j* Oj^-
1894. tjMddemki devam etmiyor gizli kaltyor; sen her ztddt, onun ztddt ile hil.
Mademki tathnin zevki ve lezzeti, yedigin ana mimhasir kahyor ve devam
etmiyor,- ve fakat tath bir gida olmak hasebiyle onun te 'strati viicuda gizlice
inti^ar ediyor ve sen onun zahiren farkinda olmuyorsun, o halde, onun sen-
deki te'sirini, onun ziddi olan aci ile bil ve ona gore kiyas et! Iste bunlar tat-
li olan medih ile, aci olan zemmin misalleridir; ve medhin nefse olan te'siri
muhlikdir. Onun igin (s.a.v.) Efendimiz, huzur-i §eriflerinde bir adam, bir
adami medh ettigi vakit, medh eden kimseye hitaben t?^ jui &* <^*y» ya'ni
"Uc def a kardesmin boynunu kestin" buyurdular.
esegpp
ggX^ MESNEVM §ERtF §ERHl / 1. ClLT • MESNEVI-1 • "^®
y>r ( J~j ijl Li^ fji^^- ^i J^ j^ OV^i Jot j5w 4^-
1895. Uakiaki $ekerin ie'siri cfizli devam eder, birkag. zamandan sonra neater
isteyici ctban getirir.
§ekere ve tathya devam eden kimsenin kaninda hararet peyda oldugu
igin T bir miiddet sonra vucudunda birtakim gibanlar peyda olur ve o gibanlar
tedavi igin cerrahin ne§terine muhtac olur. Tatli olan medihden dahi sifat-i
nefsaniyye giinden gune kuvvet bulup, ondan kibir ve ucb ve binnetice mu-
hitine nazar-i hakaretle bakmak cibanlan zuhur eder; ve bunlan tedavi igin
miicahede ve riyazet ne§terlerine muhtac olur.
X~3 V \jjA u ~Jd\ JJi ^ jJm dy-J L^J-* ^ j\ ^jJu
1896. O^fefis cok medthlerden Jir'avn oldu; hakir oldugun halde, nefsi zelil o\,
seyyid olmal
Nefis gok medihlerden ve alkisjamalardan Fir'avnlik mertebesine kadar gi-
kar. Binaenaleyh sen kendini hakir gor ve nefsi, zelil olan kimseler arasina
idhal et; efendilige heves etme!
J^L. jlf^ j-i (j/ 1 dy? jS p*j J-U JljaJL- j-i aJuj J\j> \j
1897. Oiadir oldukga bende ol, svdtan olma; fop aUbi darbe gekki ol, $evkan olma.
"Top" gocuklann oynadiklan toptur. "Cevkan" ucu egri bir degnektir ki,
bununla top gelerler ve bu oyunu vasi' meydanlarda biiyuk adamlar da oy-
nar. Ingilizler bu topu ve gevkani daha zarif bir hale getirip oynarlar.
Ya'ni herkesin geldikleri top gibi darbe yiyici ol; gevkan gibi darbe vurucu
olma!
1898. Ue yoksa senin leiafetin ve bu cemalin kalmadigi vakit, o heriflere sen-
den metal gelir.
Ya'ni sen benim nasihatlerimi kabul etmezsen, senin letafet-i mansibin ve
bu cemal-i servetin kalmadigi vakit, senin etrafma toplanip menfaatleri ug-
runda seni medh eden musahiblerine artik senden usang ve bikkinhk gelir.
Cenab-i Pir efendimizin bu nesayih-i alileri ammeye samil olmakla bera-
ber Sipehsalar Menakibi'm ve Flhi Ma Fih namindaki eser-i alilerini miita-
laa edenlerce ma'lum olacagi iizere, bilhassa zaman-i §eriflerindeki hiiku-
C#^g>
(jgl^ AHMED AVNl KONUK
met-i Seigukiyye ekabirine tevcih buyruldugu anla§ihr; zTra zat-i §erifleri
aleiekser selatin-i Selgukiyye' nin saraylanni ve Muineddin Pervane gibi
ba'zi ekabirin konaklanni tesnf ederler ve oralarda onlara nasihat buyurur-
lar idi.
1899. O cemaat ki, sana cjumr verlrler idi, vaktaki seni goriirler, sana dev
derler.
"Riv" aldatma ma'nasinadir. Ya'ni senin etrafinda, seni medh eden dalka-
vuklar ve medihleriyle seni aldatan ve seni magrur eden mudahinler, mansi-
bmdan ma'zul oldugun ve servetin elinden gittigi vakit, seni gorduklerinde,
birak su §eytani derler.
1900. Seni kapida abrdiikleri vakit, hepsi sana derler: CNiezarvndan has kah
dirmis bir blii!
1901. Ttiystiz pocuk gfiii ki, ona y huda" namini verirler; taki o hile ile onu tn-
zacja dusiireler.
Mudahinlerin hali §abb-i emred bir gocuk hakkinda gulam-parelerin yap-
tigi riyaya benzer ki, onlann o gocuga, sen bizim hudamizsm diye medh eder-
ler; ta ki bu hile ve riya ile onu aldatip lrz ve namusunu paymal edeler.
1902. ^Vaktaki bed-namltk i$inde onun sakah geldi, onu teeessHsden seytana ar
gelir.
Aldatilip lrzi berbad olan ve nami mef ulliige gikan o gocuk, vaktaki bu fe-
na nam iginde buyiiyup sakah gelir, artik gulam-parelerin dev gibi olan ne-
fisleri onu arayip taramaktan utanmaga ba§lar.
1903. $eyian ser icin <S%dem tarafma gitti; seytandan beter olan senin tarafi-
na gelmez.
c$P°
MESNEVl-1 §ERtF §ERHl / I. ClLT • MESNEVI-1 •
§eytan ben! ademe §er igin ve onu dogru yoldan gikanp zarara sokmak
icjn yakla§ir. Mademki sen mudahinlerin medhiyle azdin ve nefsin kibir ve
ucub ve enaniyyete mubtela oldu ve ben herkesten daha hayirhyim der ol-
dun ve halki bu enaniyyetinin ve nefsinin hazzi yiizunden incitmege basja-
din; artik §eytanin seninle bir i§i kalmadi. Binaenaleyh senin yamna gelmez;
cunkii sen §eytandan beter oldun. Zira §eytan goriinur bir mahluk olmadigin-
dan, onun zararlan dogrudan dogruya maddi degildir; ve sen ise tamamiyle
§eytanin sifatini haiz olup, goriinur bir mahluk oldugundan, senin zarann
haika dogrudan dogruya maddi olur.
1904. Sen ademi olduk$a, seyian senin arkandan kosuyordu; ve o hadesini Ud-
hriyor idi.
j\& U jji y j\ *jif ^ j\j^>\ ijjiz (jj>- ji iSy^ Oj^-
1905. ^Vaktaki sen seyianlih huyunda muhkem olur sun, senden nabekar olan
seyian ka$ar.
Bu iki beyt-i §erifde sure-i Hasjr'de vaki' j£ u» j£\ ji~j*>u Jis ji jik-jJi jLr
'jLuii Vj ill liut Ji Jb is j Ji Jis (Hasj, 59/16) ya'ni "(Munafiklann, yahu-
dflere musliimanlar aleyhine huruc ve kitalde sizinle beraberiz diye vaki' olan
igvalan) §eytamn misali gibidir ki, insana kiifr et diye igva eder; kafir oldu-
gu vakit de, ben senden teberri ettim; ben Rabbu'l-alemin olan Allah Te-
ala'dan korkanm der" ayet-i kerimesine isaret buyrulur.
Ya'ni §eytan seni ldlal edinceye kadar arkandan ko§ar; vaktaki onun iste-
digi kadar berbad bir hale gelirsin, artik seninle i§i kalmaz ve seni kendi ha-
basetine vekil ittihaz edip seni kendi haline birakir.
1906. O kimseler ki senin eieijine asildtlar, vakiaki hoyle oldun, hepsi ka$tdar.
Kasd-i menfaat ile senin etegine yapigan mudahinler ve dalkavuklar,
menkub oldugun vakit, §eytan gibi hep senden kacarlar. Ciinkii artik sana
kar§i olan kasidlan fevt olmu§tur.
°$2P?
AHMED AVNt KONUK
"Allah'in diledigi §ey oldu ve dilemedigi §ey olmadi"
hadts-i §erifinin tefsiri
1907. *Bu hepsini soyledik; fakat yol hazulujmda Utuda'nin inayetleri olmak-
sizm hiciz, htc! .
Ya'ni biz, yukandan beri bircok nasihatler soyledik; fakat yol hazirhgin-
da, ya'ni tarik-i Hak'da siiluke hazirlanmak hususunda Hak Teala Hazretle-
ri'nin inayat-i ezeliyyesi olmadikga hakikate vusul miimkin degildir. Qunkii
Hakk'in diledigi §ey vaki' olur, dilemedigi §ey vaki' olmaz. Hakk'in iradesi il-
mine ve ilmi de ma'iuma tabi'dir; ve ma'lum abdin hakikati ve "ayn-isabi-
te"sididir. Ve "ayn-i sabite", bir ism-i ilahinin zillidir; ve isti'dad, o ismin has-
siyyeti ve iktizasidir.
1908. Diahk'in ve Dtakk'in haslarmm inayetleri olmaksizin, eger melek de
olsa, onun varaki siyahdu.
Hakk'in tecelliyat-i cemaliyyesine mazhariyyet ancak inayet-i ezeliyye ile
olur. Melek de olsa bu kaideye tabi'dir. Zira Hak Teala her ferdin ezelde sa-
bit olan "ayn"inin ve hakikatinin isti'dadma gore tecelli buyurur; ve Hakk'in
haslannin terbiye ve inayetleri de, yine salikin isti'dad-i ezeliyyesine nazaran
masruf olur. Ve bu kaide melaike hakkinda dahi boyledir; zira melaikenin
dahi meratibi vardir; kimi unsuri ve kimi nun ve kimi zebaniler gibi naridir.
1909. By keyfiyyetsiz ve kemmiyyetsiz kadir olan Dtuda; hoyle kasr-i all sen-
den zahir oldu..
"Kasr-i ali"den murad, mezahir-i esmaiyye olan alem-i mulk ve melekut-
dur. Cenab-i Pir efendimiz bu beyt-i §erifi "Heme ez ost" ["Hep O'ndandir"]
MESNEVl-I SERlF SERHl /I. ClLT • MESNEVt-1
me§rebinde olanlann zevkine gore buyurmu§lardir. Zira ehl-i tasavvufda iki
nazar vardir; bir taife "Heme ost" ya'ni "Hep O'dur" derler; ve bir taife de
"Heme ez ost" ya'ni "Hep O'ndandir" derler. Ehl-i hakikat nazannda ise her
iki me§reb dahi bir §eydir, aralannda asla fark yoktur. Fakat her taifenin na-
zarlanna gore her ikisi de dogrudur. Onun igin Cenab-i Pir efendimiz Mesne-
vi-i§erif de her iki nazara gore de beyanda bulunurlar.
1910. By Uiuda, hacet senin fazlindan revadir; seninle heraber hi$ kimseyi yad
etmek. caiz olmaz.
Cenab-i Pir efendimiz yukanda "Hakk'in ve Hakk'in haslannin inayeti ol-
maksizin" buyurmusjar idi; ve bu ifade, keserat alemine nazaran vaki' olmus.
idi. Burada zevk ve hayretin galebesiyle buyururlar ki: " Ey Huda-yi muteal,
hacet-i ibad ancak senin fazlindan reva olur; seninle beraber hicbir kimsenin
namini yad etmek caiz degildir." Filhakika da Hakk'in haslannin inayeti,
Hakk'in inayet-i ezeliyyesine tabi'dir. Nitekim yukanda izah olundu.
191 1. *13ii kadar irsadi sen hagislamissm; nihayet bununla cok aybimizi orimiissiin.
llahi, sen bizi ezelde ummet-i Muhammed'den kilmak suretiyle bize bu
kadar irsad ve hidayet ihsan ettin; ve bu ir§ad ve hidayetin ile bizim cok ku-
surlanmizi magflret ettin.
1912. ^ir katre ilim ki, evvelden bagisladin, kendi deryalanna mvrtlasd ef.
Ya'ni ezelde hakikati insan olarak sabit olanlara, sifaM ilahiyyen ciimle-
sinden olan ilimden bir katre ve bir ciiz' ihsan ettin. Bu ilm-i cuz'iyi ve bu
katre-i ilmi, her biri nihayetsiz birer derya olan sifat-i ilahiyyene muttasil kil
ki, bu ittisal sayesinde, bu katre-i ilim ile seni bilelim.
1913. ^Benvm canimda ilmin katresi vardir; onu havddan ve ten topragmdan
kuriar.
llahi, benim camma ihsan etmis, oldugun ilim katresini alem-i unsuriyya-
ta taallukdan kurtar; zira alem-i surete ve unsuriyyata miinhasir kalan ilim,
^^P 3
AHMED AVNl KONUK
onlar gibi fanidir; ruha merbut olan ilim gibi baki degildir. Mesela ilm-i tib,
ulum-i riyaziyye vesair ulum ve fiinun hayat-i diinyeviyyenin idame-i niza-
mina aid ilimlerdir; bunlar hayat-i surinin inkita'ina kadar i§e yarar. Hayat-i
berzahiyyeye higbir faidesi yoktur.
1914. Ondan evvel ki, to-praklar onu hasf ederler; ve ondan evvel ki, havalar
onu nesj ederler.
"Hasf yere batmak ve "ne§f ' emmek ve kendine cezb etmek ma'nalan-
nadir.
Ma'lumdur ki, insanin cismi anasirdan miirekkebdir; ve anasinn alelu-'
mum tig hali vardir: Sulb, mayi\ gazdir. Ve bu anasinn terekkiibiinden bir te-
amul-i kimyevi hasil olur; ve bu teamul neticesinde de hararet husule gelir.
Fosforun havaya temasinda parlamasi gibi. Buna ilm-i tasawufda, "anasir-i
erbaa" veya "erkan-i erbaa" derler. Vucud-i insam dahi bu suretle tekewun
edip hararet-i gariziyye ile kendisinde ruh-i hayvam hasil olur ve dimagm te-
vazzu'-i hassi neticesinde de idrak peyda olur ve ilm-i cuz'i bu dimaga taal-
luk eder. Imdi bir kimse bu ilm-i ciiz'iyi ve idraki, unsuriyyata hasr ederse,
ruh-i hayvaninin inkita'iyla beraber dimagin tavazzu'-i hassi . inhilal eder.
Onu terkib eden anasinn herbiri kendi cinsi tarafina gider. Topraga aid olam
toprak yutar ve havaya aid olam hava mass eder; ve o kimsenin hakikati,
alem-i berzahda sifru'1-yed kalir. Fakat ilm-i cuz'iyi idrak- i hakayika sarf
ederse, bu ilim inhilal-i suretden sonra ruhiyle beraber bakidir. Bu hali Misri
Niyaz! hazretleri §u beyitlerde izah etmi§tir:
Devr edip geldim cibana yine bir devran ola
Ben gidem bu ten sarayi yikihp viran oia
Dortyammdan ab u bad u nar u hak edip hucum
Benligim onlar ahp bu varhgim talan ola.
Imdi, beyt-i serifin izahi boyle olur: "llahi, bana verdigin ilm-i cuz'iyi, bu
cismi terkib eden anasinn her birisini topraklar yutmadan ve havalar mass ve
bel' etmeden evvel esma ve sifatinin deryalanna muttasil kill"
1915. r Uakid onu nesf ettiiji vakii, sen kadirsin ki, onu onlar dan aeri alasin ve
satin alasin.
MESNEVf-t §ERfF SERHt / I. CiLT • MESNEVt-1
Ya'ni efrad-i be§erin dimagma taalluk edip, cismin inhilaliyle havalann
bel' ettigi ve toprakiann hasf ettigi o ilm-i cuz'iyi sen onlardan geri almaga
ve ona tekrar nakd-i viicudu te'diye ederek satin almaga kadirsin. Zira kaina-
tin hey'et-i mecmuasi senin kabza-i kudretindedir. Nitekim sure-i Zumer'de
bjTyJ Li (Zu'm'er, 39/67) ya'ni' "Allah'in kudretini hakkiyla takdir etmedi-
ler; halbuki arzin hey'et-i mecmuasi O'nun kabzasmda ve yevm-i kryametde
gokler O'nun yed-i kudretindedir; viicudda O'na §erik olmaktan Hak miinez-
zeh ve alidir" buyrulur. Ve kainatta higbir §eyin gaib ve mahv olmadigi fen-
nen dahi sabitdir.
Bu beyt-i §erif bir hazine-i esrardir; fakat tafsili caiz degildir. Atide Hz. Pir
efendimiz bu esrara, luzumu kadar isaret buyururlar.
1916. 'TJir katre ki kavaya aitti veya hi dakuUvi, senin hazine-i kudr etinden ne
vakit hach?
Ya'ni arzda bulunan suyun bir katresi tebahhur edip hava-yi nesimiye git-
ti veyahut hava-yi nesimiden yagmur olarak dokiildu. Hah! senin hazine-i
kudretinden ne vakit kagabildi? katre kainati muhit olan senin viicudunda
devr edip durur ve senin viicudunun ve kudretinin harici yoktur ki, oraya ka-
gabilsin.
1917. 6ger ademe aelse, yiiz a'deme, vaktaki sen onu cajjuasin, o hasian ayak
yapar.
Ya'ni bir katre su, talattuf edip suretini gaib ederek gorunmeyen havaya
kan§sa; ve oradan dahi talattuf edip alem-i eslre gitse; ve oradan da talattuf
edip, kiinh-i Zat'inda mahv ve ma'dum olsa; velhasil adem icinde ademe git-
se, sen onu alem-i surete cagirdigin vakit, o ba§ini ayak yaparak sur'atle o
tarafa ko§ar.
1918. ^j)VO, hinlerce zid, zulcii oldarur; senin hiikmiin tekrar onlan Hisariya ceker.
Ya'ni kainatda yekdigerine zid olan yizz binlerce §eyler vardir. Mesela ates.
suyun ziddidir ve suyun suretini bozup ve oldiirup tebahhur ettirir ve igeriye ce-
c 3^ >
AHMED AVNl KONUK
ker. Fakat senin hukmiin o tebahhur eden suyu tekrar yagmur olarak alem-i
surete ve di§anya gikanr. I§te inhilal eden ecsad-i be§eriyye dahi boyledir.
OijjlS" j-5 Oljj^" v*j^ C— w* &\*j j* Jr*** <Jj** ^*^ j'
1919. yp Ulabi ^okluklardan her zaman varhk iarafma kervan icinde ker-
van vardtr.
Jjii j>*> ji Jjs^a (Jj* i]ytp j jl^il <Lj>- t^J* jfi> <w?L>-
1920. Uittsusan her qece hiiiiin fikir ve akdlar, derm ve nihauetstz deniz icine
[1890] t i i
^ark olurlar.
1921. Tekrar sahah vakti, o <S%llah'a mensub olanlar, hahhlar gibi denizden
ba$larim yukan vururlar.
"Allahi" ta'biriyle ukal ve efkarin §uunat-i ilahiyyeden birer §e'n oldugu-
na i§aret buyrulur. Zira viicudda Hak'dan gayri bir §ey yoktur.
1922. 6oniw/iar<la o yiiz binlerce dal ve yaprak, hezimeiden oliim deryasina git-
mi§tir.
1923. CA/laiem tulan gibi karcdar giymi§ olan karga, giilisianda ye$illik iizerin-
de feryad etmi§tir.
Sonbaharda ism-i Kahhar'in hezimetine ugrayan birgok dallar veyaprak-
lar oliim ve mahv deryasina gitmi§; ve matem tutup feryad eden kimseler gi-
bi siyahlara burunmus. olan kargalar da, bu harab olan gulistanda sanki ma-
temci ve feryadcj olmu§tur.
1924. 'Tekrar koyiin hakiminden, o yedvgxn §eyl geri ver diye emir gelir.
"Koyun hakimi"nden murad, viicud-i izafi mulkiinun hakimi olan
Hak'dir.
1925. 6y kara oliim, nebatdan ve gulden ve ya-praktan yedvgxn §eyi geri ver!
*$%&>
MESNEVf-1 §ER?F §ERHt / I. ClLT • MESNEVI-1
Glume, "kara" ta'bir buyrulmasi ademin zulmet ve viicudun nur oldugu-
na isarettir. Nitekim hadis-i §erifde »jy <y p^i* j.j ^ *JJ» j jULi ^u -jji d\ ya'ni
"Allah Teala halki muhakkak zulmetde yaratti; sonra onlann iizerine nurunu
sagti" buyrumr ki, "zulmefden murad adem-i izafi ve "nurunu sacmak"dan
murad dahi, Hakk'in onlara kendi nur-i viicudundan vucud vermesidir.
j\^i j c«- <j\j>- jj j^ f-Vo j I syt- \t {J& Jap j}\j> (j\
1926. 61/ birader, bir dem akhni kendine getir; dembedem sende sonbahar ve ilk-
hahar vardir.
1927. fjoniil hagini goncadan ve gulden ve serviden ve yasemenden yesil ve ier
ii taze gor!
Ya'ni insan dtisunce ve tefekkurden ibaretdir ve mevrid-i havatir goniil-
dur. Havatir ve varide-i cedide, eski hatiralan siler. Yeni havatir, ilkbaharda
peyda oian nebata benzer ve giden havatir dahi, sonbaharda ddkulen yap-
raklara benzer. Ve keza kalb gam ve §adinin gtizergahidir. §adi bahara ve
gam hazana mu§abihdir. Ve siilukdeki meratibe gore havf ve reca ve kabz ve
bast ve celal ve cemal ve heybet ve tins, bahar ve sonbahar gibi yekdigerine
miitekabildir. Ey salik, sen havatir-i diinyeviyyeden vazgeg de, goniil bagim
maarif-i ilahiyye goncalanndan ve gullerinden ve servilerinden ve yasemen-
lerinden yemyesjl, taze ve taravetli bir halde gormege sa'y et!
1928. ~$aj)ragm $oklugundan dal gizli olmustw; giiliin coklugundan sahra ve
k'6§k gizlidir.
Bu beyt-i §erifde Cenab-i Pir efendimiz kendi kalb-i §eriflerinin halini be-
yan buyuruflar. Akil agacinin dallannda fiskiran maarif-i ilahiyye yapraklan
kadar goktur ki, bu latif yapraklar akhn dallanni 6rtmu§tur. Kalbin sahra-
sinda.ve ko§kunde biten a§k ve cezebat-i ilahiyye gulleri kadar coktur ki,
bu sahramn zemini tamamiyle 6rtulmu§tur.
1929. ^u sozler ki akl-i kuldendir, gulzann ve servin ve sunbuliin kokusudur.
AHMED AVNi KONUK
Benim bu soyledigim sozler akl-i kiilden ve hakikat-i muhammediyyeden
sudur ediyor ve giilzar-i kalbime nazil oluyor; ve ben de alem-i taayyiine o
ma'nalan ve o hakayik ve maarifi harf ve savt ile ihrac ediyorum. Iste bu harf
ve savt ile gikardigim sozler, o giilzar-i kalbimin ve orada biten servinin ve
siinbulun kokusudur.
1930. Qui olmayan yerde giil kokusunu gordiin mii? <$arab olmayan yerde sa-
rabvn kaynamasini gordiin mil?
Alem-i ruhaniyyetde maarif-i ilahiyye giillerinin ruhu ga§y eden kokulan
vardir; ve orada surf giil yoktur. Ve keza alem-i ruhaniyyetde sarab-i a§k-i
ilahinin latif bir suretde cu§ ve kaynayigi" vardir; halbuki orada sarab-i sun
yoktur. Ve Hak Teala bu §arab hakkinda Gjii C\j, J^ J^JL j (Insan, 76/21)
["Rableri onlara tertemiz bir icki icirir"] buyurur.
1931. ZKoku sana kilavuz ve rehherdir; seni Diuld'e ve ZKevser'e kadar ao-
tiiriir.
Ey salik, eger sen hakayik ve maarif-i ilahiyyenin ruhani kokulanni du-
yar isen, bu koku sana kilavuz ve rehber olur; seni cennet-i Hulde ve havz-i
Kevser'e kadar goturiir.
j[> i-JjAAJ f^eJji (£j> j XJ- jU- jjj JJ*\j [»-i^- LS^jS ji
1932. ZKoku, cfdziin nur yapan ildei oldu, ^akuh'un gozii kokudan a$ik oldu.
Alem-i suretden alem-i ma'naya ve alem-i ma'nadan dahi alem-i surete
daima duhul ve huruc vardir. Maarif ve hakayik-i ilahiyye, alem-i ma'nada
ve ruhaniyet aleminde guller ve turlu ciceklere temessiil eder; ve onlann gok
latif kokulan olur. Me§amm-i ruhu acik olanlar bunlan duyarlar. Ve ba'zan
suret aleminde inti§ar eder, me§amm-i cesed ile de duyulur; fakat enderen va-
ki' olur. Ve herkes bunun men§e'-i surisini arar, fakat bulamazlar. Fakir, ev-
liyaullahdan ba'zilannin meclisinde bunu duydum ve ba'zi mekabir ziyare-
tinde duyan zevatin yaninda da bulundum. Ve bu koku mes'elesi acib bir
§eydir. Fitrat-i asliyyeleri iizere bulunan hayvanat, bunu cok hissederler; ve
bu kokular vasitasryla sahiblerini ve yabancilan tanirlar. Ve Ya'kub (a.s.)in,
Yusuf (a.s.)in gdmleginin kokusunu duymasi da bu kabildendir. Nitekim
'^p 3
MESNEVt-l §ERlF §ERHl / I. ClLT • MESNEVl-1 •
ayet-i kerimede buyrulur: 'JL^j Is-Sf j\ JJ^j ju ^Ji dj> d 3 (Yusuf, 12/95)
Ya'ni "Yusuf (a.s.)m gomlegini hamil olan biraderlefinin bulundugu kervan
Misir diyanndan ayrildigi vakit, babalan olan Hz. Ya'kab, ben muhakkak Yu-
sufun kokusunu duyuyorum dedi." \j-*> -Xj\* *&-*j J* ijii ^jJi *w it ui (Yu-
suf, 12/96) Ya'ni "Mujdeci gelip o gomlegi Hz. Ya'kub'un'yuziine surdugii
vakit, aglamakdan a'ma olan gozieri agildi."
Iste bunun gibi ma'nevi kokular, kor olan run gozlerinin acilmasi igin bir
ilactir.
1933. Jena kcku gozii kararhr; ^usuf kohusii, goze yardim eder.
Ya'ni fuhu§ ve menhiyatla me§gul olanlardan alem-i melekuta pek pis ko-
kular intisar eder ve bu kokular alem-i zahire de te'sir edip sari hastahklara
sebeb olur; ve goren gozieri hastaliklar ile ve olum ile karartir. Nitekim yu-
kanda oi^ jjji u^ o^ii Uj j 3 ya'ni "Zinadan, her tarafa sari hastaliklar vaki'
olur" buyrulmus. idi. Ve fuhsjyyatla me§gul olanlar, ba'de'l-vefat alem-i ber-
zahda kendilerinden inti§ar eden bu murdar kokular iginde kalirlar. Halbuki
Nebiyy-i zi§an olan Ya'kQb (a.s.)in ve enbiyaya tabi* olan evliyanin ve
mu'minlerin ve sulehanin kokulan, ruhun ve cismin gozlerine kuvvet verir
ve onlan saglamla§tmr.
1934. Sen ki ^nsnf degilsin, ^fiakuh ol; onun gibi acjlamali ve izhrabli oil
Mademki sen Yusuf gibi ehl-i nazdan degilsin, o halde Ya'kab gibi ehl-i
niyazdan olup agla ve lztirab iginde ol! Zira Ya'kub (a.s.) Yusuf (a.s.)a kar§i
makam-i nazda idi. Ya'ni ey salik, sen mademki Allah'in indinde heniiz ka-
mil ve mahbub olmadin, o halde Allah Teala'ya kar§i nazlanma; isjn daima
aglamak ve niyaz etmek olsun.
1935. Uiakim-i Qaznevi den hu nasihati dinle; ta ki eshi ten icinde yenilik \>w
lasin.
Hakim-i Gaznevi'ye, Haktm-i Sena! dahi derler. Kiinyesi ve adi Ebu'l-
Mecd Mecdud b. Adem'dir. Sufiyye taifesinin buyiik §airlerindendir ; Hadika-
tu'1-Hakika ve Zadu's-Salikln gibi manzum asar-i aliyyeleri vardir. Kendileri
Hoca Yusuf Hemedani (k.s.) hazretlerinin murididir. Terciime-i hailed Nefe-
cs^a
AHMED AVNl KONUK
hatu'l-Uns'de zikr edilmi§tir. Bahse mutabakati hasebiyle Cenab-i Pir onlarin
atideki rubailerini zikr ederler.
Rubai:
iji j Lj U *-io>- Jjilj c-?*** jL> j Wj^* ^jj -^k ^-^J
"JVaz, gtilgibi olan bir yiize yaki§ir. Qixnki senin yoktur, kotu huylunun et-
rafim dola§ma. Yaki$iksiz yuz ve naz girkin olur; korgoz ve agn mu§kil olur. "
Ya'ni nazlanmak, giil gibi nazik ve giizel olan bir yuz sahibine yaki§ir;
mademki senin boyle giizel yiiziin yoktur, artik nazlanmaga kalkip sogukluk
etme ve kotu ahlakin etrafmda dolasma; zira girkin yiiziin sahibi, bir de naz-
lanmaga kalkarsa pek soguk ve girkin olur. Mesela bir adamin gozii kor iken,
bir de goz agnsina miibtela olursa, bu zavalhnin hali pek mu§kil olur. Bu
ma'nayi beyanen latif bir hikaye soylerler:
Adamin birisi evlenmi§; ona pek girkin bir kadin almisjar. Vaktaki zifaf ol-
mu§, kadmcagiz zevcine nazlanarak demis. ki: "Efendim, taallukatinizdan
hangi erkeklere goriinmeme miisaade edersin?" Zavalh zevc, onun bu soguk-
luguna kar§i: "Bana goriinme de, kime goritnursen goriin!" demi§.
1936. ~$usuf'un oniinde nazlanis ve aiizellik eime; niyazin ve ^frakub'un ahi-
nin aayrini yapma!
1937. TuiuZen olmenin ma nasi niyaz oldu; niyaz ve fakr i$inde kendini olu
Tuti hikayesinde tutinin olmesinin ma' nasi, Yusuf-i hakiki olan Hak Te-
ala'ya kar§i niyaz demektir. Bu kissadan ibret al da, kendini niyaz ve acz
ve zillet iginde olit addet; ve bilciimle umurunda, Hakk'a olan ihtiyacim te-
emmul eyle; ve nefsinin gurur ve enaniyyetine maglub olarak kibir ve ucub
etme!
MESNEVt-t §ERtF §ERHt / I. ClLT • MESNEVt-1
1938. Ta ki seni Dsanin nefesi diri ede; kendisi ^i seni giizel ve mvharek
ede.
"tsa"dan murad, ihya ve imateye kadir olan hakik! insan-i kamildir ki,
onun nefesi de Isa (a.s.)m nefesi gibi oluyli diriltir; ya'ni Isa (a.s.)in sifatini
haiz bir insan-i kamilin terbiyesi altina gir; seni de kendisi gibi yapsin.
1939. Ta£ ne vakit hahurlardan yesil has olur? ^Toprak ol, ta ki renk renk gut
hitsin.
Ey nakis olan kimse, kendini akil ve zeka ve ilim sahibi gorup insan-i ka-
mile kar§i ucub ve kibir etme; ve tas gibi kati olma, mutevazi' ol! Hig tasda ba-
har mevsiminde yesUlik biter mi? Belki ntimune-i tevazu' olan toprak iistunde
renk renk gigekler ve gutter biter. Sen de toprak gibi miitevazi' ol ki, uzerinde
bahar gibi olan, insan-i kamilin nazanyla maarif ve hakayik gulleri bitsin.
1 940. Sen senelerce goniil hrmalayici tas oldun; iecriihe et, hir zaman toprak ol!
Ey kibir ve ucub sahibi olan kimse; sen senelerce sifat-i nefsaniyyene ta-
bi* olup tas. gibi kati oldun; ve kibir ve ucbunun neticesi olarak sunun bunun
gonlunu kirdm. Eline makamat-i ruhaniyyeden ne gegti? Bir zaman da teva-
zu'u tecriibe et; halk nazannda kendini zelil ve cahil goster; bakahm gonlii-
nun aleminde nasil bir pencere agilir. Miir§idim Es'ad Dede efendi hazretleri
ne giizei buyurur:
Aceb kirk yd m urad-i nefsi verdin;
Makam-i evliyadan neye erdin?
°m>e